+ Konuyu Yanıtla
2 / 3 Sayfa İlkİlk 123 SonSon
11 den 20´e kadar toplam 24 ileti bulundu.
  1. #11
    Kayıt Tarihi
    Jun 2006
    Nerede
    İstanbul / Beyoğlu
    İletiler
    3.411
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Demokrasiyi Müslümanlar, İslam’ı laikler kurtaracak

    Bence anlaşamayacaklar Abbas Bey...:o Çünkü Taha Bey soruya yine yanıt vermemiş.

    Her din gibi İslamda da bir “itikat” bahsi vardır ve bunların içinde asla “devleti yönetme işi” yoktur. Bir de “muamelat” bahsi vardır; bir bölümü teorik olarak devlet tarafından uygulanır ama bu alanda her hüküm aynı değerde değildir. Onun içindir ki, Osmanlı’da “Kanunnameler” adıyla ‘seküler’ bir hukuk sistemi oluşmuştu. İslamdaki “dini hükümler” ve “hukuki hükümler” ayrımı da böyledir. Bizde laik hukuk 19. asırdan itibaren bu teorik temel üzerinde geliştirilmiştir. Bu konuda Ömer Lütfi Barkan, Halil İnalcık gibi tarihçilere bakabilirsiniz.
    Sizin “İslam, devleti yönetmek ister” hükmünüz tarihte bile sizin iddia ettiğiniz kadar kesin değildir.
    Osmanlı Devleti'nin gerek şer'i hukuk ve gerekse örfi hukuk uyguladığını biliyoruz. Taha Bey'e göre örfi hukuk (Kanunnameler,emirler ve fermanlar) seküler hukuk sistemine tekabül ediyor. :o Şimdi burada duralım hele... Taha Bey nedense bir noktayı gözden kaçırıyor. Padişah Kanunname çıkarma yetkisini yine İslam Hukuku'ndan almaktadır. Detayı veya uygulaması şer'i hukukta bulunmayan konularla sınırlı olmak üzere...Yani bu yetkiyi padişah kafasına göre kullanamaz, alacağı kararlar İslam Hukuku'na aykırı olamaz. Bu Kanunname ciltlerinin üzerinde ne yazar sizce?

    “Yüce İslam kanununa uygunluğu görülüp, şimdi bile geçerli kanun ve İslami meseledir.”

    Taha Bey'in, Osmanlı'da seküler?!!! hukuk vardı iddiasını ispat etmek için Kanunnameleri örnek gösterip çok eskilere gitmesine de gerek yok. Bakalım :

    "Saltanatı Seniyei Osmaniye Hilâfeti Kübrayı İslâmiyeyi haiz olarak Sülaleî Âli Osmandan usulü kadimesi veçhile ekber evlâda aittir.

    Zatı Hazreti Padişahi hasbelhilâfe dini İslâmın hâmisi ve bilcümle tebeai Osmaniyenin hükümdar ve padişahıdır.

    Vükelânın azil ve nasbı ve rütbe ve menasıp tevcihi ve nişan itası ve eyalâtı mümtazenin şeraiti imtiyazilerine tevfikan icrayı tevcihatı ve meskûkat darbı ve hutbelerde nâmının zikri ve düveli ecnebiye ile muahedat akdi ve harb ve sulh ilânı ve kuvvei berriye ve bahriyenin kumandası ve harekâtı askeriye ve ahkâmı şeriye ve kanuniyenin icrası ve devairi idarenin muamelâtına müteallik nizamnamelerin tanzimi ve mücazatı kanuniyenin tahfifi veya affı ve Meclisi Umuminin akt ve tatili ve ledeliktiza Heyeti Mebusanın azası yeniden intihap olunmak şartile feshî hukuku mukaddesi Padişahi cümlesindendir.

    Devleti Osmaniyenin dini İslâmdır. Bu esası vikaye ile beraber asayişi halkı ve adabı umumiyeyi ihlâl etmemek şartile memaliki Osmaniyede maruf olan bilcümle edyanın serbestii icrası ve cemaatı muhtelifiye verilmiş olan imtiyazatı mezhebiyenin kemakân cereyanı Devletin tahdi himayetindedir.

    Mesnedi Sadaret ve Meşihatı İslâmiye tarafı Padişahiden emniyet buyurulan zatlara ihale buyurulduğu missullû sair vükelânın memuriyetleri dahi ba iradei şahâne icra olunur.

    Heyeti Âyan Heyeti Mebusandan verilen kavanin ve muvazene lâyihalarını tetkik ile eğer bunlarda esası umuru diniyeye ve Zatı Padişahinin hukuku seniyesine ve hürriyete ve Kanunu Esasi ahkâmına ve Devletin tamamiyeti mülkiyesinde ve memleketin emniyeti dahiliyesine ve vatanın eshabı müdafaa ve muhafazasına ve adabı umumiyeye halel verir bir şey görür ise mütalâasını ilâvesile ya kat’iyen red veyahut tâdil ve tashih olunmak üzere Heyeti Mebusana iade eder ve kabul ettiği lâyihaları tastik ile Makamı Sadarete arzeyler ve Heyete takdim olunan arzuhalları bittetkik lüzum görür ise ilâvei mütalâa ile beraber Makamı Sadarete takdim eder.
    Deavii şer’iye mehakimi şer’iyede ve deavii nizamiye mehakimi nizamiyede rüyet olunur. "



    Ne mi bunlar? 1876 tarihli Kanun-u Esasi'nin bazı maddeleri...:o Dönemine göre ciddi bir atılım olması ve diğer atılımlara başlangıçlık etmesi ile önem atfedilen 1. Meşrutiyet'in Anayasası ancak bu kadar seküler olabilmiş.:o

    Halil İnalcık, Niyazi Berkes vb. hocalarımızın örfi hukuku ve şeriat hukukunu ayrı değerlendirmesi başka bir şeydir, bu hukukun tamamiyle seküler (dinden arındırılmış) olduğunu ima etmek, bu çaba ile göz boyamaya kalkmak daha başka bir şeydir.Osmanlı, 16. yüzyıl ortalarında (bunda halifeliğin Mısır Seferi ile alınması sanıldığı gibi etkili de değildir) şeyhülislamı ilmiye sınıfının başına getirerek adalet, milli eğitim ve diyaneti biraraya getirmiş ve şeyhülislamı da bu fonksiyonların en üst mercii yapmıştır. Taha Bey'e göre Osmanlı en etkili olduğu genişleme döneminde, onca refaha rağmen demek ki sosyolojik anlamda din etkisini yumuşatamamış, aksine bu etki günden güne artmış. Bu üç fonksiyonun başının din adamı olduğu bir sistem utanılmasa neredeyse seküler olarak tanımlanacak. Bu foksiyonların ayrılması ise modernleşme ile değil, yabancıların baskısı ile ancak gerçekleşebiliyor. Bu nedenle öyle Fatih Kanunnamelerinden, padişahların kardeş katli veya koyunun kuzusunun sahipliği konularında sınırlı sayıda örnek vermekle olmaz bu işler...

    Konuya yine sosyolojik yaklaşamayıp, dogmacılık yaptık değil mi?

