HİTİT HUKUKU,
BELLEKLERDEKİ KAYIP KİTABI ÜZERİNE
Sibel ÖZBUDUN
“Adaletin aklını kaybettiği yerde felsefe susar.”(1)
Modernitenin köklü mitoslarından biri, “ilkel/geleneksel” zihniyetin
kutsallar, dogmalar, adetler, gelenekler vb. yönetiminde statik bir kurgu
iken “modern” zihnin kuflkuculuk, sorgulayıcılık, dinamizm, akılcılık,
elefltirellik, değİşkenlik, ilerleyicilik… vb. niteliklerle tanımlandığı yolundadı
r.
Oysa modernitenin kendisinin de yabana atılmayacak kadar dogması,
“doxa”sı,(2) sorgu-sual tanımayan önkabulü olduğu gerçeği, artık yabancı
mız değil. Tıpkı nihayetinde onun da bir sınıfsal “mamûl” olduğu,
bir sınıf egemenliğinin (XVIII. yüzyıl ve sonrası Batı burjuvazisi) ideolojik
tahkimatını oluflturduğu gerçeği gibi…
Ne ki, “modern” olarak şekillenmİş zihinlerimizin modernitenin dogma
ve doxa’larını deflifre etmesi, pek de kolay değil. Hayır, bunlar içinden
çıkılmaz ölçüde karmaflık olduklarından değil; böylesi bir girİşimin son
derce “yalın” soruları sormayı gerektirdiğinden - oysa tüm bir eğitim-öğ-
renim sürecinin bize unutturduğu tam da bu: yalın, doğrudan soruları
sorabilme yeteneği.
Avukat Erdal Doğan’ın Hitit Hukuku, Belleklerdeki “Kayıp”(3) başlıklı
kitabı, okuruna böyle bir soruyu sordurarak başlıyor İşe. Tüm bir Batı
Avrupa’nın (modern) hukukunun neden Roma Hukuku’na dayandığı sorusu.
Gerçekten de neden Roma Hukuku? En eski/köklü hukuk sistemi olduğ
u için mi? Roma yasalarından çok daha eskilere dayanan kodların ol-
___________________________________________________
(1) Denis Diderot.
(2) doxa: yaygın inanç ya da popüler görüş anlamına gelen Grekçe terim.
(3) Erdal Doğan, Hitit Hukuku, Belleklerdeki “Kayıp”, Güncel Yay., İstanbul, 2008.
duğunu biliyoruz. Tarihsel süregenliğinden olabilir mi? Roma Hukuku’nun
en kapsamlı derlemesi kabul edilen ve Batı Avrupa ülkelerinin
medenî hukuklarına kaynaklık eden, 529-534 tarihleri arasında Bizans
İmparatoru I. Justinianus’un emriyle derlenen Corpus Juris Civilis’in, Batı
Avrupa’da ancak XI. yüzyılda (İtalya’da) gündeme geldiği, bunun ise
İtalyan komünlerindeki tacirlerin gereksinimlerine bir yanıt olduğu kaydedilmektedir.(
4) Peki, “Evrensel İnsan Hakları”na temel oluflturabilecek
bir ethos’u sergilediği için olabilir mi? Bunun yanıtını da Erdal Doğan’a
bırakalım:
“Roma Hukukunda, Ius Gentium’a göre kölelerin bir hakkın konusu
olan varlıklar olarak eflya ve mal değerinin ötesinde hiçbir değeri yoktu.
Bafllangıçta kölelerin azat edilmeleri dahi yasaklanmıştır. Persona alieni
iuris (başkasının hukukuna tabi) kategorisinde mütalaa edilebilecek olan
kölenin konumu ius civile nazarında bir hiçti. Bu nedenle köleler ius civile’ya
göre ne alacaklı, ne borçlu, ne malik, ne davalı ne de davacı olabilirlerdi.
