Hukuki Net Hukuki NET | Forum | Mevzuat Anasayfa | Kaynaklar | Yazarlar | Dizin | Arama | Uyarlama | Giriş | Üye Ol
Haksiz Tutuklama İçin Manevi Giderim • Aile Bütünlüğünün Bozulmasi• Kişisel Değerlere Saldiri Koşulu
Ekleyen: Av.tayfun Eyilik | Tarih: 13-02-2007 | Kategori: İçtihat | Okunma : 4426 | Not:
Av.tayfun Eyilik

Hakkımdaki bilgilere http://www.tayfuneyilik.av.tr sitesinden ulaşabilirsiniz


Profil >

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

E: 2004/13­61 K: 2004/110 T: 25.02.2004

Haksiz Tutuklama İçin Manevi Giderim • Aile Bütünlüğünün Bozulmasi• Kişisel Değerlere Saldiri Koşulu

(BK. 42, 47, 49)

Özet: Somut olayda: HG’nin, AB. Kızı F hakkında yaptığı icra kovuşturmasında MA kızı F’nin ödeme taahhüdünde bulunduğu bunu yerine getirmemesi üzerine İcra Ceza Mahkemesi kararıyla ceza evine konulduğu, ancak borçlunun MA kızı F olmayıp AB’nin kızı F olduğunun anlaşılması üzerine yargıla­manın iadesi yoluyla iptal edildiği ve davacı F lehine manevi tazminata hükmedildiği an­laşılmaktadır.

Davalılardan alacaklı vekili Av. O’nun eyleminin davacı kocanın aile bütünlüğünü bozma, kocanın kişilik haklarını ihlal etme amacının bulunmadığı, olayın bir isim ben­zerliğinden kaynaklandığı, gösterdiği etki ve yoğunluğun koca C’nin kişisel değerlerine saldırı teşkil edecek düzeye ulaşmadığı anla­şıldığından kocaya manevi tazminat verilme­si doğru olmamıştır.

Kocanın maddi tazminat istemine gelin­ce: Koca, maddi tazminat istemlerini kalem kalem belirtip belgelerini sunmuş bulundu­ğundan dosya üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.

Taraflar arasındaki "Maddi­Manevi Tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Konya Asliye 4. Hukuk Mahkemesince dava­nın kısmen kabul, kısmen reddine dair verilen 11.4.2002 gün ve 788­276 sayılı kararın incelenmesi davalılardan O kendi adına asaleten H’nin adı­na vekaleten istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 26.12.2002 gün ve 8530­11164 sayılı ilamı ile; (...Davacılardan A kızı F ile

diğer davacı kocası C davalılardan H'nin A kızı F'den olan alacağını tahsil için yaptığı icra takibinde borçlu F’nin haciz tutanağında ödeme taahhü­dünde bulunduğunu, ancak taahhüdü ihlal etmesi sonucu davalılardan O'nun vekil sıfatıyla taahhüdü ihlal eden borçlu hakkında şikayette bulun­duğu Konya İcra Ceza Mahkemesi kararı ile borçlu Ahmet kızı Fatma yeri­ne A kızı F’nin hafif hapis cezasına mahkûm edildiğini bu yanlışlığın dava­lı avukata bildirilmesine rağmen para yatırılmadan şikayetten vazgeçiril­mediğini paranın yatırılması sonucu cezaevinden çıkabildiğini, iade­i mu­hakeme talebi sonucu aleyhe olan kararın iptal edildiğini ileri sürerek öde­nen 615.000.000 TL’nin ödeme tarihinden faizi ile ve 500.000.000 TL mad­di 1.500.000.000 TL manevi tazminat ile beraber toplam 2.615.000.000 TL’nin ödetilmesini istemişlerdir.

Davalılar hatayı icra hâkimliği ile ilgili nüfus müdürlüğünün yaptığını kusurları olmadığını savunarak davanın reddini dilemişlerdir.

Mahkemece 615.000.000 TL’nin 19.2.2001 tarihinden faizi ile H'den tahsiline bu miktar için O yönünden davanın husumetten reddine, haksız fiil nedeniyle istenen tazminat talebinin H yönünden reddine O Yönünden kabulüne, C ise 400, F için 600 milyon manevi 750 milyon maddi tazmina­tın O'dan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalılar tarafından temyiz edil­miştir.

