Bursa ' da vakti zamanında bir müslüman çeşme yaptırmış eski adı yahudilik yol ağzı, bugün ki adı Arap Şükrü muhitinde, ve başına bir kitabe eklemiş, "her kula helâl, müslümana haram"... Tabii başkent, Osmanlı karışmış, bu nasıl fitnedir diye...
Efendime söyleyeyim, gitmişler kadıya şikayete, yaka paça yakalanmış adam huzura getirilmiş, bu nasıl fitnedir, dini islam ahalisi müslüman olan koca devlette, sen kalk hayrattır, sebildir diye çeşme yap, ama suyunu müslümana yasakla... Olcak işmidir, nedir sebebi, aklınımı yitirdin? diye çıkışmışlar adama...
Adam müsade buyrun sebebi vardır, lakin ispat ister, delil şarttır der... Kadı kızar, ne delili, ne ispatı, sen fitne çıkardın müslüman ahalinin huzurunu kaçırdın katlin vaciptir der. Ama bir yandanda merak eder, nedir gerekçen diye sorar, adam bir tek sultana derim diye cevap verince, karışır yine ortalık. Söz sultan a gider, adam saraya yaka paça götürülür...
Adam müsade buyrun sebebi vardır, lakin ispat ister, delil şarttır der... Kadı kızar, ne delili, ne ispatı, sen fitne çıkardın müslüman ahalinin huzurunu kaçırdın katlin vaciptir der. Ama bir yandanda merak eder, nedir gerekçen diye sorra, adam bir tek sultana derim diye cevap verince, karışır yine ortalık. Söz sultan a gider, adam saraya yaka paça götürülür... (burada kalmıştık...)
Padişah sinirlenir ama diğer yandan da meraklanır. "de bakalım ne diyeceksen, bu nasıl iştir ki, hem çeşmeyi yaparsın hemde her kula helâl bir tek müslümana haram yazarsın..."
- Adam başı önünde delilim vardır, lâkin ispat ister
- Ya dediğin gibi sağlam değilse delilin
- O zaman hükme kıldan incedir boynum sultanım
- Eeee
- Sultanım her hangi bir havradan (sinagog) bir rastgele haham ı izahsız yaka paça tutuklayın, bir hafta bakın neler olacak,
Dediği yapılmış adamın, tüm azınlıklar bir olmuş, başlarında museviler, "ne oluyor, bu ne zulüm, bizim din adamımıza biz kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o masumdur, gerekirse kefalet ödeyelim..." efendim çevre ülkelerden bile elçiler gelmiş, elçiler mektup üstüne mektup getirmiş,
Bir hafta dolunca sultanım artık bırakmak zamanıdır demiş adam, haham bırakılmış, azınlıklar mutlu, bu sefer sultana teşekkürler, hediyeler, az zaman geçmiş ki adam aynı işi herhangi bir kiliseden bir papaz için yaptırınız sultanım diyor.
Aynı işlemle, aynı usulle bir papaz derbest edilmiş, yaka paça alınmmış pazar ayininden, aynı itepkiler artarak devam etmiş. Haftası dolunca da serbest bırakılmış. Mutluk ve sevinç gösterileri daha bir fazlalaşmış, teşekkürler, şükranlar... Levantenler din adamlarına kavuşmanın mutluluğu ile daha bir sarılmışlar birbirlerine.
Efendim sultan "bittimi" demiş adama
- "Sultanım son bir iş kaldı, sonra hüküm zamanıdır izninizle" demiş
- Şimde nedir isteğin
- Efendim başkentimiz Bursa'nın en sevilen, en sözü dinlenilen, itimad edilen alimini alınız mimberinden,
dedikleri gibi olmuş, ulucamiinin imamını, cuma hutbesinin ortasında almışlar... Yaka paça götürmüşler...
Ve ne olmuş bilin bakalım ?
Bir Allah'ın kulu tek bir olumlu kelâm etmemiş, ne oluyor, siz ne yapıyorsunuz hiç olmasa vaazı bitene akdar bekleyeydiniz, dememiş. Peşinden giden olmamış, arayan soran olmamış...
Geçmiş bir hafta, nerde imam diye gelen giden olmamış... Aptal ve cahil bir imam atanmış yerine, ne konuştuğunu kulağının duymadığı yobaz cinsinden, halk halinden memnun, başlamış bir dedikodu, o geçen hafta derbest edilen koca âlim için;
-Bizde onu adam, hoca bellemiştik,
- Kimbilir ne haltlar ettide tutuklandı
- Vah vah acırım arkasında kıldığım namazlar
- Sorma sorma...
Padişah, kadı ve adam izlemişler olanı biteni, padişah;
- Eee ne n'olacak şimdi adam
- Bırakma zamanıdır, bide özür dileyip helallik almak lazımdır hocadan
- "Haklısın" demiş padişah, denilenin yapılması için emir buyurmuş ve adama dönmüş, adam başı önünde;
- Ey büyük sultanım, siz irade buyurunuz lütfen, böylesi müslümanlara SU HELÂL edilir mi?
