Hukuki Net Hukuki NET | Forum | Mevzuat Anasayfa | Kaynaklar | Yazarlar | Dizin | Arama | Uyarlama | Giriş | Üye Ol
İflasın Ertelenmesi Doç. Dr. Oğuz Atalay
Ekleyen: Av.tayfun Eyilik | Tarih: 17-01-2007 | Kategori: Makale | Okunma : 10763 | Not:
Av.tayfun Eyilik

Hakkımdaki bilgilere http://www.tayfuneyilik.av.tr sitesinden ulaşabilirsiniz


Profil >

İflasın Ertelenmesi

 

Doç. Dr. Oğuz Atalay*

 
 

Türkiye Bankalar Birliği tarafından 11 Ekim 2003 tarihinde Abant’ta düzenlenen “İcra ve İflas
Kanunu’nda Yeni Düzenlemeler”  konulu seminerde Doç. Dr. Oğuz Atalay tarafından yapılan sunumun metni aşağıda yer almaktadır.

 

Teşekkür ederim Sayın Başkan. Evet değerli konuklar,  bizlere bu tartışma fırsatını oluşturan Bankalar Birliğine teşekkür ediyoruz. Sayın Hocamın açılış konuşmasında belirttiği gibi,  önemli bir değişiklik kanunu çıktı gerçekten. Bu son değişiklikle hemen göze çarpan iki yeni müesseseye değinmek istiyorum. Birincisi  iflasın ertelenmesi, diğeri malvarlığının terki suretiyle konkordato. Bu iki müessesede ortak bir temel anlayış var. Hayatını idame kabiliyeti olan borçluların iflaslarının mümkün olduğu kadar ertelenmesi, iflastan kurtarılması ve bu erteleme veya konkordato dönemi sonunda alacaklılara derhal açılacak bir iflas tasfiyesine nazaran daha fazla bir alacak tahsil  etme düşüncesi. Aslında sayın Hocam açılış konuşmasında belirttiler, iki düşünce arasında bir çelişki ya da taban tabana zıtlık da var diye. Müsaade ederseniz o noktaya da ben değinmek istiyorum. Gerçekten iki temel kaygı var. Birincisi, kötü niyetli borçlular takipleri geciktiriyorlar. Bu bir vakadır Türkiye’de; borç ödeme ahlakı  bozuk olan bir memleketiz. İkincisi, borçluların üzerine giderken kurunun yanında bazen yaş da yanıyor. Aslında biraz nefes alma imkanı verildiğinde kurtarılabilecek şirketler veya borçlular da maalesef o furya içinde ticari hayattan silinip gidiyorlar. Zaten hukuk politikasının inceliği buradadır: Menfaatleri telif etmek. Öyle bir kanun yapacaksınız ki, iflasların mümkün mertebe bir an önce açılmasını sağlayacak (zira daha çok gecikirse borçlunun ileride müstakbel iflas masasına koyacak bir şeyi kalmayacaktır); ancak, aynı zamanda öyle hükümler getireceksiniz ki, o ortamda takibi yapılan borçlu veya iflası istenen borçlu, şayet özellikle ülkemizde gördüğümüz gibi konjonktürel sebeplerle o aciz haline düşmüşse, iyileştirilmeleri sağlanarak hem borçlunun hem de alacaklıların menfaatleri korunmuş olacak.
 
İflasın ertelenmesi veya konkordato gibi müesseseler her ne kadar ilk bakışta borçlunun menfaatine görülse de aslında aynı zamanda alacaklıların menfaatini de koruyan hükümler içerir. Bu müesseselerin düzenleme amacında, alacaklıların da daha yüksek oranda bir tatmine kavuşmaları yatmaktadır. Son zamanlarda tüm dünyada seksenli yıllardan bu yana iflas kanunlarında çok ciddi değişiklikler yapıldı. Fransızlar, Almanlar İflas Kanunlarını değiştirdiler. İsviçre’de de kısmi değişiklikler yapıldı.  Bu değişikliklerin göze çarpan en temel özelliği, Amerikan İflas Kanunu 11. bölümü ve oradaki yeniden yapılanma sürecine ilişkin hükümlerin ilham kaynağı olmasıdır. Nedir bu Amerikan İflas Kanunu’nun 11. bölümü? 11. Bölüm şirketlerin yeniden organizasyonu, yeniden yapılandırılması ve rehabilitasyonu usulünü içeren bir düzenlemedir. 
 