1­ Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun ge­rektirici nedenlere ve özellikle delilerin takdirinde bir isabetsizlik bulunma­masına göre davalı H'nin tüm, davalı O'nun aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2­ F’nin tutuklanmasından kaynaklanan C'nin manevi tazminat iste­mesi BK 49 maddesine göre şahsi menfaatleri haleldar olmadığından mümkün değildir. Manevi tazminat şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan olup olayda C'nin şahsi menfaatlerinin haleldar olduğundan söz edilemez. C'nin bu kısım isteğinin reddi gerekmektedir.

3­ Davalı C'nin maddi tazminat istemine gelince 5.11.2001 havale ta­rihli dilekçesinde davacı hangi sebeplerden dolayı maddi tazminat istedi­ğini açıklamış ve buna ilişkin bir takım belgeler sunmuştur. Mahkemece maddi tazminata ilişkin istek kalemleri ile ibraz edilen belgeler karşılaş­tırılmadığı gibi belgelenmeyen bir takım isteklerin de somut olayda ilgili olarak yapılıp yapılmadığı araştırılmamıştır. BK 42 maddesine göre zararı ispat etmek müddeiye aittir. Zararın hakiki miktarını ispat etmek mümkün olmadığı takdirde, hâkim, halin mutat cereyanını ve mutazarrır olan tara­fın yaptığı tedbirleri nazara alarak onu adalete tevfikan tayin eder. Bu du­rumda mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılıp maddi tazminatın hesa­bında yukarıda açıklanan hususlar gözetilerek 5.11.2001 havale tarihli di­lekçedeki kalemlerin ayrı ayrı incelemeye tabi tutularak BK 42. maddesi gereği ödetilip ödetilmeyeceğinin tespiti gerekirken yazılı şekilde hüküm te­sisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir ...) gerekçesiyle bozularak

dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mah­kemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davalılardan O kendi adına asaleten H adına vekâ­leten


 

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariy­le HUMK 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II. fıkrası hükmü gereğince du­ruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

Davacılar A kızı Fatma ile diğer davacı kocası C, davalılardan H'nin A kızı F’den olan alacağını tahsil için yaptığı icra takibinde borçlu F’nin ha­ciz sırasında ödeme taahhüdünde bulunduğunu, taahhüdü ihlal etmesi sonucu davalılardan O'nun vekil sıfatıyla taahhüdü ihlal eden borçlu hakkında şikayette bulunduğu Konya İcra Ceza Mahkemesi kararı ile borçlu A kızı F yerine, MA kızı F’nin hafif hapis cezasına mahkum edilip cezaevine konulduğunu, yanlışlığın davalı avukata bildirilmesine rağmen para yatırılmadan şikayetten vazgeçilmediğini, paranın yatırılması sonu­cu cezaevinden çıkabildiğini, yargılamanın iadesi talebi sonucu aleyhe olan kararın iptal edildiğini ileri sürerek ödenen 615.000.000 TL. ile bu olay nedeniyle uğramış olduğu maddi zarar (yol, telefon, fotokopi, yemek, avukatlık ücreti vs.) ve F için 600.000.000 TL., C için 400.000.000 TL.ma­nevi zararın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep et­mişlerdir.

Davalılardan O, hatayı İcra Hâkimliği ve ilgili Nüfus Müdürlüğünün yaptığını, kusurları olmadığını, davanın kendilerine değil Adalet Bakanlı­ğı ile İçişleri Bakanlığına karşı açılması gerektiğini ayrıca ödemenin A kı­zı Fatma lehine yapıldığını sebepsiz zenginleşmenin A kızı Fatma lehine oluştuğunu savunarak davanın reddini istemiştir.

Davanın kısmen kabul kısmen reddine dair verilen karar, Özel Daire­ce yukarıda belirtilen nedenlerle bozulmuş, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Yerel mahkeme ile Yüksek Özel Daire arasındaki uyuşmazlık eşin ce­zaevine girmesi nedeniyle davacı koca C lehine manevi tazminata hükme­dilip edilemeyeceği ve maddi tazminat miktarının nasıl tespit edileceği noktalarındadır.

Gerek hukuk öğretisinde ve gerekse uygulamada kişilik hakkının ko­nusuna girdiği belirtilen değerler göz önünde tutularak, kişisel değerleri,

1­Maddi (bedensel) değerler (yaşam, beden tamlığı, sağlık);

2­Manevi değerler (özgürlükler, onur, saygınlık, ad ve resim üzerinde­ki haklar, aile bütünlüğünün bozulması, sır çevresi vs);

3­Mesleki ve ekonomik değerler (mesleki onur, ekonomik özgürlük ve varlık, mesleki ve ticari gizlilik gibi) şeklinde üçe ayrılarak değerlendirme­ye tabi tutulmaktadır.