(…)
Roma Hukukunda, ergin olsun ya da olmasın, ister evli ister bekâr,
her çocuk babasının yetkesi altındaydı. (…) Dahası, baba çocuğunun do-
ğal yargıcıydı ve onu özel kararla ölüme bile mahkûm edebiliyordu. Bunun
dışında, vasiyet sahibinin yetkisi sınırsızdı ve baba, çocuklarını mirastan
yoksun bırakabiliyordu. (…)
Görülüyor ki Roma Hukukunda hak ehliyetine sahip olabilmek hürriyet,
vatandaşlık ve aile statülerine sahip olmayı gerektirmektedir. Kölelerin
dışında kİşilerle kadınların vatandaşlık statüsü ve konumlandırılıflı
piramiter, cinsiyetçi ve feodal yapının karakteristik özellikleriyle biçimlendirilmİştir.
Bu nedenle de Roma’da birden çok vatandaşlık statüsü bulunmaktadı
r.”(5)
Doğan, Roma Hukuku’nun “hak”ları güvence altına almaktan ne
denli uzak olduğunu, küçük çiftliği güçlü komflusu tarafından gasp edilen
bir mülk sahibinin hakkını arama süreci örneği üzerinden gözler önüne
seriyor:
“Bu durumda normal koflullarda mağdur olan kİşinin yapması gereken
öncelikle; yargıç önünde flikayetçi olmak (litis denuntiato), adaletin
tecellisini sağlamak ve kamusal yetke (manus militari) aracılığıyla malları
nı geri almaktır. Ama Roma’da III. yüzyıla kadar süreç flu şekilde İşlemekteydi:
Roma’da konumları güçlü olan kİşiler
ceza hukukunu ve yaptı
rımını kendileri uyguluyorlardı. Nitekim bu yüzden de
ceza hukukundan
bahsedilemezdi, güçlü komflunun saldırı ve gaspı da tümüyle medeni
hukuk kapsamına giren bir suç veya suçtan çok hukukî ihlâl olarak
kabul ediliyordu.
2932 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 82 • Sayı: 6 • Yıl 2008
___________________________________________________
(4)
http://en.wikipedia.org/wiki/Corpus_Juris_Civilis.
(5) Doğan, ay. ss.27, 29, 31.
Dolayısıyla da davalı hasmı adamları ve güvenlikçilerinin arasından
çekip alarak yargıç karşısına çıkarmayı sağlamak, zarar gören davacının
kendisine düflmekte, duruşma günü yargıç karşısına çıkarana kadar da
kendi özel hapishanesinde zincirleyerek hapsetmesi gerekiyordu. Eğer
davacı onu zor kullanarak yargıç karşısına çıkartmayı baflaramazsa, davanı
n bafllaması asla mümkün olamazdı (litis contestario).
Diyelim ki davacı onu yanaflma olarak kabul eden güçlü bir kİşi sayesinde
bu aşamaları baflardı ve mahkemeden haklı olduğuna dair bir
karar aldı. Bundan sonra yapması gereken imkânı varsa kararı bizzat uygulamaktı
r. Ama nasıl?
Mahkeme açıklanamaz bir gariplikle, davalıyı, gasp edilen, çalınan
fleyi davacıya vermeye mahkûm etmeyip, gasp edilen çiftliği kendi kaderine
terk ederek, davacının davalı hasmının bütün mallarına ve toprakları
na el koymasına izin veriyor; bunları mezat yoluyla satıp, yargıcın çiftlik
için biçtiği değere (aestimato) eflit tutardaki parayı alması, kalanını davalı
ya vermesi gerekiyor.”(6)
Oysa Roma Hukuku’nun, her konuda bu denli “gevflek” ve “muğlak”
olmadığını biliyoruz. Özellikle de “devletin güvenliği” ile ilgili konularda.
