Ecevit'in gizli arşivini kurcalayan Can Dündar, başörtüsü ile ilgili olarak Ecevit'in ne düşündüğünü aktarmış. Bugünün ulusal solcuları, bu memleketin ünlü ulusal solcusu rahmetli Ecevit'ten farklı düşünüyorlar galiba.
Ecevit'in başörtüsü ile ilgili düşünceleri için aşağıdaki linke lütfen bakınız;
Sayın Bilgili size kısacık bir soru soracağım. Benim tanıdığım ve kendilerini liberal demokrat olarak ifade eden bazı kişiler, sınırsız özgürlükten yana ve halk istiyorsa ayrılsın, kendi topraklarında (Bu ne demekse?!) bağımsızlığını ilan etsin ve yaşamını kendi ülkesinde sürdürsün, yeter ki barış olsun, huzur olsun, istikrar (!) olsun diyor. Ne garip ki hiçbiri, devlet bu şartları kendi topraklarında versin, vermeli demiyor ve bu şartların oluşması için çaba sarf etmiyor da, devlet ülke bütünlüğünü sağlayamıyorsa, huzuru getiremiyorsa bırakınız ayrılsınlar diyorlar.
Ecevit'in 27 Aralık 1981 tarihli mektubu "Başörtüsü konusu" başlığını taşıyor:
"Arayış hâlâ elime geçmediği için son sayıda bu konuya değinildi mi, bilmiyorum. Değinilmediyse bence hiç değinilmesin.
Başörtüsü ile uğraşmanın gereksiz olduğuna inanıyorum. Gardırop Atatürkçülüğünün tipik bir örneği... Zaten ondan da dönüş yapacaklardır.
Olsa olsa Atatürkçülüğün başörtü yasaklanarak kanıtlanamayacağı belirtilebilir. Atatürk'ün irticaa karşın da büyük güvence olan- partisi kapatılmış, vasiyeti çiğnenmiş, yeni bir ulusal kültür oluşuma katkı için kurduğu kurumlar ortadan kaldırılıyor. Atatürk'ün her türlü dogmacılıktan uzak bilimci yaklaşımı bırakılıyor; tüm bunların günahı, başörtü yasaklamakla örtülemez.
Kaldı ki bazılarının farkında olmadığı bir gerçek var: Atatürk kadınların kılığına kıyafetine hiç karışmamıştır. O konuda hiç yasa çıkarmamış, herhangi bir zorlamaya da gitmemiştir. Özendirme yoluyla ve zamana, gelişmeye bırakarak bu sorunun çözümünü daha uygun bulmuştur. Bu da sanırım Atatürk'ün kadınlara karışmayı Türk gelenekleri açısından uygun görmemiş olmasındandır.
Kadınlara her hakkı ve özgürlüğü tanımıştır, her olanağı sağlamıştır, ama ne giyeceklerine müdahale etmemiştir. Kaldı ki, başörtüsü ile ilgili bir sorun varsa, bu sorunu başörtüsünde değil din sistemindeki bazı yanlışlarda, özellikle Kuran kurslarında aramak gerekir. Bu konularda devlet dine saygı ile çağdaş bilimsel yaklaşımı daha çok bağdaştırıcı bir yol izlese, böyle bir sorun ya kendiliğinden sona erer ya da sakıncasız boyutlara iner."
E vallahi helal, neredeyse rahmetli Ecevit'i de geçip, Atatürk türbana karşı değildi diyeceksin:o
"E vallahi helal, neredeyse rahmetli Ecevit'i de geçip, Atatürk türbana karşı değildi diyeceksin"
demişsiniz. Bence zaten öyle.. Atatürk türbana (veya başörtüsüne) karşı değildi.. Atatürk döneminde böyle bir sorun zaten yoktu. Atatürk'ün kılık kıyafetle ilgili çıkarttığı yasa ve konuşmalarında başörtüsünün (veya türbanın) yasak olduğunu gösteren bir bilgiyi göremedim. Bu sorunu Atatürk değil, "Atatürkçüler" çıkarttılar. Aşağıda Atatürk'ün bu konudaki görüşünü konu edinen bir yazıyı alıntıladım.
Aslında ben, Atatürk'ün her türlü konuda bu şekilde referans gösterilmesini de doğru bulmuyorum. Çünkü, Atatürk'ün hayatında değişik dönemlere göre değişik koşullarda ve tezatmış gibi görünen görüş ve konuşmaları var.
