2007 Seçim Sonuçları

[Aslı Güngör]

Sayın Harun Gür,

Söylermisiniz ben size cevap yazınca niye rezil rüsva oluyormuşum.. Anlayamadım yani rezil rüsva olmak ne demek.. O zaman niye bir yetkili olarak forumlara yazıyorsunuz tek amacınız karşı görüşleri olan insanları rezil rüsva etmek mi?? Bunun için mi buradasınız..

Benim şu ana kadar yazdığım hiçbir şeyden utandığım yada alındığım yok..Söyledikleriminde sonuna kadar arkasında dururum..Bu tavrınız gerçekten çok çirkin bir yetkili olarak daha dikkatli kelimeler kullanmalısınız..Sizin burada yazdıklarınız hepsine iki katıyla cevap verebilirim.. Yeter ki siz cevap isteyin !!! Ve eğer illaki de birilerinin rezil rüsva olduğunu görmek istiyorsanız desteklediğiniz düşünceyi temsil edenlerin son haline bakıverin..Zira seçim gecesi sizin Chp+Dsp=?? forumunda övgüyle bahsettiğiniz Sayın Baykal yüzünden sizinle aynı düşünceyi paylaşanların bir kısmı artık onu istemediği için parti binasının önünde tekme tokat birbirine girmişti..Ve yine hızını alamayan CHP'li bir belediye başkanı seçim sonuçları açıklanınca bunu kutlayan AKP'lilerin üzerine arabasını sürüp insanları yaralamakta bir beis görmemiş.. Üstelik Baykal'ın yeni akıl hocası Süleyman Demirel, Baykal'a "oturduğun koltuktan kalkma sen iyi çalıştın" diyerek istifasını engellemiş.. 70 yaşındaki Baykal, 83 yaşındaki Süleyman Demirel'in dizinin dibinden ayrılmayacak bu gidişle..Ne diyelim Allah muhabbetlerini artırsın sonradan sonraya birbirlerine karşı duydukları bu aşırı sevginin nedenini ben hala çözebilmiş değilim..Baykal yaşadığı başarısızlıklara rağmen Mehmet Ağar'ın gösterdiği olgunluğun birazını bile gösteremedi ne yazık ki..Üstelik herkes AKP'nin hediyelerinden bahsediyor ama kimse CHP'nin dağıttığı başörtülerinden bahsetmiyor merak eden açar Sabah gazetesinin arşivini fotoğrafıyla görür..Daha rezillik olarak size çok şey sayabilirim aslında dinlemek isterseniz tabi..Haa bu arada “Sayın Baykal, uzman hekim olan oğluna mecburi hizmet yaptırmamak için partisinin koalisyon ortağı olduğu dönemde Bakanlar Kurulu kararı çıkarttırmış; zamanında yurtdışından dönmeyen, Hazineden fazladan maaş alan ve böylece müstafi durumuna düşen oğlu Ataç Baykal’ı yeniden memuriyete geri döndürmüştür.” haberlerini de okumuşsunuzdur heralde..Sizin tarafınızdan bakıldığında örnek bir baba olarak oğluna sahip çıkmış gibi görünüyordur bu durum sanırım..Acaba iktidara gelseydi daha neler görürdük kimbilir ama kısmet değilmiş..Gerçi köşe yazarlarının çoğuna göre o iktidar da olup çalışmak yerine muhalefet te olup olayları seyretmeyi tercih edermiş..O yüzden ona göre bu seçim sonuçları başarısızlık değil başarı zira hala istediği yerde duruyor..İktidara geldiğinde de ülkeyi partisini yönettiği gibi dikensiz gül bahçesi haline getirmeyi kafasına koysaydı işte o zaman sağcısıyla solcusuyla hepimiz hapı yutmuştuk.. :o En ufak bir muhalefette kendimizi Yunan karasularında falan bulurduk heralde hemde bir daha ülkeye dönmemek üzere..:o

Sayın bihaber Marie Claire olayına gelince hükümetin durumdan haberi varmıdır bilmem ama benim aklıma, Türkiyede ki Marie Clarie yetkililerinden mail atmak ve bunun gerçek olup olmadığını sormak gelmişti o zaman.. Bana cevap yazan dergi yetkilisi; "Fransız dergi Türk halkından özür diledi, bu gibi yayınlar rakiplerimiz tarafından bizi yıpratmak için çıkarılıyor" gibi bir cevap gelmişti, sonrasında dergiyi almayı kestim ama bu konuyu AKP'nin sayfasına yazmak hiç aklıma gelmedi..Gelse yazardım..