Demekki olay 6 Nisan 1326 ile 29 Mayıs 1453 tarihleri arasında geçiyor. (İznik’in sembolik başkentliği (1331-1335)i ve Edirne’nin serhat başkentliğini saymazsak) 1050 li yıllarda Müslümanlığı kabul ettiğini kabul edersek Türklerin en az 275 senedir müslüman olarak yaşayan bir halk... Tek eksik 24 Ağustos 1516'da yapılan Mercidabık savaşı ile Hilafetin geçmesi... Yani hilafet hariç Müslümanlığımıza ''halel'' getirecek durum yok. Ve böyleymişiz...
Sayın milo; bu anlattığınız "masal" hangi tarih kitabından alıntıdır? Kaynağını belirtin de "atmasyon mu" yoksa tarihsel gerçek mi öğrenelim.
Sayın commodore1tr de sanki gerçekmiş gibi olayın tarihini belirlemeye çalışıyor ama bulabileceğini zannetmiyorum.
Ama ben size yardımcı olmaya çalışacağım. Çok eskilerde aramaya gerek yok. Yakın tarihimizde (bırakın bir hafta içeri atılmayı), şapka aleyhinde bir kitap yazdı diye ve üstelik bir iddiaya göre ilgili ceza yasası yürürlüğe girmeden önce yazdığı halde, idam edilen hocalar (İskilipli Atıf Hoca) var.
Şimdi serbestçe piyasada basılıp satılan dini risaleleri yazdığı için ömrü zindanda geçen ve öldükten sonra dahi mezarından rahatsız olunduğu için cesedi mezardan çıkartılarak bilinmeyen yerlere götürülen ve halen mezarı bilinmeyen din adamları (Saidi Nursi) var.
Bence halkı sorgulayacağımıza insanı mezarında dahi rahat bırakmayan zihniyeti sorgulasak diyorum.
Sayın milo; bu anlattığınız "masal" hangi tarih kitabından alıntıdır? Kaynağını belirtin de "atmasyon mu" yoksa tarihsel gerçek mi öğrenelim.
Sayın commodore1tr de sanki gerçekmiş gibi olayın tarihini belirlemeye çalışıyor ama bulabileceğini zannetmiyorum.
Ama ben size yardımcı olmaya çalışacağım. Çok eskilerde aramaya gerek yok. Yakın tarihimizde (bırakın bir hafta içeri atılmayı), şapka aleyhinde bir kitap yazdı diye ve üstelik bir iddiaya göre ilgili ceza yasası yürürlüğe girmeden önce yazdığı halde, idam edilen hocalar (İskilipli Atıf Hoca) var.
Şimdi serbestçe piyasada basılıp satılan dini risaleleri yazdığı için ömrü zindanda geçen ve öldükten sonra dahi mezarından rahatsız olunduğu için cesedi mezardan çıkartılarak bilinmeyen yerlere götürülen ve halen mezarı bilinmeyen din adamları (Saidi Nursi) var.
Bence halkı sorgulayacağımıza insanı mezarında dahi rahat bırakmayan zihniyeti sorgulasak diyorum.
Abbas Bey, Sn. milo'nun yazdıklarının yaşanmış bir olaya mı yoksa yakıştırmaya mı dayandığını bilemeyeceğim ancak sizin iddialara?!!! dayanarak yazdıklarınızın tarihi çarpıtma olarak niteleneceğini kanıtlarla ispatlayabilirim.
İskilipli Atıf Hoca :
Bazı muteber tarihçilerin?!!! iddialarına göre bu hoca şapka giymediği için asılmıştı, sonra baktılar ki Kanun'a göre fes, sarık giyilmez, şapka halka değil, Devlet Memurlarına ve Milletvekillerine zorunlu tutulmuş, bu sefer de bu hocanın Kanun çıkmadan önce yazdığı "Frenk Mukallitliği" adlı kitap yüzünden asıldığı iddiasını ortaya attılar.
"Halep oradaysa, arşın burada" diye bir laf vardır. Giderler TBMM arşivine Ankara İstiklal Mahkemesi tutanaklarına bakarlar.
İskilipli Atıf Hoca bu muteber tarihçilere göre Dininde, imanında bir garip hoca... Yahu bu adam "Teali İslam Cemiyeti'nin Başkan Yardımcısı ve bir vakit de Başkanı"... Cemiyetin isminde İslam olsa da gerçek İslamla uzaktan yakından ilgisi yok. Öyle ki İngiliz işgaline alkış tutuyor. Kuvayi Milliyecileri hain ilan ediyor. Yunan uçaklarıyla Anadolu'ya atılan bildirilerin altında bu hocanın imzası vardır. İşgal kuvvetleri yanlısı İkdam Gazetesi'nde beyanname yayınlamış ve Anadolu'da Konya başta olmak üzere bir çok isyanın çıkmasına neden olmuş bir zattır bu hoca...
