Hukuki Net Hukuki NET | Forum | Mevzuat Anasayfa | Kaynaklar | Yazarlar | Dizin | Arama | Uyarlama | Giriş | Üye Ol
Hayat Sigortasında Sigorta Ettirenin Hak Ve Yükümlülükleri(*) Av. Çağrı Yücel
Ekleyen: Av.tayfun Eyilik | Tarih: 6-03-2007 | Kategori: Makale | Okunma : 9487 | Not:
Av.tayfun Eyilik

Hakkımdaki bilgilere http://www.tayfuneyilik.av.tr sitesinden ulaşabilirsiniz


Profil >

HAYAT SİGORTASINDA SİGORTA ETTİRENİN HAK VE YÜKÜMLÜLÜKLERİ(*)

Av. ÇAĞRI YÜCEL(**)

Çalışmamızın konusu, “Hayat Sigortasında Sigorta Ettirenin Hak ve Yükümlülükleri”dir. 

olduğu gibi, hayat sigortası sözleşme­sinde de tarafların bazı hak ve yükümlülükleri bulunmaktadır. Hayat si­gortası sözleşmesinin taraflarından biri olan sigortacının hak ve yüküm­lülükleri bu çalışmanın kapsamı dışındadır. Ancak, belirtmek gerekir ki, sigorta ettirenin hakları olarak belirtilen konular, sigortacı bakımından bir yükümlülüktür. Aynı şekilde, sigorta ettirenin prim ödeme borcu, si­gortacı bakımından bir haktır. Çalışmamızda, sadece sigorta ettirenin hak ve yükümlülükleri incelenecek, buna karşılık, sigortalı veya lehtarın durumuna salt gerekli görülen yerlerde değinilecektir. 


 

I. HAYAT SİGORTASINDA İLGİLİ KİfiİLER

A­ Sigortacı

Hayat sigortası sözleşmesinin taraflarından biri sigortacıdır. Sigorta­cı, sigorta sözleşmesi ile belirli bir prim karşılığında rizikoyu yüklenen şirkettir(1) . Sigorta Murakabe Kanunu’nun 2. maddesinin II. fırkasının (a) bendi uyarınca, Türkiye’de kurulacak sigorta şirketlerinin anonim şirket veya kooperatif şeklinde kurulmaları şarttır. Ayrıca Sigorta Murakabe Ka­nunu’nun 7. maddesinin III. fıkrasına göre, hayat sigortaları ana grubun­da faaliyet gösteren sigorta şirketi, bir başka sigorta alanında faaliyette bulunamaz.

Sigorta Murakabe Kanunu’nun 29. maddesinin I. fıkrasına göre, Tür­kiye’de yerleşik kişiler sigortalarını Türkiye’de yaptırmak zorundadırlar. Ancak, aynı maddenin II. fıkrasının (d) bendi uyarınca, hayat sigortaları yabancı ülkelerde de yapılabilecektir.

(*) Bu çalışma, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ticaret Hukuku Anabilim Dalı 2002 –

2003 öğretim yılı “Özel Sigorta Türleri” konulu seminer dersinde, Doç. Dr. Aynur YONGALIK

danışmanlığında hazırlanan seminer çalışmasından günceldir.

(**) Eskişehir Barosu Avukatlarından 

Sigorta Murakabe Kanunu’nun 3. maddesinin I. fıkrasına göre, sigor­tacının Hazine Müsteşarlığından ruhsat alması gereklidir. Sigortacının ruhsat almaması durumunda uygulanacak hükümler değişecektir. Zira Türk Ticaret Kanunu’nun 1263. maddesinin II. fıkrasına göre, ruhsatna­me almamış bir kişi ile bu durum bilinerek yapılan sigorta sözleşmeleri­ne, Borçlar Kanunu’nun kumar ve bahis hakkındaki 504 ve 505. madde­leri uygulanır.

B­ Sigorta Ettiren

Sigorta sözleşmesinin diğer tarafını sigorta ettiren oluşturmaktadır. Bundan dolayı, sigortacıya karşı yükümlülük altına giren sigorta ettirendir. Yine, sigorta sözleşmesinden doğan haklar da kural olarak, sigorta ettirene aittir. Ancak sigorta ettiren, söz konusu hakları bir başkasına devredebilir. Riziko gerçekleştiğinde ödenecek para üzerinde sigorta ettiren veya halefleri hak sahibi olacaklardır. Sigortalının, sigorta ettirenden farklı bir kişi olması halinde dahi bu durum değişmez. Sigortacı, sigorta bedelini sigortalı veya haleflerine değil, sigorta ettirene veya haleflerine öder(2,3) .

Sigorta ettirenin, hayat sigortası sözleşmesi yapabilmesi için özel bir şart aranmamaktadır. Fiil ehliyeti olan herkes hayat sigortası sözleşmesi yapabilecektir.


 

C­ Sigortalı

Sigorta ettiren, kendi hayatı üzerine sigorta sözleşmesi yapabileceği gi­bi, bir üçüncü kişinin hayatı üzerine de sigorta sözleşmesi yapabilir. Bu şe­kilde hayatı sigortalanan kişiye “sigortalı” denir(4,5) . Sigorta ettirenin bir üçüncü kişiyi sigorta ettirebilmesi için, söz konusu üçüncü kişinin bilgi ve onayına gerek yoktur. Türk Ticaret Kanunu’nun 1321. maddesinin I. fıkra­sına göre, sigorta ettirenin sigortalının yaşamının devamında maddî veya manevî yarar ilişkisinin olması yeterlidir(6) Kanun, maddî veya manevî

(1)                  Arseven, Haydar: Sigorta Hukuku, İstanbul 1987, s. 72.

(2)                  Ünan, Samim: Hayat Sigortası Sözleşmesi, İstanbul 1998, s. 19.

(3)                  HSGfi m. A.1/I’e göre, sigorta ettiren “prim ödemek suretiyle sigortalının menfaatini sigorta ettiren kişi”dir. Buradaki tanım hatalıdır. Çünkü, hayat sigortası sözleşmesinde sigorta ettiren, kendi menfaatini sigorta ettirmektedir. Riziko gerçekleştiğinde, sigorta bedelinin sigorta ettirene ödenmesi de bunu göstermektedir. Bkz. Ünan, Sözleşme, s. 178.

(4)                  Bkz. HSGfi m. A.1/I, HSY m. 4/e.

(5)                  Kender, Çeker ve Ünan’a göre, “sigortalı” terimi zarar sigortalarında başkası hesabına sigorta yaptırılmış olan kişiyi ifade etmektedir. Halbuki, hayat sigortasında riziko gerçekleştiğinde bütün haklar yine sigorta ettirene ait olduğundan, zarar sigortaları ile karışıklığı önlemek amacıyla sigortalı terimi yerine “riziko şahsı” terimi kullanılmalıdır. Bkz. Çeker, Mustafa: Yargıtay Kararları Işığında Sigorta Hukuku, Ankara 2003, s. 142; Kender, Rayegân: Türkiye’de Hususi Sigorta Hukuku I, İstanbul 2001, s. 152­153; Ünan, Sözleşme, s. 25.

(6)                  Bu hüküm doktrinde eleştirilmekte ve menfaat ilişkisi yerine, sigortalının onayının aranmasının isabetli olacağı belirtilmektedir. Bkz. Kender, s. 153; Ünan, Sözleşme, s. 23; Yongalık, Aynur: Hukuki Açıdan Kredi Hayat Sigortası, Ankara 2002, s. 132. HSGfi m. A.1/I’de de açıkça sigortalının izninin aranmayacağı ifade edilmiştir.Belirtmek gerekir ki, menfaat ilişkisi TTKT m. 1490/II’de maddî – manevî menfaat ayrımı yapılmaksızın korunmuştur. Ancak bu düzenlemede menfaat ilişkisi, sigorta ettiren ve sigortalı arasında değil, sigortalı – lehtar arasında aranmıştır.

 

yarardan birini yeterli görmektedir. Yarar ilişkisi, hem ölüm hali hayat si­gortasında hem de hayatta olma hali hayat sigortasında aranmalıdır(7) .

Sigorta ettiren ile sigortalı arasındaki maddî yarar ilişkisinin tespiti nispeten kolaydır. Örneğin iş ortaklığı, alacaklılık ilişkisi gibi durumlar­da maddî yarar ölçütünün gerçekleştiği kabul edilir. Buna karşılık, ma­nevî yarar ilişkisinin tespit edilebilmesi kolay değildir. Anne­baba ile ço­cuklar ve eşler arasında manevî yararın var olduğu kabul edilmekte ve fa­kat kardeşlik bağı tek başına yeterli görülmemektedir. Yani sigorta etti­ren ile sigortalı arasında derin bir manevî bağlılık aranmaktadır(8) . Yargı­tay ise, manevî yarar ilişkisini daha esnek yorumlamaktadır. Yargıtay, kayınpeder­damat(9) ve kan kardeşlik(10) ilişkilerinde manevî yararın oldu­ğuna karar vermiştir.

Maddî veya manevî yarar ilişkisinin sadece sözleşmenin kurulması aşamasında aranması gerektiği ve sonraki değişikliklerin dikkate alınma­ması gerektiği savunulmaktadır(11) . Bu görüş, manevî yarar ilişkisi bakı­mından isabetli görülebilir. Örneğin, kocanın karısına hayat sigortası yaptırması halinde, hayat sigortası sözleşmesi, evlilik ilişkisinin sona er­mesinden sonra da devam etmelidir. Çünkü, eşler arasında hâlâ manevî bir bağlılığın olduğu kabul edilebilir. Buna karşılık, maddî yararın söz ko­nusu olduğu hayat sigortası sözleşmelerinde, yarar ilişkisi sözleşmenin devamı sırasında da aranmalıdır. Örneğin, kredi hayat sigortası sözleş­mesinde, maddi yarar, kredi alan ile kredi veren arasında yapılan kredi sözleşmesi dolayısıyla ortaya çıkmaktadır. Kredi sözleşmesinin sona er­mesi ile kredi hayat sigortası sözleşmesinin de işlem temeli çöker. Bu se­beple, hayat sigortası sözleşmesi, maddî yararın bulunmaması sebebiyle sona ermelidir(12) .


 

D­ Lehtar

Lehtar, sigorta ettiren tarafından belirlenen hak sahibidir(13) . Türk Ti­caret Kanunu’nun 1330. maddesine göre, sigorta ettiren, lehtarı sözleş­

(7)                  Bu yönde bkz. Ünan, Sözleşme, s. 24. Aksi yönde bkz. Bozer, Ali: Sigorta Hukuku, Ankara 1981, s. 223; Doğanay, İsmail: Türk Ticaret Kanunu fierhi, C.III, Ankara 1990, s. 3213; Ulaş, Işıl: Uygulamalı Can Sigortası Hukuku (Hayat ve Kişisel Kaza Sigortaları), Ankara 2002, s. 41.

(8)                  Kender, s. 146; Ünan, Sözleşme, s.20. Kanaatimizce, kardeşler bakımından manevî menfaat ilişkisinin varlığı kabul edilmeli, kardeşlerin aynı evde yaşamaları gibi bir bağ aranmamalıdır. Aksi yönde bkz. Ünan, Sözleşme, s. 20.

(9)                  11. HD, 8.4.1994, E.1993/3421, K.1994/2768 (Ulaş, s.39). Ulaş’a göre, “Türk toplumunun halen mevcut olan aile bağlılığı yapısı nedeniyle ilke olarak, bu tür ilişkilerde menfaat şartının karine olarak mevcut olduğunun kabulü gerekir. Olayın özelliğine göre, sigortacının bu karinenin aksini ileri sürüp kanıtlamasına olanak tanınmalıdır” (Ulaş, s. 37, dn. 53/b). Aksi görüş ve kararın eleştirisi için bkz. Ünan, Sözleşme, s. 22.

(10)                11. HD, 9.6.1995, E. 1995/3856, K. 1995/4829 (YKD 1995, C.21, S.9, s. 1412­1414).

(11)                Atabek, Reşat: Sigorta Hukuku, İstanbul 1950, s. 303; Bozer, Sigorta 1981, s. 223; Bozer, Ali: “Türk Hukukuna Göre fiahıs Sigortalarını Yöneten Kanuni İlkeler”, SHD 1982, C.I, S.1, s. 8; Ulaş, s. 42; Ünan, Sözleşme, s. 24.

(12)                Yongalık, s. 131.

(13)                Ulaş, s. 42; Ünan, Sözleşme, s. 29. 

 

me yapılırken veya sözleşme yapıldıktan sonra belirleyebilir. Yine aynı maddeye göre, sigorta ettiren, kural olarak, belirlediği lehtarı daha sonra tek taraflı bir irade beyanı ile değiştirebilir. Ancak, dönülemez lehtar ta­yini halinde lehtarın değiştirilebilmesi mümkün değildir. Lehtar tayini için bir şekil şartı öngörülmediği gibi, lehtarın poliçede gösterilmesi de şart değildir(14) . Ancak, Türk Ticaret Kanunu’nun 1330. maddesine göre, dönülemez lehtar tayini halinde, lehtarın ismi poliçede gösterilmeli ve po­liçe lehtara teslim edilmelidir. Dolayısıyla, dönülemez lehtar tayini için şekil şartı öngörülmüştür. 

 Lehtarın, sigortalının hayatının devamında maddî veya manevî bir menfaatinin bulunup bulunmaması hususu tartışmalıdır. Bir görüşe gö­(15) , Türk Ticaret Kanunu’nun 1321. maddesi, amaca uygun bir biçim­de yorumlanmalı ve menfaat ilişkisi aranmalıdır. Bizim de katıldığımız gö­rüşe göre ise(16) Kanun menfaat şartını sadece sigorta ettiren bakımından aramıştır. Dolayısıyla, lehtarın sigortalının hayatının devamında yararının bulunması şart değildir. 

Lehtar, sadece sigortacının edimini talep etme hakkı kazanır. Sigor­tacıya karşı ileri sürülmesi mümkün bütün diğer sözleşmesel hak ve yet­kiler sigorta ettirene ait olmaya devam eder(17) .

II. HAYAT SİGORTASINDA SİGORTA ETTİRENİN BORCU VEYÜKÜMLÜLÜKLERİ


 

A­ Genel Olarak 

Bütün sigorta sözleşmelerinde olduğu gibi, hayat sigortası sözleşme­sinde de sigorta ettirenin belirli davranışlarda bulunması gerekir. Sigor­ta ettirenin yapması gerekenlerle ilgili olarak doktrinde, mükellefiyet(18), yüküm(19) , görev(20) , yükümlülük(21) , yükümlülük – borç(22) , mükellefiyet –

(14)                Ünan, Sözleşme, s. 30.

(15)                Bozer, Sigorta 1981, s. 223.

(16) Ünan, Sözleşme, s. 29. 17) Ünan, Sözleşme, s. 38.

(18)                Atabek, s. 315 ; Ayiter, Kudret: “Sigorta Ettirenin Mukavele Yapılırken Mevcut İhbar Mükellefiyeti”, Ticaret ve Banka Hukuku Haftası, 27 Nisan­ 3 Mayıs 1959, Ankara 1960, s. 217; Bozer, Sigorta 1981, s. 242; Franko, Nisim: “Sigorta Akdinde Rizikonun Ağırlaşması”, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu IX, 8­9 Mayıs 1992, s. 1; Omağ, Merih Kemal: Türk Sigorta Hukukunda Rizikonun Ağırlaşması Sorunu, Ankara 1985, s. 88.

(19) Tunçomağ, Kenan: “Hayat Sigortasının Sigorta Tekniğine Bağlı Özellikleri”, Oğuz İmregün’e Armağan, İstanbul 1998, s. 767. Tunçomağ, bir başka makalesinde ise “yan borç” terimini kullanmaktadır. Bkz. Tunçomağ, Kenan: “Hayat Sigortası Sözleşmesinin Tanım, Meydana Getirilmesi ve Hüküm Doğurması”, Prof. Dr. Nuri Çelik’e Armağan, C.I, İstanbul 2001, s.790.

