+ Konuyu Yanıtla
2 / 2 Sayfa İlkİlk 12
11 den 13´e kadar toplam 13 ileti bulundu.
  1. #11
    Kayıt Tarihi
    Jul 2004
    Nerede
    İstanbul, Türkiye.
    İletiler
    4.243
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Cevap: Kültürsüzleştirme (Sömürünün algılanması engelleniyor )

    12 Eylülcüler ve Gençlik

    12 Eylülcüler gençliğe dönük olarak özel bir program uyguladılar. 12 Eylül 1980 tarihini milat olarak ilan edip Türkiye tarihini “12 Eylül öncesi” ve “sonrası” diye ikiye ayırdılar. Onlara göre 12 Eylül öncesi gençlik fazla politize olmuş, denetim dışına çıkmıştı, özetle kaybedilmişti. Tek çözüm yolu -yoğun bir karalama eşliğinde- tasfiyeydi. İşte tam da bu noktada 78′lilerin “yitik kuşak” olmaya başladıklarını görüyoruz.

    Yüz binlerce genç işkenceden geçirildi. Bir o kadarı 12 Eylül zindanlarına atıldı. Öndersiz bırakılan gençlik pasifize edildi.

    Ardından, gençliğin direnişi nedeniyle ortadan kaldırılamayan son “idari ve bilimsel özerklik” kırıntıları ortadan kaldırıldı.
    12 Eylül konseyine bağlı İhsan Doğramacı ve “Yüksek Öğretim Kurumu” YÖK marifetiyle öğrencilerin, asistanların, doçentlerin ve profesörlerin -biçimsel- idari organlarını seçme ve bilimsel inceleme hakları ellerinden alındı. Üniversitelerin zaten iyice daraltılmış olan toplumu aydınlatma işlevleri tamamen ortadan kaldırıldı.

    Korkunç bir sınav tuzağı, siyaset karşıtı bir ortam, 1980 öncesi gençliği “anarşi ve terör” yalanıyla lekeleme, böylece tüm gençliği suçlama ve suçluluk psikozuna hapsetme, baskıyı sonuna kadar kullanma gibi yöntemlerle, düşünmeyen, üretmeyen, tek boyutlu bir “öğrenci kimliği”ni hakim kılmaya çabaladılar.
    Böylece 20 yıllık bir programla “gençlik problemi” 80 öncesi koşullar ve 78 kuşağı umacası ardında, toplumdan her düzeyde tecrit, yoğun baskı, yasaklar, demoralizasyon, aşağılama ve yozlaştırma yöntemleriyle aşılmaya çalışıldı.

    Yeni kuşakların zihninde 78 kuşağı, mevcut tüm kötülüklerin temel sorumlusu olarak olumsuz bir şekilde yer etti. Geçmişten, tarihsel deneyim ve süreklilikten koparılan gençlik, dayatılan belleksizleştirme, tüketici kişilik ve zevkçilik operasyonuna karşı doğal olarak direnç gösteremedi.

    Böylece gençlik ve toplum sadece geçmişini değil geleceğini de kaybetti.

    http://1mayis.wordpress.com/2007/04/...lul-ve-toplum/



    Hukuki NET Güncel Haber

    Toplumların Eğitim ve Kültür Seviyesinin Demokrasiye etkisi  Sosyal Sözleşme konulu yargıtay kararı ara
    Toplumların Eğitim ve Kültür Seviyesinin Demokrasiye etkisi  Sosyal Sözleşme konulu hukuk haber

  2. # Nedir?
    Tavsiye Soru Cevap
    Kayıt Tarihi
    Bugün
    Nerede
    Avukat Dünyası
    İletiler
    Ne kadar?
     
  3. #12
    Kayıt Tarihi
    Jul 2004
    Nerede
    İstanbul, Türkiye.
    İletiler
    4.243
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Cevap: Toplumların Eğitim ve Kültür Seviyesinin Demokrasiye etkisi Sosyal Sözleşme