Öncelikle konunun, kişilik haklarının ihlalinden doğan manevi taz­minat isteminin yansıma yoluyla zarara uğrayanın dışındaki kişilere ta­nınıp tanınmayacağı hususunun açıklanmasında yarar vardır.

Uygulamada bu husus uzun süre tartışılmış, Yargıtay, Federal Mah­kemenin uygulamasından da esinlenerek olayı yansıma zararı olarak de­ğil, doğrudan doğruya zarar kapsamında kabul etmiştir. Bu sonuca var­mak için BK 47 ve 49. maddelerin bir bütünlük içinde değerlendirilmesi gerektiği gerçeğini göz önünde bulundurmuştur.

Bu konulara esas teşkil eden emsal olayda uyuşmazlık, minibüste yolcu olarak bulunan küçük çocuğun ağır biçimde yaralanmasında baba­nın manevi tazminat isteyip isteyemeyeceği noktasında toplanmıştır.

Cismani zarar kavramına, ruhi bütünlüğün ihlali, sinir bozukluğu veya hastalığı (ruhi ve asabi sağlık bütünlüğü) gibi hallerin girdiği kabul edilmiştir. Bir kimsenin cismani zarara maruz kalması sonucunda, onun (anne, baba, karı, koca gibi) çok yakınlarından birinin de (aynı eylem) ne­deniyle hukuken korunan ruhi sağlık bütünlüğü ağır bir şekilde bozul­muşsa, onlarda BK 49 madde uyarınca manevi tazminat talep edebilirler. Bu durumda yakınların zararları ile haksız eylem arasında uygun neden­sellik bağı vardır ve zararlarının niteliği itibariyle onlarında ihlal edilen normun (BK 47) koruma amacı içinde bulunduklarının (hukuka aykırılık bağının) gerçekleştiğinin kabulü gerekir. Başka bir anlatımla böyle haller­de yansıma yoluyla değil, doğrudan doğruya zarara maruz kaldıkları ka­bul edilmektedir (Prof. Dr. Halûk Tandoğan, Üçüncü Şahsın Zararının Tazmini A.Ü.Hukuk Fakültesi Yayınları No: 182 Ank.1963 s.6 Vd. Prof. Dr. Fikret Eren, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler Cilt: II, Gözden geçirilmiş 4.Bası Ank.1991 s.393. Y.H.G.K.2.12.1987 gün E:4/214 K:894, 26.4.1995 gün E:1995/ll­122 K:1995/430, 1.4.1998 gün E. 1998/4­251 K: 1998/265 sayılı kararları).

İsviçre Federal Mahkemesi de (BGE 112 II 222 vd; Jdt 1986 I 456) sa­yılı kararında; failin yol açtığı kaza sonucu karısının sakatlanmasıyla ai­le hayatı bozulan kocanın bu durum sebebiyle manevi tazminat talebini haklı görmüştür. Yine İsviçre Federal Mahkemesi geçirdiği bir kaza sonu­cunda iktidarsız kalan kocanın bu durumunun genç karısının evlilik bir­liği ve aile bütünlüğüne ilişkin (duygusal) kişilik hakkını ihlal ettiğini, ka­dının manevi zarara uğradığını ve BK 49 madde uyarınca manevi tazmi­nat isteyebileceğini kabul etmiştir (Prof. Dr. Kemal Oğuzman, Doç. Dr. M.T urgut Öz, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, İst.l995 s.645 Dip Not:26, Prof. Dr. Fikret Eren Aynı eser s.393 Dip Not 250).

Yukarıda yazılı ilkeler Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasın­da oybirliği ile kabul edilmiştir. Uyuşmazlık, somut olayın özelliği itibariy­le davacının eşinin yanlışlıkla başkasının borcu nedeniyle çok kısa süre de olsa cezaevine girmesinde aile bütünlüğünün yoğun bir şekilde sarsı­lıp sarsılmadığında toplanmaktadır.