Örneğin, Roma’nın ilk yazılı yasa derlemesi olan (İ.Ö. 367) XII Levha Kanunu’nun
IX. Levhası’nda, “Kentte gece toplantılarına neden olanların
ölümle cezalandırılacağı” (Yasa VI) bildirilmektedir…
Peki, “en kadîm”, tarihsel açıdan “en süregen” hukuk külliyatı olmayan,
“Evrensel İnsan Hakları”yla bağlantısı kuflkulu Roma Hukuku, neden
merkantil burjuvazilerin öncülüğünde yükselmekte olan Avrupa devletlerinin
“temel hukuku” olarak temellük edilmİştir? Yanıtı yine Doğan’a
bırakalım:
“Modern Hukukun siyasi yapısının muhafazası bakımından, kİşiler
üzerinde kurduğu çok sistemli ve zaptu rapt denetiminin zeminini oluflturan,
çağlar arası kurduğu köprüsel bağın ve dünya medeniyet ve kültürünün
önemli bir unsuru hâline gelen Roma Hukukunun seçiminin bu
nedenle hiç tesadüfî olmayıp, tamamen bilinçli bir tercihin sonucu oldu-
ğu gerçeğiyle karşılaflırız.
Tarihteki somut düzenlemeleriyle, insanın doğadan koparıldığı, cinsiyetçilik
ve köleliğin baskın karakter olarak belirleyici olduğu, merkeziyetçi
Roma İmparatorluk Hukukunun, tüm kıta Avrupası ve Anglo Sakson
hukuk sistemleri üzerindeki büyüleyici etkisi İşte bu nedenledir, yani:
Statükonun korunması.”(7) Bir başka deyİşle seçim, tümüyle “bilinçli ve
ideolojik”tir.(8)
Hitit Hukuku Kitabı Üzerine • Sibel Özbudun 2933
___________________________________________________
(6) Doğan, ay. ss.32-33.
(7) Doğan, ay. s.40.
(8) Doğan, ay. s.33.
Roma Hukuku bilinçli bir “seçim”i -ya da “hatırlama”yı- imlediği ölçüde,
Hitit “hukuku” ise, yitik bir belleğin konusudur. Erdal Doğan, kitabı
nda hukukçu gözüyle bu “yitik” belleği irdeleme İşine girİşmİş. Ve Roma
Hukuku’yla kıyaslandığında çarpıcı bir “insancıllık”, flaflırtıcı bir
“hakkaniyet” tablosu çıkarmıfl ortaya.
Hiç kuflku yok ki Hint-Avrupa kökenli istilacıların Anadolu’daki yerel
site-devletlerin ve toplulukların üzerine yerleşimesiyle biçimlenen (yaklaflı
k İ.Ö. XVII. yüzyıl) Hitit devlet ve toplumu, tüm kadîm devletler gibi sı-
nıflı bir yapı sergilemektedir: olasılıkla istilacılardan oluflan ve Eski Krallı
k döneminde, aynı zamanda yüksek mahkeme İşlevi gören Meclis (pankus)
aracılığıyla iktidarı kral (tabarna) ile paylaşan soylular; toprak sahibi
olabilen ve gerektiğinde angaryaya (luzzi) tabi tutulabilen köylüler ve
araç adamları, yani zanaatkârlardan (inflaat İşçileri, dokumacılar, deri İşçileri,
çömlek imalatçıları, demirciler…) oluflan özgür emekçiler ve aile köleleri.(
9)
Evet, Hitit toplum ve devleti sınıflıdır; ancak tıpkı Güney Mezopotamya’da
kendisini bin yıl kadar önceleyen(10) Sümer site-devletleri gibi henüz
infla-hâlinde bir devlettir söz konusu olan; ve ilk yazılı yasalar, yerel güç
odakları ya da soyluların merkezîleflmeye karşı direnİşini kırmaya yönelik
olarak formüle edilmİşe benzemektedir. Nitekim, ilk yazılı yasaları derleyen