Örneğin, Milli Mücadele döneminde islamcı söyleme yakın bir tutumu vardır, camide hutbe dahi okumuştur.
Ruslarla yardım anlaşması döneminde sol söylemi açıkça belirgindir, o dönemde kullandığı "proletarya" kavramını daha sonra ağzına almamıştır.
Otuzlu yıllarda daha çok batıcı bir söylemi vardır.
Atatürk'ün empeyalizm, komünizm, batı, mazlum milletler, islam gibi konulardaki görüşlerini hangi dönemde ve hangi koşullarda açıkladığını iyi tahlil etmeden kendi görüşlerimize referans almaya kalkışırsak yanlış olur.
Hatta "Nutuk"u dahi bu gözle okumak gerekir. Çünkü Nutuk, muhaliflerin tasfiye sürecinin yoğun yaşandığı dönemde yazılmış ve en yakın silah arkadaşlarına dahi Nutuk'ta "hain" denilmiştir. Bazı yazarlar, "Nutuk, başka koşullarda yazılsaydı bu üslup kullanılmazdı" diyorlar. Nitekim, Atatürk'ün Nutuk'ta hain dediği yakın silah arkadaşlarına sonradan İsmet Paşa sahip çıkmıştır. Atatürk'ün çok yakınında olan bir yazar (Falih Rıfkı Atay), "keşke Nutuk yazılmasaydı" diye yazmıştır.
Aslında bu konuda yazmayı, Sayın D.K. Yüksel'in bir başka konuda Atatürk'ün "batı" konusundaki sözlerini aldığı bölümde açıklamak niyetinde idim, ama Namık Kemal Zeybek'in türbanla ilgili yazısında Atatürk'ten türbana destek mahiyetinde alıntı yaptığını görünce burada değinmeyi uygun gördüm.
Atatürk'ün dönemlere göre farklı olan görüş ve açıklamaları konusunda sizlerin pek de sevmediğiniz Sayın Taha Akyol'un çok yeni ve çok güzel bir kitabı çıktı Doğan Kitapçılık'tan.. Kitabın adı: "AMA HANGİ ATATÜRK". Henüz çok yeni çıkan bu kapsamlı araştırmada, Atatürk, dönemlere göre incelenmiştir.
Aşağıda, 25 Ocak 2008 günlü Radikal'de Namık Kemal Zeybek'in "Atatürk ve Başörtüsü" başlıklı yazısını sunuyorum. Takdir ve değerlendirme sizlerin;
Atatürk ve başörtüsü
Namık Kemal Zeybek
25/01/2008 (3310 kişi okudu)
Kız öğrencilerin üniversitelere başörtüleriyle gitmelerini engelleme konusunda direnenlerin en çok başvurdukları gerekçe ne? Atatürk ilke ve inkılapları öyle mi?
Peki bu konuyu bir de Ata'ya sormak neden akla gelmez?
Ben sordum ve Ata cevap verdi. Buyurun birlikte okuyalım (Söylev ve Demeçler 2. Cilt) : "Şehirlerdeki kadınlarımızın giyim tarzı ve örtünmesinde iki şekil tecelli ediyor; ya ifrat ya tefrit görülüyor. Yani ya ne olduğu bilinemeyen, çok kapalı, çok karanlık bir dış görünüm gösteren bir kıyafet, veyahut Avrupa'nın en serbest balolarında bile dış kıyafet olarak arz edilemeyecek kadar açık bir giyim. Bunun her ikisi de şeriatın tavsiyesi, dinin emri haricindedir. Bizim dinimiz kadını o tefritten de, bu ifrattan da tenzih eder. O şekiller dinimizin muktezası değil, muhalifidir. Dinimizin tavsiye ettiği tesettür hem hayata, hem fazilete uygundur. Kadınlarımız şeriatın tavsiyesi, dinin emri mucibince örtünselerdi, ne o kadar kapanacaklar, ne o kadar açılacaklardı."
"Giyim tarzımızı ifrata vardıranlar, kıyafetlerinde aynen Avrupa kadınını taklit edenler düşünmelidir ki, her milletin kendine mahsus ananesi, kendine mahsus adetleri, kendine göre milli hususiyetleri vardır. Hiçbir millet aynen diğer bir milletin mukallidi olmamalıdır. Çünkü böyle bir millet ne taklit ettiği milletin aynı olabilir, ne kendi milliyeti dahilinde kalabilir. Bunun neticesi şüphesiz ki hüsrandır."