Aile, Anayasamızda toplumun temeli olarak düzenlenmiştir. Ailenin bütünlüğü, saygınlığı, aile sadakati, bireylerin onuru, şerefi, ataların anı­sı her türlü ihlallere karşı korunmuştur. Aile bütünlüğüne karşı işlenen bir haksız eylem o aileyi oluşturan bireylere karşı doğrudan doğruya iş­lenmiş sayılır. Eşlerden birinin zina yapması, evli kadının kaçırılarak ır­zına geçilmesi, geceleyin konut dokunulmazlığı bozularak kadına sarkın­tılıkta bulunulması hallerinde ilke olarak öbür eşin kişilik haklarının ih­lâl edildiği konusunda duraksama yoktur. Küçüğün ırzına geçilmesi ha­linde de aile bütünlüğüne karşı işlenen haksız bir eylem olup, bu eylem aileyi oluşturan bireylere karşı doğrudan doğruya işlenmiş sayılır.Burada kanun koyucu aile birliği ve bütünlüğüne yoğun saldırıyı gözönünde bu­lundurmuştur. Nitekim bir Yargıtay kararında (kişilik hakları, kişinin ya­şamı, sağlığı, vücut ve ruh bütünlüğü ile toplum içindeki yerini koruyan haklar olduğu ve bunların fiziki duygusal ve sosyal kişilik değerleri içerdi­ği gözetildiğinde, somut olaydaki duruma göre, davacıların çocuğunun ya­ralanmasını, duygusal değerlere saldırı kapsamı içine girip girmediği konu­su üzerinde durulması gerekir. Duygusal kişilik değerler, kişinin toplum içindeki yeri, birlikte yaşadığı ailesi ve yakınlarının değer alanı içine giren haklardır. BK 49. maddesindeki düzenleme itibariyle, kişinin bizzat değil de yakınlarının (karı­koca, ana­baba ve çocukları) ağır yaralanması gibi so­mut olayın KENDİSİNE ÖZGÜ AĞIRLIĞININ VE ÖZELLİĞİNİN ZORUNLU KILDIĞI OLGULAR ORTAYA ÇIKTIĞI hallerde AİLE BİRLİĞİ İÇİNDE Korun­ması gereken GÖNÜL BAĞLILIĞININ zarar gördüğünün kabulü gerekir. Bir kişinin anlık bir heyecan ve üzüntüsünün BK 49 maddesinin koruduğu de­ğerler bakımından kişilik haklarına saldırı teşkil edecek düzeye ulaşmadı­ğı sonucuna varılmıştır )(YHGK 1.4.1998 gün E: 1998/4­251 K: 1998/265).

İsviçre Federal Mahkemesi de bir kararında "BK. md. 49 f.l e göre ma­nevi tazminat olarak bir miktar paranın ödenmesi talebini, saldırının özel ağırlığı haklı gösteriyorsa ileri sürülebileceğini kabul etmektedir. Manevi tazminat için kişilik haklarının korunmasına tabi olan evlilik birliğine böy­lece davacının kişisel varlığına zarar veren olayın GÖSTERDİĞİ ETKİ'nin YOĞUNLUĞU ÖNEM TAŞIR" (Bkz. İsviçre Federal Mahkemesi 11 Mart 1986 ta­rihli kararı BGE 112 II 121 ff, Federal Mahkeme İçtihatları. Kocanın Trafik Kaza­sı Sonucu Sakat Kalan Eşi Nedeniyle Manevi Tazminat Talep Etme Hakkı vardır. Çeviren Prof. Dr. Ahmet Kılıçoğlu s. 383).

Somut olayda, H’nin A kızı F’den olan alacağının tahsili için yaptığı icra takibine, itiraz edilmediği yapılan haciz sırasında MA kızı F’nin öde­me taahhüdünde bulunduğu, adı geçenin borcu ödememesi nedeniyle İc­ra Ceza Mahkemesince taahhüdü ihlalden ceza verildiği ve cezaevine ko­

nulduğu ancak borçlunun A kızı Fatma olmayıp MA kızı Fatma olduğu­nun anlaşılması üzerine, yargılamanın iadesi yoluyla ceza kararının iptal edildiği ve davacı F’nin salıverildiği davalıların bu eyleminden dolayı da­vacı F. lehine manevi tazminata hükmedildiği, davalı O'nun eyleminin da­vacı kocanın aile bütünlüğünü bozma, kocanın kişilik haklarını ihlal et­me amacının bulunmadığı, olayın bir isim benzerliğinden kaynaklanmış olup gösterdiği etki ve yoğunluğun koca C'nin kişisel değerlerine saldırı teşkil edecek düzeye ulaşmadığı anlaşıldığından somut olay itibariyle da­vacı kocaya manevi tazminat verilmesi doğru olmamıştır.

