YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
E: 2004/1361 K: 2004/110 T: 25.02.2004
Haksiz Tutuklama İçin Manevi Giderim • Aile Bütünlüğünün Bozulmasi• Kişisel Değerlere Saldiri Koşulu
(BK. 42, 47, 49)
Özet: Somut olayda: HG’nin, AB. Kızı F hakkında yaptığı icra kovuşturmasında MA kızı F’nin ödeme taahhüdünde bulunduğu bunu yerine getirmemesi üzerine İcra Ceza Mahkemesi kararıyla ceza evine konulduğu, ancak borçlunun MA kızı F olmayıp AB’nin kızı F olduğunun anlaşılması üzerine yargılamanın iadesi yoluyla iptal edildiği ve davacı F lehine manevi tazminata hükmedildiği anlaşılmaktadır.
Davalılardan alacaklı vekili Av. O’nun eyleminin davacı kocanın aile bütünlüğünü bozma, kocanın kişilik haklarını ihlal etme amacının bulunmadığı, olayın bir isim benzerliğinden kaynaklandığı, gösterdiği etki ve yoğunluğun koca C’nin kişisel değerlerine saldırı teşkil edecek düzeye ulaşmadığı anlaşıldığından kocaya manevi tazminat verilmesi doğru olmamıştır.
Kocanın maddi tazminat istemine gelince: Koca, maddi tazminat istemlerini kalem kalem belirtip belgelerini sunmuş bulunduğundan dosya üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.
Taraflar arasındaki "MaddiManevi Tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Konya Asliye 4. Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabul, kısmen reddine dair verilen 11.4.2002 gün ve 788276 sayılı kararın incelenmesi davalılardan O kendi adına asaleten H’nin adına vekaleten istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 26.12.2002 gün ve 853011164 sayılı ilamı ile; (...Davacılardan A kızı F ile
diğer davacı kocası C davalılardan H'nin A kızı F'den olan alacağını tahsil için yaptığı icra takibinde borçlu F’nin haciz tutanağında ödeme taahhüdünde bulunduğunu, ancak taahhüdü ihlal etmesi sonucu davalılardan O'nun vekil sıfatıyla taahhüdü ihlal eden borçlu hakkında şikayette bulunduğu Konya İcra Ceza Mahkemesi kararı ile borçlu Ahmet kızı Fatma yerine A kızı F’nin hafif hapis cezasına mahkûm edildiğini bu yanlışlığın davalı avukata bildirilmesine rağmen para yatırılmadan şikayetten vazgeçirilmediğini paranın yatırılması sonucu cezaevinden çıkabildiğini, iadei muhakeme talebi sonucu aleyhe olan kararın iptal edildiğini ileri sürerek ödenen 615.000.000 TL’nin ödeme tarihinden faizi ile ve 500.000.000 TL maddi 1.500.000.000 TL manevi tazminat ile beraber toplam 2.615.000.000 TL’nin ödetilmesini istemişlerdir.
Davalılar hatayı icra hâkimliği ile ilgili nüfus müdürlüğünün yaptığını kusurları olmadığını savunarak davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece 615.000.000 TL’nin 19.2.2001 tarihinden faizi ile H'den tahsiline bu miktar için O yönünden davanın husumetten reddine, haksız fiil nedeniyle istenen tazminat talebinin H yönünden reddine O Yönünden kabulüne, C ise 400, F için 600 milyon manevi 750 milyon maddi tazminatın O'dan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
1 Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delilerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı H'nin tüm, davalı O'nun aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2 F’nin tutuklanmasından kaynaklanan C'nin manevi tazminat istemesi BK 49 maddesine göre şahsi menfaatleri haleldar olmadığından mümkün değildir. Manevi tazminat şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan olup olayda C'nin şahsi menfaatlerinin haleldar olduğundan söz edilemez. C'nin bu kısım isteğinin reddi gerekmektedir.