"Örtünmedeki ifrat ve tefritten kurtulmakla bu iki ihtiyacı da temin
etmiş olacağız. Giyim tarzımızda milletin ruhi ihtiyacını tatmin için, İslam ve Türk hayatını başlangıçtan bugüne kadar layıkıyla tetkik ve etrafıyla açıklamamız lazımdır."
"Eğer kadınlarımız dinin tavsiye ve emrettiği bir kıyafetle, faziletin icap ettirdiği hareket tarzıyla içimizde bulunur, milletin ilim, sanat, içtimaiyat hareketlerine iştirak ederse bu hali, emin olunuz; milletin en mutaassıbı dahi takdir etmekten geri duramaz."
Ne diyorsunuz? Peygamberin takvasını az bulan Oflu hoca gibi diyorsunuz... Atatürk'ü yeteri kadar çağdaş, laik ve Atatürkçü bulmadığınızı mı söylüyorsunuz.
Öyle diyorsanız size diyecek söz bellidir: "Hadi canım sende!..."
Başka türlü diyorsanız düşünmeyi sürdürelim ve soralım: Atatürk'ün kadın kılığı konusunda bir devrimi var mıdır?
"Vardır!..." diyorsanız, söyleyin bakalım nedir?
Kılık kıyafet devrimi mi?
O devrim erkek kılığı ile ilgilidir.
Bu konuda iki devrim kanunu vardır.
Birisi "Şapka Giyilmesi Hakkında Kanun".
Madde 1 - Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri(milletvekilleri), İl Genel Meclisi ve yerel yönetim ve özel idareler ile tüm kurumlara bağlı memur ve hizmetliler şapka giymek zorundadırlar. Türkiye halkının da genel serpuşu şapka olup, buna aykırı bir alışkanlığın devamını hükümet yasaklar.
İkincisi "Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun".
Madde 1 - Herhangi din ve mezhebe mensup olurlarsa olsunlar ruhanilerin mabet ve ayinler haricinde ruhani kisve taşımaları yasaktır.
Ne diyorsunuz? Laiklik mi? Asıl insanların dini inançlarının gereğini yerine getirmelerini engellemek laikliğe aykırıdır diyorum.
Diyorum ki; yazıktır bu ülkeye... Bırakın artık bu zalimlik özentilerini. Bırakın isteyen istediği gibi inansın ve inandığı gibi yaşasın. Kime ne zararı var?...
"Kimi yerlede kadınlar görüyorum ki, başına bir bez, ya da bir peştemal ya da benzer bir şeyler atarak yüzünü, gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı ya arkasını çevirir, ya da yere oturarak yumulur. Bu durumun anlamı, gösterdiği nedir?
Efendiler uygar bir ulus anası, ulus kızı bu şaşırtıcı biçime, bu vahşi duruma girer mi? Bu durum ulusu çok gülünç gösteren bir görünüştür. Hemen düzeltilmesi gerekir."
Abbas Bey, siz referans almamaya çalışmaya devam edin, aradan geçen onca yıldan sonra bile sözde liberal, gerçekte gericiler, O'nu isteseler de istemeseler de referans almak zorunda kalıyorlar ve tarihi çarpıtmaktan başka ellerinden birşey gelmiyor. İşte O'nun büyüklüğü de burada saklı...
1925 öncesi ve sonrası Türkiye resmine bakan herkes kimin neyi istediğini ve kimlerin de buna kalben uyduğunu görür, tabi gözü veya kalbi körelmişler için söylemiyorum bu hakikati, onlar bir ölüden?!!! korkularından ancak 2007'de kitap yazabilirler, fındık reklamı gibi olur, YERSENİZ...
Sayın Gür;
Atatürk'ten yaptığınız alıntıda, "başına bez parçası bağlayan bazı kadınların, yüzünü ve gözünü gizleyerek, erkekler yanlarından geçerken arkalarını dönmesi veya yere oturarak yumulması" eleştirilmektedir. Bu sözlerden de açıkça anlaşıldığı üzere, kadınların toplum içine çıkamamaları eleştirlmektedir. Oysa, türbanlı kadınların bugünkü derdi türbanlarıyla üniversitede okumak, yani toplum içine girebilmek ve kültürlü biri olarak girebilmektir. Oysa, bugünkü Atatürkçüler türbanlı kadının toplum içine girmesine engel olmak istiyorlar. Bugünkü Atatürkçülerin amacı ile Atatürk'ün amacı çelişmektedir.