Kocanın maddi tazminat istemine gelince; BK 42. maddesine göre, zararı kanıtlamak davacıya düşer. Zararın gerçek tutarını kanıtlamak olanaksız ise hâkim işlerin olağan gidişini ve zarar gören tarafından alın­mış tedbirleri gözönünde tutarak zararı "Adalete tevfikan" tayin eder de­nilmiştir. Somut olayda davacı maddi tazminat isteklerini kalem kalem belirttiği, bunlara ilişkin bir takım belgeleri sunduğu görülmektedir. Mahkemece yapılacak iş dosya üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak ibraz edilen gider belgelerinin bu olay nedeniyle yapılıp yapılmadığı, bel­ge olmayanlar için bu giderlerin yapılmasının mutad olup olmadığı araş­tırılmak ve BK’nın 42. maddesinin uygulanma olanağının bulunup bu­lunmadığı saptanmak ve hâsıl olacak sonuç dairesinde bir karar verilme­si gerekirken yazılı olduğu şekilde ve eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Yukarıda yazılı nedenlerle direnme kararı verilmesi usul ve yasaya uygun bulunmadığından bozulmalıdır.

Ne var ki davalılardan H hakkında yerilen hüküm, Özel Dairece tem­yiz isteği reddedilerek kesinleşmiş olduğundan temyiz talebinin reddine karar verilmelidir.

SONUÇ: 1­Davalılardan H vekilinin temyiz talebinin REDDİNE,

2­Diğer davalılardan O’nun temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Dairece bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenler­den dolayı maddi tazminat yönünden 18.2.2004 gününde oybirliği ile, manevi tazminat yönünden ise HUMK’un 429. maddesi gereğince BO­ZULMASINA, 25.2.2004 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi. 

KARŞI OY YAZISI

1982 Anayasasının kişilik haklarını düzenleyen ikinci bölümünde yer alan

20. maddesi, aile hayatına saygı gösterilmesi gerektiğini belirtmektedir. Aynı şe­kilde İnsan Hakları Evrensel Bildirinin 12. maddesi ile Avrupa İnsan Haklan Söz­leşmesinin 8. maddesi aileye keyfi olarak karşılamayacağı, herkesin aile hayatına saygı göstermesi gerektiğini kurala bağlamıştır.

Kişilik hakları, insan olmak itibariyle doğuştan var olan ve herkes tarafından saygı gösterilmesi gereken haklardır. "Aileye saygı" yi yukarıda açıklanan yasa kuralları bir "kişilik hakkı" olarak kabul etmişlerdir.

Davalının kusurlu davranışı sonucu davacılardan Ayşe’nin cezaevine girdiği uyuşmazlık konusu değildir. Burada tartışılması gereken konu, eşi haksız şekil­de cezaevine alınan davacı koca C’nin bu nedenle kişilik haklarının haleldar olup olmadığı ve manevi tazminat talebine hakkı bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Hukuk Genel Kurulu 09.11.1979 tarih ve 978/4­264­1351 sayı­lı kararında, lise öğrencisi olan bir kızın tanımadığı bir erkekle birlikte fotoğrafı­nın çekilip, "ailelerin evlenmesine izin vermediği aşıklar Çamlıca'da buluştu" şek­linde haber yayımlayan davalının eyleminin yalnızca çocuğu değil, ana ve babası­nın da kişilik haklarına saldırı niteliği taşıdığının kabulü ile manevi tazminata hükmedilmesi gerektiğine karar vermiştir.

Haksız yere eşi cezaevine alınan koca'nın bu olay dolayısıyla üzüntü ve elem duymaması mümkün değildir. Burada "Aile hayatına saygı" kuralına açıkça aykı­rı davranılmış, davacı kocanın kişilik haklan zedelendiğinden Avrupa İnsan Hak­ları Sözleşmesi'nin 8. maddesi ihlal edilmiştir.

Anayasanın 90/son maddesi hükmü karşısında, söz konusu 8. maddeye gö­re mahkemenin koca yönünden tazminata karar vermesi yerindedir.

Yukarıda açıklanan yasal kurallar karşısında davacı kocanın da aileye karşı yapılan hukuka aykırı bu davranıştan dolayı davalıdan manevi tazminat isteme­ye hakkı olduğunun kabulü gerekir.

Belirtilen sebeplerle, mahkeme kararının onanması gerektiği düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmıyorum.