    Selamlar,



    Hukuki NET Güncel Haber

    Demokrasiyi Müslümanlar, İslam’ı laikler kurtaracak konulu yargıtay kararı ara
    Demokrasiyi Müslümanlar, İslam’ı laikler kurtaracak konulu hukuk haber

  2. # Nedir?
    Tavsiye Soru Cevap
    Kayıt Tarihi
    Bugün
    Nerede
    Avukat Dünyası
    İletiler
    Ne kadar?
     
  3. #12
    Kayıt Tarihi
    Apr 2007
    İletiler
    75
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Demokrasiyi Müslümanlar, İslam’ı laikler kurtaracak

    Alıntı Harun Gür rumuzlu üyeden alıntı İletiyi Göster
    Konuya yine sosyolojik yaklaşamayıp, dogmacılık yaptık değil mi?

    Yine araştırmacı yaklaşıp, yine tartışmasız gerçekleri sundunuz.

    Saygılar,

  4. #13
    Kayıt Tarihi
    Nov 2006
    Nerede
    izmir
    İletiler
    2.371
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Demokrasiyi Müslümanlar, İslam’ı laikler kurtaracak

    Oktay EKŞİ oeksi@hurriyet.com.tr

    Bir okuyucunun sesi

    SON birkaç gündür, Milliyet yazarı Taha Akyol'la aramızda, "laik rejimin geleceği" konusunda tartışma var. O "türban"la somutlaşan gelişmelerden rahatsız değil. Biz ise "türban"ın "şeriatçı" yükselişin göstergesi olduğunu düşünüyoruz.

    İznini almadığımız için okuyucunun adını vermiyoruz. Özetini birlikte okuyalım:

    "Sayın Akyol,

    Geçmişte hem yazdığınız kitaplardan zevkle yararlandım, hem de birçok köşe yazınızı size hak vererek okudum. (...) Ancak, bazan 'fazla teori' burnumuzun dibinde olan çok açık şeyleri de görmemize engel oluyor.

    'Modernleşme' diye özetleyebileceğimiz ve 1960'larda ve 70'lerde en parlak günlerini yaşayan 'değişim sosyolojisi' modeli de bence sizin Türkiye'ye has çok bariz bazı gerçekleri görmenize engel oluyor.

    'Bilimsel' olacağım derken zelzele olduğuna inanmak için illa ki jeoloji bölümünden rapor gelmesini bekleyen bir profesör durumuna düşüyorsunuz. Türkiye'nin binası şu anda zangır zangır sallanıyor ve siz 'merak edilecek bir şey yok; bu bina kendini yeniliyor demektir' demekle meşgulsünüz.

    'Laiklik, Müslümanlık, Hıristiyanlık' yazınızda Sayın Ekşi'ye yüklenirken Türkiye'nin bazı temel gerçeklerini gözardı edip 'Modernleşme' paradigmasının hemen her yerde iflas etmiş genellemelerinden medet umuyorsunuz.

    Teoriye girmeden önce, evvela bazı verilere bakalım:

    Dinayet İşleri'nin feminizmi 'ahlaksızlık' olarak damgaladığı günlerde yaşıyoruz.

    İşbaşındaki iktidar, devletin bütün organlarını, gücünü ve maliyesini kullanarak çağdaş ve kadın-erkek eşitliğine dayanan kültürü bir Ortaçağ-Arap kültürüne indirgemek için canla başla mücadele veriyor. İçkili lokantalar yasaklanıyor, damgalanıyor ve Batı'da ancak genelevlerin bulunduğu 'Kırmızı Bölge'lere sevk ediliyor. İslamcı kadrolaşma had safhada. Başbakan son hukuki karar mercii olarak 'ulema'ya referans veriyor. Halkın 'en az 3 çocuk' yapması yolunda demografi biliminin en temel kurallarını ihlal eden bir yoksulluk formülünü Başbakan açıkça tavsiye ediyor. Başbakan'ın en önemli yardımcılarından ve düne kadar AKP Merkez Yönetim Kurulu üyesi olan biri türban çıkarmakla 'don çıkarmanın' aynı şey olduğunu öne sürüyor. Başka bir AKP milletvekili 'kadınla erkek eşit değildir!' diye demeç veriyor ve bunu hiçbir AKP'li tekzip etmiyor, AKP'nin kadın işlerinden 'sorumlu' kadın bakanı dahil!

    Böylesine hızla kabaran bir cehalet dalgasının şehirleşme gibi bir sosyolojik olguyla 'kendiliğinden ve zaman içinde' önlenebileceğini nasıl ileri sürebilirsiniz? Elinizde ne gibi bir veri var bunu öne sürmek için? İnancınızın bilimsel kaynakları nedir?

    Teoriye gelince, sizin bugün 'bilimseldir' diye ikide bir tekrarladığınız görüşü 1960'lı yıllarda rahmetli Mübeccel Kıray öğretirdi, özellikle de 'Şehirleşme Sosyolojisi' dersinde. Büyük şehirlerimizi bir kanser gibi kuşatan gecekonduları 'Merak etmeyin, onlar aslında TAMPON bölgedir ve zamanla MODERN yaşama ayak uydurup asimile olacaklardır, çünkü Türk gecekondusu ile Latin Amerikan favela'sı arasında hiçbir ilişki yoktur' diye savunurdu. (...)

    Bugün biliyoruz ki büyük kentlerdeki sefaletin geçici hiçbir şeyi yokmuş meğerse... Ne Türkiye'de, ne Karaçi'de, ne de Rio de Janeiro'da. Meğerse gecekondular kendi kendilerini kertenkelenin kendi kesik kuyruğunu tamir ettiği gibi 'tamir' etmiyorlarmış. (...)

    Bugün Suudi Arabistan herhalde dünyanın en hızlı ŞEHİRLEŞMİŞ ülkelerinden biri. Suudi Arabistan ne zaman 'otomatik olarak' ve 'kendiliğinden' modernleşecek sizce? Bence hiçbir zaman, çünkü önce Vehhabiliğin ortadan kalkması lazım. Önce bir ortaçağ ideolojisinin kelepçesinden kurtulması lazım. (...)

    Sayın Ekşi, o eleştirdiğiniz yazısında 'Kilise orada din devleti kurma iddiasında mı?' diye sorarken yüzde 100 haklıdır. Çünkü siz de biliyorsunuz ki böyle bir iddiası olsa Fransız devleti bugün de biner kilisenin ensesine, aynen geçmişte bindiği gibi. Orada kilisenin bir alt kültür olarak iktidar ihtirası yoktur. Ve bunun da şehirleşmeyle falan hiçbir ilgisi yok. Geçmişte yapılan amansız mücadeleden kilisenin yenik çıkmasıyla ilgisi var. Bu kadar basit. Eğer Türkiye'de de laik devlet bu ideolojik ve kültürel kavgadan yenik çıkarsa, dünyanın hiçbir şehirleşmesi, hiçbir sosyolojik süreci Türkiye'yi günlük güneşlik ve ÇAĞDAŞ bir ülke yapmaya yetmez. Yetseydi Suudi Arabistan'a ve Arap Emirlikleri'ne yeterdi. (...)