                        (20) Öğüz fieker, Zehra: “Hayat Sigortalarında Sigorta Priminin Artırılması Esnasında Yapılan Yanlış Bildirimi Hukuki Sonuçları”, Prof. Dr. Necip Kocayusufpaşaoğlu İçin Armağan, Ankara 2004, s. 643. 21) Doğanay, fierh, s. 3033; Somer, Mehmet: “Türk Ticaret Kanunu’nun Düzenlemesi Karşısında Sigorta

                        Sözleşmesinin Kuruluşunda Hile Hükümlerinin Uygulanabilirliği”, Prof. Dr. Nuri Çelik’e Armağan, C.I, İstanbul 2001, s. 745; Ulaş, s. 75. Ulaş, borç terimini de kullanmaktadır. Bkz. Ulaş, s. 104.

(22)                Arseven, Sigorta, s. 95; Eriş, Gönen: Açıklamalı ve İçtihatlı Türk Ticaret Kanunu, C.III, Ankara 1990,

 

s. 1153, 1185

(23) , borç­görev(24) , yükümlülük – külfet(25) , borç – külfet(26) terimleri kul­lanılmaktadır. Yargıtay ise, yükümlülük terimini tercih etmektedir(27) . Biz borç ve külfet (yükümlülük) terimlerini kullanmayı doğru buluyoruz. Çünkü borç ve külfet kavramları birbirinden farklıdır. Bir borç söz konu­su olduğunda alacaklı, borcun ifası için talepte bulunabileceği gibi, bor­cun ifa edilmemesinden doğan zararı karşılamak için tazminat da talep edebilir(28) . Bu anlamda sigorta ettirenin tek borcu, prim ödeme borcudur. Külfetin yerine getirilmemesi durumunda ise, herhangi bir tazminat ala­cağı doğmaz. Ancak külfeti yerine getirmeyen kimse, haklarını kısmen ve­ya tamamen kaybeder(29) . Örneğin, sigorta ettiren, risk gerçekleştikten sonra bu durumu sigortacıya bildirmektedir. Bildirmemesi durumunda, sigortacının bir talep hakkı bulunmayacak ve fakat sigorta ettiren, hak­larını kısmen veya tamamen kaybedecektir.

Türk Ticaret Kanunu’nda da sigorta ettirenin mükellefiyeti(30) ve borç­ları şeklinde bir ayrım yapılmakta(31) ve fakat külfet terimi yerine mükel­lefiyet terimi kullanılmaktadır(32) .


 

B­ Sigorta Ettirenin Yükümlülükleri

1. Sözleşme Öncesi İhbar Yükümlülükleri

a) Genel Olarak

Sigortacı, sözleşme yapmadan önce sigortalanmak istenen rizikoyu tam olarak bilmek ister. Çünkü sigortacı, rizikonun gerçekleşme ihtima­line göre, yüksek prim talep edecek veya sözleşme yapmayacaktır. Sigor­tacının, her sigorta ettiren için ayrı ayrı araştırma yaparak bilgi toplama­sı mümkün ise de, bu işlem çok masraflı olacaktır. Bu olumsuzluğu ön­lemek ve sigortacının rizikoyla ilgili bilgi sahibi olabilmesini sağlamak amacıyla sözleşme öncesi ihbar (bildirim) külfeti (yükümü) düzenlenmiş­tir.

Sözleşme öncesi ihbar külfeti, Türk Ticaret Kanunu’nun sigorta hu­kukunu düzenleyen beşinci kitabında, genel hükümler (TTK m. 1263­

(23)                Öztan, Fırat: Sigorta Akdinin İn’ikadında İhbar Mükellefiyeti, Ankara 1966, s. 29­32.

(24)                Kender, s. 157­158; Ünan, Sözleşme, s. 109, 137.

(25)                Eroğlu, Sevilay: Hastalık Sigortası Sözleşmesinin Kurulmasında İhbar Külfeti, Ankara 2005, s. 67; fienocak, Kemal: “Sigorta Ettirenin Zararı Önleme ve Azaltma Vecibesi”, AÜHFD 1995, C.XLIV, S.1­4, s. 380; fienocak, Kemal: Mesleki Sorumluluk Sigortası, Ankara 2000, s. 205. 

(26)                Hirş, Ernest E.: Ticaret Hukuku Dersleri, İstanbul 1946, s. 876,880.

(27)                11. HD, 17.12.1974, E.1974/3778, K.1974/3741 (YKD 1976, C.II, S.2, s. 213­215); 11. HD, 16.11.2000, E.2000/7609, K.2000/8987 (YKD 2001, C. XXVII, S. 5, s. 687­689).

(28)                Eroğlu, s. 71; Hirş, s. 880; İnan, Ali Naim: Borçlar Hukuku (Genel Hükümler), Birinci Kitap, Ankara 1971, s. 55; Tekinay, Selahattin S.: Borçlar Hukuku, C.I, İstanbul 1985, s. 38; Ünan, Samim: “Kara Sigortalarında Sigorta Ettirenin Görevleriyle İlgili Bazı Sorunlar”, SHD 1998, S.1, s. 98.

(29)                İnan, s. 55; Kender, s. 180; fienocak, s. 380; Tekinay, s. 40; Ünan, Sözleşme, s.137.

(30)                HSGfi’nda, mükellefiyet terimi yerine yükümlülük terimi kullanılmaktadır.

(31)                Bu yönde bkz. Eriş, s. 1154; Öztan, s. 31; Tunçomağ, s. 769. Aksi yönde bkz. fienocak, Vecibe, s. 381­382.

(32)                Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nda ise, yükümlülük ve borç terimleri kullanılmaktadır. 

 

1268) arasında düzenlenmemiştir. Bu külfet mal sigortaları için Türk Ti­caret Kanunu’nun 1290. maddesinde, denizcilik rizikolarına karşı sigor­ta için Türk Ticaret Kanunu’nun 1363­1370. maddeleri arasında düzen­lenmiştir(33) . Buna karşılık, hayat sigortalarının düzenlendiği Türk Ticaret Kanunu’nun 1321­1333. maddeleri arasında, sözleşme öncesi ihbar kül­fetine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır(34) . Bu durum, hayat sigorta­larında sözleşme öncesi ihbar külfetinin olup olmadığı ve böyle bir külfet varsa bu külfetin hangi hükme göre belirleneceği sorununu ortaya çıkar­mıştır.

Bir görüşe göre(35) , Türk Ticaret Kanunu’nun 1290. maddesi, genel hükümler arasında düzenlenmediğinden ve can sigortaları faslında Ka­nun’un 1290. maddesine açıkça atıf da yapılmadığından, hayat sigortala­rında uygulanmaz(36) . Yargıtay da bir kararında(37) “… Türk Ticaret Kanu­nunun getirdiği sistem ve kanun koyucunun amacı göz önünde tutulduğun­da, can sigortalarında 1290. maddedeki ihbar mükellefiyetinin öngörülme­miş bulunması ve bu maddeye de 1332. maddenin… son fıkrası hükmün­de olduğu gibi, oradaki hukukî esasların uygulanması sonucunu doğura­cak nitelikte herhangi bir suretle göndermede de bulunulmamış olması iti­bariyle mal sigortalarındaki ihbar mükellefiyetinin can sigortalarında uy­gulanamayacağı esasının kabulü gerekir…” diyerek bu görüşü kabul et­miştir(38) .

Diğer bir görüşe göre(39) , hayat sigortalarında sigorta ettiren lehine hükümler içeren denizcilik rizikolarına karşı sigortalardaki sözleşme ön­cesi ihbar külfetine ilişkin hükümler uygulanmalıdır. Ancak mal sigorta­larında daha genel nitelikte bir hüküm varken, özel bir hüküm niteliğin­

(33)                Bu iki düzenleme arasında önemli farklar vardır. Denizcilik rizikolarına karşı sigortada, sigortacının sözleşmeden dönebilmesi için, sigorta ettirenin kusuru aranırken, mal sigortaları için sigorta ettirenin kusuru aranmaz. Denizcilik rizikolarına karşı sigortada, başkası hesabına sigortadaki ihbar külfeti düzenlendiği halde, mal sigortasında böyle bir düzenleme mevcut değildir. Denizcilik rizikolarına karşı sigortada, sigortacı sözleşmeden dönme hakkını bir hafta içinde kullanmalıyken, mal sigortasında bu süre bir aydır. Ayrıca denizcilik rizikolarına karşı sigortada, zarar ile beyan edilmeyen husus arasında illiyet bağı aranırken, mal sigortasında illiyet bağı aranmamaktadır. 

(34)                Buna karşılık, sözleşme öncesi ihbar külfeti TTKT m. 1435 – 1442 arasında düzenlendiğinden, bu hükümlerin hayat sigortası sözleşmeleri için de uygulanacağı açıktır. Ayrıca, hayat sigortaları için TTKT m. 1497 – 1498’de özel düzenleme yapılmıştır.

                        (35)                Doğanay, İsmail: “Hayat Sigortasında Sigorta Ettirenin Sözleşme Yapılırken Mevcut Beyan ve İhbar Yükümlülüğünün Mahiyeti ve fiumulü Nedir?”, Batider 1974, C.VIII, S.4, s. 849­850; Doğanay, fierh,

                        s. 3039.

(36)                Ayrıca Doğanay’a göre, sözleşme öncesi ihbar külfeti, mal sigortaları bakımından önem taşır. Bkz. Doğanay, Mahiyet, s. 856­857; Doğanay, fierh, s. 3046­3047. Kanaatimizce, sözleşme öncesi ihbar külfeti hayat sigortalarında da önemlidir. Sigortacının, sağlıklı bir kişiyle yapacağı sözleşmedeki prim miktarı ile kalp hastası olan bir kişiyle yapacağı sözleşmedeki prim miktarı farklı olacaktır. Hatta sigortacı, kalp hastasıyla sözleşme yapmayı reddebilecektir.

(37)                YHGK, 12.9.1975, E.1974/T­844, K.1974/977 (Eriş, s. 1168­1169).

(38)                Aynı yöndeki bir başka karar için bkz. TD, 3.12.1958, E. 1958/53, K. 1958/56 (Hukuk Postası 1959, S.7, s. 408­410). Ancak belirtmek gerekir ki, Yargıtay’ın bu yöndeki kararları azınlıktadır. Yargıtay, TTK m. 1290’ın hayat sigortaları için de uygulanacağı görüşündedir. Bkz. aşa. dn. 43’te belirtilen kararlar.

(39)                Ayiter, s. 233.

 

de olan hükmün hayat sigortalarında uygulanamayacağı kabul edilmek­

(40,41) 

.

Öğretide baskın olan(42) , Yargıtay’ın kabul ettiği(43) ve bizim de katıldı­ğımız görüşe göre ise, Türk Ticaret Kanunu’nun 1290. maddesi hayat si­gortalarında da uygulanır. Her ne kadar, hayat sigortalarını düzenleyen hükümler arasında 1290. maddeye atıf yapılmamış ise de, burada bir boşluk olduğu kabul edilmelidir. Bu boşluk da Türk Ticaret Kanunu’nun 1264. maddesinin I. fıkrası gereğince, öncelikle Türk Ticaret Kanununun sigorta hukuku kitabındaki hükümlerle doldurulmalıdır. Bu kitapta, 1290. madde veya 1363­1370. maddeler olmasaydı, Borçlar Kanunu’nun hükümleri uygulanabilirdi. Türk Ticaret Kanunu’nun 1363 ­ 1370. mad­deleri de deniz sigortalarına ilişkin özel hüküm niteliğinde olduğundan, hayat sigortalarına uygulanabilecek yegane hüküm 1290. maddedir. Türk Ticaret Kanunu’nun 1290. maddesi, mal sigortaları faslında düzen­lenmekle beraber, deniz rizikolarına karşı sigortalar hariç, bütün sigorta türleri için genel hüküm teşkil eder. Zira bu fasılda yer alan maddeler, bütün sigorta türleri bakımından genel hüküm niteliği taşımaktadır(44) .

Hayat Sigortası Genel fiartları’nın C.2 maddesi de 1290. maddeye uy­gun olarak düzenlenmiştir. Bu sebeplerle, sözleşme öncesi ihbar külfeti­ne ilişkin açıklamalarımızı Türk Ticaret Kanunu’nun 1290. maddesi ve Hayat Sigortası Genel fiartları’nın C.2. maddesine göre yapacağız.



 

b) Sözleşme Öncesi İhbar Yükümlülüğünün Konusu

Hayat Sigortası Genel fiartları’nın C.2.1 maddesinde de belirtildiği gi­bi, sigortacı sözleşmeyi yaparken, sözleşme öncesinde yapılan beyanları esas alacaktır. Bundan dolayı sigorta ettiren, sigortacının sözleşmeyi yap­mamasını veya daha ağır şartlarla yapılmasının gerektirecek bütün hal­leri sigortacıya bildirmek zorundadır. Türk Ticaret Kanunu’nun 1290. maddesi, sözleşme öncesi ihbar külfeti sadece sigorta ettirene yüklemiş buna karşılık, sigortalı ve temsilci hakkında herhangi bir düzenleme ya­pılmamıştır(45) . Hayat Sigortası Genel fiartları’nın C.2.1­2. maddesine gö­re ise, sigortalının sözleşmeden haberi olması durumunda, sigortalının

(40)                Bozer, Mükellefiyet, s. 97.

(41)                YHGK, 6.12.1974, E.1973/11­159, K.1974/93 (Ulaş, s. 77­88).

                        (42)                Atabek, s. 320; Bozer, Sigorta 1981, s. 243; Bozer, İlkeler, s. 9; Eroğlu, s. 77; Franko, s. 124; Hirş,

                        s. 882; Kender, s. 184; Omağ, Riziko Ağırlaşması, s. 22­23; Omağ, Merih Kemal: “HastalıkSigortasında Akdin Kuruluşundaki İhbar Mükellefiyetine İlişkin Bir Yargıtay Kararının Değerlendirilmesi”, SHD 1999, S.1, s. 107; Öğüz, s. 644; Öztan, s. 3; Somer, s. 750­751; Tunçomağ, s.767; Ünan, Sözleşme, s.138; Ünan, Sorunlar, s. 100. 

(43)                TD, 24.3.1972, E.1972/261, K.1972/1447 (Ulaş, s. 76); 11. HD, 17.12.1974, E.1974/3778, K.1974/3741 (YKD 1976, C. 2, S. 2, s. 213­215); 11. HD, 4.3.1999, E.1998/9829, K.1999/1826 (Kazancı İçtihat Bilgi Bankası ­ KİBB).

(44)                Kender, s. 184.

(45)                Denizcilik rizikolarına karşı sigortada ise, ihbar külfeti sigortalı ve temsilciye de yüklenmiştir (TTK

 

m. 1363/II). Bu hükmün, TTK m. 1290 için de uygulanabileceği kabul edilmektedir. Bkz. Bozer,Sigorta 1981, s. 119; Kender, s. 185; Öztan, s. 86; Ünan, Sözleşme, s. 151.

da ihbar külfeti vardır. Yine aynı maddelere göre, sigorta ettiren, sözleş­menin yapılması için bir temsilci kullanıyorsa, temsilcinin beyanı esas tutulacaktır. Temsilci, bildiği hususları beyan etmek zorundadır. Zira si­gorta ettiren ve temsilci birlikte sorumlu tutulmuşlardır(46) . Temsilci sıfa­tına sahip olmayan aile bireylerinin, lehtarın, doktorun bilgisi(47) önemli değildir(48) .