Siz, Atatürk'ün bu konuşmasını referans olarak alırken, Namık Kemal Zeybek'in "Söylev ve Demeçler"den aldığı;
"Şehirlerdeki kadınlarımızın giyim tarzı ve örtünmesinde iki şekil tecelli ediyor; ya ifrat ya tefrit görülüyor. Yani ya ne olduğu bilinemeyen, çok kapalı, çok karanlık bir dış görünüm gösteren bir kıyafet, veyahut Avrupa'nın en serbest balolarında bile dış kıyafet olarak arz edilemeyecek kadar açık bir giyim. Bunun her ikisi de şeriatın tavsiyesi, dinin emri haricindedir. Bizim dinimiz kadını o tefritten de, bu ifrattan da tenzih eder. O şekiller dinimizin muktezası değil, muhalifidir. Dinimizin tavsiye ettiği tesettür hem hayata, hem fazilete uygundur. Kadınlarımız şeriatın tavsiyesi, dinin emri mucibince örtünselerdi, ne o kadar kapanacaklar, ne o kadar açılacaklardı."
Şeklindeki alıntıya dair bir şey demiyorsunuz.
Ben Namık Kemal Zeybek'in bu alıntı ile amaçladığı hususu da sorgulamak gerekir diyorum ve eleştirel bakıyorum. Çünkü hangi sözün hangi konjoktürde söylendiğine bakılmadan Atatürk hakkında yanlış değerlendirme yapılır.
Çünkü bazı konuşmalarında islamcı, bazı konuşmalarında solcu, bazılarında batıcı, bazılarında batı düşmanı bir içerik var. Meclis gizli oturumlarındaki konuşmalarında Sovyetler ve komünizm hakkında ağır ifadeler varken, dışa açık konuşmalarda daha ihtiyatlı bir dil var. Dönemlere göre çok farklı ve tezatmış gibi görünen konuşmalar var. Siz bunların birini referans alırsanız Atatürk'ün "komünizm düşmanı" olduğunu, diğerini referans alırsanız "komünizm dostu" olduğu sonucuna varırsınız. Peki hangisini referans alacağız?
Atatürkçülüğü, bir dine iman eden müminler gibi algılayanlar, bu sözlere kutsal kitabın ayetleri gibi bakıyorlar. Oysa, bu sözlerin hangi dönemde, hangi koşullarda ve hangi ortamda söylendiğini tespit etmeden onu "tartışılmaz doğru" gibi görmenin hastalıklı bir bakış olduğunu anlatmaya dahi gerek yok. Eleştirel bakış açısı ile bakmak en doğrusu diye düşünüyorum.
İnsanları bir kalemde "gerici" "yobaz" diye silip atmaktan ziyade yazdıklarına söylediklerine bakarak değerlendirmek gerekmez mi? Ben, sevmediğim, beğenmediğim bir çok yazarı dahi okuyup, onlardan da birşeyler öğrenmeye çalışırım. Başlangıçta mahkum etmektense, eleştirel bir bakış açısı ile okuyup dinlemek ve ondan sonra karar vermek gerekmez mi? "Gericilk" artık siyasi literatürde geride kalan bir kavramdır ve "gerici" didiğiniz kişi, islamcı yazarlarla polemiğe girmiştir. Bu nedenle bu "gericilik" değerlendirmenize katılmak mümkün değil. Keşke gerici dediğiniz yazarın islamcı yazarlarla olan oldukça seviyeli araştırmasından haberiniz olsaydı.
1925 öncesi ve sonrası Türkiye resmine bakan herkes kimin neyi istediğini ve kimlerin de buna kalben uyduğunu görür, tabi gözü veya kalbi körelmişler için söylemiyorum bu hakikati,
Abbas Bey, ben bu konuda her iki görüşün ne dediği konusunda oldukça araştırma yaptım. Burada sözler üzerine takılmamak gerektiği konusunda da sizinle hemfikirim.
Alıntıladığım kısımda da bunu belirtmek istedim. 1925 öncesi ve sonrası 1925-1938 arası resimlere bakın. Kadınlarımızın giyim kuşamları ile geldiği noktayı anlarsınız. Bu değişim herhalde durduk yere , yeni giyim tarzını teşvik edici ve hatta zımnen zorlayıcı bir el olmadan gerçekleşmemiştir. Forumlarda daha önce de yazmıştım. Atatürk'ün yakınında olan bir isim Prof. Dr. Afet İnan'ın 1925 öncesi ve sonrasında çekilmiş resimleri bu konuda size bir fikir verecektir. Şimdi bulamadım ama bulunca siteye eklerim, Atatürk'ün ölümü ile birlikte halkın gözyaşları ile sokağa döküldüğü, naaşının Etnografya Müzesi'ne nakli esnasında bir kaç resim vardır ki, o halk kalabalığında bir tane bile başı kapalı kadın bulamazsınız. Şöyle söylenmiş, böyle söylenmiş yerine, tarihe ışık tutan resimlere yani realiteye bakmak sanırım bizlere daha doğru bir fikir verecektir.