Bu arada Abdüllatif Şener olayı hakkında yanlış bilginiz var, o uzaklaştırılmadı sadece artık siyaset yapmaktan yoruldu ve kendi isteğiyle bıraktı, kimsede ona kırgın ya da kızgın değil..Kendi tercihiydi ve saygı duyuldu..Turhan Çömez olayına gelince Turhan Çömez partiden ayrı olarak kendi reklamını yapmaya çalıştı, olayları rapor ettim diyor ama o raporların bir örneğini getirip göstermemiş ne enteresan..Diğer olaylarda da parti yetkililerine haber vermeden kendi kendine kurtarıcılığa soyundu, ben milletvekiliyim benim yetkilerim var dedi ama partiye haber vermek yerine yanına basın mensuplarını aldı..Partililer olayları onun ağzından değil basından öğrendi..Bireysel hareket etti..Ön plana çıkmaya çalıştı ama bu partinin tepkisine neden oldu..Kendinin temiz siyaset yaptığını iddialarına karşılık bazı internet sitelerinde aldığı maaşın şöförünün benzinine yetmediği konuşuluyor, o zaman yaşamak için nasıl para kazandığını o da açıklamalı..Belki bir şekilde yüzünü insanlara tanıtıp sonrasında yeni bir parti kurma düşüncesi vardır kimbilir?? Erkan Mumcu'da AKP ile başladığı yola onlar benimle uyuşmuyor diye son vermemiş miydi..Ne yapsalar mutlu edememişlerdi onu..O illaki de parti başkanı olmalıydı..Artık ondan da hevesini almıştır sanırım..

Bu arada kanaltürk için "iktidardan korkmayan" demişsiniz..Yahu CHP kadar AKP'de para verseydi onlara bakın bakalım neler olurdu.. Demek ki bunun korkmakla alakası yok tamamen duygusal (!) nedenler var ortada..:o

Ayrıca Sayın gecem1970,

Tespitlerinizden dolayı sizi tebrik etmek isterim..Bazıları başarısızlığa kılıf uydurmak yerine çalışmaya başlasa çok iyi olacak.. Dün televizyonda Mustafa Sarıgül'ü gördüm ve insanların ona gösterdikleri sevgiyi..Herkesi kucaklayan çalışkan bir insan..Öte yandan halkın büyük bir kısmı tüm kötülemelere rağmen Tayyip Erdoğan'ı da öyle görüyor.. Köşe yazarlarından biri televizyonda ona duyulan sevgi için herhangi bir siyasetçiye duyulan sevgiden çok daha farklı sevgi dedi bu nedenle bence Sarıgül gelirse RTE'ye ciddi bir rakip olabilir.. Türk halkı artık genç, çalışkan, akıllı ve çözüm üreten, pozitif liderler istiyor.. Miyadını doldurduğu halde koltuğunda ölmeye yemin etmiş liderlerin modası çoktan geçti..

[gecem1970]

Sayın Öztürk,
Sanırım söylemek istediğimi iyi ifade edemedim. Sizin ifadenizle "genç, çalışkan, akıllı ve çözüm üreten, pozitif liderler" bulmak işin kolay kısmı. Üstelik böyle bir lider bulmak ile oy oranı olsa olsa %1 oynardı. Baykalla Erdoğanın yeri değişse sanıyormusunuz ki CHP %40 la birinci parti olacaktı. Yada AKP %20 gerileyecekti.
Birilerinin çalışma vakti geldi demişsiniz. Aynen katılıyorum. Ancak o birileri falan filan partinin yönetcileri yada aktif üyeleri değil. BİZİZ. Biz kimiz? Türkiye Cumhuriyetinin, anayasada ifadesini bulan laik sosyal devlet yapısına ve vatanın bölünmez bütünlüğüne yürekten, özde bağlı vatandaşlarız. Hani bu gün yabancı basında "azınlık" olarak tanımlanan kişileriz. Bazen güçlü hastalıklar büyük felaketler insanın bağışıklığını artırır,yeniden hayata bağlar, eskisinden daha güçlü hale getirir ya. Demem o ki ya biz çalışıp biz çoğunluk haline geleceğiz. Ya da ....
Dilim varmıyor söylemeye bile....