    Selam ve saygılar,

    Bir okuyucunuz"

  5. #14
    Kayıt Tarihi
    Apr 2005
    Nerede
    Adana, Seyhan, Turkey.
    İletiler
    2.929
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Demokrasiyi Müslümanlar, İslam’ı laikler kurtaracak

    15.03.2008/MİLLİYET

    Taha AkyolObjektif
    t.akyol@milliyet.com.trOktay Ağabey’le devam

    SAYIN Oktay Ekşi, müşterek bir okuyucumuzun beni eleştiren mektubunu Hürriyet’teki köşesinde yayımladı.
    Bu okuyucumuzun sosyolojiyle ilgisine çok sevindim. Mesela Mübeccel Kıray’dan bahsediyor, ama Kıray’ın şehirleşme hakkındaki görüşlerinin iflas ettiğini kestirmeden söyleyebiliyor.
    “Modernleşme paradigmasının hemen her yerde iflas etmiş” olduğunu da söyleyiveriyor. Bu konu laiklik tartışmalarında gerçekten çok çok önemlidir. Ama iflas eden eski tek tipçi, pozitivist modernleşme paradigmasıdır. Fakat “Ortaçağ’a dönüş” yok, aksine çağımızda “çoklu modernlikler” gelişiyor. Bizdeki pozitivisit kesimin bunu çok iyi araştırması lazım.
    Okuyucumuz, “şehirleşme” terimini kullanıyor ama Suudi Arabistan’da şehirleşmenin laiklik getirmediğini söylüyor! Belli ki, şehirleşmeyi bir mekân değişmesine indirgiyor. Halbuki Fareed Zakaria’nın The Future of Freedom adlı eserinde gösterdiği gibi, Ortadoğu’da ‘yerden çıkan petrol’ serveti, otoriter feodal hiyerarşiyi besliyor. Bu yüzden, özgürlük ve bireyleşme fikirlerini geliştirecek bir “girişimci orta sınıf” yaratmıyor.

    Metodun mantığı
    Türkiye’de ise şehirleşme ile piyasa ekonomisi ve girişimcilik arasında kuvvetli bağlar var.
    Şehirleşmede Arabistan’dan bahsetmek, kelimelere veya çıplak gözle görülen kaba benzerliklere bakarak analoji (benzetme mantığı) yapmanın yanlışlığını gösterecek tipik bir örnektir.
    Böyle çıplak gözle görülen şeylere bakarak hüküm vermek ‘bilimsel’ olsaydı, Aristo’nun “Sıcak gazlar güneşe ulaşmak için yükselir, katı cisimler toprağa ulaşmak için yere düşer” kanunu doğru olurdu; çünkü her gün ‘çaydanlık deneyi’ ile ve cisimlerin yere düşmesiyle ‘doğrulanıyor’ bu!
    Okuyucumuz, benzer bir mantıkla, “İçkili lokantalar yasaklanıyor, Batı’da genelevlerin bulunduğu kırmızı bölgelere sevk ediliyor” şeklinde bir liste çıkararak şeriat tehlikesinden bahsediyor.
    Karl Popper’den esinlenerek söyleyeyim ki, bu düşünme biçimi, “Bütün kuşlar siyahtır” hükmünü ispat etmek için kargaları saymaya benzer!
    Halbuki, doğru bir analiz yapabilmek için, bütün renklere bakmak, toplumsal kültür kalıplarındaki değişmeleri incelemek lazımdır.
    Türkiye’de 2002’den 2007’ye hane halkı tüketim harcamalarında alkollü içkinin payı 33 milyar YTL’den 46 milyar YTL’ye çıkmıştır... İçki ruhsatlı işyeri sayısı da arttı; rakamları siz araştırın.

    Araştırmalara bakmak
    Oktay Ağabey’in dünkü köşesinde değerli okuyucumuz beni eleştirirken “fazla teori”nin burnumuzun dibinde olanları görmemize engel olmamasını istiyor.
    Elbette modernleşme teorileri de, irtica paranoyası da bizi kör etmemeli; somut araştırmalara bakmalıyız.
    Türkiye’de toplumsal yapının ne yönde değiştiği, bunun din, laiklik ve otorite algılarını nasıl etkilediği yönünde araştırmalara bakmazsak, “kargaları sayarak” da, modernleşme teorilerini tekrarlayarak da sağlıklı bilgilere ulaşamayız.
    Oktay Ağabey de, değerli okuyucumuz da hiç böyle araştırmalardan bahsetmiyorlar. Halbuki bu konuda araştırmalar yapan sosyologlarımız az değildir. İsterlerse uzun bir akademik kaynakça da gönderebilirim.
    Vahim olan şudur: Dogmatik laiklik anlayışı, yasak ve dışlamalarıyla toplumsal entegrasyona, merkez-kenar ilişkilerinin gelişmesine ve dolayısıyla toplumsal modernleşmeye zarar veriyor. Halbuki laiklik demokratikleştikçe çok daha geniş toplumsal tabana oturacaktır.
    NOT: Başsavcı, AK Parti’nin kapatılması için dava açmış. Bu çağda böyle bir dava! Halkın kapatılması ya da demokrasinin iptali için dava açmak daha kestirme bir çözüm olmaz mıydı?!

  6. #15
    Kayıt Tarihi
    Apr 2005
    Nerede
    Adana, Seyhan, Turkey.
    İletiler
    2.929
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Demokrasiyi Müslümanlar, İslam’ı laikler kurtaracak

    15.03.2008/SABAH/Emre Aköz


    Cami, devleti yönetebilir mi?

    Milliyet'ten Taha Akyol ile Hürriyet'ten Oktay Ekşi "köşeden köşeye" tartışmakta. Konu: Laiklik . Dün Ekşi tartışmayı şöyle özetledi:
    "Taha Akyol türbanla somutlaşan gelişmelerden rahatsız değil. Biz ise türbanın şeriatçı yükselişin göstergesi olduğunu düşünüyoruz... Onun Fransa'yı örnek göstererek ' özgürlükçü olun' dediği yerde biz, ' Batı 'da Kilise, devleti yönetmeye talip değil. Oysa İslam ülkelerinde Cami devleti yönetmek istiyor. O nedenle tedbirli olmak gerekiyor' tezini savunuyoruz."