3 Davalı C'nin maddi tazminat istemine gelince 5.11.2001 havale tarihli dilekçesinde davacı hangi sebeplerden dolayı maddi tazminat istediğini açıklamış ve buna ilişkin bir takım belgeler sunmuştur. Mahkemece maddi tazminata ilişkin istek kalemleri ile ibraz edilen belgeler karşılaştırılmadığı gibi belgelenmeyen bir takım isteklerin de somut olayda ilgili olarak yapılıp yapılmadığı araştırılmamıştır. BK 42 maddesine göre zararı ispat etmek müddeiye aittir. Zararın hakiki miktarını ispat etmek mümkün olmadığı takdirde, hâkim, halin mutat cereyanını ve mutazarrır olan tarafın yaptığı tedbirleri nazara alarak onu adalete tevfikan tayin eder. Bu durumda mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılıp maddi tazminatın hesabında yukarıda açıklanan hususlar gözetilerek 5.11.2001 havale tarihli dilekçedeki kalemlerin ayrı ayrı incelemeye tabi tutularak BK 42. maddesi gereği ödetilip ödetilmeyeceğinin tespiti gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir ...) gerekçesiyle bozularak
dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalılardan O kendi adına asaleten H adına vekâleten
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle HUMK 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II. fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacılar A kızı Fatma ile diğer davacı kocası C, davalılardan H'nin A kızı F’den olan alacağını tahsil için yaptığı icra takibinde borçlu F’nin haciz sırasında ödeme taahhüdünde bulunduğunu, taahhüdü ihlal etmesi sonucu davalılardan O'nun vekil sıfatıyla taahhüdü ihlal eden borçlu hakkında şikayette bulunduğu Konya İcra Ceza Mahkemesi kararı ile borçlu A kızı F yerine, MA kızı F’nin hafif hapis cezasına mahkum edilip cezaevine konulduğunu, yanlışlığın davalı avukata bildirilmesine rağmen para yatırılmadan şikayetten vazgeçilmediğini, paranın yatırılması sonucu cezaevinden çıkabildiğini, yargılamanın iadesi talebi sonucu aleyhe olan kararın iptal edildiğini ileri sürerek ödenen 615.000.000 TL. ile bu olay nedeniyle uğramış olduğu maddi zarar (yol, telefon, fotokopi, yemek, avukatlık ücreti vs.) ve F için 600.000.000 TL., C için 400.000.000 TL.manevi zararın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmişlerdir.
Davalılardan O, hatayı İcra Hâkimliği ve ilgili Nüfus Müdürlüğünün yaptığını, kusurları olmadığını, davanın kendilerine değil Adalet Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığına karşı açılması gerektiğini ayrıca ödemenin A kızı Fatma lehine yapıldığını sebepsiz zenginleşmenin A kızı Fatma lehine oluştuğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Davanın kısmen kabul kısmen reddine dair verilen karar, Özel Dairece yukarıda belirtilen nedenlerle bozulmuş, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Yerel mahkeme ile Yüksek Özel Daire arasındaki uyuşmazlık eşin cezaevine girmesi nedeniyle davacı koca C lehine manevi tazminata hükmedilip edilemeyeceği ve maddi tazminat miktarının nasıl tespit edileceği noktalarındadır.
Gerek hukuk öğretisinde ve gerekse uygulamada kişilik hakkının konusuna girdiği belirtilen değerler göz önünde tutularak, kişisel değerleri,
1Maddi (bedensel) değerler (yaşam, beden tamlığı, sağlık);
2Manevi değerler (özgürlükler, onur, saygınlık, ad ve resim üzerindeki haklar, aile bütünlüğünün bozulması, sır çevresi vs);
3Mesleki ve ekonomik değerler (mesleki onur, ekonomik özgürlük ve varlık, mesleki ve ticari gizlilik gibi) şeklinde üçe ayrılarak değerlendirmeye tabi tutulmaktadır.
Öncelikle konunun, kişilik haklarının ihlalinden doğan manevi tazminat isteminin yansıma yoluyla zarara uğrayanın dışındaki kişilere tanınıp tanınmayacağı hususunun açıklanmasında yarar vardır.
