Allâh'ın selâmı üzerinize olsun, vaktinizden çalacağım için affınıza sığınaraktan sizlere bir meselemi takdim etmek istiyorum.
Vâlidem, 2003 senesinde mânen evladı gibi gördüğü ve o zamanları 19 yaşında olan bir arkadaşıma, bir bankadan ticârî işi için kredi çekebilmesi maksadıyla, tüm ısrarlı îkazlarıma muhâlefet ederekten kefil olmuştu. O kişinin ise iflâs edip terk-i diyâr etmesi neticesindeyse üzerine kalan borcunu, gayr-i menkul satıp paraya çevirerek oldukça yüklü bir bedel ödemişti.

Lâkin uzunca bir süre sonra başka bir bankadan, aynı kişinin kredi kartına da kefil olaraktan annemin gösterildiğine dair uyarı ve borcunun ödenmesi îkâzı geldi. Fakat annem o bankayla resmi bir işi olduğunu, hatta o bankaya gittiğini dahi hatırlamamaktadır. Kendisine ait olduğu iddia edilen imzanın da kuyruk kısmında kusur görmüş ve böyle bir imza atmadığından da emin olaraktan itirazda bulunmuştu. Bu sefer talep edilen miktar vaktiyle ödediği borçla kıyas edilemeyecek kadar küçük olmakla birlikte, annem haklılığına inandığı bir hususta pes etmek istemedi ama imzası uzman heyetine iki kez yolladı ama anneme ait olduğuna karar verildi. Artık başka bir çâresi kalmadığını görünce içine sinmese de, daha da fâiz binmemesi için davadan vazgeçip, bu esnada geçen süreden dolayı bu borcu da yaklaşık beş katı kadar zâten eklenmiş olan fâiziyle ödedi.

Annem böyle bir imzânın kendisene ait olmadığından emin olduğu için, kefil olduğu kişinin, imzasını taklit etmiş olduğunu ve ilgili bankada çalışan o kişinin yakın bir arkadaşının da, annemin gıyâbında (ki normalde bu tarz işlemlerde, bi-fiil annemin bankada olması gerekirdi diye biliyoruz) bir sözleşmeyi işleme almak sûretiyle iş birliği yapmış olabileceğini, henüz bankanın anneme açtığı kredi kartı dâvâsı sonuçlanmazdan önce savcılığa verdiği şikâyet dilekçesinde ifâde etmişti. Annemin bu ifâdesi şu an, savcılık tarafından iftirâ suçuna binâen asliye cezâ mahkemesine kamu dâvası açılmasına neden olmuştur.

Annem 57 yaşında bir ev hanımı olup, bu olaylardan evvel hiç bir adlî tecrübesi olmamış, hukûkî konularda da pek bilgisi olmayan bir kişidir. Adâletin tersinden tecellîsi netîcesinde, haklı ve mağdur durumda olduğunu bildiğimiz bir dâvâda suçlu durumuna düşürülüp mağlûp olması ve netîcesinde de hapse veyâhut da ağır bir para cezâsına mahkum olunmasından korkmaktadır. Şahsen ben de adlî konularda tecrübesiz ve yeterli bilgiden yoksun bulunduğumdan, forumunuz erbâbının bilgi paylaşımcı rûhundan istifâde etmek arzusu taşımaktayım.

Saygı değer katılımcılar, bizim merâk ettiğimiz hususlar şunlardır;
1-) Bu dâvâda annemin ifâdesinde iftirâ kastı olmadığı somut ve bâriz ispâta mı muhtaçtır, yoksa hâkimin kanaatiyle müsbet bir hüküm vermesi de mümkün müdür?
2-) Maazallah dâvâyı kaybetme durumunda hapse girme ihtimali var mıdır?
3-) Babam sağ iken, genç yaşımda malları idâre edemeyeceğim gibi yersiz bir zan ile annemin de teklifiyle annemin üzerine yaptığı için mîrâsında pek bir şey alamamıştım, lâkin annem 2005 senesinde bu zannının yersizliğini farkedip evi ve bankadaki mevduatı hakkım oduğunu düşünerekten üzerime devretmişti, eğer para cezası alırsa, annemin babamdan kalan emekli maaşınından başka bir varlığı kalmadığına göre benim mal varlığıma rucû ederler mi?

Görüş, bilgi, tecrübe ve fikirlerini paylaşarak bizi ve bizimkine benzer durumda olanları aydınlatacak olan ve bu hayırlı foruma emek sarfeden herkeze cân-ı gönülden minnet ve teşekkürlerimi sunarım. Allâh cümlenizden râzı olsun.