YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
E: 2004/14372 K: 2004/377 T: 23.06.2004
KADİM YARARLANMA HAKKI • TAHSİS BELGESİ
• TASARRUF HAKKI
Özet: Davacı köy tüzel kişiliği, 21.9.1931 günlü ve 69 sayılı (tahsis belgesiyle) köye ait yayla ve mer’anın bir kısmının valilik tarafından ihale yapılmak suretiyle davalı köye kiralandığını, oysa ki burasının (kadimden beri köylülerce kullandığını) beyan ve elatmanın önlenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Taşınmazın bulunduğu yer Rusya ile imzalanan 16.3.1921 tarihli Moskova Antlaşması ile milli sınırlar içine alınmış olup; bu toprakların (tasarruf hakkı ve halka dağıtılması) 474 ve 2502 sayılı yasalarla düzenlenmiştir.
Davanın çözüme bağlanması bakımından, iddia edilen tahsis belgesinin ilgili merciden getirtilerek, 474 sayılı yasa kapsamında verilmiş bir tahsis belgesi olup olmadığının araştırılması, kanuna uygun olduğunun kabulü halinde: Yöreyi iyi bilen yerel bilirkişilerle ve tanık dinlemek suretiyle uygulama yapılması, doğruluğuna kanaat getirildiğinde davanın kabulüne; davada dayanılan belge (tahsis kararı niteliğinde) değilse, kadim yararlanma hakkının taraflardan hangisine ait olduğunun yerel bilirkişi ve tanıklardan sorulmak suretiyle saptanarak sonucuna göre karar verilmesi gerekir.
Taraflar arasındaki "Men'i Müdahale" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Hanak Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 6.1.2003 gün ve 2001/72003/3 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 7.7.2003 gün ve 24585748 sayılı ilamı ile,
(...Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiştir. Ancak, bozma kararının gereğinin tam olarak yerine getirilmediği görülmüştür.
Davacı köyün yayla tahsis kaydı olarak dayandığı belgenin tahsis kaydı mı yoksa köy sınırnamesi mi olduğu dosya içeriğinden tam olarak anlaşılamamaktadır. Keşifte dinlenen mahalli bilirkişiler de okunan kayıtların tahsis kaydı değil, köy sınırlarını gösterir kayıtlar olabileceğini beyan etmişlerdir. O halde öncelikle, davacı dayanağı kaydın tahsis mi, yoksa köy sınırnamesi mi olduğu araştırılarak, ilgili mercilerden sorulmak suretiyle bunlara ilişkin tüm belgelerin istenmesi gerekir. Bu kaydın niteliğinin tam olarak tespitinden sonra, tarafların delil listelerinde isimleri bildirilen ancak dinlenmeyen tanıklarının taşınmaz başında dinlenmeleri suretiyle yeniden kayıt uygulaması yapılması, bununla birlikte diğer komşu köylere ait varsa köy kararlan (tahsis kayıtları) ile de karşılaştırma yapılarak bir sonuca gidilmesi gerekirken, eksik inceleme araştırma ve uygulama ile karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bozulması gerekmiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı Karakale Köyü tüzel kişiliği temsilcisi köy muhtarı N.A. dava dilekçesiyle, davacı köye ait yayla ve meranın bir kısmına davalı Aşağıaydere Köyü tarafından müdahalede bulunulduğunu, Valilik tarafından ihale yapılmak suretiyle kiraya verildiğin; kendilerine ait 21/9/1931 tarih, 69 sayılı tahsis kararı bulunduğunu, kadimden beri de köylülerce kullanıldığını ileri sürerek köye ait tahsis kararı, hudutname ve krokilerin dikkate alınması davalı köyün elatmasının önlenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Aşağıaydere Köyü Muhtarı, 22/7/1999 tarihli keşifte, davacı tarafın tespitini istediği yerlerin kendilerine ait yayla olduğunu, Valilikçe sürü sahiplerine kiraya verildiğini, köy muhtarı olarak kiralamadıklarını savunmuş; yerel mahkemece müdahalenin il mera komisyonu tarafından kiraya verilen kişi tarafından yapıldığı, bu durumda davalı köyün tasarrufundan kaynaklanan bir müdahalenin söz konusu olmadığı sonuç ve kanaatine varılarak pasif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiş; bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda yine davanın reddine ilişkin olarak kurulan hüküm Özel Dairece yukarda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.
Evvelce Osmanlı Devleti'nin birer livası, Cumhuriyet devrinde kaldırılan, il ve ilçe arasında idari bir basamak olan Artvin, Ardahan ve Kars, Osmanlı Rus Devletleri arasında 3/3/1978 tarihinde Ayastefanos'ta (Şimdiki Yeşilköy) imzalanan bir anlaşma sonunda kaybedilmişti. Bu an
laşma ile Osmanlı İmparatorluğunun balkanlardaki hakimiyetinin önemli bir kısmı da sona ermiş bulunmaktadır.