    Yukarıdaki paragrafta üzerinde durulması gereken nokta, " Cami devleti yönetmek istiyor " iddiası...
    Önce şunu sormak gerekir: Nasıl bir güç, devleti ele geçirebilir? Ve cami denilen organizasyon, böyle bir niteliğe sahip mi? Bir bakalım...
    Osmanlı-Türk tarihinde Cami hiçbir zaman bağımsız olmamıştır. Cami devletin parçasıdır.
    Mesela bugün 100 bin elemanıyla devasa bir kurum olan Diyanet çalışanları birer memurdur. İmamıyla, müezziniyle, vaiziyle maaşlarını Hazine'den alırlar.
    Bağımsız bir lideri de yok bu kadroların. Diyanet İşleri Başkanı devletin elemanıdır. Haddini aşarsa evine gönderilir.
    Devleti ele geçirmek için silahlanmış bir güç gerekir ki Diyanet kadroları böyle bir olanağa ve eğilime sahip değildir.
    Bu analize " Tamam ama Sünni İslam ideolojik hegemonya kurabilir" diye itiraz edilebilir ki... Ekonomisi küreselleşen... Milyonlarca Alevi'si bulunan... Kentli, okumuş sınıfları laikliği savunan... Demokrasinin tadını almış bir halka sahip Türkiye'de, o ideolojik hegemonya nasıl kurulacak?
    Soru: Türbanlı kızlarla " şeriatçı diye " mücadele ettiğinizi öne sürüyorsunuz. Peki ya onlarla aynı zihniyetteki erkek öğrencilerle nasıl mücadele ediyorsunuz? Anladık, perhiz yapıyorsunuz da, bu lahana turşusu da neyin nesi?
    Not: 'Cami'nin 'Kilise'nin (farklı hedeflere sahip) bir 'muadili' olduğunu sananlara " Oku! " demekle yetiniyoruz!

  7. #16
    Kayıt Tarihi
    Apr 2005
    Nerede
    Adana, Seyhan, Turkey.
    İletiler
    2.929
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Demokrasiyi Müslümanlar, İslam’ı laikler kurtaracak

    15.03.2008/HÜRRİYET/Oktay EKŞİ

    Not: Taha Akyol’la tartışmamıza ilişkin notu yarına erteliyorum. O.E.

  8. #17
    Kayıt Tarihi
    Jun 2006
    Nerede
    İstanbul / Beyoğlu
    İletiler
    3.411
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Demokrasiyi Müslümanlar, İslam’ı laikler kurtaracak

    Emre Aköz'e yanıt vermeye bile değmez , o kilise ile cami karşılaştırmasında hinlik yapmayı marifet sanıyor anlaşılan, İslam'da ruhban sınıfı olmadığını ama Hıristiyanlık'ta olduğunu biri ona hatırlatsın... Milyonlarca Alevisi olan bir ülkeden bahsederken , Başbakan'ın Alevi açılımının neden ve hedefini de ağzından kaçırmış ya neyse...


    Taha Bey'e gelirsek, Suudi Arabistan'ın feodal hiyerarşisini besleyen petrolün moderniteye engel olduğunu söylerken, bizdeki feodal hiyerarşiye bir yazısında dahi eleştiri getirmemiş olması ilgi çekici doğrusu. Bugün doğu ve güneydoğuda tarikatler eliyle ne yapılıyor sizce Sn. Akyol?

    Oktay Ekşi diyor ki siz üniversitede türban özgürlüğünden bahsedeceksiniz ve bunu temel hak ve özgürlük olarak addedeceksiniz. Yarın da kamuda ve üniversite altı eğitimde bu konu gündeme aynı gerekçelerle gelecek.

    Madem Karl Popper'den örnek vermiş Taha Bey, bugün türbanın girdiği kamu kurumları ve liseler yok mu? Buralardan çarşaf çarşaf görüntüler alınmadı mı? Hükümetin Sağlık Bakanlığı bu görüntülerin alınmasını engellemek için Genelge yayınlamadı mı? Bunlar da bütün kuşlar siyahtır önermesinin kargaları mı Taha Bey'e göre?

    Alkollü içkinin 5 yıllık tüketim artışı (dikkat edilirse litre değil, parasal) enflasyon ve nüfus artışı da dikkate alınırsa , "şeriat tehlikesi yok" a destek niteliğinde midir? Taha Bey, İran'da alkol tüketilmediğini mi sanıyor? Onu da bıraksın, saçının teli görünen kadınları coplatan ama aynı yatakta 6 kadınla basılan Emniyet Müdürü'nü Ankara Emniyet Müdürü mü sayıyor?

    Bir ilginç yazı da bugün Cumhuriyet'te Nilgün Cerrahoğlu'ndan geldi. İran Türkiye karşılaştırmasında ne durumda olduğumuza ilişkin bir okuyucu mektubundan. Bugünkü yazı olduğundan buraya bugün eklemeyeceğim telif hakkına saygı duyarak...

    Selamlar,

  9. #18
    Kayıt Tarihi
    Apr 2005
    Nerede
    Adana, Seyhan, Turkey.
    İletiler
    2.929
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Demokrasiyi Müslümanlar, İslam’ı laikler kurtaracak

    Sayın Gür;
    Taha Bey'le Oktay Abi'nin tartışması devam edeceğe benziyor. Ama sizin özellikle Osmanlı'daki kanunnameler ve laik hukukun gelişimi konusundaki Taha Bey'in görüşlerini eleştiren görüşlerinize katılamayacağım.

    Aslında siz bu eleştiriyi, bu iddialar Taha Akyol'dan geldiği için yapıyormuşsunuz gibi geliyor bana. Bir arkadaşımız "Taha Alkyol Allah bir" dese inanmam demişti, sizinki de ona benziyor. Bu ruh haline Eric Hoffer "kesin inançlılık" diyor ve sağlıklı bir durum olmadığını vurguluyor.

    Osmanlı'daki kanunnameler ve laik hukukun gelişimi konusundaki görüş zaten Taha Akyol'un değil, tarihçilerindir. Taha Akyol da bu görüşü tarihçilerden almıştır. Taha Akyol, "Osmanlı Devleti laik bir devletti" demiyor ki.. Şeri hukukun yanında örfi bir hukuk daha vardı diyor. 19. Yüzyıldan itibaren de laik hukuk bunun üzerine gelişti diyor. Bunun neresi yanlış? Gerçek durum böyle değil mi? Zaten Taha Akyol, bu konuda iki tarihçinin (Ömer Lütfi Barkan ve Halil İnalcık) ismini de veriyor. Kendisi de bunlardan farklı bir şey söylemiyor ki.. Aslında bu konu bir çok tarihçinin değindiği bir konu. Bir çok yayınevi tarafından çok sayıda baskısı yapılmış olan İlber Ortaylı'nın "İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı" isimli kitabında da son yüzyıldaki durum ve cumhuriyete yansımları anlatılır. Bütün hukuk tarihi kitaplarında bundan bahseder.

    Siz anlamak istemiyrosanız Taha Bey ne yapsın? Çünkü oldukça peşin hükümlüsünüz. Dünya görüşünü benimsemediğiniz bir yazarın da doğru şeyler yazabileceğini kabul etmek istemiyorsunuz. Bizim bu türden peşin hüküm ve kesin inançlarımız olmadığı için benimsemediğimiz yazarları da zevkle okur ve onlardan da bazı şeyler öğrenebileceğimi görürüm. Size de tavsiye ederim.

    Emre Aköz'le ilgili düşüncenize gelince sanırım Reha Muhtar'dan iyidir..
    Saygılar.