Belirtmek gerekir ki, sigorta ettiren, sigortalı ve temsilci bu külfeti si­gortacıya veya temsilcisine karşı yerine getirir.

 Türk Ticaret Kanunu’nun 1290. maddesi ve Hayat Sigortası Genel fiartları’nın C.2.2 maddesinin I. fıkrası, sigorta ettirenin ihbar etmesi ge­reken hususları sınırlamıştır. Sigorta ettiren, sigortacının sözleşmeyi yap­mamasını veya daha ağır şartlarla yapmasını gerektirecek, kendisince bi­linen önemli hususları ihbar edecektir. Önemli husustan maksat, sigor­tanın konusunu oluşturan rizikoyu gerçekleştirmeye elverişli her husus­(49,50) . Hayat sigortasında önemli sayılan hususları, yapılacak sözleşme­nin tipine göre belirlemek gerekir.

Ölüme karşı ve karma hayat sigortasında, ihbar edilecek en önemli husus sağlık durumudur. Sigorta ettiren, mevcut sağlık durumunu, şi­kayetlerini ve geçirdiği önemli hastalıkları sigortacıya bildirecektir. Çün­kü önemli hastalıklar, ölüm riskini arttırır. Kanser, AIDS, kalp ve şeker hastalıkları gibi hastalıklar, önemli hastalıklara örnek gösterilebilir. Ayrı­ca bazı hastalıklar kalıtımsal olduğundan, ebeveynlerde görülen bu has­talıkların da ihbar edilmesi gerekir(51) . Bu sigortalarda önemli olan bir di­ğer husus, sigorta ettirenin yaşıdır. Genç olan birinin yaşama ihtimali, yaşlı olan birine göre daha fazla olacağından, tespit edilecek prim daha az olacaktır. Ayrıca sigorta ettirenin mesleği de önemli bir husus sayıla­bilir(52) . Yapılan işin riski arttıkça, tespit edilecek prim de artacaktır. 

Yaşama ihtimaline karşı sigortada ise, ihbar edilmesi gereken en önemli husus sigorta ettirenin yaşıdır(53) .

Sigorta ettiren, ancak kendisince bilinen hususları bildirecektir. Özellikle hastanın moralinin bozulmaması için, kanser(54) , tüberküloz(55)

(46)                Öztan, s. 83; Ünan, Sözleşme, s. 149.

(47)                Hatta, YHGK, 6.12.1974, E.1973/11­159, K.1974/93 sayılı kararına göre “...Sigorta doktorlarının ( kayıtsız şartsız sigorta olur ) şeklindeki mütalaası da sigorta şirketinin cayma hakkını ortadan kaldıran bir kabulünü ifade etmez ve sigortacıyı bağlamaz” (Ulaş, s. 77­88).

(48)                Ünan, Sözleşme, s. 151.

(49)                Ünan, Sözleşme, s. 141.

                        (50)                Önemli sayılan hususların tespitinde objektif ve subjektif kıstaslar bulunmaktadır. Bu kıstaslarla

                        ilgili açıklamalar için bkz. Öztan, s. 38­40. 51) Öztan, s. 47.

(52)                Öztan, s. 52; Ünan, Sözleşme, s. 142.

(53)                Bozer, Sigorta 1981, s. 244; Öztan, s. 45.

(54)                11. HD, 2.10.2000, E.2000/6073, K.2000/7328 (Ulaş, s. 96­97).

(55)                YHGK, 15.3.1958, E.1958/347, K.1958/753 (Eriş, s. 1159).

 

gibi bazı hastalıklar açıklanmamaktadır. Bu gibi durumlarda, sigorta et­tiren, hastalıktan haberdar olmadığından sözleşme öncesi ihbar külfetini ihlal etmemiştir(56) . Buna karşılık, sigorta ettiren, geleceğe ilişkin gerçek­leştirmeyi planladığı hususları ihbar etmelidir(57) . Örneğin, yakın bir gele­cekte işini değiştirecek olan sigorta ettiren, bu hususu da sigortacıya bil­dirmelidir.

Sözleşme öncesi ihbar külfeti, en geç sözleşme kurulana kadar yeri­ne getirilmelidir. Sözleşme henüz kurulmadan önce, yani icap ile kabul arasındaki sürede ortaya çıkan veya varlığı öğrenilen hususların da sigor­tacıya ihbar edilmesi gerekir(58,59) .

Sigorta ettirenin bu yükümlülülüğünü yerine getirmesinde beyan usulü, liste usulü ve karma usul uygulanmaktadır. Beyan usulünde, si­gorta ettiren, önemli hususları kendiliğinden bildirmelidir. Liste usulün­de sigorta ettirene bir soru listesi verilir ve bu listedeki sorular cevaplan­dırılarak ihbar külfeti yerine getirilir. Karma usulde ise, sigorta ettiren, kendisine verilen listedeki soruları cevaplandırır ve ayrıca önemli husus­ları beyan eder(60). Türk Ticaret Kanununun 1290. maddesinde, bu usul­lerden hangisinin benimsendiği anlaşılamamaktadır. Hayat Sigortası Ge­nel fiartlarında da buna ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır.

 Türk Ticaret Kanunu’nun 1290. maddesinin I. fıkrasına göre, göre, sigorta ettiren, bütün hususları sigortacıya bildirmek zorundadır. Yani burada, beyan usulünün benimsendiği söylenebilir. Ancak aynı madde­nin II. fıkrasında ise, liste usulünden bahsedilmektedir. Bu fıkrada, “Si­gorta mukavelesinin yapılması sırasında sigorta ettirene doldurulması teklif olunan listede yazılı sorular dışında hiçbir mesuliyet teveccüh et­mez” denilmesi tartışmaya sebep olmuştur. Bir görüşe göre(61) , sigorta et­tirenin listedeki sorulara tam ve doğru olarak cevap vermesi yeterli olup, liste haricinde bir hususu bildirmesi gerekli değildir. Diğer bir görüşe gö­(62) , sigorta ettiren, listedeki soruları tam ve doğru olarak cevaplandıra­cak ve ayrıca sorulmamış olsa bile, bildiği önemli durumları bildirecektir. Kanaatimizce Türk Ticaret Kanunu’nun 1290. maddesinin II. fıkrası,

(56)                Arseven, Sigorta, s. 109; Eroğlu, s. 173.

(57)                fienocak, Sorumluluk, s. 220; Ünan, Sözleşme, s. 141­142.

                        (58)                Ayiter, s. 228; Eroğlu, s. 183; Kender, s. 185; Omağ, Riziko Ağırlaşması, s. ; Omağ, Değerlendirme,

                        s. 108; Öztan, s. 70; fienocak, Sorumluluk, s. 228.

(59)                Ünan’a göre, teklifname sırasında mevcut olmayan ve sigortacının kabulünden önce ortaya çıkan hallerin sigortacıya bildirilmesi sözleşme öncesi ihbar külfeti kapsamında değildir. Bu gibi haller, rizikonun ağırlaşması kapsamında değerlendirilmelidir.

(60)                Bu konuda geniş açıklama için bkz. Öztan, s. 74­79.

(61)                Arseven, Haydar: “Ticaret Kanununun Sigortaya Mütallik Umumi Hükümlerinin Meydana Çıkardığı Bazı Meseleler”, Ticaret ve Banka Hukuku Haftası 27 Nisan­3 Mayıs 1959, Ankara 1960, s. 215; Ar­seven, Sigorta, s. 108; Atabek, s. 322; Ayiter, s. 224; Bozer, Sigorta 1981, s. 121; Doğanay, fierh, s. 3048; Kender, s. 183

(62)                Bozer, Ali: Sigorta Hukuku, Ankara 1965, s. 225­226; Eriş, s. 1156; Eroğlu, s. 119; Öztan, s. 80; fie­nocak, Sorumluluk, s. 221; Ulaş, s. 90; Ünan, Sözleşme, s. 143.

 

1290. maddenin I. fıkrası ve Türk Medenî Kanunu’nun 2. maddesi ile bir­likte değerlendirilmelidir. Buna göre, sigorta ettiren, dürüstlük kuralına uygun olarak, sorulmasa bile önemli hususları bildirmelidir. Nitekim Yar­gıtay da bir kararında(63) “… hastalığın niteliğine ve süresine göre, ölümün­den 2­3 ay gibi kısa bir müddet içinde hayat sigortası yaptıran kişinin bu durumu kendisine sorulmasa dahi sigorta şirketine bildirmek zorunda ol­duğunun kabulü gerekir…” demiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, sigorta­cı tarafından görevlendirilen doktorun sigorta ettireni muayene etmesi de sigorta ettirenin ihbar külfetini ortadan kaldırmaz(64)

Sigortacının soru listesi verme zorunluluğu bulunmamasına karşın, uygulamada sigortacılar soru listesi vermektedirler. Ancak Yargıtay bir ka­rarında(65) “… sual listesi vermemek sureti ile poliçe ile yükümlendiği koşul­lara uymayan sigorta şirketinin de sözleşmenin kurulmasında müterafik kusuru bulunduğu dikkate alınarak TTK’nın 1264/I yollaması ile BK’nın 98/2 ve 44. maddeleri uyarınca tarafların kusur durumları değerlendirile­rek sigorta şirketince poliçede ödenmesi kabul edilen sigorta teminatının kısmen tenkis edilerek…” diyerek sigortacının soru listesi verme zorunlu­luğunu kabul etmiştir. Kanaatimizce, Yargıtay’ın bu kararı isabetli değil­dir. Zira, sigortacının soru listesi verme yükümlülüğü bulunmadığından(66) sigortacının müterafik kusurundan da bahsedilememelidir(67) .


 

c) Sözleşme Öncesi İhbar Yükümlülüğünün İhlali 

Türk Ticaret Kanunu’nun 1290. maddesinin I. fıkrasına göre, sigorta ettirenin sözleşme öncesi ihbar külfetini ihlal etmesi durumunda, sigor­tacı sözleşmeden cayabilir. Bu maddedeki cayma tabirinden “dönme” an­laşılmalıdır(68) . Yani sigorta sözleşmesi, geçmişe etkili (ex tunc) olarak or­tadan kalkar(69,70) . Yargıtay, eski tarihli bir kararında(71) , cayma teriminin

(63)                11. HD, 7.10.1988, E. 1988/1255, K. 1988/5606 (Ulaş, s. 93­94).

(64)                Eroğlu, s. 121.

(65)                11. HD, 7.10.1988, E. 1988/1255, K. 1988/5606 (Ulaş, s. 93­94).

(66)                Eroğlu, s. 123; Ünan, Sözleşme, s. 143, dn. 246.

(67)                Öztan, s.103.

(68)                Eroğlu, s. 219; fienocak, Sorumluluk, s. 222.

                        (69)                Arseven, Meseleler, s. 212; Arseven, Sigorta, s. 110; Bozer, Sigorta 1981, s. 121­122; Eroğlu, s. 219; Kender, s. 188; Omağ, Değerlendirme, s. 108; Öğüz, s. 646; Öztan, s. 115 dn. 57; Ünan, Sözleşme,

                        s. 160. Aksi yönde bkz. Doğanay, fierh, s. 3051Ayrıca Bozer, bir eserinde, feshin hükümlerinin geç­mişe etkili olmadığını belirtmiştir. Bkz. Bozer, Sigorta 1965, s. 227.

(70)                TTKT m. 1441’de caymanın hükümleri düzenlenmiştir. Bu maddenin gerekçesinde, mevcut sistemin korunduğu ancak sigorta ettirenin kastı durumunda, sigortacının prime hak kazanacağı ifade edil­miştir. Dolayısıyla, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nda da cayma, geçmişe etkili olarak sonuç doğu­racak şekilde düzenlenmiştir

(71)                YHGK, 6.12.1974, E.1973/11­159, K.1974/93 sayılı kararında, “… (cayma) sözünü özel bir amaç­la kullanıldığı hakkında gerekçede bir açıklık yoktur. Bu maddenin ilk fıkrasının son cümlesinde, es­ki metinde olduğu gibi, feshin neticesine bir istisna teşkil etmek üzere (sigorta ettiren kimsenin kötü niyeti anlaşıldığı taktirde sigortacı prime hak kazanır) hükmünün konulmuş olması da, bu görüşü te­yit eder. Aksi taktirde fesihten sonra sigortacıda kalan prim, sebepsiz iktisap teşkil ederdi…” demiş­tir (Ulaş, s. 77­88). Bu kararın eleştirisi için bkz. Ünan, Sözleşme, s. 158­161.

 

fesih karşılığında kullanıldığı görüşündeyken; yeni tarihli bir başka kara­rında(72) , caymanın dönme anlamında kullanıldığı ve sözleşmeyi geçmişe etkili olarak sona erdirdiği görüşündedir. 

Sigortacının sözleşmeden dönmesiyle birlikte, ödenen primlerin se­bepsiz zenginleşme hükümlerine göre iadesi gerekir(73,74) . Sigortacı, sözleş­me öncesi ihbar külfetinin ihlal edildiğini, rizikonun gerçekleşmesinden ve hatta sigorta bedelinin ödenmesinden sonra öğrense bile sözleşmeden dönebilir. Bu durumda da edimlerin karşılıklı olarak Borçlar Kanu­nu’nun 61. maddesi ve devamı hükümlerine göre iadesi gerekir. Yargı­tay’a göre ise, riskin gerçekleşmesinden sonra dönme olanaksızdır. Sigor­tacı ya sözleşmeye koyacağı bir hükümle ya da Borçlar Kanunun genel hükümlerine dayanarak savunma hakkını koruyabilecektir(75,76). Kanaati­mizce Yargıtay’ın bu görüşü isabetli değildir. Çünkü Kanun, fesihten de­ğil, caymadan (dönme, rücu) bahsetmektedir. Dönme beyanı ile, sözleş­me geçmişe etkili olarak ortadan kalkacaktır. Dolayısıyla dönme üzerine, sigortacının dönme beyanından önce doğmuş olan borçları da silinecek­tir. Bu borçların arasında, riziko sebebiyle ödeme yapma borcunun oldu­ğu da açıktır(77) . Nitekim, Hayat Sigortası Genel fiartları’nın C.2.2. mad­desinin III. fıkrasında, sigortacının riziko gerçekleşmiş olsa bile sözleşme­den dönebileceği açıkça düzenlenmiştir. Ancak, aynı fıkrada sigortacının riziko gerçekleştikten sonra sözleşmeden dönebilmesi için, sigorta ettire­nin ihbar külfetini kasıtlı olarak ihlal etmesi gerektiği belirtilmiştir.

Sözleşmeden dönme beyanı tek taraflı, yenilik doğuran işlemlerden­dir. Bu beyanın açık olması gerekir. Sigortacı, sözleşme öncesi ihbar kül­fetinin ihlal edildiğini belirterek sözleşmeden dönecektir. Sigortacı, beya­nında cayma terimi yerine iptal, fesih gibi terimleri kullanabilir. Borçlar Kanunu’nun 18. maddesinin I. fıkrasına gereğince, önemli olan tarafların

(72)                11. HD, 25.1.2000, E.1999/6585, K.2000/328 (KİBB).

                        (73)                Arseven, Sigorta, s. 111; Bozer, Sigorta 1981, s. 122; fienocak, Sorumluluk, s. 222; Ünan, Sözleşme,

                        s. 160.

(74)                Öztan’a göre, “Sigortacının rücuu (cayma) borçlar hukukundaki genel rücudan farklıdır. Borçlar hu­kukunda, akdin geçmişe şamil bir şekilde feshi halinde, tarafların birbirlerinden aldıklarını karşılık­lı olarak geri vermeleri icap eder. Halbuki burada durum değişiktir. Ödenmiş veya muaccel hale gel­miş primler sigortacıda kalır.” (Öztan, s. 116). Aynı yönde bkz. Bozer, Sigorta 1965, s. 227; Eriş, s. 1156.

