Hukuki Net Hukuki NET | Forum | Mevzuat Anasayfa | Kaynaklar | Yazarlar | Dizin | Arama | Uyarlama | Giriş | Üye Ol
KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ • TACİR SIFATI • ÖZEL HUKUK KURALLARININ KAMU
Ekleyen: Av.tayfun Eyilik | Tarih: 13-11-2006 | Kategori: İçtihat | Okunma : 7592 | Not:
Av.tayfun Eyilik

Hakkımdaki bilgilere http://www.tayfuneyilik.av.tr sitesinden ulaşabilirsiniz


Profil >

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

E: 2006/4­12 K: 2006/95 T: 22.03.2006

KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ • TACİR SIFATI • ÖZEL HUKUK KURALLARININ KAMU İKTİSADİ KURUMLARINA UYGULANMASI GEREĞİ

(233 SKHK. m. 1, 57/2; 3533 SK.)

Özet: Kamu İktisadi Teşebbüsleri ticari işletme kurup işlettikleri için tacirdirler. Ser­mayelerinin Devlete ait olması ve bazı yöne­tim organlarının tayin yöntemlerinin özellik arz etmesi, bu kurumlara kamu hukuku ku­rumu niteliği kazandırmaz.

Bu nedenle Kamu İktisadi Teşebbüsleri ta­cir sıfatı yönünden özel hukuk tüzel kişisidirler ve haklarında özel hukuk kuralları uygulanır.(*)

Taraflar arasındaki "Tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kumluca Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 13.5.2003 gün ve 2002/361­2003/159 E.K. sayılı kararın ince­lenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 27.5.2004 gün ve 3802­6822 sayılı ilamı ile,

(....3533 sayılı Yasanın 1. maddesine göre genel, katma ve özel bütçe­lerle yönetilen daireler ve belediyelerle, sermayesinin tamamı devlete veya belediyelere yahut özel idarelere ait olan daire ve müesseseler arasında çı­kan uyuşmazlıklardan adalet mahkemelerinin görevi içinde bulunanlar o yasada yazılı tahkim usulüne göre çözümlenir.

Davacının genel bütçeye dahil olması, davalının ise sermayesinin tama­mı devlete ait bir müessese olması gözetildiğinde; dava konusu uyuşmazlı­ğın çözümünün açıklanan yasal düzenleme karşısında hakeme ait olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla dava dilekçesinin görev yönünden reddedilmesi gerekirken, mahkemece işin esasının incelenmesi bozmayı gerektirmiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yemden yapılan yar­gılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmistir.

TEMYİZ EDEN: Davacı vekili


 

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra ge­reği görüşüldü:

(*) Gönderen: Ali GÜNEREN, (Yargıtay 21. Hukuk Dairesi Başkanı)

Dava, tazminat istemine ilişkindir.

Davacı Orman Genel Müdürlüğü vekili; davalı şirkete ait elektrik da­ğıtım şebekesinin hatalı işletilmesi nedeniyle çıkan orman yangını sonu­cunda müvekkilinin, ağaçlandırma gideri ve yangın söndürme masrafı ol­mak üzere toplam 1.183.765.000 TL zarara uğradığını ileri sürerek, 1.183.765.000 TL tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faizi ile birlik­te davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı TEDAŞ Antalya Elektrik Dağıtım Müessesesi A.Ş vekili, olayda müvekkilinin kusurunun bulunmadığını savunarak, davanın reddine ka­rar verilmesini talep etmiştir.

Davalı TEDAŞ Genel Müdürlüğü vekili, davanın husumet yönünden reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemenin, "davalı Tedaş Genel Müdürlüğü'nün husumet sıfatının bulunmadığı, diğer davalı Tedaş Antalya Elektrik Dağıtım A.Ş'nin olayda kusurunun saptanamadığı" oluşturulmuştur.

TEDAŞ Ana Statüsünün 4. maddesinde, bu teşekkülün elektrik da­ğıtımı yanında, faaliyet konuları ile ilgili menkul, gayrimenkul almak ay­ni ve fikri haklara tasarruf etmek için işletme, iştirak kurarak çalıştırabi­leceği ve bütün bunları bir ticari işletme kurup işleten tacir gibi verimli­lik ve karlılık esaslarına göre yapabileceği belirtilmiştir. 29.2.1984 gün ve 2983 sayılı Kanun ile bu teşebbüs ve müesseselerin hisse senedi çıkara­bileceği benimsenmiş ve bu Kanunun Anayasaya aykırı olmadığı Anaya­sa Mahkemesinin 18.2.1985 gün E: 1984/9, K: 1985/4 sayılı kararı ile kabul edilmiştir.