Aşağıdaki alıntıdan bak bakalım başka kimler varmış bu Cemiyette?
Hürriyet ve İtilâf Partisinin ihmal edilmeyecek bir diğer ismi de Şeyhul-İslâm Mustafa Sabri Efendi’dir. “Meşrutiyet devrinin Mebusun Meclisinde uzun nutuklarıyla ve hazır cevaplığı ile tanınan bu din adamı, dini sıfatını geçim ve şöhret için ustaca kullanmasını bilmiştir. Damat Ferit Paşa Hükümetlerinde Şeyhülislâmlık yapmış, Ferit Paşa’nın Paris’e gittiği bir devrede kendisine Sadrazam vekilliği görevi verilmiştir. Anadolu hareketini eşkıya hareketi bu hareketin önderi Mustafa Kemal Paşa’yı da baş şaki olarak gören Mustafa Sabri, düşmanın İzmir’den denize dökülmesi üzerine, Ermeni ve Rumlardan müteşekkil bir kuvvetle Türk ordusu karşısına çıkılmasını Vahideddin’e teklif edecek kadar millî harekete düşmandı”5. Bu arada onun, ulusal bağımsızlık savaşımızda millî varlığa düşman cemiyetlerden Teâli-i İslâm’ın kurucularından olduğu da unutulmamalıdır. İlk adı Cemiyet-i Müderrisin (Medrese Öğretmenleri Derneği) olan Teâli-i İslâm Cemiyeti, Hürriyet ve İtilaf Fırkasını destekleyen, padişahlık düzenini savunan bir cemiyettir. Bu cemiyetin yönetim kurulunda, Mustafa Sabri (Başkan), İskilipli Mehmet Atıf (İkinci Başkan), Said-i Kürdi (İttihat-ı Muhammediye Cemiyeti Önderlerinden) bulunuyordu.6. Teâl-i İslâm Cemiyeti’nin Kuva-yı Millîye aleyhinde bildiriler yayınlamıştır. Bildirilerden 16 Eylül 1919 tarihli İkdam gazetesinde yayınlananı çok etkili olmuş, Anadolu’da yer yer isyanlar çıkmıştır. Bu bildiri incelendiğinde, Teâli-i İslâm Cemiyeti'nin millî varlığa ne kadar düşman olduğu daha iyi anlaşılacaktır7.
Bir tarafta Sarayköy Müftüsü Ahmet Şükrü Efendi gibi gerçek din adamları (16 Mayıs 1919 tarihinde düzenlediği mitingte halka, İzmir’in kâfir Yunanlılar tarafından işgal edildiğini, bu kafirlerin bulunduğu yerde namaz kılınamayacağını ve kılınmasının caiz olmadığını bildirerek düşmana karşı konmasını istemiştir.) , diğer yanda şahsi çıkarlarını müstevlilerle birleştiren şerefsizler...
İskilipli Atıf Hoca'nın Ankara İstiklal Mahkemesi'nce idam edilme gerekçesi şapka falan değil, bu yıkıcı faaliyetleri ve bu faaliyetlere devamıdır.
Sahi birileri Said-i Nursi için de etkinlikler, kutlu doğum haftaları düzenlerdi bir zamanlar, ne oldu palazlandılar da Nursi ile işleri mi kalmadı?
Unutmayın, hiçbir sonuç sebepsiz değildir, para ile iman kimdedir bilinmez...
İzmir Müftüsü Rahmetullah Efendi, İzmir Valisi İzzet Bey’in Yunan işgaline karşı çıkılmaması emri üzerine;
“Vali Bey... Bu sakalım kanımla kızarabilir, ama bu alına Yunan alçağını sükûnetle selamlamış olmanın karasını sürerek Huzur-u ilâhiye çıkamam” diye haykırmış ve toplantıyı terketmiştir.
Bize ne İskilipli ne Said-i Kürdi gibi örnek gerek, bize Ahmet Şükrü Efendi, Rahmetullah Efendi gibi gerçek Din adamları gerek...
İstiklal Mahkemeleri ile ilgili düşüncelerimi daha önce yazmıştım. Bu mahkemeler "mahkeme" falan değildi. Siz ise bu mahkemelerin adil mahkemeler olduğunu düşünüyorsunuz.
Sizden beklenen, eleştirmek istediğiniz kişiler hakkında seviyeli eleştiriler yapmatır. Eleştirdiğiniz kişiler hakkında çok insafsız yargılarda bulunurken, "şerefiz" gibi size yakıştıramadığım bir üslup kullanıyorsunuz.
Gerçekten "şerefsiz" iseler, ben de sizin gibi bu adamlara "şerefsiz" demeye hazırım. Ama ya değillerse..
