Yahu bundan 5-6 yıl önce sokağa çıktığınızda bu kadar türbanlı kadın, sakallı takkeli, şalvarlı adamlar görüyor muydunuz? Kara çarşaflı kadınların sayısının git gide arttığını fark ediyor musunuz? İnsanlarımız birden bire mi inanmaya başladılar, birden bire mi Müslüman olduklarını hatırladılar, bir sabah uyandılar ve "Ben Müslümanın kapanmam lazım." mı dediler? Birden bire mi namaz farz oldu da otobüsler namaz için durduruldu? 5-6 yıl önce güzelim ülkemizin bu hale geleceğini tahmin eder miydiniz? O zamanlar biri kalkıp, bu ülkede 5-6 sene sonra kara çarşaflı kadın sayısı artacak deseydi cevabınız "Hadi canım sende!" olurdu, şimdi de belki 10 sene sonra başımıza gelebilecek bir konuya büyük bir rahatlıkla "Hadi canım sende!" diyebiliyorsunuz. Bir gözlemleyin bakalım süreci, diğer ülkelerle aramızda farkların olması sonumuzun aynı olmayacağı anlamına mı geliyor? Oyunu oynayan aynı el olduktan sonra, farklı ülkelere farklı taktikler kullanır ve gene istediği sonuca ulaşır. Tamam ortalığı yaygaraya vermenin bir anlamı yok ama bu kadar aymazlık, bu kadar adamsendecilik de fazla be kardeşim, hele bir gözlemleyin bakalım etrafınızı değişimi görebilecek misiniz?
Merhaba sevgili arkadaşlar.Çok endişeli bir tip olduğum için heralde acaba Türkiye Cumhuriyetinde doğdum,TC'de ölebilecekmiyim diye, hatta yeşil pasaportla kızımı yurt dışına nasıl yollarım acaba diye düşünüyorum şimdiden gelecekten korkum var çünkü.şeriat isteyenler malesef az bir grup değil benim gördüğüm kadarıyla çünkü cahil olduklarından,görmedikleri bir şey olduğundan, nasıl etkileri olabileceğini kestiremiyorlar ve sanıyorlarki yalan söyleyenin, çalan,çırpanın başına allah bir sopa indiriverecek! M.fevzi çakmak ölene kadar cuma günlerinin tatil kullanıldığını pazar günlerinin (hıristiyanların)tatil kabul edilmesinin atatürkün çıkarcı..vs biri olmasından kaynaklandığını savunanların arasında yaşıyorum ben!inönü ünv.sinde oruç tutmadığı için öldürülen öğrencisi, sorgunda fuhuş yapıyorlarmış diye yakılan evleri olan bir ülkede yaşıyoruz biz!
ESKİ MAHKÛM, YASAKLI VE SİYASAL İSLAMIN ÖNDE GELEN İSMİ ENVER İBRAHİM:
Richard yanlış yaptı 'ılımlı İslam' olmaz
Richard Holbrooke'un 'ılımlı İslam' ifadesini yanlış bulan Enver İbrahim, 1990'ların sonunda başta Amerikalılar olmak üzere kapitalist dünya tarafından hayranlıkla izleniyordu. Siyasi rakip olarak fazla yükselince, başbakan tarafından adil olmayan biçimde hapse atılıp 6 yıl yattı. Enver İbrahim, 'Ilımlı İslam, Batılıların söylemi. Tek bir İslam vardır' diyor
Hindu şoförümüz Viji heyecanlı. Çünkü "yoksulların koruyucusu" Enver İbrahim'i görecek: Malezya'nın Tayyip Erdoğan'ı!
Şoförümüz Viji, gelecek seçimlerde aday olursa mutlaka İbrahim'e oy vereceğini anlatıyor durmadan. Çünkü:
"Yoksulların evlerinin olmadığını, aç olduğunu söylüyor."
"Ama bakanlığı döneminde IMF paketlerinin yılmaz savunucusuydu" diyorum. Viji'yi vazgeçirmek mümkün değil. Çünkü "serbest pazar ekonomisinin" savunucusu olsa da İbrahim, tıpkı Tayyip Erdoğan'ın ilk kez seçilmeden önceki hali gibi ezilenlerden ve yoksullardan bahsediyor.
Ülkenin "İslamizasyon"unu başlatan kendisi olmasına rağmen şimdi liberaller için en makul seçenek olarak görünüyor; kadın örgütlerinden laiklik savunucusu avukatlara, yoksullardan liberal zenginlere kadar herkes onu destekliyor. Bunun bir nedeni politik pozisyonunu olabildiğince "gevşek" tutması, diğer nedeni de laik kesimin yükselen İslam karşısında "veremden ziyade sıtmaya" razı olacak hale gelmesi.
Kahraman olarak çıkmak!
Ama yine de daha iyi günleri olmuştu İbrahim'in. Doksanların sonunda başta Amerikalılar olmak üzere kapitalist dünya tarafından hayranlıkla izlenen, hatta 1998'de Newsweek'in "Yılın Asyalısı" seçilen Anvar İbrahim, Finanstan sorumlu Başbakan Yardımcısı olduğu o parlak yıllarını geride bıraktı.
Başbakan tarafından, siyasi rakip olarak fazla yükselmesinden dolayı, hiç de adil olmayan bir biçimde hapse atıldı ve 6 yıl boyunca içeride kaldı.
Ama bu hapis cezası sadece Anvar İbrahim hayatını değil, Malezya'nın siyasetini de değiştirecek ve bugün gündemde olan "yükselen siyasal İslam" ona verilen bu hapis cezasıyla toplumsal sahneye hiç olmadığı kadar parlak çıkacaktı.
