Fransa Korsika'yı kaybederse sadece turizm gelirinden olur. Biz fazlasından oluruz, bunun için sayfalarca yazmak mı gerekir? Yoksa arife tarif gerekmez mi? Neyi bu kadar basitleştirirseniz, basit insanlara sunacağınızı düşünüyorsunuz?
Yaşadığımız ülkenin devletinin koyduğu anayasada anadil Türkçedir ibaresinin yer almasına rağmen resmi bir kuruluşta Türkçe dışında bir yayın yapılması bence çok yanlıştır. Açılım gerekiyor olabilir ancak bu şekilde olmamlıydı Diyarbakır belediye başkanının yaptığı açıklamada ''bu insanların dilini tanıyanlar zamanı gelecek bu toprakların ismini de tanıyacaktır'' sözü sizce hükümetin yaptığı hareketi istismar etmek değil midir? İşte bunun için istismara yol açacak girişimlerden kaçınmak en doğrusu olmalıdır.TC'de yaşan herkes Türk'tür tümcesini ne yapacağız o zaman? Bence bu insanlara TC vatandaşı bilincini aşılamaya çalışmak en doğrusu... Sadece doğuda yaşayan vatandaşlarımız için değil; gayrimüsliminden ermenisine kadar herkes için...
Diyarbakır’ın üstündeki sisler henüz dağılmamış, şehir uykusundan yeni uyanıyor. Güneş ağır ağır yükselirken, çatılardan kayan ışık parçaları gözlerimi kamaştırıyor. Subaylara ait kapalı bir servis aracı ile Diyarbakır Askeri Cezaevinin kapısından giriyoruz. Günlerden Çarşamba, yıl 1983.
Demir kapıya yaklaşırken daha servis aracının içinde iken o, ezilip pelte pelte yapılmış ve homurdayan bir koroya dönüştürülüp yerin altına sokulmuş, uzaklardan ama her yönden, her yandan uğultu halinde gelen sesler duyulmaya başlıyor. “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek.” Bu benim öteden beri çok beğendiğim bir slogandır. Gerçektende insanlık onuru er veya geç işkenceyi yeniyor. Ama ne yazık ki geleceğin ümit ve aydınlık yarınlarına lekesini ve acılarını yansıtarak işkencenin.
Bugün görüş günü. Sloganların biraz sonra kesilmesi lazım. Aksi taktirde görüş yapılamaz. Öyle oluyor ve öğlene doğru ziyaretler başlıyor. İç Emniyet Bölüğü adına görüşmelerden ben sorumluyum. Görüş kabinleri karşılıklı, insanlar bir birini incecik karelere bölünmüş olarak görebiliyor. İç kabinde iç emniyetten bir asker ve bir tutuklu/hükümlü, karşı kabinde dış emniyetten bir asker ve ziyaretçi. Kabinlere iki kişi zor sığdığı için görüşler sıkıntılı geçiyor ama bundan daha önemlisi, ziyarete gelenlerin bir çoğu Türkçe bilmiyor ve esas sıkıntı burada başlıyor.
Sanırım saat on bir sularında bu sıkıntı faciaya dönüştü. Altmış yaşlarında bir tombul bayan, çığlıklar atıp saçını başını yoluyor, ortalığı ayağa kaldırıyor ziyaret mahallinde. Çok şey konuşuyordu ama dilinden anlamadığımdan ne olduğunu öğrenmek için dış emniyetin yedek subayına sormak üzere yönelirken yirmi beş yaşlarında genç ve çok düzgün konuşan mahkûm kabindeki askerle birlikte ağlamaklı olarak yanıma koştu. “Komutanım” dedi “ben Hakkâriliyim, annemden başka kimsem yok. Uzun zamandır hiç ziyaretçim gelmemişti, buraya gelen komşularımız köyden annemi alıp getirmişler. Ama pekeke bizim oralarda propaganda yapıp insanları aldatmış. Demişler ki, Diyarbakır’da ki çocuklarınızın dillerini iğne yapıp lal etmişler, inanmazsanız gidin, görün artık onlar sizinle konuşamaz.”
Bu arada tombul yaşlı teyze tırnakları ile yanaklarını yırtmış, kırçıl saçları ve elini dokundurduğu her taraf kanlar içinde kalmıştı. Boğazı kesilmiş can veriyormuş gibi çırpınıyor ve feryat ediyordu. Genç mahkûm devam etti;
“komutanım n’olur izin verin bir tek cümle Kürtçe olarak diyeyim ki “Anne hayır sizi kandırmışlar, bizi lal filan yapmadılar.”
