YARGITAY H UKUK GENEL KURULU
E: 2007/7-181 K: 2007/175 T: 28.03.2007
Kadastro Yenileme Tespiti • Kadastro Yenileme Tespitine İtiraz • Haritada Hata • Kadastral Sınırlar*
Özet: Dava, “ kadastro yenileme tespitine itiraz”a ilişkin olayı teknik bilirkişi, aradaki
farkın ilk tesis kadastrosunun hatalı olmasndan ileri geldiğini, ilk üretilen haritanın
hatalı olduğunu, oysa yenilemenin sayısal alan hesabı yöntemi ile yapıldığını vurgulamaktadr.
İlk kadastro paftası ile yenileme paftası çakıştırıldığı gibi, parsellerin yüz ölçümleri,
köşe koordinatlarına göre hesaplanmiştir. Köşe noktası olarak saptanan sınırın hangi
sabit sınır olarak neden alındığının gerekçesi gösterilmeksizin; ilk kadastral sınırlara itibar
edilmemesinin hangi zorunlu sebepten ileri geldiği açıklanmaksızın mülkiyet durumunu
değiştirecek şekillde pafta oluşturulması h ukuka aykırıdır.
Tarafar arasındaki "Kadastro Yenileme Tespitine İtiraz" davasından
dolayı yapılan yargılama sonunda; Kocaeli Kadastro Mahkemesince
davanın kısmen kabulüne dair verilen 18.10.2005 gün ve 2005/30 E.
2005/40 K. sayılı kararın incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmesi
üzerine, Yargıtay 7. H ukuk Dairesinin 18.04.2006 gün ve 2006/1297
E. 2006/1225 K. sayılı ilamı ile;
(...Dava niteliği ve içeriği itibariyle taşınmazın bulunduğu bölgede 2859
Sayılı Yasanın uygulamasından kaynaklanmaktadır. Davanın saptanan
niteliği dikkate alındığında mahkemece yapılan araştırma, uygulama ve
soruşturma yetersizdir. Dava konusu taşınmazın genel kadastroca (ilk kadastroda)
düzenlenen tutanağı ve eki haritası hükmen kesinleşmiş ise dava
dosyası getirtilip incelenmemiş, bu yolla tesbit malikleri hükmen kesinleşmiş
ise davanın gerçek tarafarı belirlenmemiş, açılan dava da yöntemine
uygun biçimde taraf kobulunun olubup oluşmadığı ya da davanın açıldığı
günde gerçek hasma yöneltilen bir dava bulunup bulunmadığı belirlenmemiştir.
Gerçekten öğretide ve uygulamada kararlılık kazanan görüşlere
368 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 83 • Sayı: 1 • Yıl 2009
___________________________________________________
(*) Gönderen: Av. Talih UYAR
göre davada yöntemine uygun biçimde taraf kobulunun oluşturulmamış olması
başlı başına bozma nedenidir. Öte yandan bu nitelikteki davalar hakları
çatışanlar arasında görülür. Bu olgu dikkate alındığında davanın açıldığı
günde gerçek hasma yöneltilen bir dava bulunup bulunmadığı da genel
kadastroca (ilk kadastroda) düzenlenen tutanak ve tutanak hükmen
kesinleşmiş ise dava dosyası getirtilmediğinden davanın gerçek hasım ya
da hasımlara yöneltilip yöneltilmediği veya davada yöntemine uygun biçimde
taraf kobulunun oluşturulup oluşturulmadığı da belirlenememiştir.
Kaldı ki, yapılan araştırma, soruşturma ve hükmün dayanağı uzman bilirkişi
harita ve eki raporda yetersizdir. O halde dava konusu taşınmazın öncelikle
genel kadastroca düzenlenen tutanak örneği, tesbit hükmer kesinleşmiş
ise dava dosyası getirtilmeli, davanın gerçek hasma yöneltilip yöneltilmediğ
i yada davada yöntemine uygun biçimde taraf kobulu oluşturulup
oluşturulmadığı belirlenmeli, usule ilişkin bu olguları eşliğinde davanın
dava gününde gerçek hasım yada hasımlara yöneltilmediği saptandığı takdirde
husumet yönü üzerinde durulmalı, davada taraf kobulunun oluşturulmadığı
sonucuna varıldığı takdirde yöntemine uygun biçimde taraf kobulu
oluşturulduktan sonra aşağıda somut olaya ilişkin yerleşil Yargıtay
uygulaması gözönüne alınarak işin esasına girişilmelidir.
