Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Geleneksel İslam’ın en çok ilaveler yaptığı konular kadınlarla ilgili olanlardır. Kadını köleden beter yapan, kadının erkek egemen toplumda sadece ev işinde ve cinsellikte kullanılmasını, hiçbir alanda kadına hak tanınmamasını savunan izahlar, toplum nezdinde kabul görsünler diye uydurma hadislere ve mezhep izahlarına dayandırılmış ve bu bakış açısı topluma din diye yutturulmaya çalışılmıştır. Saf dindar kadınların birçoğu Kuran’ın İslam’ı ile bu uydurmaları ayırt edemedikleri için, Allah’ın rızasını umarak bu uydurmalara göre yaşamaya çalışmış ve kendilerini gelenekçi erkeklerin sınırlarını çizdiği kapkara bir dünyada bulmuşlardır.
Gelenekçiler; “Peygamber’imiz, cennetin annelerin ayaklarının altında olduğunu söylemiş, kadınlar annemizdir, bacımızdır...” gibi laflar ederek kadınlara çok değer verdiklerini göstermek istemektedirler.
Oysa birazdan kadınlarla ilgili gelenekçi kaynaklardaki izahları incelediğimizde, gerçekte kadına ne kadar değer verdiklerini iyice anlayacağız. Kadınlarla ilgili Kuran’da geçmeyen uydurma izahlara değindikten sonra, yine bu uydurmaların etkisiyle yanlış değerlendirilen Kuran’daki bazı meselelere değineceğiz.
KADINLARLA İLGİLİ MEZHEP VE HADİS KÖKENLİ UYDURMALAR
Bu uydurmaların yapılışındaki en temel hedef kadının erkeğine kayıtsız, şartsız itaatini sağlamak olmuştur.
Uydurma hadislerle kadının erkeğe her konuda itaati farzlaştırılmış ve bir ibadet gibi sunulmuştur.
Eğer bir kimsenin bir kimseye secde etmesini emretseydim, erkeklerin kadınlar üzerinde olan haklarından dolayı kadınların erkeklere secde etmelerini emrederdim. Tirmizi, Rada, 10/1159; Ebu Davud, Nikah 40/2140
Ahmed b. Hanbel, Müsned VI, 76; İbn Mace, Nikah 4/1852
Kocanın vücudu irin ile kaplı dahi olsa ve karısı onu yalayarak temizlese yine de kocasının hakkını ödemiş olmaz. İbni Hacer El Heytemi 2/121
Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 239
Ey kadınlar! Eğer kocalarınızın size olan haklarını bilseydiniz, ayaklarının tozunu yüzlerinizle silerdiniz. Hafız Zehebi-Büyük Günahlar- Sayfa 187
En titiz hadis çalışması olan Buhari’de birinci alıntıladığımız hadisi görmemiz, Kuran yalnız ve yalnız Kuran diye niye defalarca tekrar edip durduğumuzun anlaşılmasını bir kez daha sağlayacaktır. Yukarıdaki uydurmaları Peygamber’e fatura edenler, ne yazık ki bu uydurmaların reddi olan Kuran İslam’ını Peygamber düşmanlığı, bu uydurmaların kabulü olan hadislerin, mezheplerin, geleneklerin İslam’ını ise Peygamber’i sevme şampiyonluğu ilan ediyorlar. Böylece kadınları eksik akıllı ve eksik dinli ilan edenler, kimin dinde ve akılda eksik olduğunu gösteriyorlar.
"Kadınların dinleri ve akılları eksiktir."
Sahihi Buhari "Çok lanet ediyor ve kocalarınıza karşı nankörlük ediyorsunuz. Aklı başında bir erkeğin aklını sizin kadar çelebilen aklı ve dini eksik başka bir varlık görmedim." Müslim, İman, 34/132
İbn Mace, Fiten 19/4003
Kadınları erkeğin kölesi yapan zihniyet bununla yetinmeyip kadınların çoğunu cehennemlik, dinen eksik ilan edip Kuran’ın açık izahlarıyla da çelişir.
Kadınlar arasında iyi kadın, yüz tane karga arasında alaca bir karga gibidir.
Sahihi Buhari Ey kadınlar topluluğu! Sadaka veriniz ve çok istiğfar ediniz. Çünkü ben Cehennem halkının çoğunun sizler olduğunu gördüm.
Müslim, İman, 34/132
İbn Mace, Fiten 19/4003
KADINA CENNET VİZESİ KOCADAN
Bu hadisler gibi kadınların çoğunun cehennemlik olduğunu iddia eden hadislerin yanında, kadının cennete gidişi için kocasının kendisinden memnuniyeti şart olarak gösterilir.
Bir kadın kocası kendisinden razı olduğu halde ölürse Cennete girer.
Riyazus Salihin
Kadınların hayırlısı, erkeklerin yaramazlıklarına, kötü huylarına sabredendir, bu sabır onların cennete girmesine sebeptir.
Kadınlara Dini Bilgiler sayfa:88
Müslim de, Buhari de, Tırmızi de, Muvatta da, Şii kaynaklar da, Emevi ve Abbasi döneminde uydurulmuş, bazı kişilerin kadına kendi bakış açılarını dinselleştirmeye çalışmalarının ürünü olan, bu tip uydurmalarla doludurlar.
Oysa Kuran’ın hiçbir yerinde biraz önce örneklediğimiz tipteki hadisler gibi kadınların çoğunun kötü, cehennemlik, dinen eksik olduğu geçmez. Kuran, üstünlüğü erkek veya kadın olmaya değil, Allah’a yakın olmaya, Allah’ın dininde titizliğe bağlar.
Ey insanlar ! Biz sizi bir erkek, bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler kıldık. Şüphesiz Allah katında en üstün olanınız takvaca en ileride olanınızdır. 49-Hucurat Suresi 13
Ayetten de anlayacağımız gibi Kuran üstünlüğü bir ırka, bir kabileye veya erkek, kadın gibi bir cinsiyete değil, Allah’ın dinine titizlik, Allah için hatalardan sakınma tipi manalara gelen takvaya bağlamıştır. Oysa buraya kadar gördüğümüz hadislere göre kadın olmak daha baştan cehennemlik olma ihtimalini arttıran bir unsurdur. Bu zihniyet, eksik ve cehennemlik ilan ettiği kadını ezik karakterli bir varlığa dönüştürüp, erkeğin kumandasına verir ve kumandaya itaati de din diye insanlara dayatır. Kuran’ın İslam’ının bu uydurulmuş dinden neden ayrılması gerektiğini daha da iyi anlamak için en itibarlı (!) uydurma kaynaklarını inceleyelim:
Namazı bozan şeyler kara köpek, eşek, domuz ve kadındır. Sahihi Müslim, Salat 265; Tirmizi Salat 253/338
Ebu Davud, Salat, 110/720
Uğursuzluk üç şeyde vardır: Kadında, evde ve atta.
Ebu Davud, Tıb, 24/3922; Müslim, Selam, 34/115
Buhari, Nikah, 17/4805
Kadını uğursuz, namazı bozucu ilan eden zihniyetin iki meşhur yazarı İmamı Şarani ve İmamı Gazali ise kadının neden evde tutulması gerektiği ile ilgili şu aydınlatıcı (!) bilgileri ilerideki nesillere miras bırakmışlardır.
DİŞSİZ, TİPSİZ, YAŞLI KOCALARIN KURTULUŞU
İçinizden biri yaşı ileri, ağzındaki dişleri dökülmüş, görünüş itibariyle de çok çirkin olabileceği gibi aksine karısı da genç ve güzel olabilir. Bu genç ve güzel kadın çarşıya çıktıktan veya davet edildiği düğün ve ziyafetten evine döndükten sonra dışarıda gördüğü yakışıklı erkeklerle yaşlı, dişleri dökülmüş kocasını kıyas ederek kocasının yüzüne dahi bakmak istemez. Belki kocasının kendisini öpmesini ve cinsel ilişkide bulunmasını dahi istemez. İşte genç kadının erkeklerin çokça bulunduğu çarşı, pazar, şenlik ve toplantı gibi yerlere gitmesinin kadın üzerinde yapacağı etki en azından budur.
İmam Şarani-Uhudül Kübra sayfa:773
Dövme yapan ve yaptırana, yüzdeki tüyleri aldıran ve estetik için dişlerini seyrelttiren kadınlara Allah lanet etsin. Sahihi Buhari
Takma saç takan, taktıran, kaşları incelten, kaşlarını incelttiren, dövme yapan ve dövme yaptıran lanetlenmiştir. Ebu Davud, Tereccul, 5
Eğer bir kadın peruk takarsa, eğer kol ve yüzüne dövme ya da ben yaparsa, yüzünden ve kaşlarından cımbızla kıl aldırırsa, yüzüne güzellik vermek için şekil değiştirirse lanetlenmiştir. İmam Şarani – Uhudul Kubra – Sayfa 313, 867, 889
Bir hadise göre Ashabı Kiram karılarının pencere ve kapı aralıklarından dışarıyı seyretmelerini ve erkek görmelerini önlemek üzere evlerinin pencerelerini sıkı sıkıya kapatırlar, dışarıya bakanlara dayak atarlardı.
İmamı Gazali-İhyayı Ulumuddin 2/122
Kadınları zarar vermeyecek miktarda aç, aşırı gitmeyecek kadar da kıyafetsiz bırakınız. Çünkü kadınlar iyice doyar, güzelce giyinirlerse onlar için dışarı çıkıp gezmekten daha sevimli bir şey yoktur. Fakat onlar biraz aç, biraz da çıplak kalırlarsa onlar için evde oturmaktan hayırlı bir şey yoktur. İbnül Cevzi, Mevzuat, II/282-283; Suyuti, Leali, II/154
İbn Arrak, Tenzihü’ş-Şeria, II/212-213
Kadınlarınıza evlerinin kapısında oturmamaları için yeni elbise yaptırmayın, çünkü elbiseleri güzel ve yeni olursa kalplerine dışarı çıkmak arzusu gelir. İmamı Gazali-Kimyayı Saadet sayfa:178
İbn Ebi Şeybe, Musannaf, IV/II, 420
Dışarı çıkması kesin gereken kadın ise kocasından izin aldıktan sonra dışarı çıkacak ve şu kurallara kesin uyacaktır:
1-Sıkı sıkıya örtünüp kötü giysilere bürüne,
2-Hiç çıkmamış gibi davrana,
3-Başını öne eğip kimsenin yüzüne bakmaya,
4-Kalabalığa karışmaya,
5-Erkeklerin bulunduğu yerlere yanaşmaya,
6-Herkesin dolaştığı sokaklardan uzak dura,
7-İşini bir an önce bitirip evine döne,
İmamı Gazali – İhyayı Ulumuddin – 2/290
Bu uydurma izahlarla;
kendi görüşünü, kadınlara olan aşırı kıskançlıklarını dîni bir buyruğa çevirip, topluma dini bu şekilde sunanlar, dinsizlerin dinimize saldırısı için ortam hazırlamışlar ve birçok kimsenin dinimize olan inancının sarsılmasına sebep olmuşlardır.
Halkımızın bir kısmı ise bu izahları gösterip dinimize saldıranlara kızmakta, fakat bu izahları yapanları, örneğin bir İmamı Gazali’yi baştacı yapmaktadır. Biz Kuran’ı tek kaynak kabul edip, geri kalan izahları, Şaraniler’i, Gazaliler’i reddetmedikçe Kadın ve Şeriat budur diye kitap yazanlara da kızmaya ne kadar hakkımız olabilir? Bakın meşhur Gazali kadının kaç çeşit olduğunu nasıl açıklıyor ve halkı nasıl bilgilendiriyor.
KADININ EN MAKBULÜ KOYUN CİNSİDİR
Kadın sekiz sıfatlıdır:
1-Giyim kuşam hevesinden maymun.
2-Fakir düşmeye razı olmadığından köpek.
3-Kocasına ve diğer insanlara kibrinden yılan.
4-Gece gündüz koğuculuk yaptığından akrep.
5-Evden eşya sattığından fare.
6-Erkeklere hile kurduğundan tilki.
7-Kocasına itaat ettiğinden dolayı koyundur. İmamı Gazali- İhyayı Ulumuddin
Bu izahlardan sonra en makbul kadının koyun cinsi olduğu açıklanır.
Her türlü özgürlüğü elinden alınan kadının, Allah’ın farz kıldığı hacca bile tek başına gitme özgürlüğü yoktur. Kadının 90 km’den uzağa yanında mahrem biri olmadan (baba, amca, dayı, kardeş, koca gibi) gitmesi haram ilan edilir.
Bu yüzden kadınlar mahremlerinden birini ikna edemezse bu farzı bile yapamaz konuma gelirler.
Oysa Allah haccı erkek, kadın ayrımı yapmadan ve böyle bir şart belirtmeden farz kılmıştır.
Kadının camiye gidip namaz kılması da , camiye gitmek için kadınların evden çıkması gerektiği için engellenmeye çalışılmış ve bununla ilgili de hadisler uydurulmuştur.
Bu hadislere göre kadının evde namaz kılması, camide kılmasından daha sevaptır, hatta evde bile yatak odasında kılması, oturma odasında kılmasından daha sevaptır.
Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır.
9-Tevbe Suresi 71
Ayetten de anlayacağımız gibi Allah iman eden erkek ve kadınların, cins, mahrem, namahrem ayırımı yapmadan dost olmalarını istiyor. Peki camiye gitmek için bile evden çıkması, birazdan göreceğimiz izahlara göre erkeklerle konuşması bile engellenen kadın bu dostluğu ne zaman ve nasıl kuracaktır? Hayat sahnesinde yanyana faaliyetin, yardımlaşmanın, beraber hizmetin insan neslinin yarısı olan kadının dışlanması ve diğer yarısı olan erkeklerle irtibat ve dayanışmasının kesilmesiyle sağlanması mümkün müdür?
Aynı ayetin devamında bu dostluğu sağlayanların Allah’ın rahmetini kazanacağı söylenir. Eğer bugün Müslüman olduğunu iddia eden toplumlardan rahmet kesilmişse kanaatimce birçok sebebinden biri de bu ayetin gereklerinin yerine getirilmemesidir.
Hanefilerden bazıları kadının sesinin de avret olduğu görüşündedirler.
Fıkhus Siyre sayfa:400
Bir hadis şöyledir: Ancak ve ancak mahremleriniz olan erkeklerle konuşacaksınız.
İbni Kesir 4/355
AĞZINDA ÇAKIL TAŞIYLA KONUŞMA Bırakın kadın erkek Müslümanlar’ın arkadaşlık etmesini; haremlik selamlıkla, kadınlar erkeklerden tamamen soyutlanmış ve kendi aralarında konuşan kadınların sesinin bile erkekler tarafından duyulmaması gerektiği söylenmiştir. Bu arada çok zaruret olursa kadının ağzına çakıl taşı alıp sesi tanınmadan erkeklere -o da zaruret miktarı- bir şeyler söyleyebileceği izahını yapan daha insaflılar(!) da vardır.