            Takip hukukunda yapılacak düzenlemelerde, borçlunun mal kaçırmasının engellenmesi ve aynı zamanda borçlunun, alacaklıların da katıldığı bir süreçte, kontrol altında  faaliyetine devamının sağlanarak, sonuçta alacaklıların alacaklarına daha yüksek oranda kavuşmasının sağlanması amacı esas alınmalıdır.
Bunun temelinde şu düşünce yatıyor. 1880’lerde Amerika’daki demiryolu firmaları güçlük içine düşüyorlar. Demiryolu firmalarına kredi veren bankalar, Avrupa bankaları bu alacaklarımızı nasıl kurtarırız diye düşünüyorlar ve ilk kez bizim İstanbul yaklaşımı gibi bir sisteme karar veriyorlar. Bu demiryollarını söküp kimseye satamazsınız; lokomotifleri işletecek başka şirkete devretmek mümkün değil, ekonomi kötü. Bunları ayakta tutalım, işlerine devam etsinler ve para kazanarak borçlarını ödesinler. Anlayış budur. 
 
Bizim İcra ve İflas Kanunumuzda iflasın ertelenmesi ve konkordato ile ilgili hükümler de aslında temelde bu anlayışın yer aldığı hükümlerdir. İflasın ertelenmesi, aslında  hukuk sistemimizde mevcut olan, fakat İcra ve İflas Kanunu’a yeni gelen bir müessesedir. İflasın ertelenmesi Türk Ticaret Kanunu’nun 324. maddesinin 2. fıkrasında halen yerini muhafaza etmektedir. Ancak,  uygulanmasına ilişkin hükümler İcra ve İflas Kanunu’nun 179, 179a ve b maddelerinde düzenlenmiştir. Aslen Ticaret Kanunu’nda halen mevcut olan bir müessesedir. Oradan alınıp buraya taşınmamıştır. Neden buraya alınmıştır? İcra ve İflas Kanunu Değişiklik Taslağını hazırlayan komisyonun çalışmaları sırasında, yeniden yapılandırma ve rehabilitasyon konusunda bu müessesenin önemli bir araç olabileceği kanaati hakim olmuştur. Yeniden yapılandırmaya ilişkin hükümler getirmeden önce, bize yabancı olmayan müesseselerle borçlunun rehabilitasyonunun ayrıntılı olarak hükme bağlanması düşüncesi ile iflasın ertelenmesi İcra ve İflas Kanunu’na alınmıştır. İcra ve İflas Kanunu madde 179 bildiğiniz gibi, mevcudu ve alacakları borçlarına yetmeyen, yani aktifi pasifini karşılamayan sermaye şirketlerinin doğrudan iflasını düzenleyen bir hükümdür.
 
İcra ve İflas Kanunu madde 179’da her ne kadar iflas talebinin zorunlu olduğu açıkça belirtilmemiş ise de anonim şirket yönetim kuruluna bu görevi yükleyen hüküm,  Türk Ticaret Kanunu madde 324’de mevcuttur.  Limitet şirketler ve kooperatiflerde keza paralel düzenlemeler vardır. İcra ve İflas Kanunu madde 179’da idare ve temsille vazifelendirilmiş kimselerin şirket veya kooperatifin borca batık hale geldiğini, beyan etmeleri ve bu durumun mahkemece tespiti halinde doğrudan iflasa hükmolunacağı düzenlenmiştir. Burada şirket yönetim kurulundan söz edilmemiştir. Neden? Çünkü Türk Ticaret Kanunu madde 324’deki yönetim kurulu her şirket tipinde yoktur. Mesela limited şirkette yönetim kurulu yok, müdürler kurulu var, müdürler var. O yüzden şirketi idare ve temsile kim görevliyse ona bu yetkinin ve görevin verilmesi doğrudur, makuldür. İcra ve İflas Kanunu madde 179 genel hüküm olduğundan, her şirket tipine göre ayrı ayrı zikretmek mümkün değildir. O yüzden şirketi idare ve temsile yetkili kimseler, tasfiye halinde ise tabi tasfiye memurları, şirketin bilançosundan borca batıklık durumunu anladıklarında hemen mahkemeye başvurmak zorundadırlar. Borca batıklık, şirketin mevcudu ve alacaklarının şirket borçlarını karşılamaya yetmemesi halidir. İşte bu durumda takibe hacet kalmaksızın iflasa hükmedilir. Şu kadar ki; idare ve temsille görevlendirilmiş kimseler veya alacaklıların, şirketin mali durumunun iyileştirilmesi ihtimalinin mevcut olduğu konusunda mahkemede kanaat uyandırmaları durumunda, hazırlanmış olan iyileştirme projesini dikkate alarak o şirket hakkındaki iflasın ertelenmesine karar vermeleri mümkündür. 
 
