Hukuki Net Hukuki NET | Forum | Mevzuat Anasayfa | Kaynaklar | Yazarlar | Dizin | Arama | Uyarlama | Giriş | Üye Ol
Bir devlet gözaltına alınmiş bir kişinin sorumluluğunu taşımaktadır. AİHM
Ekleyen: Av.tayfun Eyilik | Tarih: 6-09-2010 | Kategori: İçtihat | Okunma : 2001 | Not:
Av.tayfun Eyilik

Hakkımdaki bilgilere http://www.tayfuneyilik.av.tr sitesinden ulaşabilirsiniz


Profil >
Nihai Karar Konvansiyonun  44üncü madde, 2nci paragrafı uyanncadır.
Nita'nın Romanya'ya karşı davasında
Josep Casadevall (Başkan),
Elisabet Fura - Sandström,
Corneliu Birsan,
Bostjan M. Zupancic,
Alvina Gyulumyan,
Egbert Myjer,
Luis Lopez Guerra, hakim ve Santiago de Quesada, zabıt kâtibi şeklindeki Danışma Kurulundan oluşan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (3üncü Kısım) 14 Ekim 2008 tarihindeki (kamuya) açık olmayan duruşmada aşağıdaki karara vardı
DAVA SEYRİ
1) Konunun başında Romanya'ya karşı bir dava dilekçesi verilmiş bulunmaktadır (10778 / 02).  Söz konusu dilekçe, ilgili ülkenin iki vatandaşı, bay Vasile Mircea Nita ve bay Viorel İonel Nita tarafından verilmiş bulunmaktadır. Mahkeme
heyetine 24 Ocak 2002 tarihinde yapılan başvuruda bu şahıslar İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması ile ilgili Sözleşmenin 34. maddesi ile açıklanan haklarını kullanmişlardır.
2) Romen hükümeti, Dışişleri Bakanlığı'ndan bay Razvan-Horatiu Radu tarafından temsil edilmektedir.
3) Başvuru sahipleri, polis tarafı ndan kötü muameleye tabi tutuldukları nı iddia etmekte ve söz konusu devlet memurları hakkında etkin bir soruşturma açılmadığını belirterek, Şilleri nedeniyle cezalandı rılmalarını talep etmektedirler.
NİTA / ROMANYA DAVASI
Başvuru No
10778/ 02
Hüküm
Strazburg, 24 Kasım 2008
4) 27 Eylül 2005 tarihinde Üçüncü Kısım Başkanı, bu başvuruyu Romen hükümetine göndermeye,
Sözleşmenin 29. Maddesinin 3. paragrafına istinaden başvurunun kabul edilebilirliği ve dava gerekçelerindeki
haklılık payının incelenmesine karar vermiştir.
GERÇEKTE
I - Mevcut konuda söz konusu kobullar
5) Başvuru sahipleri ikiz olup, 1971 doğumlu ve Romanya, Roşiori Vede'de mukimdirler.
6) Başvuru sahipleri, 31 Ocak 1995 tarihinde Bükreş'teki askeri savcılığa giderek, soruşturma esnası
nda Roşiori Vede'de görevli polis memurlarının yetkilerini istismar ederek, kendilerine kötü muamele
yapmiş olduklarından dolayı şikayetçi olmuşlardır.
7) Hükümet, başvuru sahiplerine karşı Şiddet kullanılmiş oldu- ğunu kabul etmeyerek, kendi ifadelerine
göre, “sadece görevlerini yapmı ş olan”, Roşiori Vede'li polislerin kendilerinden şikâyetçi olunmuş
başvuru sahiplerini Şiddete dayalı hırsızlıkla ilgili olarak sorguya çekmiş olduklarını belirtmiştir.
8) Başvuru sahipleri, Roşiori Vede Kliniğinin Stomatoloji Bölümü başkanı bir doktor tarafından
16 Şubat 1995 tarihinde muayene edilmişler ve aynı tarihte hazırlanan raporlarda her iki şahısta da
bir çok diş kırığının tespit edildiği belirtilmiştir. Bu belge, kayıt numarası ve düzenlenme tarihiyle kliniğ
in o güne ait kayıtlarında bulunmaktadı r1. Buna karşın, bu  dişlerin tam olarak ne zaman ve hangi kobullarda kırılmiş oldukları konusunda herhangi bir bilgi mevcut değildir. 26 Şubat 1995 tarihinde davacı lar, içinde kayıt numarası ve belgenin düzenlendiği tarihin de bulunduğ u evrakın bir suretini savcı- lığa sundular. Sunulan evrakta, muayene eden doktorun mühür ve imzası okunabilir durumda değildi. Savcılık, bu belgeyi soruşturma dosyasına koyduktan sonra, R.G.
ve CM. isimli polis memurları hakkı nda suç duyurusunda bulunmuştur.
9) Hükümet, davacıların Roşiori  Vede'de Stomatolog1 doktor tarafı ndan muayene edilmiş oldukları- na, muayene gününün söz konusu yaraların oluştuğu gün olduğuna herhangi bir itirazda bulunmamakta, ama bunun Roşiori Vede polisinin
muamelesi sonucunda olmadı- ğını belirtmektedir. Ayrıca, söz konusu raporda Şiddetin ne zaman uygulandığı ve iki kardeşin aldıkları yaraların oluşma nedenlerinin belli olmadığı ifade edilmektedir.
10) 15 Şubat 1995'de savcılıkta ifadeleri alınan davacılar, önceki ifadelerini savcılıkta bir kez daha tekrarlamişlardır. İki kardeşten biri 26 Şubat 1995'de bir kez daha ifade vermiştir.