Biz bu çoğunluğu bir oluşturalım başına geçecek liderde bulunur oy verecek partide.

[bihaber]

Sayın Öztürk,
Bunu yazan sizsiniz.

Marie Claire dergiside bu hükümet zamanında değil bundan bir önceki hükümetlerimizden biri zamanında yayınlanmıştı yanlış hatırlamıyorsam ama ben o zaman hükümet tarafından ciddi bir tepki verildiğini duymadım bile zira onlar altından kalkamadıkları ekonomi yüzünden imf'den para rica (!) etmekle meşgullerdi o dönemde ve tehlikenin büyüklüğünün farkında bile olamadılar..

Bunu yazan da.

Sayın bihaber Marie Claire olayına gelince hükümetin durumdan haberi varmıdır bilmem ama benim aklıma, Türkiyede ki Marie Clarie yetkililerinden mail atmak ve bunun gerçek olup olmadığını sormak gelmişti o zaman.. Bana cevap yazan dergi yetkilisi; "Fransız dergi Türk halkından özür diledi, bu gibi yayınlar rakiplerimiz tarafından bizi yıpratmak için çıkarılıyor" gibi bir cevap gelmişti, sonrasında dergiyi almayı kestim ama bu konuyu AKP'nin sayfasına yazmak hiç aklıma gelmedi..Gelse yazardım..

İlkinde derginin haberi hangi dönemde yayınladığından emin olmamakla birlikte hükümetin haberinin olduğu halde hiç tepki göstermediğinden o kadar eminsiniz ki.İkincisinde ise karaladığınız hükümetin aslında AKP hükümeti olduğunu anlayınca öylesine çark etmişsiniz ki,sanki ilk iletide yazdıklarınızı siz değil de başkası yazmış ya da kendi yazdıklarınızı görmezden gelmişsiniz.

Bu arada Abdüllatif Şener olayı hakkında yanlış bilginiz var, o uzaklaştırılmadı sadece artık siyaset yapmaktan yoruldu ve kendi isteğiyle bıraktı, kimsede ona kırgın ya da kızgın değil..Kendi tercihiydi ve saygı duyuldu..

Abdüllatif Şener'in uzaklaştırılmadığını,partiden kendileri ayrılmalarına rağmen,AKP lilerce istenmeyen adam ilan edilerek diğerleri gibi kötülendiğini söylemiştim.Siz yine yazdıklarımı okumamış ya da anlamamışsınız.Şu aralar aynı Abdüllatif Şener'i parti içindeki muhalefetinden dolayı kötüleyen kesim,muhtemel Cumhurbaşkanı adayı olacağından bahisle partiden bilerek ve isteyerek planlı bir şekilde ayrıldığını dile getirmekten de geri kalmıyorlar.İşte ben buna anlam veremiyorum,herkes işine geldiği gibi konuşuyor,yorum yapıyor.

Buyrun size "Aksiyon" dergisinden bir alıntı.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, aylar öncesinden işaret veriyordu. Sürpriz çıkışları, hükümetin bazı icraatlarına yönelik uyarıları, 'kabinedeki muhalif' hatta 'kabinenin yaramaz çocuğu' yapmaya yetmişti onu. Ancak, laiklik ve eşinin başörtüsüyle ilgili son demeçlerinin bu denli fırtına koparacağını hesap etmemişti belki de; cumhurbaşkanlığı seçiminden muhalefete, partisinden evine kadar uzanan bir tartışmanın içinde artık. Sahi, Şener nereye koşuyordu?

