DEMEK ki karşıdan gelen her iki kişiden birisi AKP’li.
Oysa ben bugüne kadar "AKP’ye oy verdim" ya da "Vereceğim" diyen bir tek kişiye olsun rastlamış değildim.
Herkesin AKP’ye karşı olduğu bölgelerden AKP çıktı.
"İflas ettik" diyen esnaf, AKP’ye oy verdi anlaşılan.
"Bittik" diyen köylü de...
Seçim gecesi televizyon televizyon koşuşturan bizim ekran kuşlarının bir teki "AKP’ye oy verdiğini" söylemez. Ama mutlu yüzlerine bakın, tümünün AKP’ye oy verdiklerini kolayca anlarsınız.
Muhabirlerimiz "AKP’li seçmen" bulmak için varoşlara gittiler. Oysa sandıklar açıldı ki lüks sosyete semtlerinin alayı AKP seçmeni...
Sermaye kesiminin de AKP’ye oy verdiğini artık biliyoruz.
Nitekim Abdullah Gül, seçim öncesi (Kayseri konuşması) açıkça ve net biçimde "Bizim birçok gizli oyumuz var" demişti.
Bu doğru çıktı.
*
Peki...
İnsan oy vereceği partiyi niye saklar?..
Neden insanlar AKP’ye oy vereceklerini-verdiklerini gizlerler?..
Bunda utanılacak ne var?..
Saklamak niçin?..
Kişi bir kabahat işlediği zaman bilinsin istemez.
AKP’li olmak suç değil.
Utanılacak bir şey yok...
*
O zaman neden?..
Çünkü:
Bu seçimlerle millet, laik cumhuriyetin bir "ılımlı İslam’a" dönüştürülmesini onaylamıştır.
Bu yüksek orandaki oy; AKP’nin kafasındaki Türkiye’yi gerçekleştirmesine destek anlamındadır.
Kim ne derse desin...
Türkiye’nin değişen yüzünün daha da değişmesine onaydır.
İşte burada, dünyanın en güzel ülkesini "çağı yakalayın" diye ulusuna emanet etmiş Mustafa Kemal’e karşı bir mahcubiyet söz konusu olmalı.
Benim etrafımda, orda, burda o kadar çok "utangaç" seçmen varmış ki, meğer hepsi de seçim sonuçlarını bekliyorlarmış. AKP'yi benden çok eleştiren, RTE'ye benden çok kızan şahıslar oylarını AKP'ye verdiklerini dile getirdiler. Herkesin tercihine saygılıyım ama anlayamadığım nokta şu, açıktan açığa AKP propagandası yapanlar bile "Ben AKP'li değilim." diye savunmaya geçerken, nasıl oluyor da seçimlerden sonra kasıla kasıla "Ben de AKP'ye verdim oyumu." diyebiliyorlar ve seçimden önce acımasızca eleştirdikleri AKP ve RTE'yi seçimden sonra göklere çıkarabiliyorlar?
Yanlış anlaşılmasın, AKP'nin başarısına, oy verenlerin tercihlerine değil yorumum. Sadece bu gizliliğe anlam veremiyorum, birileri bunun nedenini açıklayabilir mi acaba? Gerek var mıydı? Sonuç farklı olsaydı, gizli oylarını aynı yüreklilikle açıklayacaklar mıydı?
Son günlerde kendimi daha çok yargılamaya, sorgulamaya başladım, benim mi değerlerim çok farklı, dürüstlüğü, açık sözlülüğü, açık yürekliliği bana mı yanlış öğrettiler, yoksa hiç mi öğretmemeliydiler, yahu yoksa ben uzaylı mıyım?..