Uygulamada bu husus uzun süre tartışılmış, Yargıtay, Federal Mahkemenin uygulamasından da esinlenerek olayı yansıma zararı olarak değil, doğrudan doğruya zarar kapsamında kabul etmiştir. Bu sonuca varmak için BK 47 ve 49. maddelerin bir bütünlük içinde değerlendirilmesi gerektiği gerçeğini göz önünde bulundurmuştur.
Bu konulara esas teşkil eden emsal olayda uyuşmazlık, minibüste yolcu olarak bulunan küçük çocuğun ağır biçimde yaralanmasında babanın manevi tazminat isteyip isteyemeyeceği noktasında toplanmıştır.
Cismani zarar kavramına, ruhi bütünlüğün ihlali, sinir bozukluğu veya hastalığı (ruhi ve asabi sağlık bütünlüğü) gibi hallerin girdiği kabul edilmiştir. Bir kimsenin cismani zarara maruz kalması sonucunda, onun (anne, baba, karı, koca gibi) çok yakınlarından birinin de (aynı eylem) nedeniyle hukuken korunan ruhi sağlık bütünlüğü ağır bir şekilde bozulmuşsa, onlarda BK 49 madde uyarınca manevi tazminat talep edebilirler. Bu durumda yakınların zararları ile haksız eylem arasında uygun nedensellik bağı vardır ve zararlarının niteliği itibariyle onlarında ihlal edilen normun (BK 47) koruma amacı içinde bulunduklarının (hukuka aykırılık bağının) gerçekleştiğinin kabulü gerekir. Başka bir anlatımla böyle hallerde yansıma yoluyla değil, doğrudan doğruya zarara maruz kaldıkları kabul edilmektedir (Prof. Dr. Halûk Tandoğan, Üçüncü Şahsın Zararının Tazmini A.Ü.Hukuk Fakültesi Yayınları No: 182 Ank.1963 s.6 Vd. Prof. Dr. Fikret Eren, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler Cilt: II, Gözden geçirilmiş 4.Bası Ank.1991 s.393. Y.H.G.K.2.12.1987 gün E:4/214 K:894, 26.4.1995 gün E:1995/ll122 K:1995/430, 1.4.1998 gün E. 1998/4251 K: 1998/265 sayılı kararları).
İsviçre Federal Mahkemesi de (BGE 112 II 222 vd; Jdt 1986 I 456) sayılı kararında; failin yol açtığı kaza sonucu karısının sakatlanmasıyla aile hayatı bozulan kocanın bu durum sebebiyle manevi tazminat talebini haklı görmüştür. Yine İsviçre Federal Mahkemesi geçirdiği bir kaza sonucunda iktidarsız kalan kocanın bu durumunun genç karısının evlilik birliği ve aile bütünlüğüne ilişkin (duygusal) kişilik hakkını ihlal ettiğini, kadının manevi zarara uğradığını ve BK 49 madde uyarınca manevi tazminat isteyebileceğini kabul etmiştir (Prof. Dr. Kemal Oğuzman, Doç. Dr. M.T urgut Öz, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, İst.l995 s.645 Dip Not:26, Prof. Dr. Fikret Eren Aynı eser s.393 Dip Not 250).
Yukarıda yazılı ilkeler Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında oybirliği ile kabul edilmiştir. Uyuşmazlık, somut olayın özelliği itibariyle davacının eşinin yanlışlıkla başkasının borcu nedeniyle çok kısa süre de olsa cezaevine girmesinde aile bütünlüğünün yoğun bir şekilde sarsılıp sarsılmadığında toplanmaktadır.