  10. #19
    Kayıt Tarihi
    Jun 2006
    Nerede
    İstanbul / Beyoğlu
    İletiler
    3.411
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Demokrasiyi Müslümanlar, İslam’ı laikler kurtaracak

    Alıntı Av.Abbas Bilgili rumuzlu üyeden alıntı İletiyi Göster
    Siz anlamak istemiyrosanız Taha Bey ne yapsın? Çünkü oldukça peşin hükümlüsünüz. Dünya görüşünü benimsemediğiniz bir yazarın da doğru şeyler yazabileceğini kabul etmek istemiyorsunuz. Bizim bu türden peşin hüküm ve kesin inançlarımız olmadığı için benimsemediğimiz yazarları da zevkle okur ve onlardan da bazı şeyler öğrenebileceğimi görürüm. Size de tavsiye ederim.
    Sn. Bilgili,

    Yukarıdaki eleştirinizde aslında sizin peşin hükümlü ve Eric Hoffer'e göre sağlıklı bir yaklaşım içerisinde olmadığınızı size hemen ispatlayayım. :o

    "Önemle ifade edelim ki, Cumhuriyet sonrası, Osmanlı hukuku ile alâkalı kaleme alınan eserlerde ve yapılan araştırmalarda, bazı müsteşrikler ve Türk ilim adamları tarafından ortaya atılan bir kısım yeni ve garip iddialar gözümüze çarpmakta ve hatta İslâm hukukundan habersiz hukuk ve kültür çevrelerinde, bu görüş, sâbit ve temel fikir olarak maalesef kabul edilmektedir. Bu fikri savunanların başında, Prof. Fuad Köprülü ve Prof. Ömer Lütfü Barkan gibi tarihçi ve bilim adamları gelmektedir. Dikkat edilirse biz Cumhuriyet sonrası dönem kaydını düştük. Zira Cumhuriyet öncesi ilim adamlarının, Müslüman olsun müsteşrik olsun, böyle açık bir hataya düştükleri görülmemiştir. Biraz sonra konu ile ilgili Hollandalı bir hukukçunun görüşlerini aktarınca, mesele kendiliğinden vuzûha kavuşacaktır. Sâbit ve temel fikir olarak kabul edilen bu görüşe göre; Selçuklular ve Osmanlılarda, idarî ve hukukî mevzûâtın önemli bir kısmını teşkil eden kanunnâmeler, şerî’at dışında, lâik bir anlayış ve yaklaşım neticesinde vaz' edilen örfî hukukun meyvesidirler. Dolayısıyla Osmanlı hukukunun kaynağı tam belli değildir. Bazı alanlarda İslâmiyetten önceki Türk Hukukundan, bazı sahalarda ise başta Bizans ve Moğol hukuku olmak üzere çeşitli hukuk ve medeniyet sistemlerinden istifade etmiştir. Osmanlı Devleti’nin belli bir hukuk sistemi ve resmî bir hukuk kodu yoktur.

    Önce şunu ifade edelim ki, bu tür iddia sâhiplerinin özellikle Türk olanları, sadece tarihçi veya iktisatçı olma vasfına sahiptirler. İslâmî ilimler, İslâm hukuku, İslâm Hukukunun kaynağı, muhtevâsı ve vasıfları ile ilgili derinlemesine ve orijinal kaynaklara dayalı ayrıntılı bilgiye sahip değillerdir. Her birisi kendi alanında nadide şahsiyet olmasına rağmen, İslâm Hukuku alanında eksiktirler. Bu husus, düşülen hataların önemli ve birinci sebebini teşkil etmektedir. Bir diğer sebep de, batılı ilim adamlarının ve özellikle Goldziher ve J. Shacht gibi peşin fikirli olanlarının, konuyla ilgili fikir bulandırma gayretleridir. Buna Cumhuriyet dönemindeki lâik hukuk sisteminin halka şirin gösterilmesi için; Osmanlı Devleti’nin de İslâm Hukukunu tatbik etmediği ve kendine hâs lâik bir hukuk nizâmı uyguladığı yahut hukuk nizâmından mahrûm bulunduğu şeklindeki resmî görüş de destek verince, meseleye vâkıf olmayan Türk ve yabancı ilim adamları, Osmanlı hukuku hakkında yukarıdaki görüşün isbâtına bile lüzum görülmeyen aksiyom gibi kabul etmiş görünmektedirler. İslâmî ilimleri ve İslâm Hukukunu bilen ilim adamlarının, Osmanlı hukuk tatbikatından ve kanunnâmelerin muhtevâsından tam haberdar olmayışları ise, karşı görüşün doğmasını en azından engellemiş yahut geciktirmiştir. Biz böylesine kompleks ve zor bir konunun ortaya çıkarılması için önce Osmanlı hukukunun kaynakları üzerinde durmanın zaruretine inanıyoruz. Ayrıca İslâm Hukukunda ülül-emr denilen devlet adamlarına tanınan yasama yetkisi ve sınırları bilinmeden bu soruya doğru cevap verme imkânı yoktur.

    Önce Osmanlı hukuk sistemi nedir? Bir hukuk nizâmının ne olduğunu en iyi ortaya koyan şey ise, o hukuk sisteminin esasını teşkil eden hukukî mevzû‘ât ve bunların tatbikat örnekleri demek olan mahkeme kararlarıdır. Osmanlı hukuk nizâmının mâhiyetini ve muhtevâsını tesbit edebilmemiz için, Osmanlı Kanunnâmelerine ve mahkeme kararları demek olan şer‘iye sicillerine nazar etmemiz icabetmektedir. Ayrıca hukuk nizâmının bir bütün teşkil ettiğini; günümüz hukukundaki ifadesiyle hukuk ilminin âmme hukuku ve husûsî hukuk diye ikiye ayrıldığını; bu iki daldan âmme hukukunun alt dallarının idâre hukuku , anayasa hukuku , ceza hukuku , usûl hukuku ve devletler umûmî hukuku olduğunu; husûsî hukukun alt dallarının ise şahsın hukuku , aile hukuku, miras hukuku , eşya hukuku , borçlar hukuku , ticâret hukuku ve devletler hususî hukuku gibi dallardan ibâret bulunduğunu biliyoruz. İşte bir devletin hukuk nizâmının bu sayılan dalları ile din kâideleri arasındaki münâsebet ne ise, o devletin din ile olan münâsebetleri de odur. O zaman örnek bir İslâm Devleti olarak Osmanlı Devleti’ndeki bu münâsebeti, Osmanlı Hukukunun temel kaynaklarını esas alarak ortaya koymak gerekmektedir. Bu kaynaklara müracaat ettiğimizde, uygulamadaki bazı eksiklikler ve suiistimaller dışında, Osmanlı Devleti’nin İslâm Hukukunu tatbik ettiğini görüyoruz.

    Burada, kendi tabiriyle Flemenk gavuru olan Hollanda ’lı bir gayr-i müslim hukukçunun Osmanlı hukukunun mahiyeti ve kaynakları hakkındaki mütâlaasını, ibret olsun diye II. Abdülhamid 'e arz ettiği lâyihasından özetleyerek iktibas edeceğiz:
    “(Osmanlı Devleti, Müslüman bir devlettir). Müslümanlara göre hukuk, ilâhî emirlerden ibârettir ve bunlar da dinî ve dünyevî emirler olarak ikiye ayrılır (ibâdât -muâmelât ). Bunlar birbirinden ayrılmaz.