Amerika'nın sevdiği Müslüman
O mağdurdu ve 60 bin kişilik namazlarla başlayan protestolar Malezya'yı bugünkü İslamcı atmosferine taşıyacaktı. Tıpkı Tayyip Erdoğan'ın hapis cezası gibi İbrahim'e verilen ceza da "Müslümanlara yapılan zulmün" göstergesi olacaktı.
Enver İbrahim'in medyaya konuşması, siyaset yapması, hatta üniversite öğrencileriyle bile konuşması bugün de yasak. Ama o hem dünya medyasının en seçkin gazetelerinde makaleler yazarak hem de en ünlü TV programlarına çıkarak sesini duyuruyor.
'Tayyip Bey daha şanslıydı'
Amerika'nın Ortadoğu politikasının think-tank'i sayılan George Town Üniversitesi'nde verdiği dersler ve danışmanlık şirketi aracılığıyla Türkiye dahil birçok ülkedeki özelleştirmelere danışmanlık yapması da cabası. Ama henüz "siyasal İslam'ın yumuşak yüzü" olarak nihai zaferini kazanabilmiş değil, seçimleri bekliyor.
"Tayyip Bey sizden daha şanslıydı" diyorum, "Onun hapis cezası başbakanlık yolunda yardımcı oldu. Hem de uluslararası konjonktür ve piyasalar onun liderliğini kolaylaştırdı."
Enver İbrahim gülüyor:
"Doğru söylüyorsunuz. Şimdi düşününce galiba benden daha şanslı Tayyip Bey."
Tayyip Erdoğan'la aralarında benzerlik kurulmasından rahatsız olmayacağını söylüyor İbrahim. Ama bir röportajında, İslamı modern hayata uyarlanma konusunda Erdoğan'a "tavsiyeler" verdiğini söylediğini, bu "tavsiyelerin" ne olduğunu sorunca:
"Tavsiye demeyelim de... Çünkü ben Tayyip Bey'e hayranım. Mesela medyaya toleransı inanılmaz (!). Fikir alışverişinde bulunuyoruz tabii ki. Ne de olsa biz, İslamın yeni yüzleriyiz. Ama o şimdi başbakan. Yani Müslüman devlet adamını temsil ediyor dünyada."
'Ilımlı' ilhamı Malezya'da
Muhtemelen bu "fikir alışverişi" sonucunda doğan ve Amerikalı diplomat Richard Holbrooke'un ortaya attığı "ılımlı İslam devleti" konusuna geliyoruz:
"Richard orada hata yaptı" diyor Enver:
"Richard'ın söylemek istediği bu toplumlarda Müslümanların diğerlerine karşı hoşgörülü olduğuydu. Ama 'İslami devlet' derseniz bu doğru olmaz."
"Richard" ile samimiyetlerinin nereden geldiğini soruyorum ve Enver İbrahim duygusal bir hikâye anlatıyor:
"Ben hapse girince beni destekledi. Ben de ona gizlice bir mektup yazdım içeriden. Yıllar sonra çıktığımda beni çağırdığı New York'taki bir konferansta cebinden o mektubu çıkardı. Çok dokunaklıydı."
Holbrooke'un açıklamalarında kendisinden ilham almış olabileceğini söylüyorum. Tıpkı Tayyip bey gibi cevaplıyor:
"Belki de. Ama 'ılımlı İslam' diye bir şey olmaz. Bu Batılıların söylemi. Tek bir İslam vardır. Ama onlar bunu toleranslı olup olmamakla ilgili kullanıyorlar."
İnanç özgürlüğünü savunan az!
Batılıların daha "sevimli" bulduğu liberal İslamı savunan Enver İbrahim'e, "toleransının" sınırlarını anlamak için Malezya'daki anayasal inanç özgürlüğünü savunanları soruyorum:
"Hiçbir zaman din değiştirmeyi desteklemem. Zaten din değiştirenlerin özgürlüğü üzerinden bunu savunanlar küçük bir azınlık. Küçük bir grubun (!) haklarından söz ediyorlar."
Enver İbrahim, laik hareketin başını çeken avukatlara ve kadın hakları savunucularına siyasal İslamcılar tarafından yapılan tehditleri onaylamıyor ama:
"Elbette herkes inancında özgürdür, ama onlar İslam karşıtı görünüyorlar. Kitleyle bütünleşmiyor yaptıkları."
"Kitle" konusuna gelince, o kitlenin aldığı yeni İslamcı biçim üzerine konuşmak gerekiyor. Onun hapse atılmasıyla sertleşen siyasal İslamdan:
"Evet, tabii insanlar haksızlığa karşı tepki vermek istediler. 60 bin kişilik namazlar kılındı. Evet, İslam o sırada yükseldi. Ama bu benim liberalliğimi değiştirmedi. Onları da sertleştirmemesi gerekiyordu."
'İslam, uluslararası harekettir'
"Ama bay İbrahim, siyasal İslam geri dönüşsüz, hep daha çoğunu isteyen bir doğaya sahip değil mi? İnsanlar da hem burada hem de Türkiye'de bu yüzden endişeli."
"Bu uluslararası bir hareket. 80'lerde başlayan uluslararası bir hareket. Evet ama yükselen İslamın neresi kötü?! Kadınların başörtüsü takmasının neresi kötü?!"
'Başı açıkların' desteğini almak
"Mahalle baskısından" söz ediyorum ve Malezya'daki hâkimlerin "mahalle baskısı" altında şeriata ters düşecek karar almaktan korkmaya başlamasından, siyasal İslam yükseldikçe 'öteki'ne karşı toleransın azaldığından. Enver İbrahim "mahalle baskısıyla" neyi kastettiğimi anlayacak ölçüde dikkatli izliyor Türkiye'yi:
"Asıl mesele mahalle baskısı değil, yargı içindeki yolsuzluklarıdır."