Ülkemizde, ilk kadastro işlemleri 15.12.1934 tarihinde yürürlüğe giren
2613 Sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri Kanunu ile Başlamiştir. Şehir Kadastrosu
adıyla da anılan bu yasanın amacı, il ve ilçe merkezlerinde bulunan
taşınmazların h ukuki ve hendesi (geometrik) durumlarını tesbit etmek ve
göstermektir.
Daha sonra kadastro faaliyetlerinin yurt çapına yayılması, il ve ilçe
merkezleri dışındaki yerlerin de kadastro kapsamına alınması düşünülmüş,
bu düşüncelerle, sırasıyla 22.03.1950 tarih 5602; 17.07.1964 tarih
509; 12.05.1966 tarih 766 Sayılı Tapulama Yasaları çıkarılmiş; zaman içerisinde
duyulan ihtiyaçlarla, anılan yasalar 6091, 6335, 1617 Sayılı Yasalarla
değişikliklere uğramiştır.
Son olarak, şehir, köy ayrımını ortadan kaldırmak, yurdun her yerinde
uygulama birliği sağlamak düşüncesiyle, 2613 Sayılı Kadastro ve Tapu
Tahrir Kanunu ile 766 Sayılı Tapulama Kanununun fonksiyonlarını bünyesinde
birleştiren 3402 Sayılı Kadastro Kanunu 07.07.1987 tarihinde yürürlüğ
e sokulmuştur.
Belirtilen tüm düzenlemelerin amacı, 3402 Sayılı Yasanın 1. maddesinde
de ifade edildiği gibi; memleketin kadastral topograŞk haritasına dayalı
olarak, taşınmaz malların sınırını arazi ve harita üzerinde belirterek
h ukuki durumlarını tesbit etmek ve bu suretle Türk Medeni Kanunu'nun öngördüğ
ü tapu sicilini oluşturmak, böylece, kadastral harita ve planlara
bağlanan tapu sicillerini Medeni Kanunun güvencesi altına almak, korumak
ve sağlıklı bir şekillde gelecek nesillere iletmek ve teslim etmektir.
Yargıtay Kararları 369
Yukarıda da değinildiği gibi, Başlangıcından beri değişiklikleri ile beraber
sekiz kanun yürürlüğe girmiş, bu alanda başarılı sonuçlar alınmiştı
r. Ne var ki, Kadastro ve Tapulama Kanunu ile üretilen paftalar, 2859
Sayılı Kanun gerekçesinde açıkça vurgulandığı gibi kadastro yapım tekni-
ğindeki değişiklikler, gelişmeler, arazilerdeki yüksek yoğunluklu yerleşim
alanları karşısında yetersiz kalmiştir. Nitekim, birçok Avrupa Ülkelerinde,
teknik niteliğini ve uygulama yeteneğini kaybetmiş paftalar, ikinci hatta
üçüncü defa yenilenmiştir.
Yurdumuzda da kadastro yapımındaki metod, alet ve malzeme yetersizlikleri,
sınırların zeminde işaretlendirilmemesi, adım yada şerit, metre
ve pusula ile yapılanın yanında, graŞk ölçü sistemiyle, büyütülmüş fotoğ-
raşar gibi ilkel metodlar kullanılarak yapılmiştir. Kullanıldığı zamanlarda
bile harita yapımının gerektirdiği nirengi ve poligon gibi sabit tesislerden
yoksun üretilen bu haritalar genellikle küçük ölçeklerde ve kötü vasışı
malzemeler üzerine çizimleri yapılmiş ve bunlar üzerinden yüzölçümleri
hesaplanmiştir.
Yapıldığı dönemdeki basit ve ilkel tekniklerle üretilen paftaların ihtiyacı
karşılamadığı, böylece paftaların yenilenmesinin zaman zaman zaruret
haline geldiği bilinen bir gerçektir. Bunun için 23.06.1983 tarihinde
2859 Sayılı Tapulama ve Kadastro Paftalarının Yenilenmesi Hakkında
Kanun yürürlüğe girmiş ve bu ihtiyacı büyük ölçüde karşılamiştir.
Tarafar arasındaki uyuşmazlık 2859 Sayılı Tapulama ve Kadastro
Paftalarının Yenilenmesi Hakkındaki Kanunun uygulamasından kaynaklanmaktadı
r.