    Kur‘ân, Müslümanlara göre şüpheden uzak ve ilâhi emirleri muhtevi mukaddes bir kitaptır. Kur’ân’da mevcut olan hukukî hükümler, ayrıntılı hükümler veya genel esaslar tarzında hukukun bütün alanlarını kapsar. Kaynağı ilhâm değil vahiy olan Kur‘ân, Hz. Muhammed'e indirilmiş ve o da tebliğ etmiştir. Kur‘ân öyle bir kitabdır ki, her harfi ve her hükmü, bütün zemin ve zamanlarda geçerlidir. Hıristiyannların Kitab-ı Mukaddes'i gibi sadece hukuk nizâmının esaslarını değil, hem esaslarını ve hem de değişmeyen bir kısım tafsilî hükümlerini de câmi ’dir.

    Sünnet ise, Hz. Peygamber 'in fiil söz ve hareketleridir. Bunların Kur’ân’dan farkı, vahiy yoluyla değil, ilhâm yoluyla Allah tarafından kalbine ilkâ edilmiş olmasıdır. Müslümanlara göre, Hz. Muhammed bir beşerdir; ancak doğru sözlü ve vazifeli bir nebî ve resûldür. Bütün güzel ahlâkı ve gelmiş geçmiş ilimleri Allah’ın ihsanıyla zatında cem’ ettiğinden mümtaz bir insandır. Kur‘ân’ın tebliğcisidir . Dinin tamamlayıcısıdır.

    Halife veya padişah (imam-ı meşrû’ ) yeryüzünde Allah ’ın vekilidir yani O’na karşı sorumludur ve Kur’ân ile sünnet in hükümlerine itaat ile mükellefdir. Bu itaati terkettiği an, kendisine de itaat edilmez. Devleti idare ederken devlet ricâlinden mâhir ve muktedir olanlarla meşveret etmesi icabeder. Halife veya padişahın otoritesi, meşrû’ dâire ile sınırlıdır. Dilediği gibi hareket edemez. Padişahın istibdadı, ilahî kanun ile kayıtlıdır.

    Halife ve padişahın teşri’î salâhiyeti yani yasama gücüne gelince, İslâmiyet diğer dinler gibi sırf akâidden ibaret değildir; belki kanunlar mecmuası hükmündedir ve bir hukuk nizâmı vardır. Maalesef Avrupalılar ve Avrupa ’da tahsil görmüş Müslümanlar , bu önemli farkı bilmemektedirler. Bana kalırsa bu anlayış sakattır; bunu anlamak için Kur’ân’ı okumak kâfidir. Hz. Muhammed’in tebliğ ettiği şerîât, hiç bir vakit değişken ve sallantıda değildir. “dünya âhiretin tarlasıdır” denilmiş ve dünyevî saltanat da ihmâl edilmemiştir. Müçtehid lerin gayretleri ortadadır. İslâmiyet şimdiye kadar bulunmuş olduğu hal ve tarzdan gayrı bir şekil ve renge girecek diyenlere sorarız: İslâmiyet, sadece inanç esaslarından ibâret olsa, bu dinin artık yaşaması için ümit ve alâmet kalır mı? (Harun Gür Notu: Yazar burada İslamcıların konuya genel bakış açısını da dürüstçe ve açıkça ortaya koymuş, sosyolojik?!!! saptamalarla İslam'ın devleti yönetmekten vazgeçeceğini savunan Taha Bey kulağına küpe etsin bu cümleyi.)

    Her halde şarkdaki ahvâlin ıslahı için körü körüne tedbirler almağa kalkışmak ahmaklıkdır. Kanaatime göre, Osmanlı Devleti’nin resmî dini İslâmdır ve Avrupa ’nın arzuladığı şey ise, Osmanlı Devleti’ni gayrımüslim bir devlet haline getirmek ve Türklerin dinlerini değiştirmektir. İslâmiyet, din ve devlet olmak üzere iki unsurdan teşekkül eder. Şerî‘at dini devletten ayıramaz. Bu sebeple, şer‘-i şerif , hem ibâdet ve hem de mu’âmelât ı câmi ’dir. Padişah devletin hem hâkimi-i mutlakı, hem komutanı ve hem de birinci imamıdır. Hükûmet, şer‘î hükümleri icraya ve vergi tarhıyla tahsiline nasıl memur ise, ibâdetlerin icrasına da öyle memurdur.

    Müslümanların şerî’ata verdikleri mana, bu kelimenin bizdeki kanun manasına benzemez. Bunların şerîat dedikleri şey (şer‘-i şerif ), evvela Kur’ân’dan, sâniyen fıkıh kitablarındaki şekliyle sünnet ten; sâlisen fetvâlardan yani fıkıh ilminde mütehassıs olan imam ve müçtehidler in vermiş oldukları hukukî takrirlerden ibârettir. Gerçi Kur’ân, şerîatın uss’ül-esasıdır. Ancak bizdeki hâkimler anayasa hükümlerine ne kadar az mürâcaat ederlerse, kadılar da o kadar Kur’ân’a ve tefsirlerine mürâcaat ederler. Zira Kur’ân ve sünnetteki hükümler dağınıktır. Osmanlı Devleti’nde temel mevzûât, meşhur müçtehidlerin verdikleri fetvâlar ve şer‘î hükümleri derleyen fıkıh kitaplarıdır, müçtehidlerin de birinci tabakası sahâbelerdir ve bunların ittifaklarına icma’ denir. Kur’ân , sünnet ve icma’, bütün hukukî hükümlerin aslı ve esasıdır. Diğer kanunların meşrûiyet dayanağı da bunlardır. İslâm hukukunun dördüncü kaynağı da kıyas dır. Ancak bu ameliyeyi, ancak Kur’ân, sünnet ve icma ile aklını tenvir etmiş ve bunların hükümlerine uymuş olanlar kullanabilirler.

    İşte asıl İslâm kanunlarını tanzim edenler, büyük müçtehid hukukçulardır. Bunlar, Roma devletindeki hukukçulara benzerler. İslâm müçtehidleri, bizde kanun tanzim edenler gibi sadece manevî te’sirleri olmayıp ayrıca maddi iktidar ve nüfuzları da o derece gâlibdir ki, kadılar bile onların re’ylerine itaate mecburdurlar. Ancak kadı ’nın onun kadar ilim sahibi olması hali, bunun istisnasını teşkil eder. Bu iktidâr ve nüfûzları, devlet başkanınca verilmiş bir şey değildir; İslâm âlimleri indinde kazandıkları haklı şöhretten ileri gelmektedir. Devlet reisi, bu gibi fakîhlerin re’ylerini resmen kabul ve tasdik etmekden başka bir şey yapamaz ve bunların re‘ylerini hiçbir zaman mevki’-i tezekkür ve istişâreye koyamaz.