Bizim yakın tarihimiz henüz aydınlanmış değil. Yakın tarihin üzerindeki sis perdesi aralanmış değil. Atatürk'ten daha fazla Atatürkçü olan bir kısm zevat tarafından Atatürk'ün konuşmaları dahi sansürlenmiştir. Atatürk'ün Nutuk'u, 1938'deki baskısından sonra, sizin karşı devrimci dediğiniz Demokrat Parti iktidara gelinceye kadar basılmamıştır. Ayrıca Nutuk'ta Atatürk'ün ağır şekilde suçladığı bazı kişiler sonradan milletvekili, meclis başkanı olmuştur.
Atıf Hoca ile ilgili internette çok sayıda yazı var. Sadece iki link veriyorum. Karşı iddiaları toptan yanlış veya yok farzetmek doğruyu bulmaya yardım etmez.
Sizin bu konuya ilişkin verdiğiniz linkteki kaynaklar da tam ve tarafsızmış.:o
Milli Gazete yayınları
İslam Ansiklopedisi - İfav yayınları
Hüseyin Yılmaz- Timaş yayınları
İsmail Kara- Risale yayınları
Şule yayınları
Necip Fazıl Kısakürek- Büyük Doğu yayınları
Tahir-ül Mevlevi-Nehir yayınları
Altınoluk Dergisi
M. Fethullah Gülen- Nil yayınları
Şualar- Bediüzzaman Said Nursi-(12. Şua)- Envar Neşriyat
Alem yayıncılık
Akit Gazetesi neşriyatı
Gerçekten "şerefsiz" iseler, ben de sizin gibi bu adamlara "şerefsiz" demeye hazırım. Ama ya değillerse..
Bu sözünüz bana rahmetli Can Yücel'in bir Mahkeme anektodunu hatırlattı ya neyse...
İstiklal Mahkemeleri ile ilgili düşüncelerimi daha önce yazmıştım. Bu mahkemeler "mahkeme" falan değildi. Siz ise bu mahkemelerin adil mahkemeler olduğunu düşünüyorsunuz.
Sizden beklenen, eleştirmek istediğiniz kişiler hakkında seviyeli eleştiriler yapmatır. Eleştirdiğiniz kişiler hakkında çok insafsız yargılarda bulunurken, "şerefiz" gibi size yakıştıramadığım bir üslup kullanıyorsunuz.
Gerçekten "şerefsiz" iseler, ben de sizin gibi bu adamlara "şerefsiz" demeye hazırım. Ama ya değillerse..
Bizim yakın tarihimiz henüz aydınlanmış değil. Yakın tarihin üzerindeki sis perdesi aralanmış değil. Atatürk'ten daha fazla Atatürkçü olan bir kısm zevat tarafından Atatürk'ün konuşmaları dahi sansürlenmiştir. Atatürk'ün Nutuk'u, 1938'deki baskısından sonra, sizin karşı devrimci dediğiniz Demokrat Parti iktidara gelinceye kadar basılmamıştır. Ayrıca Nutuk'ta Atatürk'ün ağır şekilde suçladığı bazı kişiler sonradan milletvekili, meclis başkanı olmuştur.
Atıf Hoca ile ilgili internette çok sayıda yazı var. Sadece iki link veriyorum. Karşı iddiaları toptan yanlış veya yok farzetmek doğruyu bulmaya yardım etmez.
bu konuya maydonoz olmaya niyetim yoktu ama öyle nazik ve ince bir uslupla düşüncelerinizi aktarıyorsunuzki.
bana malum davanın savcılarını hatırlatıyorsunuz.
''tutuklanacaklara nezaket üstü incelik!'' ........
Bende dayanamayıp yazmaya karar verdim.
öylemidir-değilmidir? bilmem.
Ama iskpli atıf hocaları yada diğerlerini şerefiyle yakından ilgili olduğunuzu görünce önce sevindim sonra üzüldüm.
sevindim:
zira şeref gibi önemli bir paye olan değerler, dillere pelesenk olmaya başlamış. bu; onur karşılığında değişilebilen ''can'' dışında seçeneklerin azaldığını gösterdiği için sevindim.
sonra üzüldüm;
zira önemli bir eğitim sürecinden geçmiş bir arkadaşın tarihin yaprakları arasından şeref kurtarıcılğına çıkmış olmasına üzüldüm.