11) 16 Şubat 1995'de savcılık, R.G. ve CM. isimli iki polis memurunun ifadelerine başvurdu. Polis
616 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 83 • Sayı: 1 • Yıl 2009
___________________________________________________
(1) Stomatoloji: ağız boşluğuyla ilgili olubumların, hastalıkların nedenlerini, tanı ve tedavilerini inceleyen
bilim dalı; Stomatolog: Bu işi yapan, ağız ve diş sağlığı hekimi.
memuru R.G. ifade alınmiş olduğunu doğrulayarak, kendilerini sık olarak haklarındaki suç duyuruları nedeniyle ifadelerinin alınmiş oldu- ğundan dolayı tanıdığını belirtmiş, söz konusu ifadelerin nedeninin de Şiddete dayalı hırsızlık olmuş oldu- ğunu ifade etmiştir. Davacıların bu esnada ifade vermeleri ve imzalamaları için getirilmiş oldukları masaya kelepçe ile bağlanmiş oldukları nı da onaylarken, bunun gerekçesini, sözlü saldırılara maruz kalmiş olduğunu ve akabinde gelebilecek
muhtemel bir Şziki saldırı olasılığı- na duyulmuş olan endişe olarak ifade etmiştir. Kendilerini dövülmüş olduğu suçlamasını ise kabul etmemiştir. İfade yazılı olarak alınmı ş olup, savcılıktaki araştırma dosyasında bulunmaktadır. İki kez ifadesi alınan C.M. isimli polis memuru ise bunları dinledikten sonra, kendisinin davacılarla ilgili söz konusu soruşturma ile ilgisi olmadığı nı belirtmiştir. Daha sonra verdiğ i ikinci ifadesinde, kendisinin  anılan olaylar cereyan ederken Roşiori Vede Polis ŞeŞ olduğunu söz konusu olayda da adının sadece bundan dolayı geçebileceğini, ama davacıların sorgulanmasında  kesinlikle yer almamış olduğunu belirtmiştir.
12) 6 Mart 1995'de, çocuklarının şikayetlerinin incelenmesi amacıyla, davacıların annesi, soruşturmayı yürüten savcılık tarafı ndan ifadesine başvurulmak amacıyla savcılığa davet edilmiştir. Kendisi ifadesinde, çocuklarının çağırıldıkları her kez, kendisinin de polis merkezine gitmiş olduğunu belirtmiştir. 17 Aralık 1994'te, ifade sonrasında, (poliste) koridorda
beklerken çocuklarından birinin çığlıklarını duymuş olduğunu, bunun üzerine kapıyı açtığında da, oğlunu kelepçelenmiş, dövülmüş ve kanlar içinde bir vaziyette görmüş olduğunu söylemiştir. Aynı odada polis memuru R.G.'yi ve sivil
giyimli başka bir şahsı görmüş olduğunu da eklemiştir. Anne, 16 Şubat 1996 tarihinde Roşiori Vede Hastanesine rapor almak için gitmiş olan oğullarına refakat etmiş olduğunu onaylamiştir. Bu açıklama, ifadeyi verenin okuma yazması
olmadığı şeklinde savcılıkça eklenmiş ibareyle birlikte soruşturma dosyasında bulunmaktadır.
13) 14 Kasım 995'de savcılığın Şiddete dayalı hırsızlık suçlaması konusunda takipsizlik kararı vermesinin nedeni, şikayetçi olan 3üncü kişinin, gerçekte söz konusu nesnenin çalınmamiş olduğunu, kendisinin ailesinden çekinmesi nedeniyle böyle bir iddiada bulunmuş olduğunu açıklamış olmuş olması dır.
14) 8 Mart 1999 tarihli kararla, Ceza Muhakemesi Usul Kanunu'nun (CMUK) lOg maddesi uyarı nca, polis memuru R.G. ile ilgili davanın, kendisinin Kasım 1998'de ölmüş olması nedeniyle düşürülmüş olduğu açıklanmiştir. Aynı şekillde,
yine CMUK 10a maddesi uyarı nca, polis memuru C.M.'nin sorgulamaya katılmamış olduğunu beyan etmesi nedeniyle, polis memuru R.G. hakkındaki soruşturmada da takipsizlik kararı alınmiştir. Savcılık ayrıca, başvuruda sahiplerinin
kötü muameleye maruz kaldıklarını belgeleyen ve devletçe resmen tanınan bir kurum tarafından düzenlenmiş herhangi bir adli tıp raporunu da sunmamiş oldukları nı belirtmiştir. Burada, devletçe resmen tanınmayan bir hekim ya da kuruluş tarafından düzenlenmiş olan bir raporun nazarı dikkate alınmayacağı ve şikayetçilerin maruz kaldıkları yaralanmaların hangi kobullarda oluşmuş olduğunun saptanmamış olduğu özellikle vurgulanmı ştır. R.G. isimli polis memurun bir 3. kişinin Şiddete dayalı hırsızlık nedeniyle yapmış olduğu şikayet gerekçesiyle başvuru sahiplerinin kelepçelenmiş biçimde sorgulanmı ş olduklarını doğrulamiş olmasına ve bu ifadenin soruşturma dosyasına eklenmiş olmasına rağmen, savcılık, karar gerekçesinde şikayette sahiplerinin kelepçe ile bir masa bacağına bağlanmiş olmaları ndan hiç bahsetmemiştir.
15) Davacılar, bir üst savcılık nezdinde bu karara itiraz ederek, adli makamların, kendilerinin sağ- lık durumlarının tespiti ve bir ceza mahkemesinde delil olarak kullanı- labilecek nitelikte bir raporun verilmesi  doğrultusunda, bu konuda yasal tanınmiş, bilirkişi konumundaki "Mina Minovici" enstitüsüne resmi başvuruda bulunmalarını talep  etmişlerdir. Ayrıca, annelerinin ifadesinin iki kardeşten birinin mevcut olduğu bir ortamda bir kez daha alınmasını talep etmişler, buna
gerekçe olarak da, annelerinin okur-yazar olmadığını ve daha önceki ifadenin ne biçimde saptanmış olduğunu bilmediklerini, bunun Kuşku götürür olduğunu öne sürmüşlerdir. Bu arada, CM. isimli polis memurunun ayan beyan bu yasalara aykırı yöntemlerin kullanılmı ş olduğu sorgulamada en azından mevcut olmuş olduğunu, başvuru  sahiplerinin masanın ayağına kelepçe ile bağlanmiş olduklarını, haklarında iddia edilen Şiddete dayalı hırsızlık suçlamasını kabul etmeleri için birçok darbeye mazur kalmiş olduklarını bizzat görmüş olduğunu ifade etmişlerdir.
16) 8 Mayıs 2001 tarihli kararla, Bükreş Askeri Bölge Savcılığı,  davacıların şikayetini delil yetersizliğ i nedeniyle reddetmiştir. Ret kararı nda bunun dışında hiçbir gerekçe gösterilmemiştir.