    12 Eylül Anayasası: İslamcı-Darbeci ittifakı
    15 Ağustos 2010

    Haberi Paylaş |


    12 Eylül 1980’de Amerika’nın çocukları tarafından yapılan darbeyle, Anadolu’da ve Mezopotamya’da karanlıklar dönemine girildi. İnsanlığa dair ne varsa yok edilmek istendi, toplumun bütün muhalif kesimlerine yönelik saldırılar en üst boyuta çıkartıldı. Resmi rakamlara göre 3 milyon insan hakkında soruşturma açıldı, 750 bin insan işkencelerden geçirildi, yüzlerce insan işkenceli sorgulardan katledildi, yüz binlerce insan tutuklandı, cezaevleri jenosit kamplarına dönüştürüldü, 52 insan idam edildi. Çocuk yaşta tutuklanmalar bu dönemde başladı.
    12 Eylül 1980’de gerçekleştirilen darbe, bu topraklarda yaşayan devrimcileri, ilericileri, demokratları hedefliyordu, Kürtleri yok etmek için özel bir plan hazırlanmıştı, darbe öncesi Alevilere uygulanan saldırılar, askeri güçlerin denetiminde kesintisizce devam etti. Yani gerçek anlamda Türk egemen sınıfların rejimine karşı olanlar hedef tahtasına oturtulmuştu.
    CIA tarafından çok önceden hazırlanan darbe planında, sol adına ne varsa yok edilmesi talimatı verildi. Tersine, İslamcılar da büyük bir müttefik olarak görüldü. Onların desteklenmesi için hazırlanan projeler çok kapsamlı olarak uygulanmaya konulmuştu. Darbe lideri Kenan Evren, Diyanet İşleri Başkanı gibi vaazlar vermeye başlamıştı. İslam onlar için bir kurtuluştu. Devrimci güçlerin etkisini silmek için toplumsal yaşam İslam’a göre düzenlenecekti. Böylece Türkiye’nin politik İslamcı güçleriyle 12 Eylül darbecileri arasında tam bir ittifak oluşturuldu.
    12 Eylül 1980 askeri darbecileri iktidarlarını süreklileştirmek için çok kapsamlı yasal değişiklikler yaptılar. Sistemi 100 yıl yönetecek bir anayasa çıkarmaya karar vermişlerdi. İki kesimin gündeminde demokrasi, insan hakları, özgürlükler kesinlikle yoktu. Bunların düşünülmesi dahi yasaklanmıştı. Ama tersten anayasanın ruhunu oluşturan Türk-İslam Sentezi üzerinde tam bir düşünce birliği oluşturulmuştu. Böylece darbeci generallerle İslamcı cemaatler arasındaki ittifak, aynı zamanda 12 Eylül faşist anayasanın ruhunu oluşturdu.
    Cemaat lideri gibi davranan ve darbeciler adına ‘dini tebliğ’ler sunan Kenan Evren 12 Eylül anayasasına ‘evet’ oyu almak için cemaatlerle pazarlık yaptı ve şu teminatı verdi: “Siz bizim aleyhimize çalışmaz ve yardımcı olursanız, biz de size zorluk çıkarmayız, hatta işinizi kolaylaştırırız...” Bu, ittifakta iki kesim arasında stratejik ilişkilerin ana temasını oluşturdu. Cemaatler, faşist darbeci anayasaya ‘evet’ demek için çalıştı. Darbeciler de vermiş oldukları sözü tutarak, sistemi bütünlüklü olarak İslamcı cemaatlere teslim etmeye başladı. İslamcılığın bugünkü politik gücü, generallerin eseridir.
    Atatürkçülüğü ve laikliği elden bırakmayan 12 Eylül 1980 askeri darbe lideri Kenan Evren ve 4’lü generaller, Aydınlar Ocağı tarafından geliştirilen ‘dinci olmayan dindar devlet’ anlayışını devlet politikası haline getirerek sistemin bütün alanlarında uyguladılar. Bu politika ekseninde devletin bütün stratejik kurumlarına ‘Türk-İslam Sentezcileri’ atandı.
    Dönemin Diyanet İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanlığı’na atanan emekli bir general olan Mehmet Özgüneş 1982’de, devlet dairesindeki memurlar için yaptığı açıklamada, ‘dini eğitim gören erkeklerin sakal bırakabileceklerini, kadınların görev yerlerinde başlarını bağlayabileceklerini’ belirtiyordu. Bugün İslamcıların uğruna en çok mücadele verdikleri konulardan biri de bu karardır.
    12 Eylül 1980 askeri darbe döneminde ‘Aydınlar Ocağı’ Yönetim Kurulu Üyesi ve Milli Güvenlik Konseyi sözcüsü Muharrem Ergin, şunları söylüyor: “Hazırlayacağımız anayasa gelecek 100 yıla cevap verecektir. İçeriği bunun için önemlidir. Bir huzur ve sükûn müessesesi olarak dinin cemiyet hayatındaki yeri büyüktür ve İslâm, Türklüğü koruyan çok önemli bir manevi silahtır.”