(75)                11. HD, 23.10.1995, E.1995/6766, K.1995/7853 (Ulaş, s. 95­96); 11. HD, 4.3.1999, E.1998/9829, K.1999/1826 (KİBB); 11. HD, 16.11.2000, E.2000/7609, K.2000/8988 (YKD 2001, C. 27, S. 5, s. 687­689).

(76)                Ayrıca TD, 19.12.1969, E.1969/4557, K.1969/5945 sayılı kararına göre, “…Sigortacı rizikonun ger­çekleşmesinden önce, cayma hakkını kendisi kullanabilirse de, rizikonun gerçekleşmesinden sonra bu hakkın kullanılması, sigortacının serbest iradesine bağlı olmaksızın objektif surette tayin edilmek gerekir. fiu halde mahkemece bu işlerden anlayan ehil bilirkişi aracılığı ile sigortalı gerçeğe uygun beyanda bulunmuş olsaydı, bu akdin yapılıp yapılmayacağının ve bu halde dahi hayat sigortasının akdedilebileceği taayyün ederse, sigorta bedeli ile primin ve diğer şartlarının ne olması gerektiğinin tespiti ve sonucuna uygun bir karar verilmesi iktiza eder” (Eriş, s. 1171­1172). Bu kararın eleştirisi için bkz. Kender, s. 194 dn. 148.

(77)                Ünan, Sözleşme, s. 163.

 

amacı olduğundan, kullanılan terimlere bakılmamalı, tarafların gerçek amaçları dikkate alınmalıdır(78) .

Sözleşmeden dönme beyanının muhatabı Türk Ticaret Kanunu’nun 1290. maddesinde belirtilmemiştir. Denizcilik rizikolarına karşı sigortada sözleşme öncesi ihbar külfetini düzenleyen maddeler arasında yer alan Türk Ticaret Kanunu’nun 1368. maddesinin I. fıkrasında, dönme beyanı­nın sigorta ettirene karşı ileri sürülmesi gerektiği düzenlenmiştir. Bu hü­küm hayat sigortalarına da uygulanmalıdır(79) .

 Türk Ticaret Kanunu’nun 1290. maddesine göre, sigortacının sözleş­meden dönebilmesi için illiyet bağı aranmaz. Rizikonun, sigorta ettirenin beyan etmediği bir husustan kaynaklanması şart değildir. Örneğin, kan­ser hastası olan bir kimse, bu hastalığını sigortacıya bildirmemiştir. Bu kişinin kanserden değil de, trafik kazasında ölmesi durumunda dahi si­gortacı sözleşmeden dönebilecektir. Bu konuda, doktrinde bir görüş bir­liği olmasına rağmen(80) , Yargıtay aksi görüştedir. Yargıtay bir kararın­(81), beyan edilmeyen rahatsızlıkların rizikoyu oluşturan minüsküs yır­tılması ile bir ilgisinin olmadığına ve bu nedenle sigorta şirketinin sözleş­meden dönmesinin haksız olduğuna karar vermiştir(82) . Yargıtay, bu ka­rarlarında sigorta ettiren lehine yorum yapmakla birlikte, kanunda aran­mayan bir şartı aramaktadır. İlliyet bağı şartı, denizcilik rizikolarına kar­şı sigorta için Türk Ticaret Kanunu’nun 1368. maddesinin III. fıkrasında açıkça düzenlenmiştir. Halbuki, Türk Ticaret Kanunu’nun 1290. madde­sinde böyle bir şart aranmamıştır. Sigorta sözleşmesinin kuruluşundaki ihbar külfetinde önemli olan, sigortacının riziko hakkındaki kanaatinin soyut bir şekilde etkilenmesidir. Önemli hususların bildirilmemesi halin­de prim­riziko dengesi sigortacı aleyhine bozulacaktır(83) . Bu sebeple, Ka­nun sözleşmeden dönebilmek için illiyet bağı şartını aramamaktadır(84) 

Türk Ticaret Kanunu’nun 1290. maddesinin I. fıkrası, sözleşmeden dönülebilmesi için, sigorta ettirenin kusurunu aramamaktadır. Sigorta ettiren, sözleşme öncesi ihbar külfetini kusursuz olarak ihlal etse bile, si­gortacı sözleşmeden dönebilecektir. Kusur, sigorta sözleşmesinden döne­

(78)                Eriş, s. 1156.

(79)                Öztan, s. 118, dn. 70.

(80)                Arseven, Meseleler, s. 214; Arseven, Sigorta, s. 110; Ayiter, s. 235; Doğanay, Mahiyet, s. 857; Do­ğanay, fierh, s. 3047; Eroğlu, s. 235­236; Kender, s. 195; Omağ, Değerlendirme, s. 109; Öztan, s. 108; fienocak, Sorumluluk, s. 222; Ünan, Sözleşme, s. 149.

(81)                11. HD, 3.11.1997, E.1997/5318, K.1997/7641 (Batider 1997, C. XIX, S. 2, s. 165­166). Bu kara­rın değerlendirmesi için bkz. Omağ, Değerlendirme, s. 111­113.

(82)                Aynı yönde kararlar için bkz. 11. HD, 23.10.1995, E.1995/6766, K.1995/7863 (Ulaş, s. 95­96); 11. HD, 9.12.1997, E.1997/8411, K.1997/9036 (Ulaş, s. 98­99); 11. HD, 31.5.1999; E.1999/2671, K.1999/4631 (www.kazanci.com.tr); 11. HD, 11.5.2000, E.2000/3062, K.2000/4110 (www.kazan­ci.com.tr); 11. HD, 16.11.2000, E.2000/7609, K.2000/8987 (KİBB); 29.11.2002, E.2001/6113, K.2001/9430 (www.kazanci.com.tr); YHGK, 13.3.2002, E.2002/11­130, K.2002/174 (KİBB); 11. HD, 3.11.2003, E.2003/9709, K.2003/10221 (KİBB).

(83)                Omağ, Değerlendirme, s. 112.

(84)                Buna karşılık, TTKT m. 1437 ile genel bir düzenleme yapılmakta ve yanlış veya eksik bildirilen hu­sus ile riziko arasında illiyet bağı aranmaktadır.

 

bilme bakımından değil ve fakat sigortacının prime hak kazanması bakı­mından önemlidir. Sigorta ettiren, ihbar külfetini kötüniyetli olarak ihlal ederse, sigortacı prime hak kazanacaktır. Burada kötüniyetten maksat “kasıt”tır(85) . Sigortacıya beyan etmesi gereken hususları bilerek ve isteye­rek gizleyen sigorta ettiren kasıtlı davranmış sayılır.

Hayat Sigortası Genel fiartlarında, Türk Ticaret Kanunu’ndan farklı olarak sigorta ettirenin lehine bir düzenleme yapılmıştır(86) . Hayat Sigor­tası Genel fiartları’nın C.2.2. maddesinin I. fıkrasına göre, ihbar külfeti­nin kusura dayanmaması durumunda dönme mümkün değildir. İhbar külfetinin ihlali kusura dayanıyorsa, sigortacı, sözleşmeden dönebilir ve­ya sekiz gün içinde prim farkını talep edebilir. Sigorta ettirenin kusursuz olması halinde ise, sigortacı sadece prim artışı talep edebilir. Sigorta etti­ren, talep edilen prim artışını sekiz gün içinde kabul etmezse, sözleşme­den dönülmüş olur. Ancak bu dönme, külfetin ihlal edildiğini öğrendiği tarihten itibaren bir ay içinde gerçekleşmelidir. Yine aynı maddeye göre, sigortacının ihbar edilmeyen hususları bilmesi halinde de sözleşmeden dönülebilmesi mümkün değildir. 

Kusura ilişkin bir başka düzenleme de Hayat Sigortası Genel fiartla­rı’nın C.2.2. maddesinin III – IV. fıkralarında yapılmıştır. Bu düzenleme­ye göre, sigortacının riziko gerçekleştikten sonra sözleşmeden dönebilme­si için, sözleşme öncesi ihbar külfetinin kasıtlı olarak ihlal edilmesi gere­kir. Kasıt yoksa, sigortacı sözleşmeden dönemeyecek ve fakat sigorta be­delini, sigorta bedeline ilişkin olarak tahakkuk ettirilen prim ile tahakkuk ettirilmesi gereken prim arasındaki orana göre ödeyecektir.

Sigortacı, sözleşmeden dönme hakkını, ihbar külfetinin ihlal edildiği­ni öğrendiği tarihten itibaren bir ay içinde kullanmalıdır(87) . Bu süre, hak düşürücü bir süredir. Dönme beyanının, bir aylık hak düşürücü süre içe­risinde diğer tarafa ulaşması gerekir(88) . Sigortacının bazı davranışlarda bulunması, dönme hakkından vazgeçtiği anlamına gelir. Örneğin, sigor­tacının primleri kabul etmesi, sözleşmenin uzatılması hallerinde dönme hakkından vazgeçilmiştir(89) . Buna karşılık, sigortacının sulh görüşmele­rine girişmesi, dönme hakkından vazgeçtiği anlamına gelmez(90) .

Türk Ticaret Kanunu, sigortacının sözleşmeden dönemeyeceği süre öngörmemiştir. Bu boşluk, Hayat Sigortası Genel fiartları’nın C.2.4. mad­

(85)                Arseven, Meseleler, s. 213; Atabek, s. 117; Bozer, Sigorta 1965, s. 228; Öztan, s. 127; fienocak, So­rumluluk, s. 223. 

(86)                Türk Ticaret Kanunu’nun 1264. maddesinin IV. fıkrasına göre, 1290. madde sigorta ettiren lehine değiştirilebilir. Bundan dolayı, Hayat Sigortası Genel fiartlarında, sigorta ettiren lehine düzenleme yapılabilir. Buna karşılık, sigorta ettiren aleyhine düzenleme yapılması durumunda Kanun hükmü uygulanır. 

(87)                Bu süre, TTKT m. 1440/II’de yedi gün olarak düzenlenmiştir.

(88)                Tunçomağ, s. 775; Öztan, s. 120; Ünan, Sözleşme, s. 154.

(89)                Öztan, s. 120; fienocak, Sorumluluk, s. 224.

(90)                Ünan, Sözleşme, s. 154.

 

desi ile doldurulmuştur. Bu maddeye göre, sözleşme aralıksız ve(91) itiraz­sız olarak iki yıl(92) süreyle yürürlükte kalmışsa, sigortacı sözleşmeden dö­nemez ve fakat prim farkı talep edebilir. Talep edilen prim farkı kabul edilmezse, sigorta bedeli indirimli olarak ödenecektir(93) 

2. Rizikoyu Ağırlaştırmama Yükümlülüğü

a) Genel olarak

Sigortacı, kendisi bakımından önemli hususları, sözleşme öncesi ih­bar külfeti kapsamında öğrenecektir. Ancak, sigorta ilişkisi devamlı(94) bir nitelik taşıdığından, beyan edilen hususlar zamanla değişebilir. Bu deği­şiklik sonunda, rizikonun gerçekleşme ihtimali artarsa veya muhtemel zarar miktarı artarsa, riziko sigortacı için ağırlaşmış sayılır(95) . Böyle bir durumda sigortacı, sözleşmeyi feshetmek veya değiştirmek isteyecektir. İşte, sigortacının böyle bir yola başvurmaması için sigorta ettirene, rizi­koyu ağırlaştırmama külfeti yüklenmiştir.

Rizikoyu ağırlaştırmama külfeti, kara sigortaları için Türk Ticaret Ka­nunu’nun 1291. maddesinde, deniz sigortaları için Türk Ticaret Kanu­nu’nun 1372 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Ayrıca, Türk Ticaret Kanunu’nun 1332. maddesinin I. fıkrasında, hayat sigortasında sigorta et­tirenin seyahatine ilişkin bir düzenleme yapılmıştır. Ancak bu düzenleme­nin kapsamı oldukça dardır. Çünkü, hayat sigortalarında riziko ağırlaşma­sı sadece seyahatle sınırlı değildir. Bu durum, sözleşme öncesi ihbar külfe­tinde olduğu gibi, Türk Ticaret Kanunu’nun 1291. Maddesinin(96) hayat si­gortalarına uygulanıp uygulanamayacağı tartışmasına sebep olmuştur(97) 

Bir görüşe göre(98) , Türk Ticaret Kanunu’nun 1291. maddesinde “sigor­talı mal”dan bahsedildiğinden, bu hüküm sadece mal sigortalarında uygu­lanabilir(99) . Bizim de katıldığımız görüşe göre ise(100) , Türk Ticaret Kanu­

(91)                Bu maddedeki “veya” kelimesi, “ve” olarak anlaşılmalıdır. Bkz. Ünan, s. 212.

(92)                Bu süre, TTKT m. 1498’de beş yıl olarak düzenlenmiş, aralıksız ve itirazsız olma şartını kaldırılmıştır. 

(93)                Kanaatimizce, bu hüküm sigorta ettiren lehine getirilmiş bir düzenleme olduğundan TTK m. 1290’a aykırı değildir. Aksi yönde bkz. Tunçomağ, s. 775.

(94)                Omağ, Riziko Ağırlaşması, s. 6.

(95)                Omağ, Riziko Ağırlaşması, s. 6; Öğüz, s. 654.

(96)                TTK m. 1372 vd., deniz rizikolarına karşı sigorta faslında yer aldığından özel hükümlerdir. Dolayı­sıyla bu maddelerin, kara sigortaları için bir hüküm (TTK m. 1291) varken uygulanabilmesi müm­kün olmadığından, sorunu TTK m. 1291 çerçevesinde değerlendireceğiz.

(97) Rizikoyu ağırlaştırmama külfeti, TTKT m. 1444 – 1445’te genel hükümler arasında düzenlendiğinden, rizikoyu ağırlaştırmama külfetinin hayat sigortası sözleşmeleri bakımından da geçerli olduğu şüphe­sizdir. Ayrıca, TTKT m. 1499’da hayat sigortaları bakımından özel bir hüküm de getirilmektedir.

(98)                Kender, s. 201­202.

(99)                Kender, mal sigortaları faslında düzenlenen TTK m. 1290 hükmünün hayat sigortalarında uygulana­cağı görüşündeyken, yine aynı fasılda düzenlenen TTK m. 1291 hükmünün uygulanamayacağını be­lirtmektedir. Bkz. ve krş. Kender, s. 184, 201­202. Kanaatimizce, Kanun’un sadece sözünden yola çı­karak bir yorum yapmak isabetli değildir. Söz konusu iki madde de aynı fasılda düzenlenmiştir. Kul­lanılan “sigortalı mal” ifadesi, bu maddenin uygulanamaması için yeterli bir sebep olmamalıdır. 

 

(100)    Arseven, Sigorta, s. 116; Eriş, s. 1181; Eroğlu, s. 79; Omağ, Riziko Ağırlaşması, s. 22­23; Omağ, De­ğerlendirme, s. 107; Tunçomağ, s. 775; Ulaş, s. 99; Ünan, Sözleşme, s. 139, 218.

nu’nun 1291. maddesi hayat sigortalarında da uygulanabilir. fiöyle ki, bu maddede “sigortalı mal” ibaresinin kullanılması, bu maddenin hayat sigor­taları için uygulanamayacağı anlamına gelmemelidir. Türk Ticaret Kanu­nu’nun can sigortası faslında, tarafların külfetlerini ayrıntılı bir şekilde düzenleyen hükümler bulunmamaktadır. Kanun’daki bu boşluk, sözleşme öncesi ihbar külfetinde olduğu gibi, Türk Ticaret Kanunu’nun 1264. mad­desinin I. fıkrası gereğince, mal sigortalarında rizikoyu ağırlaştırmama külfetini düzenleyen Türk Ticaret Kanunu’nun 1291. maddesinin hayat si­gortalarında kıyasen uygulanmasıyla doldurulmalıdır. Nitekim, Hayat Si­gortası Genel fiartları’nda da Türk Ticaret Kanunu’nun 1291. maddesine paralel bir düzenleme yapılmıştır. Biz de rizikoyu ağırlaştırmama külfeti­ne ilişkin açıklamalarımızı, Türk Ticaret Kanunu’nun 1291. maddesi ve Hayat Sigortası Genel fiartları’nın C.3. maddesine göre yapacağız.