2859 Sayılı Yasanın yenileme başlıklı birinci maddesi; "Teknik nedenlerle
yetersiz kalan, uygulama niteliğini kaybeden veya eksikliği görülen
ve en az bir mevkii ya da ada biriminde zemindeki sınırları gerçeğe uygun
şekillde göstermediği tespit edilen tapulama ve kadastro paftaları bu kanun
hükümlerine göre Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün tekliŞ ve ilgili
bakanın onayı ile yenilenir. Buna göre tapu sicilinde gerekli düzeltmeler
yapılır" hükmünü taşımaktadır.
Yenilemenin esasları başlıklı dördüncü maddesi; "Yenileme yalnız
teknik çalışmaları kapsar. Tapu siciline geçmiş veya geçmemiş mülkiyet
ve mülkiyete ilişkin haklar inceleme konusu yapılamaz.
Yenileme işlemi sırasında ilk kadastro ve tapulamanın tahdit ve tespit
ettiği parsel sınırların itibar olunması esas alınır.
Parselin zemindeki sınırları değişmemiş ise ölçümleme sonunda yeni
bulunan değerler aynen kabul edilir.
Parselin zemindeki sınırları değişmiş veya işaretsiz ise ilk kadastro
veya tapulamanın pafta ve fenni belgelerinden yararlanarak sınırlar tespit
edilir.
370 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 83 • Sayı: 1 • Yıl 2009
Parsel sınırlarının tespit edilememesi halinde yol, dere ve benzeri tabii
ve suni tesislerle çevril parseller topluluğu bir bütün olarak ele alınır.
Bu topluluk içindeki parsellerin konumu dikkate alınarak yüzölçümü farklı
lıkları her bir parselin sicilindeki yüzölçümü ile orantılı olarak bütün parsellere
dağıtılmak suretiyle dengelenir. Bu işlemler sırasında parseller
içindeki mevcut daimi yapı ve tesislerin aynı parsel içerisinde bırakılması,
hak sahiplerinin birbirleri ile uyuşmazlık çıkarmadan kabullendikleri
yerleşme biçimlerinin olduğu gibi muhafazası gözönünde bulundurulur.
Bu topluluk içindeki sınırları değişmemiş parseller dengelemeye dahil
edilmeyip haklarında üçüncü fıkra hükmü uygulanır" şeklinde düzenlenmiştir.
Öte yandan yasanın 6. maddesine göre çıkarılan yenilemenin yapılış
biçimi ve uygulanacak teknik yöntemleri gösteren yönetmeliğin 23. maddesinde
parsel sınırları veya köşe noktalarında tapulama veya kadastro
sırasında varolan ifraz ve parselasyon sonucu doğmuş olan parsellerin
yenilemede, durumunu koruyan sabit zemin işaretleri tespit edilerek, anı-
lan sınırların yenilemede esas alınacağı 24. maddesinde yapılan ölçülerde
herhangi bir hata bulunmaması halinde bu sınırlara aynen itibar edileceğ
i 28. maddesinde ise sınırları zeminde belirlenen parsellerle parseller
topluluğunun yüzölçümlerinin köşe koordinatlarına göre hesaplanaca-
ğı vurgulanmaktadır. Hemen belirtmek gerekir ki, yenileme işlemi önceki
kadastro ile saptanan mülkiyet ve geometrik durumu yok sayan veya tamamen
hükümsüz kılan yeni bir kadastro çalışması değil, mümkün oldu-
ğu kadar aslına sadık kalınarak onun eksikliklerini tamamlayan sınırları
nda ve yüzölçümlerinde görülen yanlışlıkları "orantı" ve "dengeleme" kuralları
na göre düzelten bir önceki kadastroya ek bir işlemdir.
Zorunlu sebepler (parsel köşe noktalarının kaybolması, röperlerin bozulması
gibi) sonucu ortaya çıkan sınır değişiklikleri, her zaman mülkiyet
değişikliği niteliğinde değildir. İlk kadastronun aslına bağlı kalınmakla
beraber tüm yasa ve yönetmelikte gösterilen bilimsel ve teknik verilere uygun
olarak yapılan ölçümlere rağmen elde olmayan zorunlu sebepler sonucu
ortaya çıkan değişiklik ve buna bağlı geometrik durumun kabulünde
zaruret vardır.
Ayrıca, ilk kadastro ile yenileme sonucu üretilen paftalar ve buna bağ-
lı parseller yada parsel topluluğu arasındaki fark yada farklar tecviz dışı
ise parsel yüzölçümlerinin yukarıda değinildiği şekillde dengeleme ve
orantı yoluyla düzeltileceği, bu suretle meydana gelen haksızlıkların da
önlenebileceği Kuşkusuzdur.