    9-10 Mayıs 1981’de ‘Milli Eğitim ve Din Eğitimi’ adı altında yapılan seminerlerde, “Devletin zorunlu din eğitimi vermesi ve laikliğin zorunlu din eğitimi ile çelişen yönünün bulunmadığı” savunulur. 1981 yılında, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Em. General Suat İlhan, devletin resmi görüşü haline getirtilen Türk-İslâm sentezine ilişkin olarak şunları yazmaktadır: “Türk ve İslam medeniyetlerinin sentezini gerçekleştirmiş ve bu sentez medeniyete dayalı dünyanın en uzun ömürlü ve en büyük imparatorluklarından birisinin kurucusu olmuştur. Bu imparatorluğun devlet düzenini ve yapısının üstünlüğü, büyüklüğü her yeni incelemede biraz daha su yüzüne çıkmaktır. İstiklal Harbi, Türk-İslam sentez medeniyetinin yücelttiği Osmanlı İmparatorluğu’nda bu sentez medeniyetin kendi kendisini yenileme gücünü yitirip yenik düştüğü noktadaki savaştır. İstiklal Harbi ve inkılâplar, Türk-İslam sentez medeniyetinin batı medeniyeti ile yeni bir senteze ulaşması amacına yöneliktir…”
    Milli Güvenlik Konseyi, hazırlanan Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nu onaylayarak, Din Kültürü ve Ahlak derslerinin ‘zorunlu’ hale getirilmesine karar verir: “Her şeyden önce dinin sadece bir vicdan meselesi olduğu ve vicdanlarda hapsedilerek ferdi davranışlarda ve toplum hayatın da hiçbir yankısının olmadığı fikri isabetli değildir... Birtakım dini emir ve kuralların canlı bir şekilde yaşanmakta olması, dinin toplumdan ayrı tutulamayacağını göstermektedir.” Bütün bu verilerin ortaya koyduğu gerçek şu; toplumun İslamlaştırılması politikası ve faaliyeti, sadece İslamcı partilere ya da cemaatlere ait bir fikir değil, aynı zamanda laiklik adına darbeler yapan generallerin savunduğu ve uyguladıkları temel bir politika olmuştur.İslamcı hareketin bugünkü toplumsal gücünün oluşması esasen generallerin izlemiş olduğu politikalarla doğrudan ilişkilidir. Onun altyapısını bizzat generaller oluşturdu. Toplumun İslamlaştırılması politikası özellikle çocuklar ve gençler üzerinde uygulanmaya konuldu. Amaç, yeni bir İslamcı kuşak yaratmaktı. Generallerin hazırlamış olduğu anayasa ile Türkiye’de din eğitimi ilkokul-ortaokul ve liselerde zorunlu hale getirildi. Darbe lideri Kenan Evren, devlet denetimine alınan Kuran kurslarında çocukların dini eğitim alınması için çıkarttıkları yasaları savunurken şunları belirtiyor: “Din eğitimi çocuklara aile tarafından verilmez. Aslında aile bu eğitimi vermeye çalışsa bile, yanlış, eksik veya kendi bakış açısından öğretebilir; dolayısıyla bu uygunsuzdur… Size çocuklarınızı yasadışı Kuran kurslarına göndermemenizi daha önce de söylemiştim. Şimdi bunu anayasa hükmü haline getirdik. Artık din, devlet tarafından devlet okullarında öğretilecek. Şimdi biz laikliği çiğniyor muyuz, yoksa ona hizmet mi ediyoruz? Tabii ki hizmet ediyoruz. Laiklik Türk insanını dini eğitimden mahrum bırakıp, onu din istismarcılarının eline teslim etmek değildir…”
    İslamcılar, generallerin bu politik yönelimini bildikleri halde çok bilinçli olarak gizlemeye çalışmaktadırlar. Generallerin ‘laik’ devleti, toplumun İslamcılaştırılması için yürüttüğü dinsel faaliyeti, anayasal güvenceye alarak, tarikatlara veya cemaatlere önemli bir güvence vermiş oldu.Hatta, generallerle İslamcı liderler arasındaki ittifak öyle bir boyutta gelmişti ki, okul kitaplarında çocuklara ‘Allah için cihat’ verilmesi anlatılıyordu. Örneğin lise 2. sınıf kitaplarında şunlar yazılıydı: “İnancımıza göre vatanımızda hür ve huzur içinde yaşamak için gerektiğinde savaşmak da Allah’ın emridir. Bunun dinimizdeki adı ‘cihat’tır. Bu nedenle “...Allah yolunda ölmekle devlet yolunda ölmek bir tutulmuştur...” Bu konuşmadan hemen sonra “din yolunda cihat etmeyen vatanını sevmez” olarak ifade edilen düşüncelerle öğrencilerin İslam’a yönelmesi sağlanıyordu. İslam’ın ideolojik-politik temellerini oluşturan bu görüşlerin devletin stratejik eğitim kurumlarında ders olarak verilmesi, 12 Eylül darbeci generallerinin almış olduğu bir karardı.
