YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
E: 2007/4-223 K: 2007/223 T: 18.04.2007
Maddi Ve Manevi Tazminat •Rücu Davası • İçişleri Bakanlığı‘Nın Sorumluluğu Davasında Adli Yargının Görevli Bulunduğu*
Özet: Dava T. Petrolleri AO’nun üretim
sahalarının bakım onarım ve temizlik işlerini
yüklenen kişi nezdinde çalışan işçinin,
değişik yerlerdeki mevzilerde bulunan jandarma
timlerinin altındaki kampa servis
aracının teröristler tarafından yola döşenen
mayına çarpması sonucunda yaşamını yitirmesi
sebebiyle yakınlarına ödenen tazminatı
n, güvenliği sağlama görevini yerine getirmeyen
İçişleri Bakanlığından geri istenmesi
hakkında olup; uyuşmazlığın Borçlar Kanunu
çerçevesinde çözümlenmesi gerektiğinden
adli yargı görevlidir.
Tarafar arasındaki "Rücuan Tazminat" davasından dolayı yapılan
yargılama sonunda; Ankara Asliye 27.
Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne
dair verilen 29.06.2004 gün ve 2002/894 E.,2004/334 K. sayılı
kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay
4.
Hukuk Dairesinin 31.01.2006 gün ve 2005/1251 E.,2006/330 K. sayı-
lı ilamı ile,
(...Davacı şirket, Batman Bölgesi Üretim Müdürlüğü'ne ait bulunan üretim
sahaları bakım, onarım ve temizlik işlerinin dava dışı yüklenici Erdal tarafı
ndan yürütüldüğünü; yüklenici nezdinde çalışan dava dışı Sadık'ın
11/2/1996 tarihinde görev bitiminde, değişik yerlerdeki mevzilerde bulunan
jandarma timlerinin koruması altındaki kampa dönerken, servis aracı-
nın teröristler tarafından yola döşenen mayına çarpması sonucunda yaşamı
nı yitirdiğini; Sadık'ın yakınları tarafından açılan dava sonucunda tazminat
ödenmek durumunda kalındığını belirterek; güvenliği sağlama görevini
yerine getirmemesi nedeniyle % 75 oranında kusurlu sayılan davalı idareden
rücuen tazminat isteminde bulunmuştur.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından
temyiz olunmuştur.
Dava sebebi anlamında, davaya konu yapılan maddi olgular; devletin
genel anlamda huzur ve güveni sağlama görevine ilişkindir. Kural olarak,
384 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 83 • Sayı: 1 • Yıl 2009
___________________________________________________
(*) Gönderen: Talih UYAR
devletin güvenliğe ilişkin görevi asli, sürekli ve bölünemez niteliktedir. Bu
görevin, hiç veya gerektiği gibi yerine getirilmediğinin ileri sürülmesi ise sonuç
olarak hizmet kusuruna ilişkindir. İdare'nin hizmet kusuru niteliğindeki
eylemi sonucu meydana gelen zararlardan dolayı; İdari Yargılama Usulü
Yasası'nın 2/1-b maddesi gereğince İdare'ye karşı ve idari yargı yerinde
tam yargı davası açılması gerekir. Açıklanan nedenlerle, yargı yolu bakı
mından görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, mahkemece işin esasının
çözümlenmesi; usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir. (HUMK
m. 7, m. 428/b.2)) gerekçesiyle bozularak dosya geri çevrilmekle yeniden
yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde
temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereğ
i görüşüldü:
Dava rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davacı TPAO'nın Batman Bölgesi Üretim Müdürlüğü
üretim sahaları bakım onarım ve temizlik işlerini yürüten müteahhit Erdal
nezdinde çalışmakta olan Sadık'ın 11.2.1996 tarihinde görev bitiminde
Jandarma Timlerinin koruması altındaki kampa dönerken servis aracı
nın teröristlerin yola yerleştirdiği tahrip gücü yüksek bir mayına çarpması
sonucu vefat ettiğini, müteveffa işçinin eşi ve çocukları tarafından
davacı kurum aleyhine Ankara 5. İş Mahkemesinin 1996/396 Esas sayı-
lı dosyasında maddi ve manevi tazminat davası açıldığını, yargılama sonunda
olayda işverenin % 25, teröristlerin ise %75 oranında kusurlu olduğ
u belirtilerek hesaplanan tazminatın tamamını ödemeye mahkum
edildiğini, Yargıtay 21.
Hukuk Dairesince kararın onandığını, Devletin
Anayasa'dan kaynaklanan güvenliği sağlama ödevinin zorunlu bir sonucu
olan yurttaşların can ve mal güvenliğini temin etme görevini yerine getirmemesi
nedeni ile sorumlu tutulması gerektiğini, davacı tarafından
müteveffa işçinin eşi ve çocuklarına ödenen 12.164.450.000 TL’nin
%75'ine tekabül eden 9.123.337.500 TL'nin ödenmesi için Diyarbakır
İdare Mahkemesinde rücu davası açıldığını, Diyarbakır İdare Mahkemesince
görevsizlik kararı verildiğini belirterek 9.123.337.500 TL'nin ödeme
tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalı idareden tahsiline karar
verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davaya bakma görevinin İdare Mahkemesine ait olduğunu,
davanın 1 (Bir) yıllık süre içerisinde açılması ge ektiğini, davacı TPAO'nı
n işveren statüsü nedeni ile İş Kanunu'nun 73. maddesi gereğince işçilerin,
sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak,
şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü bulunduğ
unu ve davacının 2495 Sayılı Yasa gereğince özel güvenlik birimi ku-
Yargıtay Kararları 385
rarak personelin güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğunu, bu ödevini
gereği gibi yerine getirmemesi neticesinde personelinin ölümüne neden
olduğunu, olayın kampa gidiş esnasında yolda gerçekleştiğini belirterek
davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir.