Camiye gitmesi, tek başına hacca gitmesi, erkeklerle konuşması engellenen kadının, aybaşı olduğu zamanlarda namaz kılamayacağı, Kuran okuyamayacağı, oruç tutamayacağı izahlarıyla da bu ibadetleri engellenir.
Oysa Allah Kuran’da aybaşı olan kadınla cinsel ilişkiye girilmemesini ister. Eğer Allah aybaşılı kadının namaz kılmasını, Kuran okuyup, oruç tutmasını istemeseydi hiç şüphesiz bunları da bildirirdi. Fakat aybaşılı kadını pis gören mantık, –İsrailiyat kökenli uydurmalar aracılığıyla– Kuran’a aykırı bu uygulamayı da dinimize sokmuştur. (İsrailiyat kökenli uydurmalar için 5. Bölümün 10. Maddesine bakınız)
Sana kadınların aybaşı halini sorarlar. De ki: O bir ezadır. Aybaşı halinde kadınlardan uzak durun ve onlar temizleninceye kadar kendilerine yaklaşmayın.
2-Bakara Suresi-222
Kuran her türlü detayı verirken, Kuran’da olmayan zorlukları dine sokarak ilaveler yapanlar kadının namaz kılmasını, oruç tutmasını, Kuran okumasını aybaşı durumunda engelleyerek, kadın-erkek ayrımı yapılmadan farz kılınan Cuma namazına gitmelerini engelleyerek, eksiltmeler de yapmışlardır. Oysa Kuran’ın dininde ilave gibi eksiltme de hoş karşılanmaz. Kadın bu kadar kötülendikten sonra hiçbir fikrine değer verilmeyen bir varlığa çevrilmiş ve “Kadınlara itaat eden helak olur.” şeklinde Kuran’dan onay alamayacak uydurma hadisler, Kuran’ın ahlakıyla ahlaklanmış olan Peygamberimiz’e atfen uydurulmuştur.
Kadınlara danışmayın, onlara muhalefet edin. Kadınlara muhalefet edin, zira kadınlara muhalefet berekettir. Kadınlara Dîni Bilgiler 44,45
Suyuti, Leali II, 147; İbn Arrak, Tenzihü’ş Şeria II, 210
Kim ki karısına itaat ederse Allah (cc) onu yüzüstü Cehenneme atar.
İbn Arrak II, 215
KADIN İMAM DA OLUR, MÜEZZİN DE, DEVLET BAŞKANI DA
Kuran kadınların hiçbir göreve talip olmasını engellemez. Kadın cumhurbaşkanı da, halife de, kadı da, yargıç da, imam da, müezzin de olabilir. Çünkü Kuran’da yasaklanmayan her şey serbesttir. Serbestlik asıl olan, yasak ise istisnadır. Yasak için vahye yani Kuran ayetine ihtiyaç vardır. Böyle bir yasak olmadığına göre kadın topluma namaz kıldırıp imam da olur, tüm milleti yönetecek cumhurbaşkanı veya başbakan da olur... Gerek Müslüman memleketlerde, gerek diğer ülkelerde kadınların neden devlet yönetiminde ikinci sırada kaldığı tartışılması uzun bir konudur. Fakat şurası açıktır ki Kuran’ın dininde buna hiçbir engel yoktur.
Başlarına bir kadını geçiren bir kavim asla işah olmaz.
İbni Hanbel Müsned 5/43,50; Tirmizi Fiten:75
Nesai Kudat:8; Buhari Fiten:18
Birçok hadis kitabına girmiş yukarıdaki uydurma, Kuran’ın getirmediği hükümleri kadın aleyhine uyduran gelenekçiler tarafından dinimizin içine sokulmuştur. Tahminimiz odur ki, bu uydurma Hz. Aişe’nin Cemel olayında orduya kumanda etmesi üzerine karşı tarafta yer alanların uydurduğu siyasi kaygılı bir uydurmadır.
Bunu gören Süleyman Ateş şu açıklamayı yapar: “Şimdi bu hadiste taşlanan Hz. Aişe’dir. Peygamber Aleyhisselam gerçekten öyle söylemiş olsaydı, Hz. Aişe’nin Cemel olayına katılmaması, Talha ve Zübeyr’in de onu başlarına geçirmemeleri gerekirdi. Kuran’a ters, olaylara aykırı olan bu hadisin doğruluğu şüphelidir. Diğer sahabilerin bilmediği ve uygulamadığı bir hadis, nasıl din hükmü olur?” (Süleyman Ateş’in Kuran Tefsiri, 6/399-400)
Siyasi kaygılarla bu tip hadisler uydurup Allah’ın dinine kendi görüşlerini katanlar Kuran’ın Saba melikesini tarihi de gözardı ederler.
Neml suresi 22. ve 44. Ayetler arasında Saba kavminden ve onlara hükmeden kraliçeleri Saba melikesinden bahsedilir. Ayetlerin açıklamalarında Saba melikesinin zekasını, topluma doğruyu buldurmadaki becerisini, kavmini tehlikeye atmayışını, tedbirli yaklaşımlarını görürüz. Kadınların yönetici olamayacağına, kadınlara muhalefetin iyi olduğuna dair yüzlerce gelenekçi hüküm ve uydurmaya karşı Kuran’da bu manada tek bir cümleye, tek bir onaya dahi rastlanmaz.
Kadınlara yazıyı öğretmeyin. Dikişi ve Nur Suresini öğretin.
İbnü’l Cevzi, Mevzuat II, 269
Siz bakmayın bugün gelenekçi İslam’ı savunup da kızlarını üniversiteye sokmaya çalışanlara!
Gelenekçi dinin görüşü yukarıdaki gibidir.
Eğer Ehli Sünnet alimlerini dikkate almıyorsanız niye hala Ehli Sünnet olmaya devam ediyorsunuz?
Sizin dini anlamada yönteminiz nedir?
Dini kimden, nereden, neye göre anlıyorsunuz? Eğer Ehli Sünnet alimlerine saygınız, inancınız tamsa bize kızmayın. Biz görmezden geldiğiniz bazı izahları da açıklayıp inancınızın gereğini yapmanıza yardımcı oluyoruz!
Lütfen Sunniyim, Hanefiyim diyorsanız bu izahları da unutmayın, uygulayın!
Bir de şu konuda lütfen bizi aydınlatın: Ehli Sünnet’e göre kadın, erkek, karışık olarak oturmak haramdır. Hatta bazı izahlara göre kadının sesinin duyulması da haramdır. Peki başörtülü kızları üniversiteye göndermekle bu kızları harama sokmuş olmuyor musunuz? Üstelik bu kızları harama sokmak için eylem bile yapıyorsunuz!
CİNSELLİĞİ SAĞLAMA ALMAK İÇİN HADİS UYDURMA
Kişi kadınını yatağa davet eder de kadın kaçarak eşi sinirli bir şekilde gecelerse, melekler o kadına sabaha kadar lanet eder.
Sahihi Buhari 9/36
Karısının cinsel ilişki teklifini reddedeceğinden korkanlar bu uydurmayı Peygamber’e fatura ederek karılarına “Bak Peygamber böyle demiş, sakın bana karşı gelme” diyerek kadınları bu konuda da uydurma dinleriyle terbiye etmektedirler. Ezilen kadının boşanma hakkı da elinden alındığı için tüm zulümlere karşı kadının hiçbir sığınağı kalmaz.
Bir kadın kocasından boşanırsa o kadına cennet kokusu haram olunur.
Kadınlara Dîni Bilgiler sayfa 61
Oysa Kuran’da geçen “Boşanmış kadınlar” tipi ifadeler (2-Bakara Suresi-228, 241) hem kadının erkeği, hem erkeğin kadını boşaması manasına gelebilir. Kuran, bir tek erkek boşayabilir demediğine göre, demek ki kadın da erkek gibi aynen bu haktan faydalanabilir.
Bir hadis de şöyle der: “Camiye gelirken kokulanan kadın evine dönüpte cünüplükten ötürü boy abdesti alır gibi yıkanmadıkça, Allah katında onun namazı kabul olmaz.” Avnül mabül 11/230
Erkeklerin güzel koku sürmesinde sevap bulanlar, aynı şeyi kadın yapıp koku sürünce hemen günah diye damgalarlar. Erkek güzel kokudan tahrik olur diye de hemen açıklama yaparlar. Peki kadın erkeğin sürdüğü güzel kokuyu koklayıp tahrik olamaz mı? Madem böyle tahrik sorunu var, neden Allah bu konuyla da ilgili bir ayet indirip, kadının koku sürmesini yasaklamadı? Cevabı aslında basit: Çünkü Allah bunu yasaklamak istemedi.
NEREYE OTURABİLİRİZ?
Kadının yeri soğumadıkça erkek, kadının oturduğu yere oturmamalıdır.
Kadınlara Dîni Bilgiler sayfa 24
Günümüzde de otobüs ve minibüslerde gelenekçi dinin uygulayıcılarının, bu hadisten kaynaklanan hareketleriyle sergiledikleri komik manzaralara şahit olabiliriz. Aslında haremlik, selamlık ve diğer tüm izahlara göre aynı otobüs ve minibüse binmemeleri gerekenler, başka çıkar yol bulamayıp aynı toplu taşıma araçlarına binince yine de bu önemli uygulamalarından vazgeçememektedirler.
KADINLARLA İLGİLİ KONULARDA KURAN’LA İLGİLİ BAZI YANLIŞ ANLAMALAR
Kuran’ın kadınla ilgili açıklamalarındaki yanlış anlaşılan bilgiler ilk insanlar Adem ve Havva ile ilgili konulardan başlar. Kuran’ın hiçbir yerinde Havva’nın Adem’i kandırdığı ve günaha soktuğu şeklinde bir izah yoktur. Araf Suresi 11. ve 28. ayetlerin arasını okursak Adem ile Havva’nın her ikisini birden kandıranın şeytan olduğunu görürüz. Bu arada kadının erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldığına dair izah da Kuran’da yer almaz.
Kuran’la ilgili yanlış iddialardan biri Kuran’ın erkeklere hitap ettiğidir. Kuran ayetlerinin %90’dan fazlası genele; yani erkek ve kadın karışık olarak tüm insanlara veya inananlara hitap eder. Bunun yanında sadece Peygamberimiz’e, sadece kadınlara, sadece erkeklere hitap eden ayetler de vardır. Kuran’ı insanlara ulaştıran Peygamber’imiz erkektir ve erkekler topluluğunun bir alt kümesidir. Erkeklere hitap eden bazı ayetlerdeki üslup bu nokta gözönünde bulundurularak okunursa daha iyi anlaşılır. Kuran’ı eline alıp okuyan herhangi bir kişi, Kuran’ın genele hitabını, sadece bir cinse hitap etmediğini rahatça anlar. Kuran’ı şarkı kitabı gibi okuyan veya hiç okumayanların bu tip iddiaları hiç şüphesiz cehaletlerinin bir ürünüdür.
Müslüman erkekler, Müslüman kadınlar, mümin erkekler, mümin kadınlar, itaat eden erkekler, itaat eden kadınlar, özü-sözü doğru erkekler, özü-sözü doğru kadınlar, sabreden erkekler, sabreden kadınlar, korunup sakınan erkekler, korunup sakınan kadınlar, sadaka veren erkekler, sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar, Allah’ı çokça hatırlayan erkekler ve Allah’ı çokça hatırlayan kadınlar; bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ödül hazırlamıştır. 33-Ahzab Suresi 35
Kuran’ın büyük bölümü genele hitap olsa da, bu ayette olduğu gibi Allah’ın kadın ve erkeği ayrı ayrı vurguladığı ayetler de mevcuttur.
TARİHTE ÇOKEŞLİLİK
Kuran’la ilgili yanlış anlaşılan diğer bir konu ise erkeklerin çokeşli evliliğidir. Öncelikle şunun bilinmesi gerekir ki İslamiyet çok büyük bir zaman dilimine, geniş bir coğrafyaya, çok farklı iklimlere, ufak bir kabileye olduğu gibi büyük bir imparatorluğa, hem tarım, hem de endüstri toplumuna, hem savaş hem de barış ortamlarına, apayrı alışkanlık ve kültürlerin olduğu insanlara gelmiştir. Kuran’ın bu her türlü devir, şart, ortam ve kültüre uyumu ise Kuran’ın serbestiyet dairesinin geniş olmasıyla sağlanır.
Buraya kadar bu geniş helal dairesinin, geleneksel İslam anlayışıyla sınırlanıp, bir Arap İslam’ı yaratılmaya çalışıldığını gördük.
Örneğin belli yörenin kıyafeti olan sarığın, cübbenin, sakal bırakma alışkanlığının dinselleştirilip; böylece İslam’ın her yöreye, şarta, kültüre uyumunun engellendiğini gördük. Oysa Kuran’ın verdiği serbestiyetlikle herkes kendi kimonosunu, ceketini, kravatını, entarisini giyebilir. Kuran’ın bu noktadaki özgürlüğü Kuran’ın İslam’ının her bölgeye, her kültüre uyumunu sağlar. Çokeşlilik de aynen böyledir. Çokeşlilik İslam’ın yasaklamadığı bir konudur, yoksa İslam’ın emrettiği veya tavsiye ettiği bir konu değildir.
Çokeşlilik birçok kültürde, zaman diliminde, özellikle erkeklerin savaşta ölüp, kadın-erkek oranının bozulduğu zamanlarda kadınların da talebi olmuştur. Tarım toplumlarının birçoğunda çok çocuklu aile, gücün simgesi olduğu için, bu toplumlarda kadınların çocuk ve ev işlerindeki yüklerinin haŞşemesi için kocalarını evlenmeye teşvik ettiği bile görülmüştür. Unutulmamalıdır ki çokeşliliği yaşayan tek bir erkekken, kadınlar en az iki kişidir. Evlilik müessesesi de ortak bir istek veya çıkara dayandığına göre çokeşliliği bir erkek isterken en az iki kadın da bunu istemiş, kabullenmiş veya çıkarı olmuş demektir. Yani çokeşliliğin kimi ortamlarda yasaklanmasına bir erkeğe karşı en az iki kadın karşı çıkacak demektir.
Bazıları kadınların isteği olmadan aile baskısıyla evlendirildiklerini veya daha sonra boşanma hakları ellerinden alındığı için isteseler de ayrılamadıklarını söyleyebilir.
Bu zulümler bizim konumuz değildir, çünkü bunlar İslam’ın değil erkek egemen toplumun sonucudurlar.
