YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ
E: 2008/7759 K: 2008/10453 T: 20.10.2008
Yolsuz Tescil • Üçüncü Kişinin Hakları • Kötüniyet Savının Davanın Her Aşamasında İleri Sürülebileceği*
(TMK m. 2, 988, 989, 1023)
Özet: Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken
üçüncü kişi bu tescile dayanarak bir hak elde edemez. Kötüniyet iddiası bir deŞ değil itirazdı
r. Bu nedenle savunmanın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın yargılamanın her
aşamasında ileri sürülebilir.Bu nedenlerle davacıların kötüniyete dayanan tapu iptal ve
tescil isteği yönünden yeterli araştırma yapılarak hüküm kurulmalıdır.
Tarafar arasında görülen davada;
Davacı, kayden maliki olduğu 9243 parsel sayılı taşınmazdaki 35 nolu
dükkanın satıcı için davalılardan Kemal ve Dursun’u vekil ettiğini, vekaletnamenin
tanzim tarihinde 65 yaşın üzerinde ve hastanede olduğunu,
Dursun'un anılan vekaletname ile taşınmazı Kemal'in kardeşi olan
davalı Yusuf a çok düşük bedelle temlik ettiğini, kendisine hiçbir bedel
ödenmediğini, davalıların el ve işbirliği içinde hareket ettiklerini ileri sürerek
taşınmazın adına kaydını olmadığı takdirde satış bedelinin yasal
faizi ile tahsilini istemiş, davacı yargılama sırasında vefat ettiğinden
mirasçı
davaya devam etmiştir.
Davalılar Kemal ve Yusuf, davanın reddini savunmuşlardır.
Davalı Dursun, vekilin iradesi doğrultusunda davrandığını taşınmazı
n satıp bedelinin verildiğini bildirip, davanın reddini savunmuştur.
Dava konusu taşınmaz, yargılama devam ederken 12.3.2003 tarihinde
Alirıza’ya, 15.5.2003 tarihinde Ebubekir'e temlik edilmiş, davacı
8.7.2005 tarihli oturumda seçimlik hakkını son kayıt maliki yönünden
tapu iptali seklinde yürütmek istediklerini beyan etmiştir,
Son kayıt maliki; davanın reddini savunmuşmr.
Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile dava dilekçesindeki dava de-
ğeri olan 10.000 YTL’nin davalı Dursun'dan yasal faizi ile tahsiline karar
434 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 83 • Sayı: 1 • Yıl 2009
___________________________________________________
(*) Gönderen: Av. Erol BOYLAN
verilmiş, davalı Kemal yönünden sıfat yokluğundan, diğer davalılar yönünden
davanın ispat edilemediği gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik
Hakiminin raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp,
düşünüldü.
KARAR
Dava, tapu iptal tescil olmadığı takdirde bedel isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden dava konusu 9243 parsel sayı
lı taşınmazdaki dükkan niteliğindeki 35 nolu bağımsız bölümün davacı
Osman adına kayıtlı iken, 17.4.2002 tarih 3239 yevmiye nolu vekaletname
ile Dursun'u anılan taşınmazı dilediği bedelle dilediğine satış yetkisi
içerecek biçimde vekil ettiği vekilinde 24.4.2002 tarihli akitle 1000. YTL
bedelle taşınmazı Yusuf'a sattığı, yargılama devam ederken onunda
12.3.2003 tarihli akitle 2500 YTL bedelle Alirıza'ya temlik ettiği Alirıza'nın
da 15.5.2003 tarihinde halen kayıt maliki olan Ebubekir'e 3000 YTL bedelle
devir ettiği anlaşılmaktadır.
İddianın ileri sürülüş biçiminden, davacının vekaletin kötüye kullanı
lmak suretiyle, zararlandırıldığı, vekil ile temlik olanların el ve işbirliği
halinde bulundukları iddiasıyla eldeki davayı açtığı görülmektedir.
Yargılama buasında davacı vefat ettiğinden,
mirasçıları sön kayıt makiline
karşı davayı tapu iptal tescil olarak devam etmek istediklerini bildirmişlerdir.
Mahkemece, vekil Dursun’un çekişmeli taşınmaz bedelini davacı tarafa,
ödemediği gerekçesiyle dava dilekçesindeki dava değerinin vekil tarafı
ndan yasal faizi ile birlikte davacıya cdenmesine diğer davalılar yönünden
davanın reddine karar verilmişse de davacının özellikle ölümünden
sonra
mirasçılarının hasrettikleri istek gözetildiğinde, son kayıt malikinin
iyinıyetli olup olmadığı yönünde hükme yeterli bir araştırmanın
yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Bilindiği üzere; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğ
u gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satı
rı aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşı-
mamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin
iyi niyetinin konulması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun
2. maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989
tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri
getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri
insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle
Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,
bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamiş, iyi ve doğru
Yargıtay Kararları 435
tutulmamasmdan doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin
doğal sonucu olarakta tapuya, itimat edip, taşınmaz mal edinen
kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke
MK’nın 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak
mülkiyet veya başka bir ayni bak kazanan 3. kişinin bu kazanı-
mı korunur şeklinde yer almiş, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki
1024. maddenin 1. Fıkrasına göre “Bir ayni hak yolsuz olarak tescil
edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3. kişi bu tescile dayanamaz"
biçiminde öngörülmüştür.
Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni- koruma,
toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama
asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, niyetli
olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçeklen
bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu
ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi hatta bazı hallerde
manevi büyük değer taşıyan aynı hakkını yitirme tehlikesi ile karşı
karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ye şekillci
bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı kişilerin
devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun
amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil gerçeklen iyiniyetli
olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması bu
yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi
gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının deŞ
değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksı
zın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen)
nazara alınacağı ilkeleri 8.11.1991 tarih 1990/4 esas 1991/3 sayılı
İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşler de aynı
doğrultuda gelişmiştir.
Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler gözetilmek suretiyle
hükme yeterli bir araştırma yapılması, taraf delillerinin toplanarak öncelikle
tapu iptal ve tescil isteği yönünden sonucuna göre bir karar verilmesi
gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazık olduğu üzere hüküm kurulmuş
olması doğru değildir.
Davacı yanın temyiz işlekleri yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan
nedenden ötürü HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA,
alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.10.2008 tarihinde
oybirliğiyle karar verildi.
436 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 83 • Sayı: 1 • Yıl 2009