“Dilimi çıkarıp gösteriyorum, ama o bana diyor ki neden karşımda hiçbir şey konuşamıyorsun”
Ve böylece durumumu anlatamıyorum, eğer bir cümle konuşup gerçeği anlatamazsam o kendini öldürür.”
Ceketimin ön cebindeki düğmeyi çözdüm ve incecik parşömen yarım A4 kâğıdına yazılı olanları ona okuttum:
“Sn. P. Atğm. F.K. ... Günü ziyaret saatinde ... Sayılı ... tarihli yönetmeliğe aykırı olarak Türkçenin dışında bir dil ile görüşme yaptırdığınız tespit edilmiştir. Tekrarı halinde”
Evet, bir süre önceki ziyaretlerden birinde buna benzer bir faciayı önlemek için Kürtçe bilen bir asker nezaretinde bir mahkûm ve ziyaretçisine bir kaç cümle Kürtçe konuşturmuştum. Ama işte böyle bir ihtar almıştım.
Genç mahkûmun, kâğıdı okuduktan sonra yanımdan ayrılırken yumruklarını sıktığını gördüm fakat ne yapacağını kestiremedim. Sanırım asker tahmin edebilmişti veya kabininde ondan sorumlu olmasından dolayı mahkûmu takip etmişti. Ona yakındı ama faciayı tam olarak önleyemedi ve mahkûm bir anda fırlayıp kafasını karşıdaki duvara vurup yere yığıldı. Gene de asker onun arkasından yetişip koyu mavi tek tip ceketinden tutup biraz olsun hızını kesebilmişti.
Fikret Bila’nın sizinle yaptığı röportajın bir yerinde şöyle demişsiniz, Sayın Kenan Paşa:
Bila soruyor; Kürtçeyi neden yasakladınız?
Kenan Evren: “12 Eylül’de bir hatamız da oydu. Kürtçe konuşmayı yasakladık. Şöyle yasakladık: konuşmalarda, mitinglerde, şurada burada Kürtçe konuşulmayacak. Okulda falan Kürtçe tedrisat yapılamaz dedik. Neden dedik? Ben Devlet Başkanı’yken, bir köyde ilkokula gittim. Üçüncü sınıfa mı, dördüncü sınıfa mı girdim, hatırlamıyorum. Açtım kitabı, oku şunu dedim çocuğa. Kem küm, çocuk okuyamıyor.
Dördüncü sınıfa gelmiş, Türkçeyi okuyamıyor. Kızdım. Orada söyledim. Öğretmene döndüm, “dördüncü sınıfa gelmiş Türkçeyi okuyamıyor, bu nasıl iş?” dedim. Sonradan anlaşıldı ki, öğretmende Kürt. Kürtçe yapıyor tedrisatı. Döndüm ve Kürtçe yasağını koyduk. Sonra bu yasak kaldırıldı, ama hataydı. Hata olduğunu sonradan anladım.”
Keşke bu hataları bir aile reisi olarak yapmış olsaydınız da üç- beş kişi yaşamış olsaydı bunca acıları. (bunu da asla istemezdim) Oysa sizin bu hatanız yetmiş küsür milyonluk bir ülkenin kaderiyle oynayan bir hata oldu. Hata oldu da:
Aynı uygarlığa mensup, aynı vatan üzerinde asırlardır kader birliği yapmış ve et tırnak gibi iç içe girmiş iki ana unsur insanımızın birbirine karşı kin ve nefret tohumları ekildi.
Binlerce genç insanımız gök ekinler gibi biçildi gitti, analar ağladı, acılar yaşandı, yaşanıyor.
Milyarlarca dolarımız dağa taşa atıldı mermi ve bomba olarak.
Ayrıca. Ben yakından şahit olduğum için rahat söylüyorum. ilk zamanlar “it leşi” olarak nitelenip cezaevinde ölen PKK’lıları almayan aileler bile zaman içinde tombul teyze ve oğlunun o küçük dramatik hikâyelerinden dolayı istemeye istemeye bu kanlı örgütün destekçisi oldular ve önceleri üç beş hainden ibaret olan örgüt, bir kartopu gibi büyütüldü.
“Hata yaptık” deyip geçtiğiniz ama şahsen hiçbir bedel ödemediğiniz bu koskoca ülke ayak üstü aldığınız o hatalı kararların sonunda ne bedeller ödedi ve hâlâ ödüyor, değil mi ama paşam?