Telipinu’ya dek Eski Krallık dönemine ait Kral Listeleri’nde krallık
daha çok “kayınlar”, yani evlilik yoluyla kurulan bağlaflıklıklar aracılığıyla
aktarılırken(11) Telipinu’dan sonra (kral olan damadının ardından), İmparatorluk
döneminde krallığın babadan oğula, ya da baba tarafından
akrabalara -erkek kardeş, amca, vb.- aktarılması genel kural hâline gelmİş
gözükmektedir.(12) Bu süreç, aynı zamanda “kabile hukuku”nu oluflturan
örflerin merkezîleflen siyasal iktidar karşısında direnen, ya da iktidarı
paylaşan soylular elinde “suiistimal edilmesi”ne karşı, Saray’ın (kral
ve çevresi), örfleri kodifye ederek meflruiyetlerini pekİştirme girİşimini de
yansıtmaktadırlar. Bu ise, “gökyüzü modelinde örgütlenmİş” krallığın uyrukları
na (tıpkı tanrılar gibi) adil ve hakkaniyetli davranması gereğini getirmektedir
gündeme. Böylelikle, örfî hukuk, “eskiden flöyle yapılırdı, Şimdi
ise böyle yapılır,” yollu ifadelerle genellikle yumuflatılmıfl, “
ceza indi-
2934 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 82 • Sayı: 6 • Yıl 2008
___________________________________________________
(9) Bkz. O. R. Gurney, The Hittites, Suffolk: Pelican Books, 1972.
(10) Sümerlerin Güney Mezopotamya’da devletleflme yolundaki ilk girİşimleri, İ.Ö. 2900-2300 yılları arası-
na yerleflir. Erken Sülale adıyla da anılan bu dönem, Mezopotamya’nın tümünü ele geçirerek birleflik
ve merkezî bir krallık kuran Semitik kökenli Sargon tarafından sona erdirilmİştir. (C. Leonard Woolley,
Les Sumeriens, Editions Payot, Paris, 1930.)
(11) Örneğin, I. Murflili (1630-1600) I. Hattuflili’nin (1660-1630) “torunu/evlatlığı; I. Hantili (1600-1570) I.
Murflili’nin kayınbiraderi; I. Zidanta (1570-1560) I. I. Hantili’nin damadı; Ammuna (1560-1540) I. Zidanta’nı
n oğlu; I. Huzziya (1540-1535) Ammuna’nın gelininin erkek kardeşi; Telipinu (1535-1510) ise
I. Huzziya’nın damadıdır. Bkz. Doğan (agy.)’daki “Kral Listeleri”, ss.62-63.
(12) “Birinci dereceden prens kral olsun. Birinci dereceden prens yoksa ikinci dereceden bir oğul kral olsun.
Eğer tahta geçecek bir oğul yoksa birinci dereceden bir prensesle evlendirilen kİşi kral olsun.” (Telipinu
Fermanı’ndan. akt. Doğan, ay. s.93.)
rimleri, ölüm cezalarında kısıtlamalar, İşkence ile öldürülmenin kaldırılması
gibi daha insancıl yaklaflımlar”(13) baflat hâle gelmİştir.
Telipinu’dan itibaren yazılı hâle gelen Hitit hukukunda -köleleri ve kadı
nları hukuksal özne olarak ele almayan Roma hukukunun tersine- tüm
uyruklar aynı zamanda birer hukukî özne konumundadır, hatta “en güçsüzler”
e karşı pozitif ayırımcılığın İşaretleri çıkmaktadır karşımıza. Örne-
ğin İmparatorluk dönemi krallarından(14) II. Tuthaliya’nın (1400-1380) yargı
çlara yönelik talimatnamesinde flu ifadeler dikkati çekmektedir:
“Hangi kente dönerseniz dönün, kentin bütün insanlarını toplayınız.