Bekir Coşkun'un dünkü yazısından önce yani pazartesi günü bütün gün boyunca AKP'ye aslında herkesin oy verdiğini ama nedense bunu açıklamadığını gizlediğini neden gizlediğini konuşup durmuştuk. O sebeple yazıyı okunca altına imzamı atabilirim diye düşünüdüm. Ben demokrasi adına; bu oyların emanet, kararsızlık,tek parti iktidar olsun düşüncesi v.s. olduğu şeklindeki bilimum muhalefet iddialarına katılmıyorum. GGERÇEKTEN AKP'YE OY VERMEMİŞ BİRİ olarak (bunu doğruluğunu pekiştirmek adına büyük yazdım) milletin iradesini net bir şekilde kullandığını düşünüyorum. Biz bu partiyi desteklemeyen azınlık olarak ülke gerçeklerinden neden bu kadar bir haber kaldığımızı, öngörü kabiliyetimizin neden bu kadar dibe vurmuş olduğunu iyice bir analiz etmeliyiz.İki kişiden biri (yani eşiniz yada siz ikinizden biriniz oy vermişsiniz) bu partiye oy vermişse bundan sonra muhalefet etmek için muhalefet eden oy verdiğimiz partilerimize bakış açımızı değiştirebiliriz. Ya onlar kendilerini değiştirip yenileyecekler yada biz de bu ülkenin diğer yarısı gibi tercihimizi onları değiştirmekten yana kullanmak zorunda kalacağız......
Konu Av.Gülcan Bakır tarafından (26-07-2007 Saat 11:39:34 ) de değiştirilmiştir.
siz bazı insanlara haksızlık yaparsanız sadece o haksızlık yaptığınız insanları karşınıza almazsınız...
yapılan haksızlıklara tahammül edemeyen diğer insanları da karşınıza almış olursunuz...
akp'ye oy veren insanların profilini kafasında çizmeye çalışanlara bir ışık olması dileğimle...
Sayın hll45,
İletinizdeki "siz" kategorisine ben de dahilsem, yazdıklarımı iyi okumamışsınız demek ki. Bakın ben ne AKP'ye oy verenlere saygısızlık ve haksızlık ettim, ne de profillerini çizmeye çalıştım.
Benim anlayamadığım nokta yukarıdaki iletimde de belirttiğim gibi AKP'ye oy veren insanlarımızın bunu seçime kadar gizlemeleri, hatta ve hatta seçimden önce en sert eleştirileri yaparken, seçimden sonra AKP'yi ve R.Tayyip Erdoğan'ı göklere çıkarmalarıdır. Ben bunu dürüstlükle bağdaştıramıyor, inandığın değerlerin, doğruların arkasında duramama, ya da en kötü tanımla iki yüzlülük olarak addediyorum. (Seçime kadar kararsız olup da son anda tercihini yapanları, sessizliğini seçimden önce ve sonra da koruyanları, açıkça AKP'ye oy vereceklerini ifade edenleri dışarda tutuyorum.) Eğer siz bu durumu normal karşılıyorsanız işte o noktada da şunu düşünmekten alamıyorum kendimi, demek ki farklı düşünen, farklı olan benim.
Tepkim sadece bundan ibarettir, herkesin tercihine saygılıyım, halkımızın iradesine söyleyecek tek sözüm yok. Umarım bu kez ne demek istediğim anlaşılmıştır.
Ne hazin bir tecellidir ki şunca zamandır "sırt sırta yazıyor" olmamıza karşın hálá tanışamadık!
Hani bir zamanlar "apartman hayatı"na yönelik eleştirilerde sıkça kullanılan "Adamlar kapı komşusu ama birbirlerine selam bile vermiyorlar" diye bir klişe vardı ya...
Bizimki de biraz o hesap.
Neyse... Umarım en kısa zamanda tanış oluruz.
Bekir Bey...
Adınız geçtiğinde herkeste olduğu gibi bende de bir "ince saz" çağrışımı uyandırıyorsunuz.
Ben de size "kelimelerin efendisi" diyenlerdenim.
Bazen öyle yazılar yazıyorsunuz ki, "İşte insani duyarlılığın şiiri" diyerek kesip saklıyorum.
Ve fakat Bekir Bey...