5590 sayılı Ticaret ve Sanayi Odaları Hakkındaki Kanunun 9/2 ve 3. fıkralarında, KİT’lerin kurduğu müesseseler ticari işletme olarak kabul edilmiş; bunların, faaliyette bulundukları yerin Ticaret ve Sanayi Odala­rına kayıt olmaları hükme bağlanmıştır. Türk Ticaret Kanunu'nun 18/1. maddesinde, ticaret şirketleriyle gayesine varmak için ticari bir işletme iş­leten derneklerin ve kendi kuruluş kanunları gereğince hususi hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere kurulan teşebbüslerin tacir sıfatını taşıdıkları belirtilmiştir. Buradaki "Teşebbüsler" teriminin, 233 sayılı KHK'de belirtilen Kamu İktisadi teşek­küllerini de kapsadığı; bu maddede "Kuruluş Kanunlarından" söz edilmek­teyse de, bugün için Kamu İktisadi Teşebbüslerinin kendi kuruluş ka­nunları bulunmadığı ve onların yerine Yüksek Planlama Kurulu tarafın­dan ana statüler hazırlanıp bunlar Resmi Gazete'de ilan edildikleri için, anılan hükmü "Ana Statüleri gereğince özel hukuk hükümlerine göre yöne­tilmek üzere kurulmak" şeklinde anlamak gerektiği benimsenmektedir. Buna göre, bir Kamu İktisadi Teşebbüsünün tacir sayılabilmesi için, tica­ri şekilde işletilmek üzere kurulması yeterlidir. Burada sermayenin kime ait olacağı bir kıstas olarak alınmamıştır. TTK Md. 18/1 uyarınca teşeb­büslerin tacir sayılması için kanunda öngörülen iki şart birlikte aranma­makta, kendi kuruluş kanunları (ana statüleri) gereğince hususi hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek cümlesinden sonra VEYA eki getiri­lerek "Ticari şekilde işletilmek üzere kurulan" teşebbüslerin de tacir sayı­lacakları belirtilmektedir. Öğretide baskın görüş de, Kamu İktisadi Teşeb­büslerinin tacir oldukları yönündedir (Bkz. Ali Bozer, Sosyal Sigortalar Kuru­munun Tacir Sıfatı, Batıder, 1962. C.l, s.4, sh.576; Yaşar Karayalçın, Ticari işlet­me, sh. 209; Öcal Akar, TTK'nın 18/1. Maddesinin Uygulanması Hakkında Bazı Düşünceler. Esader, 1975 sa: l sh. 238; Sabih Arkan, Ticari İşletme Hukuku, 4. Baskı sh. l18 vd., Ercüment Erdem, KİT'lerin Tacir Sıfatı, I992. sh. 49 vd). Yine uy­gulamada Kamu İktisadi Teşebbüsü olmamakla birlikte Belediye, Vilayet gibi kamu tüzel kişileri tarafından kurulan ve kuruluş kanunları uyarın­ca hususi hukuk hükümleri dairesinde yönetilecekleri açıklanan, aslında Kamu İktisadi Kuruluşu gibi tekel niteliğinde mal ve hizmet üreten ve kendilerini meydana getiren Belediye, Vilayet ve Kamu tüzel kişileri tacir sayılmadığı halde, kendileri TTK Md. 18/1 kapsamına giren birer tacir sa­yılan müesseselerin kendi aralarında ve üçüncü şahıslarla olan ilişkile­rinden doğan uyuşmazlıkların zorunlu tahkime tabi olmayıp, adli yargı­da görüleceği benimsenmektedir. (Bu kurumlara örnek olarak: 205 sayılı Ka­nun ile kurulan Ordu Yardımlaşma Kurumu; 2560 sayılı Kuruluş Kanunu ile oluş­turulan İSKİ, ASKİ, İZSU müesseseleri gösterilebilir.) 28 Mart 1945 tarih ve 1/6 sayılı Yargıtay içtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde "Devlet İktisadi Teşekkülleri özel hukuk prensiplerine tabi olmak üzere kurulmuş müesse­selerdir. Bu müesseselerin hukuk hayatında görülen sair teşekküllerden farkının sermayelerinin devlete ait olması ve bazı yönetim organlarının ta­yin usullerinde mevcut hususiyetten ibarettir. Gerçi bu teşekküllerin göre­cekleri vazifelerden bir kısmı devletin ekonomik politikasıyla ilgilidir. Ancak bu keyfiyet, iktisadi Devlet Teşekküllerine kamu hukuku müessesi vasfı vermeyip sadece kurucusunun devlet oluşundan ve kuruluşunun bir kanu­na dayanmakta bulunmasından ileri gelmektedir" denilerek bu kuruluşla­rın özel hukuk tüzel kişisi oldukları belirtilmiştir (RG. 9 Şubat 1946 s. 6228). Yine 15 Mart 1950 tarih ve 29/5 sayılı Yargıtay içtihadı Birleştirme Kara­rının gerekçesinde de "Toprak Mahsulleri Ofisinin kendi çalışanları gerek­çesiyle "davanın reddine" dair verdiği karar, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkeme, "davalının 3533 Sayılı Kanun kap­samında bulunmadığı" gerekçesiyle önceki kararında direnmiştir.