    Osmanlı Devleti’nde resmen ilk defa böyle bir fıkıh kitabının resmî hukuk kodu olarak kabulü “Mültek’al-Ebhur” isimli kitap hakkında 1648 ve 1687 yıllarında vaki olmuştur. 1549’da vefât eden İbrahim Halebî’ye ait olan bu eser, IV. Mehmed'in emriyle Mevkûfât adıyla Türkçe ’ye tercüme edilmiştir. Mülteka mecmuası, akâid, hukuk, ceza, aile, hacr , hacz ve devletlerarası münâsebetlere ait olan hükümleri şâmildir. Bu sebeple Osmanlı Devleti’nin asıl kanunlar mecmuasıdır.
    Burada şu iki noktanın da bilinmesinde fayda vardır: ehl-i sünnet Müslümanların kabul ettiği dört amelî mezhep vardır. Osmanlı Devleti, resmen Hanefi mezhebini benimsemiştir. İkinci husus, bu mezhebin hukukçuları hep aynı derecede nüfuz ve itibar sahibi değillerdir. Her müçtehid, kendisinden büyük bir fakih in re’yine uyar. Bu sebeple Mülteka Kitabı’nın resmen kabulünden beri, tedvin ve telif olunmuş fıkıh kitapları, tamamen mezkûr eserin şerhi ve izahı ile mahkemelerde esas alınan fetvâlardan ibârettir.

    Örf ve âdet kâideleri, şer‘-i şerif in hükümlerini tamamlayan bir kanun makamındadır. Buna rağmen kadı , örf ve âdet kâidelerine istinâden hüküm veremez. Meğer ki, fıkıh kitaplarında davaya ait şer‘î hüküm bulunmasın ve örfe mürâcaat edileceği belirtilmiş olsun.

    Padişah da bir kanun yapabilir. Fakat bu kanun, şer‘-i şerif in teferruâtıdır. Asıl kanun, müçtehidler in içtihadıyla Kur‘ân ve sünnet ten alınan fıkıh kitaplarındaki hükümlerdir. Buna göre, Osmanlı Devleti’nde Şeyhülislâm tarafından veya hâkimler yahut müftilerden biri tarafından tasdik olunmamış hiçbir kanun, ferman ve irâde-i seniyye düstur’ul-amel olamaz. Padişah, müftülük icâzeti almış bir âlim ise, bu vasıfda bir padişahın tanzim edeceği nizâmlar, ferman ve irâdeler, fetvâ alınmadan yürürlüğe girer. (Harun Gür Notu: Bu konuda karşıt görüşteki akademisyenlerin Fatih Kanunnamelerini örnek gösterirken atladıkları şey; Fatih Sultan Mehmet'in müftülük icazeti almış ve Dini konularda çok yetkin olduğudur.) Padişah, arzu ettiği hallerde zorla istediği şekilde fetvâ alabilirse de, bu hal, şer‘î hükümleri bozmuş olmaz. Avrupalılara göre, Osmanlı kanunları, padişahın keyfe mâ-yeşâ emirlerinden ibarettir. Avrupa 'da câri olan fikirlere göre, şerî’at-ı Muhammediye , padişah olan zâta, dilediği şekilde hareket etmek ve kanun vaz’etmek üzere tam yetki vermiştir., Padişahın irâdeleri kanuna bedeldir veyahut istediği gibi kanun yapar. Bu fikir, şer’-i şerif hakkında büyük bir bühtandır ve İslâm dininde masiyet ve büyük günahlardan sayılır.

    Şer’-i şerif, hem devlet ve hem de İslâm Padişahı nın sıfat ve iktidarını çok iyi tayin etmiştir. Ancak zaman ve zemine göre değişebilen idare tarzı ve memleketin sosyal, iktisadî ve idarî nizâmı hakkında pek az çerçeve hükümler vaz‘etmiştir. İşte İslâm padişahı kendisine tanınan yetki çerçevesinde sınırlı yasama gücünü, yukarıdaki manada kullanabilir. Bunun için Kanunî Sultân Süleyman , 1519 ve 1566 senelerinde mülkî ve askerî meseleler hakkında bir kanun tanzim buyurmuşlardır ki, bu kanun 1846 senesine kadar yürürlükte kalmıştır. Sonraları meydana getirilen nizâmât ile çoğu hükümleri tashih ve ta‘dil olunmuştur”.

    Yukarıdaki izahların, Osmanlı hukukunun mahiyeti ve kaynakları hakkında genel bir fikir verdiği kanaatindeyiz. O halde Osmanlı Devleti Müslüman bir devlet olduğu gibi, hukuk nizâmı da İslâm hukukundan başka bir şey değildir. Ancak bu hukuk sisteminin hükümleri, kaynakları itibarıyla iki ana kola ayrılmaktadır ve bu iki ana koldan birine kaynaklarını belirtme açısından şer‘î hukuk (şer‘-i şerif ) ve diğerine de örfî hukuk (kanun -ı münîf) denmiştir."


    Aslında bu konudaki inceleme çok daha uzun isterseniz buraya ekleyebilirim....Eveeet, bu görüşlerin sahibi, benim dünya görüşümle tamamen zıt fikirlere sahip bir akademisyen olan , Prof. Dr. Ahmet Akgündüz... İslamcı dünya görüşü sebebiyle konulara taraflı yaklaştığını da varsayalım hadi, ancak böyle bir konuda karşı fikirdekilerin elini kuvvetlendirecek görüşler ileri sürecek kadar aklını peynir ekmekle yememiştir sanırım.

    Size göre ben hala, dünya görüşünü benimsemediğim yazarların doğru şeyler yazabileceğine inanmıyor ve peşin hükümlü mü davranıyorum Sn. Bilgili?

    Saygılar,

  11. #20
    Kayıt Tarihi
    Jun 2006
    Nerede
    İstanbul / Beyoğlu
    İletiler
    3.411
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Demokrasiyi Müslümanlar, İslam’ı laikler kurtaracak

    Oktay Ekşi'nin bugünkü yazısının ilgili bölümü....

    Not: Taha Akyol’la tartışmamızı uzatmayacağım. Dün mesajını yayınladığım okuyucumdan, kendini sosyal bilimci sayan sevgili Taha Akyol’a da gönderilmiş yeni bir mesaj aldım. Onu Akyol’un 14 Mart tarihli yazısına yanıt olarak ilk fırsatta bu sütuna alacağım. Benim son sözüm şu:

    1- Taha Akyol hálá, "Kilise artık hiçbir ülkede iktidar olma kavgası vermiyor. Oysa cami tüm İslam ülkelerinde iktidar olmaya çalışıyor. Aksini iddia ediyor musun?" sorusuna yanıt vermedi.

    2- Bugün "türban" için savunduğun görüşleri yarın "kamuda görev yapan kadınlar" için savunacak mısın, savunmayacak mısın sorusu yanıtsız kaldı.