Bu durumda, sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için öncelikle sınırların
değişip değişmediğinin belirlenmesi zorunludur. Zira, sınırların değişmesi
halinde uygulanacak hükümle, değişmemesi halinde uygulanacak hükümler
birbirinden farklıdır.
Yargıtay Kararları 371
Eğer sınırlarda bir değişiklik yoksa eski sınırlara itibar edileceği, sı-
nırlarında ve yüzölçümlerinde bir yanlışlık ve eksiklik bulunmayan parsellerin
yenileme dışı bırakılacağı tabiidir.
Sınırlarda değişiklik mevcut ise, tapulama haritaları ile yenileme haritaları
nın çakıştırılıp uygulanması, bu uygulamada özellikle parsel köşelerinin
hesaplanacak koordinatlarına göre tersim edilmesi, sınırların tespit
edilememesi halinde sabit noktalardan (sınırlardan) yararlanılması,
tüm bulguların arz üzerinde işaretlenip rapor edilmesi ve gerekçelerin gösterilmesi
asıldır. Ayrıca taşınmazda Şili kullanım sonucu ortaya çıkan yeni
olubum, yeni bir mülkiyet değişikliği niteliğinde olup, yenileme paftaları
nda nazara alınmaz.
Teknik bilirkişi, aradaki farkın ilk tesis kadastrosunun hatalı olması
ndan ileri geldiğini, ilk üretilen haritanın hatalı olduğunu, oysa yenilemenin
sayısal alan hesabı yöntemi ile yapıldığını vurgulamaktadır.
Ne var ki, mahkemece somut olayın özelliğine göre yukarıdaki ilkeler
gözetilerek bir uygulama yapıldığından söz etme olanağı yoktur. İlk kadastro
paftası ile yenileme paftası çakıştırılmadığı gibi, parsellerin yüzölçümleri,
köşe koordinatlarına göre hesaplanmamiştir. Köşe noktası olarak
saptanan sınırın hangi sabit sınır olarak neden alındığı gerekçesi gösterilerek
açıklanmamiş, ilk kadastral sınırlara itibar edilmemesinin hangi zorunlu
sebeplerden ileri geldiği açıklanmaksızın, mülkiyet durumunu değiştirecek
şekillde yeni bir pafta oluşturulmuştur.
Bu itibarla yukarıda açıklanan ilkelerin ışığı altında ve değinilen yasa
hükümlerine göre bir uygulama, inceleme ve soruşturma yapıldığından
söz edilemez. Mahkemece bu olgular gözardı edilerek yazılı şekillde hüküm
kurulması isabetsiz olduğu gibi tutanağı düzenlenmeyen yol niteliği
ile kadastro dışı bırakıldığı anlaşılan kesim hakkında da hüküm kurulması
dahi isabetsiz davalı hazinenin temyi itirazlarının kabulü ile usul ve yasaya
uygun bulunmayan hüküm açıklanan nedenlerle bozulmalıdır…) gerekçesiyle
bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargı
lama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
H UKUK GENEL KURULU KARARI
H ukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde
temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereğ
i görüşüldü:
Tarafarın karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve
kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle
Yargıtay H ukuk Genel Kurulu’nun 05.05.2004 gün ve 2004/7-219 Esas,
2004/259 Karar; 24.01.2007 gün 2007/7-30 Esas, 2007/26 Karar;
372 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 83 • Sayı: 1 • Yıl 2009
07.03.2007 gün 2007/7-103 Esas, 2007/111 Karar; sayılı ilamlarında
da Özel Dairenin bozma ilamında açıklanan ilkelerin aynen benimsenmiş
olmasına, ayrıca mahkemece yapılan keşifte taşınmazın harca esas
değeri belirlenmediğine göre, H ukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen
Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi
usul ve yasaya aykırıdır.
Ancak özel daire bozma kararında 21.3.1995 tarihli Tapulama ve
Kadastro Paftalarını Yenileme Yönetmeliğinin 19,20,21. maddelerine atıf
yapılması gerekirken sehven yürürlükten kaldırılan Yönetmeliğin 23, 24
ve 28. maddelerine atıf yapılmiştir. Bu husus düzeltilerek direnme kararı
bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararı
nın Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden
dolayı HUMK’un 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde
temyiz peşin harcının geri verilmesine, 28.03.2007 gününde oybirliği ile
karar verildi.
Yargıtay Kararları 373