İbrahim, "hep birlikte" buna karşı savaşılması gerektiğini düşünüyor. Hep birlikte?
"Tayyip Bey, Emine Hanım'la birlikte bana ve eşime bir hikâye anlatmıştı. Tayyip Bey bir gün bir parti toplantısına gidiyor, bakıyor ki bütün kadınlar başörtülü. Kızıyor. Toplantıyı düzenleyene soruyor, 'Başı açık kadınlar nerede?'
Bana bunu 'Onların da desteğini almalıyız' demek için anlatmıştı. Doğru, onların da desteğini almalıyız. Ama ben ona göre daha toleranslı olmak zorundayım 'öteki'ne karşı. Çünkü benim ülkem çok dinli bir ülke. Onların da desteğini almak zorundayım."
'Fethullah Gülen' yorumu
"Ötekilerin desteğini almak" sözü üzerine Fethullah Gülen "yöntemini" soruyorum: "Demokrasiyi araç olarak kullanmak."
Enver İbrahim, Hizbultahrir'den gelen akımların demokrasiye karşı olduğunu söyllüyor: "Tayyip Bey, Fethullah Gülen gibi düşünüyor olamaz. O samimi bir demokrattır. Batı ile yakınlaşmakta bir problem görmez ve muhalefetini de yapar. Tayyip Bey'in sevdiğim yanı da budur; Amerika'nın Irak'ı işgaline karşı çıkmıştır."
Erdoğan'ın Irak'a asker göndermek istediğini hatırlatınca:
"Yani işgalin uzun sürmesine karşı çıkmıştır. Ama evet, ben Tayyip Bey'e göre daha muhalifim."
İslami tarzda özelleştirme
Hem ABD dış politikasını eleştirmek hem de ABD'nin bu kadar sevdiği "Asyalı" olmak zor olmalı herhalde?
"Benim demokratik yanımı beğenirler ama dış politikada anlaşamayız" diyor Enver İbrahim. İbrahim'in, Malezya toplumu giderek İslamlaşırken bu İslamlaşmanın başaktörlerinden olmasına rağmen ABD'li diplomatlar tarafından sevilmesi çok doğal. Çünkü İbrahim şu andaki siyasal sahnede en "ılımlı" görünen Müslüman, diğer Müslüman erkeklerin aksine elimi sıkacak kadar liberal.
Uluslararası platformda onaylanmasının bir nedeni de her ne kadar yoksulların koruyucusu olarak görünse de dünyanın çeşitli yerlerinde "İslam ve Özelleştirme" üzerine konuşmalar yapması, Henry Kissinger dahil çeşitli "Amerikan şahinleriyle" ortak toplantılara katılması. Söylediğine göre "liberallik" onun kanında var:
"İslami Gençlik Örgütü'ndeyken radikaldim elbette. Liberalliğin dans ve içkiden ibaret olduğunu sanırdım. Sonra değiştim! Örneğin anaokulundaki kızların başörtüsünü desteklemiyorum."
'Elvis Presley hayranıydım'
"Tayyip Bey gibi siz de değiştiniz yani."
"Evet evet (gülüyor). Ama radikalken bile Elvis Presley hayranıydım."
Bir politikacıdan çok Malezya kökenli Amerikalı bir akademisyen gibi konuşan Enver İbrahim'in seccadesi çalışma odasında açık duruyor. Ama buna rağmen bahçe duvarından atlarken elimi tutup gülüyor:
"Biz de centilmenizdir, biliyorsunuz!"
Ne kadar "centilmen" olduğu, Enver'in söylediklerinin ne anlama geldiği ise yarın Malezya'nın "gerçek renklerini" anlatacak olan kadınların anlatacaklarında gizli...
Türkiye'nin Malezya olmayacağı tezini savunanlardanTaha Akyol, bu konudaki düşüncelerini 28.09.2007 tarihli Milliyet'te Ece Temelkuran'ın yazılarına da değinerek şu şekilde açıklıyor;
Taha AKYOL Objektif
Yeni 'şeytan' Malezya
GENÇLİK yıllarımda antikomünist birçok kitap okudum. Falanca ülkelerde "gafiller, aymazlar, umarsızlar" tehlikeyi görmemişler, işte başlarına komünizm gelivermişti!
1967'de TOBB tarafından yayımlanan, Richard Ketchum'un "Komünizm Nedir?" adlı kitabı hâlâ elimde. Doğu Avrupa'da sosyal demokrat ve çiftçi partileriyle, Çin'de Çan Kay Şek'i desteklemeyen "gafiller" bir sabah uyandıklarında görmüşlerdi ki "darbe" olmuş, komünizm gelmişti!
O zamanlar Türkiye'de TİP'in doğuş ve gelişme yıllarıydı! Koskoca İsmet Paşa bile "Ortanın solundayız" diye komünistlere ödün veriyordu!
Komünizm adım adım geliyor, gafiller görmüyordu.
Ülkelerin hiçbir özelliği, olaylara yön veren farklı sosyal ve politik dinamikleri yoktu! Ülkeler bir tiyatro idi, seyircilerin gafleti yüzünden komünistler sahneleri basıyor, "kızıl piyes"i oynamaya başlıyordu!
Türkiye'de de "Bu kış komünizm gelecek!" idi!
O kadar basit! Dıştan ve kaba görünüşle o kadar da inandırıcı!
Korku ihtiyacı!
Korkularımız hiçbir ciddi araştırmaya dayanmıyordu. Değişik yönlere giden otobüsteki bazı yolcuların benzerliğine bakıp aynı yere gidiyorlar sanmak, çok kolaydı.