 

b) Rizikoyu Ağırlaştırmama Yükümlülüğünün Konusu

Bu külfetin kapsamı hayat sigortalarında oldukça dardır. Öncelikle, yaşam şartlı hayat sigortalarında, riziko ağırlaşması söz konusu olma­maktadır(101) . Çünkü bu tip sigortada önemli olan, sigorta ettirenin belirli bir süre hayatta kalmasıdır. Bu süre içinde, sigorta ettiren ölürse sigor­tacının herhangi bir sorumluluğu olmayacaktır. Sigorta ettirenin yaşam süresini uzatmak için bulunacağı davranışlar, riziko ağırlaşması olarak değerlendirilemez. Buna karşılık, ölüme karşı ve karma hayat sigortasın­da, rizikonun ağırlaşması mümkündür. 

Türk Ticaret Kanunu’nun 1332. maddesinde riziko ağırlaşmasına iliş­kin özel bir düzenleme yapılmıştır. Bu maddenin I. fıkrasına göre, sigorta ettiren, havada ancak yolcu sıfatıyla yolculuk edebilir. Buna karşılık, pi­lot, hostes veya uçuş teknisyeni olarak seyahat edilmesi durumunda si­gortacıya haber verilmelidir. Kanun, böyle bir durumda rizikonun ağırlaş­tığını kabul etmektedir. Ancak, Hayat Sigortası Genel fiartları’nın A.3.1 maddesine göre, yolcu sıfatı dışında yapılan hava yolculukları, sigorta te­minatının kapsamı dışındadır. Rizikonun yolculuk sırasında gerçekleşme­si durumunda ise, sadece riyazî ihtiyatlar ödenecektir. Hayat Sigortası Ge­nel fiartları’nın bu maddesi, Türk Ticaret Kanunu’nun 1264. maddesinin

III. fıkrasına gereğince hükümsüzdür. fiöyle ki, Türk Ticaret Kanunu’nun1264. maddesinin III. fıkrasına göre, Türk Ticaret Kanunu’nun 1332. maddesinin I. fıkrasına aykırı olan sözleşme şartları hükümsüzdür. Türk Ticaret Kanunu’nun 1332. maddesinin I. fıkrasında da riziko istisnası de­ğil, riziko ağırlaşması düzenlenmiştir. Dolayısıyla Hayat Sigortası Genel fiartları’nın A.3.1 maddesinin son cümlesi hükümsüzdür(102) .

Türk Ticaret Kanunu’nun 1291. maddesi anlamında riziko ağırlaş­masından bahsedebilmek için, sözleşmenin yapılmasından sonra ortaya

(101) Omağ, Riziko Ağırlaşması, s. 24; Tunçomağ, s. 776. (102) Ünan, Sözleşme, s. 164, 184.

çıkan bir durum olmalıdır. Riziko konusuna ilişkin değişiklik, riziko ağır­laşması olarak kabul edilebilir. Sigortalının mesleğini değiştirmesi, buna örnek olarak verilebilir. Ancak belirtmek gerekir ki, meslek değişikliği ri­zikoyu ağırlaştırıcı nitelikte olmalıdır(103,104) . Örneğin, avukatın noter olma­sı riziko ağırlaşması olarak değerlendirilemez. Ancak, aynı avukatın be­denen ağır işlerde çalışmaya başlaması durumunda riziko ağırlaşmıştır.

Sözleşmenin yapılmasından sonra ortaya çıkan bu değişiklik, önce­den görülemeyen ve sigortacı bakımından uygun olmayan bir değişiklik olmalıdır(105) . Önceden görülebilen değişiklikler, riziko ağırlaşması sayıl­maz. Çünkü sigortacı, bu değişiklikleri öngörerek prim belirlemekte ve sözleşme yapmaktadır. Dolayısıyla, sigortalının yaşlanması riziko ağırlaş­ması olarak değerlendirilemez. 

 Türk Ticaret Kanunu’nun 1291. maddesinde, riziko ağırlaşmasının gerçekleşmesi bakımından devamlılık unsuruna yer verilmemiştir. Ancak doktrinde, değişikliğin “az çok devamlı olması” gerektiği kabul edilmekte­(106) . Örneğin, sigortalının meslek değişikliğinin riziko ağırlaşması sayı­labilmesi için bu değişikliğin devamlılık arz etmesi gerekir(107) .

Kanun’da sadece subjektif riziko ağırlaşması düzenlendiğinden, rizi­konun, sigortalanan kişinin fiiliyle gerçekleşmesi gerekir. Bundan dolayı, sigortalanan kişinin hastalanması riziko ağırlaşması değildir(108,109) . Buna karşılık, aynı kişinin değişik amaçlarla kasten vücuduna hastalık alması

(103) Franko, s. 111. (104) TD, 29.12.1970, E.1970/1085, K.1970/5502 sayılı kararına göre, “Davacıların murisleri olan sigor­talının, daha önce (Et – Balık Kurumu Kombinası) bünyesinde tesviyecilik yaparken bu işinden ay­rılarak kamyonlarda muavinliği başladığı ve bu son işi icabı kamyondan aşağıya tomruk indirirken üstüne düşen tomruğun altında kalarak öldüğü anlaşılmasına ve davalı şirket müteveffanın, sigor­ta poliçesinin 12 nci maddesine göre bu meslek değişikliğini kendisine bildirmesi icap ederken bil­dirmediğini savunmasına göre, mahkemece, olayda, müteveffanın eski mesleği ile yeni işi bakımın­dan (rizikoyu ağırlaştırıcı) bir hal olup olmadığı yönü, bu işlerden anlar bilirkişiler marifetiyle tespit ettirilmeden, davanın kabulüne karar verilmesi hükmün bozulmasını gerektirmiştir” (Doğanay, fierh,

s. 3061 dn. 204a).(105) Omağ, Riziko Ağırlaşması, s. 49. (106) Kender, s. 200; Omağ, Riziko Ağırlaşması, s. 50. (107) Omağ, Riziko Ağırlaşması, s. 50. (108) Ancak, HSGfi m. A.3.5 maddesinde AIDS bakımından özel bir düzenleme yapılmıştır. Bu maddeye

göre, sigortalı AIDS sonucu ölürse, sigortacı sadece rızayî ihtiyatları ödeyecektir. Bu madde, AIDS hastalığını adeta sigortanın kapsamı dışına çıkarmaktadır. Kanaatimizce, AIDS hastalığının diğer hastalıklardan herhangi bir farkı yoktur. Hastalığın kesin tedavisinin olmaması bu durumu değiştir­mez. Sigortanın kapsamını düzenleyen TTK m. 1332’de AIDS’e veya bir başka hastalığa ilişkin bir düzenleme de bulunmamaktadır. TTK m. 1264/III uyarınca, TTK m. 1332’ye aykırı sözleşme şartla­rı geçersizdir. Bu sebeplerle, AIDS’i sigorta kapsamı dışında bırakan HSGfi m. A.3.5 maddesi, TTK

m. 1332’ye aykırı olduğundan geçersizdir. (109) 11. HD, 6.12.2004, E.2004/2675, K.2004/12009 sayılı kararına göre, “...Taraflar arasında 09.11.1991 tarihinde geleceğin sigortası adı altında sigorta sözleşmesi imzalandığı, davacının 15.08.2000 tarihinde maluliyet talebinde bulunduğu...görülmüştür. Mahkemece, davacıya ait hacir dosyası ve hastalığın başlangıç tarihi ve seyrine ilişkin evrakları getirtilerek, son yüksek prim artı­şının yapıldığı tarihte davacı hastalığının rizikonun ağırlaşmasına sebebiyet verecek derecede olup

olmadığı ve yüksek prim artışının kötü niyetli olup olmadığı hususunda sağlık kurulundan rapor alınmadan...hüküm kurulması doğru görülmemiştir” (KİBB). 

durumunda, riziko ağırlaşması söz konusu olur(110) . Yine, herhangi bir hastalığa yakalanan ve tedavisi devam eden bir kişi, bu durumu bildire­rek hayat sigortası sözleşmesi yapmış olabilir. Sigortacı da buna göre bir prim miktarı belirlemiştir. Sigortalanan kişinin, hiçbir sebep gösterme­den tedaviyi kesmesi de riziko ağırlaşması sayılabilir. Çünkü, sigortacı bakımından uygun olmayan bir değişiklik, bizzat sigortalanan kişi tara­fından gerçekleştirilmiştir(111) 

Sigortacının, riziko ağırlaşmasının sonuçlarından yararlanabilmesi için, sigorta ettirenin kusurlu olması şart değildir. Ayrıca, rizikonun ağır­laşmasıyla rizikonun gerçekleşmesi veya zarar miktarının artması arasın­da uygun illiyet bağının bulunması gerekli değildir(112) .

Türk Ticaret Kanunu’nun 1291. maddesinin II. fırkası uyarınca ve Hayat Sigortası Genel fiartları’nın C.3. maddesi uyarınca, incelenen bu unsurları taşıyan bir değişiklik meydana geldiği taktirde, sigorta ettiren, bu değişikliği sekiz gün içinde sigortacıya bildirmelidir. Gerek Kanun’da gerekse Genel fiartlar’da, sigorta ettirenden bahsedilmektedir. Bu du­rumda, ihbar külfetinin sadece sigorta ettirene ait olduğu düşünülebilir. Ancak, kanaatimizce bu külfet, sözleşmeden haberi olması şartıyla, sigor­talı için de geçerlidir(113) . Belirtmek gerekir ki, sigorta ettiren veya sigorta­lı sadece bildikleri hususları ihbar edeceklerdir.

Sigortacıya yapılan ihbar üzerine, sigortacı sözleşmeyi sekiz gün için­de feshedebilir. Sigortacı sözleşmeyi feshetmek zorunda değildir. Hayat Sigortası Genel fiartları’nın C.3.1 maddesinin I. fıkrasına göre, sigortacı prim farkını alarak sözleşmeyi devam ettirebilir. Aynı maddenin II. fıkra­sına göre, sigorta ettirenin prim farkını kabul ettiğini sekiz gün içinde si­gortacıya bildirmesi gerekir(114) . Bu fıkranın ikinci cümlesi, uygulama ye­teneğinden yoksun bir düzenleme getirmektedir. Bu düzenlemeye göre, “…prim farkının kabul edilmemesi nedeniyle sözleşmenin feshi sigortacı­nın değişikliği öğrendiği tarihten itibaren sekiz gün içinde söz konusu­dur”. Bu cümle, lafzına göre yorumlanırsa, çoğu zaman sigortacının fesih hakkı olmayacaktır. Çünkü, zaten sigorta ettirene tanınan sekiz günlük

Kanaatimizce, Yargıtay’ın bu kararı isabetli değildir. Çünkü, bir kişinin hastalanması riziko ağırlaş­

ması olarak değerlendirilmemelidir. Hayat sigortası sözleşmeleri, uzun süreli sözleşmeler olup yıllar

içinde kişinin sağlık sorunlarının ortaya çıkması mümkündür. Kişinin hastalığı ölümcül bile olsa, bu

hastalık sigortalı tarafından kasten alınmadığı sürece hayat sigortası sözleşmesi ilk kurulduğu an­

daki şartlara ve yıllara göre belirlenen primlere göre devam eder. Aksine bir yorum hayat sigortası­

nı işlevini azaltacaktır. (110) Bu duruma örnek olarak, bir kişinin derisinin rengini değiştirmek için hastalık alması gösterilebilir. (111) Buna karşılık, ülkeye ilaç ithalinin durması sebebiyle tedavinin yapılamaması riziko ağırlaşması olarak değerlendirilemez. Çünkü, sigortalanan kişinin herhangi bir davranışı söz konusu değildir. (112) Eroğlu, s. 81; Kender, s. 203; Omağ, Riziko Ağırlaşması, s. 68; fienocak, Sorumluluk, s. 230. (113) Bozer, Sigorta 1965, s. 166; Kender, s. 201; Omağ, Riziko Ağırlaşması, s. 92­93;  fienocak, Sorum­luluk, s. 228. Aksi yönde bkz. Ünan, Sözleşme, s. 214. (114) Bu bildirimin, sigortalı tarafından yapılabilmesi mümkün değildir. Çünkü sigortalı, hayat sigortası sözleşmesinin tarafı değildir. 

süre vardır. Sigorta ettiren, söz konusu hakkını geç kullanırsa, sigortacı­nın sözleşmeyi feshedebilme olanağı bulunmayacaktır. Bundan dolayı, söz konusu hükmü, “önerinin sekiz gün içinde kabul edilmemesi duru­munda, sözleşmenin söz konusu sekiz günlük sürenin sonunda feshedil­miş” sayılacağı şeklinde anlamak gerekir(115) .

Sigortacının sözleşmeyi feshetme veya prim farkı kabul etme gibi bir zorunluluğu bulunmamaktadır. Ancak, Hayat Sigortası Genel fiartları’nın

C.3.1 maddesinin IV. fıkrasına göre, süresinde kullanılmayan haklar düşe­cektir. Yine, sigortacının sözleşmenin devamını ister nitelikte açık veya ör­tülü bazı davranışlarda bulunması durumunda da fesih hakkı düşecektir.


 

c) Rizikoyu Ağırlaştırmama Yükümlülüğünün İhlali

Türk Ticaret Kanunu’nun 1291. maddesinde rizikoyu ağırlaştırmama külfeti ve sözleşme sırasındaki ihbar külfeti düzenlenmesine rağmen, bu külfetin ihlali düzenlenmemiştir. Kanun koyucu, sigorta ettirenin ihbar külfetini ihlal etmiş olmasını özel bir yaptırıma tâbi tutmamıştır(116) . Bu­radaki yaptırım boşluğu, Türk Ticaret Kanunu’nun 1292. maddesinin II­

I. fıkrasındaki, “yukarıdaki fıkralar gereğince” ifadesinin 1291. maddenin

II. fıkrasını da kapsayacak şekilde anlaşılması ile doldurulmalıdır(117) . Ak­si taktirde, hiçbir sigorta ettiren, riziko ağırlaşmasını ihbar etmeyecektir.

Hayat Sigortası Genel fiartları’nın C.3.3 maddesi de bu yorumu des­tekleyici niteliktedir. Ancak, Türk Ticaret Kanunu’nun 1292. maddesin

III. fıkrasından farklı olarak, kasıt unsuruna yer vermemiştir. Buna göre,sigortacı durumu öğrenmeden önce, sigortacının fesih ihbarının hüküm ifade etmesi için geçecek süre içinde riziko gerçekleşirse, tazminat indi­rimli olarak ödenecektir. İndirim, tahakkuk ettirilen prim ile tahakkuk et­tirilmesi gereken prim arasındaki orana göre belirlenecektir(118) .