Aile, Anayasamızda toplumun temeli olarak düzenlenmiştir. Ailenin bütünlüğü, saygınlığı, aile sadakati, bireylerin onuru, şerefi, ataların anısı her türlü ihlallere karşı korunmuştur. Aile bütünlüğüne karşı işlenen bir haksız eylem o aileyi oluşturan bireylere karşı doğrudan doğruya işlenmiş sayılır. Eşlerden birinin zina yapması, evli kadının kaçırılarak ırzına geçilmesi, geceleyin konut dokunulmazlığı bozularak kadına sarkıntılıkta bulunulması hallerinde ilke olarak öbür eşin kişilik haklarının ihlâl edildiği konusunda duraksama yoktur. Küçüğün ırzına geçilmesi halinde de aile bütünlüğüne karşı işlenen haksız bir eylem olup, bu eylem aileyi oluşturan bireylere karşı doğrudan doğruya işlenmiş sayılır.Burada kanun koyucu aile birliği ve bütünlüğüne yoğun saldırıyı gözönünde bulundurmuştur. Nitekim bir Yargıtay kararında (kişilik hakları, kişinin yaşamı, sağlığı, vücut ve ruh bütünlüğü ile toplum içindeki yerini koruyan haklar olduğu ve bunların fiziki duygusal ve sosyal kişilik değerleri içerdiği gözetildiğinde, somut olaydaki duruma göre, davacıların çocuğunun yaralanmasını, duygusal değerlere saldırı kapsamı içine girip girmediği konusu üzerinde durulması gerekir. Duygusal kişilik değerler, kişinin toplum içindeki yeri, birlikte yaşadığı ailesi ve yakınlarının değer alanı içine giren haklardır. BK 49. maddesindeki düzenleme itibariyle, kişinin bizzat değil de yakınlarının (karıkoca, anababa ve çocukları) ağır yaralanması gibi somut olayın KENDİSİNE ÖZGÜ AĞIRLIĞININ VE ÖZELLİĞİNİN ZORUNLU KILDIĞI OLGULAR ORTAYA ÇIKTIĞI hallerde AİLE BİRLİĞİ İÇİNDE Korunması gereken GÖNÜL BAĞLILIĞININ zarar gördüğünün kabulü gerekir. Bir kişinin anlık bir heyecan ve üzüntüsünün BK 49 maddesinin koruduğu değerler bakımından kişilik haklarına saldırı teşkil edecek düzeye ulaşmadığı sonucuna varılmıştır )(YHGK 1.4.1998 gün E: 1998/4251 K: 1998/265).
İsviçre Federal Mahkemesi de bir kararında "BK. md. 49 f.l e göre manevi tazminat olarak bir miktar paranın ödenmesi talebini, saldırının özel ağırlığı haklı gösteriyorsa ileri sürülebileceğini kabul etmektedir. Manevi tazminat için kişilik haklarının korunmasına tabi olan evlilik birliğine böylece davacının kişisel varlığına zarar veren olayın GÖSTERDİĞİ ETKİ'nin YOĞUNLUĞU ÖNEM TAŞIR" (Bkz. İsviçre Federal Mahkemesi 11 Mart 1986 tarihli kararı BGE 112 II 121 ff, Federal Mahkeme İçtihatları. Kocanın Trafik Kazası Sonucu Sakat Kalan Eşi Nedeniyle Manevi Tazminat Talep Etme Hakkı vardır. Çeviren Prof. Dr. Ahmet Kılıçoğlu s. 383).
Somut olayda, H’nin A kızı F’den olan alacağının tahsili için yaptığı icra takibine, itiraz edilmediği yapılan haciz sırasında MA kızı F’nin ödeme taahhüdünde bulunduğu, adı geçenin borcu ödememesi nedeniyle İcra Ceza Mahkemesince taahhüdü ihlalden ceza verildiği ve cezaevine ko
nulduğu ancak borçlunun A kızı Fatma olmayıp MA kızı Fatma olduğunun anlaşılması üzerine, yargılamanın iadesi yoluyla ceza kararının iptal edildiği ve davacı F’nin salıverildiği davalıların bu eyleminden dolayı davacı F. lehine manevi tazminata hükmedildiği, davalı O'nun eyleminin davacı kocanın aile bütünlüğünü bozma, kocanın kişilik haklarını ihlal etme amacının bulunmadığı, olayın bir isim benzerliğinden kaynaklanmış olup gösterdiği etki ve yoğunluğun koca C'nin kişisel değerlerine saldırı teşkil edecek düzeye ulaşmadığı anlaşıldığından somut olay itibariyle davacı kocaya manevi tazminat verilmesi doğru olmamıştır.