İşte bakın, solcu İsmet Paşa bile artık Kerensky'ye veya Beneş'e benziyordu!
Eee, ardından komünizm gelecekti tabii!
Şimdi düşünüyorum da sorun sadece "bilgi, araştırma" meselesi değildi; "korku" psikolojik bir ihtiyaçtı! Bir "şeytan" lazımdı! Sağcı ve solcu düşman kardeşler, savaşmakta oldukları "şeytan"ın ne kadar "tehlikeli" olduğunu anlattıkça, ne kadar ulvi bir iş yaptıklarını ispat etmiş oluyorlardı!
Merhum Mehmet Ali Aybar hakkında "Aybarof" diye konuşmalar yaptığımı bugün utanarak hatırlarım.
Sonra çok okudum, Bolşevizmi çok iyi inceledim. Merhum Aybar'ın farkını fark ettim.
Ve MHP'nin yayın organı Hergün gazetesinde Mehmet Ali Aybar'ı öven yazılar yazdım.
Soğuk Savaş'la birlikte o korkular gitti. Sanıyorum, sağın liberalizme kolay açılmasında bunun da rolü oldu, sol ise emperyalizm korkusunu aşamadı. Neyse...
Türlü çeşitli...
1990'larda "şeytan" İran'dı! "İran'da Humeyni'nin iktidar yolunu gafil aydınlar açmış"tı! Hâlâ rastanıyor böyle diyenlere. Hiç İran'a gittiniz mi, hiç İran hakkında araştırma yaptınız mı? Hayır!
Şimdilerde en cazip "şeytan", Malezya'dır! Hele de çarpıtılmış "mahalle baskısı" gözlüğüyle bakıp Türkiye'yi nasıl 'Malezyalılaştıracaklarını' düşünmek müthiş heyecan verici!
Halbuki ben sevgili Ece'nin Malezya röportajını okudukça Türkiye'nin niye Malezya olmayacağını daha net görüyorum!
Türkiye yüz elli yıldır Batı'ya giden bir otobüs. Bu otobüsteki 'mahalleliler' de Batılı hayat standartlarına özeniyor! Bizim 'İslamcılar' özgürlüklere, demokrasiye, Batı ile siyasi ve iktisadi entegrasyona taraftar; hatta bankalarımızı Batılılara satıyorlar!
Malezyalı İslamcılar ise Müslümanların paralarını İslami bankalara yatırmalarını mecbur tutuyormuş!
İki otobüsün yönü aynı mı?
Din, kitapta tektir. Sosyal hayatta türlü çeşitlidir. Hz. Ali de, onu "kâfir" diye şehit eden Hariciler de Müslümandı! Yunus Emre de "Molla Kasım" da Müslümandı.
Günümüzde de çeşit çeşit!
Genelleme yaparak, otobüslerin aynı yöne gittiğini zannederek "korku" yaratmanın, "şeytan"la savaşmanın dayanılmaz bir hazzı var ama hiç de gerçekçi değil.
Taha AKYOL
Soğuk Savaş'la birlikte o korkular gitti. Sanıyorum, sağın liberalizme kolay açılmasında bunun da rolü oldu, sol ise emperyalizm korkusunu aşamadı.
Abbas Bey, vallahi ben yazmaktan yoruldum. Diğer forumda "Taha abi sağolsun" dedim, siz de şimdi bir makalesini alıntılamışsınız.
Dünyada emperyalizm bitti de bizim mi haberimiz olmadı...
Ben size söyleyeyim, bu Sayın zat ve onun gibi düşünenler, 80 öncesinde de emperyalizmin hizmetindeydi (farkında olarak veya olmadan) , bugün de hizmetindeler, dün ismi milliyetçilikti , bugün liberalizm olmuş, ılımlı İslam olmuş hiç farketmez.
Şu ABD, Irak Savaşı'na harcadığının 1 yıllık bedeli ile Afrika'da açlığı bitirirdi. Demek ki onların demokrasisi açlıktan ölen insanları kurtarmaktan daha faydalı bir şey...
Yıllardır Türkiye İran olacak denildi. Bu masalı sürekli dinledik, ama Türkiye İran olmadı. Bu defa Malezya masalı çıktı. Bakalım bu bitince hangi masal bulunacak. Bulunacak, çünkü gıdasını bu tür korku objesi yaratmaktan alanlara yeni gıda lazım.
Daha bugünkü gazetelerde örtülü kadın sayısında azalma olduğu yazılıydı. Ancak, örtülü kadınlar sosyal hayata daha fazla katılmaya başladığı için örtünenlerin sayısının arrtığını zanndeden "korku yaratma ustaları" var.
Zurnanın zırt deliği : O anket dediğiniz kaç kişi ile yapılmış?
70.000.000 'luk ülkede 1.800 kişi ile... Tarhan Erdem'e kızmıştık, adam 25.000 kişilik anket yapmıştı.
Türbanlı kadınlar sosyal hayata niye fazla katılmaya başlamışlar acaba? Eskiden yüzlerine kezzap mı atılıyormuş? Bodrumlarda mı saklanıyorlarmış? Sosyal hayata katılıyorlarsa ne mutlu... Ne değişmiş dünden bu güne ben anlayamadım. Eskiden türbanlılara ceza davası açılıyordu da şimdi af mı gelmiş bu kerimelere?
Sakın yemenili aydın köylü kadınlarımız, tarım bitirilince şehre göç edip, kentli olmuş olmasınlar?
Siyasal İslam adım adım gelirken biz uyuyorduk
O kadar yumuşak ve argümanları hazırlanmış bir biçimde gelişiyor ki siyasal İslam ve muhafazakârlık, bu yumuşaklık karşısında tartışacak bir siyasi satıh bulamıyorsunuz. Biz uyuyorduk... Güzellik yarışması protestosunda, kadın eli sıkmamaya başladıklarında, devlet dairelerine kapalı giysilerle gelmemizi söylediklerinde... Yavaş yavaş oldu.