    Bir başka önemli bir nokta, ordu karargâhlarında da şeriat propagandası kesintisizce devam etmiştir. Ankara Mamak Tümen Camisi İmamı’nın verdiği vaazda şunları söylüyor: “Bir müminin birinci vazifesi, şeriat-ı garrayı Muhammediyeyi ihya etmek, diriltmektir. Eğer o şeriat yürürlülükten kaldırılmışsa, onu yürürlüğe koymak için cihat etmektir. Kuran nizamını tekrar yürürlüğe koymak için fiilen mücadele etmek zorundayız. Bunu hapis ya da idam korkusuyla yapmaktan kaçınanlar, Allah katında büyük cezaya çarptırılacaklardır.” İslamcılara devletin ve hatta ordu karargâhlarının bütün kapıları sonuna kadar açılmıştı. Askeri kışlalar cemaatlerin önemli bir örgütlenme alanı olmuştu. İslamcılarla generaller arasındaki ittifak, hemen her alanda uygulanmaya konulmuştu. Özellikle sisteme muhalif olanların yok edilmesinde tam bir irade birliği oluşmuştu.
    Bu bakımdan Türkiye’de generaller tarafından yapılan gerçekleştirilen 3 askeri darbe özgürlükten, demokrasiden, insan haklarından yana olan herkesi hedeflerken, İslamcı hareketin gelişmesine temel bir zemin oluşturdu. Darbeci generaller, hemen her fırsatta İslamcılara açık destek verdi. Aynı şekilde her üç darbe de, İslamcı cemaatler tarafından doğrudan veya dolaylı olarak desteklendi.Bugün mazlum rolüne bürünen AKP liderlerinin bildiği ama sürekli gizlemeye çalıştıkları gerçek budur: İslamcı cemaatler, sadece 12 Eylül 1980 askeri darbesini değil, ordu tarafından gerçekleştirilen bütün askeri darbeleri destekledi. Birkaç örnekle bunu somutlaştıralım. Örneğin Said Nursi’nin avukatlarından ve cemaat içindeki etkinliği ile tanınan Bekir Bek, Yeni Asya gazetesinin 10 Şubat 1971 tarihli sayısında, ordunun verdiği muhtıra üzerine yaptığı değerlendirmede şunları belirtir: “Bu ses tarihimizin sesidir. Bu ses sanki Mohaç’tan gelen sestir. Bu ses Malazgirt’ten yükselen bir sestir. Bu ses hürriyet ve istiklalimizin, bu ses din ve imanımızın, şerefimizin ve haysiyetimizin bekçileri şerefli paşalarımızın, erlerimizin tek kelimeyle Mehmetçiğimizin sesidir... Bu ses, sağa da sola da gelişi güzel yumruk sallayanların değil, tehlikenin nereden geldiğini bilen, gören ve onun üstüne yürüyen ve onlara son defa ‘Hizaya gel’ komutunu verenlerin sesidir...” 12 Mart 1971 askeri darbesini, bu kadar içten ve coşkulu karşılayan, destekleyen başka bir siyasal çevre bulmak her halde zordur.
    12 Eylül 1980 askeri darbesini destekleyen Gülen, şöyle diyor: “Onun süngüsü, yüz defa iniltimizi dindirdi ve ateşimize su serpti. Yakın tarihimizde dahi kaç defa onda mazinin tebessüm eden çehresini ve yıldırımlaşan celadetini gördük... Eğer, atik davranıp da yıllardan beri hazırlanan karanlık emellerin önüne geçilmeseydi, bütün bir millet olarak inkisar içinde ağlamaktan başka çaremiz kalmayacaktı. Tuğa selam, sancağa selam ve ölçülerimiz içinde onu tutan yüce başa binlerce selam...” Camide vermiş olduğu bir vaazda ise “Kenan Evren’e laf söyleyenin dişlerini kırarım” diye insanları tehdit ediyordu.
    Aynı şekilde 12 Eylül darbecilerinin Kürt bölgelerinde yaptığı bütün saldırıları ve katliamları desteklerken de şu cümleleri kullanıyor: “Devlet kesinlikle orada hâkim olmalı. Dişlerini kırmalı” diyor. Gülen’in her söylediğini doğru gören ve her sözünü kabul ettiğini söyleyen Bülent Arınç’ın yanıt vermesi gereken bir soru var. Gülen, hem askeri darbeyi destekledi, hem de faşist anayasaya ‘evet’ için kampanya yürüttü. Peki, her şeyine doğru yaptı, bir bildiği vardır dediği Gülen için ne diyecek? Aslında Arınç birazcık dürüst davransa, 12 Eylül 1982 Anayasasına, kendisinin de ‘Evet’ oyu verdiğini söyler.