Düşüncesi , ideolojisi ne olursa olsun, 1925 öncesi kılık kıyafeti savunana ben gericiden başka bir sıfat bulamıyorum, yakıştıramıyorum.
Atatürk'ün, kadının toplumdaki yeri, kılığı kıyafeti ile ilgili görüşlerini merak edenler bence İpek Çalışlar'ın Latife Hanım kitabını okumalı. Atatürk'ün birbirine zıt gibi görünen (aslında dönemin şartlarına uygun olan) söylemlerini, o şartları değerlendirmeden yorumlarsak hiçbir yere varamayız. Atatürk, dini temellere göre yaşayan bir toplumu birden bire değiştirmek yerine, gerek kendi kılık kıyafeti gerekse Latife Hanım'ın giyim kuşamı ile örnek olarak, kendiliğinden değiştirmeye çalışmıştır. Bu nedenledir ki Latife Hanım dahi bazı yerlerde başı açık görünürken, bazı yerlerde başı örtülü görünmüştür. Bunu bile kullanarak, Latife Hanım'ın başının örtülü olduğu fotoğrafların tarihini ve dönemin şartlarını görmezden gelerek siyasi propaganda yapılırken, Atatürk'ün söylemlerini kullananlara hiç ama hiç şaşırmıyorum...
Hiçbir zaman Türkiye'de porno sitelerinin engellenmesini hangi hak ve hukuğa göre değerlendiriyorlar anlayamadım. Tüm gelişmiş ülkelerde legal porno...
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkan Vekili Ahmet Hamsici, HSYK'nın yapısında değişiklik öngören düzenleme ile ilgili olarak 66 sayfalık...
Merhabalar. halen yürürlükte olan ve pek çok üyesi bulunan bir internet sitesinde ''Laik ülke dinsiz ülkedir, müslümansan laik devlette yaşayamazsın,...
™ Hukuki NET 2002-2022 - Ulusal ve uluslararası Hukuk Sitesi ⚖️ olma özelliği ile gerek avukat, gerek diğer hukukçu arkadaş ve gerekse vatandaşlara ev sahipliği yapan, eğitim ve bilimsel alışveriş yapma amaçlı bir "Hukuk Rehberi" dir.
Davalar
Hukuki Net; sürekli yenilenen faydalı güncel içeriği ile zamanın hukuk dallarına göre kategorize edilmiş çeşitli mevzuat (Ceza kanunu, İş kanunu, Borçlar yasası gibi), emsal mahkeme kararları, yargıtay kararları, emsal danıştay ve anayasa mahkemesi kararları ile hukuksal makale, kanun, hukuki forum, hukuk sözlüğü, hukuk programları, meslektaş ilanları, avukatlar için kolay hesaplama araçları, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, benzer Yargıtay kararı ve Mahkemeler tarafından örnek davalar ile ilgili gerekçeli kararlar, * davası dilekçe örnekleri yasal haberler ve hukuk siteleri dizini 🕸 bulunan bir hukuk bilgi bankası sistemidir.
Avukatlar
Yararı nedir?
📝 Hukukçular için mesleki danışma (Üstad ve meslektaşlar arası paylaşım), dayanışma ve bakalorya fonksiyonu olan site; "Önleyici hukuk" veya "Dava hukuku" nedeni ile doğan veya yeni doğacak anlaşmazlıklar ile içtihat hukuku kaynağı olan Yargı ve Yargılamayı tartışmak, davalar ve ihtilaflar için yararlı çözüm yolları üretmek ve hukuksal konularda özellikle nerede, nasıl, neden soruları üzerinde soru cevap yorumlar, tartışma paylaşma yorumlama yöntemi ile sebep sonuç ilişkisi kurarak 💬, Mahkemelerin dava yükünü hafifletmeyi de amaçlayan suigeneris (kendine özgü) hukuk laboratuarı özellikleri bulunan bir hukuki kalkınma hedefli bilgi dağarcığıdır.