Her kimin bir davası varsa, onun hakkında karar veriniz ve onu memnun
ediniz. Eğer bir kölenin, veya hizmetkârın veya yafllı bir kadının, bir davası
varsa, hakkında karar veriniz ve onu memnun ediniz.
Basit bir davayı zorlafltırmayınız. Zor bir davayı da basitmİş gibi göstermeyiniz.
Doğru olanı yapınız.”(15)
Telipinu’yla birlikte “ölüm cezası büyük ölçüde kaldırılmıfl”tır,(16) “kan
davalarına son verebilmek için artık İşlenen suçtan tüm aile sorumlu tutulmamaktadı
r”, bedensel cezaların yerine para cezaları/tazminat uygulaması
na geçilmıştır.(17) Daha da ilginci, bu tazminatlarda “kİşilerin devlete
olan yükümlü edim ve cezalarının zamanla haŞflemesi ya da tümüyle
kalkmasıdır.”(18)
Hitit hukukunun bir başka ilginç yönü, kölelerle ilgili düzenlemelerdir.
Köleler özgür yurttaflların yarısı kadar hak ve görevlerle donanmıfl bireylerdir
(örneğin bir köleyi yaralamak, ya da öldürmek, aynı suçun özgür
bireye İşlenmesi durumundakinin yarısı kadar tazminata tabidir).
Özgür pleblerle Senatörler sınıfı (particiler) arasındaki evliliği yasaklayan
Roma hukukuyla(19) tezat hâlinde, Hitit hukuku özgür yurttafllarla köleler
Hitit Hukuku Kitabı Üzerine • Sibel Özbudun 2935
___________________________________________________
(13) Doğan, ay. s.70.
(14) Hitit tarihi konvansiyonel olarak üç dönemde ele alınmaktadır. Kral’ın (labarna) bir çeflit “eflitler arası
nda birinci” olduğu ve iktidarı soylularla paylaştığı Eski Krallık, Telipinu reformlarıyla birlikte iktidarı
n Saray çevresi elinde yoğunlafltığı, toprakların büyük ölçüde genİşlediği ve kralların “Güneflim” sanı
nı aldığı İmparatorluk, ve Batı’dan gelen “Deniz İnsanları”nın istilalarının ardından Kuzey Suriye’de
devam eden Geç Hitit Beylikleri dönemleri. (J. G. Macqueen, The Hittites and their Contemporaries in
Asia Minor, Thames and Hudson Press, Londra, 1975.)
(15) Doğan, ay. ss.75-76.
(16) Ancak (maktulün yakınlarının istemesi durumunda) cinayet ve (aldatılan kocanın istemesi durumunda)
kadının zinası için olduğu kadar, kralın buyruklarına ya da yargıç kararlarına karşı çıkmak ve kölelerin
efendilerine karşı durması (madde 173), domuz ya da köpekle cinsel ilİşki kurmak (madde 199),
kadına isteği dışında tecavüz etmek (madde 197) gibi suçlarda ölüm cezası devam etmektedir. (Doğan,
ay. ss.96-97, ss.188-189).
(17) “Hattusa ülkesinde ölüm cezası verilmez. Eğer olay (İşlenen suç) kralın kulağına giderse, olayın üzerine
gidilir. Katil yakalanır ve kurbanın yakınlarına teslim edilir. Cinayetin İşlendiği yer temizlenir. Kurban
yakınları tazminat olarak gümüfl kabul etmezlerse, katili köle yapabilirler. Krala karşı suç İşleyen
bir adam başka bir ülkeye kaçarsa, onu öldürmek yasaktır.” (Doğan, ay. s.97.) Burada ilginç olan,
maktulün yerine, ailesinin uğradığı İşgücü kaybını telaŞ etmek üzere gümüfl ya da bizzat katilin “köle”
olarak verilmesi uygulamasıdır.
(18) Doğan, ay. s.104.