Bazen düşünüyorum da Irak'tan çıkan en kıymetli şey petrol yerine elma olsaydı dünyanın başına bütün bunlar gelir miydi? Ya da Afganistan uyuşturucunun değil ıspanağın merkezi olsaydı? Ama artık bu "medeniyetler çatışması" hikâyesi üzerine kurulu kan çukurunun çözmek zorunda bırakıldığımız politik ve dini karmaşası bu soruları soramayacak kadar burnumuza dayanmış durumda.
1980'lerde dünya sahnesine çıkan siyasal İslamın kaynaklarının ne olduğunu, ülkelerin nasıl etkilediğini konuşamayacak kadar meşgulüz diyelim ki başörtüsü meselesiyle.
Siyasal İslamın kahramanlarının dünyanın efendileri tarafından nasıl yaratıldığını, desteklendiğini konuşamıyoruz çünkü o kahramanların yönlendirdiği görece masum halk kitleleriyle uğraşıyoruz. Ve bütün bunları konuşmak, tartışmak çok zor. Çünkü, biliyorsunuz, onlar Tanrı'nın kendi taraflarında olduğunu söylüyor.
'Yeşil'den 'ılımlı'ya
Politik bir hareket olmasına rağmen soru sorduğunuzda dinlerini sorguluyor duruma düşürülüyorsunuz. Türkiye gerçeğinde "darbe davetiyesi" çıkarmış oluyorsunuz, Malezya gerçeğinde İslam karşıtı ya da halk düşmanı ilan ediliyorsunuz.
ABD'nin 80'lerde meyvelerini veren ve Ortadoğu'daki özgürlük hareketlerine, SSCB etkisine karşı kullandığı "Yeşil Kuşak Projesi"nin sonuçları "fazla kanlı ve tehlikeli" olduğu için icat ettiği "ılımlı İslam" projesi ise bu oyunun bizim kuşağımızı uğraştıracak devam filmi. Malezya'nın Tayyip Erdoğan'ı Anvar İbrahim'in dünkü röportajda söylediği gibi:
"Bu, uluslararası bir hareket!"
Şimdi ülkelerin demokratları, aydınları tarafından kabul görebilecek, hatta desteklenecek bir yaklaşımla siyasal İslamı yükseltme zamanı.
Bu sadece Türkiye için değil, Türkiye ile pek bir benzerliği olmayan Malezya için de geçerli. Çok karmaşık toplumsal problemler içinden filizlenip güçlenen bu siyasi hareketin sevimli ve yumuşak tavrının görünmez kıldığı hakikatleri bulup çıkarmak da yine bizim kuşağımızın meselesi olacak.
Ama bir ülkenin, bir rejimin "gerçek renklerini" her zaman kadınlar anlatır. Malezya ile Türkiye arasındaki farklar-benzerlikler üzerine uzun uzun konuşmaya gerek yok. Sivil toplum örgütü yöneticileri Ivy ve Toni'nin anlattıklarına bakın. Ve Türkiye Malezya resimleri arasındaki "7 benzerliği" kendiniz bulun.
Malezya'dan Türkiye'ye dönerken bu bulmaca-röportajda herkese başarılar!
Müslüman, kadın, muhalif! Bu yüzden işi daha da zor
"Müslüman erkeğin en cahili bile en bilgili Müslüman kadından daha meşrudur."
İslamda Kızkardeşler Örgütü'nün (Sisters in Islam-SIS) baş eğitmeni Toni Kasım muhafazakârlığa karşı bir Müslüman kadın olarak mücadele vermenin ne kadar güç olduğunu böyle anlatıyor. Çünkü:
"Kuran'da ne yazdığını ben biliyorum. Ama bir toplantıya gittiğimde bütün kadınlar başörtülü olduğu için erkek veya kadınlardan biri çıkıp bütün bir konuşmadan sonra sadece şunu soruyor:
'Senin dediklerine nasıl inanabilirim? Başın açık!' Siz de biliyorsunuzdur, söylenen şeyle başa çıkamadıkları zaman söyleyene saldırırlar. 'Ben sizin kıyafetiniz yüzünden size saldırmıyorum. Gelin konuyu tartışalım' dediğimde ise işim pek kolaylaşmıyor."
Tutucu kanaatler engeli
İslamda Kızkardeşler Örgütü, Malezya'daki en etkin kadın örgütü. Müslümanlar ve Kuran'ın çağdaş dünyaya yorumları üzerinden muhafazakâr İslam hareketine karşı mücadele veriyorlar. Kadınlara, herhangi bir erkek egemen baskı altında kaldıkları zaman bunun Kuran'da olmadığını anlatıyorlar. Ya da Şeriat Mahkemesi'nin verdiği kararların İslami olmadığını aydın ilahiyatçılardan aldıkları yorumlarla halka açıklamaya çalışıyorlar. Ama hem basının üzerindeki sansür hem de Müslüman toplumdaki yerleşik, tutucu kanaatler işlerini zorlaştırıyor:
"Burada değil İslam dinini sorgulamak onun erkek egemen olan ve 7. yüzyılda kalmış yorumunu sorgulamak bile İslam karşıtı sayılıyor."
Peki bir sivil toplum örgütü olarak Kuran'dan yola çıkmak, Kuran ile uyumlu olmak zorunluluğu onları köşeye sıkıştırmıyor mu bazen?
"Ne yapabilirsiniz? Kadına 'Bu sivil yasada yok. Bu insan haklarına aykırı' deseniz size dönüp dininin böyle istediğini söylüyor. O zaman ona 'Hayır, dinimiz böyle söylemiyor' demek zorundasınız."