17) Belirtilmeyen bir tarihte başvuru sahipleri Bükreş Askeri Mahkemesi'nde itirazda bulunmuşlardı r. İtiraz nedenlerini belirterek, özellikle, şikayetlerinden kaynaklanan soruşturmayı yürütmekle görevli savcılar önünde şikayet edilmiş polis memurlarıyla karşı lıklı bir yüzleştirmenin yapılmamı ş olduğunu ifade etmişlerdir. Stomatolog hekimin hazırlamiş olduğ
u sağlık raporunun kötü muameleye maruz kalmiş oldukları konusunda kanıt olarak sunulabilecek tek belge olduğunu özellikle vurgulayarak, savcılığın kendilerini bir tıbbi kontrol için mahkemeler tarafından resmen tanınan bir sağ-
lık kurumuna göndermemiş oldu- ğundan, başka bir bilirkişi raporuna sahip olmadıklarını belirtmişlerdir.
Kendilerini muayene etmiş olan Roşiori Vede Kliniği hekiminin ismini verdikten sonra, bütün çabaları na rağmen, sağlık durumları ile ilgili, mahkemeye sunabilecekleri bir raporun düzenlenmesini başvurdukları hiçbir sağlık kurumunun kabul etmemiş olduğunu ifade etmişlerdir. Başvuru sahipleri, dişleri kırıldığı ndan dolayı mağdur duruma düşürüldükleri, sebep  olunmuş olan Şziki ve psikolojik açılar nedeniyle,  manevi tazminatla zararlarının giderilmesini ve polis memurları
nın cezai sorumlulukları ile ilgili yasal işlemlerin Başlatılmasını talep etmişlerdir.
18) 15 Haziran 2001 tarihinde Bükreş Bölge Askeri Mahkemesi (basına ve izleyicilere) açık duruşmada ifadeleri alınan başvuru sahipleri, bu esnada polisin neden olduğ u yaraların saptanıp, belgelenmeleri amacıyla, resmi rapor düzenleme
hakkına sahip "Mina Minovici" ye, sağlık durumlarıyla ilgili bir adli tıp raporunu düzenlemesi için gerekli talimatların verilmesini mahkemeden talep etmişlerdir. Bu arada, lehte tanıklık yapacak şahısların ve polis memuru C.M.'nin dinlenmesini talep etmişler, bu talepler de mahkemece reddedilmişlerdir.
19) 21 Haziran 2001 tarihli bir kararla, başvuru sahiplerinin savcı lığın takipsizlik kararı vermesine karşı yapmiş oldukları itiraz reddedilmiştir. Mahkeme, başvuru sahipleri ve annelerinin ifadelerini gerçek dışı bulmuş ve maruz kaldıklarını iddia ettikleri kötü muamelenin tarihinde de tutarsızlık olduğunu belirtmiştir. Roşiori Vede polisine isnat edilen suçlamaların
gerçek olmadıklarına, çünkü muhtemel bir saldırganlığın R.G. isimli polis memurundan gelmiş olamayacağı
nı, bunun bir açıklamasının olmadığını, zira aynı polis memurunun başvuru sahiplerinin lehlerinde
takipsizlik kararı verilmesini yazılı olarak teklif etmiş olduğunu belirtmiştir.
Karar gerekçesinde başvuru sahiplerinin ifadeleri alınırken masanın ayağına kelepçe ile bağlanmı ş olduklarından hiçbir şekillde bahsedilmemektedir.
20) Bu karara itiraz eden başvuru sahipleri, sağlık durumlarının adli tıp tarafından saptanması için alt mahkemenin talimat vermemiş ve annelerinin ifadesine başvurmayı kabul etmemiş olmasını eleştirmişlerdir. Bu arada, işlemiş oldukları
iddia edilen hırsızlık suçu nedeniyle ifadelerinin alınması için çağrılmiş oldukları polis merkezindeki sorgulama esnasında R.C. isimli polis memuru tarafından kelepçe ile masanın ayağına bağlanmı ş olduklarını, bizzat R.C.'nin kendisinin doğrulamiş olduğunu vurgulamiş, kendilerine yapılan suçlamaları kabul etmeleri için birçok darbeye maruz kaldıklarını ve
bu esnada da hareket edemeyecek duruma getirilmiş olduklarına da dikkat çekmişlerdir.
21) 6 Kasım 2001 tarihindeki Nihai Kararla askeri mahkeme, mahkeme kararını tutarlılığı nedeniyle nihai olarak   onaylamiştır. Askeri Mahkeme, buradan hareketle, 16 Şubat 1995'de ilgililerin savcılık soruşturma dosyasına koymuş oldukları tıbbi raporların ve doktorun isminin okunmaz durumda olmuş oldukları sonucuna varmiştir.
Bu kararla mahkeme aynı zamanda, ihtimal verilen saldırıyla karar tarihi arasında 6 yıllık bir sürenin mevcut olduğunu, bu süre sonrasında herhangi bir bilirkişi raporunun alınmasının ve buna bağlı olarak, oluşmuş yaraların nedenlerinin
saptanmasının mümkün olmadığı nı tespit etmiştir.
Karar gerekçelerinde başvuru sahiplerinin masanın bacağına kelepçe ile bağlanmiş olduklarından
ise hiçbir şekillde bahsedilmemiş bulunmaktadır.
II - Hukuk ve mevcut dahili uygulamalar
22) Askeri savcılıkların iç yapılanmaları konusundaki yönetmelikler ve pratik uygulama Barbu Anghelescu'nun Romanya aleyhine davasında kararın § 40 ile açıklanmaktadı r (No. 4630/99, § 70, 5 Ocak 2004).
23) 28 Haziran 2004 tarih, 293 no.lu ve 30 Haziran 2004 tarihinde resmi duyuru ile açıklanmiş olan bir yasa, önceden askeriyeye ve artık askerden arındırılmiş ve Adalet Bakanlığı'na bağlı Cezaevleri Genel Müdürlüğü'nün yeniden örgütlenmesini düzenlemektedir. Buna göre, devlete ait cezaevleri personeli artık ulusal idari personel konumuna
gelmekte, "devlet memuru" statüsü kazanmakta, kendilerine karşı sürdürülecek olası tüm cezai işlemler (sivil) savcıların ve mahkemelerin görev alanına girmektedirler.