Bazen de öyle yazılar yazıyorsunuz ki, o "ince saz" birden susuveriyor. "Dokunaklı şiir"in yerini irkiltici bir anlayışsızlık alıyor.
Hunharca katledilen bir sokak köpeği ya da zalim bir arabanın altında can vermiş zavallı bir kedicik için geliştirdiğiniz o takdire şayan empati duygunuzu, halkımızın büyük bir kısmı için geliştirmediğinizi görmek beni acayip şaşırtıyor.
Israrla diyorsunuz ki:
"Göbeğini kaşıyan adam."
* * *
Hemen anımsatayım:
Bu türden bir yaklaşım yeni bir şey değil Bekir Bey.
57 yıldır her seçim yenilgisinin ardından benzer nitelemeler çıkınlardan çıkartılmış.
Mesela, Çetin Altan’ın rahmetli babası, sizin "Göbeğini kaşıyan adam" dediğiniz adama "Ayak takımı" dermiş.
Mesela, İsmet Paşa döneminin ünlü CHP’lisi Cevdet Kerim, "Hasolar, Memolar" diye aşağılamayı tercih etmiş.
Mesela, Metin Toker, "Fasafiso vatandaşlar" nitelemesinde karar kılmış.
Mine Kırıkkanat’ın tanımının "Uzun kollu, kısa bacaklı ve kıllarla kaplı" şeklinde tezahür ettiği hepimizin hafızasındadır.
Siz ise "Göbeğini kaşıyan adam" demeyi uygun görüyorsunuz.
Yanlış anlamayın!
Sizden halk goygoyculuğu yapmanızı, "Halkım ne derse güzel der" demenizi falan beklemiyorum.
Ben de "Halk yüzde 47 dedi / Aldınız mı boyunuzun ölçüsünü" falan diyen densizlere kıl oluyorum.
Ben de yüzde 47’lik oydan, bir haklılık peyda etme girişimine ifrit oluyorum.
Ben de "Söz söylenmez yüzde 47’nin üstüne" tavrından rahatsız oluyorum.
Yani Bekir Bey, halkımızın siyasal tercihini eleştirmek tabii ki hakkınızdır.
Ancak bunu yaparken...
Adamların göbeklerinin büyüklüğünden söz etmeniz, eşek benzetmesi yapmanız, kaşınmaktan dem vurmanız...
Bence sizin gibi ince duyarlılıkların adamına hiç mi hiç yakışmayan budur.
* * *
Ayrıca Bekir Bey...
Siz de çok iyi bilirsiniz ki, "Bir çobanın oyuyla bir profesörün oyu hiç bir olur mu?" şeklindeki görüş, bu zamana kadar çok tartışılmıştır.
Ancak insanlık, bütün bu tartışmaların sonunda "eşit oy" prensibinde karar kılmıştır.
Eğer siz buna karşın...
O eski demode görüşü savunacaksanız...
Her seçimin ardından "Göbeğini kaşıyan adam" tarzı nitelemelerde bulunup kendinizi rahatlatmak yerine, çıkıp açıkça "eşit oy" prensibini tartışmaya açın...
Çıkıp deyin ki:
"Profesörün oyu 6 oy, doçentin oyu 5 oy, doktora çalışması yapanın oyu 4 oy, üniversite mezununun oyu 3 oy, lise mezununun oyu 2 oy sayılsın."
Madem bir çobanın umutlarının, korkularının, kendine özgü doğrularının, beklentilerinin, gelecek tasavvurunun, bir profesörünkinden daha kötü olacağı konusunda eminsiniz...
O halde adamlara "Göbeklerini kaşıyorlar" diye hakaret etmekten vazgeçip...
"Eşit oy" prensibine savaş açın.
Böylelikle çok daha tutarlı bir davranış sergilemiş olursunuz.
Aksi takdirde her seçimde yeni bir hakaret sıfatı bulmak zorunda kalacak ve benim gibi "Her şeye rağmen Bekir Coşkun okuyorum" diyenleri şaşırtacaksınız.