Önümüzde tüm gerçekliğiyle duran, on iki eylül gibi bir darbenin içeriğini dahi yargı önüne taşıyamayan insanların; kalkıp 80 küsur yıl önce varlık ve yokluk arasında, defalarca gidip gelen bir ulusun ayağa dikilirken; önüne çıkan engelleri bertraf etmek için uyguladığı yöntemleri tartışıyor olmanız, abuk ötesi bir durumdur. bunu özellikle belrtmek istedim.
istiklal mahkemelerini tartışacak yüreği olanlar önce 12 eylülleri paslı dosyalarından çıkarıp tartışmalıdırlar.
ve bugün bağımsızlığımız liyme liyme doğranmanın suçunu günahını iskipli atıf hocayı yargılayanların üzerine yıkıp; ''12 eylüllerin bandrolunu'' görmemeniz tuhaftır en basitinden insafsızlıktır.
bu gün ülkemizdeki kargaşanın önemli tek sebebi bence 12 eylüldür.
solun ülkemizde iktidara yaklaştığı her dönem darbeyle bitmiştir.
soğuk savaş yıllarında nato'nun askeri kanadı darbeleri yapardı.
o darbeler nato nezdinde balans ayarı için gerekliydi belkide. o darbeler türk generalleri için ulusal çıkar düsturu içinde amerikan çıkarlarıyla örtüştürülerek yapıldı.
fakat sovyet tehlikesi bittikten sonra bulunduğumuz coğrafyaya yeni yüz yapmaya karar verdiler
ortaya sam'ın şapkasından bop projesi diye bir giyotin çıktı. araç olarak ılımlı islam geliştirildi.....
Bu yeni yüz türk askerlerinin önceden bi şekilde amerikan çıkarlarıyla ulusal çıkarları örtüştürerek gerçekleştirdiği planlara benzemiyordu.
bu durumda hedefe askerler ve ulusalcılar oturtulup etnik ve dini ayrıştırma
devreye sokuldu.
bütün bunları bilmeyen varmı aramızda?
o zaman dönüp önce yakın geçmişimizin topoğrafyasını önümüze koymadan gidip 1919 lardan başlayan bir milli mücadelenin içinde kaldığı sanılan haysiyetleri kurtarmaya çalışmak yanlıştır.
demokrasinin henüz inşa edilmediği zamanlarda bütün ayrıntılarıyla tarihi yargılamak doğru değildir.
bir dönüşüm makinasından geçirilmiş 12 eylül gibi bir dönemi sorgulamadan
kimsenin iskipli atıf hocanın şerefini geri getirmeye uğraşmamalıdır.
bahse konu ikdidarın gökten yere inmesiyle ilgilidir.
ve bu ucu açık tartışmaların aslında tek düğümlendiği bir nokta vardır.
oda Allah adına ikdidarı elinde tutmaya çalışanların baş vurdukları yöntemlerle açıklanabilir.
bu yöntemlerin aslında müteddeyin insanları dahi çileden çıkaran önemli kilometre taşları vardır.
bu kilometre taşlarından en önemlisi dinimizin neresinde olduğu pek anlaşılmayan (tabi inananlar için) ''nasuh ve mensuh'' denilen bir yöntemi vardır.
Bu yöntem mezhep imamlarına geniş yetkiler tanır ve onların yorumlarıyla
siyasi, sosyal ve özel bütün alanlar şekillenir.
Mütedeyyin insanlar zaman zaman sesli olarak karşı çıkmasalar bile fısıltı ile bu yöntemlerin doğruluğuna dair şüpheleri olduğunu söylemişlerdir.
Bu istiklal mahkemelerinde idama mahkum olanların suçunu teyid edermi etmezmi bilemem.
Ancak; ikdidara giden yolların temizlenmesinde bir araç olarak kullanıldığına hiç kuşku yoktur.
Öyle ise olaylar siyasidir.
Din siyaset üstü durması gereken yerden indirilip;''nasuh ve mensuh'' yöntemiyle siyasete alet edilmiştir.
O zaman sizin siyasetin kestiği parmaklara bakarken çanakkale de 250000 insanımızın niye öldüğünüde unutmadığınızı umarım.
yada mondros ateşkes antlaşmasının niye yapıldığını.?
Sayın ayazoglum;
12 Eylül askeri darbesi ile ilgili düşüncelerimi yeri geldiğinde bu sitede yazdım ve ağır şekilde eleştirdim. 12 Eylül anayasasının değiştirilmesi gerektiğini de vurguladım. Ne yazık ki yılardır 12 Eylül'ün aleyhinde atıp tutan ulusal solcular bu darbe anayasına şimdi (sanıyorum sırf AKP karşıtı olmak uğruına) dört elle sarılmışlar, "biz bu anayasayı değiştirtmeyiz, zaten bir çok yeri değişti, bunun 12 Eylül'le bir ilgisi kalmadı" diyerek kıvırmaya başladılar. Bu darbe anayasası kendilerine ve darbeci zihniyetlerine çok yakışıyor, hayırlı olsun.
Sadece 12 Eylül'e değil, tüm askeri darbelere demokrasi karşıtı oldukları için karşıyım. 27 Mayıs'a da, 12 Mart'a da, 12 Eylül'e de, 28 Mart'a da karşıyım.