3. Riziko Sonrası İhbar Yükümü

a) Genel Olarak

Sigortacının edimini ifa edebilmesi için, rizikonun gerçekleştiğini öğ­renmesi gerekir. Sigortacı bu bilgiye sigorta ettiren, sigortalı veya lehtarın yapacağı ihbarla ulaşacaktır. Hayat sigortasında da rizikonun gerçekleş­tiğinin bir an önce sigortacıya ihbarında sigortacının menfaati vardır. Ör­neğin, ölüme karşı hayat sigortasında, ölümün sigorta kapsamı dışında

(115) Ünan, Sözleşme, s. 215.
(116) Omağ, Riziko Ağırlaşması, s. 100.
(117) fienocak, Sorumluluk, s. 231. Eroğlu’na göre ise, bu boşluk, TTK m. 1292/III yerine, TTK m. 1291’in

kıyasen uygulanması ile doldurulmalıdır. (118) Hayat Sigortası Genel fiartları’nın bu hükmünün, sigorta ettiren aleyhine bir değişiklik olduğundan,

geçersiz sayılması gerektiğine ilişkin görüş için bkz. Ünan, Sözleşme, s. 218; Ünan, Sorunlar, s. 103­

104.

Diğer sigorta genel şartlarında yer alan buna benzer hükümlerin, TTK m. 1264/IV’e göre geçersiz

olacağı yönündeki görüş için bkz. Omağ, Riziko Ağırlaşması, s. 101­102. 

kalan bir sebepten kaynaklanıp kaynaklanmadığı önemlidir. Sigortacı, ölümü ne kadar erken öğrenirse, olayla ilgili araştırmayı da o kadar ko­lay ve doğru bir şekilde yapacaktır(119) . Buna karşılık, yaşama şartlı hayat sigortasında rizikonun gerçekleştiğinin bildirilmemesi, kural olarak sigor­tacının durumunu ağırlaştırmaz(120) . Bununla birlikte, Türk Ticaret Kanu­nu’nda riziko sonrası ihbar külfetiyle ilgili olarak bir ayrım yapılmamış­tır. Hayat Sigortası Genel fiartları’nın B maddesinin V. fıkrasında da, ya­şama şartlı hayat sigortasında, sigortacıya verilmesi gereken belgeler dü­zenlenmiş ve böylece bu sigorta türünde de riziko sonrası ihbar külfeti ol­duğu kabul edilmiştir. 

Riziko sonrası ihbar külfeti, diğer külfetlerden farklı olarak, hayat si­gortasında açıkça düzenlenmiştir. Türk Ticaret Kanunu’nun 1332. mad­desinin VII. fıkrasında bu külfet düzenlenmiş, bu külfetin ihlali halinde ise, mal sigortalarına ait hükümlerin kıyas yoluyla uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Hayat Sigortası Genel fiartları’nın B maddesinde ise bu kül­fet düzenlenmiş ve fakat külfetin ihlalinin sonuçları düzenlenmemiştir. 


 

b) Riziko Sonrası İhbar Yükümlülüğünün Konusu

Türk Ticaret Kanunu’nun 1332. maddesinin VII. fıkrasına göre, rizi­konun gerçekleştiğinin öğrenildiği tarihten itibaren beş gün(121) içinde du­rum sigortacıya bildirilmelidir. İhbarı yapacak kişi, yapılan hayat sigorta­sı sözleşmesine göre değişecektir. Ölüme karşı hayat sigortasında, sigor­talı hayattan ayrılmış olacağından, ihbar külfetini yerine getirecek olan kişi sigortadan faydalanan kimsedir. Bir lehtar tayin edilmediği, sigorta alacağının temlik edilmediği veya rehnedilmediği hallerde sigorta ettiren sigortadan faydalanan kimsedir. Sigorta ettiren ile sigortalının aynı kişi olması durumunda sigortadan faydalanan kimse, sigorta ettirenin miras­çılarıdır(122) . Yaşama şartlı hayat sigortasında ise, sigortalı, riziko sonrası ihbar külfetini yerine getirecektir(123) 

 Riziko sonrası ihbar külfeti, herhangi bir şekle tabi değildir. Ancak Hayat Sigortası Genel fiartları’nın B maddesine göre, hak sahiplerinin haklarını talep edebilmesi için, bazı belgelerin sigortacıya verilmesi gere­(124) . Belirtmek gerekir ki, rizikonun öğrenilmesinden sonra beş gün

(119) Kender, s. 212; Ünan, Sözleşme, s. 164. Aksi yönde bkz. Bozer, Sigorta 1981, s. 245; Bozer, İlkeler,

s. 10­11.(120) Kender, s. 212; Ünan, Sözleşme, s. 164. (121) TTKT m. 1446’da beş günlük süre şartı kaldırılmış ve “gecikmeksizin ihbar etme” şartı getirilmiştir.

İhbarın gecikmesi sebebiyle ödenecek sigorta bedeli artarsa, sigorta bedelinden indirim yapılabile­cektir. Kanaatimizce, kesinlik sağlamak bakımından bir süre belirlenmesi daha uygun olacaktır. Her ne kadar madde gerekçesinde, bu düzenlemenin hakime takdir yetkisi vereceği ve esneklik sağla­yacağı belirtilmişse de, söz konusu düzenleme belirsizlik yaratacaktır. Bu sebeple, belirli bir sürenin tamamen kaldırılması yerine, sürenin uzatılması daha isabetli olacaktır. 

(122) Aksi yönde bkz. Doğanay, fierh, s. 3065­3066.
(123) Ünan, Sözleşme, s. 165.
(124) Eriş, s. 1186; Kender, s. 213­214.

içinde ihbarın yapılmasıyla külfet yerine getirilmektedir. Bu belgeler, hakların talep edilebilmesi için gereklidir.

Sigortacı, rizikonun gerçekleştiğini biliyorsa ihbara gerek yoktur(125). Özellikle hayat sigortası yaptıran ünlüler söz konusu olduğunda, sigorta­cı rizikonun gerçekleştiğini rahatlıkla öğrenebilecektir. 

Riziko sonrası ihbar külfetinin yerine getirilmesi için beş günlük bir süre öngörülmüştür. Bu süre, hak düşürücü bir süre değildir(126,127) . Yani, söz konusu beş günlük sürede ihbar külfetinin yerine getirilmemesi, söz­leşmeden doğan hakları zayi eder. Kanun’un öngördüğü beş günlük sü­re, rizikonun öğrenildiği tarihten itibaren başlar. Bazı hallerde külfeti ye­rine getirmesi gereken kimse, rizikoyu öğrenmesine rağmen, sözleşmeden haberdar olmayabilir. Örneğin, lehtar tayin etmemiş, sigorta alacağı üze­rinde bir tasarrufta bulunmamış olan ve kendi hayatını sigorta ettiren kimsenin ölümü halinde, mirasçılar hayat sigortası sözleşmesinden ha­berdar olmayabileceklerdir. Bu gibi durumlarda, sigortacının ihbar külfe­tinin ihlaline bağlanan sonuçları ileri sürebilmesi mümkün olmamakta(128) ve ihbar süresi sözleşmenin öğrenildiği tarihten itibaren başlamakta­

(129)

.


 

c) Riziko Sonrası İhbar Yükümlülüğünün İhlali

Türk Ticaret Kanunu’nun 1332. maddesinin VII. fıkrasının son cüm­lesine göre, riziko sonrası ihbar külfetinin ihlali halinde, mal sigortaları­na ilişkin hükümler kıyasen uygulanacaktır. Kıyasen uygulanacak hü­küm, Türk Ticaret Kanunu’nun 1292. maddesinin III. fıkrasıdır. Bu hük­me göre, ihbar külfetinin kasıtlı ihlali halinde sigorta hakları kaybedile­cek; kusurlu ihlal halinde ise, ödenecek sigorta bedeli kusurun ağırlığına göre indirilebilecektir.

Türk Ticaret Kanunu’nun 1292. maddesinin III. fıkrası anlamında kasıttan söz edebilmek için, külfet ihlali bilinmeli ve istenmelidir(130) . Kül­fetin kasıtlı olarak ihlal edildiğini sigortacı ispatlamalıdır(131,132) . Riziko sonrası ihbar külfetinin kasten ihlali halinde sigorta haklarının kaybedil­

(125) TD, 4.10.1960, E. 1960/1281, K. 1960/2498 sayılı kararına göre, “…bu ihbar yapılmamış olsa bi­

le, sigorta şirketi durumdan zamanında haberdar olmuş ve gerekli tespitleri zamanında yaptırmış

ise sigorta ettirenin hakları kaybolmaz.” (Batider 1962, s. 400). (126) Bozer, Sigorta 1981, s. 125, dn. 80; Doğanay, fierh, s. 3066. (127) TD, 22.10.1964, E.1964/2999, K.1964/3286 (Doğanay, fierh, s. 3066, dn. 214). (128) Ünan, Sözleşme, s. 166. (129) Arseven, Sigorta, s. 120; Ulaş, s. 102. (130) Ünan, Sözleşme, s. 166. (131) Doğanay, fierh, s. 3068; Eriş, s. 1187; Kender, s. 214, dn. 171b; Ünan, Sözleşme, s. 167. (132) 11. HD, 15.10.1993, E.1993/4880, K.1993/6530 sayılı kararına göre, “…ve TTK’nın 1332/7 mad­

desi delaletiyle uygulanması gerekli aynı yasanın 1292 nci maddesi uyarınca ihbar külfetinin da­

vacı (sigorta lehdarı) tarafından süresinde kasten yapılmadığının davalı sigortacı tarafından ispat­

lanmadığına göre, davalı sigortacı vekilinin yerinde görülmeyen karar düzeltme isteminin reddi ge­

rekir.” (Ulaş, s. 103).

mesi, sözleşmenin sona ermesi anlamında değildir. Örneğin, maluliyet ri­zikosu kasten bildirilmemişse, sadece maluliyete ilişkin sigorta alacağını isteme hakkı kullanılamamakta ve fakat ölüm veya hayatta kalma riziko­su gerçekleştiği taktirde sigortacının ödeme yükümlülüğü devam etmek­

(133) 

. Riziko sonrası ihbar külfetinin kusurlu olarak ihlali halinde, kusu­run ağırlığına göre sigorta bedeli indirilecektir. Tarafların anlaşamaması halinde ise, uyuşmazlık Borçlar Kanunu’nun 44. maddesi dikkate alına­rak çözülecektir(134) .

C­ Sigorta Ettirenin Prim Ödeme Borcu

1. Genel Olarak

Hayat sigortası sözleşmesi, tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme­dir. Bu sözleşmede, sigortacının sigorta bedelini ödeme borcu, sigorta et­tirenin ise prim ödeme borcu bulunmaktadır. Prim, sigorta edilen riziko­nun gerçekleşmesi halinde sigortacının ödeyeceği bedelin esasını teşkil eden ve sigorta ettiren tarafından sigortacıya bir defada veya taksitle öde­nen paradır(135) 

Sigorta Murakabe Kanunu’nun 26. maddesinin V. fıkrasına göre, ha­yat sigortalarında prim miktarının belirlenmesi Hazine Müsteşarlığının onayına bağlıdır(136,137) 

 Hayat sigortası sözleşmesinde prim, önemli işlevlere sahiptir. Önce­likle, ilk prim ödenmedikçe sigorta himayesi başlamayacaktır(138) . Ayrıca, prim borcunun ifa edilmemesi halinde, sigortacı sözleşmeyi feshedebi­(139) . Prim ödeme, niteliği itibariyle borç olduğundan sigortacının bunun ifası için dava açabilmesi mümkündür. Ancak, Türk Ticaret Kanunu’nun 1325. maddesinin I. fıkrası, bu kurala da istisna getirmiştir. Buna göre, sigortacı, prim alacağını tahsil için dava açamaz ancak, şartları varsa sözleşmeyi feshedebilir.

2. Prim Ödeme Borcunun Konusu

Prim ödeme borcu, sözleşmenin tarafı olan sigorta ettirene aittir. Si­gortalının veya lehtarın böyle bir borcu bulunmamaktadır. Ancak, sigor­

(133) Ünan, Sözleşme, s. 166.
(134) Ulaş, s. 103.
(135) Kender, s. 158.
(136) Bu hüküm, SMK m. 26/I’in istisnalarından birisidir. Hayat sigortası, süresi bir yılı aşan sağlık si­

gortaları ve zorunlu sigorta dışında kalan sigortalarda, sigorta primini sigortacı belirleyecektir (SMK

m. 26/I).(137) SMK m.26’nın eleştirisi için bkz. Kender, s. 160­161. (138) Sigortacının sorumluluğunun ilk primin ödenmesiyle başlayacağı yönündeki kararlar için bkz. 11.

HD, 8.4.1994, E.1993/3421, K.1994/2196 (Ulaş, s. 110); 11. HD, 16.5.1994, E.1994/3, K.1994/4330 (Ulaş, s. 111). (139) Üç yıldan uzun süreli hayat sigortası sözleşmelerinde, ilk üç yıllık primin ödenmesi halinde sigorta­cının sözleşmeyi feshetme hakkı bulunmamaktadır.

tacı, üçüncü kişi tarafından yapılan ödeme teklifini kabul etmek zorun­(140) . Aksi taktirde, alacaklının temerrüdü söz konusu olacaktır. 

Türk Ticaret Kanunu’nun 1295. maddesinin I. fıkrasına göre, primin ilk taksiti, sözleşme yapılır yapılmaz ve poliçenin teslimi karşılığında öde­necektir. Sigortacı, poliçeyi vermediği sürece, sigorta ettiren temerrüde düşmeyecektir(141) . Sözleşme yapıldıktan sonra ve fakat poliçenin teslimin­den önce, riziko gerçekleşirse, sigortacı Türk Ticaret Kanunu’nun 1267. maddesine göre sorumlu olacaktır(142,143) . Sözleşme yapılmadan önce tahsil edilen paralar, sözleşmenin kurulmasından sonra(144) prim veya primin ilk taksiti olarak kabul edilir ya da primin ilk taksitine mahsup edilir.

Türk Ticaret Kanunu’nun 1264. maddesinin II. fıkrası gereğince, 1321. madde mutlak emredicidir. Türk Ticaret Kanunu’nun 1321. mad­desinin III. fıkrasına göre, sigortalı ilk primin ödenmesinden önce ölmüş­se, sigorta hükümsüzdür. Dolayısıyla, hayat sigortası sözleşmesinde, si­gortacının sorumluluğunun primin ödenmesinden önce başlayacağı ka­rarlaştırılamaz(145) 

Prim borcu, Türk Ticaret Kanunu’nun 1296. maddesi uyarınca sigor­ta ettirenin yerleşim yerinde ödenecektir. Sözleşme ile bu hükmün aksi kararlaştırılabilir.

Prim, sigorta şirketi ya da özel yetkili acenteye ödenmelidir(146) . Bu ödeme, Türk Ticaret Kanunu’nun 1294. maddesinin II. fıkrası uyarınca, para olarak yapılacaktır. Ancak, aynı maddeye göre, prim borcu senetle de ödenebilir. Ödeme için senet verildiği taktirde, senet bedeli tahsil edil­diğinde ödeme yapılmış sayılacaktır. Yani, senedin verilmesi ödeme için yeterli değildir(147) . Sigortacının çeşitli sebeplerle tahsili geciktirmesi mümkündür. Özellikle çek verilmesi halinde, sigortacı ibraz süresinin so­nuna kadar bekleyebilir(148) . Bu sakıncanın giderilmesi için, en kısa za­

(140) Kender, s. 165; fienocak, Sorumluluk, s. 206.
(141) Kender, s. 162; fienocak, Sorumluluk, s. 209; Ünan, Sözleşme, s. 110.
(142) fienocak, Sorumluluk, s. 209; Ünan, Sözleşme, s. 111.
(143) Sigorta priminin sözleşme yapıldığında hatta icap yapılırken ödenmesi durumunda, poliçe verilme­

se bile, sigortacı gerçekleşen rizikodan TTK m. 1267’ye göre değil, sigorta sözleşmesine göre sorum­lu olacaktır. 11. HD, 6.3.1998, E.1997/10702, K.1998/1457 sayılı kararında, 13.9.1994 tarihinde, sigorta poliçesi giriş formları doldurulmuş ve ilk taksitler yatırılmış olduğu için sigortacının sorumlu­luğunun başladığına, poliçenin 27.9.1994 tarihinde tanzim edilmesinin bu durumu etkilemeyeceği­ne karar vermiştir (Ulaş, s. 108­109). Aynı yöndeki bir başka karar için bkz. 11. HD, 14.5.1993, E.1992/3343, K.1993/3507 (Ulaş, s. 108). 