(19) XII Levha Yasası, XI.2.
arasındaki evliliğe (başlığın ödenmesi kofluluyla) cevaz vermektedir. Böylelikle
Boğazköy kazılarında ortaya çıkartılan, İmparatorluk çağında redakte
edilmİş “Hitit Yasaları”na göre, “Eğer özgür bir adam ve bir kadın
köle (…) iseler ve bunlar birlikte yaşıyorlarsa ve onu kendisi için karısı olarak
o alırsa ve kendisi için bir ev ve çocuk yaparlarsa, ve sonradan onlar
ya anlaşamaz ya da ayrılırlarsa ve evi bölüflürlerse adam çocukları alsın,
kadın kendisi için bir çocuk alsın” (31. madde); ve “eğer bir erkek köle bir
kadını karısı olarak alırsa, hukuk kuralı onlar için aynı şekildedir” (32.
madde); “Eğer bir erkek köle, (özgür) bir kadın için bir başlık öderse, ve onu
kendisi için karısı olarak alırsa o zaman onu (=kadını) hiç kimse dıfları çı-
karmaz.” (34. madde).(20)
Hitit ve Roma hukukları arasında bir başka çarpıcı tezat, kadınların
konumuyla ilgili gözükmektedir. Yasal efli, evlenmemİş kız çocukları ve
evli olsun-olmasın erkek evlatları, kölelerle birlikte hane reisinin mutlak
hükmü altına yerlefltiren patria potestas ilkesini temel alan Roma sivil
hukukunun çizdiği çerçevenin tersine, Hitit kadınları evlatlarını reddetme
(171. madde), mülk sahibi olma, (erkeğin yarısı kadar olmakla birlikte)
ücretli bir İşte çalışma (158. madde), kocasının mirasından pay alma
(192. madde), çocuklarına
miras bırakma (27. madde), boflanma (26.
madde: “eğer bir kadın erkeği red (ederse)…”) ve ticaretle uğraflma gibi
haklara sahiptirler.
Ve nihayet, Hitit hukukunun ilginç bir başka düzenlemesi de “çevreci”
tonlar taşıyan, “kirletme tazminatları”dır; 25. madde, bir “kabın ya da
göletin kirletilmesi” karşılığında saraya ödenen payı kaldırarak, mağdurun
zararının giderilmesini öngörmektedir.(21)
Doğan’ın aktarımıyla Hitit hukuku, bir başka “infla hâlindeki devlet”
in, Hititleri Güney Mezopotamya’da sekiz yüz yıl kadar önceleyen Sümer
site-devletlerinin hukuk sistemiyle ilginç koflutluklar sergilemektedir.
Örneğin, Erken Sülale döneminin sonlarına doğru Kish kentinin egemenliğ
ine son verip bir halk ayaklanması desteğinde iktidara geçerek kendini
Lagash kralı ilan eden Urugakina(22) (İÖ 2350’ler), yazılı ilk Sümer hukuk
metni olan “Yasa”sında, “özgürlükleri” (“amar-gi-bi i-gar”) tesis ettiğinden
söz etmektedir. Urugakina, flu terimlerle anlatmaktadır adaletini:
“(…) rahip fakirin bahçesine (artık) giremedi. Kralın altında (maiyetinde)
bulunan bir görevlinin iyi bir efleği doğarsa onun amiri onu satın alayı
m derse satın almak üzere iken gönlüme hofl görünen (gönlümün istediğ
i) gümüflü tart derse, (satın alacağı) gün satmayacağım derse, onun
amiri canının istediği gibi ona vurmasın (zorlamasın).
Bir büyük adamın evi kralın altında olan bir adamın evi ile bitİşikse,
o büyük adam onu satın alayım derse, vakta ki (büyük adam) onu satın
2936 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 82 • Sayı: 6 • Yıl 2008
___________________________________________________
(20) Doğan, ay. ss.117-118.
(21) Doğan, ay. s.127.