11) Ceza davasına kanıt olarak, 25 Mayıs 1966 tarih ve 446 no.lu Kararname ile adli tıp bilirkişiliğinin ceza davalarında kanıt olarak ileri sürülebilmesi için oluşturulan kurum ve adli tıp servislerinden bahsedilmektedir.
Madde 2: Adli tıp alanında yetkili yerler, Sağlık Bakanlığı'na bağ- lı Adli Tıp Bilimsel Araştırma Enstitüsü "Prof.Dr.Mina Minovici" ve bu enstitünün diğer bubeleridir. Madde 6: Cinayet, darp..., yaralama, tıbbi yardımda kusur ve
eksiklik ve mevcut kararnamedeki düzenlemede öngörülen her türlü adli tıp çalışmasını yapmaya yasal
olarak yetkili olan merci, Bilimsel Araştırma Enstitüsü "Prof.Dr.Mina Minovici" ve onun diğer bubeleridirler.
24) 21 Ocak 2000 tarihinde resmi moniteur de ilan edilen, adli tıp kurumlarının çalışma biçimleri
ve yapılanmaları ile ilgili 20 Ocak 2000 tarihli 1 numaralı Kararname ile 446 numara ve 25 Mayıs 1966
tarihli Kararname feshedilmiştir. Adı geçen Kararnamenin 2nci maddesine göre, adli tıp raporu için
bilirkişi talebinde bulunmak sadece cezai kovuşturmayı yürüten makamlar ve ulusal mahkemeler için
değil, cezai davalarda kullanmak üzere adli tıp raporu elde etmek isteyen her kişi için geçerlidir.
25) Başvuru sahipleri, Roşiori Vede polisinde gayri insani muamele ve aşağılamalara maruz kaldı
kları ve böylece de Konvansiyonun 3. maddesinin ihlal edilmiş olduğ u iddiasıyla polislerden şikayetçi
olmuşlardır. Sözü edilen durumda, polis merkezinde birçok kez kelepçeletmeleri  ve saatlerce hareket
edemeyecek durumda alıkonulmuş olmalarının yasal hiçbir gerekçesi olamayacağına işaret etmişlerdir.
Konvansiyonun 6ncı maddesine atıfta bulunarak, mağduriyetlerine konu olan istismar dolu sorgulamanı
n Konvansiyonun 6ncı maddesine tekabül ettiğini, mağduriyet hallerinin ne makul bir sürede, ne de hakkaniyete uygun olarak dinlenmiş  olduğunu ve ulusal mahkemelerin adli tıp bilirkişiliğine başvuru ve aynı şekillde tanıkların dinlenmeleri
taleplerinin reddedilmiş olduğunu ileri sürmüşlerdir.
26) Hükümet, başvuru sahiplerinin  atıfta bulundukları maddeleri yeterince bilmediklerini belirterek  itiraz etmiştir.
27) Tek yetkili merci olarak mahkeme dosyayı, hükümet ve şikayet sahiplerinin atışarını jura novit curia f: hakim hukuku kendili- ğinden uygular; resen kanunlar mucibince karar verir") ilkesi gereğince, Başlangıçta tarafarın değinmemiş oldukları bir madde ve paragraf açı- sından, yani oluşan zarar ve tazminat açısından incelemiştir. Buna göre, bir zarar, eldeki olanak ve hukuki gerekçelerle değil, yarattığı tahribatı n boyutlarıyla ölçülür, (bkz. Guerra ve diğerlerinin İtalya aleyhine davaları, 19 Şubat 1998, Karar ve hüküm derlemeleri 1998-1, s. 223, § 44 ve Berktay'ın Türkiye aleyhine davası, No. 22493 / 93, § 167, 1 Mart 2001).
28) Bu temel ilkelerin ışığında, Mahkeme söz konusu olaydaki kobulları, hasarı Konvansiyonun 3üncü maddesi açısından ve buna müteakip, maddî, ve adli açılımlar bakımından incelemeyi gerekli görmüştür. Bu tanım aşağıdaki gibidir: "Hiç kimse işkence edilemez, insanlı k dışı, aşağılayıcı bir muameleye ya da cezaya tabi tutulamaz".
 
A - GEÇERLİLİK HAKKINDA
29) Yüksek Mahkeme, bu ithamı n Konvansiyonun 35. madde 3. paragrafına göre, bariz bir biçimde gerekçesiz olmadığını saptamiştir. Ayrıca, "bugün" diğer başka bir kabul edilemezlik nedeninin olmadı- ğını da saptamiş bulunmaktadır.
Bu, bundan dolayı da kabul edilebilir olarak açıklanmalıdır.
 
B - ESAS HAKKINDA
 
1 - 3üncü maddenin maddi açılımı üzerine
30) Yüksek Mahkeme, 3 üncü maddenin demokratik toplumlardaki temel ilkelerden birini oluşturduğ unu teyit ettiğini hatırlatır. En zor kobullarda dahi, terörizme ve organize suça karşı mücadelede Konvansiyon, işkence, eziyet, insanlı
k dışı veya aşağılayıcı muameleyi kesinlikle yasaklar. Sözleşmenin, 1 ve 4 no.lu Protokollerin ve  15inci madde § 2 deki direktişerinin çoğunluğunda bunun aksi istikamette olmasına rağmen, olası bir olağanüstü halin, ulusal güvenliği, kamu düzenini tehdit edebilecek bir durumun mevcudiyetinde bile, 3üncü madde kısıtlamayı öngörmez (Selmouni'nin Fransa aleyhine davası [GC], No. 25803 / 94, AİHM  1999 - V, § 95).
 31) Diğer taraftan, 3 üncü maddenin uygulanabilmesi için kötü muamelenin asgari ölçüde vahametinin  olması yeterlidir. Bu asgari ölçü, çıkış noktası olarak nedenin tümünden yola  çıkarak değerlendirilir. Özellikle muamelenin süresi, fiziki ve manevi etkileri olduğu kadar, bazen de cinsiyet, yaş ve mağ-durun sağlık durumu göz önünde bulundurulur. Herhangi bir kişi, özgürlüğünden mahrum olduğu zaman, davranışları nedeniyle kendisine karşı muhakkak başvurulması gerekmiyorsa, Şziki güç kullanı- mı insan onuruna saldırıdır ve ilkeolarak, 3üncü maddedeki güvencenin ihlalidir.