Dinimize göre evliliğe kadın da karar verir, kadının boşanma hakkı da vardır. Yani kadın, kocası çokeşlilik yaparsa veya evliliğinde yolunda gitmeyen bir şey olursa kendisi de boşanabilir. Kadının boşanmasının yasaklanması, kadının evliliğindeki söz hakkının ailesine verilmesi gibi sonuçlar geleneğin sonucudur, Kuran’ın dininin değil. Çokeşlilik sadece tarım toplumlarında, Doğu kültürel ortamında değil Batı Avrupa’da da kimi şartlarda savunulmuştur. Dünya yakın tarihinin iki savaşının sonucunda oluşan ortamda bunun sonuçlarını yaşayanlar, İngiltere’nin Daily Mail gazetesindeki bir makalede kadın sayısının erkeğe oranla çok arttığını ve çokeşliliğe izin verilmesinin tek çıkar yol olduğunu savunuyorlardı. 1949’da Bonn halkı, hem de sosyal kadın kuruluşları, ilgili mercilere başvurarak çok kadınla evliliğe izin veren bir maddenin anayasaya konmasını istiyorlardı. Kadın kuruluşlarının benzer faaliyetleri Fransa’da da yaşandı. Daha geriye gidersek 1560’da Fransa Meclisi’nin, Normberete Wastefaya anlaşmasından sonra çok kadınla evlilik konusunda karar aldığını görüyoruz. Avrupa’da sözde tek hanımla evlilik uygulamalarını ve savaşlardan sonraki acı tabloları değerlendiren Avrupalı kadın yazar Annie Beasant ise şöyle demektedir: “Bir tek kadınla evlilik Batı’da sözde kalmıştır. Gerçekte sorumsuz bir çok evlilik usulü alıp yürümüştür. Erkek metresinden bıkınca savar, o da zamanla haŞf kadın halini alır. Zavallı metresin durumu, çok hanımlı bir aile yuvasındaki mevki sahibi kadının yanında çok acıklıdır. Sokakları dolduran binlerce zavallı kadın gördüğümüzde anlıyoruz ki çokeşliliğe izini kötülemek, Batılıların ağzına hiç yakışmıyor. İğfal edilmiş, sığınılacak bir yer ve sevgiden yoksun, gayri meşru çocuğu ile ortada, miras hakkından yoksun, herkesin zevkine kurban olup yaşamaktansa bir erkeğin meşru hanımlarından biri sıfatıyla sevgi görüp aile yuvasında yaşamak daha saygındır.” Sorun da biraz buradan kaynaklanıyor, kadınların bir kısmı kendilerini hep üstüne bir kadın alınan ilk eş gibi görüyorlar.
Oysa Annie Beasant’ın çizdiği tablodaki kadının durumuna düşen de bir kadındır. Her durumda hanımlardan çokeşliliği çirkin görenler çoğunluktadır. Onlar çokeşlilik yapmayabilirler, böyle istekleri olan adamlarla evlenmezler, yapmaya kalkan olursa ondan boşanırlar.
KÖPEK ETİ YEMEK VE ÇOKEŞLİLİK
Daha evvel de dediğimiz gibi çokeşlilik bir serbestiyettir, mecburiyet değil. Yukarıdaki örnekleri vermemizin nedeni çokeşliliği savunmak değil, kimi durum, şart ve kültürlerde kadınların da bunu istediğini göstermektir. Kuran’da yalnız leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesilen hayvanların yasaklandığını görürüz. Bunun dışında her yiyecek helaldir. Bizim sevmediğimiz birçok yiyecek, örneğin köpek eti helaldir. Fakat bizim sevmediğimiz köpek eti Çin’de sevilen bir yemek türünü oluşturur. Aynı çokeşlilik gibi bize çirkin gelen köpek eti yemek bir başka yerde, şartta insanların kabulü olabilmiştir. Dinimizin yasaklamadığı her şey helal olduğu için bize çok garip gelebilecek bir çok helal olabilir. Helal dinen yapılmasında günah olmayan davranışları ifade eder. Yoksa helal dinen makbul olan bir davranışı ifade etmez. Bu çok önemli noktayı anlamayanlar dini, yasaklamadığı bazı şeyler için, kendi kültürlerine göre eleştirmeye kalkmış ve böylece değişik kültürlerde, değişik zamanlarda büyük kolaylık getiren serbestlikleri anlayamadıklarını göstermişlerdir. Dinimize göre saçımızı yeşile boyatırsak, bir davete futbol şortuyla gidersek, bir toplulukta sesli bir şekilde yellenir veya geğirirsek bir günah işlemiş olmayız. Bu Şillerin günah olmamasının sebebi Kuran’ın hiçbir ayetinin bunları yasaklamamasından kaynaklanır. Hawai’de şort giyerek düğüne gitmek, kızılderili kabilelerinde yeşil gibi renklerle kafayı boyamak, kimi kültürlerde geğirmek, kiminde yellenmek normal karşılanabilir. Kuran’ın bu Şilleri günah olarak belirtmemesi sayesinde tüm bu ayrı kültürlerde Müslüman olanlar, kendi kültürleriyle bu noktalarda zıt düşmeden dinlerini yaşayabilirler. Kuran bu Şillere sahip de çıkmaz, bu Şilleri tavsiye de etmez.
Yani “Din köpek eti yiyin” diyor, “Din düğünlere şortla gidin” diyor, “Saçınızı yeşile boyayın” diyor, “Yellenin, geğirin” diyor şeklindeki açıklamalar ne kadar hatalıysa “Çokeşlilik dinde vardır” şeklinde dine karşı yapılan bir eleştiri, o kadar hatalıdır. Dinin emri, tavsiyesi ayrıdır, din yasaklamadığı için serbest olan fiil ayrıdır.
Doğal şartlarda, savaş olmadığı zamanlarda insan nüfusunun bire bir eşlemeye yakın şekilde kadın ve erkeklerden oluştuğunu görüyoruz. Bu da tekeşliliğin insanların genelinin tercihi olacağını, çokeşliliğin bir istisna olacağını tabiat kanunu olarak göstermektedir. Kuran’da Allah, kadınlar arasında adalet yapamazsak tek bir eşle evlenilmesini söyler. (4-Nisa Suresi-3. ayet) Böylece kadınlardan birini ön plana alacak, diğer kadınları sömürecek evlilik modeline yasak getirilir. Bazı durumlarda ailesi ölen kız çocuklarına miras kalır ve bazı erkekler evlilik yoluyla bu maddi serveti ele geçirip yetim kızın mallarını çarçur edebilir. Kuran buna benzer durumları engellemek için Nisa suresinin aynı 3. ayetinde “Yetimler konusunda adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, bu durumda size helal olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikahlayın.” der. Yani Kuran gerekirse çok evlilik yapılmasını, başka kadınlarla evlenilmesini; fakat hiçbir durumda yetim kızların hakkına tecavüz edilmemesini söyler. Bu ayet, gördüğümüz gibi, yetim kız çocuklarıyla ve onların mal varlıklarının sömürülmesiyle ilgilidir. Çokeşlilik, Kuran’ın geniş serbestiyet çemberinde yer alır, Kuran’ın tavsiye veya yasaklarından biri değildir. Çokeşliliği sevmeyen sevmez, yapmayan yapmaz. Kuran, yazımızın başında dediğimiz gibi ayrı kültürlerin, ayrı zaman dilimlerinin, hem savaş hem de barış ortamının, hem tarım hem de endüstri toplumunun, hem büyük devletlerin hem de küçük ada halklarının dinidir. Kuran’ın İslam’ı tek bir medeniyetin, bir tek endüstri toplumunun, bir tek barış ortamının dini değildir. Nasıl Emevi ve Abbasi uydurmacıları Kuran dışı ilavelerle dinimizi kendi kabile ve yüzyıllarına göre dondurup sakalı, cübbeyi, sarığı dine soktularsa, bazıları da günümüzün görüşlerini dine sokma arzusundadırlar. Oysa Emevi ve Abbasiler kendi dönemlerinde sakal bırakıp, cübbe, sarık giyip, çokeşli bir şekilde evlenebilirlerdi. Günümüzde de sakal traşı olunup, pantolon, ceket, kravat giyilip, tek eşle evlenilebilir. Her iki ayrı uygulama da İslam’a aykırı değildir ve yine her iki ayrı uygulama da İslam değildir. Bu değerlerin hiçbiri İslam’ın zaman üstü değer ve kurallar sistemiyle ilintili değildir. Oysa Allah’ı tek bilmek, fakirlere yardım etmek, oruç tutmak Kuran’ın emirleri olduğu için hem Emeviler’i, hem Abbasiler’i, hem günümüzü, hem de bizden sonrakileri yükümlü kılar.
KADINLARIN ŞAHİTLİĞİ
Kuran’la ilgili gelenekçilerin çarpıttığı konulardan biri de kadının şahitliği konusudur. Kuran kadın ile erkeğin şahitliğini bir tutar, hiçbir yerde bir erkeğin şahitliği iki kadına eşittir diye geçmez. Örneğin zinanın tespitinde 4 şahit gerekir ve Kuran’da bu şahitler 4 kadın veya 2 erkek, 4 erkek veya 8 kadın gibi ifadeler kullanılmadan 4 şahit diye belirtilir. Yani herhangi 4 şahit işlevi görür, kadın erkek ayrımı yapılmaz. İstisnai, yanlış anlaşılan konu ise Bakara suresi 282. ayette, vadeli borçlanmalarla ilgili konuda geçer. Bu ayette borçların yazılması ve yazıcı ile şahitlerin bu görevden kaçmamaları geçer. Ayrıca ayetin sonunda yazıcıya ve şahitlere zarar verilmemesi gerektiği geçer. Görüldüğü gibi maddi menfaatlerin söz konusu olduğu bu konuda şahitlik insanların kaçındığı bir görevdir. Allah da bu kaçınılan görevi erkeklere yükleyip, iki erkek şahit bulunmasını söyler. Dikkat edin ayette iki erkek veya dört kadın şahit bulun diye geçmez, direkt iki erkek şahit bulunulması geçer. Böylece ticaretle daha az uğraşan ve baskılara karşı daha hassas olan kadın bu kaçınılan vazifeden korunur. Eğer iki erkek bulunamaz ve bir erkek bulunursa o zaman bir erkek ve iki kadın bulunması gerekir. Böylece hem şahit sorunu çözülür, hem olumsuz bir durumun ortaya çıkışı ihtimalinde bir erkekle bir kadının karşı karşıya kalması önlenip kadın korunur. Ortaya borcun miktarı konusunda bir yanlış anlama çıktığını düşünelim. İki şahidin farklı şahitliği durumunda kadın, erkekle karşı karşıya kalacak ve iki taraftan birinin yalancı olduğunun kesin olduğu bir ortamda yoğun stres ve baskı altında kalacaktır. Oysa bir erkek, iki kadın şahitle şahit sayısı üçe çıkınca mesuliyet dağılacağı için şahitlikteki stres azalacak ve baskı yapmak isteyen art niyetli kimselerin bu sefer iki kişiden birini değil, üç kişiden ikisini kandırmaları gerektiği için işleri zorlaşacaktır. Kadınların baskılardan korunmasını sağlayan bu uygulamayı anlamayanlar; kadını baskılardan koruyup, kaçınıldığı belirtilen bir mesuliyeti erkeğe yükleyen bu ayeti anlamayarak, bir erkeğin şahitliği iki kadının şahitliğine eşittir diyerek Kuran’ı çarpıtmışlar ve evvelki uydurma izahlarından kaynaklanan bakış açılarını bu alana da sokmuşlardır. Oysa bu ayet dışında Kuran’da geçen diğer şahitliklerde kadın, erkek ayrımı yoktur. Eğer böyle bir ayrım olsa Allah bunu ya her şahitlikle ilgili ayette belirtir, ya da bir erkeğin şahitliği iki kadının şahitliğine eşittir diye genel bir hüküm koyardı. Böyle bir hükmün olmaması böyle bir durumun da olmadığını gösterir. Ticaretle tarihin her döneminde daha az alakalı olan kadın, ticaretle alakasının azlığı veya baskıya uğraması sonucu doğru şahitlikten saparsa diğer kadının hatırlatması sonucu bu zorluğu aşabilir ve mesuliyeti paylaşıp mesuliyetini azaltır. Ayette “Yazana da, şahitlik edene de zarar vermeyin. Yapacak olursanız doğru yoldan sapmış olursunuz.” şeklindeki ifadeyi şahide ve yazıcıya yapılan baskıyı ve bu bağlamda ayetin mantığını anlamak için gözönünde bulundurmamız gerekmektedir.
KADINLAR DÖVÜLÜR MÜ?
Kuran’da geçen kadınla ilgili en yanlış anlaşılan ayetlerden biri de Nisa Suresi 34. ayet olmuştur. Bu ayeti iki yazardan alıntılarla inceleyelim.
Prof. Yaşar Nuri Öztürk şöyle demektedir: “Bu ayet erkeklerin mutlak anlamda üstünlüklerinden değil, varlık yapılarındaki bir farklılıktan bahsediyor. O da erkeklerin kadına “kavvam” yani koruyucu, kollayıcı, gözetici olmalarıdır. Ne var ki Kuran ayetlerini, kadını horlamak için pervasızca tevil eden ve sürekli anlam kaydırmaları yapan çoğu müfessirler bu kavvam kelimesini hakim, yönetici gibi Kuran’daki kullanımına uymayan anlamlar vererek erkek despotizmine gerekçe yapmışlardır. Aynı ayetteki “fadribu” kelimesi Kuran’da kullanılan anlamlarından yalnız bir tanesiyle kayıtlanmış ve emirden hep dövmek çıkartılmıştır. Bütün tevillerini ve yorumlarını kadın aleyhine yapan yaklaşımlardan zaten başka bir şey beklenemezdi. Oysa ki, kelimenin diğer anlamları ayetin amacını ve düzenlenen konunun maksadını çok daha doyurucu biçimde önümüze koymaktadır. İşin esası şu ki, Kuran birçok yerde sergilediği kelam mucizesini burada da sergileyerek, bir tek kelimeyle birkaç alternatif birden vermiştir.
Biraz teknik detay verirsek şunları söyleyeceğiz: “Fadribu” emrinin kökü olan “darb” kelimesinin 30’a yakın anlamından en önemlileri “vurmak, dövmek, huruc(çıkmak), zehab(gitmek) ve dolaşmaktır”. (Bakın İbn Mansur, Lisanul Arab, Darb Maddesi)
Durum bu olunca konumuz olan ayetteki emri bu anlamların muhtemel olan herbiriyle değerlendirmek gerekmektedir. Buna göre emri aynı zamanda ifal kalıbından da anladığımızda ifade ettiği manalar şunlar olur.