Darbeler halk karşıtıdır, demokrasi karşıtıdır, insanlık karşıtıdır. Darbe dönemleri olağan üstü dönemlerdir, o dönemlerde yapılan yargılamlar da adil değildir, insanlar boşu boşuna asılmışlardır. Binlerce insan işkenmce tezgahından geçmiştir.
İstiklal Mahkemeleri de olağan üstü dönemin ürünüdür. Bu dönem yargılamalarının adil olduğu söylenemez. "Olağanüstü dönemlerde olur böyle şeyler" diyorsanız, günahsız, masum insanların idam edilmelerini normal karşılıyor olabilirsiniz, ama benim insanlık anlayışım bunu kabul etmez. Bu nedenle de bu mahkemeleri eleştirmeye hakkım olduğunu düşünüyorum. Bu mahkemlerin idam ettiği bazı kişilerin masum olduğunu bazı kemalistler de bugün söylüyorlar. Bu mahkemeler Nazım Hikmeti de gıyabında 15 yıla mahkum etmişti. Niye acaba? Araştırın bakın bakalım, belki bulursunuz.
12 Eylül'e sizden daha fazla karşı olduğumu zannediyorum.
Sayın ayazoglum;
12 Eylül askeri darbesi ile ilgili düşüncelerimi yeri geldiğinde bu sitede yazdım ve ağır şekilde eleştirdim. 12 Eylül anayasasının değiştirilmesi gerektiğini de vurguladım. Ne yazık ki yılardır 12 Eylül'ün aleyhinde atıp tutan ulusal solcular bu darbe anayasına şimdi (sanıyorum sırf AKP karşıtı olmak uğruına) dört elle sarılmışlar, "biz bu anayasayı değiştirtmeyiz, zaten bir çok yeri değişti, bunun 12 Eylül'le bir ilgisi kalmadı" diyerek kıvırmaya başladılar. Bu darbe anayasası kendilerine ve darbeci zihniyetlerine çok yakışıyor, hayırlı olsun.
Sadece 12 Eylül'e değil, tüm askeri darbelere demomrasi karşıtı oldukları için karşıyım. 27 Mayıs'a da, 12 Mart'a da, 12 Eylül'e de, 28 Mart'a da karşıyım.
Darbeler halk karşıtıdır, demokrasi karşıtıdır, insanlık karşıtıdır. Darbe dönemleri olağan üstü dönemlerdir, o dönemlerde yapılan yargıalamlar da adil değildir, insanlar boşu boşuna asılmışlardır. Binlerce insan işkenmce tezgahından geçmiştir.
İstiklal Mahkemeleri de olağan üstü dönemin ürünüdür. Bu dönem yargılamalarının adil olduğu söylenemez. "Olağanüstü dönemlerde olur böyle şeyler" diyorsanız, günahsız, masum insanların idam edilmelerini normal karşılıyor olabilirsiniz, ama benim insanlık anlayışım bunu kabul etmez. Bu nedenle de bu mahkemeleri eleştirmeye hakkım olduğunu düşünüyorum. Bu mahkemlerin idam ettiği bazı kişilerin masumolduğunu bazı kemalistler de bugün söylüyorlar. Bu mahkemeler Nazım Hikmeti de gıyabında 15 yıla mahkum etmişti. Niye acaba? Araştırın bakın bakalım, belki bulursunuz.
12 Eylül'e sizden daha fazla karşı olduğumu zannediyorum.
sn Abbas Bilgili;
Bitane solcu yoktur ki! 12 eylül anayasasını savunsun arkasına alsın.
5- bütün çığlıklara rağmen doğunu feodel yapısının görmezden gelinmesinedir.
bütün darbelere karşıyım diyorsunuz;
o zaman farkımız ne olaki anlaşamayalım.
bence farkımız siz hala darbeleri kışladan beklemenizle,
bizim abd nin kulvar değiştirip siviller aracılığyla turuncu bir darbe yaptırdığına inanmamızdadır.
bu farkın giderilmesi oynan oyunların tümünü ıskarta edecektir.
ama önce sizde sivil darbelerin olabileceği konusunda baya bi kendinizi geliştirmenizden geçmektedir.
bizce askerin en güzel durduğu yer kışlasıdır.
sizce adalet bakanı yargının nersinde durmalıdır?
bizce asker güvenlik dışında sivillere temas etmemelidir.
peki sizce ''kurucu unsurumuz'' değişmelimidir?
VS. VS. VS.
Bilmenizde yarar var diye yazıyorum.
Aslında biz bütün darbelerin en yorgun mağduruyuz.
ama genede bu ülkede yaşamaktan gururluyuz.
.............
bizce askerin en güzel durduğu yer kışlasıdır.
............
Bilmenizde yarar var diye yazıyorum.
Aslında biz bütün darbelerin en yorgun mağduruyuz.
Yukarıdaki cümlelerinizle ilgili düşüncelerimi yazmak gereğini duyuyorum.