'Çok bilmek yetmiyor'
Toni, Avrupa'da yaşayan Müslüman kadınları örnek veriyor:
"Kadın Avrupa vatandaşı ama Müslüman. Haklarının gasp edilmesine karşı her türlü laik imkâna sahip. Ama yine de dayak yiyince polise gitmiyor. Buna ne diyeceksiniz? Ona İslam'ın bunu reddettiğini anlatmak zorundasınız."
Ama İslam'ı çok bilmenin hiç bilmeyen muhafazakârlar için "yeterince müslüman" olmaya yetmediğini, yerleşik kanaatlere sadece kadın olarak değil, erkek olarak karşı koymanın da "gayrimeşru" sayıldığını anlatıyor Toni.
Peki hangisi daha çok saldırıya uğruyor? Ivy, Toni'yi gösteriyor:
"Onun işi daha zor. Çünkü hem Müslüman, hem muhalif!"
Her iki kadın da konuşma biter bitmez işlerine koşturuyorlar. İkisi de yapacak çok işleri olduğunu biliyorlar.
'Yumuşak ve yavaş yaparlar'
"İnanç özgürlüğünü savunana kadar bizi çok sevimli bulurlardı. Ama ne zamanki anayasal inanç özgürlüğünden söz etmeye başladık ölüm tehditleri başladı."
Ivy Josiah, Malezya'nın ilk kadın sığınma evi ve "Kadına Yardım Örgütü'nün (WAO) kurucusu, yöneticisi. Örgütün 25 yıllık bir geçmişi var. "Uyuyorduk" diyor Ivy, "Güzellik yarışmasını protesto ettiklerinde, kadınların elini sıkmamaya başladıklarında, devlet dairelerine kapalı giysilerle gelmemizi söylediklerinde... Hatta haklı buluyorduk bir yanıyla. Doğru, devlet dairesine 'düzgün' kıyafetle gidilmeliydi. Ama sonra o 'düzgün' yani kapalı kıyafetleri zorunlu hale getirdiler. Bu yavaş yavaş oldu. Siz de bilirsiniz, her dinin evangelistleri hiç acele etmeden yaparlar bu işleri."
Halkı değiştiriyorlar
O kadar yumuşak ve argümanları hazırlanmış bir biçimde gelişiyor ki, siyasal İslam ve muhafazakârlık, bu yumuşaklık karşısında tartışacak, kafa kafaya gelecek bir siyasi satıh bulamıyorsunuz. Ne der Ivy buna?
"Evet, evet. Biz 'Tamam o zaman, eğer İslam devleti istiyorsanız, gelin anayasayı değiştirelim o zaman' dediğimizde asla kabul etmiyorlar. Çünkü, bu tepki çeker ve reddedilir, biliyorlar. O yüzden çok yavaş ve yumuşak yaptılar başlangıçta. Ama şimdi gücü ele geçirdikleri için o kadar yumuşak değiller."
Ekonomi ve muhafazakârlık
Ivy, "ekonominin tıkırında" olmasının herkesin bu siyasi gelişmeye sessiz kalmasının bir başka nedeni olduğunu söylüyor:
"Bize maddiyatı verdiler ama soru sormamızı yasakladılar. Yani ülkenin 'hardware'i iyi, 'software'inde sorun var. Ve Malezya halkı Türkiye kadar (!) soru soramaz. Yıllarca otoriter bir rejim altında yaşadığımız ve Malay halkının resmi dini İslam olduğu için bu konuda tartışmamız daha zor. Oysa siyasal İslamı yükselten bir güç oyunu.
Aşırı dinci PAS partisi çıktıktan sonra merkez parti UMNO da İslamcılaştı. Sonra birbirleriyle muhafazakârlaşma konusunda yarışmaya başladılar. Arada hep kadınlar harcandı, harcanıyor."
'Kitlelere ulaşamıyoruz'
Ya muhafazakâr İslamcılığı destekleyen kadınlar?
"Çok var tabii. Biliyor musun, biz aslında yukarıda bir yerde, elit bir düzeyde konuşup duruyoruz. Kitlelere, kitlelerle konuşmamız lazım. Ama sansür var. Sansürün olmadığı yerde de bizim söylediklerimizin din karşıtı olduğuna inananlar var. Yani bizim kitlelere ulaşmamızı engelliyorlar."
Laiklik için bile değil, ülkedeki bütün dinlerin birbiriyle eşit olması için, muhafazakâr İslamın bütün ülkeyi ele geçirmemesi için çalışan Ivy Josiah, Hint kökenli bir Hıristiyan. Belki onun sözlerinin bu kimlik nedeniyle "sakıncalı" sayılabileceğini düşünebilirsiniz ama ya inançlı bir Müslüman kadın muhafazakâr ve siyasallaşmış İslama karşı çıkarsa?
"Türkiye Malezya olmaz" tezini savunan Taha Akyol'un yazısına, yazarından dolayı (nedense) kulp bulma konusunda uzman olan üstadlar için başka bir yazarın (Fikret Bila) köşesine misafir ettiği Prof. Dr. Sencer Ayata'nın görüşleri için ne diyecekler bilemiyorum. Biliyorsunuz, Sencer Hoca, ülkenin önde gelen sosyologlarındandır. İslamcılıkla falan yakınlığı yoktur. Rahmetli Turan Güneş'in damadı, meşhur "tatile çıkan" Ayşe'nin (o da artık ODTÜ'de profösör) eşi, Hurşit Güneş'in eniştesidir. Düşman yaratma ve kulp bulam konusunda uzman olan ulusalcı takımı mutlaka Sencer Hoca'ya bir şeyler takacaklardır.