1- Onları evden çıkarın ,
2- Onları bulundukları yerin dışına gitmek zorunda bırakın,
3- Onları dövün. Kuran böylece içinde bulunulan duruma ve karşılaşılan şartlara göre bu üç seçenekten birinin kullanılmasını istemektedir. Ve dikkat edilirse ilk iki seçenek düzenlenen konuda sonuç almak bakımından hem insan psikolojisine hem de hukuk mantığına daha uygundur.” (Yaşar Nuri Öztürk, Kuran’daki İslam, sayfa 552-554)
Dr. Edip Yüksel ise aynı ayetin yanlış anlaşılması ile ilgili şu izahları yapar: “Ayette geçen (erricalü kavvamune alennisai) ifadesinin erkekler kadınları gözetir, yahut kadınların geçiminden sorumludur biçiminde çevrilmesi gerekirken gördüğüm tüm Türkçe mealler buradan erkeğin kadınlar üzerinde otoriter olduğu anlamını çıkarmışlardır. Nisa 135’te geçen “kavvam” kelimesine “gözeten, tam yerine getiren, ayakta tutan” gibi anlamlar veren meallerimiz neden Nisa 34’te geçen aynı kelimeye “hakim, yönetici” gibi farklı anlamlar vermektedirler. 5, Maide Suresi 8. ayette geçen “kavvam” kelimesine de aynı şekilde “gözeten, ayakta tutan” anlamını veren meal yazarlarımız, neden kadınlar söz konusu olunca kelimenin anlamını değiştirip sertleştirme ihtiyacı hissetmişlerdir? “Kavvam” kelimesi “kvm” kökünden türer. Bu kökün türevlerinin geçtiği tüm ayetleri incelersiniz hiçbir yerde yönetici hakim anlamını bulamayacaksınız. Aynı ayetteki “badehum” kelimesindeki “ hum” zamirini sadece erkeklere gönderdiğinizde anlam şöyle olur: “ Allah, erkeklerin bazısını bazılarına üstün kılmıştır.” Bu anlam kuşkusuz ayetin içinde bulunduğu metinle uyuşmamaktadır. Ancak “ badehum” kelimesindeki “hum” zamirini erkek ve kadınlardan oluşan karma bir topluluğa gönderdiğinizde anlam şöyle olur: “Allah, erkeklerin ve kadınların bazısını bazılarına üstün kılmıştır.” Türkçe’ye en uygun çeviri şöyle olabilir: “Allah, her birine farklı yetenekler ve özellikler vermiştir.” Nisa 34 ayetindeki “idribuhanne” kelimesi “ o kadınları dövün” diye çevrilmiş. Bu kelime üzerinde incelemeye geçmeden önce karı koca ilişkisi üstüne Kuran’ın bir değerlendirmesini hatırlatmak isterim. 30, Rum suresi 21. ayette şöyle geçer: “Kendileriyle rahatlayıp huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koyması O’nun ayetlerindendir. Düşünen bir toplum için bunda işaretler vardır.” Görüldüğü gibi evliliğin amacı sevgi ve merhamete dayalı huzurdur. Herhangi Arapça bir sözlüğe bakarsanız bu kelimenin altında uzun bir anlamlar listesini bulacaksınız. Denilebilir ki “daraba” kelimesi Arapça’da en zengin anlama sahip kelimedir. Arapça’da parayı Daraba yaparsın yani basarsın. Nitekim “darphane” Arapça, Farsça bileşimi bir kelimedir. Arapça’da greve gitmek “Drab” tır. Türkçemizde de vurmak kelimesi aynı şekilde değişik anlamlarda kullanılır. Tutmak ve çalmak da öyle. Radyoyu çaldım diyen birisi bu ifadeyle ya hırsızlığını itiraf eder, ya da radyoyu kullandığını bildirir. Nitekim “idrib” kelimesi de “çık dışarı” anlamına gelir. Kuzey Afrika’da Arapça konuşanlar hala “ Daraba” fiilinin emir kipini bu anlamda kullanmaktadırlar. Çok anlamlı bir kelimeyle karşılaştığımızda uygun olan anlamını metnin içeriğini, kullanış biçimini ve sağduyuyu dikkate alarak seçeriz. Örneğin 13, Rad suresi 17. ayetindeki “ Daraba” kelimesini açıklamak yerine dövmek olarak anlasaydık saçma bir sonuçla karşılaşırdık: “ İşte Allah hakkı ve batılı böyle döver.” Nisa 34’teki “nuşuz” kelimesi de meallerde şirretlik, itaatsizlik olarak çevrilmiş. Halbuki bu kelime flörtten başlayarak gayri meşru cinsel ilişkiye kadar uzanan sadakatsizlik ve iffetsizlik anlamını da içerir. Nitekim Nisa 34 ayetini dikkatle incelediğimizde bu ikinci anlamın sözün gelişine daha uygun olduğunu görüyoruz. Nisa 34 ayeti sadakatsiz ve iffetsiz davranan eşine kocasının nasıl davranacağını öğretiyor. Bu uygunsuz tavrın başlangıcında koca öğüt vermeli. Eğer kadın başkasıyla şörte devam ederse kocası yatakları ayırmalı. Eğer bu da yarar sağlamaz ve kadın işi zinaya kadar götürürse, o zaman kocası onu evden çıkarmalı. Erkeğini kandırarak evlilik anlaşmasına ihanet eden bir kadını dövmek nihai bir çözüm olamaz. Ancak ondan ayrılmak ameliyat gibi sıkıntılı da olsa bir çözümdür.” (Dr. Edip Yüksel, Türkçe Kuran Çevirilerindeki Hatalar, sayfa 13-20)
Yaşar Nuri yorumuyla beraber “ Darabe” köklü kelimeye iki ayrı manasını çizgiyle ayırarak ayeti çevirir ve uygun mananın düşünülüp, araştırılmasını mealinde bize bırakır.
Erkekler, kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar. Allah’ın kendilerini koruduğu gibi gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarınĞbulundukları yerden başka yere gönderin. Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür.
4 Nisa Suresi 34 Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk çevirisi
Edip Yüksel ise yukarıda alıntıladığımız açıklamalarından sonra
ayeti şöyle çevirir: Erkekler kadınları gözetmekle yükümlüdür. Zira Allah, herbirine farklı yetenekler ve özellikler vermiştir. Nitekim erkekler evin geçiminden sorumludur. Erdemli kadınlar (Allah’ın yasasına) boyun eğer ve Allah’ın korumasını emrettiği (onur ve iffetlerini) tek başlarına bile olsa korurlar. Onur ve namusları konusunda endişe duyduğunuz kadınlara öğüt verin, yataklarınızı ayırın, nihayet onları çıkarın. Ancak sizi dinleyip vazgeçerlerse onlara karşı bir yol aramayın. Allah yücedir, büyüktür. 4- Nisa Suresi 34 Dr. Edip Yüksel’in çevirisi
KADIN VE MİRAS
Kuran’ı bütünsel olarak değerlendirmemek yüzünden kadınlarla ilgili yanlış anlaşılan diğer bir konuysa miras meselesidir. İlk anlaşılması gereken mesele, Kuran’a göre mal, para v.b.’nin paylaşımında önceliğin vasiyette olduğudur. Kuran’ın bu açık hükmünü geleneksel İslamcılar “Varise vasiyyet yoktur.” şeklinde uydurma bir hadisle ortadan kaldırma cüretini göstermişlerdir. Kuran’a göre önce vasiyet ve borçlar halledilir. 5-Maide suresi 106. ayette, 2-Bakara suresi 180. ayette vasiyet yapılmasının söylendiğini görebiliriz. 4-Nisa suresi 11. ve 12. ayette de Allah tavsiye ettiği paylaşmayı anlatırken, bu paylaşmanın vasiyet ve borçların halledilmesinden sonra olduğunu söyler. Kadın ve erkek mirasını incelerken Kuran’ın tüm sistemi içinde para akışını, maddi ilişkileri anlarsak mirastaki paylaşmayı daha iyi anlarız. Kuran’a göre erkek evlenirken kadına mehir verir. (Mehir kadına verilir, kadının ailesine değil) Kuran mehirin miktarını belirtmediği için örneğin maddi ihtiyaç halinde olan, evini yurdunu terkedip evlenecek olan kadın yüksek mehir olarak ev, araba v.b. isteyebilir. Koca adayıyla bu mehirde anlaşırsa evlilik olur. Yok kadının durumu iyiyse ve böyle bir mehire ihtiyacı yoksa mehir bir yüzük, bir hediye, bir takı v.b. de olabilir. Kuran mehirin uygun bir tarzda verilmesini ister, miktarını belirlemeyerek birçok konuda oluşturduğu esnek ortamı burada da oluşturur. Mehir iki tarafın üzerinde anlaştığı bir miktardır. Fakat her durumda erkekten kadına bir maddiyat transferi mehirle gerçekleşir. Ayrıca Kuran’a göre erkek, kadının ve çocukların geçimini üstlenir. Eğer boşanma olursa çocukların masraşarı, anne çocuğu emziriyorsa annenin de masraşarı, Kuran’a göre erkeğin yükümlülüğündedir. Yani Kuran’a göre erkek hem mehirle hem de karısının ve çocuklarının masraşarını karşılamakla kadına yüklenmeyen bu masraşardan sorumlu tutulur. Dul kalan kadınların ise aldıkları mehir ve diğer varlıkları geçinmelerine yeterli değilse, ihtiyaçları varsa uygun tarzda geçindirilmeleri Allah’tan korkan herkesin vazifesidir.(2-Bakara suresi 241) Görüldüğü gibi erkeğin parası, maddi varlığı sürekli bölünür ve üzerinde birçok sorumluluk vardır. Buna karşı Allah, erkek çocuğa, kız çocuğunun iki katı miras önerir.(4Nisa suresi 11) Miras ile ilgili teferruatlar Nisa suresi 11.,12. ve 176. ayette okunabilir. Mirasçı olan anne, baba ise mirastan ikisi de altıda bir olarak eşit hisse alırlar. Görüldüğü gibi Allah erkeğin malını böleceği, iş kurmak için sermaye gerekeceği yaşlarda kız kardeşinin iki katı önermektedir. Fakat çocuğu ölen anne ve babalarda böyle endişelerin olması pek muhtemel değilken önerilen miras her birine hem erkek babaya, hem kadın anaya altıda birdir. Kimi insanların şu anda devir böyle, artık kadınlar da çalışıyor, oğlumun hanımı da, kendi de zengin, kızımın kocası da kendisi de fakir gibi kendi özel şartlarını ifade eden durumları oluşabilir. Daha evvel de dediğimiz gibi Kuran’da aslolan vasiyettir, tüm bu miras dağıtımları vasiyet ve borçlardan geri kalan içindir. Kişilerin bu tarz özel durumları, özel istekleri varsa vefat etmeden kızlarına bırakacakları vasiyetle oğullarıyla mirası dengeleyebilir ve Kuran’ın izin verdiği bu esneklikten yararlanabilirler. Bu konuda da gördüğümüz gibi sorun Kuran’a şartlı yaklaşımlarda ve Kuran’ı bütün olarak kavramaya çalışmamaktadır. Yoksa Kuran her konunun en mükemmel şekilde çözüleceği şartları sağlamıştır.
BİRBİRİMİZİN GİYSİLERİYİZ
Kuran’ın kadın-erkek ilişkisi hakkındaki hükümlerinde bir yanlış anlama da cinsel ilişkinin tarlaya tohum ekmeye benzetilmesini anlamama yüzünden olmuştur. 2-Bakara suresi 223. ayette “Kadınlar sizin tarlanızdır, tarlanıza dilediğiniz şekilde varın.” şeklindeki açıklamayla, cinsel ilişkinin her şekilde yapılabileceği, bu konuda hiçbir kısıtlama olmadığı anlaşılır. Bu ayet her şeyi kısıtlamaya meraklı gelenekçilerin cinsellik alanını da kısıtlamaya çalışması önünde set olmuş bir ayettir. Bu ayete rağmen Erzurumlu İbrahim Hakkı gibi bazı gelenekçiler (27. Bölüm’de göreceğiz) cinsellik alanında hangi gün cinsel ilişki yapılabileceğine kadar teferruatlar ve yasaklamalar ile insanların cinsel hayatlarına da burunlarını sokmuşlardır. Oysa ayet cinselliği sınırlayıcı görüşleri yıkar. “Tarla” kelimesinin Türkçe’de kulağa kaba gelmesi bizi aldatmamalıdır. Eğer “tarla” sözcüğü kulağınıza kaba geliyorsa “ürün alma alanı” şeklinde bir tamlamayı ayette aynı yere koyun: “Kadınlarınız sizin ürün alma alanınızdır. O halde ürün alma alanınıza dilediğiniz şekilde varın.” Bu deyim uzun anlatımlı olsa da ayetin Arapçasının aynı manasını verir.
Toprağa tohum bırakılınca canlı olan Şdanı netice verir, hanımın içine eşinin spermlerini bırakmasıyla evliliğin Şdanı olan çocuk ortaya çıkar. Bu yüzden bu benzetme insanları düşünmeye sevkeden, gereksiz yasaklara set çeken çok güzel bir benzetmedir. Kuran’da bu tip düşündürücü güzel benzetmeler sıkça yapılır. Başka bir ayette de kadınla erkek birbirlerinin giysileri olarak tanıtılırlar.
Onlar sizin giysileriniz, siz de onların giysilerisiniz. 2-Bakara Suresi-187
KURAN’IN İSLAMI’NA GÖRE KADININ YERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Bu bölümün başında uydurma hadisler ve mezhepler aracılığıyla bedeviliğin kadına bakışının nasıl dine sokulup, kadının; seyahat edemez, evde oturmaya mahkum, hiçbir yönetici sıfatı olmayan, erkeğe itaati farzlaştırılan, sesini bile erkeğe duyurmaması gereken, kalktığı yere bile soğumadan oturulamayan.... bir konuma getirildiğini gördük. Bu zihniyetin oluşturduğu kafa yapısının, Kuran’ın izahlarını çekiştirmesi ve uydurma hadislerle karıştırması sonucu oluşan yanlış anlamaları bunun ardından inceledik. Böylece mezheplerin, geleneklerin uydurmalarla dolu İslam’ından, zihnimizi arındırmanın, Kuran’ı tam ve sağlıklı anlamak için en önemli şart olduğunu kavradık. Sadece ve sadece Kuran’a giderek kadının yerini anlamaya çalıştığımızda sağlıklı sonuca varacağımıza eminiz.