İflasın ertelenmesine karar verilebilmesi için, iyileştirme projesinin ciddi ve inandırıcı bulunması gerekir. Burada tabi bilirkişilere çok büyük görev düşmektedir. Zira hakimden,   işletme hukukuna, işletme bilimine ilişkin hangi tedbirler alındığında bir sermaye şirketinin rehabilite edilebileceğini  bilmesi her zaman beklenemez. Dolayısıyla burada bilirkişilik müessesesi çok ciddi önem arz etmektedir. Söz konusu bilirkişinin yapacağı iş,  sadece bir bilançoda aktiflerin ve pasiflerin durumunu özetlemek ya da yani statik bir bilanço analizi değil, dinamik bir bilanço analizi yapmak, bir nakit akış tablosu çıkarmak ve bir projeksiyon hazırlamaktır ki bu da takdir edersiniz herhalde, ancak bağımsız denetim kuruluşları gibi kuruluşların yapabileceği tespitlerdir. O yüzden iflasın ertelenmesinde bilirkişilik müessesesi çok büyük önem taşımaktadır.
 
İflasın ertelenmesi, sermaye şirketlerinde borca batıklık halinde kabul edilmiş bir müessesedir ve diğer iflas sebeplerinde ön görülmemiştir. Kısaca, İcra ve İflas Kanunu madde  177 ve 178’de iflasın ertelenmesi söz konusu olamaz. Çünkü 178. maddede aciz haline düşmüş olan, başka bir deyişle nakit sıkıntısı çeken tüm iflasa tabi borçlular bakımından bir ihtiyari iflas sebebi düzenlenmiştir. Borçlu, iflastan kurulmak için bir tedbir almayı düşünüyorsa, iflas talebinde bulunmak yerine  tedbirlerini alabilir; kurtulursa zaten faaliyetine devam eder. Ancak, bu şirket borca batık hale geldiğinde  mutlaka mahkemeye başvurması gerekir.  İşte bu bildirim mecburiyetinin ağırlığını, yükünü kanun koyucu iflasın ertelenmesi müessesesi ile hafifletmiştir, yumuşatmıştır. Şirketin mali durumunun iyileşmesi ihtimali varsa erteleme kararı verilebilmektedir.
 
Önemle vurgulanması gereken diğer bir husus da iyileştirme tedbirinin türüne mahkemenin karar veremeyeceğidir. Bu İsviçre’de çok net vurgulanmış, Federal Mahkeme kararıyla vurgulanmış bir husus.  Mahkeme sadece kendisine önerilen iyileştirme tedbirlerinin makul ve ciddi olup olmadığı konusunda karar verir; “iyileştirme tedbirlerine bir de şunu ekle, daha iyi olur” diyemez. İyileştirmenin usulüne, iyileştirme tedbirinin türüne karar veremez, iyileştirme tedbiri diye önerilen hususun vakaya uygun olup olmadığına, iyileştirmeye elverişli olup olmadığına karar verebilir.
 