Şimdi devlet, devlete ait bir kanaldan Kürtçe yayın yapıyor ve bu ülke bölünmüyor, tersine güçleniyor. Ağzına toprak kelimesini falan da alıp, ihanete varan öfkeli konuşmalarla TRT Şeş’e saldıranlardan da anlamıyor musunuz devletin güç’e, milletin huzur’a kavuşacağı çizgide yürümeye başladığını.
Yeryüzünde Türkiye hariç hiç bir uygarlığın bugünlerde bu tür konuların tarştığını görmek mümkün değildir. Sosyal olgusuna katılmakla beraber, gerçek mahiyetinin sadece yayın yapmak olan bir kurumun yayın hayatına başlamasının, bu tür zeminlerde bilinç altı temiz insanlar tarafından kutlanmasından yanayım. Ne güzel bir olgu olan bu olayın herkese mutluluk getirmesi benimde isteğimdir. Özellikle eğitim seviyesi ve kalitesi düşük, geri kalmışlıktan kurtulma özleminde olan Türkiye'de yıllardır toplum için yapılan bütün güzellikler bilinçaltı temiz olmayan insanların övgü cümlelerinde hep taşlanmıştır. Sanatçı olunmaz olunur. Türkiye'de herkes sanatçıdır. Bunuda bilimesi gereği ile....
Herkese mutluluk ve sağlık dilerim.
Konu rıza33 tarafından (15-01-2009 Saat 22:49:00 ) de değiştirilmiştir.
Sebep: yazılım hatası
Öncelikle konuyu farklı açılardan tartışabilmek için sormuş olduğum sorulara verdiğiniz yanıtlar için teşekkür ediyorum. Yanıtınızı okumakta geç kaldığım için yanıtlamakta da geç kaldım kusura bakmayın.
Sayın Gür, iletinizden sonra bu konudaki düşüncelerimi hemen hemen aktarmış bu nedenle tekrara girmeden size yine soru yönelterek devam etmek istiyorum. (Bu arada lütfen bu sorularımı yanlış anlamayın, amacım bilginizi sınamak değil, bilgilerinizden yararlanmak ve soru cevaplarla tartışmayı genişletmek.)
İlk okuldan beri gerek coğrafya gerekse tarih kitaplarımızda yer alan, hemen hepimizin diline pelesenk olmuş bazı kalıplar vardır. "Türkiye 3 tarafı denizlerle çevrili, Asya ile Avrupa kıtaları arasında köprü görevi gören, jeopolitik ve jeostratejik konumu önemli bir ülkedir." (Çoğumuz bunu ezbere bilir de pek azımız üzerinde düşünür, o da ayrı bir konu.) Enerji kaynakları bakımından çok zengin ve de bakir bir ülke olduğumuz, medeniyetlere beşik olmuş topraklarımızın verimliliği, tarihi ve kültürel miraslarımız, 4 mevsimi bir arada yaşamamız, bacasız sanayii diye tabir edilen turizm açısından da son derece şanslı olduğumuz gibi emperyalist güçlerin iştahını kabartan nice özelliklerimizi de sayabiliriz. (Detaya girmeden, basite indirgeyerek aktarıyorum.)
Şimdi, çok geniş kapsamlı bir konu olduğunu biliyorum ama kısaca örnek verdiğiniz o ülkelerin, birilerinin iştahını kabartan bu özelliklere sahip olup olmadığını; sahipse, iştahı kabaranların bu ülkelerde bırakın doymaya, midelerini bastırmaya dahi teşebbüs edip edemediğini; oralarda ülkemizdeki gibi gerek içeriden gerekse dışarıdan körüklenen etnik bir ayrım olup olmadığını; eğitim seviyelerini ve eğitim seviyesinin üniter yapının korunmasındaki önemini; ekonomik güçlerini ve yine ekonomik gücün üniter yapının korunmasındaki önemini; azınlık diye tabir edilen vatandaşların genel nüfus içerisindeki oranlarını ve nüfusun da bu konudaki önemini; o ülkelerde böl-yönet oyununun sergilenip sergilenmediğini değerlendirerek ülkemizle kıyaslama yapabilir misiniz?
Şimdiden vereceğiniz bilgiler için teşekkür ediyorum.
Dönüp dolaşıp sürekli aynı kısır döngüler içine giriyoruz.
İki temel korkudan birini siz, diğerini sayın Harun Gür gündeme getirdi.
Siz "Türkiye'nin özel koşulları"ndan bahsediyorsunuz.