Mahkemece “Devletin anayasadan kaynaklanan güvenliği sağlama
ödevi bulunduğu, yurttaşlarının can ve mal güvenliğini temin etmesi gerektiğ
i, bu nedenle hizmet kusuru bulunduğu, davacının işçinin ölümü
nedeni ile işçinin
mirasçılarına ödemek zorunda kaldığı tazminatın
%75’inden davalı bakanlığın sorumlu olduğu” gerekçesi ile davanın kabulüne
dair verdiği karar, Özel Dairece yukarıda belirtilen nedenle bozulmuş,
mahkemece “Davanın adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği” gerekçesi
ile önceki kararda direnilmiştir.
Dava, yargı kararı ile tazminatla yükümlü tutulan TPAO tarafından,
ölen işçinin
mirasçılarına ödenen tutarın, olayda güvenliği sağlama ödevi
nedeniyle sorumlu olduğu ileri sürülen İçişleri Bakanlığından rücuan
tahsili eteğinden ibarettir.
Somut olayda, görevden kampa dönerken yola döşenen mayının patlaması
sonucu ölen kurum işçisinin
mirasçıları tarafından TPAO aleyhine
tazminat davası açıldığı, kurum aleyhine verilen kararın derecattan
geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, görülmekte olan rücu
davasında Adli Yargının mı, yoksa İdari Yargının mı görevi bulunduğu
noktasında toplanmaktadır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "İdari Dava Türleri ve
İdari Yargı Yetkisinin Sınırı" başlıklı 2. maddesinde idari dava türleri sayı
lmiştır. Bu hükme göre idari davalar;
- İdari işlemler hakkında açılan iptal davaları,
- İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel
olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,
- Kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari
sözleşmelerden dolayı tarafar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin
davalardan ibarettir.
Ödenen tazminatın rücuan tahsili istemiyle açılmiş olan eldeki davanı
n, yukarıda sözü edilen
Kanun hükmü anlamında bir iptal davası veya
idari sözleşmeden kaynaklanan bir dava olmadığı açıktır.
Yine eldeki davanın aynı
Kanun hükmü anlamında "tam yargı davası"
niteliği taşımadığında da Kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır.
Çünkü tam yargı davaları; ancak, herhangi bir idari eylem ve işlemden
dolayı kişisel hakkın doğrudan muhtel olması halinde ve o kişisel hakkın
sahiplerince açılabilirler. Dolayısıyla, her hangi bir davanın tam yargı davası
olarak nitelendirilebilmesi için, ortada öncelikle bir idari işlem veya
eylemin bulunması şarttır; ayrıca, bu işlem veya eylem nedeniyle kişisel
386 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 83 • Sayı: 1 • Yıl 2009
bir hakkın ihlal edilmiş olması da gerekir.
Dava konusu olayda cavatı vekili, rücu istemini, davalı idarenin kendisine
yönelik herhangi bir eylem veya işlemine dayandırmamaktadır.
Yine davalıya rücu edilmek istenilen tazminatın, davacının hukuki
statüsü gözetildiğinde, 6182 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü
Hakkındaki
Kanun kapsamında bir kamu alacağı olmadığı da tartışması
zdır.
Uyuşmazlık Mahkemesi
Hukuk Bölümünce verilen kararlarda da,
yukarıda değinilen ilke ve kurallara dayanılmak suretiyle, uyuşmazlığın
Borçlar Kanunu hükümleri çerçevesinde çözülmesi gerektiğinin benimsendiğ
i, bu benimsemeye bağlı olarak görevin adli yargıya ait bulunduğu
sonucuna varıldığı ve adli yargı yerlerince verilen görevsizlik kararlarının
bu gerekçeyle kaldırıldığı görülmektedir (Uyuşmazlık Mahkemesi
Hukuk Bölümünün
26.12.2005 gün ve 2005/95-121; 6.12.2004 gün ve 2004/84-86;
6.12.2004 gün ve 2004/91-88 sayılı kararları).
Nitekim aynı ilkeler,
Hukuk Genel Kurulu’nun 31.05.2006 tarih ve
2006/4-310-330; 31.05.2006 tarih ve 2006/4-294-327 sayılı kararlarında
da benimsenmiştir.
Baştan beri yapılan açıklamalar, değinilen ilkeler ve kurallar itibariyle,
somut olayda davaya bakma görevi adli yargıya aittir.
Hal böyle olunca, Yerel Mahkemenin gerekçesi ve sonucu itibariyle
aynı yönde olan direnme karan usul ve yasaya uygun olup, yerindedir.
Ne var ki, davalı vekilinin esasa yönelik temyiz itirazları Özel Dairece
incelenmediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye
gönderilmesi gerekir.
SONUÇ: Yukarıda anklanan nedenlerle Yerel Mahkemenin direnme
kararı yerinde olup, Davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için
dosyanın 4. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 18.04.2007 gününde
oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay Kararları 387