    Kadirilik Cemaati’nin lideri Haydar Baş: “... 1982 Anayasasını savunuyoruz. Devleti savunuyoruz… ‘soğuk savaş’ dönemlerinden kalma bir antikomünist çizgiyi savunuyoruz... Demokratik mücadele, demokrasinin kural ve kurumlarını çiğneyerek yapılamazdı. Oysa daha ilk günden izinsiz yürünmüştü ve demokrasinin temel kurumlarına baş kaldırılmıştı.”
    Bir kez daha AKP’ye hatırlatmakta yarar var. Erdoğan’ın ve AKP’li kadroların çok önemli bir kesimimin bağımlı olduğu Zahit Kotku’nun yönettiği İskender Paşa Dergâhı ve Erbakan’ın liderliğini yaptığı Milli Görüş geleneği ile askeri darbeciler arasında her zaman bir işbirliği olmuştur. Her iki gelenek de darbecilerle sürekli kalıcı ilişkiler içinde oldular. Örneğin, 1971’lerin darbeci generallerinden Muhsir Batur ve Özel Harp Dairesi Başkanı General Turgut Sunalp, kapatılan MNP Genel Başkanı Erbakan’ın tekrar İslami bir parti kurması için İsviçre’de özel olarak ziyaret edip ikna ettiler. Erbakan geldi ve MSP’yi kurdu. Erdoğan ve Arınç da, darbecilerin istemiyle kurulan MSP’de yıllarca çalıştılar, yöneticilik yaptılar.
    Erdoğan hiç merak edip de, İsviçre’de kendisini ziyaret eden generallerle neler konuşulduğunu, doğal lideri Erbakan’a sordu mu? Nasıl gizli bir işbirliği içinde olduklarını öğrenmeyi denemiş midir? Denemediği kesindir. Çünkü kendisi de, 27 Nisan Muhtırasını veren eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ile ünlü Dolmabahçe’de ‘yaptığı gizli pazarlık görüşmesini’ halen kamuoyuna açıklamadı. Generallerle gizli ilişkiler içinde olmak, İslamcı politikacıların ve cemaatlerin önemli özelliklerinden birisidir.
    Bir başka örnek, İskender Paşa Dergahı’nın lideri Zahit Kotku. Hem 12 Eylül 1980 askeri darbecilerini çok açık olarak destekledi ve anayasaya ‘evet’ oyu verilmesi için vaazlar verdi. Özal, Kotku’dan feyz ve talimat alan biridir. Askeri cunta, Özal’a Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcılığını önerdiğinde, Özal iki kişinin fikirlerine başvurdu. Birincisi Kotku, diğeri ise Demirel oldu. İkisi de onay verdi ve “şimdiye kadar herkes İslam’ı, toplumda yaygınlaştırmak istiyordu. Oysa asıl sorun, devleti İslamlaştırmaktır...” diyen Özal’a ekonomimin bütünü teslim edildi. Sadece Özal değil, Eyüp Aşık, Ekrem Pakdemirli gibi cemaatlerle ilişkili yüzlerce bürokrat devletin üst kurumlarında görevlendirildiler. Bir başka tipik ama önemli bir örnek vermek istiyorum. Darbeci generaller, demokrasi ve özgürlük adına ne varsa yok ederlerken, binlerce kitap yakarlarken, filmleri imha ederlerken, 1402 sayılı darbeci yasa ile ilerici-demokrat binlerce öğretim üyesinin görevine son verilirken, Erdoğan’ın da kişisel olarak çok iyi tanıdığı ve yakınlığı olduğu, İskender Paşa Dergâhı’nın ölmeden önceki lideri ve aynı zamanda Kotku’nun damadı olan Esat Coşan, 12 Eylül generalleri tarafından Ankara üniversitesinde görevlendirildi. Bunları çoğaltmak mümkün.
    Özellikle 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbelerine bakıldığında askerlerin devlet stratejik kurumlarında görevlendirdikleri bürokratların çok önemli bir kısmı İslamcı kadrolardır. Darbeci generallerin hazırladıkları yasalar ve anayasalar, Türkiye’nin İslamcılaştırılmasına esasta bir zemin oluşturdu. Aynı şekilde, hemen her zaman generallere bağlılıklarını göstermiş olan politikacılar, başbakanlar, cumhurbaşkanları da, toplumun İslamcılaştırılması gerektiğini belirtmişlerdir.
    Bunların hiçbirinin, demokrasiyle, insan haklarıyla, laiklikle, özgürlüklerle, milletin egemenliğiyle ilişkisi olmamıştır. Tersine, çok açık olarak ifade ettikleri gibi, demokrasiyi istememişlerdir, özgürlüklere karşı çıkmışlardır. Halkın iradesine hiç güvenmemişlerdir. Bütün değişiklikleri kendi politik çıkarları için yapmışlardır.
    MUSTAFA PEKÖZ