(144)    SMK m. 28/VII, HSY m. 18/I ve HSGfi m.C.1/II’ye göre, teklifnâme sigortacıya ulaşmasından itiba­ren 30 gün içinde reddedilmemişse, sözleşme kurulmuş sayılacaktır. Sadece hayat sigortaları için getirilen bu düzenleme, TTKT m. 1405/I’de tüm sigorta sözleşmelerini kapsayacak şekilde yapıl­maktadır. Ayrıca, 30 günlük süre teklifnâmenin sigortacıya varma anından değil, sigortacıya veril­me anından itibaren başlayacaktır.

(145) Ünan, Sözleşme, s. 113.
(146) Kender, s. 165; Ulaş, s. 107.
(147) Ünan, Sözleşme, s. 113.
(148) Bu konunun farklı ülke hukuklarındaki çözümü için bkz. Kender, s. 163.

manda bankaya ibrazın gerçekleşmesi gerekir. Aksi taktirde, sigortacı, gerçekleşen rizikodan dolayı sorumlu olacaktır. Ancak, bu sorumluluğun doğabilmesi için, çek hesabında yeterli karşılığın bulunması gerekir(149).

3. Prim Ödeme Borcunun İfa Edilmemesi

Türk Ticaret Kanunu’nun 1325. maddesinin I. fıkrasına göre, prim borcunun ifa edilmemesi halinde, sigortacının bunu dava yoluyla talep edebilmesi mümkün değildir(150,151) Kanun’da sadece davadan bahsedil­mekle birlikte, bu hüküm geniş şekilde yorumlanmalı ve ilamsız icra yo­luyla takibin de mümkün olamayacağı sonucuna varılmalıdır(152) . Ayrıca, prim borcu için senet verildiği hallerde, bu senetle sigorta ettirenin dava edilebilmesi de mümkün değildir. Buna karşılık, sigortacı söz konusu se­nedi, iyiniyetli üçüncü bir kişiye devrederse, sigorta ettiren, senedin prim borcu için verildiğini ileri süremeyecektir(153) . Çünkü, kambiyo senetlerin­de mücerretlik ilkesi uyarınca, verilen senet ile asıl hukukî ilişki birbirin­den bağımsızdır.

Sigortacı sözleşmeyi ilk primin(154) veya sonraki primlerin ödenmemesi sebebiyle feshedebilir(155) . Primin ödenmemesi sebebiyle fesih hakkı, Türk Ticaret Kanunu’nun 1297. maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde, hayat sigortası sözleşmeleri hakkında ikili bir ayrım yapmış, süresi bir yıldan kı­sa ve uzun sözleşmeler hakkında farklı düzenlemeler getirmiştir(156) .

Türk Ticaret Kanunu’nun 1297. maddesinin I. fıkrası ve Hayat Sigor­tası Genel fiartları’nın C.1 maddesinin V. fıkrasına göre, bir yıldan uzun süreli hayat sigortası sözleşmelerinde, sigortacı, ihtar gönderir ve borcun ödenmesi için sigorta ettirene bir aylık süre(157) verir. Bir aylık süre, ihtarın sigorta ettirene varmasıyla başlar(158) . Sigortacının himaye yükümlülüğü bu süre içinde de devam eder. Verilen süre içinde borcun ödenmemesi ha­linde, sözleşme feshedilmiş olur ve himaye yükümlülüğü sona erer. 

Bir yıldan kısa süreli(159) hayat sigortası sözleşmelerini düzenleyen Türk Ticaret Kanunu’nun 1297. maddesinin II. fıkrası, Anayasa Mahke­

(149) Ünan, Sözleşme, s. 113­113.
(150) Bu hükmün eleştirisi için bkz. Ünan, Sözleşme, s. 115, dn. 194.
(151) Belirtmek gerekir ki, dava açma yasağı, prim borçları için verilen senetler için de geçerli olmalıdır.

Aksi takdirde, TTK m. 1325/I’de düzenlenen dava açma yasağının bir anlamı kalmayacaktır. (152) Ünan, Sözleşme, s. 115. (153) Ulaş, s. 104­105; Ünan, Sözleşme, s. 117. (154) Buna karşılık, TTK m. 1297/I, bir yıldan kısa süreli hayat sigortası sözleşmelerini kapsamadığın­

dan, bu tip sözleşmelerde ilk primin ödenmemesi durumunda, TTK m. 1264/I uyarınca Borçlar Ka­nunu hükümleri uygulanmalıdır . Bu yönde bkz. Kender, s. 167. (155) İlk üç yıllık primi ödenen, en az üç yıl süreli hayat sigortası sözleşmelerinin feshedilebilmesi müm­kün değildir. Bu durumda, prim ödemeden muaf sigorta söz konusu olur. (156) Bu ayrım, TTKT m. 1434’te kaldırılmıştır. (157) Bu hüküm nisbi emredici olduğundan uzatılabilir. (158) Ünan, Sözleşme, s. 118. (159) Belirtmek gerekir ki, HSY m. 14’e göre, birikimli hayat sigortalarında, sigorta süresi, kural olarak 10 yıldan az olamaz. Dolayısıyla, iptal edilen TTK m. 1297/II’nin uygulama alanı oldukça dardır. 

mesinin kararıyla(160) iptal edilmiştir. İptal edilen bu düzenlemeye göre, si­gorta ettiren primi vadesinde ödememekle temerrüde düşmekte, temerrüt tarihinden itibaren 15 gün içinde sigorta himayesi devam etmekte, bu sü­reyi takip eden 15 gün içinde sigorta himayesi durmakta ve nihayet bu süre sonunda da prim borcunun ödenmemesi halinde sigorta sözleşmesi feshedilmiş sayılmaktaydı. Bu hüküm, herhangi bir ihtar şartına yer ver­memekte, sözleşme kendiliğinden feshedilmiş olmaktaydı. Bu hükmün iptal edilmesiyle, eski hükmün canlanmadığı(161) ve Borçlar Kanunu’nun temerrüde ilişkin hükümlerinin uygulanacağı(162) tartışmasızdır. Ancak uygulamada sigorta şirketlerinin iptal edilen hükmü aynen özel şart ola­rak kararlaştırmaları(163) ve sigorta sözleşmelerinin bu şekilde kurulması tartışmalara sebep olmuştur.

Yargıtay’a göre, Borçlar Kanunu’nun 101 ve devamı maddelerinde te­merrüt için ihtar şartı getirildiğinden, Anayasa Mahkemesi tarafından ip­tal edilen bir hükmün özel şart olarak sözleşmeye konulamayacağından ve söz konusu özel şartın sigorta ettirenin aleyhine olmasından dolayı, kararlaştırılan özel şart geçersizdir(164) . Yargıtay, Türk Ticaret Kanu­nu’nun 1264. maddesinin IV. fıkrasını da geniş yorumlayarak, Türk Ti­caret Kanunu’nun 1297. maddesinin tamamını nispi emredici olarak yo­rumlamakta, ayrıca uygulanacak olan Borçlar Kanunu’nun hükümleri­nin de nispi emredici olduğunu kabul etmektedir. 

 Doktrinde baskın olan ve bizim de kabul ettiğimiz görüşe göre ise, Türk Ticaret Kanunu’nun 1264. maddesinin IV. fıkrasına göre sadece 1297. maddenin I. fıkrası nispi emredici olup, bu hükmün geniş olarak yorumlanması mümkün değildir. Ayrıca, Borçlar Kanunu’nun hükümle­ri de emredici nitelikte olmayıp, bu hükümlerin de aksi kararlaştırılabi­(165) . Kaldı ki, Borçlar Kanunu’nun 101. maddesinin II. fıkrası uyarınca, kesin vadeli sözleşmelerde ihtar koşulu şartı aranmamaktadır. Ayrıca, söz konusu özel şart ile sigorta ettirenin haklarının ihlal edildiği söylene­(166) . Zira, sigorta sözleşmesi temerrütten itibaren bir ay daha yürür­lükte kalmaktadır. Söz konusu bir aylık sürede sigorta ettirenin borcunu

(160) 11.3.1997, E.1997/24, K.1997/35 (RG 16.10.1997, S.23142).
(161) Can, Mertol: “Sigorta Ettirenin Sigorta Primini Ödeme Borcunu İfada Temerrüde Düşmesinin Sonuç­

ları”, Batider 2005, C.XXIII, S.1, s. 170; Ünan, Samim: “537 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname İle

Getirilen Düzen Anayasa Mahkemesi Tarafından İptal Edildikten Sonra Genel fiartlar Aracılığıyla

Aynen Sürdürülebilir Mi?”, SHD 1999, S.1 s. 16. (162) Mertol, s. 172; Kender, s. 171­172; Oktay, Saibe: “537 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İp­

talinden Sonra Ortaya Çıkan Durum”, SHD 1999, S.1, s. 20; Ünan, Genel fiartlar, s. 16. (163) Bu düzenleme HSGfi m. C.1/VI’da da aynen yer almaktadır. (164) Kararlar için bkz. 11. HD, 12.3.2002, E.2001/10412, K.2002/2266 (KİBB); 11. HD, 6.5.2002,

E.2002/688, K.2002/4459 (KİBB); YHGK, 5.3.2003, E.2003/11­68, K.2003/136 (KİBB).

(165) Can, s. 173­174; Oktay, s. 22­25; fieker, Zehra: “Sigorta Ettirenin Taksitlendirilmiş Primi Ödeme Bor­

cunda Temerrüde Düşmesinin Sonuçları”, GÜHFD 2002, C.I, S.1, s. 657; Ünan, Genel fiartlar, s. 17.

Nitekim, TTKT m. 1434/V’te, BK m. 107’nin uygulanabileceği açıkça belirtilmiştir. 

(166) fieker, s. 659.

ifa etmemesinden dolayı sigortacının sorumluluğunun aynı şekilde de­vam etmesi sigortacının aleyhine bir durum oluşturur. 



 

III. HAYAT SİGORTASINDA SİGORTA ETTİRENİN HAKLARI

A­ Prim Ödemeden Muaf Sigorta (Tenzil)

Sigorta ettiren, en az üç yıllık(167) primi ödedikten sonra, prim borcu­nu yerine getiremezse sigortayı satabilir veya sigortacıdan ödünç alabilir. Sigorta ettirenin bu haklarını kullanmaması halinde ise, sigorta ücretsiz sigorta haline çevrilmiş olur. Görüldüğü gibi, sigortacının üç yıllık primin ödenmesinden sonra sözleşmeyi feshetme hakkı bulunmamaktadır. 

 Prim ödemeden muaf sigorta ile primin ödenmemeye başlandığı tarih itibariyle karşılıklı edimler donmaktadır. Sigortalı, o ana kadar ödenen primlere tekabül eden bir bedel için sigorta korumasına hak kazanmak­(168) . Bu durumda sigorta sözleşmesi sona ermemekte ve fakat sözleş­me hükümleri değişikliğe uğramaktadır(169) 

Sigortanın, prim ödemeden muaf hale gelebilmesi için bazı şartların gerçekleşmesi gerekir. Öncelikle, hayat sigorta sözleşmesinin süresinin en az üç yıl olması gerekir. Bu süre, Türk Ticaret Kanunu’nun 1325. maddesinin III. fıkrasında açıkça belirtilmiştir. Ayrıca bu sürenin kısaltı­labilmesi mümkündür(170) . Tenzil için ikinci şart, üç yıllık primin ödenmiş olmasıdır. Sigorta ettirenin üç yıllık primi ödememesi durumunda, prim ödemeden muaf sigorta söz konusu olmayacaktır. Tenzilin üçüncü ve son şartı ise, poliçede tenzilin nasıl yapılacağının açıkça gösterilmesidir.

Türk Ticaret Kanunu’nun 1325. maddesinin III. fıkrasında, tenzilin gerçekleşebilmesi için, herhangi bir ihtar koşulu aranmamıştır. Poliçede ayrıca belirtilmedikçe, sigorta otomatik olarak prim ödemeden muaf hale gelecektir(171) .

Hayat Sigortası Genel fiartları’nın C.4 maddesinde, donan sigorta sözleşmesinin eski hale dönüştürülebilmesine olanak tanınmıştır. Bunun için, ödenmeyen primlerin gecikme faiziyle birlikte ödenmesi ve sigorta et­tirenin eski hale dönüştürme sırasında sağ olması gerekir.

Hayat Sigortası Genel fiartları’nın C.4. maddesinin I. fıkrasına göre, sözleşmenin donmasından sonraki altı ay içinde birikmiş primlerin öden­mesi durumunda sigortacının rızası aranmayacaktır. Bu durumda, sigor­tacı yeni bir doktor raporu da isteyemez. Buna karşılık, sigortacı altı ay­

(167) Bu süre, TTKT m. 1502 ile bir yıla düşürülmüştür.
(168) Ünan, Sözleşme, s. 130.
(169) Bozer, Sigorta 1981, s. 254; Doğanay, fierh, s. 3235; Kender, s. 175.
(170) TTK m. 1264/IV uyarınca sigorta ettiren lehine değişiklik yapılabilir. Nitekim, HSGfi m. C.5’te, “…ak­

sine bir sözleşme ile süre kısaltılmış olmadıkça…” ifadesi kullanılmıştır. (171) Bozer, Sigorta 1981, s. 254; Ünan, Sözleşme, s. 132. Ancak, Bozer, aynı eserin bir başka bölümün­

de, sigortacının sigortayı tenzil edebilmesi için, TTK m. 1297/I uyarınca ihtarname çekmesi ve bir

aylık süre vermesi gerektiğini savunmaktadır. Bkz. Bozer, Sigorta 1981, s. 247.

lık sürenin geçmesinden sonra sigortalıdan doktor raporu isteyebilir. Bu raporun olumlu çıkması ve birikmiş primlerin ödenmesi halinde sözleş­me eski haliyle yeniden işlerlik kazanır(172) . Çünkü, Hayat Sigortası Genel fiartları’nın C.4. maddesinin II. fıkrasında açıkça “…sigortacı sözleşmeyi tekrar yürürlüğe koyar” denilmektedir. Doktor raporunun olumsuz çık­ması durumunda ise, sigortacı yeni koşullar ileri sürebilir. 

Sigorta ettiren, sözleşmenin eski hale dönüştürülmesi sırasında, si­gortacının kararını etkileyecek hususları sigortacıya beyan etmelidir(173). Burada da Hayat Sigortası Genel fiartları’nın C.4. maddesinin III. fıkrası uyarınca, sözleşme öncesi ihbar külfetine ilişkin hükümler uygulanır.

Prim ödemeden muaf sigortada, sigorta bedelinin nasıl hesaplanaca­ğı Türk Ticaret Kanunu’nun 1326. maddesinde gösterilmiştir. Bu hesap­lama şekli ­sigorta ettirenin lehine olmak koşuluyla­ değiştirilebilir. 

B­ Sigortanın Geri Alınmasını İsteme (İştira) Hakkı

Üç yıldan uzun süreli hayat sigortasında sözleşmelerinde, sigorta et­tirene tanınan haklardan birisi de sigortanın geri alınmasını isteme hak­kıdır. Türk Ticaret Kanunu’nun 1327. maddesinde düzenlenen bu hak­kın kullanılmasıyla, sigortacı bakımından bir yükümlülük ortaya çıkar. Sigortacı, sigortayı poliçede yazılı cetvele göre satın almaya mecburdur. 