Her ne kadar, 'hiç giymedim' dese de Şener, üniversite yıllarında tanıştı Milli Görüş gömleğiyle. Necmettin Erbakan'ın rahle-i tedrisinden geçti. Çiçeği burnunda akademisyen iken, 1991'de Refah Partisi'nden (RP) milletvekili seçildi. Meclis'e girmesiyle siyaset basamaklarını tırmanması bir oldu. Erbakan'ın gözüne girmişti kısa zamanda. Grup başkan vekilliği ve RP-DYP koalisyon hükümetinde bakanlık gibi önemli makamları işgal etti. RP'nin devamı Fazilet Partisi'nde, sonradan AK Parti'yi kuran yenilikçilerin kurmay kadrosunda yer aldı. Hem de, Recep Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç ve Abdullah Gül 'troykası'na dördüncü önemli isim olarak eklenerek. Şener, partideki güç zincirinin halkalarından biriydi.

Ne var ki, daha iktidarın ilk günlerinden itibaren farklı süreç işlemeye başladı. Tecrübeli politikacı, sözünü esirgemeyen ve ilkelerinden taviz vermeyen kabine üyesi portresi çizdi. Bu durumu kimi Çerkesliğine, kimi Mülkiyeli kimliğinden kalma 'az komünistliğine' yorsa da, perde gerisinde yabana atılamayacak bir kırılmanın izleri vardı. Özelleştirme İdaresi elinden alındı önce. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ile çoğu kez görüş ayrılığına düştü. Galataport ihalesinin Danıştay tarafından iptal edilmesi sürecinde, adından sıkça bahsettirdi. Muhalefetin Unakıtan hakkında Meclis'e getirdiği gensorulara kaynaklık eden iddialar konusunda imalı laflar etti. Yolsuzlukla mücadele tartışmalarında, parti içine ayetli mesajlar verdi. Dik duruşu karşılıksız kalmadı, grubun desteğini arkasında hissetti.

Doğrusu, iyi bir trend yakalamıştı ama AK Parti'yi kuşatma girişimlerine gerekçe yapılan hassas konulara gelindiğinde işin rengi değişti. TBMM Başkanı Bülent Arınç, milli egemenliğin önemine vurgu yapan 23 Nisan konuşmasında 'laikliğin tanımının yapılmasını' istedi. Siyaset bu sözleri tartışırken en ilginç yorum Şener'den gelecekti: "Tek laiklik tanımı var, o da Anayasa'nın 24. maddesi." Daha bu sözlerinin estirdiği rüzgâr dinmemişti ki, başörtüsü konusunda özel hayatını da ilgilendiren açıklamalar yaptı. "Eşim nişanlı iken örtülü değildi. Kendi isteğiyle kapanmış. O ana kadar başörtülü biriyle evlenmeyi hiç düşünmemiştim." dedi. Kızının, başını bazen açtığını bazen kapattığını; başörtülü milletvekili olunamayacağını söyledi. İşte, bu noktada, milletvekili arkadaşlarının bile kafası karıştı. "Şener, ne yapmak istiyordu? Siyasi bir hesabı mı vardı?"

Gördüğünüz üzere,tıpkı Çömez ve Geçen'e yönelik iddialar gibi siyasi bir hesabın,kendini ön plana çıkarmanın peşinde olduğu iddiaları söz konusu olmuştu.Şimdi ne oldu da zamanında eleştirilen,Unakıtan'ın tahtını sarsmak gayesinde diye lanse edilen Şener iyi adam oldu?

Turhan Çömez olayına gelince Turhan Çömez partiden ayrı olarak kendi reklamını yapmaya çalıştı, olayları rapor ettim diyor ama o raporların bir örneğini getirip göstermemiş ne enteresan..Diğer olaylarda da parti yetkililerine haber vermeden kendi kendine kurtarıcılığa soyundu, ben milletvekiliyim benim yetkilerim var dedi ama partiye haber vermek yerine yanına basın mensuplarını aldı..Partililer olayları onun ağzından değil basından öğrendi..Bireysel hareket etti..Ön plana çıkmaya çalıştı ama bu partinin tepkisine neden oldu..Kendinin temiz siyaset yaptığını iddialarına karşılık bazı internet sitelerinde aldığı maaşın şöförünün benzinine yetmediği konuşuluyor, o zaman yaşamak için nasıl para kazandığını o da açıklamalı..Belki bir şekilde yüzünü insanlara tanıtıp sonrasında yeni bir parti kurma düşüncesi vardır kimbilir?? Erkan Mumcu'da AKP ile başladığı yola onlar benimle uyuşmuyor diye son vermemiş miydi..Ne yapsalar mutlu edememişlerdi onu..O illaki de parti başkanı olmalıydı..Artık ondan da hevesini almıştır sanırım..