(22) Bkz. Samuel Noah Kramer, History Begins at Sumer, Anchor Books, New York, 1969, s.45.
alayım, gönlümün istediği kadar para tart, benim evimin değeri kadar arpa
(ver) derse, satmadığı zaman büyük adam (amir) kralın altındakini
(küçük adamı) zorlamayacaktır dedi (Urugakina emretti). Ödemedikleri
borçtan dolayı hapis olan Lagafllıları (borçlu oldukları) arpadan, hırsızlıktan,
öldürmeden dolayı hapis olan Lagafllıları memnun etti (ve) yıkadı (affetti).
Özgürlüklerini koydu (verdi). Yetim ve dulu kuvvetli adam ezmesin
diye Ningirsu ile Urugakina bir sözleşme yaptılar.” (XI, 17-38; XII, 1-28)(23)
Urugakina’dan 200 yıl kadar sonra Lagafl kentine egemen olan kral
Gudea’nın da, Eninnu tapınağının inflası vesilesiyle diktirdiği heykellerin
kaidelerine “esir kölelerin serbest bırakılmasından, zengine fakirin, kuvvetliye
zayıfı ezdirmemekten” söz ettiği aktarılmaktadır.(24) Ve yine, III. Ur
Sülalesi kurucusu Urnammu (yakl. İÖ 2130) “Kanunu”nda, “öksüzü zengine
teslim etmemekle, dul kadını kuvvetli adama teslim etmemekle, 1 seqel’lik
adamı 1 mana’lık(25) adama teslim etmemekle” övünmektedir (162-
168).(26)
Hammurabi Yasası öncesi Sümer yasaları, yazıtlar ne yazık ki fazla
tahrip olduklarından, kölelik hukuku ya da kadınların durumu konusunda
bize ayrıntılı bilgiler sağlamıyor. Bu konuda en kapsamlı bilgiyi,
Babil kralı Hammurabi’den 150 yıl kadar önce yaşamıfl Isin kralı Lipit-Istar’a
ait Sümerce yasalardan alabilmekteyiz. “Sümer ve Akad’ın evlatları-
nın özgürlüklerini, eflitliklerini temin et”mekle (Kol. II, 6-15)(27) övünen Lipit-
Istar’ın
Kanun’unda “kaçak köleler” öldürülmemekte, ancak sahiplerine
tazminat ödenmekte (Kol. 13, § 12, 35-43); köleliğini ödeyen ve bunu
kanıtlayan köle özgürlüğüne kavuflabilmekte (Kol.13, § 14, 48-54; Kol.
XIV, 1-4), kadınlar mülk sahibi olabilmekte (Kol. XIV, § 18, 25-29: “Eğer
bir evin sahibi veya sahibesi evin vergisini vermezse…”), babalarından
mülk tevarüs edebilmekte (Kol. XV, § 22, 45-51), çocuklarına
miras bırakabilmektedir
(Kol. XVI, § 24, 23-35: “Eğer evlendiği sonraki efl ona çocuk
doğurursa, (kadının) babasının evinden getirdiği başlık çocuklarına, önceki
eflin çocuğu ve sonraki eflin çocuğu (ise) (yalnız) babalarının malını eflit
olarak aralarında bölüfleceklerdir”).
Mezopotamya topraklarında (Sümer) site-devletlerinden merkezi (Babil-
Asur) imparatorluklara geçilmesine (İÖ II. bin) koflut olarak, kadınları
n ve kölelerin sahip olabildikleri özerklikleri yitirdikleri, kadınların tümüyle
kocalarının, kölelerin ise efendilerinin hükmüne bırakıldığı görülür.
Bu, Uruk ve İsin site-devletlerini alıp kuzeydeki Eshnunna ve Mari,
güneydeki Elam krallıklarına boyun eğdirerek Asur ülkesiyle komflu olan,
ardından da Asur’a boyun eğdirerek tüm Mezopotamya’da hâkimiyet ku-
Hitit Hukuku Kitabı Üzerine • Sibel Özbudun 2937
___________________________________________________
(23) M. Tosun, K. Yalvaç, Sümer, Babil, Asur Kanunları ve Ammi Şaduqa Fermanı, TTK yayınları, Ankara,
1975, ss.27-28.