İcra ve İflas Kanunu madde 179a’da erteleme tedbirleri düzenlenmiştir. İflasın ertelenmesine karar veren mahkeme, kararında erteleme tedbirlerine de hükmedecektir.  Pardon önce muhafaza tedbirlerine karar verecektir. Erteleme tedbirleri, nitelik itibariyle geçici koruma tedbirleridir. Türk Ticaret Kanunu madde 324’de defter tutulması ve kayyım tayini olmak üzere iki muhafaza tedbirinden söz edilmiştir. Türk Ticaret Kanunu madde 324’de kayyıma (yed-i emine) tevdi edebilir denilmesine rağmen, 179a’da mutlaka kayyım atanması şart kılınmıştır. Artık iflasın ertelenmesi kararı verildiğinde mahkeme mutlaka bir kayyım atamak zorundadır. Yani kayyım atamadan şirketin yöneticilerine şirketi bırakıp bu şekilde bir süre tanınması mümkün değildir. Defter tutulması  tek başına şirket malvarlığını korumaya yetecek bir muhafaza tedbiri değildir tabii ki. Defter tutmak o defterdeki malları muhafaza altına almak anlamına gelmez. Ancak  iflas davasında olduğu gibi klasik manada muhafaza tedbirlerine burada ihtiyaç da yoktur. Hatta belki müessesenin hukuki niteliğiyle de bağdaşmaz bazen. Çünkü her işletmenin türüne göre, o işletmenin  koşullarına göre alınması gereken tedbirler değişebilir. Bazen hiçbir muhafaza tedbiri, yani bir malı kilit altına alma gibi muhafaza tedbirine gerek olmaz. Aksine böyle bir tedbir alınması iyileştirme amacına ulaşmayı engeller. Çünkü iyileştirme, iflası talep mecburiyetinin doğduğu sırada, yani şirketin borca batık olduğu durumda müracaat mecburiyetinde olan şirketin hukuki ve bazı ekonomik  tedbirler alarak şirketin mali durumunu daha ileri götürme ihtimalinin kuvvetle görüldüğü, o ümidin mevcut olduğu hallerde bir iyileşme ümidi var demektir.
 
Kayyım atanmasında Kanun’un madde 179a 2. fıkrasında iki ihtimal öngörülmüştür. Mahkeme, ya tamamen yönetimi kayyıma verecek veya bazı işlemlerin geçerliliğini kayyımın onayına tabi kılacaktır. Kayyımın görevlerinin bu kararda ayrıntılı olarak belirtilmesi gerekir. Çünkü, hukukumuzda başka bir yerde böyle bir müessese yok. İsviçre doktrininde daha önce bu kayyımın görevlerinin konkordato komiserine veya iflas idaresine kıyasla belirlenmesi gerektiği yolunda görüşler vardı. 1997 yılında yapılan değişikte İsviçreliler de ayrıntılı olarak hakim belirler diye bir hüküm koydular.
Evet, kayyımın görevleri mutlaka mahkeme kararlarıyla belirlenmelidir dedik. Burada acaba kayyımın sorumluluğu nedir, neye göre sorumluluğu düzenlenmelidir? Doktrinde konkordato komiserine kıyasen sorumluluklarının olacağı savunulmuştur. Bu konuda kanunumuzda açıklık yok şu anda. Kanaatimce de göz önüne alınması gereken bir düşüncedir. Kayyım burada görevini mahkemenin verdiği çerçevede yerine getirecek erteleme süresi içinde ve sürekli raporlar verecek, bu raporların da eğer iyileştirme ümidi kalmadı derse mahkeme, iflasın ertelenmesi kararını kaldırıp şirketin iflasına karar verecektir.
 
İflasın ertelenmesi kararı, İcra ve İflas Kanunu 166. maddedeki  usule göre, en yüksek tirajlı beş gazeteden biriyle ilan edilir ve gerekli yerlere de bildirim yapılır. İflas talebi üzerine, bildirim yapılan yerlere yine bildirim yapılır. Neden? Çünkü iflas talebinde bulunulduğu zaman ilgili yerlere bildirim yapılıyor, alacaklılar haberdar edilmeye çalışılıyor. Bu kez o şirketin mali durumunun iyileşmesi ihtimalinin ortaya çıkması nedeniyle, iflas kararı ertelenmiştir. Yani, artık bu borçlunun  mali durumunda bir iyileşme ümidi vardır; bu durumun da bilinmesi ve şirketin kredibilitesinin biraz olsa da artmasının sağlanması bakımından ilan ve bildirimlerin yapılması kanuna konmuştur.
 