 

KARŞI OY YAZISI

Hukuk Genel Kurulu'na gelen uyuşmazlık, davalı vekili kusurlu davranışı nedeniyle cezaevine giren F’nin eşi Cevdet’in manevi tazminat isteyip isteyemeye­ceği noktasında toplanmaktadır.

Davalının davacı eşinin hapse girmesinde kusuru olduğu konusu Özel Daire­nin kabulündedir. Özel Daire BK md. 49'a göre davacının şahsi menfaatlerinin haleldar olmadığı, anılan istemin şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan olduğundan söz edilerek, manevi tazminata hükmeden yerel mahkeme kararını bozmuştur.

Yansıma zararı, hukuka aykırı eylemden zarar gören kişinin dışında bir baş­kasının zarar görmesidir. İlliyet bağı ve hukuka aykırılık koşullarının gerçekleş­mesi gerekir. Ancak özel bir koruma normunun ihlali gerekir.Örneğin destekten yoksun kalma tazminatı gibi (BK m.45/II) .

Federal mahkeme, cismeni zararın ağır olması halinde anne, baba, çocuk ya da birlikte kalanların manevi tazminat isteyebileceğini kabul etmektedir. (ATF II 50, Syboz, Geotgez/Gillierun, Robert: Code Civil Suissa et Code des obligatioıns annotes Sixieme editian mise a jour Introduction de Jean Gauthier Lausanne 1999)

Federal Mahkeme düşüncesini İsviçre Borçlar Kanunu m.49'a dayandırmış­tır.

Aynı düşünce Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 1.4.1998 T. 1998/4–251 E: 1998/265 sayılı kararında da kabul edilmiştir. Böyle hallerde aile birliği içinde korunması gereken gönül bağlılığının zarar göreceğinin kabulü gerektiği sonucu­na varılmıştır. Hukuk Genel Kurulunun sözü edilen mükemmel kararında duy­gusal kişilik değerler; kişinin toplum içindeki yeri, birlikte yaşadığı ailesi ve ya­kınlarının değer alanı içine giren haklar olduğu,bu bağlamda kişinin bizzat şah­sına bağlı olmayıp özellikle aile hukuku içinde yer alan değerlerden olduğu vur­gulanmıştır.

1982 Anayasasının 20.maddesinde herkesin aile hayatına saygı gösterilme­sini isteme hakkı olduğu belirtilmiştir. Bu hak klasik haklardandır. Devletin kişi­nin alanına müdahale bulunmama ödevi yükleyen kişilik haklarından biridir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8.maddesi de keza aile hayatına saygı gösterilmesini hüküm altına almıştır.

Esasen yapılan konuşmalardan Yüce Kurulun çoğunluğunca sözü edilen is­teğin Borçlar Kanununun 49. madde kapsamına girdiği konusunda görüş birliği­ne varılmıştır.

Bu defa sorun; eylemin manevi tazminata hükmedilecek yoğunluğa varıp varmama noktasına yönelmiştir.

Olayımızda hukuka aykırılık ve nedensellik koşulları gerçekleşmiştir. Eylem BK’nın 49 kapsamında kabul edilmiştir. O halde eylemin ağırlığı manevi tazmina­tın miktarı ile ilgilidir.Nedensellik kurulduğunda ve hukuka aykırılık kabul edil­diğinde manevi tazminata hükmetmek gerekir.

Türk Hukukunda manevi tazminatı ele alan BK m. 47 ve 49. maddelerinde manevi zararın ağırlığı koşulu aranmamaktadır. Ancak, alelade acılar için tazmi­nata hükmedilemez. (Tekinay/Akman/Burcuoğlu/ Altop: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, B.7, İstanbul 1993,s.656)

Evrensel Hukukun değerlerinden biri toplumsal adalettir. Toplumsal adalet düşüncesinin temel dayanağı "kişinin kendisini başkasının yerine konmasıdır" (Gürbüz, Ahmet: Hukuk ve Meşruluk, Evrensel Erdem üzerine bir deneme, İstan­bul 1998, s. 118) Eşi kusurlu eylem sonucu hapse atılan bir eşin manevi acı du­yup duymaması bu bağlamda düşünülmelidir.

Tüm bu gerekçeler doğrultusunda davacının manevi tazminat isteminin ka­bulü düşüncesiyle Yüce Kurulun çoğunluğun ret görüşüne katılamıyorum.



Forum