32) Mahkeme, gözaltında bulunan kişilerin zayıf durumda bulundukları nı ve yetkililerin onları korumakla görevli olduklarını vurgular. Bir devlet gözaltına alınmiş bir kişinin sorumluluğunu taşımaktadır. Çünkü bu kişi tamamen polis memurlarının elinde bulunmaktadı r. Söz konusu olaylar tamamen ya da büyük bir bölümüyle doğrudan yetkililer tarafından tanınmıştı r. Bu esnada meydana gelen bir yara, olayın doğruluğunu karine olarak teyit etmektedir. (Tomasi'nin Fransa aleyhine davası, Komisyonun 27 Ağustos 1992 tarihli kararı, Seri A No. 241 - A §§ 108 - 111; Ribitsch'in Avusturya aleyhine davası, § 31; Berktay'ın Türkiye aleyhine davası, No. 22493 / 93, § 167,
1 Mart 2001 ve Rivas'ın Fransa aleyhine davası, No, 59584 / 00, § 38,1 Nisan 2004)
33) Burada, kötü muamele iddiaları mahkemeye sunulacak uygun delillerle desteklenerek, güçlendirilmeliydi. (Bkz. Klaas ve di- ğerleri ile ilgili 6 Eylül 1978 tarihli karar, Seri A, No. 28, s. 21, s. 17, § 30). Olaylar ve bağlantılarının belirlenmesi
için mahkeme bu ölçütten yararlanır: Her türlü makul Kuşkunun ötesinde, böylesine bir kanıt, çok sayıda ipucu veya çürütülmüş karinelerden oluşmalıdır. Bunlar da yeterli derecede ciddi, kesin ve birbirleriyle uyum içinde olmalıdır. (İrlanda / Birleşik Krallı k, 18 Ocak 1978 tarihli Karar, Seri A, No. 25, s. 65, § 161 bölüm sonu, Aydın'ın Türkiye aleyhine davası,
25 Eylül 1997 tarihli Karar, Derleme 1997 - VI, s. 1889, § 73 ve Selmouni'nin Fransa aleyhine davası, § 88).
34) Sözü edilen durumda, talep (istida) sahipleri polis merkezine davet edilmişlerdir ve kati olarak hiçbir suçlamanın dayanağı yoktur: yazılı çağrıya icabet ederek, iradi olarak polis merkezine gitmişlerdir. Çağrı nedeni ise, mağdur
durumdaki kişinin Şiddete dayalı bir hırsızlık kurbanı olması durumudur ki, daha sonra şikayetini geri çekerek, kaybettiği nesnenin istida sahiplerince çalındığını iddia etmiştir. Halbuki, istida sahiplerinin Roşiori Vede polis merkezinde sorgulanmaları süresince ve hem de çocukları nın sağlığından endişe eden annenin gözleri önünde, polis memuru
R.G. tarafından bir masanın ayağına kelepçelenmiş olarak tutulmuş oldukları kabul edilmektedir. Burada kesin olarak, aşağılayı- cı bir muameleye tabi tutulmuş oldukları gerçeği vardır. Söz konusu kobullar, ne soruşturmanın gerekçeleri
ve ne de polis memuru R.G.'nin ifadesine göre istida sahiplerinin saldırgan bir tutum içinde olmuş olmaları, böyle bir muameleyi haklı kılmaz. Vahameti ve durumu gereği 3. madde ihlal edilmiştir.
35) Mahkeme, yetkililerin, davranı şlarıyla Konvansiyonun 3. maddesinde belirtilen kötü muamele Şilini oluşturdukları düşünülen memurlara karşı cezai işlem yapılıp yapılmayacağına ilişkin kararlarını ilgili kişiler ve kamuoyunun
bilgisine sundukları mesajların önemini küçümsememeleri gerektiğine dikkat çeker. Mahkeme bilhassa, yetkililerin bu
tür davranışların cezasız kalacağı izlenimini vermemelerinin önemi üzerinde durur. Mevcut olayda mahkeme, polis memuru R.G.'nin mahkemeye bizzat verdiği ifadede ve soruşturma dosyasında davranı şlarını açıklıkla ifade etmiş olması
na rağmen, şikayeti soruşturmakla yükümlü savcıların ve iddia sahiplerinin başvurdukları askeri mahkemelerin bunu sessizlikle geçiştirmiş olmalarını özellikle kaygı verici olarak değerlendirmektedir. Savcılar ve askeri mahkemeler,
davranışların hem de tartışma götürmez oldukları gayri meşruluğu belirlemek yerine, ilgili polisin ölmüş olması nedeniyle takipsizlik kararı vermişlerdir.
36) Mahkeme, bir kişinin ölümü nedeniyle, davranışlarının gayri meşruluğunun tanınmamasının veya mevcut durumda da olduğu  gibi, soruşturma dosyalarında mevcut Kuşku götürmeyecek delillere rağmen, mahkemenin bunu kararlarında ve ulusal yargıda sessizce geçiştirmiş olmasını kabul edemez. Ölümünden sonra polis memuru R.G. hakkında ulusal yetkililerce cezai soruşturma ya da dava açılması Kuşkusuz mümkün değildir, ama bu, söz konusu eylemin gayri meşruluğunun, ceza hukukunun temel ilkesi olan bireysel ve temliki kabil olmayan cezai sorumluluğun tanınmasına engel
teşkil etmez. Resmi makamların, ilgili şahsın ölümü nedeniyle takipsizlik kararı vermeleri yerine, kamuoyuna hem bu tip davranışlara kesinlikle göz yumulmayacağı mesajı nı vermesi ve hem de bu sayede mağdurlara devlet yetkililerinin görevlerini icralarında devleti sorumlu tutacakları eylemleri yapabilme yolunu açabilirdi. Bu da, sonuç olarak, mahkemelere gelecek buna benzer konulardaki başvurularda bir emsal teşkil edebilirdi.