Erteleme kararının en önemli etkilerinden biri  tatil etkisidir.  6183 sayılı Kanun’a tabi takipler dahil tüm takipler durur.  Erteleme kararı verilmesiyle birlikte, 6183 sayılı Kanun’a göre yapılan takipler, haciz yoluyla yapılan takipler ve iflas takipleri durur. Çünkü, iflasın ertelenmesinin temel mantığı alacaklıların takiplerinden borçluyu erteleme süresi içinde korumak, mal varlığının parçalanmasını engellemektir. Gerçekten, her bir alacaklı münferit takip yapıp işletmenin bir unsurunu koparıp götürürse geriye işletmeyi devam ettirecek mal varlığı kalmayabilir. İşte bunu engellemek için mal varlığının muhafazası esastır. Bunu sağlamak için de takip yasağı getirilmiştir. Erteleme kararıyla birlikte daha önce başlamış olan  takipler de durur. Ancak, alacaklılar takip yoluyla hak arayamadıkları için, zaman aşımının işlemesi de tabii ki bu süre içinde duracaktır.
 
Burada rehinli alacaklara bir imtiyaz tanınmıştır. İcra ve İflas Kanunu madde 179b,II’deki düzenlemeye göre, taşınır, taşınmaz rehni ve ticari işletme rehini sahibi alacaklılar, takibe devam edebilirler veya yeni takip yapabilirler. Ancak erteleme süresi içinde muhafaza tedbiri alınamaz ve satış işlemi gerçekleştirilemez. Bu da çok makul ve amaca hizmet eden bir düzenlemedir. Ancak  İcra ve İflas Kanunu 206. maddenin 1. sırasındaki alacaklar için haciz yoluyla takip yapılabilir. Bakın bu sistemi bozmuştur. İsviçre’de böyle bir şey yok.  Neden bunlar takip yapabiliyorlar?  Rehinli alacaklılar, ipotekli alacaklılara bile muhafaza tedbiri yaptırmıyorsunuz, durduruyorsunuz, fakat 206. maddenin birinci sırasındaki alacaklara ilişkin takipleri durdurmuyorsunuz. Bunlar işçi alacakları malumunuz olduğu üzere,  işçileri  tabii ki korumak gerekir, ancak bu şekilde aslında işletmeyi batırarak işçiyi koruyamazsınız. İşçiyi korumak için işvereni batırmamak gerekir. İşverenle birlikte işçinin faaliyetine devam etmesini sağlamak ancak işçinin menfaatine olur. İşte bu yüzden  işçi alacakları çoksa o şirket, iflasın ertelenmesi kararı alsa bile hiçbir manası kalmayacaktır ve bu süreç başarısızlıkla sonuçlanmaya mahkum olacaktır. Biliyorsunuz 206. maddenin birinci sırasında iflasın açılmasından bir yıl önceki işçi alacaklarından söz eder. Burada nasıl olacak bu, çünkü iflas kararı yok. İflasın ertelenmesi kararını burada esas almak herhalde yanlış olmaz.
 