Kocanın maddi tazminat istemine gelince; BK 42. maddesine göre, zararı kanıtlamak davacıya düşer. Zararın gerçek tutarını kanıtlamak olanaksız ise hâkim işlerin olağan gidişini ve zarar gören tarafından alınmış tedbirleri gözönünde tutarak zararı "Adalete tevfikan" tayin eder denilmiştir. Somut olayda davacı maddi tazminat isteklerini kalem kalem belirttiği, bunlara ilişkin bir takım belgeleri sunduğu görülmektedir. Mahkemece yapılacak iş dosya üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak ibraz edilen gider belgelerinin bu olay nedeniyle yapılıp yapılmadığı, belge olmayanlar için bu giderlerin yapılmasının mutad olup olmadığı araştırılmak ve BK’nın 42. maddesinin uygulanma olanağının bulunup bulunmadığı saptanmak ve hâsıl olacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde ve eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Yukarıda yazılı nedenlerle direnme kararı verilmesi usul ve yasaya uygun bulunmadığından bozulmalıdır.
Ne var ki davalılardan H hakkında yerilen hüküm, Özel Dairece temyiz isteği reddedilerek kesinleşmiş olduğundan temyiz talebinin reddine karar verilmelidir.
SONUÇ: 1Davalılardan H vekilinin temyiz talebinin REDDİNE,
2Diğer davalılardan O’nun temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Dairece bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı maddi tazminat yönünden 18.2.2004 gününde oybirliği ile, manevi tazminat yönünden ise HUMK’un 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 25.2.2004 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
1982 Anayasasının kişilik haklarını düzenleyen ikinci bölümünde yer alan
20. maddesi, aile hayatına saygı gösterilmesi gerektiğini belirtmektedir. Aynı şekilde İnsan Hakları Evrensel Bildirinin 12. maddesi ile Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesinin 8. maddesi aileye keyfi olarak karşılamayacağı, herkesin aile hayatına saygı göstermesi gerektiğini kurala bağlamıştır.
Kişilik hakları, insan olmak itibariyle doğuştan var olan ve herkes tarafından saygı gösterilmesi gereken haklardır. "Aileye saygı" yi yukarıda açıklanan yasa kuralları bir "kişilik hakkı" olarak kabul etmişlerdir.
Davalının kusurlu davranışı sonucu davacılardan Ayşe’nin cezaevine girdiği uyuşmazlık konusu değildir. Burada tartışılması gereken konu, eşi haksız şekilde cezaevine alınan davacı koca C’nin bu nedenle kişilik haklarının haleldar olup olmadığı ve manevi tazminat talebine hakkı bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Hukuk Genel Kurulu 09.11.1979 tarih ve 978/42641351 sayılı kararında, lise öğrencisi olan bir kızın tanımadığı bir erkekle birlikte fotoğrafının çekilip, "ailelerin evlenmesine izin vermediği aşıklar Çamlıca'da buluştu" şeklinde haber yayımlayan davalının eyleminin yalnızca çocuğu değil, ana ve babasının da kişilik haklarına saldırı niteliği taşıdığının kabulü ile manevi tazminata hükmedilmesi gerektiğine karar vermiştir.
Haksız yere eşi cezaevine alınan koca'nın bu olay dolayısıyla üzüntü ve elem duymaması mümkün değildir. Burada "Aile hayatına saygı" kuralına açıkça aykırı davranılmış, davacı kocanın kişilik haklan zedelendiğinden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8. maddesi ihlal edilmiştir.
Anayasanın 90/son maddesi hükmü karşısında, söz konusu 8. maddeye göre mahkemenin koca yönünden tazminata karar vermesi yerindedir.
Yukarıda açıklanan yasal kurallar karşısında davacı kocanın da aileye karşı yapılan hukuka aykırı bu davranıştan dolayı davalıdan manevi tazminat istemeye hakkı olduğunun kabulü gerekir.
Belirtilen sebeplerle, mahkeme kararının onanması gerektiği düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmıyorum.