Allah’ın bir kısmınızı bir kısmınızdan üstün kıldığı şeyleri isteyip durmayın. Erkeklere kendi kazandıklarından bir pay, kadınlara da kendi kazandıklarından bir pay vardır. 4-Nisa Suresi 32
Ayetten de anlayacağımız gibi kadının erkeğe, erkeğin de kadına üstün olduğu alanlar vardır. Bir cinsin diğerine her alanda üstünlüğünü savunmak veya her iki cinsin her alanda eşitliğini iddia etmek yaratılışın kanunlarıyla, aklın gerekleriyle çelişen iddialardır. Eşitlik sloganlarıyla erkeğe çocuk doğurtmaya, kadına savaşta erkeklerle aynı vazifeleri yüklemeye kalkıp her iki cinsin farklılıklarını iyi değerlendiremezseniz her iki cinse de zulmetmiş olursunuz. Her iki cinsi de yaratan Allah, her iki cinsin farklılıklarını ve bu farklılıklara rağmen (aynı zamanda farklılıklar sayesinde) nasıl ahenkle bir arada olacaklarını (2-Bakara suresi 187. ayetin belirttiği gibi nasıl birbirlerinin elbiseleri gibi olacaklarını) en iyi şekilde bilir. Yine Kuran’ın mucizevi anlatımıyla sorarsak: “Yaratan yarattığını bilmez mi?” Elbetteki Yaratan yarattığını bilir ve her şeyi bilen yaratıcı, mesajı Kuran’da kadın- erkek ilişkilerini de her şeyi olduğu gibi en mükemmel şekilde düzenlemiştir. Bu düzenlemelerdeki mükemmeliyet kimi zaman bir hüküm getirilerek, kimi zaman ise hüküm getirilmeyerek olmuştur. Kuran’ın her döneme, kültüre, zamana ve topluma uyumu böylece sağlanmıştır. Kuran’ın hüküm getirmesi gibi, gerekmeyen konularda hüküm getirmemesinin mucizeliğini kavrayamayan gelenekçi, mezhepçi, kökü Emevi ve Abbasilere dayanan zihniyet; bugün gördüğümüz dejenerasyonu ne yazık ki İslam adına ortaya çıkarmış ve geniş kitlelere “İslam budur” diye yutturmuştur.
(alıntı)
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Bu saygısızlığın ve cehaletin dik alasıdır.
İncil Müjde demektir . Buradaki müjde kitap değil bizzat Hıristiyan peygamberidir. Bu Hristiyan peygamberinin gelişini hayatını yaşamasını söylemlerini dört kişi toplamıştır . Matta, Markos, Luka ve Yuhanna’nın yazıları bir biriyle çelişik ifadeler değil birbirini tamamlayan anlatımlardır. Yani incil bu dördüdür. İncile esinlemeler elçilerin işleri ve mektuplarda girmiştir. Bunların hiç birinde en ufak bir değişiklik olmamış 20 Mayıs 325 yılında İznikte yapılan toplantı sonucunda hepsinin bir bütün olması gerektiğine karar verilmiştir. Yani daha açık bir ifade ile Kur'an cüzlerinin toplanıp Mushaf haline getirilmesi işlemi yapılmıştır.
İncil in zaman içerisinde değiştirildiği bir çok incilin olduğu aslının olmadığı tamamen bir karacahil uydurmasıdır. Hemde hiç gerek yokken İslam ı övmek adına uydurulmuş bir safsatadır. neticesinde dinler arasında gereksiz gerilimlere yol açmaktadır.
Sizin saygı anlayışınıza göre bir hıristiyana öylesine saygı duymamız gerekir İncil değişmiştir saygıyı sadece gerçek incilden bazı yerler olabileceği ihtimaline dayandırıyoruz. Yani aslında adamlara senin Kutsal kitabının çoğu uydurma değiştirirme diyoruz bu saygı oluyor !!!! Ne güzel saygı anlayışı bu....
İslam Kutsal kitabı Kur'an- ı Kerim in inişi 22 sene sürmüş ve islam peygamberinin ölümüne yakın bitmiştir. Kur'an İslam peygamberi yaşarken kitap haline gelmemiştir. Kuran'ın bugünkü dizilişi ile mushaflaşması Halife Osman zamanında gerçekleşmiştir. Bilinen en eski Kur'an Mushafı M.S. 591 tarihlidir ve beş nüshadır. Kur'an-ı Kerim Peygamberin ölümü ile tamamlandığından kendisi hayatta iken toplanmamış, mushaflaştırılıncaya kadar tevatür yolu ile özellikle ezberlenerek muhafaza edilmiştir. Kur'an ayetlerini ilk zamanlar vahiy kâtipleri tarafından papirüs, deri ve kemik üzerine yazılarak saklanmış, Kurra denen ezbere Kur'an bilenlerden 70'e yakın kişi bir savaşta kaybedilince Halife Osman tarafından toplanan Kur'an Heyeti, şahitli olarak sureleri peygamberin sağlığında dizdiği sırada toplamış, Kur'an'dan olmayan dipnot ve tefsir notları imha etmiştir. Kur'an'ı yazan Vahiy katipleri: Zeyd ibn Sabit başkanlığında Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Sa'd bin Ebi Vakkas, Ebu Derda, Mikdad, Übey ibn Kab, Ebu Musa el-Eşari ve Abdullah ibni Mesut'tur.
Şimdi iki olay arasında ne fark vardır ? Hiç bir fark yoktur ? Tam tersine Kur'an ezbere bilenlerce yazılmış İncil anında yazılmıştır. Ancak açıkça Kur'an ın da aslı aynısıdır.
...
Saygı görmek için saygılı olmak gerekir . Dinleri durduk yere karşı karşıya getirip ama ben saygılıyım demek en kibar deyimiyle yüzsüzlüktür.
Sayın commodore1tr;
benim İncil'e gösterdiğim saygı kadarını siz Kuran'a gösteriyormusunuz.
Kuran insanlarca en fazla ezberlenilen kitaptır ve Müslümanlar da Hafızlık geleneği vardır.Siz Kuran'ın bir harfini değişseniz bile Hafızlar sayesinde ortaya çıkmaktadır.Peygamberimiz (S.A.S.) den günümüze Hafızlık devam etmiştir.
Kuran'ın cüzlerinin toplanıp Mushaf haline getirilmesi ile İncil'in birbirine yakın fakat farklılıklar içeren 4 tanesinin kabul edilerek yüzlercesini yasaklamalarını nasıl aynısıdır deyip arada hiçbir fark yoktur diyebilirsiniz?
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Hz. İsa (A.S.) kendisine gelen vahiyleri yazdırmamıştı. Çünkü 30 yaşında peygamber olmuş, 33 yaşında da peygamberlik vazifesi son bulmuştu. Üç sene gibi kısa bir süre içinde de köyden köye, şehirden şehire dolaşıp, halkı irşâd için uğraşmıştı. Son zamanlarında ise, zaten Yahudilerin kışkırtmasıyla Romalı idareciler tarafından sürekli takip altında idi. Bu durumda incil'i yazdırmak için ne zaman, ne de imkân bulabilmişti. Nitekim bugün elde mevcut olan İnciller, müelliflerinin adıyla anılmakta ve içinde Hz. İsa'nın havarilerine verdiği vaazlarını, ders ve irşadlarını ihtiva eden bir siyer kitabı görüntüsünü taşımaktadırlar. Üstelikde bunları yazanlar Hz. İsa'nın havarileri olan ilk mü'minler değil, onları görüp Hz. İsa'ya gelen İlâhî sözleri onlardan dinleyenlerdir.
Eldeki mevcut İncillerde bir takım muhteva ve anlatış farkları görülmektedir. Aslında bu İnciller, M.S. 325 tarihinde İznik'te toplanan bin kişilik bir ruhanî konsülün kararı ile kabul edilmiştir. Bu hey'et, yüzlerce İncil'i incelemişler, 318 üyenin ittifakı ile aralarından Hz. İsa'nın ulûhiyet tarafı olduğunu ileri süren bugünkü 4 İncil'i kabul edip diğerlerini yakıp imha etmişlerdir.
Görüldüğü gibi, Hz. İsa'nın (hâşâ) Allah'ın oğlu olduğu prensibi, Hz. İsa'dan yıllar sonra bir meclis kararı ile kabul edilmiştir. Hattâ bu karara bâzı Hıristiyan kiliseleri uymamışlardır. Bu bakımdan bugünkü 4 İncil'in, Hz. İsa'ya indirilen İncil'in aslına uygun olduğunu söylemek mümkün değildir.
İlâhi vahiy olan semâvi kitaplar her türlü tezat ve ihtilaftan uzaktır. Zira gönderilen elçiye verilen kitap kelâmullahtır. İncilin tahrif edilmiş olduğu dört İncilin bulunmasından, bu incillerin, birbiri ile çelişip tezata düşmesinden, farklı bilgiler vermesinden, alenen anlaşılır.
Yine Matta incilinin amacı; İsanın yaşamı, ölümü, dirilişi üzerinedir. Markos en kısa İncil olup, insanların İsa Aleyhisselâma gösterdikleri ilgi ve İsâ Aleyhisselâmın hayatından çokca bahseder. Luka ise daha kitabının başında amacının İsa Aleyhisselâmın yaşamını doğru ve ayrıntılı biçimde anlatmak olduğunu açık seçik ortaya koyuyor. Kitabını Teofilosa hitaben (Luka: 1/3) yazdığını belirtmesi İsa Aleyhisselâma âit olmadığını gösterir. Yuhanna ise incili bizatihi kendisinin kaleme aldığını; Onun adıyla yaşama kavuşasınız (20/30-31) diyerek belirtmiştir.
İlâhi vahiy ise ancak Allahın kelâmı, sözü, beyanıdır. Peygamber ve ümmetine Allahın koyduğu kanunları, emirleri, nehiyleri içerir. Geçmiş peygamberlerden ve ölümden sonrasından haber verir.
Görüleceği üzere bu bahsedilen inciller İsa Aleyhisselâmdan sonra yazılmış ve onun hayatını kaleme almışlardır. İlâhi vahyin nüshaları karışmış ve fakat İsa Aleyhisselâma inen gerçek incil tahrif edilmiştir. İncelendiğinde, akl-iı selim ile düşünüldüğünde bu gerçek açıkça görülebilecektir.
Bir kere inciller, İsa Aleyhisselâmdan yüzyıl gibi bir zaman sonra yazılmışlardır, İsa Aleyhisselâmın dili ile yazılmamışlardır. Hatta Yeni Ahidde yazıldığına göre İncil yazarları; Sözlü söylentiyi saptayan ilk hıristiyan topluluğunun sözcülerinden başka birşey değildir.İncil yazarlarından herbiri kendi uslûbuna, kendi kişiliğine, kendine özgün dini kaygılarına göre, çevrelerindeki gelenekten aldıkları sözler ile hikayeler arasında bir takım bağlar kurmuşlardır.
Matta İncilinde (1/1-17) İsa Aleyhisselâmın babaları olarak verilen isimler toplamı (İbrahim Aleyhisselâm dahil) İbrahim Aleyhisselâma kadar 40'tır. Luka İncilinin verilen isimler toplamı ise İbrahim Aleyhisselâm dahil 55'tir.
Luka İncili (3/23-38), Mesihi Matata nisbet ederken. Matta İncili (1/16), Mesihi Dülger Yusufa nisbet etmiştir.
Matta İncili (11/18) Yahyanın yemiyerek ve içmeyerek geldiğini haber verirken, Markos İncili (1/6) Yahyanın çekirge ve yaban balı yediğini söyler ki, bu iki haber birbirini çürütür.
Matta (27/60); Markos (15/46); Luka (23/53)ya göre ceset alınıp Kaya içine oyulmuş bir kabre konulmuştur.Yuhanna (19/41)ya göre ise, İsanın cesedi bahçede olan bir kabre konmuştur.
Matta İncilinde (17/15) bir adamın Saralı oğlunu kurtarması için İsaya geldiğini belirtirken, Markos İncili (9/17) Dilsiz ruhu olan oğlunu İsaya getirdiğini söyler. Luka ise aynı olayı naklederken adamın, İsaya Muallim! Sana yalvarırım oğluma bak dediğini belirtir.
İnciller Yunanca yazılmışlardır. Yeni Ahidde orijinalliğini muhafaza eden bazı terimler Yunanca değil, İbranicedir. Bu dahi tahrife delildir. Zira İsa Aleyhisselâmın dili Âramice (İbranice)dir.
Matta İncilinin bildirdiğine göre Hazret-i İsa, Musa Aleyhisselâmın şeriatını yıkmaya değil, yapmaya geldiğini beyan etmiştir. (Matta: 5/ 17-18)
Halbuki bugünkü Yeni Ahid, Musa Aleyhisselâmın şeriatının İsa Aleyhisselâm tarafından tamamen kaldırıldığını öğretmektedir. Bu bir tenakuz, çelişkidir.
Hıristiyanlığın temeli sayılan teslisle ilgili âyet şöyle idi: Çünkü gökte şehadet edenler üçtür: Baba, kelime ve Ruhul-Kudüs ve bu üç birdir ve yerde şehadet edenler üçtür. Ruh ve su ve kan ve bu birde mutabıktır.(Yuhannanın Mek: 5/ 7-8)
1881 de basılan tashihli nüshadan birinci kısım çıkarılmış ve bugünkü yeni baskılarda bu yoktur.
Bu misal bize, Hıristiyanlığın kutsal kitabı üzerinde tahrifler yapıldığını ve bu tahriflerin devam ettiğini göstermektedir.
Mattanın (5/39-40) Kötüye karşı koma, ve senin sağ yanağına kim vurursa, ona ötekini de çevir, bir mahkemeye gidip senin gömleğini almak isterse, ona abani da bırak şeklindeki sözü ile, yine (Matta: 10/34) yeryüzüne selâmet getirmeğe geldim sanmayın; ben selâmet değil, fakat kılıç getirmeye geldim sözü arasında tezat vardır.
Mattaya göre (20/29) Erihadan çıkan İsaya, şifa için gelen körlerin sayısı ikidir. Markosa göre (10/46) ise şifa için gelen körlerin sayısı birdir.
Matta İnciline göre (10/9) İsa Havârilerine yanlarına Asâ bile almaya müsaade etmezken
Markos İncilinin ifadesine göre (6/8), yanlarında Asâ taşımalarını tavsiye etmiştir.
Matta (25/15) hizmetçileri üç gösterirken, Luka (19/33) hizmetçileri on kişi gösterir.
Göklerin melekutunda en büyüğün kim olduğu hakkında soruyu soran, Matta İnciline göre (18/1) İsanın talebeleridir.Markos İnciline göre (9/33-34) sorulan suali haber veren İsanın kendisidir.
Markos İncilinin bir yerinde (1/1) İsa Mesihin İncili denilirken, diğer bir yerinde de (1/14) Allahın İncili denilmektedir.
Luka İncilinde bir yerde Kurtarıcım Allah,(Luka: 1: 47) diğer bir yerde de Kurtarıcı İsa denilmektedir. (2: 11)
Hazret-i İsa için sık sık hem Allahın oğlu, hem de Yusuf oğlu, Davud oğlu, Âdem oğlu deyimleri kullanılmaktadır.