Sanıyorum Çömez bunları yaparken siz de yanındaydınız.Bundan önceki iletinizde Turhan Çömez ile AKP arasında yaşananları bilemem diyordunuz, ne çabuk bilgi sahibi oldunuz?İstihbaratınız çok kuvvetliymiş açıkçası,hızınız karşısında dudağım uçukladı. :o

Bu arada kanaltürk için "iktidardan korkmayan" demişsiniz..Yahu CHP kadar AKP'de para verseydi onlara bakın bakalım neler olurdu.. Demek ki bunun korkmakla alakası yok tamamen duygusal (!) nedenler var ortada..

Hmmm,demek ki TRT de dahil AKP lehine program yapan,aleyhe program yapmaktan da kaçan ve kaçınan diğer tüm kanallar da tamamen duygusal (!) nedenlerle hatta ve hatta yerlerinden olma,açıklarının ortaya çıkarılması gibi tamamen insancıl (!) nedenlerle hareket ettiler.Buyrun sizin dümdüz mantığınıza dümdüz bir mantık örneği... :o

[Harun Gür]

Rezil rusva olmak
bir ortamda bilgisizlikten dolayı küçük düşme hali, akabinde yerin dibine girme isteği uyandıran durum.

tanım bana ait değil, sozluk.sourtimes.org'dan alıntıdır.


Kimseyi rezil rüsva etmek gibi bir niyetim olmadığı gibi, böyle bir gücüm de yok.

PKK mayınlarının İtalyan yapısı çıkması nedeniyle NATO'dan ayrıldığımızı yazan, % 10 seçim barajı hükmünü Siyasi Partiler Kanunu'nda arayan bir hukukçunun zaten bu hususta bana ihtiyacı yok. Üzüldüğüm nokta; aynı hukukçunun yukarıdaki tanımın virgülden sonraki kısmı ile hiç ilgisinin olmaması ...

Forum başlığı konusundaki görüşlerimi ilk müsait zamanda bilahare yazacağım.

Selamlar,

[Av.Onur Tunga]

Sahi;

Üç tarafı denizlerle çevrili bu ülkenin limanları arasında yolcu gemisi seferleri ne zaman başlayacak?

Yaşam kalitesi açısından 177 ülke arasında Türkiye neden 76 ıncı sırada?

Neden Başbakanımız veya Cumhurbaşkanımız en az bir yabancı dili ana dili gibi konuşamıyor?

Neden hala Adana'dan Ankara'ya trenle 12 saatte gidiliyor?

Neden her 60 bin kişiye 1 hastane düşerken, 350 kişiye 1 cami düşüyor?

Neden canımız çok sıkılıyor?

[Harun Gür]

Özellikle 12 Eylül darbesi sonrası oluşturulan ortamda Türk-İslam sentezi düşünce yapısı, tarikatlara, cemaatlara, gerici Cumhuriyet karşıtlarına istedikleri ve palazlandıkları ortamı vermiştir. Bir yandan Kuran Kursları, cemaat evleri ve hatta Milli Eğitimde öğrenim birliğinin ortadan kaldırılması, eğitimin paralı hale getirilmesi, diğer yanda topluma dayatılan pop kültürün etkisi ile toplum eğitimsizleştirilmiş ve duyarsızlaştırılmıştır.

1980-2007 tam 27 sene olmuş, çeyrek asırı geçmiş, sadece liselerden her yıl 500.000 gencin mezun olduğu düşünülürse, eğitim sisteminin, pop kültür ve medyanın başını çektiği bilinçli yozlaştırmanın bu 27 yıl boyunca neler başarabileceğini, ne "göbeğini kaşıyan adam"lar yetiştireceğini hayal bile edemezsiniz. Bu insanlar bizim insanımız, asla onları hakir görmüyorum, gerçekte bu insanların göbeğini kaşıyan adam olmakta hiçbir suçları da yok, suçlusu ne yazık ki bu bozuk düzen...