    http://www.birgun.net/politics_index...onth=08&day=15

  4. #13
    Kayıt Tarihi
    Apr 2003
    Nerede
    İstanbul
    İletiler
    12.252
    Dilekçeler Sözleşmeler
    3
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Cevap: Toplumların Eğitim ve Kültür Seviyesinin Demokrasiye etkisi Sosyal Sözleşme

    Muhteşem bir çalışma, istiap haddimi aşan entellektüel bir sunum, son kısım bilhassa parmak ısırtıcı...
    İrticayı hep birinci tehdit sayan bir örgütün irticiyla bu denli sarmaş dolaş olması akıl alacak iş değil.
    Her darbede irticacılar taltif ediliyor ama ordudan da şutlanıyorlar. Hep irtica hortluyor yaygarası ile oldu bittiler...
    Sağolsun ordumuz halkımız islamdan uzaklaştıkça şefkat darbeleri ile onları dine diyanete ısıtıyor çok ilginç.
    Valla ne yalan söyleyeyim bi darbe olsa da bu beynamaz millet az camiye gitse diye içimden geçirmedim değil
    "İslamcılığın bugünkü gücü generallerin eseridir" merhum paşalar cennetlik yani...
    Bunlar bana biraz "Allah dinini inkar edenlerin eliyle de yükseltir" sözünü anımsattı.
    Alıntı Av.Tayfun Eyilik rumuzlu üyeden alıntı İletiyi Göster
    Dönemin Diyanet İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanlığı’na atanan emekli bir general olan Mehmet Özgüneş 1982’de, devlet dairesindeki memurlar için yaptığı açıklamada, ‘dini eğitim gören erkeklerin sakal bırakabileceklerini, kadınların görev yerlerinde başlarını bağlayabileceklerini’ belirtiyordu. Bugün İslamcıların uğruna en çok mücadele verdikleri konulardan biri de bu karardır.
    Buna ne denir? Olsa da bi darbe yesek mi?
    Alıntı Av.Tayfun Eyilik rumuzlu üyeden alıntı İletiyi Göster
    Rousseau'nun 1750 yılında Dijon Akademisinin, "Bilim ve sanatta ilerleme insanları olumlu yönde etkilemiş midir?" konulu yarışmasına katılıp, "Bilim ve san'atlar üzerine söylev" çalışması ile bilim ve sanattaki ilerlemenin insanları bozduğunu savunmuştur.
    Bilen adamın hali başka derim buna da
    Misal internet... Sanal alemde adamlığını koruyan kaç kişi sayabiliriz? Forumda bilişim suçlarında bir gezinti yapsak heralde Ruesseau'ya "büyük adammışsın vesselam" deriz.
    Eğitim ve Kültür seviyesi arttıkça toplumların demokrasiye bakış açıları kanaatimce ters orantılı değişme gösteriyor.
    Eğitim ve kültür seviyesi düşük kesimler -ki çoğunlukla bunlar aynı zamanda yoksul ve ezilmiş kesim olur- demokrasiden daha fazla üst tabakaya yaklaşmak, aynı hak ve imkanlara kavuşmak beklentisi içine girerken eğitim ve kültür seviyesi yüksek maddi açıdan da yukarda olan kesim "aman ayarı ile oynamayın bozarsınız" mantığı içinde statükocu oluyor, bu seviyenin ukalalık boyutunda aşağıdaki tabakaya yukardan bakmak, küçümsemek vs gibi haller çıkabiliyor ortaya.