Bunların hangisi doğrudur? İlâhi dinde böyle büyük tenakuzlar, kesinlikle olmaz. Bu ifadeler İncildeki tahrifatın büyüklüğünü göstermektedir.
İncillerde dipnot olarak sık sık (Matta: 17/20-21, 18/10-11 - Markos: 7/15-16, 11/25-28, Luka: 8/45, 9-56) Birçok eski metinlerde şu sözler de yer alir denilmektedir.
Veya Markos (16/20)de olduğu gibi bu bölümün 9-20 ayetleri eski metinlerde yoktur denilmektedir.
Bu tahrifatı açıklayan alenilik Yuhannada (7/53 - 8/11)de de mevcuttur.
Bu gibi çelişki ve tutarsizliklar Allah-u Teâlâya nisbet edilen bir kitapta bulunmaz. Öte yandan Allah-u Teâlânın kulu ve elçisi olan bir peygamber de kendini Allah yerine koymaz ve kendine taptırmaz.
Binaenaleyh İsa Aleyhisselâma indirilen İncilin sonradan insan eliyle yazıldığı ve tahrif edildiği anlaşılmaktadır. (ALINTIDIR)
İncil ve Hiristiyanlık konusunda sizin kadar bilgili olmadığım için alıntı yaptım.Kusura bakmayınız sayın commodore1tr.
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Sayın: cognis vermiş olduğunuz bilgilere ve emeğinize teşekkürler.
"De ki;"Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olurmu?" Zümer,9
"Erkek ve dişi bütün inananlar, birbirlerinin dostudurlar; iyiliği emreder,
kötülükden alıkoyarlar: Tevbe,71
"Sadece dillerinizin yalan yere nitelemesi ile;"Şu helaldir, şu haramdır."
demeyin ki, yalanı Allah'a iftira etmiş olursunuz. Şüphe yok ki, yalanı Allah'a iftira edenler kurtuluşa ermezler.;Nahal, 116
"Haydi onlarla(Kadınlarla) güzel geçinin! Kendilerinden hoşlanmadınızsa, olabilir ki sizin hoşlanmadığınız bir şeyde Allah, bir çok hayırlar taktir etmiş olur.;Nisa,19
Utanma denilen bir şey varsa bunları bizlere belgeleriyle araştırmalarıyla akademik kariyerleriyle yaşam biçimleriyle örnek olanlar deyil
Yaşam biçimlerini tüm carpıklğı ile ortaya koyanlar. İslamı kedi yaşam tarzı gibi görenlere hesap sormak gerekmezmi! M.E.Sezen
-------------------------------------------------------------------
Ülkemiz çok gelişiyor, büyüyor, kabuk değiştiriyor, zenginleşiyor. Çağı yakalayıp atladığımızı(!) gösteren sayısız örnekleri memleketimizin her karış toprağında izleyip, “bu hayranlık uyandıran değişimi göremeyecek kadar kör olanlara” ne diyebiliriz.
Açın gözünüzü!
Görün zenginleşmeyi!
Söz gelimi Çankaya!
Cumhurbaşkanı’nın evi!
Müthiş bir gelişme...
Şaşılacak zenginleşme...
Seçkinci harcama!
Bu yılın ilk 6 ayında “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün oturduğu Çankaya Köşkü harcamaları” 21 trilyon liraya dayandı ve kuruşu kuruşuna 20 trilyon 916 milyar lira (20 milyon 916 bin YTL) oldu.
Bütçeyi aşma yok.
Delme söz konusu değil.
Bu yılın genel bütçesi yapılırken “Para yok, memura ancak yüzde 2 artı 2 maaş zammı yapabiliriz” diyen iktidar, Türkiye’nin “ne kadar çok zenginleştiğini, nasıl kabuk değiştirdiğini, çağ atladığını ve büyüdüğünü” dünyaya göstermek için Çankaya’nın bütçesini yüzde 63 artırmıştı. İşte 6 aylık harcama bütçede öngörülen bu artıştan yapılıyor.
Şaşıranlar vardı!
Aklı almayanlar!
Hayali yetmeyenler!
İktidarın Cumhurbaşkanı’nın maaşını 15 milyar 250 milyon liradan 21 milyar 100 milyon liraya çıkarmak bir yana Çankaya’da harcasın diye 55 trilyon 561 milyar liraya yükseltmesinin “dalkavukluk olduğunu” söylüyorlardı. Bu aklı almayanlara, hayali yetmeyenlere göre, iktidar kendi partisinin içinden çıktığı için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e “dalkavukluk olsun” diye halkın parasını bol kepçeden sunuyorlardı.
Dalkavuklar utanacaktı!
Abdullah Gül, Kayserili halk çocuğuydu. Halk gibi yaşamıştı, bir tornacının oğluydu. Aslını hiçbir zaman inkâr etmez Kayseri’ye her gidişinde ya bahçede bamya toplamaya ya da pekmez kaynatmaya koşardı. Politikaya girişi, partiler kuruşu da hep itilmiş (türbanlı) kakılmış (gureba) ezilmiş (garip) insanları düşünmesindendi... Dolayısıyla Abdullah Gül’ün kendisine bol kepçe tutulan halk parasını harcamaya gönlü elvermezdi.
O halktandı.
Demokrattı.
Seçkinci olmazdı.
Memura yüzde 2 artı 2 zam verilirken kendisi Çankaya bütçesinin yüzde 63 artırılmasını demokrasi kriterlerine uygun bulmazdı. Görecektiniz, ayrılan parayı harcamayacak, yıl sonunda geri verecekti!
Çok üzgünüm!
Tersi çıktı.
Garip gurebanın, fakir fukaranın temsilcisi, tornacının oğlu Abdullah Gül seçkinci oldu. Atatürk’ten bu yana Çankaya’da en yüksek harcamayı yapan Cumhurbaşkanı olma yolunda hızla yürüyor. İlk altı ayda 21 trilyon lira harcama yaptı. Oysa halktan kopuk seçkinci Ahmet Necdet Sezer’in 7 yıllık görev süresi boyunca harcamak yerine tasarruf edip, Maliye Bakanlığı’na iade ettiği para 46 trilyon lira olmuştu. Bu seçkinci, Atatürkçü, Kemalist, laikçi Ahmet Necdet Sezer, özel bir ziyaret için İstanbul’a giderken aracın benzin parasını cebinden ödüyor, oğluna Çankaya’da düğün yapınca harcamaları kendi maaşından karşılıyor, hatta elektrik sayaçlarını okutarak bedelini yatırıyor, tedavi gören annesini ziyarete Afyon’a giderken sivil plakalı araç kullanıyor, düşerek bileğini kıran eşini sivil araçla acil servise götürüyor, röntgen için sıraya giriyordu.
Halkçı Abdullah!
Süzme seçkinci oldu!
Çünkü Türkiye zenginleşiyor.
Ramazan gelsin, göreceksiniz garip gureba, fakir fukara çadırlarının önünde iftar vaktinden 1 saat önce oluşan uzun kuyruklara bu yıl hiç rastlamayacaksınız! 31/7/2008 Necati Doğru. Vatan
-------------------------------------
Vatandaşlar arasında ayrım yapıp “birinin işini takip et” mutlu olsun, “diğerinin hakkına sırtını dön” mağdur olsun diyemezsin. Herkes diyebilir. Komutan diyemez. Başbakan da diyemez. İkisi bir olmuş. Sadece eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek’in eşi Sevil Örnek’in “AKP’li Gaziosmanpaşa Belediyesi’nden 75 milyar liralık istimlak alacağını” yıldırım hızıyla tahsil ettirmişler. Arsaları, apartmanları, han odaları aynı biçimde istimlak edilen diğer vatandaşlara sırtlarını dönmüşler. Komutan eşini sevindir! Vatandaş eşini süründür! Bu yakışıksız durum “demokrasi değirmeni dediğimiz” fırsatları, hakları, imkânları eşitçe öğütüp eşitçe dağıtan sisteme uyar mı? Ülkenin Deniz Kuvvetleri Komutanı olabilme düzeyine gelmiş birinin eşini iş takipçiliği yaparak “sevindirmek” diğer sıradan vatandaşın eşinin alacağını ise “sürüm sürüm süründürmek” pazar ekonomisi paradigmasına uysa bile “siyasi İslam-ılımlı İslam-liberal İslam-kültürel İslam” adaletine sığar mı?
***
Takip etmediler. Üstüne gitmediler. Devamını getirmediler. Atlatma haber yapanlar, CIA’dan bilgi getirenler, iktidar partisi yandaşları, Başbakan uçağına binen ve iddianameden kendilerine bilgi sızdırılan kalemler, yazarlar, genel yayın müdürleri darbe günlükleri yazarı emekli Orgeneral Özden Örnek’in eşinin Gaziosmanpaşa Belediyesi’nden alması gereken 75 milyar liralık istimlak hakkının hızla ödenmesi için Başbakan’ın “iş takipçiliği yapmasının” Ergenekon Savcısı’nın iddianamesine girip girmediğini hiç sorgulamadılar. Görmek istemediler. Duymaktan hoşlanmadılar. Bu yüzden ben yazmak zorunda kalıyorum: Bir geminin denize indirilmesi töreninde Başbakan Tayyip Erdoğan, orada protokol konuğu olarak bulunan, dönemin Donanma Komutanı Özden Örnek’in eşi Sevil Örnek’in yanına yaklaşıyor ve “sizin bir istimlak işiniz varmış” diye dert dinleyici oluyor. AKP’li Gaziosmanpaşa Belediyesi’nden Komutan eşinin alacaklı olduğu fakat verilmeyen, geciktirilen, “bugün git-yarın gel yapılan” istimlak alacağını yıldırım hızıyla ödetiyor.
***
Aynı durumda olanlar var. Onlar da vatandaş. Milliyet muhabiri Gürkan Akgüneş, tıpkı komutanın eşi gibi Gaziosmanpaşa Belediyesi’nin apartmanlarını, iş yerlerini, arsalarını istimlak ettiği vatandaşları buldu. Onlarla ve avukatlarıyla konuştu, 19 Temmuz 2008 günü yazdı. Günay Ersöz adlı vatandaşın 68 metrekarelik yeri, Ayhan Kalyoncu adlı vatandaşın 233 metrekare arazisi, Şükrü Haşhaş adlı vatandaşın 109 metrekareye oturmuş üç katlı hanı da istimlak edilmişti. Onlara ödeme geç yapıldı. Komutan eşi sevindirildi. Vatandaş süründürüldü. Seçim meydanlarında, Meclis kürsülerinde, yandaş TV’lerin programlarında sık sık “garip-gurebadan-fakir-fukaradan” söz ederek ve “bıyıklıya iş yerimde iş vermem” diyen küresel sermayedar Rahmi Koç’a bile “ayrımcı-konuştuğunu bilmez” ağır laflarını oturtan Başbakan’ın darbe günlükleri yazarı komutan eşi karşısında “kibar süzme seçkinci” kesilmesi demokrasinin neresine uyar? Demokrat kalemler. ABD’den gelenler. Başbakan uçağına binenler. Hoca efendi koklayanlar. İddianame sızdıranlar. Başbakan’ın Komutan eşi karşısında “süzme seçkinci hazırola geçmesini” yazmadınız. Niçin yazmadınız? İktidardan mı korkuyorsunuz? 21/7/2008 Necati Doğru. Vatan
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
O kadar uzun yazılarımdan hiç bir şey anlamayacağınızı düşünemedim. Cevşen i anlattık sözde sizin vasıtanızla herkese ama siz gene anlamadınız. Hiç bir dediğinizi belge ve bilgi ile desteklemeden salladığınızdan yazılarınız da hem anlamsız hem kısa oldu.
Sayın commodore1tr;
uzun yazı yazmanız haklı olduğunuz anlamına mı geliyor?
Yazdığım şeyleri belge ve bilgi ile desteklemem gerektiğini bilmiyordum... Kuran ayetlerinden bahsederken Sure adı ve Ayet numaralarını yazıyorum.
Kendi kendime fikir üretebiliyorum, çok şükür.Siz de kendi fikirlerinizi yazabilirsiniz.
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Ezan ın Kur'an ı Kerim de yazdığını söylediniz. Size olmadığını Kur'an da namaza çağrı olduğunu bunun dili şekli konusunda bir söylem bulunmadığını söyledim. Ve dedim ki 622 den beri ortak kararla İslam dininin ortak namaz çağrısı Ezan olmuştur bundan dolayı Kur'an ın yorumlanmasında Namaza çağrının yanında yani ezan dendiğini açık ve net yazarak ilgili resmi belgelerin bulunduğu siteyi verdim.
Çok haklısınız aynen dediğiniz gibi.Peygamberimizden beri bu böyle geliyor. Ama siz Arapça okunmasına karşısınız... O ayrı bir konu. Örtünme de o zamandan günümüze aynı şekilde gelmektedir.
Şimdi diyeceksiniz ki baş örtüsü Kuran'da yazmıyor.Kuran'da bulunan birçok şeyin nasıl uygulanacağı Peygamberimiz (S.A.S.) tarafından insanlara öğretilmiştir.Örtünme de aynı şekilde; ezanın Türkçe okunmasının istenildiği gibi, kimisi de başın örtünmemmesini istiyor...
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
İşte okuyup karar vermişler !!! Yok ''tarafsız değiller'' neden ? Bana yakın bana hak verir yazılmış... Tarafsızlık sizin gibiler için sizin dediğinizi heee diyenlerdir. Onlardan bu sitede çok az var. Ama bir çok dinci sitede mevcut sizi oraya alalım bir birinize he huu der durursunuz..
Kendi fikirlerini yazmamışlar ki, size yakın olsun...Alkış tutar, destek olur mahiyette veya sizin fikrinize karşıt olan fikirlere saldırı mahiyetinde yazmışlar.
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Gece iki de aklıma gelmeniz son zamanlarda yazınızı okumamdan ve '' vah ülkem vah '' derken aynı sizin gibileri tv de görmemdendir. Akla iyi gelerek önemlidir. Cahilliğin cehaletin simgesi olarak gelmek ve bu yüzden rahatsızlık vermek hoş değildir. Özür dileyeceğinize biraz okuyun hiç bir şey için geç değildir. Unutmayın insanları kötü şeyler rahatsız eder. Orman yangını PKK terörü cehalet işsizlik gibi...
Size daha öncede yazdığım gibi tanımadığınız insanların vatan sevgisini ve inancını yargılamanız, ölçmeye kalkışmanız doğru değildir.
Tepki sizce ''vah ülkem vah'' demek mi dir? Yakın zamanda şehit verirken, hani Kuzey Irak'a girebilir mi yiz? giremez mi yiz? tartışmaları yapılırken , hani balkonlara falan bayrak asılırken benim balkonumda yok tu?