    3- Binnaz Toprak, Nur Vergin, Nilüfer Göle, Elizabeth Özdalga, Ali Çarkoğlu, Ersin Kalaycıoğlu şeriat korkusu gereksizdir dediğine göre onlara kulak verelim sözü önemlidir de onların hocası Şerif Mardin’in "Siyasal İslam, iktidara tam sahip olduğu zaman bayağı ağır şartlar yaratan bir rejimi de kurabilir. Onun için tamam, İslam Türkiye’nin önemli bir yapısal boyutudur ama İslami güçlerin iktidara gelmesinin bizim beğenmeyeceğimiz sonuçlara yol açacağını düşünürüm.(O zaman Kemalistler "aynı noktaya geldik" diyeceklerdir, sorusu üzerine) Olabilir, bu konuda onlarla aynı noktaya gelmiş olmaktan bir rahatsızlık duymam. İşin nasıl şekillendiğini anlamaya çalışmak şart. İslam’ın iktidarı tam olarak ele geçirmesi durumunu, liberal bir ortamın devam ettirilmesi olarak göremiyorum" şeklindeki sözleri neden önemsizdir? O.E.

+ Konuyu Yanıtla
2 / 3 Sayfa İlkİlk 123 SonSon

Bu sayfada bulunan kavramlar:

Benzer Konular :

  1. Dünya basınında Başbuğ:'AK Parti ile laikler arasındaki çekişme'
    Dünya basını Başbuğun tutuklanmasını,“AK Parti ile laikçiler arasındaki çekişme olarak” yazdı Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un...
    Yazan: gercekmuhabir Forum: Güncel - Siyaset - Tarih - Tartışma
    Yanıt: 0
    Son İleti: 07-01-2012, 20:24:24
  2. ‘Erdemir Dede’nin hisseleri, avukatı ve mirasçılarında çıktı’
    'Erdemir Dede’nin hisseleri, avukatı ve mirasçılarında çıktı.’ Basında “Erdemir Dede” diye yer alan haberlerde kendisi hakkında gerçek dışı...
    Yazan: Erhan Yurdayuksel Forum: Güncel - Siyaset - Tarih - Tartışma
    Yanıt: 1
    Son İleti: 10-12-2010, 15:33:21
  3. Yargıtay’dan ’sevgi dolu’ mesaj içtihatı
    Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, kocanın karısına bilgisayar ve cep telefonundan gönderdiği "seni seviyorum", "aşkım", "canım" gibi mesajları "af" için...
    Yazan: Mehtap Deniz Forum: Basında Yargı
    Yanıt: 1
    Son İleti: 26-12-2009, 18:06:56
  4. Yeni Hukuki Kaynak: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle İslam Konferansı Örgütüne Bağlı İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik Ve Sosyal Araştırmalar Ve Eğitim Merkezi (SESRIC) Arasında Ankara/Oran Diplomatik Sitede Arsa Tahsisine İlişkin Protokolün Onayl
    Hukuk Makaleleri ve Mevzuat Kısmına yeni bir hukuki kaynak eklendi, üzerinde tartışmak ister misiniz : Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle İslam...
    Yazan: admin Forum: Mevzuata İlişkin Bilgi ve Yorumlar
    Yanıt: 0
    Son İleti: 08-07-2009, 17:43:03
  5. Kartzedeleri Kurtaracak Yasa Teklifi
    ATO kart mağduriyetlerini gidermek için Meclis'e yasa teklifi sundu. Aygün, çözüm istedi 09.03.2008 14:03 Ankara Ticaret Odası (ATO), yüz...
    Yazan: mari Forum: Kredi Kartları ve Bankacılık Hukuku
    Yanıt: 3
    Son İleti: 03-06-2008, 07:51:29

Yetkileriniz

  • Yeni konu açma yetkiniz yok
  • Konuya cevap verme yetkiniz yok
  • Dosya ekleme yetkisi yok
  • İleti düzenleme yetkisi yok
  •  


2022 tarihli Hukuk Blog |  Arabulucu |  Hukuk Kitapları |  Alman Hukuku |  Özel Güvenlik AŞ. |  İş İlanları |  Ankahukuk |  Psikolog |  Site Ekleme |  Sihirli Kadın |  Sağlık |  Satılık Düşecek Domainler |  Bayefendi |  Afternic Alanadı satış (Domain alımı) | 

™ Marka tescili, Patent ve Fikri mülkiyet hakları nasıl korunuyor?
Hukuki.Net’in Telif Hakları ve 2014-2022 yılları arası Marka Tescil Koruması Levent Patent tarafından sağlanmaktadır.
♾️ Makine donanım yapı ve yazılım özellikleri nedir?
Hukuki.Net olarak dedicated hosting serveri bilfiil yoğun trafiği yönetebilen CubeCDN, vmware esx server, hyperv, virtual server (sanal sunucu), Sql express ve cloud hosting teknolojisi kullanmaktadır. Web yazılımı yönünden ise content management (içerik yönetimi) büyük kısmı itibari ile vb olup, wordress ve benzeri çeşitli kodlarla oluşturulan bölümleri de vardır.
Hangi Diller kullanılıyor?
Anadil: 🇹🇷 Türkçe. 🌐 Yabancı dil tercüme: Masaüstü sürümünde geçerli olmak üzere; İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Hintçe, Rusça ve Arapça. (Bu yabancı dil çeviri seçenekleri ileride artırılacak olup, bazı internet çeviri yazılımları ile otomatik olarak temin edilmektedir.
Sitenin Webmaster, Hostmaster, Güvenlik Uzmanı, PHP devoloper ve SEO uzmanı kimdir?
👨‍💻 Feyz Pazarbaşı & Istemihan Mehmet Pazarbasi[İstanbul] vd.
® Reklam Alanları ve reklam kodu yerleşimi nasıl yapılıyor?
Yayınlanan lansman ve reklamlar genel olarak Google Adsense gibi internet reklamcılığı konusunda en iyi, en güvenilir kaynaklar ve ajanslar tarafından otomatik olarak (Re'sen) yerleştirilmektedir. Bunların kaynağı Türkiye, Amerika, Ingiltere, Almanya ve çeşitli Avrupa Birliği kökenli kaynak kod ürünleridir. Bunlar içerik olarak günlük döviz ve borsa, forex para kazanma, exim kredileri, internet bankacılığı, banka ve kredi kartı tanıtımları gibi yatırım araçları ve internetten para kazanma teknikleri, hazır ofis kiralama, Sigorta, yabancı dil okulları gibi eğitim tanıtımları, satılık veya kiralık taşınmaz eşyalar ve araç kiralama, ikinci el taşınır mallar, ücretli veya ücretsiz eleman ilanları ile ilgili bilimum bedelli veya bedava reklamlar, rejim, diyet ve özel sağlık sigortası gibi insan sağlığı, tatil ve otel reklamları gibi öğeler içerebilir. Reklam yayıncıları: ads.txt dosyası.
‼️ İtirazi kayıt (çekince) hususları nelerdir?
Bahse konu reklamlar üzerinde hiçbir kontrolümüz bulunmamaktadır. Bu sebep ile özellikle avukat reklamları gibi Avukatlık kanunu vs. mesleki mevzuat tarafından kısıtlanmış, belirli kurallara tabi tutulmuş veya yasaklanmış tanıtımlardan yasal olarak sorumlu değiliz.
📧 İletişim ve reklam başvuru sayfası nerede, muhatap kimdir?
☏ Sitenin 2022 yılı yatırım danışmanı ile irtibat ve reklam pazarlaması için iletişim kurmanız rica olunur.
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution 4.0 International License.