Rusya'ya terk edilen bu yerler 43 yıl sonra, Rusya ile aramızda imzalanan 16/3/1921 tarihli MOSKOVA ANTLAŞMASI ile milli sınırlarımıza alınmıştır.
İşte buradaki toprakların tasarruf hakkı ve halka dağıtılması ile ilgili 474 ve 2502 sayılı Yasalar kabul edilmiştir.
474 sayılı Yasanın uygulanacağı yerler şunlardır;
a) Kars ile Iğdır ve TuzlucaEskikurtİlçeleri
b) Erzurum İlinin Oltu İlçesi,
c) Artvin İlinin merkezi ile Şavşat ve Borçka İlçeleri ve Hopa İlçesinin Kemalpaşa Bucağı, (İhsan Özmen. Eski ve Yeni Hukukumuzda Gayrimenkul Mevzuatıl986 baskı. s:338339) Bu Yasa, daha çok Rus işgalinden ötürü ortaya çıkan durumları, bu işgal kaldırıldığından tekrar eski durumun yerine getirilmesi amacını taşır.
Anılan Yasanın 3. maddesinde: "İş bu kanun hükmü evkafı sahihadan olan arazi hakkında cari değildir. Kur'a ve kasabata ait olan meralar ile yaylak ve kışlak, Pazar, panayır, namazgah, koru, mesire, meydan gibi menafi umumiyeye mahsus ve metruk mahaller tahdit ve mesaha ile badettesbit ait oldukları kur'a ve kasabat namlarına kaydedilecektir." Hükmü yer almıştır. Bu maddeye göre sayılan mer'a vesaire gibi kamu yararına ayrılan metruk yerler sınırlanacak, bu sınırlama sırasında yerin durumu yüzölçümü gösterilerek bir belgeye bağlanacaktır. Bu Yasa kapsamına giren yerler ise 1. madde de sayılıp yazılmak suretiyle gösterilmiştir. Bu madde; "Kars, Ardahan ve Artvin Vilayetleriyle Iğdır ve Kulp kazaları ve Hopa'nın Kemalpaşa nahiyesi ahalisi" hakkında uygulanır. Buradaki sayma sınırlayıcıdır. Genişletilemez ve daraltılamaz. Bu yerler dışında kalan köy ve beldeler yasa hükümlerinin dışındadır.
Adı geçen yerlerdeki mera ve yayla davalarında tanık dinlenemez ve davanın ispat ve kabulü için herhalde bu yasa hükümlerine göre verilen bir belge aranacaktır.
Uygulamada bu yasa hükümlerine giren yerler kısaca, Elviyei Selase (3. İl) Kanunu diye adlandırılmakta ve öyle yazılmaktadır.
Bu tahsis belgesi vilayet makamından verilebileceği gibi Kaymakamlıktan da verilebilir. Kaymakamlık tahsisi de yeterli görülür. Yeter ki 474 sayılı Yasanın aradığı biçimde bir tahdit ve tesbit ve sonra da tahsis yapılmış olsun.
Önemli sorun, çekişmeli yerin bu belgenin sınırları içine girmesindedir. Uygulama bu sonucu gösterirse belge sahibinin çekişmeli yer üzerindeki hakkını kabul etmek gerekir.
Genel olarak meralar hakkındaki belgelerde belgenin sınırları gösterilir. Bu sınırlar içinde kalan yer tahsisli mera olarak kabul edilir. Yüzölçümü gösterilmiş olup olmaması önemli değildir.
Oysa bu yasanın uygulandığı çevrelerde tahdit ve tespit edilen yerin yasadaki terimiyle (mesaha ile badettespit) kayıt edileceği yani yüzölçümü belirtilerek tahsis yapılacağı açıklanmıştır.
Bu yoldaki tahsislerde sınırlar kadar yüzölçümü miktarı da önemlidir. Uygulamada ve anlaşmazlıkların çözümlenmesinde gözönünde tutulması gerekir.
Herhangi bir köy veya beldenin sözü geçen çevrelerde dava konusu olarak dayanacağı belge bu yasa tarihi olan 10 Nisan 1340 tarihinden sonra, bu yasa hükümlerine göre tahsis edilip verilmiş olması lazımdır.
474 Sayılı Yasaya göre bu çevrelerde herhangi bir kimse ne eski belgelere (yani ferman, hüccet gibi padişahlık zamanından kalan) ve nede kadim yararlanmaya dayanabilir.