Gelelim kahve ağzı dışındaki değerlendirmelere...

Tarhan Erdem yönetimindeki KONDA araştırma şirketinin 2007 seçim anketi sonuçları yayınlanınca , bir çok kişi gibi ben de oldukça şaşırdım, kızdığımı da itiraf etmeliyim. Dezenformasyon içeren, duygusallık?!!! kokan, geçmiş seçimlerdeki uçuk anketler bizlere ne yazık ki , konuya bilimsel bakan , ciddi araştırma kuruluşlarının anketlerine bile şüpheyle bakmayı , bilinçaltımızda "vardır bir hinlik bunun altında" demeyi getirdi. Bu sonuçları Yeni Şafak gibi AKP yanlısı medyanın bile eleştirdiğini söyleyebilirim. Onların gerekçesi daha farklıydı tabi. Bu araştırmanın sonuçları seçim sonuçları ile karşılaştırıldığında 1-2 puanlık yanılma payları ile istatistik bilimine olan güvenimizi yeniden sağlaması açısından önemlidir ama bunun ötesinde anket tekniğinde 1-2 puanlık yanılma payı ile doğru tahmin, örneklem kümesinin de doğru seçildiği ve bu kümenin demografik verilerinin doğru olduğunun da açık bir göstergesidir.

O zaman gelin gerçek sonuçlara şaşırmak veya "% şu kadar oy almış" teranesinin üzerinde durmak yerine bilimden yararlanmayı bilelim ve oy verenlerin demografisini inceleyelim. Sanıyorum, 25.000 üzeri denekle gerçekleştirilen bu kapsamlı anketin ortaya koyduğu demografik veriler, başta parti liderleri olmak üzere siyasete ilgili bir çok kişinin bundan sonraki çalışmalarında dikkate alacağı, önemli bir referans niteliğindedir.


AKP ortaokul ve altı eğitim düzeyinde ve gelir seviyesi düşük seçmenlerden en yüksek oyu alırken, CHP seçmenleri ise en eğitimli gruptur. CHP seçmenleri içinde üniversite eğitimliler, ülke ortalamasından 2 kat daha fazladır. Ortaokul ve altı eğitimliler ise CHP seçmenleri içinde en düşük orana düşmektedir.CHP ise orta ve üst dilimlerde daha yüksek oranda oy almaktadır.

AKP seçmenleri arasında, 6–9 kişilik ve daha kalabalık haneler görece daha ağırlıklı görülmektedir. CHP seçmenleri ise tam bunun aksini göstermekte, daha küçük ailelerde CHP görece daha ağırlıklı görülmektedir.

44 yaş üstü üniversite mezunu kadınların ve oran olarak ikinci sırada da erkeklerin çok bariz biçimde CHP yandaşları olduğu görülmektedir. Bu görüntü aynı zamanda Cumhuriyet Mitinglerindeki görüntü ile de örtüşmektedir. Bu görüntü aynı zamanda CHP’nin muhalefette olmasına karşın, neden oy oranını artıramadığının da ipucunu vermektedir. Çünkü CHP, modernizasyona katılmış kesimlerin içinde hapsolmuş görünmektedir.

Kent merkezlerinde CHP, kırsalda AKP ağırlıklıdır.

Bu seçimde ilk kez oy kullanmış yaklaşık 4 milyon yeni seçmenin yarısından da çoğu, neredeyse % 55'i AKP'yi desteklemiştir.

CHP seçmenlerinde ise, 44 yaş üstü grup (Harun Gür Notu: 12 Eylül ve öncesine aklı eren) bariz biçimde ortalamadan yüksektir.Diğer yaş gruplarında ise, ortalamasının altında oy almaktadır. MHP seçmeninde ise gençler en yüksek orana ulaşmaktadır. Yine aynı şekilde 44 yaş üstü grupta MHP’de en düşük oranına inmektedir.