Bozma ve direnme kararlarının içerik ve kapsamları itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davalının 3533 sayılı Kanun kap­samında bulunup bulunmadığı; bu konudaki saptamaya bağlı olarak da, eldeki davaya anılan Kanun çerçevesinde mecburi Hakem tarafından mı, yoksa genel mahkemece mi bakılacağı noktasında toplanmaktadır. Bir uyuşmazlığın 3533 sayılı "Umumi Mülhak ve Hususi Bütçelerle İdare Edi­len Daireler ve Belediyelerle Sermayesinin Tamamı Devlete veya Belediye veya Hususi İdarelere Ait Daire ve Müesseseler Arasındaki İhtilafların Tah­kim Yolu İle Halli Hakkında Kanun" çerçevesinde çözülebilmesi için, anılan Kanunun 1. maddesindeki açık hükme göre, uyuşmazlık; umumi, mülhak ve hususi bütçelerle idare edilen daireler ve belediyelerle sermayesinin ta­mamı Devlete veya belediye veya hususi idarelere ait olan daire ve mües­seseler arasında çıkmış olmalı ve adli yargının görev alanı içerisinde bu­lunmalıdır. Uyuşmazlığın her iki tarafının da bu hüküm kapsamında olma­sı zorunludur; aksi takdirde, davaya anılan Kanun çerçevesinde Mecburi Hakem Sıfatı ile bakılamaz.

Somut olayda davacının anılan Kanun kapsamında bulunduğu çe­kişmesizdir. Keza, uyuşmazlığın adli yargının görev alanı içerisinde oldu­ğunda da kuşku ve duraksama yoktur. Antalya'da kurulu "Antalya Elek­trik Dağıtım Müessesesi A.Ş" nin, 3533 Sayılı Kanun kapsamında bulu­nup bulunmadığının aydınlığa kavuşturulabilmesi için, bu davalının tabi olduğu mevzuat ve hukuksal statüsü ortaya konulmalıdır.

Davalının 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamında bulunduğu açıktır. Anılan KHK, Ka­mu İktisadi Teşebbüslerini İktisadi Devlet Teşekkülleri ve Kamu İktisadi Kuruluşları olmak üzere iki gruba ayırmıştır. Bunlardan iktisadi Devlet Teşekkülleri, sermayesinin tamamı Devlete ait olmak, iktisadi alanda ti­cari esaslara göre faaliyet göstermek ve hususi hukuk hükümlerine tabi bulunmak üzere; Kamu İktisadi Kuruluşları ise, yine sermayesinin tama­mı Devlete ait olmak ve tekel niteliğindeki mallar ile temel mallar ve hiz­metler üretmek, pazarlamak üzere kurulmuşlardır. 233 sayılı KHK'nin 1. maddesinde İktisadi Devlet Teşekküllerinin ticaret şirketleri gibi verimli­lik ve karlılık ilkeleri doğrultusunda çalışacakları vurgulanmış, sonraki hükümlerde Teşebbüslerin Kuruluş ve müesseseler biçimde teşkilatlana­cakları açıklanmış, 16. maddede kurulacak müesseselerin statülerini ve unvanlarını ticaret siciline tescil ve ilan ettirecekleri, bunların özel hukuk hükümlerine tabi olacakları, sorumluluklarının sermayeleri ile sınırlı bu­lunduğu, Genel Muhasebe Kanunu ile İhale Kanunu hükümlerinin bun­lara uygulanmayacağı, Sayıştay denetimine tabi olmadıkları hükme bağ­lanmıştır. Kanun koyucunun özel hukuk hükümlerine tabi tutmak sure­tiyle, bunların birer ticaret şirketi veya tacir olduklarını benimsediği an­laşılmaktadır. 233 sayılı KHK'nin 5.7/2. maddesindeki, teşebbüslerin ta­şınır ve taşınmaz her türlü mallarının haczedilemeyeceğine dair hüküm 14.9.1994 gün 4011/1 sayılı Kanun ile iptal edilerek, bu teşebbüslerin mallarının haczedilebileceği hükmü getirilmiştir. Öte yandan, Vergi Usul Kanunu'nda da, müesseselerin tacirler gibi defter tutacakları ve gelirleri­nin kurumlar vergisine tabi bulunduğu kabul edilmiştir.