Görelim bakalım Sencer Hoca ne demiş;
Fikret BİLA Yön
Sencer Hoca'ya göre Malezya değil, Dubai
Şerif Mardin Hoca'nın "mahalle baskısı"na dikkat çekmesiyle başlayan tartışma "Türkiye, Malezya olacak mı?" irdelemesiyle devam etti.
Bu çerçevede, ODTÜ'den Prof. Dr. Sencer Ayata'yı Murat Yetkin'le birlikte, CNN Türk'teki Ankara Kulisi programımızda konuk ettikten sonra, sohbet olanağı da bulduk.
Sencer Hoca, "Malezya benzetmesi ve endişesini" yersiz buluyor. Sencer Hoca'nın tanımıyla AKP liderliği ve "türban burjuvazisi"nin hayali, başka bir deyişle, özendiği ülke Dubai. Bir yandan toplumda dini yönün önde olduğu, bir yandan da zenginliğin ve serbestliğin yaşandığı Dubai, Türkiye'deki İslamcı orta üst sermayenin hayallerine daha uygun düşüyor.
Bu kesimin Malezya'ya özenmesi söz konusu değil.
Laik burjuvaziye özenti
Prof. Dr. Ayata, Türkiye'de zenginleşen, burjuvalaşan, İslamcı tonu ağır basan bir yeni sınıf oluşmuş durumda. Siyasi otoritenin kaynak dağıtımında İslami yaşam tarzını esas alanları koruyup kollamasıyla güçlenen bu kesim "türban burjuvazisi"ni oluşturuyor. Ancak bu kesim burjuva kültürü anlamında bir alternatif oluşturmuş değil. Bu nedenle de laik burjuva kültürüne özeniyor ve onlar gibi davranmaya çalışıyor.
Türban takıyor, cemaat kurallarına göre giyiniyor, ancak tüketim kültürünü, laik burjuva kültürüne yakınlaştırmaya çalışıyor. Aynı mağazalardan alışveriş ediyor, lüks arabalara biniyor, laik burjuvanın gittiği yerlere gidiyor, onların izlediği sanat etkinliklerini izlemeye çalışıyor.
Sencer Hoca, Emine Erdoğan'ın New York'ta, "Operadaki Hayalet"i izlemesini de bu bağlamda görüyor. Marka giyinmeyi, lüks otellerden alışveriş yapmayı bunun işaretleri olarak görüyor.
Sencer Hoca, laik burjuvaya yönelmenin sosyal ve siyasal sonuçlarının da olacağı kanısında. Ona göre, zengin türbanlıların bu eğilimi, onları örnek alan tabandaki orta ve yoksul kesimi de etkiliyor. Laik kesime özenme sonucu eğer öncüler laik kesim gibi yaşamaya başlarsa, onları izleyen geniş kesimler de aynı yöne girebilir.
'Taha Akyol'a katılıyorum'
Sencer Hoca, türbanın toplum yaşamına katılmayı sağlayan bir modernleşmeye işaret ettiğini savunan sosyologlara ve bu görüşü işleyen Taha Akyol'a buraya kadar katıldığını ifade ediyor. Türbanın, geleneksel toplum ilişkilerinden bir kopuş olduğunu söylüyor.
Sencer Hoca'ya göre, "mahalle baskısı" yerine "cemaat baskısı" kavramı daha yerinde bir yaklaşım. Hoca, "cemaat içi yaşam"ın ekonomik boyutunu önemsiyor.
Rant dağıtımıyla besleniyor
"Kalkındırmak için alışveriş" dediği bu yaklaşıma göre, cemaat mensupları kendilerinden olan esnaftan alışveriş yapıyor, ekonomi cemaat içinde dönüyor ve cemaate mensup olanlar kazanıp, güçleniyor. Böyle bir toplumsal doku oluşuyor. Diğer esnafı veya ticaret erbabını dışlayan bir tutum var.
Keza bu baskının yaşandığı çevrede, cemaate uymayanların, ekonomik olanakları varsa başka mahallelere taşınma eğilimleri ortaya çıkıyor, böylece bir ayrışma da yaşanıyor.
Bir diğer gelişme de mahalleyi terk etmeyip, aksine, onlar gibi yaşamaya başlayan ve bu yolla ekonomik olanaklarını artıracağını düşünenlerin de giderek artması. Bu da çıkar umuduyla gönüllü katılımı oluşturuyor ve çevreyi homojenleştiriyor. Sencer Hoca'ya göre toplumun daha alt kesimlerindeki bu doku oluşumuyla AKP ve iktidarının ilişkisi var. Bu da söz konusu cemaat örgütlenmesi ve yaşam tarzının siyasi ilişkisini oluşturuyor. Bu doku siyasetten rant dağıtımıyla besleniyor.
™ Hukuki NET 2002-2022 - Ulusal ve uluslararası Hukuk Sitesi ⚖️ olma özelliği ile gerek avukat, gerek diğer hukukçu arkadaş ve gerekse vatandaşlara ev sahipliği yapan, eğitim ve bilimsel alışveriş yapma amaçlı bir "Hukuk Rehberi" dir.
Davalar
Hukuki Net; sürekli yenilenen faydalı güncel içeriği ile zamanın hukuk dallarına göre kategorize edilmiş çeşitli mevzuat (Ceza kanunu, İş kanunu, Borçlar yasası gibi), emsal mahkeme kararları, yargıtay kararları, emsal danıştay ve anayasa mahkemesi kararları ile hukuksal makale, kanun, hukuki forum, hukuk sözlüğü, hukuk programları, meslektaş ilanları, avukatlar için kolay hesaplama araçları, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, benzer Yargıtay kararı ve Mahkemeler tarafından örnek davalar ile ilgili gerekçeli kararlar, * davası dilekçe örnekleri yasal haberler ve hukuk siteleri dizini 🕸 bulunan bir hukuk bilgi bankası sistemidir.