Hadi Oğuz Atay gibi bitireyim:
"Ekmek suyla undan ibarettir / Maruzatım bundan ibarettir."
Telefonlar durmadan çalıyor, televizyonlar kapıda, haberciler durmadan bizden söz ediyorlar, benim ise söyleyecek çok sözüm yok.
Sözümü sadece size söyleyebilirim.
Olan şu:
Biz bir kayıktaydık.
Kürek arkadaşımı dalgalar aldı.
Bizim ulaşmak istediğimiz bir yer vardı. Söylene söylene, sızlana sızlana, adeta kendimizi kürek mahkûmu sayarak kürek çekiyorduk o yere doğru...
Orası; sadece bizim aydınlık ülkemizdi.
Çağdaş okulların bahçesinde, çocukların sevgi-barış-özgürlük şarkıları söyledikleri, karanlık merdiven altlarında tarikat kurslarının yer almadığı bir yer...
İtilmiş, yasaklı, suçlu, sakıncalı, haram, günahkár, aşağılanan, hiç sayılan kadınların olmadığı yurt...
Babaların evlerine güler yüzle ve alın teri sıcak ekmeklerle döndükleri...
Soygunun, hırsızlığın, talanın olmadığı bir yer.
İran’a, Suudi Arabistan’a benzemesini asla istemediğimiz... Şeriatçıların, tarikatların, laik cumhuriyet düşmanlarının karanlığa sürüklemelerini asla kabul edemeyeceğimiz mübarek-kutsal vatan...
Mustafa Kemal’in memleketi....
Bizim ülkemiz...
*
Ulaşmak istediğimiz yer burasıydı.
Emin Çölaşan artık yok.
Ne yapmalıyım?..
Bırakmalı mıyım kürekleri?...
Ben şimdiye kadar her şeyimi okurlarımla paylaştım. Evimizi, evimizdeki canlıları, kemanımı, şarkılarımı, sevdalarımı, sancılarımı...
Bilmezsiniz; yazılarımı onlarla birlikte yazarım ben.
Şimdi soruyorum:
Ne yapmalıyım.
Asılsam mı küreklere?..
Avuçlarım kanasa da, hırsımdan ağlasam da, o yere doğru tek başıma kalsam dahi çekmeli miyim kürekleri?
Güne iyi başlama yolu.
Sen çok yaşa emi Bekir Çoşkun ...
Sondaki ’m’ harfi...
ASKERLER ilk gün "Cumhurbaşkanım" yerine "Cumhurbaşkanı" dediler. Yani sondaki "m" harfini söylemediler.
Bir harfle bir şey olmaz.
Ya baştaki harfi söylemeselerdi:
"Umhurbaşkanım..."
Bir "m" harfi önemli değil.
Misal; ben harflerin yarısını söyleyemiyorum, herkes anlıyor.
Ayrıca bizler toplum olarak altmış yıldır kuzu kuzu yaptığımız gibi "m"yi fazlasıyla söyleriz:
"Meeee..."
*
Kimileri harfleri çok önemli sayar.
Bence bir harf, iki harf, üç harf olmasa da olur.
Bakarsınız geriye "Cumbaş" kalmış, ki ben bunun "Cumhurbaşkanı" anlamına geldiğini her zaman anlarım.
Cumhuriyet tarihimizde askerler ilk kez bir Cumhurbaşkanı’na "Cumhurbaşkanım" demediler.
Bu "E-Muhtıra"dan sonra "M-Muhtıra" sayılır mı, bilemem.
Belki Başbakan, Uğur Dündar ile ilk televizyon sohbetinde bunu da dile getirip yakınır:
"Şimdi Uğur Bey biliyorsunuz "m" harfini söylemiyorlar..."
Uğur Dündar ilk defa duyuyormuş gibi gözlerini açarak:
"Sondakini mi?.."