KARŞI OY YAZISI
Hukuk Genel Kurulu'na gelen uyuşmazlık, davalı vekili kusurlu davranışı nedeniyle cezaevine giren F’nin eşi Cevdet’in manevi tazminat isteyip isteyemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Davalının davacı eşinin hapse girmesinde kusuru olduğu konusu Özel Dairenin kabulündedir. Özel Daire BK md. 49'a göre davacının şahsi menfaatlerinin haleldar olmadığı, anılan istemin şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan olduğundan söz edilerek, manevi tazminata hükmeden yerel mahkeme kararını bozmuştur.
Yansıma zararı, hukuka aykırı eylemden zarar gören kişinin dışında bir başkasının zarar görmesidir. İlliyet bağı ve hukuka aykırılık koşullarının gerçekleşmesi gerekir. Ancak özel bir koruma normunun ihlali gerekir.Örneğin destekten yoksun kalma tazminatı gibi (BK m.45/II) .
Federal mahkeme, cismeni zararın ağır olması halinde anne, baba, çocuk ya da birlikte kalanların manevi tazminat isteyebileceğini kabul etmektedir. (ATF II 50, Syboz, Geotgez/Gillierun, Robert: Code Civil Suissa et Code des obligatioıns annotes Sixieme editian mise a jour Introduction de Jean Gauthier Lausanne 1999)
Federal Mahkeme düşüncesini İsviçre Borçlar Kanunu m.49'a dayandırmıştır.
Aynı düşünce Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 1.4.1998 T. 1998/4–251 E: 1998/265 sayılı kararında da kabul edilmiştir. Böyle hallerde aile birliği içinde korunması gereken gönül bağlılığının zarar göreceğinin kabulü gerektiği sonucuna varılmıştır. Hukuk Genel Kurulunun sözü edilen mükemmel kararında duygusal kişilik değerler; kişinin toplum içindeki yeri, birlikte yaşadığı ailesi ve yakınlarının değer alanı içine giren haklar olduğu,bu bağlamda kişinin bizzat şahsına bağlı olmayıp özellikle aile hukuku içinde yer alan değerlerden olduğu vurgulanmıştır.
1982 Anayasasının 20.maddesinde herkesin aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkı olduğu belirtilmiştir. Bu hak klasik haklardandır. Devletin kişinin alanına müdahale bulunmama ödevi yükleyen kişilik haklarından biridir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8.maddesi de keza aile hayatına saygı gösterilmesini hüküm altına almıştır.
Esasen yapılan konuşmalardan Yüce Kurulun çoğunluğunca sözü edilen isteğin Borçlar Kanununun 49. madde kapsamına girdiği konusunda görüş birliğine varılmıştır.
Bu defa sorun; eylemin manevi tazminata hükmedilecek yoğunluğa varıp varmama noktasına yönelmiştir.
Olayımızda hukuka aykırılık ve nedensellik koşulları gerçekleşmiştir. Eylem BK’nın 49 kapsamında kabul edilmiştir. O halde eylemin ağırlığı manevi tazminatın miktarı ile ilgilidir.Nedensellik kurulduğunda ve hukuka aykırılık kabul edildiğinde manevi tazminata hükmetmek gerekir.
Türk Hukukunda manevi tazminatı ele alan BK m. 47 ve 49. maddelerinde manevi zararın ağırlığı koşulu aranmamaktadır. Ancak, alelade acılar için tazminata hükmedilemez. (Tekinay/Akman/Burcuoğlu/ Altop: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, B.7, İstanbul 1993,s.656)
Evrensel Hukukun değerlerinden biri toplumsal adalettir. Toplumsal adalet düşüncesinin temel dayanağı "kişinin kendisini başkasının yerine konmasıdır" (Gürbüz, Ahmet: Hukuk ve Meşruluk, Evrensel Erdem üzerine bir deneme, İstanbul 1998, s. 118) Eşi kusurlu eylem sonucu hapse atılan bir eşin manevi acı duyup duymaması bu bağlamda düşünülmelidir.
Tüm bu gerekçeler doğrultusunda davacının manevi tazminat isteminin kabulü düşüncesiyle Yüce Kurulun çoğunluğun ret görüşüne katılamıyorum.