 
37) Çeşitli darbe ve yaraların polis merkezindeki sorgulama esnası nda meydana gelmiş oldukları- nı iddia eden başvuru sahiplerinin kabul edilebilir tek belgeleri, bir stomatolog doktor tarafından düzenlenmiş, bir rapordur. Raporun düzenlenmesi, sorgulama ve çok sayıdaki diş kırıklarının teşhisi aynı tarihe denk düşmektedir. Mahkeme, adı geçen doktor raporundaki açıklamaların yetersizlikleri, kı- rıkların ne zaman ve nasıl olmuş oldukları hususlarının belirsizliklerinden
dolayı, spekülasyona girmeyeceğ ini açıklamiştir. Şüphe olmanı n dışında, bunların sorgulama esnasında polis tarafından uygulanmış bir Şiddet nedeniyle oldukları nı kanıtlayan ve bundan dolayı da 3. maddenin kapsamı içinde olduğunu gösteren hiçbir delil mevcut değildir. Bu sorun, polis tarafı ndan taciz edildiklerinin kanıtlanması nda kullanılacak bir sağlık raporunun alınması için başvuru sahiplerinin, yetkililer tarafından hükümet tabipliğine (bilirkişiye) gerekli havalelerinin yapılmamiş ol- masından kaynaklanmiştir. Mahkeme bunu, yaralanma iddialarından tamamen bağımsız olarak, Konvansiyonun 3üncü maddesinin ihlali olarak telakki etmektedir. Bu konuya ileride de değinilecektir (46ncı paragraf).
38) Söz konusu davadaki kobullar çerçevesinde mahkeme, ifadeleri alınmak üzere çağrılan başvuru sahiplerinin, alınan önlemin davranışlarından kaynaklanmiş olduğ u açıklaması da dahil olmak üzere, masa bacağına kelepçeyle bağlanmalarını, kendilerine karşı Şiddet kullanılmasını haklı gösterecek  hiçbir şeyin olamayacağı kanaatindedir.
39) Bu açıdan, sözü edilen konuda Konvansiyonun 3. Maddesi somut olarak ihlal edilmiştir.
2. Muhakeme Usulü açısından
3. madde
40) Başvuru sahipleri, devlet memurlarının kötü muamelelerine karşı yaptıkları şikâyet konusunda etkili bir araştırma yapılmadığı ihbarı nı yapmaktadırlar. Şikayetlerini incelemekle görevli askeri savcı ve askeri mahkeme hâkiminin gereken
bağımsızlıkta olmadıklarını ifade eden başvuru sahipleri, özellikle de, iddialarının ispatında temel teşkil edecek, sağlık durumları nı tespit eden resmi bir hükümet tabibi raporunun hazırlanması için havale edilmeleri, polis memuru C.N. ile yüzleştirilmeleri, lehte tanı klık yapacakların, özellikle de ifadelerinin alınması esnasında yaşanan olayların bizzat tanığı olan annelerinin tanık olarak dinlenmesi taleplerinin tamamının reddedilmiş olduğunu belirtmişlerdir. Buna ek olarak, askeri mahkemenin soruşturmanı n akışını aksatmak ve böylece de herhangi bir sorumluluk alınmamasını sağlamak için her
yola başvurmuş olduğunu ifade etmişlerdir.
 41) Devlet, başvuru sahiplerinin mahkemece verilen takipsizlik kararına itirazlarını, ulusal mahkemenin ve askeri savcılığa bağlı savcı ların mevzubahis olan konuyu derin ve etkili bir biçimde  ncelemiş olduklarını belirterek, kabul etmemiştir.
42) Mahkeme, bir kişinin, polis veya devletin benzer organları tarafı ndan konvansiyonun 3. Maddesini ihlal eden bir muamele gördüğünü öne sürdüğü zaman, maddeye bağlı olarak linçi maddede belirtildiğ i gibi, kişinin kendi hukuki hakları
ve linçi maddede tanımlanan haklar ve özgürlükler çerçevesinde, doğrudan ve etkili bir soruşturma yapılması gerektiğini hatırlatır. Bu soruşturma, 2nci maddede işaret edildiği gibi, sorumluların teşhis edilmelerine ve cezalandırılmaları- na kadar gider. (LABİT'in İtalya aleyhine davası [GC], No. 26772 / 95, § 131, AİHM 2000 - IV ve Pantea / Romanya, No. 33343 / 96, § 199, AİHM 2003 - VI).
43) Devletin dediği gibi, muhakkak ki, 2 başvuru sahibinin Roşiori Vede Polis Merkezinde 2 polis memuru tarafından kötü muameleye maruz kaldıkları konusunda şikâyetçi olmaları üzerine, yetkiler konuya tamamen tepkisiz kalmış değillerdir. Zira, bu konuyla ilgili bir soruşturma açılmiştır: soruşturmadan sorumlu savcılar, şika- yetçileri, annelerini ve suçlanan
polisleri dinlemişler, sonuç olarak da, itham edilen polislerden birinin ölmüş, diğerinin de kendisine isnat edilen suçları işlememiş olduğunu beyan etmiş olmasından dolayı, takipsizlik kararı almişlardır.
44) Mahkeme, her ne kadar yetkililer tarafından yürütülmüş soruşturmanın ciddiyetinden Kuşku duymasa da, bu tip bir soruşturmanı n etkili olabilmesi için, soruşturmadan ve soruşturmanın yürütülmesinden sorumlu kişilerin, soruşturmadaki tarafardan bağımsız olmaları gerekir. (Bakınız, örneğin, 27 Temmuz 1998 tarihli Güleç'in Türkiye aleyhine davasındaki
kararlar, derleme 1998 - IV, §§ 81 - 82, Oğur'un Türkiye aleyhine davasında [GC], No. 21954 / 93, AİHM 1999 - III, §§ 91 - 92). Bu, sadece hiyerarşik ve kurumsal ba- ğımsızlığın olmamasını değil, uygulamayı da içerir (Bakınız, örneğin, 28 Temmuz 1998 tarih ve Ergi'nin Türkiye aleyhine davasında karar, derleme, 1998 - IV, §§ 83 - 84 ve Kelly ve diğerlerinin Birleşik Krallık aleyhine davalarında, 4 Mayıs 2001 tarih ve 30054 / 96 numaralı, §§ 114 uyarınca karar).