Bir çocuğun yaşına uygun hareket ve davranışları yapmasına izin vermemenin, sürekli anne veya babasının kontrolü, gözetimi altında tutmanın onun kişisel gelişimini nasıl engelleyeceğini takdir edersiniz.
Dünyadaki bütün diğer devletlerin özel durumu yok da bizim mi var?
Ne zaman evrensel insan hakları kapsamında bir talep olsa karşımıza Türkiye'nin bu "özel koşulları" engel olarak dikiliyor.
Herkese kendi derdi ağır gelir. Sanki dünyanın en büyük zorluklarıyla sadece kendisi karşı karşıyaymış gibi hisseder. Oysa herkes benzer sorunlarla karşı karşıya gelir.
Devletler de öyle. Devlet yönetimi kolay değildir. Boşuna siyaset ile seyis aynı kökten gelmiyorlar. Birbirinden farklı kültürel çevrelerden gelen ve birbirinden farklı taleplerinin her birini dikkate almak gerekir.
İnsanlar su değil ki koyuldukları kabın şeklini alsınlar.
Öncelikle kavram fetişizmini bir yana bırakmalıyız.
Bazı kavramlara öcü olarak görmekten diğerlerini ise kutsamaktan vazgeçmeliyiz.
Üniter devlet yapısına karşı değilim. Ancak üniter devlet kutsal bir kavram değildir. Federasyon ise öcü değil. Ülkenin sınırları içerisinde tüm vatandaşlarının huzur ve mutluluk içinde yaşaması üniter devletlerde de federasyonlarda da mümkün olabilir.
Daha önce verdiğim Amerika örneği bir federasyon. Almanya, İtalya, İsviçre gibi pek çok Avrupa ülkesinin de federatif yapısı var. Üniter devlet kavramına bu kadar önem atfeden bir Fransa, bir Türkiye var. Amerika örneği size ters geliyorsa Fransa örneği dikkatle incelenmeli. Üniter Fransa devleti yaşadığı tecrübelerin ışığında yine kendi çıkarları için azınlık haklarını genişleten uygulamalar yapmayı tercih etti.
Korsika'da 1970'li yıllardaki ayrılıkçı hareketler silahla, baskıyla, zorla değil 2000'li yıllarda verilen haklarla bastırılabildi.
Söylediklerimi tekrar edeceğim ama:
Sadece Korsikalılar için Korsikacaya tanınan haklar yoktur. Mesela İspanya'da Basklılar sorun yaşarken Fransız yönetiminin sağladığı haklar nedeniyle Fransa'da Basklılardan kaynaklanan ciddi bir problem olmamıştır.
İspanya sınırındaki Languedoc-Roussillon region'ında Katalanca, Aquitaine region'ında Baskça, Alsace ve Lorraine region'larında Almancaya yakın dil konuşan halklar için değişik haklar tanınmıştır.
Yani dünyanın 1 numaralı üniter devleti olan Fransa'nın uygulamaları bu yöndedir. Elbette ki, bir ülkedeki her etnik grup veya azınlık yabancı güçlerin tahrik etmesine müsaittir. Ama siz bu etnik grup veya azınlıkların bir de bazı temel haklarını kısıtlarsanız yabancı güçlerin eline malzeme vermiş olursunuz. Böylelikle tahrik çok daha kolay olur.
Sayın Harun Gür'e göre ise, "onların ayrılıkçı özlemi olmadığı için daha geniş haklar tanınıyor." Ben de diyorum ki, "daha geniş haklar tanındığı için ayrılıkçı talepleri yok." Ya da bu yöndeki talepler zayıf kalıyor, taraftar bulamıyor.
Haklar daraltıldıkça da ayrılıklı talepler kuvvetleniyor.
Fransa Korsika sorununu güçle halledemedi. Korsika için getirilen her çözüm önerisinde Fransızlar bunun Korsika'nın veya Alsace gibi başka bölgelerin ülkeden kopacağından korkanlar veya bununla halkı korkutanlar oldu. Ama 2000'lerde Korsika referandumu sonrasında korkulan olmadı.
Siz "Türkiye'nin özel koşulları"ndan bahsediyorsunuz.
Bir çocuğun yaşına uygun hareket ve davranışları yapmasına izin vermemenin, sürekli anne veya babasının kontrolü, gözetimi altında tutmanın onun kişisel gelişimini nasıl engelleyeceğini takdir edersiniz.