Şayet elde bir tahsis belgesi yok ise bir yer mera yayla veya kışlak niteliği kazanamaz mı? Bu soruya olumlu cevap verilmelidir. Tahsis belgesi olmasa dahi, bir yerin kadim mer'a olduğu ispatlanabilirse o yer için de meralık hükümleri ve yaylak veya kışlak olan yerler için de o yer hükümleri uygulanır. Ancak bunun kadimden gelen bir tahsis olduğunun ispatlanması gerekir. (Mera ve Yayla Davaları, Köy Orta Mallarıİdari Sınır Anlaşmazlıkları. Ali Arcak, Tevfik İmsel. Kasım 1970 baskı, S.113, 114, 115, 116). Hayvan otlatılan her yer mera veya yaylak olarak kabul edilemez. Bir yer otlak olsa ve orada hayvan otlatılsa dahi mera veya yayla olarak kabul edilebilmesi için bazı koşulların gerçekleşmiş olup olmadığının araştırılması gerekir.
Her şeyden önce mera veya yayla olarak tahsis yapılmış olmalı, tahsise dair belge bulunmalı ve böyle bir tahsis belgesi elde yok ise öncesi bilinmeyen bir zamandan beri (kadimden beri) bu niteliği kazandığının ve mer'a, yaylak veya kışlak olduğunun bilinmesi gerekir.
Önemle belirtilmelidir ki, 474 Sayılı Yasanın uygulama alanı içine giren yerlerde, yani Kars, Ardahan, Artvin İlleriyle Kulp ve İğdır İlçeleri ve Hopa İlçesinin Kemalpaşa Bucağındaki arazilerde, mera, yaylak ve diğer köy orta mallarının ispatı için tanık dinlenemeyeceği, bu kuralın kesin olduğu, bu gibi yerlerde bir yerin orta malı olduğuna dair iddianın ancak belgelerle ispat edilmesi zorunluluğu bulunmaktadır.
Tahsis belgelerinde bulunması gereken özellikler ve aranan koşullar ise şunlardır;
a) Mal tahsis edebilecek nitelikte olmalı,
b) Yetkili merci tarafından tahsis yapılmış bulunmalı,
c) Tahsis alanının sınırları belirtilmeli,
ç) Tahsis maksadı gösterilmiş olmalı,
d) Yararlanma hakkı olanlar gösterilmeli,
e) Tarımsal bakımdan elverişli bulunmalı,
f) Tahsis sürekli yapılmalı,
g) Tahsis ücretsiz olmalıdır.
Yukarda anlatılanların ışığında somut olaya bakıldığında davacı köy
temsilcisi, 21/9/1931 tarihli 69 karar nolu İlçe İdare Kurulunca verilen tahsis kararına ve zilyetliği dayanmaktadır. Bu belgenin 474 Sayılı Yasa uyarınca düzenlenmiş bir tahsis kararı olup olmadığı anlaşılamamaktadır.
Bu nedenle dayanılan belgenin ilgili mercilerden dayanağı belgelerle birlikte getirilmesi, 474 Sayılı Yasaya göre verilmiş bir tahsis kararı olup olmadığının değerlendirilmesi; anılan yasaya göre verilmiş bir tahsis kararı niteliği taşıdığı sonucuna varılır ise mahallinde yaşlı, yöreyi iyi bilen, civar köylerden seçilecek yerel bilirkişiler vasıtasıyla uygulama yapılması, tahsis kararında gösterilen sınırların arz üzerinde saptanması, açık yönler kalıyor ise kapanıp kapanmadığının bilirkişi ve taraf tanıklarından sorulmak suretiyle belirlenmesi, harita mühendisi veya fen memuru niteliğini haiz uzman bilirkişiye keşfi izlemeye elverişli kroki ve rapor düzenlettirilmesi, varsa tahsis haritası ve kadastro paftasının ölçeklerinin eşitlenmesi, çakıştırılması, dava konusu yerin bu kroki üzerinde gösterilmesinin sağlanması, bilirkişi ve tanık sözlerinin komşu parsellere revizyon gören kayıtlar uygulanmak suretiyle denetlenmesi, tahsis kararı kapsamının bir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespit edilmesi sonucuna göre karar verilmesi gerekir.
Davada dayanılan 21/9/1931 tarih, 69 nolu kayıt, 474 Sayılı Yasaya göre oluşturulmuş tahsis kararı niteliğinde değilse, kadim yararlanma hakkının taraflardan hangisine ait olduğu yerel bilirkişi ve tanıklardan sorulmak suretiyle tespit edilmeli, yukarda anlatılan şekilde uygulama yapılmalı, varılacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
Gerek bozma kararında gerekse yukarda açıklanan nedenlerle direnme kararının bozulması gerekir.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK’un 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 23.6.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.