(24) M. Tosun, K. Yalvaç, agy. s.12.
(25) 1 mana=60 seqel.
(26) M. Tosun, K. Yalvaç, agy. s.39.
(27) M. Tosun, K. Yalvaç, agy. s.62.
ran(28) Babil kralı Hammurabi’nin (İÖ 1792-1750) derlediği Hammurabi
Yasaları’nda net bir biçimde ifadesini bulmaktadır. Hammurabi Yasaları’
nda kaçak kölelere yardım ve yataklık etmenin cezası ölümdür (§ 15,
16, 19); borç köleliği kurumsallaflmıştır (§ 115-119); sahibini inkâr eden
kölenin cezası, kulağının kesilmesidir (§ 282); zina suçu İşleyen kadın (§
129) ya da kocası evde yokken onun malını gözetmeyen kadın (§ 133b)
nehre atılır; zina ile suçlanan bir kadın nehir ordalyasına tabi tutulur
(nehre atılır; boğulursa suçlu kabul edecek, batmazsa suçsuz sayılacaktı
r) (§ 132); kendini ve evini gözetmeyen, “sokağa düflkün” olan, kocasını
küçük düflüren kadının cezası da yine suya atılmadır (§ 143).
Ancak saray ya da muskenum’a(29) ait bir kölenin özgür yurttafllarla,
hatta “bey kızları”yla evlenme hakkı, Hammurabi yasalarında da kabul
edilmekte, efllerden birinin ölümü durumunda mirasın çocuklar ve köle
sahibi arasında nasıl bölüflüleceği düzenlenmektedir (§ 175-176).(30)
* * * * *
Peki, tüm bunlar ne ifade ediyor? Öncelikle, günümüz Batı Avrupası’
nda ulusal hukuklara kaynaklık eden “Roma Hukuku”nun ne biricik,
ne de en erken yasa metinleri derlemesi olmadığını… Roma’yı bin yıl önceleyen
Anadolulu Hititlerin, hatta onları 800 yıl önceleyen Mezopotamyalı
Sümerlerin Roma’nınkinden çok daha insancıl, çok daha “özgürlükçü”
hukuk sistemleri oluflturduklarını… Roma hukuk sisteminin -en azından
ilk evrelerinde- ataerkillik ve sınıf despotizmi açısından Babil’in Hammurabi
Yasaları’yla boy ölçüfltüğünü… Roma Hukuku tercihinin Batı Avrupalı
yükselen burjuvazilerin sınıfsal yönelİşlerinden soyutlanarak ele alınmaması
gerektiğini… Ve nihayet Roma Hukuku eğitiminin dünyanın belli
başlı
Hukuk Fakültelerinde temel dersler arasında yer alırken, Hitit (ya da
Sümer, hatta Babil) yasalarının incelenmesinin yalnızca (artık ölüme terk
edilmİş) Hititoloji, Sümeroloji, Asuroloji kürsülerine tevdi edilmesinin, “Avrupa-
merkezciliğin” bir başka boyutunu oluflturduğunu...
Evet, yukarıda da belirttiğim gibi; Hitit Hukuku, Belleklerdeki “Kayıp”,
verimli sorular açıyor insanın aklında…
2938 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 82 • Sayı: 6 • Yıl 2008
___________________________________________________
(28) Seton Lloyd, The Archaeology of Mesopotamia, Thames and Hudson Press, 1978)
(29) muskenum/mishkilu: Sümer ve Babil toplumlarında, aristokrasiye (amelu) göre daha az ayrıcalıklı
olan özgür orta sınıf.
(30) M. Tosun, K. Yalvaç, agy., ss.181-217.
.