® Hukuki Net internette ve Türk hukukunda bir marka olmakla birlikte ticaret veya iş amaçlı bir site olmayıp, herhangi bir ticari kurum, kuruluş, bilgisayar programı firması, banka vb. kişi veya herhangi politik veyahut siyasi bir kuruluş tarafından desteklenmemekte, finans kaynağı reklam ve ekseriyetle site yönetimi olan Adalet sistemine adanmış bir servistir.
🆓 Hukuki.net halk için ücretsiz ve açık kaynak nitelikli bir hukuk sitesi olup, gayri resmi vatandaş bilgilendirme portalı işlevi görmektedir. Genel muhteviyat olarak kanun, yönetmelik, Emsal Anayasa mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay kararı gibi hukuki mevzuat içermekle birlikte avukat ve uzman kişilere özel yorumlar da içeren sitenin tüm hakları saklı olup, 🕲 telif hakkı içeren içeriği izinsiz yayınlanamaz, kopyalanamaz. (Herhangi bir hususu sitene alıntı kuralları çerçevesinde kopyalamak için sitene ekle için izin bağlantısı.)
™ Marka tescili, Patent ve Fikri mülkiyet hakları nasıl korunuyor?
Hukuki.Net’in Telif Hakları ve 2014-2022 yılları arası Marka Tescil Koruması Levent Patent tarafından sağlanmaktadır.
♾️ Makine donanım yapı ve yazılım özellikleri nedir?
Hukuki.Net olarak dedicated hosting serveri bilfiil yoğun trafiği yönetebilen CubeCDN, vmware esx server, hyperv, virtual server (sanal sunucu), Sql express ve cloud hosting teknolojisi kullanmaktadır. Web yazılımı yönünden ise content management (içerik yönetimi) büyük kısmı itibari ile vb olup, wordress ve benzeri çeşitli kodlarla oluşturulan bölümleri de vardır.
Hangi Diller kullanılıyor?
Anadil: 🇹🇷 Türkçe. 🌐 Yabancı dil tercüme: Masaüstü sürümünde geçerli olmak üzere; İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Hintçe, Rusça ve Arapça. (Bu yabancı dil çeviri seçenekleri ileride artırılacak olup, bazı internet çeviri yazılımları ile otomatik olarak temin edilmektedir.
Sitenin Webmaster, Hostmaster, Güvenlik Uzmanı, PHP devoloper ve SEO uzmanı kimdir?
👨💻 Feyz Pazarbaşı & Istemihan Mehmet Pazarbasi[İstanbul] vd.
® Reklam Alanları ve reklam kodu yerleşimi nasıl yapılıyor?
Yayınlanan lansman ve reklamlar genel olarak Google Adsense gibi internet reklamcılığı konusunda en iyi, en güvenilir kaynaklar ve ajanslar tarafından otomatik olarak (Re'sen) yerleştirilmektedir. Bunların kaynağı Türkiye, Amerika, Ingiltere, Almanya ve çeşitli Avrupa Birliği kökenli kaynak kod ürünleridir. Bunlar içerik olarak günlük döviz ve borsa, forex para kazanma, exim kredileri, internet bankacılığı, banka ve kredi kartı tanıtımları gibi yatırım araçları ve internetten para kazanma teknikleri, hazır ofis kiralama, Sigorta, yabancı dil okulları gibi eğitim tanıtımları, satılık veya kiralık taşınmaz eşyalar ve araç kiralama, ikinci el taşınır mallar, ücretli veya ücretsiz eleman ilanları ile ilgili bilimum bedelli veya bedava reklamlar, rejim, diyet ve özel sağlık sigortası gibi insan sağlığı, tatil ve otel reklamları gibi öğeler içerebilir. Reklam yayıncıları: ads.txt dosyası.
‼️ İtirazi kayıt (çekince) hususları nelerdir?
Bahse konu reklamlar üzerinde hiçbir kontrolümüz bulunmamaktadır. Bu sebep ile özellikle avukat reklamları gibi Avukatlık kanunu vs. mesleki mevzuat tarafından kısıtlanmış, belirli kurallara tabi tutulmuş veya yasaklanmış tanıtımlardan yasal olarak sorumlu değiliz.
📧 İletişim ve reklam başvuru sayfası nerede, muhatap kimdir?
☏ Sitenin 2022 yılı yatırım danışmanı ile irtibat ve reklam pazarlaması için iletişim kurmanız rica olunur.
eşlerde cocuk yoksa miras durumu...
13-05-2025, 13:01:29 in Miras Hukuku