"12 Eylül Anayasası'nı savunan bir tane solcu yok" diyorsunuz. Siz "bu anayasayı değiştirtmeyiz" diyenleri anladığım kadarı ile solcu kabul etmiyorsunuz. Ben de zaten bunları "solcu" değil, "kendilerini solcu zannedenler" olarak nitelemiştim. 12 Eylül darbesine karşı olup da anayasasına toz kondurmamanın ne yaman bir çelişki olduğunu benim belirtmeme gerek var mı?
12 Eylül Anayasası'nın değiştirilemez ilkelerinin 24 ve 61 anayasaındaki gibi olması gerektiğini düşünüyorum. Bunu söyleyen bir çok anayasa hukukçusu şimdi görüş değiştirmiş durumdalar. Rüzgara göre görüş değiştiren bu hocaların bilimselliğini ciddiye almak istemiyorum. Bizim solcuların "en iyi anayasa" diye niteledikleri 61 anayasasına dönme isteğine neden karşı oldukları anlaşılır şey değil. Bu da anlaşılmaz bir çelişki.
"Askerin yeri kışladır" sözünüze sonuna kadar katılıyorum da sizin bu sözünüz bir çok kişinin hoşuna gitmeyecektir. Cumhuriyet mitinglerinde "ordu göreve" diyenler sanıyorum kışladaki görevi kastetmiyorlardı. "Genç subaylar rahatsız" diye orduyu tahrik edici manşet atan gazeteciler sanıyorum, askerlikten değil, siyasetten bahsediyorlardı. Ne yazık ki bizde ulusalcı/kemalist zihniyetteki önemli bir kitle "askerin yerinin kışla olduğu" görüşüne katılmayacaktır. Askerin kışla dışında bir çok siyasi olaya müdahil olduğu da gözlerimizin önünde cereyan ediyor.
"Biz bütün darbelerin en yorgun mağduruyuz" sözünüz sanırım biraz eksik. "Biz" derken kimleri kasettiğinizi bilmiyorum, ama "biz" derken "sol"u kastediyorsanız, bu görüşünüze kısmen katılabilirim. Türkiye'de solun önemli bir kısmı 27 Mayıs darbesini alkışlamıştır. 27 Mayıs darbesinin mağdurları, halkın seçtiği hükümetin aşağılık bir darbe ile alaşağı edilmesi sonucunda alçakça idam edilen başbakan ve bakanlarıdır. Yıllardır siyaset dışına itilen, "düşükler" "kuyruklar" denilerek aşağılanan kişilerdir. Sol, daha çok 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri sonucunda mağdur edilmiştir, ama 12 Eylül'de idam edilen ve işkenceden geçen ülkücüler de sol kadar mağdur edilmiştir. Sol "postmodern darbe" denilen 28 şubat'ta da demokrasi açısından iyi bir sınav vermemiştir.
Merhaba 21 Yaşında bir gencim olayı basitçe anlatacağım 2024 Ocak gibi yani 2024'ün başında O Zamanlar yasak olmayan Discord uygulamasında tanıdığım...
™ Hukuki NET 2002-2022 - Ulusal ve uluslararası Hukuk Sitesi ⚖️ olma özelliği ile gerek avukat, gerek diğer hukukçu arkadaş ve gerekse vatandaşlara ev sahipliği yapan, eğitim ve bilimsel alışveriş yapma amaçlı bir "Hukuk Rehberi" dir.
Davalar
Hukuki Net; sürekli yenilenen faydalı güncel içeriği ile zamanın hukuk dallarına göre kategorize edilmiş çeşitli mevzuat (Ceza kanunu, İş kanunu, Borçlar yasası gibi), emsal mahkeme kararları, yargıtay kararları, emsal danıştay ve anayasa mahkemesi kararları ile hukuksal makale, kanun, hukuki forum, hukuk sözlüğü, hukuk programları, meslektaş ilanları, avukatlar için kolay hesaplama araçları, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, benzer Yargıtay kararı ve Mahkemeler tarafından örnek davalar ile ilgili gerekçeli kararlar, * davası dilekçe örnekleri yasal haberler ve hukuk siteleri dizini 🕸 bulunan bir hukuk bilgi bankası sistemidir.
Avukatlar
Yararı nedir?
📝 Hukukçular için mesleki danışma (Üstad ve meslektaşlar arası paylaşım), dayanışma ve bakalorya fonksiyonu olan site; "Önleyici hukuk" veya "Dava hukuku" nedeni ile doğan veya yeni doğacak anlaşmazlıklar ile içtihat hukuku kaynağı olan Yargı ve Yargılamayı tartışmak, davalar ve ihtilaflar için yararlı çözüm yolları üretmek ve hukuksal konularda özellikle nerede, nasıl, neden soruları üzerinde soru cevap yorumlar, tartışma paylaşma yorumlama yöntemi ile sebep sonuç ilişkisi kurarak 💬, Mahkemelerin dava yükünü hafifletmeyi de amaçlayan suigeneris (kendine özgü) hukuk laboratuarı özellikleri bulunan bir hukuki kalkınma hedefli bilgi dağarcığıdır.