45) Bununla birlikte, soruşturmayı yürütmekle görevli askeri savcı ların, olayların geçtiği tarihte yürürlükte olan ulusal hukuka göre bağımsız oldukları Kuşku götürür. Barbu Anghelescu'nun Romanya'ya karşı olan davasında, polis
memuruna uygulanan kötü muameleye karşı açılan ceza davasında mahkeme, askeri savcıların yeterince
bağımsız olmadıkları gerekçesiyle, adli uygulama açısından 3. maddenin ihlal edilmiş olduğuna karar vermiştir. (Barbu Anghelescu / Romanya, No. 46430 / 99, § 70, 5 Ekim 2004). Mahkeme, bu polislerin ("güç ve olanak olarak") o tarihlerde
askeri savcılarla aynı kademede olmuş olduklarına, bu alandaki tüm imtiyazlara aynı şekillde sahip olduklarına, askeri hiyerarşik yapılanmanın bir parçası, dolayısıyla da üste itaat ilkesine bağlı olmuş olduklarına kanaat getirmiştir (zikredilen Barbu Anghelescu, §§ 40 - 43). 46) Mahkeme, daha önceki tespitinde İsrar ederek, ellerindeki dava konusunda Fikir  eğiştirerek başka bir tespit yapmaları için en küçük bir nedenin mevcut olmadı- ğını açıklamaktadır. Mahkeme, bu noktada altını çizerek, kurumsal ilişkinin doğurduğu bağımsızlık eksikliğ i nedeniyle, askeri savcıların bu olayda tarafsızlıklarını kaybederek, başvuru sahiplerinin dile getirdikleri kötü muameleyi tarafı olarak değerlendirmiş olduklarını belirtmektedir.
Mahkeme, özellikle, ne polislere karşı cezai soruşturmayı yürüten savcılar ve ne de ulusal mahkemenin kararlarına karşı
yapılan itirazlar, başvuruda bulunanları n sundukları Roşiori Vede'deki stomatolog doktorun olayları n meydana gelmesinin ardından hazırladığı rapora karşı görüş belirten resmi bir tıp raporuna rastlanmamı ş olup, adı geçen raporda aynı tarihte dilekçecilerin bir çok diş kırığının mevcudiyeti tespit edilmiş bulunmaktadır. Bu açıdan, mahkeme, ulusal yetkililer kesinliği belli olan bu belgeyi okunmaz halde olduğ u gerekçesiyle daha fazla araş- tırma yapmadan veya başvuruda bulunanlara raporun orijinalinin bir kez daha hazırlatılmasını veya tıp kurumundan bu belgenin bir kopyasının istenmesi yerine,  görmezden gelmeyi tercih etmiş oldukları nı tespit etmiştir. Sözü edilen rapordaki okunmaz mühür ve imza Şubat 1995 tarihini taşımasına karşın, bu konuda araştırma yapılması gerekirken, 6 Kasım 2001 tarihinde İstinaf Mahkemesi  başvuranları n kontrol için adli tıbba havale edilmeleri talebini raporun okunmazlığı nedeniyle ret kararı vermiştir. Halbuki, bu geçen sürenin sorumluluğu dilekçe sahiplerine yüklenemez. Bu açıdan, mahkeme birçok kez bu içerikteki dosyanın makul bir çabukluk ve titizlikle incelenmesinin gerektiğini vurgulamı ştır. (Yaşa Türkiye'ye karşı kapsamı nda 2 Eylül 1998 tarihli, 1998 - VI, pp 2439 - 2440 sayılı derlemede, §§ 102 - 104 uyarınca ve Mahmut Kaya'nın Türkiye aleyhine davası
nda, No. 22535 / 93, §§ 106 - 107 AİHM 2000 - III kararlar). Mevcut olan durumda hiçbir şekillde bu oluşmamiş ve polis memurlarına karşı bir dava açılması gerekirken, aradan 7 yıl geçtiği gerekçesiyle takipsizlik kararı verilmiştir.
47) Ayrıca, ilgili kişiler fezlekelerinde ve mahkemenin kararlarına itirazlarında CM. adlı polis memuruyla yüzleştirilmelerini ve kendisinin sorgulanmasını ve kendilerinin de soru sormalarını ve lehlerinde tanıklık yapmak üzere annelerinin dinlenmesini talep etmişlerse de, ulusal yargı mercileri bu taleplerine yanıt vermemişlerdir. İlgililer, annelerinin okuma  yazma bilmemesi nedeniyle savcının ifadesini hatalı bir şekillde aldığını ifade etmişlerdir. Zira adli tıp raporu örne- ğinde olduğu gibi, burada belirleyici kanıtlardan bahsedilmektedir. İtiraz etme ilkesine uygun olarak yapılacak bir işlem, söz  konusu devlet memurlarının suçluluklarını gösterebilecek veya onların her türlü ithamdan muaf olduklarını kanı tlayabilecekti.
48) Sonuç olarak ulusal yetkililerin kararlarından çıkan sonuç, polis memuru C.M.'nin ifadeleriyle yetinilmiş olduğudur. Bu ifadelerde göre, kendisi başvuruda bulunanları cn cezai sorgulamalarına katılmakla görevlendirilmemiş olduğunu belirtmiştir. Ulusal yetkililer ise, biçimsel de olsa, bu memurun sorgulamalara katılıp katılmadığını bile araştırmamişlardır. Halbuki, başvuru sahipleri, polis memurları- na karşı sürdürülen her işlemde bu iddialarını tekrarlamişlardır.
49) Tahkikatı yürüten polis memurlarından birinin, ifade esnası nda başvuru sahiplerinin bir masanı  n bacağına kelepçelenmiş oldukları
yönündeki ifadesi, göz ardı edilmiş ve ulusal mahkemeler buradan çıkarak, mevcut kobulların inkar edilmesi tercihini kullanmişlardı r. Burada dikkat edilmesi gereken temel bir unsur mevcuttur: Polislerden birinin ölmüş olmasına  rağmen, bu tablo olayla ilgisi bulunanlara, devlet memurlarının görevlerini icraları esnasındaki eylemlerinden dolayı bizzat devleti sorumlu tutarak, dava açmaları yolunu açabilirdi. Daha önce de mah- kemenin saptamiş olduğu gibi (bkz. Paragraf 36)
50) Olayların cereyan ettiği zaman yürürlükte bulunan ulusal hukuk ve 46 ile 49uncu paragraşarda işaret edilen  oruşturmanın yetersizliği göz önünde bulundurulduğ unda, mahkeme, başvuruda bulunanların maruz kaldıkları kötü
muamele ile ilgili ulusal yetkililerce yapılan araştırmanın etkili olmaktan tamamen uzak olmuş olduğ u kanaatindedir.
51) Buradan hareketle, adli olarak muhakeme usulü açısından 3üncü maddenin ihlali mevcuttur.