Evet, başka bilgiler de var bu araştırmada, arzu eden araştırır, öğrenir. Eğitim, bilinç ve gelir önemli, 15 yeni üniversite açmayı, kömürle, makarna ile çaresiz insanları kullanmayı, geçmişini, yakın tarihini bilmeyenleri ve 12 Eylül sonrası empoze edilen kültürü bir de bu açıdan değerlendirin derim.Bu arada, düşük gelir grubundan seçmenin CHP'ye oy vermemesi de eğitim düzeyleri ile ilişkilendirilse dahi sol misyon açısından başlıbaşına incelenmesi gereken ve CHP yönetiminin üzerinde ciddi kafa yorması gereken bir konu olarak dikkat çekiyor.

Selamlar.

[kronikyorgun]

[Harun Gür]

Sn. Öztürk,

Bilgisizliğinizi değil, ben dahil yayınlandığında kızdığımı saklamadığım ama gerçekleşmiş bulunan bilimsel verileri gözünüze sokmaya çalışıyorum. Siz hala halkı küçümsediğimden dem vuruyorsunuz. Son iletimdeki kendi yazdıklarımdan alıntılanan bölümün son cümlesini bir daha okuyun ve parti militanlığını bırakıp, bilimsel verilere bir daha bakın.

Bundan sonra, ne yazarsanız yazın sizin hiçbir iletinize yanıt vermeyeceğimi ve kaale almayacağımı da bilmenizi isterim.

Dün AKP karşıtı görünüp bugün borazanlığını yapmanızı da ayıplıyorum. (İsterseniz eski iletilerinizi bir daha gözden geçirin.)

Baykal babamın oğlu değil ve onu ne olursa olsun savunmuyorum. Sizin gibi konuya yabancı ama fikir sahibi olmayan insanları bilgilendirmeye çalışıyorum. "Bir gün Baykal'ı savunacağıım aklıma gelmezdi" lafı benim bu forumlarda yazdığım bir laftır. Ancak bugün onun karşısına çıkanlar ondan daha değerli olmalıdır. Solun buna ihtiyacı vardır. Liberaller, Abi ?!!! ler, ABD'nin sömürge valiliğini yaparken bugün sol adına ortaya çıkıp, hiç desteklemedikleri sol hakkında yorum yapabiliyorsa sol adına bir yanlışlık ve manüplasyon var demektir. Hiç yorum katmadan Mustafa Tan imzalı bir yazıdan alıntı ile konuyu benim açımdan kapatıyor, size başarılar diliyorum. Korkarım siz bu yazdıklarımı da anlayamayacak veya yanlış anlayacaksınız.

Selamlar,


Gelelim merkezin soluna

CHP ve lideri, partinin solculuk yaparak alacağı oyun tepe noktasını çok iyi görmüşler ve yükselen ulusalcılığa yelken açmışlardır ki, bu taktik olarak gerçekçi bir yönelimdir. Bir yandan Ercan Karakaş gibi eski isimlerle dirsek temasını korurken, diğer yandan da Mümtaz Soysal, Zekerya Temizel, Şükrü Sina Gürel, Necdet Pamir gibi hem ulusal ve sol, hem de konularında uzman isimlerle temasları sürmektedir.

Bu isimlere, yine bu çizgiden bazı kadın bürokrat ve bilim insanlarının da eklenmesi muhtemeldir. CHP, kendi tabanını ürkütmeden, bu çizgi ile buluşabilecek kimi sağcı siyasetçilerle de ortak zemin yaratmaya çalışmaktadır.

CHP’nin kafasında bir aralar İlhan Kesici ve Sadettin Tantan gibi isimlerin bulunduğu yazılıp çizilmiştir. Bu isimler arasında Tantan, Bülent Ecevit’le olan yakınlığı, koalisyon hükümetindeki başarılı çalışmaları ve dürüstlüğü nedeniyle DSP örgütünde de adı sıkça anılan bir isimdir.

DSP, gerek bir zamanlar Ecevit’e en çok saldıran kesimlerin bir araya geldiği ulusal ve sol boyutu zayıf, liberal yanı yüksek 10 Aralık Platformu’nun, gerekse de Mustafa Sarıgül’ün hedefi durumundadır.