® Hukuki Net internette ve Türk hukukunda bir marka olmakla birlikte ticaret veya iş amaçlı bir site olmayıp, herhangi bir ticari kurum, kuruluş, bilgisayar programı firması, banka vb. kişi veya herhangi politik veyahut siyasi bir kuruluş tarafından desteklenmemekte, finans kaynağı reklam ve ekseriyetle site yönetimi olan Adalet sistemine adanmış bir servistir.
🆓 Hukuki.net halk için ücretsiz ve açık kaynak nitelikli bir hukuk sitesi olup, gayri resmi vatandaş bilgilendirme portalı işlevi görmektedir. Genel muhteviyat olarak kanun, yönetmelik, Emsal Anayasa mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay kararı gibi hukuki mevzuat içermekle birlikte avukat ve uzman kişilere özel yorumlar da içeren sitenin tüm hakları saklı olup, 🕲 telif hakkı içeren içeriği izinsiz yayınlanamaz, kopyalanamaz. (Herhangi bir hususu sitene alıntı kuralları çerçevesinde kopyalamak için sitene ekle için izin bağlantısı.)
™ Marka tescili, Patent ve Fikri mülkiyet hakları nasıl korunuyor?
Hukuki.Net’in Telif Hakları ve 2014-2022 yılları arası Marka Tescil Koruması Levent Patent tarafından sağlanmaktadır.
♾️ Makine donanım yapı ve yazılım özellikleri nedir?
Hukuki.Net olarak dedicated hosting serveri bilfiil yoğun trafiği yönetebilen CubeCDN, vmware esx server, hyperv, virtual server (sanal sunucu), Sql express ve cloud hosting teknolojisi kullanmaktadır. Web yazılımı yönünden ise content management (içerik yönetimi) büyük kısmı itibari ile vb olup, wordress ve benzeri çeşitli kodlarla oluşturulan bölümleri de vardır.
Hangi Diller kullanılıyor?
Anadil: 🇹🇷 Türkçe. 🌐 Yabancı dil tercüme: Masaüstü sürümünde geçerli olmak üzere; İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Hintçe, Rusça ve Arapça. (Bu yabancı dil çeviri seçenekleri ileride artırılacak olup, bazı internet çeviri yazılımları ile otomatik olarak temin edilmektedir.
Sitenin Webmaster, Hostmaster, Güvenlik Uzmanı, PHP devoloper ve SEO uzmanı kimdir?
👨💻 Feyz Pazarbaşı & Istemihan Mehmet Pazarbasi[İstanbul] vd.
® Reklam Alanları ve reklam kodu yerleşimi nasıl yapılıyor?
Yayınlanan lansman ve reklamlar genel olarak Google Adsense gibi internet reklamcılığı konusunda en iyi, en güvenilir kaynaklar ve ajanslar tarafından otomatik olarak (Re'sen) yerleştirilmektedir. Bunların kaynağı Türkiye, Amerika, Ingiltere, Almanya ve çeşitli Avrupa Birliği kökenli kaynak kod ürünleridir. Bunlar içerik olarak günlük döviz ve borsa, forex para kazanma, exim kredileri, internet bankacılığı, banka ve kredi kartı tanıtımları gibi yatırım araçları ve internetten para kazanma teknikleri, hazır ofis kiralama, Sigorta, yabancı dil okulları gibi eğitim tanıtımları, satılık veya kiralık taşınmaz eşyalar ve araç kiralama, ikinci el taşınır mallar, ücretli veya ücretsiz eleman ilanları ile ilgili bilimum bedelli veya bedava reklamlar, rejim, diyet ve özel sağlık sigortası gibi insan sağlığı, tatil ve otel reklamları gibi öğeler içerebilir. Reklam yayıncıları: ads.txt dosyası.
‼️ İtirazi kayıt (çekince) hususları nelerdir?
Bahse konu reklamlar üzerinde hiçbir kontrolümüz bulunmamaktadır. Bu sebep ile özellikle avukat reklamları gibi Avukatlık kanunu vs. mesleki mevzuat tarafından kısıtlanmış, belirli kurallara tabi tutulmuş veya yasaklanmış tanıtımlardan yasal olarak sorumlu değiliz.
📧 İletişim ve reklam başvuru sayfası nerede, muhatap kimdir?
☏ Sitenin 2022 yılı yatırım danışmanı ile irtibat ve reklam pazarlaması için iletişim kurmanız rica olunur.
Tck 245/1 Ceza siniri hakkinda
05-09-2025, 22:57:41 in Ceza Hukuku