Neden biliyormusunuz? utancımdan ve başkalarını sevindirmemek için takamadım.Ne zaman Irak'a girdik anca o zaman takabildim.İnşallah orada çile çeken Türkmen kardeşlerimizi kurtarınca daha büyüğünü asacağım. Bir zamanlar bize ait olan topraklarda soydaşlarımıza neler yapılyor....Bize bu bayrağı ve bu vatanı bırakanlar o günleri görselerdi...Atatürk'ün bu konudaki görüşlerini siz daha iyi bilirsiniz.
Rize den İstanbul'a gelip tv kameralarından size görünemediğim için kusura bakmayınız.Benim gibileri gördüğünüzü zannediyorsunuz ama göremezsiniz...
pkk ve terör konusunda ise ne diyeyim ki;
ismini hatırlayamadığım bir üye Camilerle ilgili bir konuda Rize de ki camileri örnek vermişti.
Bende terör ve pkk konusunda Rize den bir örnek vereyim; bir kaç yıl önce Rize ye birkaç pkk lı terörist gelmişti.
Ne mi oldu?....
Vatandaşlar vurup Jandarmaya teslim ettiler...
Karadeniz'in ve Rize'nin pkk ya veya ülkeyi bölmeye çalışanlara karşı duruşu bellidir.
Yöresel bir sanatçımızın dediği gibi;
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Eyvah eyvah eyvah ;
Ben islamı sizin taassubunuzdan kurtarmaya çalışırken şimdi birde hıristiyanlık çıktı başımıza. Sırf böyle saçma sapan önü arkası olmayan bir yazıyı kopyalamamanız için uyarmıştımda sizi dolaylı olarak. Şeytan ayetleri filan diye ama kime diyorum...
Hıristiyanlık dinine böyle uyduruk yazıları kopyalayarak yazarak bunları anlatarak vede inanarak saygılı olunmaz. Tek tanrılı bir din olduğundan tek kitabı olduğundan vede peygamberi olduğundan inanılır. Adamlar gün saat olarak 325. yılda yaptıklarını tek tek belgelemişler. Sizin alıntınızın onunla bir ilgisi bulunmamaktadır. Gerçek dışı bilgidir. Neden bilinmez hıristiyanlığı kötülemek için belkide misyonerliğinin önüne geçmek için uydurulmuştur çoğu. Çok ufak bir iki doğruyu alarak böyle yazılar yazılmaz. Hemde yazan hıristiyanlığı doğru dürüst bilmeyen müslüman birisi.
İslam dinine saygı duymadığımı nereden çıkartınız ? Sizin islam diniyle ilgili bir söyleminiz yok ki !!! Tevatür zırvalama hurafe, cevşen yatır büyü hacı hoca şıh tarikat imam gibi kavramlar yoktur ki islamda sizin kafanızda var onlar. ( Bu arada Hacı hoca ve imam ı ne anlamda kullandığım açıktır. ) Ben tam tersine Kur'an ın
Ancak açıkça Kur'an ın da aslı aynısıdır.
olduğunu belirtiyorum. Buradaki konumuz Kur'an değil sizin İncil e yaptığınız saldırıdır onun üzerinde durmak gerekmektedir. Ben sırf siz anlayın diye o örneği verdim. Ama gen boşuna olmuş...
Siz ve sizin gibiler incil e böyle hurafelerle ve uyduruk bilgilerle saldırdıkça İslam dinine de saldırı gelecektir. Alıntı yaptığınız yazı gibi yazıların yüzlercesi maalesef internette dolaşıp durmaktadır özellikle dinci sitelerde bende okudum çoğunu. Ancak bu yazıların bin katı yazı da ingilizce fransızca ermenice rusça çince italyanca ve tüm diğer dillerde Kur'an için dolaşmaktadır. Konuya girmek istemiyorum ama bir islam yazarının yazdığı şeytan ayetleri ile ilgili yazıların haddi hesabı yoktur. O kişilerde bunun doğru olduğunu savunuyor . ne yapacağız şimdi ?
Kaldıki islamın yanlış yorumlanıp uygulanmasından dolayı Kur'an bazı avtupa ülkelerinde yasaklanmıştır en acı tarafı yasaklanmanın '' vahşeti öven kitap'' olması nedeniyle getirilmesidir. Aynı şekilde gene bu gereksiz saldırılar sonucu bir Avrupa ülkesinin bakanı Kur'an ın yasaklanmasını isterken islam peygamberinden bahseder ve maalesef islam peygamberi için '' Muhammedin çocuk düşkünü bir parafili hastası aynı zamanda bir Alzheimer Hastası olduğunu biliyoruz'' diyebilmiştir. Bunun nedeni o kişinin islamı bir şekilde yanlış öğrenmesidir. Acaba kimler yüzünden yanlış öğreniyor dersiniz ???
Farkındaysanız AKP iktidarı ve İran ın din konusunda iyice sertleşmesi sonucunda Avrupada islama karşı açık bir savaş başlamıştır. İslam peygamberinin abuk sabuk karikatürleri çizilmiş hakarete varan söylemlere maruz kalmıştır. Bunun nedeni adamlar baktıkları zaman islam ı değil islami taassubu görmekterdirler. Biraz aynaya bakınız.
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
İsmail Türüt denen sanatçı yöresel bir sanatçı değildir. Bu şarkısıda hiç hoş olmamıştır. Bir cinayeti öven ve onları savunan bir şarkıyı sevmekte islamla uyuşmaz. İslam katilleri sevmez.
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Ezan ın Kur'an ı Kerim de yazdığını söylediniz. Size olmadığını Kur'an da namaza çağrı olduğunu bunun dili şekli konusunda bir söylem bulunmadığını söyledim. Ve dedim ki 622 den beri ortak kararla İslam dininin ortak namaz çağrısı Ezan olmuştur bundan dolayı Kur'an ın yorumlanmasında Namaza çağrının yanında yani ezan dendiğini açık ve net yazarak ilgili resmi belgelerin bulunduğu siteyi verdim.
Çok haklısınız aynen dediğiniz gibi.Peygamberimizden beri bu böyle geliyor. Ama siz Arapça okunmasına karşısınız... O ayrı bir konu. Örtünme de o zamandan günümüze aynı şekilde gelmektedir.
Şimdi diyeceksiniz ki baş örtüsü Kuran'da yazmıyor.Kuran'da bulunan birçok şeyin nasıl uygulanacağı Peygamberimiz (S.A.S.) tarafından insanlara öğretilmiştir.Örtünme de aynı şekilde; ezanın Türkçe okunmasının istenildiği gibi, kimisi de başın örtünmemmesini istiyor...Alıntı:
Güzel hiç değilse yarım yamalakta olsa bir şeyi anlatabilmişiz. Çok haklısınız aynen dediğiniz gibi demekle ben şuana kadar hep hata yaptım demek aynı şey oluyor. Buda beni nasıl nakavt ettiğinizin nasıl yerle bir ettiğinizin göstergesi olarak kalsın böyle. Anlaşalım de önemli değil gerisi...
Amma birazını anlarken birazını anlamamanız mantık yürütmemeniz çok üzücü
Demek istiyorsunuz ki ''622 yılında yapılan o toplantıda Ezan ın Arapça okunmasına karar verildi ama siz Türkçe okunsun diyorsunuz.'' Çok ilginç bir yaklaşım tarzı sizinki
1. 622 yılında yapılan toplantıda Namaza çağrının insan sesiyle olmasına karar verildi.
2. Kendi dillerinde okudular, islam peygamberinin okuma yazma bilmediği umni olduğu göz önüne alınırsa orada toplanmış olanların ARAPÇA dışında bir dil bilmedikleri açıkça görülür. ANA DİLLERİ ARAPÇA OLAN VE BAŞKA BİR DİL BİLMEYEN KİŞİLER ezanı ÇİNCE mi okuyalım diyeceklerdi ? Yada Flemekçe ? Kabardeyce ? Ladino ? Neyce ? HEPSİ ARAPTI BAŞKA BİR DİL BİLMEDİKLERİNDEN ARAPÇA OKUNMASI EZANIN DİLİNİN ARAPÇA OLDUĞU ANLAMINA GELMEZ. İslam peygamberi Oset olsaydı Kur'an da Ezan da Osetçe olacaktı !! Ne yapacaktık ???
3. Kur'an da Namaza çağrının şekli ve dilinin belirtilmemiş olmasının nedenini hiç düşündünüz mü? Acaba ALLAH çok geniş kitlelere çok değişik dillere yayılacağını bildiği için sınırlama getirmemiş olamaz mı? Öyle ya Allah ın sorunu yok dil de insanların var. Dolayısı ile Ezan her dilde okunabilir. Arapların arapça Türklerin Türkçe okumasında hiç bir sakınca yoktur.
4. Genel ilke olarak benimsenen aslında şudur. Ülke nüfusunun çoğunun bildiği dilde okunması; değişik etnik grupların bulunduğu ortamlarda ( Örneğin ABD AB ülkeleri) yaygın dilde okunması ....
5. Ezan ın Türkçe okunması direktifini BEN VERMEDİM. ATATÜRK verdi. Bunuda biliniz....
Gene bu kısacık iletinizdediyorsunuz ki ( Benim yazım sizden sonra fıkrada ki gibi her yer yanlış neresini düzelteyim mantığı ile olduğundan uzun oluyor. Siz belki birileri yer diye sallıyorsunuz kısa uzun bakmadan birileri toparlıyor arkanızı) '' Örtünme de o zamandan günümüze aynı şekilde gelmektedir.'' külli yanlış...
Bir kere örtünmeden ne anladığımız önemlidir. Çırılçıplak olaşmamak kastediliyorsa oda bu tarihten önceydi . Baş örtüsü diyorsanız oda çok daha önceydi Türban diyorsanız daha öncede vardı sonrada islami olmamak üzere vardı.
Bir kere tarihte asla yer alamayacak bizim iki başısıkmalıkapalı bayanı bir yana bırakırsak ki türban dışında giyimleride çok kötü tarihte meşhur dört adet türbanlı görürüz.
1. Hz. Meryem Hırıstiyan peygamberinin annesi. Resmedilmelerinin çoğunda siyah bir türbanlıdır . Daha islam yoktu ama türban vardı ! İlk hıristiyan kadın da hemde....
2.Hind Bint Utbe Abdülmuttalib oğlu islam peygamberinin amcası Çöl aslanı lakaplı Hz. Hamza yı öldürten kadın. Ki o Hz. Hamza İslam peygamberini ölümden kurtarmıştır.
3. Agnes Gonca Boyacı yada bilinen ismiyle Rahibe Teresa koyu bir KATOLİKTİR.
4.Sophia Loren İtalyan sinema oyuncusu. Bir filmde (Arabesque) taktığı türban hala akıllardadır.
Görüldüğü gibi meşhur türbanlılar arasında bir tane bile Müslüman yoktur. Kaldı ki Türk usulü dediğimiz örtünme tülbent yemeni başörtüsü v.b de islam öncesi geleneklerimizdendir.
Ancak o çağın Arabistanında özellikle cariyelerin neredeyse çıplak dolaşmaları ve göğüslerinin hep açıkta olması nedeniyle böyle bir uygulamanın geldiği benim kuvvetle tahminimdir. Amma göğüs ne zaman kafa oldu işte onu bilemiyorum. Cehalet devrinin ustalarına yada ulemaya sormak lazım...
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Ve son olarak sayın Erdem 53 biraz güç toplayınız gelecek konular sizin daha ilginizi çekecektir. Daha bir gürültü koparacağınızı düşünüyorum. Daha dikkat ederseniz din iman türban kısmındayız, türban ve sonrası daha ilgi çekici olacaktır. Ama unutmayın konu aslında KADIN hangi kadın İslam Taassubu altında ezilen kadınlarımız. Dinci kesimce sömürülen mal gibi görülen. Yani aslında cevşen filan konumuz değildi de öylesine dolaştık diyelim.
Başka bir konu daha açmam lazım öncelikle sonra bu konuya devam edeceğim. Ama araya girmezseniz bari bir adım atalım.
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Eyvah eyvah eyvah ;
Ben islamı sizin taassubunuzdan kurtarmaya çalışırken şimdi birde hıristiyanlık çıktı başımıza. Sırf böyle saçma sapan önü arkası olmayan bir yazıyı kopyalamamanız için uyarmıştımda sizi dolaylı olarak. Şeytan ayetleri filan diye ama kime diyorum...
Hıristiyanlık dinine böyle uyduruk yazıları kopyalayarak yazarak bunları anlatarak vede inanarak saygılı olunmaz. Tek tanrılı bir din olduğundan tek kitabı olduğundan vede peygamberi olduğundan inanılır. Adamlar gün saat olarak 325. yılda yaptıklarını tek tek belgelemişler. Sizin alıntınızın onunla bir ilgisi bulunmamaktadır. Gerçek dışı bilgidir. Neden bilinmez hıristiyanlığı kötülemek için belkide misyonerliğinin önüne geçmek için uydurulmuştur çoğu. Çok ufak bir iki doğruyu alarak böyle yazılar yazılmaz. Hemde yazan hıristiyanlığı doğru dürüst bilmeyen müslüman birisi.
................
Konuya girmek istemiyorum ama bir islam yazarının yazdığı şeytan ayetleri ile ilgili yazıların haddi hesabı yoktur. O kişilerde bunun doğru olduğunu savunuyor . ne yapacağız şimdi ?
Sayın commodore1tr;
asıl siz ve sizi alkışlayanlar başkalarının görüşlerine müsamaha gösteremeyerek, taassub içerisinde bulunduğunuzu kanıtlıyorsunuz.
Gerçeği söylemek gerekirse; Hiristiyanlığı sizin taassubunuzdan kurtarmak gerekir.
Konuya girmeyyeim diyorsunuz ama konuyu ısrarla bahsettiğiniz kitaba getirmeye çalışıyorsunuz. salman rüştü nün Müslüman bir aileden gelmesi kendisini İslam yazarı yapmaz.
Sizin kadar engin bilgiye sahip olmadığımdan dolayı yine aklıma gelen iki ayeti, affınıza sığınarak kopyalayacağım:
Maide-51. Ey iman edenler, yahudilerle hıristiyanları dost edinmeyin! Onlar, birbirlerinin dostlarıdırlar. İçinizden her kim onlara yardaklık ederse, muhakkak o da onlardandır. Allah ise zulmedenleri doğru yola çıkarmaz.
Ali İmran-19. Doğrusu Allah katında din, İslam'dır. O kitap verilenlerin ayrılığa düşmesiise sırf kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki ihtirastandır. Her kim de Allah'ın ayetlerini inkar ederse, şüphe yok ki Allah, hesabı çabuk görendir.