Kabul ediyorum :
Stratejik iş ortağımın ve komşularımın benim çocuğun eline kibrit tutuşturup, "bunu evde yak, bak gece gündüz gibi olacak, çok güzel olacak, yakarsan sana elma şekeri alırım." dediklerini öğrendiğimde, "kızım sakın yapma , evi yakarsın, ver bakayım elindeki o kibriti" dersem ben hata etmiş olurum yani...
Ben hata etmeyeyim canım, evde korkulan olmaz nasıl olsa...:rolleyes:
Ver coşkuyu damardan, politikacıların çocukları kucaklarına neden alıp poz verdiklerini şimdi daha iyi anladım...
Stratejik iş ortağımın ve komşularımın benim çocuğun eline kibrit tutuşturup, "bunu evde yak, bak gece gündüz gibi olacak, çok güzel olacak, yakarsan sana elma şekeri alırım." dediklerini öğrendiğimde, "kızım sakın yapma , evi yakarsın, ver bakayım elindeki o kibriti" dersem ben hata etmiş olurum yani...
Ben hata etmeyeyim canım, evde korkulan olmaz nasıl olsa...:rolleyes:
Ver coşkuyu damardan, politikacıların çocukları kucaklarına neden alıp poz verdiklerini şimdi daha iyi anladım...
Siz kızınız 40 yaşına geldiğinde de böyle mi davranacaksınız?
Sorumlu bir ebeveynin görevi çocuğunu hayata hazırlamak, doğru ile yanlışı öğretmek ve ardından yaşının izin verdiği ölçüde kendi kararlarını alabilme imkanı tanımak olmaz mı?
Türkiye'nin bir geçiş dönemi olabilir ama binlerce yıllık geçmişine rağmen hala halkına 3 yaşındaki çocuk muamelesi yapmaması gerekir.
Siz kızınız 40 yaşına geldiğinde de böyle mi davranacaksınız?
Sn. sdt23,
40 yaşına gelmiş kızım bu ajitasyona kanıyorsa, gitsin kendi evini yaksın. Kendi evi yok diyorsanız, stratejik ortağım ve komşularım ona ev kuruyorlar, gider orada oturur.
Yok benim evimde kalıyorsa, kaç yaşında olursa olsun benim evimde kibritle oynamak yasak...
™ Hukuki NET 2002-2022 - Ulusal ve uluslararası Hukuk Sitesi ⚖️ olma özelliği ile gerek avukat, gerek diğer hukukçu arkadaş ve gerekse vatandaşlara ev sahipliği yapan, eğitim ve bilimsel alışveriş yapma amaçlı bir "Hukuk Rehberi" dir.
Davalar
Hukuki Net; sürekli yenilenen faydalı güncel içeriği ile zamanın hukuk dallarına göre kategorize edilmiş çeşitli mevzuat (Ceza kanunu, İş kanunu, Borçlar yasası gibi), emsal mahkeme kararları, yargıtay kararları, emsal danıştay ve anayasa mahkemesi kararları ile hukuksal makale, kanun, hukuki forum, hukuk sözlüğü, hukuk programları, meslektaş ilanları, avukatlar için kolay hesaplama araçları, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, benzer Yargıtay kararı ve Mahkemeler tarafından örnek davalar ile ilgili gerekçeli kararlar, * davası dilekçe örnekleri yasal haberler ve hukuk siteleri dizini 🕸 bulunan bir hukuk bilgi bankası sistemidir.
Avukatlar
Yararı nedir?
📝 Hukukçular için mesleki danışma (Üstad ve meslektaşlar arası paylaşım), dayanışma ve bakalorya fonksiyonu olan site; "Önleyici hukuk" veya "Dava hukuku" nedeni ile doğan veya yeni doğacak anlaşmazlıklar ile içtihat hukuku kaynağı olan Yargı ve Yargılamayı tartışmak, davalar ve ihtilaflar için yararlı çözüm yolları üretmek ve hukuksal konularda özellikle nerede, nasıl, neden soruları üzerinde soru cevap yorumlar, tartışma paylaşma yorumlama yöntemi ile sebep sonuç ilişkisi kurarak 💬, Mahkemelerin dava yükünü hafifletmeyi de amaçlayan suigeneris (kendine özgü) hukuk laboratuarı özellikleri bulunan bir hukuki kalkınma hedefli bilgi dağarcığıdır.