 İştira, sigorta ettirenin ödemiş olduğu primlerden oluşan riyazi ihti­(174) poliçe karşılığında kendisine ödenmesidir(175) .

 Türk Ticaret Kanunu’nda iştira hakkının kullanılabilmesi bakımın­dan herhangi bir ayırım yapılmamıştır. Her ne kadar, bazı hayat sigorta­sı sözleşmelerinde iştira hakkının söz konusu olamayacağı savunulsa (176) Kanun’da böyle bir ayırım yapılmamıştır(177,178) . Dolayısıyla, üç yıl­dan uzun süreli bütün hayat sigortalarında, gerekli şartların gerçekleş­mesiyle iştira hakkı kullanılabilecektir(179) 

(172) Ünan, Sözleşme, s. 133, dn. 127, s. 219.
(173) Yargıtay 11. HD, 5.10.1999, E. 1999/2700, K. 1999/7542.
(174) “Riyazi ihtiyat”, hayat sigortalarına mahsus bir nevi ihtiyat akçesi olup, tasarruf priminin birleşik

faize tabi tutulması sonucu elde edilir. Bkz. Doğanay, fierh, s. 3236; Kender, s. 175. (175) Doğanay, fierh, s. 3236; Kender, s. 175. (176) Bozer ve Ulaş’a göre, iştira hakkı sadece karma hayat sigortaları ile ölüme karşı hayat sigortasın­

da söz konusu olabilmekte; buna karşılık, belirli süreli ölüme karşı ve yaşama şartlı hayat sigorta­larında iştira hakkı kullanılamamalıdır. Çünkü, bu tip sigortalarda riyazi ihtiyatlar azdır ve sigorta­cı kötü riskleri taşımaktadır Bkz. Bozer, Sigorta 1981, s. 256; Ulaş, s. 120.

(177)    Ünan, Sözleşme, s. 135. Ünan’a göre, “…iştira hakkının sadece sigortacının ediminin toplu para ola­rak kararlaştırıldığı ve yerine getirilmesinin de kesin olduğu sigortalarda söz konusu olması gerekir. Nitekim yabancı hukuklarda iştira hakkı… sadece birikimli sigortalar için öngörülmektedir” (Ünan, Sözleşme, s. 135).

(178)    Ancak TTKT m. 1500/II’de, yaşama şartlı hayat sigortalarında, sigortadan ayrılmak isteyen sigor­talı, ancak sağlıklı olduğunu ispat ederek, sigortadan ayrılabilir. Bu şekilde, sigortalının kötü niyet­li olarak iştira hakkını kullanmasının önüne geçilmek istenmiştir.

(179)    Belirtmek gerekir ki, birikimli olmayan kısa süreli hayat sigortalarında, yeterli ihtiyat birikmeyece­ğinden, sigortanın geri alınması sonucunda yüksek miktarlar elde edilemeyecektir.

Sigortanın satın alınmasını isteyebilecek kimse sadece sigorta etti­rendir. Bu sebeple, sigortalı veya lehtar(180) sigortanın satın alınmasını is­teyemez(181) 

 Sigortanın satın alınabilmesi için, sözleşmenin en az üç yıl süreli ol­ması gerekir(182) . Ayrıca, sigorta ettiren ilk üç yıllık primini eksiksiz öde­miş olmalıdır. Sigortacı, ancak sigorta ettirenin talebi üzerine sigortayı satın alabilir. Sigorta ettirenin bu talebi nasıl yapacağı hakkında Ka­nun’da ya da Genel fiartlar’da özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Ha­yat Sigortası Genel fiartları’nın C.10. maddesine göre, sigorta ettiren her türlü bildirimini noter vasıtasıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya el­den mektupla yapmalıdır. Bu genel düzenleme burada da uygulanabilir ve sigorta ettiren bu maddede belirtilen bildirim yollarından birini seçebi­(183) . Türk Ticaret Kanunu’nun 1327. maddesinde, bildirimden başka poliçenin teslimi şartı da düzenlenmiştir. Ancak, poliçe ispata yönelik bir belge olduğundan(184) , ispata yarayan diğer deliller mevcut ise, poliçenin iade edilmemesi önemli değildir(185) .

Bu şartların gerçekleşmesiyle hayat sigortası sözleşmesi ­tenzilden farklı olarak­ sona ermekte ve riyazi ihtiyat ödenmektedir(186) 


 

C­ Ödünç Verilmesini İsteme Hakkı (İkraz)

Türk Ticaret Kanunu’nun 1327. maddesinde sigorta ettirene tanınan bir başka hak, ödünç para isteme hakkıdır. Hayat sigortası sözleşmeleri genellikle uzun süreli olmaktadır. Bu süre içinde, sigorta ettirenin malî durumu bozulup, primler ödenemez hale gelebilir. Kanun koyucu, primi ödeyemeyecek durumda olan sigorta ettirene, sigortacıdan ödünç para is­teme hakkı tanımıştır.

Türk Ticaret Kanunu’nun 1327. maddesinde de, hayat sigortası söz­leşmeleri arasında herhangi bir ayırım yapılmamıştır. Dolayısıyla, bu hak, en az üç yıl süreli ve ilk üç yıllık(187) primi ödenmiş bütün hayat si­gortalarında mevcuttur(188) .

(180) Ulaş’a göre, dönülemez lehtar tayini halinde, sigortanın satın alınmasını isteme hakkı lehtara ait olur. Bkz. Ulaş, s. 120. Aksi yönde bkz. Doğanay, fierh, s. 1236; Ünan, Sözleşme, s. 49, 135. (181) Sigorta ettirenin sigortacıdan sigortayı satın almasını istemesi halinde ise, lehtar, ödenecek sigorta bedelini talep edebilecektir. (182) HSGfi m. C.6 uyarınca bu süre kısaltılabilir. Nitekim TTKT m. 1500/I’de bu süre bir yıl olarak dü­zenlenmiştir. (183) Ulaş, s. 120­121. (184) Poliçenin hukuki niteliği hakkında ayrıntılı bilgi ve görüşler için bkz. Kender, s. 125­127. (185) Ünan, Sözleşme, s. 135. Aksi yönde bkz. Ulaş, s. 121. (186) Tenzilde ise, sigorta sözleşmesi sadece donmaktadır. Sigorta bedeli, riziko gerçekleştikten sonra ödenebilmektedir. (187) TTKT m. 1501 ile bu sürede bir yıl olarak belirlenmektedir. (188) Bu yönde bkz. Ünan, Sözleşme, s. 136. Aksi yönde bkz. Bozer, Sigorta 1981, s. 258; Ulaş, s. 123. Ayrıca bkz. yuk. dn..

Ödünç para isteme hakkının kullanılabilmesi için gerekli şartlar, si­gortanın satın alınmasını isteme hakkında olduğu gibidir. Gerekli şartlar gerçekleştiği takdirde, sigortacı, ödünç para vermek zorundadır.

Türk Ticaret Kanunu’nun 1327. maddesinde verilen ödünç paranın geri ödenmesine ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Ka­nun’daki bu boşluk, Hayat Sigortası Genel fiartları’nın C.7. maddesinin

II. fıkrası ile doldurulmuştur. Bu maddeye göre, borcun faizleri vadesin­de ödendiği sürece sözleşme yürürlükte kalacaktır(189) . Faizlerin ödenme­mesi durumunda, sigortacı bir ihbar mektubu ile, sigorta ettirene üç ay­lık süre tanıyacak, bu süre içinde borç ödenmezse, sözleşme re’sen satın alınacaktır. Sigortacı, birikmiş alacağını buradan tahsil edecek, kalan miktar sigorta ettirene ödenecektir.



 

KAYNAKÇA

ARSEVEN, Haydar : Sigorta Hukuku, İstanbul 1991 (Anılış: Arseven, Sigorta)
ARSEVEN, Haydar : “Ticaret Kanununun Sigortaya Mütallik Umumi Hükümle­

rinin Meydana Çıkardığı Bazı Meseleler”, Ticaret ve Banka Hukuku Haftası 27
Nisan­3 Mayıs 1959, Ankara 1960, s. 183­216 (Anılış: Arseven, Meseleler). 
ATABEK, Reşat : Sigorta Hukuku, İstanbul 1950.
AYİTER, Kudret : “Sigorta Ettirenin Mukavele Yapılırken Mevcut İhbar Mükelle­

fiyeti”, Ticaret ve Banka Hukuku Haftası 27 Nisan­ 3 Mayıs 1969, Ankara
1960, s. 217­237.
BOZER, Ali : Sigorta Hukuku, Ankara 1965 (Anılış: Bozer, Sigorta 1965).

BOZER, Ali : Sigorta Hukuku, Ankara 1981 (Anılış: Bozer, Sigorta 1981).
BOZER, Ali : “Türk Hukukuna Göre fiahıs Sigortalarını Yöneten Kanuni İlkeler”,
Sigorta Hukuku Dergisi 1982, C.I, S.1, s. 3­ 15 (Anılış: Bozer, İlkeler).

BOZER, Ali : “Hayat Sigortalarında İhbar Mükellefiyeti”, Batider 1960, C.I, S.1,

s. 93­100 (Anılış: Bozer, Mükellefiyet).

BOZER, Ali : “Türk Hukukuna Göre fiahıs Sigortalarını Yöneten Kanuni İlkeler”,
SHD 1982, C.I, S.1, s. 3­15 (Anılış: Bozer, İlkeler).
ÇEKER, Mustafa : Yargıtay Kararları Işığında Sigorta Hukuku, Ankara 2003
DOĞANAY, İsmail : “Hayat Sigortasında Sigorta Ettirenin Sözleşme Yapılırken

Mevcut Beyan ve İhbar Yükümlülüğünün Mahiyeti ve fiumulü Nedir?”, Batider

1974, C.VII, S.4, s. 841­865 (Anılış: Doğanay, Mahiyet).
DOĞANAY, İsmail : Türk Ticaret Kanunu fierhi, C.III, Ankara 1990 (Anılış: Do­
ğanay, fierh).

ERİfi, Gönen : Açıklamalı ve İçtihatlı Türk Ticaret Kanunu C.III, Ankara 1990.

EROĞLU, Sevilay : Hastalık Sigortası Sözleşmesinin Kurulmasında İhbar Kül­
feti, Ankara 2005.
FRANKO, Nisim : “Sigorta Akdinde Rizikonun Ağırlaşması”, Ticaret Hukuku ve

Yargıtay Kararları Sempozyumu IX, 8­9 Mayıs 1992, s. 103­125.

(189)    HSGfi’da, özellikle faizden bahsedilmiştir. Dolayısıyla, anaparanın ödenmemiş olması, sözleşmenin yürürlüğünü etkilemez. Bkz. Ulaş, s. 124; Ünan, Sözleşme, s. 221.

HİRfi, Ernest, E. : Ticaret Hukuku Dersleri, İstanbul 1946.
İNAN, Ali Naim : Borçlar Hukuku (Genel Hükümler), Birinci Kitap, Ankara 1971.
KENDER, Reyegân : Türkiye’de Hususi Sigorta Hukuku I, İstanbul 2001.
MERTOL, Can : “Sigorta Ettirenin Sigorta Primini Ödeme Borcunu İfada Temer­

rüde Düşmesinin Sonuçları”, Batider 2005, C.XXII, S.1, s.155­174.

OKTAY, Saibe : “537 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin İptalinden Sonra
Ortaya Çıkan Durum”, SHD 1999, S.1, s. 19­26.
OMAĞ, Merih, Kemal : Türk Sigorta Hukukunda Rizikonun Ağırlaşması Soru­

nu,Ankara 1985 (Anılış: Omağ, Riziko Ağırlaşması).
OMAĞ, Merih, Kemal : “Hastalık Sigortasında Akdin Kuruluşundaki İhbar

Mükellefiyetine İlişkin Bir Yargıtay Kararının Değerlendirilmesi”, SHD 1999,
S.1, s. 107­113 (Anılış: Omağ, Değerlendirme).
ÖĞÜZ fiEKER, Zehra : “Hayat Sigortalarında Sigorta Priminin Artırılması Es­

nasında Yapılan Yanlış Bildirimin Hukuki Sonuçları”, Prof. Dr. Necip Kocamus­
tafapaşaoğlu İçin Armağan, Ankara 2004, s. 641­657.

ÖZTAN, Fırat : Sigorta Akdinin İn’ikadında İhbar Mükellefiyeti, Ankara 1966.
SOMER, Mehmet : “Türk Ticaret Kanunu’nun Düzenlenmesi Karşısında Sigorta
Sözleşmesinin Kuruluşunda Hile Hükümlerinin Uygulanabilirliği”, Prof. Dr. Nu­
ri Çelik’e Armağan, C.I, İstanbul 2001, s. 744­764.

fiEKER, Zehra : “Sigorta Ettirenin Taksitlendirilmiş Primi Ödeme Borcunda Te­

merrüde Düşmesinin Sonuçları”, GÜHFD 2002, C.I, S.1, s. 653­660.
fiENOCAK, Kemal : “Sigorta Ettirenin Zararı Önleme ve Azaltma Vecibesi”,
AÜHFD 1995, C.44, S.1­4, s. 365­424 (Anılış: fienocak, Vecibe).

fiENOCAK, Kemal : Mesleki Sorumluluk Sigortası, Ankara 2000 (Anılış:
fienocak, Sorumluluk).

TEKİNAY, Selahattin S. : Borçlar Hukuku, C.I, İstanbul 1985.
TUNÇOMAĞ, Kenan : “Hayat Sigortasının Sigorta Tekniğine Bağlı Özellikleri”,
Oğuz İmregün’e Armağan, İstanbul 1998, s. 767­784.

TUNÇOMAĞ, Kenan : “Hayat Sigortası Sözleşmesinin Tanım, Meydana Geti­
rilmesi ve Hüküm Doğurması”, Prof. Dr. Nuri Çelik’e Armağan, C.I, İstanbul
2001, s. 789­804. 

ULAfi, Işıl : Uygulamalı Can Sigortası Hukuku (Hayat ve Kişisel Kaza Sigorta­

ları), Ankara 2002.
ÜNAN, Samim : Hayat Sigortası Sözleşmesi, İstanbul 1998 (Anılış: Ünan, Söz­
leşme). 

ÜNAN, Samim : “Kara Sigortalarında Sigorta Ettirenin Göreviyle İlgili Bazı So­

runlar”, SHD 1998, S. 1, s. 97­113 (Anılış: Ünan, Sorunlar).
ÜNAN, Samim : “537 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Getirilen Düzen
Anayasa Mahkemesi Tarafından İptal Edildikten Sonra Genel fiartlar Aracılı­
ğıyla Aynen Sürdürülebilir Mi?”, SHD 1999, S.1, s. 11­18 (Anılış: Ünan, Genel
fiartlar).

YONGALIK, Aynur : Hukuki Açıdan Kredi Hayat Sigortası, Ankara 2002.


 

KISALTMALAR

AÜHFD : Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Aşa. : Aşağıda Batider : Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi BK : Borçlar Kanunu Bkz. : Bakınız

C. : CiltDn. : Dipnot

E. : Esas
GÜHFD : Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
HD : Yargıtay … Hukuk Dairesi
HSGfi : Hayat Sigortası Genel fiartları 
HSY : Hayat Sigortaları Yönetmeliği

K. : KararKİBB : Kazancı İçtihat Bilgi Bankası
Krş. : Karşılaştırınız

m. : maddeRG : Resmi Gazete

s. : sayfa

S. : SayıSHD : Sigorta Hukuku Dergisi
SMK : Sigorta Murakabe Kanunu
TD : Yargıtay Ticaret Dairesi
TTK : Türk Ticaret Kanunu 
Vd. : ve devamı
YHGK : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
YKD : Yargıtay Kararları Dergisi
Yuk. : Yukarıda 


 

 

Forum