Keşke Hiristiyanlığa duyduğunuz hayranlığı İslamiyet e karşı da duyuyor olsaydınız.
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
1. 622 yılında yapılan toplantıda Namaza çağrının insan sesiyle olmasına karar verildi.
2. Kendi dillerinde okudular, islam peygamberinin okuma yazma bilmediği umni olduğu göz önüne alınırsa orada toplanmış olanların ARAPÇA dışında bir dil bilmedikleri açıkça görülür. ANA DİLLERİ ARAPÇA OLAN VE BAŞKA BİR DİL BİLMEYEN KİŞİLER ezanı ÇİNCE mi okuyalım diyeceklerdi ? Yada Flemekçe ? Kabardeyce ? Ladino ? Neyce ? HEPSİ ARAPTI BAŞKA BİR DİL BİLMEDİKLERİNDEN ARAPÇA OKUNMASI EZANIN DİLİNİN ARAPÇA OLDUĞU ANLAMINA GELMEZ. İslam peygamberi Oset olsaydı Kur'an da Ezan da Osetçe olacaktı !! Ne yapacaktık ???
3. Kur'an da Namaza çağrının şekli ve dilinin belirtilmemiş olmasının nedenini hiç düşündünüz mü? Acaba ALLAH çok geniş kitlelere çok değişik dillere yayılacağını bildiği için sınırlama getirmemiş olamaz mı? Öyle ya Allah ın sorunu yok dil de insanların var. Dolayısı ile Ezan her dilde okunabilir. Arapların arapça Türklerin Türkçe okumasında hiç bir sakınca yoktur.
4. Genel ilke olarak benimsenen aslında şudur. Ülke nüfusunun çoğunun bildiği dilde okunması; değişik etnik grupların bulunduğu ortamlarda ( Örneğin ABD AB ülkeleri) yaygın dilde okunması ....
5. Ezan ın Türkçe okunması direktifini BEN VERMEDİM. ATATÜRK verdi. Bunuda biliniz....
sayın commodore1tr;
gerçekten de EYVAH !!!
Yani, Peygamberimiz (S.A.V.) in başka dillerden haberi yokmuydu? Her millet kendi dilinde okusun diye neden söylemedi sizce... Ümmi olduğundan dolayı, öyle mi? Bu konuda cevap yazmak gereğini hissetmiyorum. Ancak şunu unutmayınız ki O Allah'ın elçisi ve alemlere rahmet olarak gönderildi....
Ezan başka konu dedim ama dönüp dolaşıp yine Türkçe ezan tartışmasına girdiniz.Bu konuyu daha önce yazmıştık, siz de yazmıştınız.Siz yazılanları mı okumuyorsunuz yoksa konuyu mu gündemde tutmaya çalışıyorsunuz? anlayamadım.Aynı şeyleri tekrar yazmanın da anlamı yok herhalde.
erdem53 rumuzlu üyeden alıntı
Lütfen dini konuları eleştirmeden biraz bilgi edininiz.Yazmış olduğunuz konuları okuduğumda İslam dini hakkında pek bilgili olmadığınızı görüyorum.Tabii siz Kuran ı kendinize göre yorumlayınca bunlar ortaya çıkıyor.Belki başka bir din konusunda olabilir ama İslamiyet hakkında yeterince (''AMA ŞU KESİNDİR Kİ EZANIN TÜRKÇE OKUNMASI DİNE BASKI DEĞİLDİR'' yazacak kadar) bilgili olmadığınız kesindir.
........................
Gelelim EZAN'ın TÜRKÇE okunması meselesine: Aslında bu konunun cevabını anlamayarak yazınızda siz yazmışsınız zaten. Yazınızda ''ALLAHIN DİL SORUNU OLAMAYACAĞINA GÖRE BU BEŞERİDİR. HALKIN YÜZDE YÜZÜNÜN BİLDİĞİ TÜRKÇE DURURKEN YÜZDE BİRİN BELKİ ANLADIĞI DİLDE EZAN OKUNMASI TAMAMEN DİNCİLİK OYUNUDUR.'' diye yazmışsınız. Çok doğru, Allah'ın dil sorunu yok bu sorun beşeridir.İnsanların dil sorunu vardır.Farklı dilden insanlar bir araya geldiğinde ne yapıyorlar ortak bir dilden konuşmuyorlar mı? Örneğin günümüzde uluslararası toplantılarda ve anlaşmalarda çoğunlukla İngilizce benimsenip konuşulup yazıldığı gibi..
Konumuza göre örnek verecek olursak; Müslüman olan bir Alman, Fransız, İngiliz, Arap, Çinli...... nin Türkiye'ye geldiğini veya Türkiye ye yerleştiğini düşünün. Ezan vaktinde Türkçe ezan okunduğunu düşünelim.. Saat farkı olduğundan namaz saatini de bilemeyecektir. Hadi siz ezanı Tükçe'den kendi dillerine tercüme ettiniz.Ya sonrası... Camide cemaatle nasıl Namaz kılacaklar. Kuran'ı yorumlayacak kadar bilginiz varsa; eğer orada Arapça olmazsa kimsenin namaz kılamayacağını da bilirsiniz.
Ezanın ve namazın Arapça olması demek dinin evrenselliği demek.Nereye giderseniz gidin uzaya da çıksanız hiç zorluk çekmeden cemaatle de Namazınızı kılarsınız.Çünkü İslam alemlere hitap ediyor.Çünkü o Alemlerin rabbidir.
Halkın yüzde birinin anladığı dilde okunuyor diyorsunuz.Aslında TÜRKİYE DE HALKIN YÜZDE BİRİNİN ANLAMADIĞI DİLDE OKUNUYOR. Çünkü halkın yüzde 99 u Müslüman... Siz bırakın Türkiye'yi dünyada neredeyse sayıları 1,5 milyara ulaşmakta olan bütün Müslüman lar anlıyor.Hiç bir Müslümanın da bundan rahatsız olduğunu zannetmiyorum. Tabii ki Kuran'ı kendilerince yorunmlayanlar müstesna...
erdem53 rumuzlu üyeden alıntı
.......
Hani ezanın Türkçe okunmasını istiyordunuz ya bence TÜRKÇE OKUNSA DA SİZ ANLAMIYACAKSINIZ.Çünkü siz işinize geldiği şekilde anlıyorsunuz.
Benim ateistlere veya bir başkasına abukluk yaptığımı da nereden çıkardınız.Asıl abukluk yapanlar herşeyi bildiğini zanneden insanlar olsa gerek.
Birde din dersi vermeye kalkıyorsunuz.Baş örtüsü veye siz ne diyorsanız Kuran'da yok da ezanın değişik dillerde okunması var mı? Ezan İngilizce okunsaydı herhalde rahatsızlık duymazdınız. Türkçe yi okadar çok seviyor iseniz rumuzunuz neden türkçe değil? Sizin Türkçenizde ''commodore1tr'' nin anlamı varsa bilemem tabii.
,
turk turbanli hikaye,
türk türban bayan hikaye sekiz,
hayvan pornnsu,
https:www.hukuki.netshowthread.php38469-Din-iman-Turban-Don-Kadin-ve-Kurufasulye-iste-AKP-iste-oykupage53,
yunan pornnsu,
am sikken turbanll kadln,
cuce kiz pornnsu,
turk turbanli kadnlarla,
http:www.hukuki.netshowthread.php38469-Din-iman-Turban-Don-Kadin-ve-Kurufasulye-iste-AKP-iste-oykupage11,
yandik biz pornnsu indir,
ilknur pronsu,
Nesrini pornnsu,
ALMAN PORNNSU INDIR,
asker pornnsu indir,
rus.pornnsu.indir,
hamile pornnsu,
turk turbsnll sm resim 17lik,
turbanll,
amerikan pornnsu,
http:www.hukuki.netshowthread.php38469-Din-iman-Turban-Don-Kadin-ve-Kurufasulye-iste-AKP-iste-oykupage33,
http:www.hukuki.netshowthread.php38469-Din-iman-Turban-Don-Kadin-ve-Kurufasulye-iste-AKP-iste-oykupage58
Bu iktidarın liderinin de yani RTE nin de mezun olduğu okulların zihniyetini işte böyle yansıtoyorlar. Amaçları bunu dimek bunu zorlamak sonra normal...
Yazan: commodore1tr Forum: Güncel - Siyaset - Tarih - Tartışma
™ Hukuki NET 2002-2022 - Ulusal ve uluslararası Hukuk Sitesi ⚖️ olma özelliği ile gerek avukat, gerek diğer hukukçu arkadaş ve gerekse vatandaşlara ev sahipliği yapan, eğitim ve bilimsel alışveriş yapma amaçlı bir "Hukuk Rehberi" dir.
Davalar
Hukuki Net; sürekli yenilenen faydalı güncel içeriği ile zamanın hukuk dallarına göre kategorize edilmiş çeşitli mevzuat (Ceza kanunu, İş kanunu, Borçlar yasası gibi), emsal mahkeme kararları, yargıtay kararları, emsal danıştay ve anayasa mahkemesi kararları ile hukuksal makale, kanun, hukuki forum, hukuk sözlüğü, hukuk programları, meslektaş ilanları, avukatlar için kolay hesaplama araçları, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, benzer Yargıtay kararı ve Mahkemeler tarafından örnek davalar ile ilgili gerekçeli kararlar, * davası dilekçe örnekleri yasal haberler ve hukuk siteleri dizini 🕸 bulunan bir hukuk bilgi bankası sistemidir.
Avukatlar
Yararı nedir?
📝 Hukukçular için mesleki danışma (Üstad ve meslektaşlar arası paylaşım), dayanışma ve bakalorya fonksiyonu olan site; "Önleyici hukuk" veya "Dava hukuku" nedeni ile doğan veya yeni doğacak anlaşmazlıklar ile içtihat hukuku kaynağı olan Yargı ve Yargılamayı tartışmak, davalar ve ihtilaflar için yararlı çözüm yolları üretmek ve hukuksal konularda özellikle nerede, nasıl, neden soruları üzerinde soru cevap yorumlar, tartışma paylaşma yorumlama yöntemi ile sebep sonuç ilişkisi kurarak 💬, Mahkemelerin dava yükünü hafifletmeyi de amaçlayan suigeneris (kendine özgü) hukuk laboratuarı özellikleri bulunan bir hukuki kalkınma hedefli bilgi dağarcığıdır.
® Hukuki Net internette ve Türk hukukunda bir marka olmakla birlikte ticaret veya iş amaçlı bir site olmayıp, herhangi bir ticari kurum, kuruluş, bilgisayar programı firması, banka vb. kişi veya herhangi politik veyahut siyasi bir kuruluş tarafından desteklenmemekte, finans kaynağı reklam ve ekseriyetle site yönetimi olan Adalet sistemine adanmış bir servistir.
🆓 Hukuki.net halk için ücretsiz ve açık kaynak nitelikli bir hukuk sitesi olup, gayri resmi vatandaş bilgilendirme portalı işlevi görmektedir. Genel muhteviyat olarak kanun, yönetmelik, Emsal Anayasa mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay kararı gibi hukuki mevzuat içermekle birlikte avukat ve uzman kişilere özel yorumlar da içeren sitenin tüm hakları saklı olup, 🕲 telif hakkı içeren içeriği izinsiz yayınlanamaz, kopyalanamaz. (Herhangi bir hususu sitene alıntı kuralları çerçevesinde kopyalamak için sitene ekle için izin bağlantısı.)
™ Marka tescili, Patent ve Fikri mülkiyet hakları nasıl korunuyor?
Hukuki.Net’in Telif Hakları ve 2014-2022 yılları arası Marka Tescil Koruması Levent Patent tarafından sağlanmaktadır.
♾️ Makine donanım yapı ve yazılım özellikleri nedir?
Hukuki.Net olarak dedicated hosting serveri bilfiil yoğun trafiği yönetebilen CubeCDN, vmware esx server, hyperv, virtual server (sanal sunucu), Sql express ve cloud hosting teknolojisi kullanmaktadır. Web yazılımı yönünden ise content management (içerik yönetimi) büyük kısmı itibari ile vb olup, wordress ve benzeri çeşitli kodlarla oluşturulan bölümleri de vardır.
Hangi Diller kullanılıyor?
Anadil: 🇹🇷 Türkçe. 🌐 Yabancı dil tercüme: Masaüstü sürümünde geçerli olmak üzere; İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Hintçe, Rusça ve Arapça. (Bu yabancı dil çeviri seçenekleri ileride artırılacak olup, bazı internet çeviri yazılımları ile otomatik olarak temin edilmektedir.
Sitenin Webmaster, Hostmaster, Güvenlik Uzmanı, PHP devoloper ve SEO uzmanı kimdir?
👨💻 Feyz Pazarbaşı & Istemihan Mehmet Pazarbasi[İstanbul] vd.
® Reklam Alanları ve reklam kodu yerleşimi nasıl yapılıyor?
Yayınlanan lansman ve reklamlar genel olarak Google Adsense gibi internet reklamcılığı konusunda en iyi, en güvenilir kaynaklar ve ajanslar tarafından otomatik olarak (Re'sen) yerleştirilmektedir. Bunların kaynağı Türkiye, Amerika, Ingiltere, Almanya ve çeşitli Avrupa Birliği kökenli kaynak kod ürünleridir. Bunlar içerik olarak günlük döviz ve borsa, forex para kazanma, exim kredileri, internet bankacılığı, banka ve kredi kartı tanıtımları gibi yatırım araçları ve internetten para kazanma teknikleri, hazır ofis kiralama, Sigorta, yabancı dil okulları gibi eğitim tanıtımları, satılık veya kiralık taşınmaz eşyalar ve araç kiralama, ikinci el taşınır mallar, ücretli veya ücretsiz eleman ilanları ile ilgili bilimum bedelli veya bedava reklamlar, rejim, diyet ve özel sağlık sigortası gibi insan sağlığı, tatil ve otel reklamları gibi öğeler içerebilir. Reklam yayıncıları: ads.txt dosyası.
‼️ İtirazi kayıt (çekince) hususları nelerdir?
Bahse konu reklamlar üzerinde hiçbir kontrolümüz bulunmamaktadır. Bu sebep ile özellikle avukat reklamları gibi Avukatlık kanunu vs. mesleki mevzuat tarafından kısıtlanmış, belirli kurallara tabi tutulmuş veya yasaklanmış tanıtımlardan yasal olarak sorumlu değiliz.
📧 İletişim ve reklam başvuru sayfası nerede, muhatap kimdir?
☏ Sitenin 2022 yılı yatırım danışmanı ile irtibat ve reklam pazarlaması için iletişim kurmanız rica olunur.
İstinaf kararı hakkında
10-05-2025, 01:23:51 in Miras Hukuku