® Hukuki Net internette ve Türk hukukunda bir marka olmakla birlikte ticaret veya iş amaçlı bir site olmayıp, herhangi bir ticari kurum, kuruluş, bilgisayar programı firması, banka vb. kişi veya herhangi politik veyahut siyasi bir kuruluş tarafından desteklenmemekte, finans kaynağı reklam ve ekseriyetle site yönetimi olan Adalet sistemine adanmış bir servistir.
🆓 Hukuki.net halk için ücretsiz ve açık kaynak nitelikli bir hukuk sitesi olup, gayri resmi vatandaş bilgilendirme portalı işlevi görmektedir. Genel muhteviyat olarak kanun, yönetmelik, Emsal Anayasa mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay kararı gibi hukuki mevzuat içermekle birlikte avukat ve uzman kişilere özel yorumlar da içeren sitenin tüm hakları saklı olup, 🕲 telif hakkı içeren içeriği izinsiz yayınlanamaz, kopyalanamaz. (Herhangi bir hususu sitene alıntı kuralları çerçevesinde kopyalamak için sitene ekle için izin bağlantısı.)
™ Marka tescili, Patent ve Fikri mülkiyet hakları nasıl korunuyor?
Hukuki.Net’in Telif Hakları ve 2014-2022 yılları arası Marka Tescil Koruması Levent Patent tarafından sağlanmaktadır.
♾️ Makine donanım yapı ve yazılım özellikleri nedir?
Hukuki.Net olarak dedicated hosting serveri bilfiil yoğun trafiği yönetebilen CubeCDN, vmware esx server, hyperv, virtual server (sanal sunucu), Sql express ve cloud hosting teknolojisi kullanmaktadır. Web yazılımı yönünden ise content management (içerik yönetimi) büyük kısmı itibari ile vb olup, wordress ve benzeri çeşitli kodlarla oluşturulan bölümleri de vardır.
Hangi Diller kullanılıyor?
Anadil: 🇹🇷 Türkçe. 🌐 Yabancı dil tercüme: Masaüstü sürümünde geçerli olmak üzere; İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Hintçe, Rusça ve Arapça. (Bu yabancı dil çeviri seçenekleri ileride artırılacak olup, bazı internet çeviri yazılımları ile otomatik olarak temin edilmektedir.
Sitenin Webmaster, Hostmaster, Güvenlik Uzmanı, PHP devoloper ve SEO uzmanı kimdir?
👨💻 Feyz Pazarbaşı & Istemihan Mehmet Pazarbasi[İstanbul] vd.
® Reklam Alanları ve reklam kodu yerleşimi nasıl yapılıyor?
Yayınlanan lansman ve reklamlar genel olarak Google Adsense gibi internet reklamcılığı konusunda en iyi, en güvenilir kaynaklar ve ajanslar tarafından otomatik olarak (Re'sen) yerleştirilmektedir. Bunların kaynağı Türkiye, Amerika, Ingiltere, Almanya ve çeşitli Avrupa Birliği kökenli kaynak kod ürünleridir. Bunlar içerik olarak günlük döviz ve borsa, forex para kazanma, exim kredileri, internet bankacılığı, banka ve kredi kartı tanıtımları gibi yatırım araçları ve internetten para kazanma teknikleri, hazır ofis kiralama, Sigorta, yabancı dil okulları gibi eğitim tanıtımları, satılık veya kiralık taşınmaz eşyalar ve araç kiralama, ikinci el taşınır mallar, ücretli veya ücretsiz eleman ilanları ile ilgili bilimum bedelli veya bedava reklamlar, rejim, diyet ve özel sağlık sigortası gibi insan sağlığı, tatil ve otel reklamları gibi öğeler içerebilir. Reklam yayıncıları: ads.txt dosyası.
‼️ İtirazi kayıt (çekince) hususları nelerdir?
Bahse konu reklamlar üzerinde hiçbir kontrolümüz bulunmamaktadır. Bu sebep ile özellikle avukat reklamları gibi Avukatlık kanunu vs. mesleki mevzuat tarafından kısıtlanmış, belirli kurallara tabi tutulmuş veya yasaklanmış tanıtımlardan yasal olarak sorumlu değiliz.
📧 İletişim ve reklam başvuru sayfası nerede, muhatap kimdir?
☏ Sitenin 2022 yılı yatırım danışmanı ile irtibat ve reklam pazarlaması için iletişim kurmanız rica olunur.
íàğêîëîãè÷åñêàÿ êëèíèêà ãîğîä www.narkologicheskaya-klinika-11.ru/ . - - - Güncellendi - - - àíîíèìíàÿ íàğêîëîãèÿ...
Tck 245/1 Ceza siniri hakkinda