233 sayılı KHK hakkındaki bu kısa açıklamadan sonra, davalı TE­DAŞ'ın ana statüsü bakımından incelenmesinde yarar görülmüştür.

Türkiye Elektrik Kurumu 233 sayılı KHK’nin verdiği yetki ile Resmi Gazetenin 9 Kasım 1984 sayısında yayımlanan Ana Statü ile kurulmuş olup, Statünün 3. maddesinde kurumun tüzel kişiliğe sahip, faaliyetle­rinde özerk, hususi hukuk hükümlerine tabı ve sorumluluğu sermayesi ile sınırlı bir Kamu İktisadi Kuruluşu olduğu açıklanmıştır. 12.8.1993 gün ve 93/4789 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Türkiye Elektrik Üre­tim İletim A.Ş. (TEAŞ) ve Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş.(TEDAŞ) unvanı ile İktisadi Devlet Teşekkülleri ile aralarında hizmet bağıtı bulunduğuna gö­re. mevcut münasebetin hususi hukuk icaplarına ve aradaki bağıt hü­kümlerine göre çözümlenmesi gerektiği" vurgulanarak bu kuruluşların sermayesi Devlet tarafından konulsa bile özel hukuk tüzel kişisi oldukla­rı ve doğan uyuşmazlık hakeme gitmeden özel hukuk hükümlerine göre genel adli yargı içinde çözümlenebileceği açıklanmıştır.

Yargıtay'ın kararlılık gösteren uygulamasında da, 3533 sayılı Kanun kapsamında bulunan kurumlarla KiT'ler arasında çıkan uyuşmazlıkların 3533 sayılı Kanun çerçevesinde Zorunlu Tahkimde değil, Genel mahke­melerde görüleceği benimsenmiştir (Hukuk Genel Kurulu'nun 25.2.2004 gün ve E: 2004/4­410, K: 2004/113; 19.10.2005 gün ve E: 2005/3­560, K:2005/587; 7.12.2005 gün ve E: 2005/4­650, K: 2005/711 sayılı kararlan bu yöndedir). Bu­raya kadar söylenenlerin ortaya koyduğu sonuç şudur: Kamu İktisadi Te­şebbüsleri ticari işletme kurup işlettikleri için, tacirdirler. Sermayelerinin Devlete ait olması ve bazı yönetim organlarının tayin usullerinin özellik arz etmesi, bu kurumlara kamu hukuku müessesi vasfı kazandırmaz; özel hukuk tüzel kişileridirler ve haklarında hususi hukuk hükümleri uy­gulanır. Bu nedenlerle olayda 3533 sayılı Kanun hükümlerinin uygulan­ma olanağı bulunmamaktadır. Önemle belirtilmelidir ki; mecburi tahkim, istisnai bir yoldur ve bu nedenle de, aralarındaki uyuşmazlıkların bu yol­la çözülebileceği kurumlar özel bir kanunla, tahdidi (sınırlayıcı) bir biçim­de gösterilmiştir. Kanunun sınırlayıcı yöntemle belirlediği bir kapsamın yorum yoluyla genişletilmesi ve bu meyanda, herhangi bir kurumun, salt sermayesinin Devlete ait olması ve bazı yönetim organlarının tayin usul­lerinin özellik arz etmesi gibi unsurlar göz önünde tutularak Kanun kap­samına dahil edilmesine çalışılması, en başta yorum ilkelerine ters düşer. Hal böyle olunca, davaya genel mahkeme sıfatıyla bakılıp sonuçlandırıl­ması usul ve kanuna uygun olup, yerel Mahkemenin bu konuya ilişkin direnmesi yerindedir. Ne var ki, işin esasına yönelik temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelen­mesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

SONUÇ: Açıklanan gerekçeyle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının in­celenmesi için, dosyanın 4. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 22.3.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.

Forum