Rehinli alacakların muhafaza tedbiri gerçekleştirilemez, satış gerçekleştirilemez düzenlemesi yani 179b-2’de bir cümle, sonradan ilave edilen bir cümle ilginçtir. “Bu durumda erteleme sürecinde işleyecek olup mevcut rehinle karşılanamayacak faizler teminatlandırılmak zorundadır.”. Burada ilave bir şey geliyor. Bu durum, kural olarak limit ipoteğinde söz konusu olabilir diye düşünüyorum. Çünkü limit ipoteğinde ne kadarının teminat dışı kalacağı baştan bellidir. İşte o bölüm  teminatsız hale gelen bir alacaktır. Bunun için de o zaman rehinli alacaklıya teminat gösterilmek zorundadır.  Şimdi burada bir sakıncayı arz etmek istiyorum. Bir kez bunun nasıl anlaşılması gerekir. Yani teminatlandırma bir iflasın ertelenmesi koşulu mudur? Baştan mahkeme iflasın ertelenmesine karar verirken bu koşulun gerçekleştirilmiş olması da aranacak mıdır? İflasın ertelenmesi kararının hangi halde verilebileceğini düzenleyen İcra ve İflas Kanunu 179. maddede bu koşul aranmamıştır. İyileştirilme ümidi konusunda ciddi bir projenin sunulması yeterlidir. Birinci görüş olarak şunu söyleyebiliriz; iflasın ertelenmesi kararı verirken mahkeme böyle bir koşul aramayacaktır. Karşı görüş diyebilir ki, hayır aranması gerekir kanunda mecburiyet var, teminatlandırılmak zorundadır denmiş; o zaman hakim bunu arayacak. Yani projenin içinde bir yerlerde bunun da olması lazımdır.  Bu görüş de savunulabilir. Ancak, kanunun düzenleme şeklinden, yani bu cümlenin ilave edildiği yerden sistematik düşünürsek şu sonuca da varmak mümkün pekala. “Muhafaza tedbiri alınamaz, satış gerçekleştirilemez. Bu durumda, yani satışın gerçekleştirilememesi gündeme geldiğinde, rehinli alacaklının erteleme süresi içinde işleyecek olup, rehinle karşılanamayacak olan faiz alacağı teminatlandırılmak zorundadır; aksi takdirde satış gerçekleştirilir. Kanaatimce düzenlemenin kanundaki yeri, böyle bir yorumu  haklı kılıyor.
 
İpotekli alacaklıyı ve özellikle limit ipoteğinde söz konusu olabilecek bir durumda bu kadar ilave korumaya gerek var mı diye bir tartışma gündeme gelecektir. Çünkü bu alacaklı iflas halinde limit fazlası için adi alacaklı muamelesi görmekte. Daha sonra diğer alacaklılarla birlikte garameye katılacağı bir yerde,  bu alacaklıya teminat verilmediği için tüm alacaklıları ve borçluyu ilgilendiren bir müesseseyi başarısızlığa mahkum etmek pek de menfaatler dengesine uygun görünmüyor diye düşünüyorum.  
 
İflasın ertelenmesi ile ilgili olarak, herhalde vakti de doldurmak üzereyim, iflasın ertelenmesi ile ilgili olarak bizim uygulamamızda daha önce pek de rastlanmadığı ya da benim tespit edemediğim bir iki hususa değinmekte fayda var diye düşünüyorum. Çünkü bizde son zamanlarda, son dört beş yılın uygulamasına baktığımızda, gayri menkulleri paraya çevirecek veya hatta ilginç bir uygulamada, ilginç bir kararda, dolar değer kazanacak, veya elimdeki mallar değer kazanacak bunlarla ben satacağım ve borcumu ödeyeceğim diye iflasın ertelenmesi alınabilmiş veya makine parkım, değerlenecek satacağım diyerek... Burada çok önemli olan husus, iflasın ertelenmesinin koşulu olarak iyileşme ümidi. Bu iyileşme ümidi ne demek? İyileşme, iyileştirme kavramı hukuki ve ekonomik iki anlamda gündeme gelebilir. Türk Ticaret Kanunu 324’de de dediği gibi, şirket durumunun ıslahı mümkün görünüyorsa. Burada aslında ıslah edilecek yapı tüzel kişiliktir. Ama tüzel kişilik nasıl ıslah olacaktır, mali durumu iyileştirilecektir? Onun işletmekte olduğu işletme ekonomik bakımdan düzelirse verimlilik kazanırsa bu durumda tüzel kişiliğin bilançosunda da bir düzelme ortaya çıkacaktır. Demek ki hukuki olarak iyileşme kavramı tek başına anlamlandırılacak bir kavram değil, yani altı doldurulamıyor. Mutlaka ekonomik yönden de, işletme ekonomisi kavramlarıyla da bunun açıklanması lazım.
 