Avukatlar
Yararı nedir?
📝 Hukukçular için mesleki danışma (Üstad ve meslektaşlar arası paylaşım), dayanışma ve bakalorya fonksiyonu olan site; "Önleyici hukuk" veya "Dava hukuku" nedeni ile doğan veya yeni doğacak anlaşmazlıklar ile içtihat hukuku kaynağı olan Yargı ve Yargılamayı tartışmak, davalar ve ihtilaflar için yararlı çözüm yolları üretmek ve hukuksal konularda özellikle nerede, nasıl, neden soruları üzerinde soru cevap yorumlar, tartışma paylaşma yorumlama yöntemi ile sebep sonuç ilişkisi kurarak 💬, Mahkemelerin dava yükünü hafifletmeyi de amaçlayan suigeneris (kendine özgü) hukuk laboratuarı özellikleri bulunan bir hukuki kalkınma hedefli bilgi dağarcığıdır.
® Hukuki Net internette ve Türk hukukunda bir marka olmakla birlikte ticaret veya iş amaçlı bir site olmayıp, herhangi bir ticari kurum, kuruluş, bilgisayar programı firması, banka vb. kişi veya herhangi politik veyahut siyasi bir kuruluş tarafından desteklenmemekte, finans kaynağı reklam ve ekseriyetle site yönetimi olan Adalet sistemine adanmış bir servistir.
🆓 Hukuki.net halk için ücretsiz ve açık kaynak nitelikli bir hukuk sitesi olup, gayri resmi vatandaş bilgilendirme portalı işlevi görmektedir. Genel muhteviyat olarak kanun, yönetmelik, Emsal Anayasa mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay kararı gibi hukuki mevzuat içermekle birlikte avukat ve uzman kişilere özel yorumlar da içeren sitenin tüm hakları saklı olup, 🕲 telif hakkı içeren içeriği izinsiz yayınlanamaz, kopyalanamaz. (Herhangi bir hususu sitene alıntı kuralları çerçevesinde kopyalamak için sitene ekle için izin bağlantısı.)
™ Marka tescili, Patent ve Fikri mülkiyet hakları nasıl korunuyor?
Hukuki.Net’in Telif Hakları ve 2014-2022 yılları arası Marka Tescil Koruması Levent Patent tarafından sağlanmaktadır.
♾️ Makine donanım yapı ve yazılım özellikleri nedir?
Hukuki.Net olarak dedicated hosting serveri bilfiil yoğun trafiği yönetebilen CubeCDN, vmware esx server, hyperv, virtual server (sanal sunucu), Sql express ve cloud hosting teknolojisi kullanmaktadır. Web yazılımı yönünden ise content management (içerik yönetimi) büyük kısmı itibari ile vb olup, wordress ve benzeri çeşitli kodlarla oluşturulan bölümleri de vardır.
Hangi Diller kullanılıyor?
Anadil: 🇹🇷 Türkçe. 🌐 Yabancı dil tercüme: Masaüstü sürümünde geçerli olmak üzere; İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Hintçe, Rusça ve Arapça. (Bu yabancı dil çeviri seçenekleri ileride artırılacak olup, bazı internet çeviri yazılımları ile otomatik olarak temin edilmektedir.
Sitenin Webmaster, Hostmaster, Güvenlik Uzmanı, PHP devoloper ve SEO uzmanı kimdir?
👨💻 Feyz Pazarbaşı & Istemihan Mehmet Pazarbasi[İstanbul] vd.
® Reklam Alanları ve reklam kodu yerleşimi nasıl yapılıyor?
Yayınlanan lansman ve reklamlar genel olarak Google Adsense gibi internet reklamcılığı konusunda en iyi, en güvenilir kaynaklar ve ajanslar tarafından otomatik olarak (Re'sen) yerleştirilmektedir. Bunların kaynağı Türkiye, Amerika, Ingiltere, Almanya ve çeşitli Avrupa Birliği kökenli kaynak kod ürünleridir. Bunlar içerik olarak günlük döviz ve borsa, forex para kazanma, exim kredileri, internet bankacılığı, banka ve kredi kartı tanıtımları gibi yatırım araçları ve internetten para kazanma teknikleri, hazır ofis kiralama, Sigorta, yabancı dil okulları gibi eğitim tanıtımları, satılık veya kiralık taşınmaz eşyalar ve araç kiralama, ikinci el taşınır mallar, ücretli veya ücretsiz eleman ilanları ile ilgili bilimum bedelli veya bedava reklamlar, rejim, diyet ve özel sağlık sigortası gibi insan sağlığı, tatil ve otel reklamları gibi öğeler içerebilir. Reklam yayıncıları: ads.txt dosyası.
‼️ İtirazi kayıt (çekince) hususları nelerdir?
Bahse konu reklamlar üzerinde hiçbir kontrolümüz bulunmamaktadır. Bu sebep ile özellikle avukat reklamları gibi Avukatlık kanunu vs. mesleki mevzuat tarafından kısıtlanmış, belirli kurallara tabi tutulmuş veya yasaklanmış tanıtımlardan yasal olarak sorumlu değiliz.
📧 İletişim ve reklam başvuru sayfası nerede, muhatap kimdir?
☏ Sitenin 2022 yılı yatırım danışmanı ile irtibat ve reklam pazarlaması için iletişim kurmanız rica olunur.
-------------------------------------------------------------------------------- Why backlinks remain the #1 ranking factor. If you’ve been...
Emlakçı dolandırıcılığı - Kişinin...