    Bu noktada şunu dile getirmek isterim insan dediğimiz canlı bir bilgisayar değildir. Bilgi yüklendikçe sırf yararı artmıyor. Duygu da vardır bu canlıda yürek de vardır. Bilgisayardan ta başından ayrılan tarafı da budur. İnsanda duygular mutlak surette bilgiden önde gelir. Bilgisiz insan duyguları ile yaşayabilir belki ama duygusuz insan bilgileri ile yaşayamaz nitekim bilgi yüklü pc ler canlı olmuyor. Konu başlığına dönecek olursak insanların hayatına düşüncelerine duygularına yön veren bilgiden daha etkin faktörler olabilir; örneğin iç güdüleri, basiretleri, ön yargıları, korkuları, kandırılmışlıkları yani tecrübeleri, özlemleri, hevesleri, hayalleri vicdanları, amaçları vs vs vs.
    İnsanlar demokrasiye de bir gıdım bilgilerine tonlarca bu saydıklarımızdan ekler öyle bakış açısı edinir tavır koyarlar.
    Halk nezdinde çok bilenin değil çok dürüstün değeri vardır. Çok bilenin katmerli kazığını çok yemiştir bilir uysal atın çiftesinin pek olduğunu.
    Burada ben de bir soru yöneltmek isterim.
    Demokrasi, hürriyet, eşitlik, eğitim, sağlık, refah, hak hukuk vs her insanın doğasında olan güzel şeyler çok eğitim almış kültürlenmiş bilmiş yutmuş aydın olmuş almış başını gitmiş insanların hakkı mıdır? yok değil de ama onlar da daha güzel mi duruyor
    sizce hıı ne dersiniz?

+ Konuyu Yanıtla
2 / 2 Sayfa İlkİlk 12

Bu sayfada bulunan kavramlar:

demokrasi bilincinin kazanılmasında eğitim kurumlarının önemi

Forum

Benzer Konular :

  1. [Suçlar] Kaçak bir eğitim kurumunu sosyal medyadan ifşa etmek suç teşkil eder mi?
    Merhaba hukuk insanları, bir konuda fikrinizi almak istiyorum. Bir dershane düşünün, milli eğitimde kaydı yok, yani yasak. Milli eğitim yetkilileri...
    Yazan: aydinuzun61 Forum: Ceza Hukuku
    Yanıt: 0
    Son İleti: 14-10-2019, 18:13:39
  2. Özel Eğitim Kurumlarında Sözleşme ve Senet
    Merhabalar, Özel bir eğitim kurumuna bilgisayar işletmenliği sertifikası alabilmek için kayıt oldum. Sözleşme ve senet imzaladım fakat bazı...
    Yazan: magicstar Forum: Tüketici Hakları
    Yanıt: 1
    Son İleti: 08-02-2015, 21:59:00
  3. Eğitim paketi satılırken nasıl bir sözleşme hazırlamalıyız, örnek sözleşme?
    Merhaba herkese, Forumu yeni yeni tanıyorum onun için yanlış bir kategoriye konuyu açmışsam affola, Bir eğitimimiz var, pc ve web tabanlı bir...
    Yazan: istanbulmst Forum: Hukuki Görüş ve Yorum
    Yanıt: 0
    Son İleti: 22-05-2014, 15:50:15
  4. Yanıt: 0
    Son İleti: 05-12-2010, 00:19:27
  5. Eğitim Yardimi Talep Eden Firma Ile Eğitim Verecek Kuruluş Arasinda öngörülen Sözleşme
    Eğitim Yardimi Talep Eden Firma Ile Eğitim Verecek Kuruluş Arasinda öngörülen Sözleşme
    Yazan: Yönetim Forum: Sözleşme Örnekleri
    Yanıt: 0
    Son İleti: 19-04-2008, 20:14:21