Kuruluşundan bu yana, Ecevit çiftinin de tavrıyla dürüstlük ve ulusal sol söylemle yürümeye çalışan bu partinin örgüt ve seçmeni ile 10 Aralıkçılar ve Sarıgül arasında keskin bir doku uyuşmazlığı vardır.

Birinci parti olduğu dönemlerde, tüm diğer parti seçmenlerinin ikinci partisi olarak öne çıkan, merkezin sağındaki ve solundaki tüm partilerden, hatta Refah Partisi ve MHP tabanından bile oy alan DSP’nin, 10 Aralık ekibiyle aynı resme girmesi, siyasi intihar olur.

Sarıgül’ün partiye katılması durumunda ise çok değil 10 dakika sonra Zeki Sezer, koltuğunu ona bırakmak zorunda kalacaktır. Zira SHP, DSP, YTP, CHP’yi gezip olaşan, hem meclis, hem yerel yönetim deneyimi olan, medya ile ilişkileri güçlü, maddi durumu sağlam bir Sarıgül ile Ecevit’in işaretiyle genel başkan olmuş bir Sezer’in rekabet etmesi olanaksızdır. Sanırız pek çok DSP’li de bu gerçeği görmektedir.

Zeki Sezer’in yapması gereken, merkezin sağındaki ve solundaki isimleri, dürüst, nitelikli, ahlaklı kadroları, bilim insanlarını, meslek odası yöneticilerini, aydınları bir araya getirmeye çalışmak, parti, örgüt ve gruplarla bu öz üzerinde bir ittifak yapmaktır. Çünkü yaşanacak yeni bir seçim yenilgisinde, kasadaki paralar bile partiyi ayakta tutmaya yetmeyecektir.

[Av.Abbas Bilgili]

Sayın Gür,
Siz, H. Ebru Öztürk Hanım'a kızacağınıza şu CHP'nin sosyal demokrat bir parti olup olmadığını irdeleseniz iyi olur. Çünkü CHP'nin öncelikle buna ihtiyacı var. Söylemleri ile sosyal demokrasi ilkelerinin mukayese edilmesinde yara var. Fakir fukaranın umudu olamamış bir patinin sosyal demokratlığından şüphe etmekle haksızlık mı ediyoruz? Selmalar.

[Av.Ragıp Atay]

Seçim sonuçları üzerine, toz bulutu ortadan kalktıktan sonra elbette yazacağım. Ancak, sayın Bilgili'ye kısmen katılmak gerekiyor. Bu seçimde, sosyal demokrat bir alternatif var mıydı? CHP ye verilen oylar, "rağmen" verilmiştir. "Parti başkanına rağmen", "politikasını benimsememe rağmen", vs.
Sosyal demokrasi, sınıfsal kökeni itibarı ile, ezilen kitlelerin taleplerine sözcülük etmek zorundadır. Oysa bizdeki sosyal demokrasi, ezilen olarak yalnızca askerde içtimaya çıkıp ot yolan askerlerin ezildiğini sanmıştır.
1973 seçimlerinde, solun halkın umudu olduğu dönemi hatırlayanlar bilir. Odalar ve demokratik kitle örgütleri ile eşgüdümlü öalışma sonucu, alternatifler ortaya konmuştu. Hala kütüphanemde var olan kitaplara bakıyorum. Türkiyede madencilik ve maden sorunu, Tarımsal kalkınma, Toprak reformu, HUkuk devleti vs. gibi çalışmalar yayınlanmıştı.
4 seçim geçirdik. Muhalefetin ekonomik, sosyal ve siyasi programını bilen var mı? Yok. Hoş iktidarın programını da bilen yok. Kemal Derviş ekibinin öngördüğü program şimdilik uygulanıyor. Ekonımik başarı falan iddiasında kimse bulunmasın. Sadece aynı programı uygulayan, Brezilya, Arjantin, Kuzey Kore gibi ülkelerin ekonomik verilerine baksın. Aynı verileri göreceklerdir.
Sevgili Abbas kardeşime Selma konusunda katılamıyorum. Herkese bir selma bulma şansımız yok.