Bir Yargıtay kararında iflasın ertelenmesi içinde konkordato teklif edilmesi ve konkordatonun tasdik edilmesi şeklindeki bir iyileştirme projesinin de mümkün olabileceği kabul edilmiştir. Yani konkordato ve iflasın ertelenmesi aslında farklı müesseseler ama, konkordato bir iyileştirme tedbiri olabilir. Bu tek başına sunulabileceği gibi bir iyileştirme tedbirleri manzumesinin bir parçası olarak da teklif edilebilir ve kabul görürse bir yandan konkordato yapılır bir yandan da efendim çok meşhur yöneticiler iş başına getirilebilir, bazı atıl değerler elden çıkartılabilir, alacaklılarla yeniden yapılandırma sözleşmeleri yapılabilir.
Zarar bilançosu, likidite yoksunluğu ve borca batıklık hali, bunların hepsi aslında şirket durumunun bozulduğu hallerdir. Ancak bizim sistemimiz, sadece borca batıklık halinde iflas isteme mecburiyeti ve mecburiyeti yumuşatmak için de iflasın ertelenmesi müessesesini kabul etmiştir.  Diğer doğrudan iflas hallerinde iflasın ertelenmesi neden düşünülmesin? Bu da tartışmaya açılabilir gerçekten. Fakat bunun mantığı dediğim gibi, zaten mecburiyet yoktu onlarda. 
 
İyileştirme tedbiri olarak konkordato teklif edilebilir dedik. Bir yandan da iyileştirme, iflasın ertelenmesi süresi var. İçinde bir de konkordato teklif edilmiş ve mehil alınmış ise, acaba konkordato mühleti ile erteleme süresi paralel süreler midir veya beraber mi devam edecek? İkiye ayırarak cevap vermek lazım. Birincisi eğer konkordato tek başına iyileştirme tedbiri olarak sunulmuşsa, teklif edilmişse o zaman konkordato mühleti verildiğinde erteleme süresi sona erer. İki tane mühletin yan yana yürümesinde bir menfaat yoktur. Çünkü başka da bir tedbir önerilmemiştir. İki, konkordato teklifi ile birlikte başka iyileştirme tedbirlerinin de uygulanacağı belirtilmişse ki bu ekonomik tedbirlerdir işte bu atıl varlıkların değerlendirilmesi, efendim yönetim kurulunun değişikliği, sermaye artışı gibi. O zaman işte konkordato mühleti ile iflasın ertelenme süreci yan yana gidecektir. Konkordato mühleti zaten en fazla beş yıldır. Diğeri ise iki yıla kadar uzayabilmektedir.
 
Şirket kurtarma yöntemlerinden birine başvurulması da bir iyileştirme tedbiridir. Daha 3332 sayılı kanun vardı. O tek şirket yararlandı biliyorsunuz, M.A.N Anonim Şirketi. Böyle pek verimli olmadı o kanun. Şimdi İstanbul yaklaşımı var ve üç yüz civarında firmanın bundan yararlandığını biliyoruz. O da süreyle sınırlı, belli bir süre sonra o da uygulanamaz hale gelecek. Ama biraz sonra belki gündeme gelecek olan uzlaşma yoluyla borçların yeniden yapılandırılmasına ilişkin hükümler çerçevesinde, yeniden yapılandırma müracaatında bulunulması sebebiyle de iflasın ertelenmesi istenebilir. Bu da bir yöntemdir.
 
İflasın ertelenmesi kararı temyiz edilir mi? Çok net bir şekilde temyiz edilir mi? edilmez mi? yazmıyor ama eskiden beri ediliyordu ve edilebilir.  Yargıtay’ın yerleşik içtihatları ve doktrindeki hakim görüşe göre de temyiz edilirdi. Bu sefer temyiz süresinde tartışma vardı hatırlayacağınız üzere. On beş gün müdür temyiz süresi, on gün müdür? Artık bence tartışma bitmiştir. Çünkü İcra ve İflas Kanunu’nun içine geldiği için, bu kanuna göre ticaret mahkemelerinin verdiği kararlar kapsamında süre tartışması da artık sona ermiştir, temyiz süresi, iflas kararında olduğu gibi on gündür diye düşünüyorum.
 
Zamanı biraz aştım affınıza sığınarak. Gerçekten önemli bir müessese, o yüzden sorun çok olabilir. Ama hepsini burada yarım saat içinde aktarmak da pek mümkün değil. Teşekkür ediyorum sabrınız için.


* Dokuz Eylül Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Medeni Usul ve İcra İflas Hukuku Öğretim Üyesi.

Forum