"Evet, sondaki ’m’ harfini söylemiyorlar... Ne oluyor o zaman, bir ifade eksikliği oluyor. Sonuna koymazsan bu olmaz... Koyacaksın onu... Haaa, ben koymam diyebilir... Buna hakkın yok. Eksik olunca nasıl tecelli ediyor?.."
"Cuhurbaşkanım oluyor."
"Hayır sondakini söylüyorum, ikincisi..."
"Cumhurbaşkanı..."
"Hah... Bu ’m’yi yerine koyacaksın... Koymuyorsan, benim Cumhurbaşkanım değildir diyorsan, o zaman çek git..."
*
Sıkıysa...
Özür dilerim, mümkünse, kovun askerleri.
Ya da; iktidara şirin gözükmek istemeyen, başına ne geldiğinin farkında olan yürekli kimi insanlar "Cumhurbaşkanım" demeyecekler, "m"siz idare edeceksiniz.
Sırf: Abdullah Gül benim cumhurbaşkanım olamaz''dediği için bir meslektaşımızı vatandaşlıktan çıkmaya davet eden BAŞBAKAN ERDOĞAN
Türk Silahlı Kuvvetleri'ne Bölücü''dediler..Duydunuz mu?
vatan : zafer mutlu
BARINAĞIN kapısı açılıp da birileri içeri girdiğinde, evlerden atılmış köpekler "Beni almaya geldiler" diye sevinç çığlıkları atarlar.
Ön patilerini tellere dayayıp "burdayım" der gibi bağırırlar.
Oyuncu küçük köpekler, o evlerde öğrendikleri takla atma, el verme gibi numaralarını yapmaya başlarlar.
Hepsinin gözü kapıdan içeri girenlerdedir.
Kimisi, "O gelenler bizimkiler, seninkiler değil..." dercesine yanındaki köpeği pataklar.
Bir sevinç fırtınası eser barınakta.
Kimisi kapatıldığı tel kafesin kapısına kadar koşup koşup döner.
Kendilerini almaya geleni görmek için çırpınırlar, irili ufaklı köpekler, sevinç çığlıkları birbirine karışır.
Ama kimse gelip onları oradan almaz.
Gelenler gittiğinde, arkalarından son bir kez bakıp, hüzünle tellerin arkasındaki köşelerine çekilirler.
*
Böyledir belediyelerin köpek barınakları.
Oradakiler, insanlara biyolojik olarak en yakın, bir büyümeyen çocuk zekásına sahip canlılardır.
Bizlere bağlanırlar, severler, özlerler, üzülürler, ağlarlar... Bunu insanoğlu anlamak istemez.
İşte; Bandırma Belediyesi'nin barınağında görevliler bir gecede 280 köpeği öldürdüler. Sebep; içlerinden birisinde (elbette belediye veterinerinin aşı yapmaması ve bakımsızlık yüzünden) kuduz gözükmesi...
Bir insanda bulaşıcı hastalık görüldüğünde, tüm mahalledekileri öldürürler mi?..
Bandırmalılar sevecen, iyi yürekli, merhametli insanlardır. Bu Bandırma'ya yakıştı mı?..
*
Bölgenizde bir barınak varsa, gidip bakın...
Bir ölüm kampı gibidir çoğu.
Aklı, sevgisi, duyguları olan canlıları toplayıp tellerin arkasına kapatmak, onlara yardım için değil, onları sevmeyenlere ve istemeyenlere hizmet içindir.
Gözleri barınağın kapısında öyle beklerler onlar. Bir gelen olduğunda...
Sevinç çığlıkları atılır, küçük kaniş takla numarasını yapar, seter durduğu yerde zıplar, kangal kırması çıkış kapısına doğru koşup koşup döner. Ama onlar insanoğlunun merhametsizliğinin farkında değillerdir.
Bir gece o kapıdan canavar girer içeriye, insan kılığında...