 
II - KONVANSİYONDA BELİRTİ LEN DİĞER İHLALLER
52) Başvuruda bulunanlar, polis merkezinde polis memurlarınca yasalara aykırı olarak gözaltında tutuldukları ve yanlış ifade vermeye zorlandıkları gerekçesiyle, Konvansiyonun 5, 10 ve 14üncü maddelerinin ihlal edilmiş olduğunu ifade etmektedirler.
53) Devlet, başvuruda bulunanları n, adı geçen maddelerle teminat altına alınan hakları iyi anlamamı ş oldukları gerekçesiyle, iddia edilenleri kabul etmemektedir.
54) Mahkeme, dosyada mevcut bütün unsurların göz önünde bulundurulması sonrasında, Konvansiyon ve protokollerle güvence altı- na alınmiş hak ve özgürlüklerin hiçbir şekillde ihlal edilmemiş oldukları izlenimini edinmiştir. Buradan
hareketle, başvurunun bu bölümü bir gerekçelendirmeden (kanı ttan) uzaktır; bu nedenle de, Konvansiyonun 35inci maddesi §§ 3 ve 4 uyarınca başvuru reddedilmiştir.
 
III - KONVANSİYONUN
41. MADDESİNİN UYGULANMASI
ÜZERİNE
55) Konvansiyonun 41. Maddesi uyarınca, "Eğer mahkeme Konvansiyon ya da protokollerinin ihlal edildiklerini veya Yüksek Akit Tarafı' nın ("Yüksek Akit'te taraf olan ülkenin") iç hukuku tahakkuk etmiş olan zararın telaŞsinde yetersiz kalı
yorsa, mahkeme, uygun ölçüde bir tazminatın mağdur tarafa verilmesine karar verir.
A - Hasar
56) Başvuruda bulunanlardan her biri, Roşiori Vede'li polislerin uyguladıkları kötü muameleler sonucu dişlerinin kaybı ve oluşan yaralar için maddi tazminat olarak 400.000 Avro talep etmektedirler. Başvuruda bulunanların birincisi, bay Vasil Mircea Nita, 600.000 Avro, ikincisi, bay İonel Viorel Nita ise 450.000 Avro'yu dişlerinin kırılması, maruz kaldıkları çeşitli Şziki ve psikolojik eziyetler için manevi tazminat, belirtilen kötü muamelenin sonuçları olarak önceden mevcut  kronik hastalıklarındaki kötüleşmeden dolayı da genel tazminat talep etmektedirler.
57) Devlet, iddia edilen ihlallerle  talep edilen miktarlar arasında illiyet bağı olmadığını ve özellikle istenen meblağların aşırı olduklarını savunmaktadır. Başvuruda bulunanlardan hiçbirinin güya polis memurları nın saldırıları sonucunda kırılmiş olan dişlerini tedavi ettirdikleri veya takma diş kullandıkları nı doğrulayan herhangi bir belge sunmadıklarını ifade etmektedir.
58) Mahkeme, gözlemlenen ihlalle tazmini talep edilen maddi ha- sar arasında illiyet bulunmadığı görüşündedir ve söz konusu talebi reddeder. Buna karşılık, başvuruda bulunanların her birine maruz kaldıklarının manevi tazminatı olarak
7.000 Avro ödenmesine karar vermiştir.
B - MAHKEME MASRAŞARI
59) Başvuruda bulunanlardan birincisi, mahkeme huzurunda, iç adli mercilere karşı Başlatılan işlemler nedeniyle 20.000 Avro talep etmektedir. Diğer başvuru sahibi ise, benzer gerekçelerle 15.000 Avro talep etmektedir. Bu nedenle, tercüme bedelleri ve evrakların faks ile gönderilme masraşarı ile ilgili ellerinde mevcut faturaları mahkemeye sunmuşlardır.
60) Devlet, başvuru sahiplerinin bu taleplerinin abartılı oldukları ve bunların çoğunun inandırıcı bir gerekçeden  kaynaklanmadığı görüşündedir.
61) Mahkeme içtihadına göre, başvuruda bulunan bir kimse, gerçekliğ i, gerekliliği ve oranının makul olması kobuluyla, mahkeme masraf ve giderlerinin karşılanması nı talep edebilir. Mevcut durumda, elde mevcut unsurlar ve yukarı
da zikredilen ölçütleri göz önünde bulundurarak mahkeme, başvuruda bulunanlara toplam 450 Avro ödenmesine karar vermiştir.
C - GECİKME FAİZİ
62) Mahkeme, Avrupa Merkez Bankası'nın yeniden Şnansman kolaylığı ile ilgili yüzde üçlük artışlı uygulamasını esas alarak, gecikme faizinin ödenmesine karar vermiştir.
BU GEREKÇELERLE,
MAHKEME OYBİRLİĞİYLE,
1) 3üncü maddenin zikrettiği şikayet sebeplerinin kabul edilebilir, diğer taleplerinin kabul edilemez olduğuna,
2) Konvansiyonun 3üncü maddesi ile ilgili ihlali maddi açıdan tespit edilmesine.
3) Adli açıdan Konvansiyonun 3üncü maddesinin ihlal edilmiş olduğ una,
4) a- Konvansiyonun 44üncü maddesi §§ 2'ye göre kararın kesinleşmesini takiben 3 ay içerisinde davalı devletin, her başvuruda bulunana maddi hasar karşılığı 7.000 Avro (yedi bin) ve mahkeme masraşarı olarak başvuru sahiplerine birlikte 450 Avro (dört yüz elli), ek olarak bunların vergilerini ödemesine,
b- Sözü edilen sürenin dolması ndan sonra, ek ödemeye kadar bu meblağlar Avrupa Merkez Bankası' nca uygulanan ödeme oranı esas alınarak, yüzde üç puanlık artı ş uygulanmasına,
c- Tediyenin yapıldığı tarihte yukarıda zikredilen meblağlar davalı devletin parasına dönüştürülerek ödenmesine,
d- Mahkeme, bunlara ek olarak talep edilen hakkaniyete uygun tazminat talebinin reddine karar vermiştir. Bu karar, yönetmeliğ in 77. maddesinin §§ 2 ve 3üncüsü gereğince, Fransızca olarak kaleme alınmiş ve 4 Kasım 2008 tarihinde duyurulmuştur.
Santiago Quesada Zabıt Katibi
Josep Casade Vali Başkan
628 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 83 • Sayı: 1 • Yıl 2009

Forum