Yetkileriniz

  • Yeni konu açma yetkiniz yok
  • Konuya cevap verme yetkiniz yok
  • Dosya ekleme yetkisi yok
  • İleti düzenleme yetkisi yok
  •  


2022 tarihli Hukuk Blog |  Arabulucu |  Hukuk Kitapları |  Alman Hukuku |  Özel Güvenlik AŞ. |  İş İlanları |  Ankahukuk |  Psikolog |  Site Ekleme |  Sihirli Kadın |  Sağlık |  Satılık Düşecek Domainler |  Bayefendi |  Afternic Alanadı satış (Domain alımı) | 

™ Marka tescili, Patent ve Fikri mülkiyet hakları nasıl korunuyor?
Hukuki.Net’in Telif Hakları ve 2014-2022 yılları arası Marka Tescil Koruması Levent Patent tarafından sağlanmaktadır.
♾️ Makine donanım yapı ve yazılım özellikleri nedir?
Hukuki.Net olarak dedicated hosting serveri bilfiil yoğun trafiği yönetebilen CubeCDN, vmware esx server, hyperv, virtual server (sanal sunucu), Sql express ve cloud hosting teknolojisi kullanmaktadır. Web yazılımı yönünden ise content management (içerik yönetimi) büyük kısmı itibari ile vb olup, wordress ve benzeri çeşitli kodlarla oluşturulan bölümleri de vardır.
Hangi Diller kullanılıyor?
Anadil: 🇹🇷 Türkçe. 🌐 Yabancı dil tercüme: Masaüstü sürümünde geçerli olmak üzere; İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Hintçe, Rusça ve Arapça. (Bu yabancı dil çeviri seçenekleri ileride artırılacak olup, bazı internet çeviri yazılımları ile otomatik olarak temin edilmektedir.
Sitenin Webmaster, Hostmaster, Güvenlik Uzmanı, PHP devoloper ve SEO uzmanı kimdir?
👨‍💻 Feyz Pazarbaşı & Istemihan Mehmet Pazarbasi[İstanbul] vd.
® Reklam Alanları ve reklam kodu yerleşimi nasıl yapılıyor?
Yayınlanan lansman ve reklamlar genel olarak Google Adsense gibi internet reklamcılığı konusunda en iyi, en güvenilir kaynaklar ve ajanslar tarafından otomatik olarak (Re'sen) yerleştirilmektedir. Bunların kaynağı Türkiye, Amerika, Ingiltere, Almanya ve çeşitli Avrupa Birliği kökenli kaynak kod ürünleridir. Bunlar içerik olarak günlük döviz ve borsa, forex para kazanma, exim kredileri, internet bankacılığı, banka ve kredi kartı tanıtımları gibi yatırım araçları ve internetten para kazanma teknikleri, hazır ofis kiralama, Sigorta, yabancı dil okulları gibi eğitim tanıtımları, satılık veya kiralık taşınmaz eşyalar ve araç kiralama, ikinci el taşınır mallar, ücretli veya ücretsiz eleman ilanları ile ilgili bilimum bedelli veya bedava reklamlar, rejim, diyet ve özel sağlık sigortası gibi insan sağlığı, tatil ve otel reklamları gibi öğeler içerebilir. Reklam yayıncıları: ads.txt dosyası.
‼️ İtirazi kayıt (çekince) hususları nelerdir?
Bahse konu reklamlar üzerinde hiçbir kontrolümüz bulunmamaktadır. Bu sebep ile özellikle avukat reklamları gibi Avukatlık kanunu vs. mesleki mevzuat tarafından kısıtlanmış, belirli kurallara tabi tutulmuş veya yasaklanmış tanıtımlardan yasal olarak sorumlu değiliz.
📧 İletişim ve reklam başvuru sayfası nerede, muhatap kimdir?
☏ Sitenin 2022 yılı yatırım danışmanı ile irtibat ve reklam pazarlaması için iletişim kurmanız rica olunur.
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution 4.0 International License.