********
Benim notum: Köpek barınaklarına zaman zaman, sevilmeye ve sevmeye ihtiyacım olduğunda giden biri olarak bu yazıyı çok iyi anlayabiliyorum. Herkesin bence bu duyguyu tatması gerekir. Mesela bir pazar günü, 1-2 saatliğine, en kötü giysilerinizi giyip, elinize de kasaptan aldığınız atılacak et ve kemikleri alıp köpiş dostlarımızı sevindirebilirsiniz.
Tam da bugün, bir arkadaşımla bu konuyu konuşuyorduk. Birbirimize sorduk, neden bazı insanlar sevmiyor hayvanları, ağaçları, doğayı, canlıları? Neden hayvanlara kötü davranıp, ormanları yakıyorlar insafsızca? Ben dedim ki, belki de, bazı anneler, babalar diğer canlıları sevmeyi öğretmiyorlar, çocuklar bu sevgiden yoksun büyüyorlar. Ve aklıma şu örnek geldi; babasını ayıyı taşlarken gören çocuk, büyüdüğünde ayıyı kucaklayacak, sevecek değil ya...
Merhabalar, yaklaşık 2450 m2 alana sahip arazimiz üzerinde 1958 yılında inşa edilmiş bir okul bulunuyor. Tapu kaydında herhangi bir şerh ya da farklı...
™ Hukuki NET 2002-2022 - Ulusal ve uluslararası Hukuk Sitesi ⚖️ olma özelliği ile gerek avukat, gerek diğer hukukçu arkadaş ve gerekse vatandaşlara ev sahipliği yapan, eğitim ve bilimsel alışveriş yapma amaçlı bir "Hukuk Rehberi" dir.
Davalar
Hukuki Net; sürekli yenilenen faydalı güncel içeriği ile zamanın hukuk dallarına göre kategorize edilmiş çeşitli mevzuat (Ceza kanunu, İş kanunu, Borçlar yasası gibi), emsal mahkeme kararları, yargıtay kararları, emsal danıştay ve anayasa mahkemesi kararları ile hukuksal makale, kanun, hukuki forum, hukuk sözlüğü, hukuk programları, meslektaş ilanları, avukatlar için kolay hesaplama araçları, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, benzer Yargıtay kararı ve Mahkemeler tarafından örnek davalar ile ilgili gerekçeli kararlar, * davası dilekçe örnekleri yasal haberler ve hukuk siteleri dizini 🕸 bulunan bir hukuk bilgi bankası sistemidir.
Avukatlar
Yararı nedir?
📝 Hukukçular için mesleki danışma (Üstad ve meslektaşlar arası paylaşım), dayanışma ve bakalorya fonksiyonu olan site; "Önleyici hukuk" veya "Dava hukuku" nedeni ile doğan veya yeni doğacak anlaşmazlıklar ile içtihat hukuku kaynağı olan Yargı ve Yargılamayı tartışmak, davalar ve ihtilaflar için yararlı çözüm yolları üretmek ve hukuksal konularda özellikle nerede, nasıl, neden soruları üzerinde soru cevap yorumlar, tartışma paylaşma yorumlama yöntemi ile sebep sonuç ilişkisi kurarak 💬, Mahkemelerin dava yükünü hafifletmeyi de amaçlayan suigeneris (kendine özgü) hukuk laboratuarı özellikleri bulunan bir hukuki kalkınma hedefli bilgi dağarcığıdır.
® Hukuki Net internette ve Türk hukukunda bir marka olmakla birlikte ticaret veya iş amaçlı bir site olmayıp, herhangi bir ticari kurum, kuruluş, bilgisayar programı firması, banka vb. kişi veya herhangi politik veyahut siyasi bir kuruluş tarafından desteklenmemekte, finans kaynağı reklam ve ekseriyetle site yönetimi olan Adalet sistemine adanmış bir servistir.
🆓 Hukuki.net halk için ücretsiz ve açık kaynak nitelikli bir hukuk sitesi olup, gayri resmi vatandaş bilgilendirme portalı işlevi görmektedir. Genel muhteviyat olarak kanun, yönetmelik, Emsal Anayasa mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay kararı gibi hukuki mevzuat içermekle birlikte avukat ve uzman kişilere özel yorumlar da içeren sitenin tüm hakları saklı olup, 🕲 telif hakkı içeren içeriği izinsiz yayınlanamaz, kopyalanamaz. (Herhangi bir hususu sitene alıntı kuralları çerçevesinde kopyalamak için sitene ekle için izin bağlantısı.)
™ Marka tescili, Patent ve Fikri mülkiyet hakları nasıl korunuyor?
Hukuki.Net’in Telif Hakları ve 2014-2022 yılları arası Marka Tescil Koruması Levent Patent tarafından sağlanmaktadır.
♾️ Makine donanım yapı ve yazılım özellikleri nedir?
Hukuki.Net olarak dedicated hosting serveri bilfiil yoğun trafiği yönetebilen CubeCDN, vmware esx server, hyperv, virtual server (sanal sunucu), Sql express ve cloud hosting teknolojisi kullanmaktadır. Web yazılımı yönünden ise content management (içerik yönetimi) büyük kısmı itibari ile vb olup, wordress ve benzeri çeşitli kodlarla oluşturulan bölümleri de vardır.
Hangi Diller kullanılıyor?
Anadil: 🇹🇷 Türkçe. 🌐 Yabancı dil tercüme: Masaüstü sürümünde geçerli olmak üzere; İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Hintçe, Rusça ve Arapça. (Bu yabancı dil çeviri seçenekleri ileride artırılacak olup, bazı internet çeviri yazılımları ile otomatik olarak temin edilmektedir.
Sitenin Webmaster, Hostmaster, Güvenlik Uzmanı, PHP devoloper ve SEO uzmanı kimdir?
👨💻 Feyz Pazarbaşı & Istemihan Mehmet Pazarbasi[İstanbul] vd.
® Reklam Alanları ve reklam kodu yerleşimi nasıl yapılıyor?
Yayınlanan lansman ve reklamlar genel olarak Google Adsense gibi internet reklamcılığı konusunda en iyi, en güvenilir kaynaklar ve ajanslar tarafından otomatik olarak (Re'sen) yerleştirilmektedir. Bunların kaynağı Türkiye, Amerika, Ingiltere, Almanya ve çeşitli Avrupa Birliği kökenli kaynak kod ürünleridir. Bunlar içerik olarak günlük döviz ve borsa, forex para kazanma, exim kredileri, internet bankacılığı, banka ve kredi kartı tanıtımları gibi yatırım araçları ve internetten para kazanma teknikleri, hazır ofis kiralama, Sigorta, yabancı dil okulları gibi eğitim tanıtımları, satılık veya kiralık taşınmaz eşyalar ve araç kiralama, ikinci el taşınır mallar, ücretli veya ücretsiz eleman ilanları ile ilgili bilimum bedelli veya bedava reklamlar, rejim, diyet ve özel sağlık sigortası gibi insan sağlığı, tatil ve otel reklamları gibi öğeler içerebilir. Reklam yayıncıları: ads.txt dosyası.
‼️ İtirazi kayıt (çekince) hususları nelerdir?
Bahse konu reklamlar üzerinde hiçbir kontrolümüz bulunmamaktadır. Bu sebep ile özellikle avukat reklamları gibi Avukatlık kanunu vs. mesleki mevzuat tarafından kısıtlanmış, belirli kurallara tabi tutulmuş veya yasaklanmış tanıtımlardan yasal olarak sorumlu değiliz.
📧 İletişim ve reklam başvuru sayfası nerede, muhatap kimdir?
☏ Sitenin 2022 yılı yatırım danışmanı ile irtibat ve reklam pazarlaması için iletişim kurmanız rica olunur.
Şahsa ait arazi üzerinde bulunan...
14-05-2025, 22:25:33 in Gayrimenkul Hukuku