Hukuki Net Hukuki NET | Forum | Mevzuat Anasayfa | Kaynaklar | Yazarlar | Dizin | Arama | Uyarlama | Giriş | Üye Ol
Zararlandırıcı Sigorta, İspat Külfeti iş kazasından doğan Ssk Zararı İs verenin Kusursuz Sorumluluðu
Ekleyen: Av.tayfun Eyilik | Tarih: 18-11-2008 | Kategori: İçtihat | Okunma : 2599 | Not:
Av.tayfun Eyilik

Hakkımdaki bilgilere http://www.tayfuneyilik.av.tr sitesinden ulaşabilirsiniz


Profil >

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

E: 2008/10-254 K: 2008/266 T: 19.03.2008

Zararlandırıcı Sigorta • İspat Külfeti •İş Kazasından Doğan Ssk Zararı • İşverenin Kusursuz Sorumluluğu

(506 SY m. 10)

Özet: İş kazasından doğan SSK zararında

işverenin kusursuz sorumluluğundan söz

edilebilmesi için; zararlandırıcı sigorta olayı-

nın, işe giriş bildirgesinin kuruma veya iadeli

taahhütlü olarak postaya verilmesinden

önce meydana gelmiş olması gerekir.

Çalıştırılan sigortalıları bildirme yükümlülüğ

ü işverene ait olup, bu yükümlülüğün

yasasının aradığı sürede yerine getirildiğinin

kanıtlanması da işverene ait olacaktır.

Taraşar arasındaki "Rücuen tazminat" davasından dolayı yapılan

yargılama sonunda; Ankara 17. İş Mahkemesi’nce davanın reddine dair

verilen 18.10.2006 gün ve 1799-881 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili

tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 28.05.2007 gün

ve 18257-8863 sayılı ilamı ile,

(…Dava; iş kazasından doğan rücuan tazminat istemine ilişkin olup,

yasal dayanağı 506 Sayılı Kanunun 10. maddesidir. 506 Sayılı Kanunun

9. maddesi açıkça işe girmeden 1 gün önce sigortalının çalıştığının kuruma

doğrudan doğruya bildirilmesi ve iadeli taahhütlü olarak kuruma gönderilmesi

gerektiğini emrettiği halde işveren bu hükme uygun davranmadığından,

9. ve 10. maddeye göre sorumluluğu mevcut olup, zararlandırıcı sigorta

olayında sigortalının %100 kusurlu olduğu, dava dosyasındaki bilgi ve

belgelerden açıkça anlaşılmaktadır.

Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 10. maddesinde, sigortalı çalıştırmaya

başlandığının süresi içinde Kuruma bildirilmemesi halinde meydana gelen

iş kazası yada meslek hastalığı nedeniyle sigortalının uğradığı tüm zararlar

Kurumca karşılanır, ancak "yapılan ve ilerde yapılması gerekli bulunan

her türlü masraşarın tutarı ile, gelir bağlanırsa bu gelirlerin 22. maddede

sözü geçen süreye göre hesap edilecek sermaye değerleri tutarı, 26. maddede

yazılı sorumluluk halleri aranmaksızın, işverene ayrıca ödettirilir

(m.10/son) hükmü yer almaktadır. Görüldüğü gibi, işverene rücu edilebilmesi

için, 26. maddede olduğu gibi özel bir kusur koşulu öngörülmemiş, işverenin

kusursuz olması halinde dahi sorumlu tutulmuş, yine işverenin so-

2548 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 82 • Sayı: 5 • Yıl 2008

___________________________________________________

(*) Gönderen: Ali GÜNEREN, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi Başkanı

rumlu olacağı tazminatın üst sınırı bakımından 26. maddede öngörülen "sigortalı

nın işverenden isteyebileceği miktarla sınırlı" olduğuna ilişkin ibare

de 10. maddeye alınmamıştır. Anayasa Mahkemesi’nin 21.03.2007 gün ve

26649 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 23.11.2006 gün ve E: 2003/10,

K: 200 6/106 sayılı Kararı ile 26. maddedeki "sigortalı veya hak sahibi

kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere..." bölümünün

Anayasaya aykırılık nedeniyle iptaline karar verilmiştir. 26. maddedeki

anılan cümlenin iptali ile Kurumun rücu hakkının yasadan doğan

kendine özgü ve sigortalı yada hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit

rücu hakkına dönüşmüş olması karşısında, ilk peşin değerli gelirin tazmin

sorumlularının kusuruna isabet eden miktarla sınırlı şekilde hüküm kurulması

gerekir. Tazmin sorumlusunun sigortalıya veya hak sahiplerine yapmı

ş olduğu her türlü ödemenin Kurumun rücu hakkından düşülmesine imkan

yoktur. Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra kurumun

rücu hakkı kanundan doğan bağımsız rücu hakkına dönüşmüştür.

Dairemiz, Anayasa Mahkemesinin iptali kararından önceki görüşüne

göre, 10. maddeye dayanan rücu davalarında da tıpkı 26. maddede oldu-

ğu gibi bağlanan gelirlerdeki artışın tavan zararla sınırlı biçimde işverenden

istenebileceği, bir bakıma 26. maddede öngörülen haleŞyet ilkesinin

10. maddeye kıyasen uygulanabileceği kabul edilmekteydi.

Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının gerekçesinde açıkça gelirlerde

meydana gelen artışların istenemeyeceği belirtilmiştir.

506 Sayılı Kanunun 10. maddesinde 26. maddede öngörülen "sigortalı

nın veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı

olmak üzere" ibaresi de yer almamıştır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi’nin

iptal kararından sonra 26. maddeye dayanılarak açılan rücu davaları

nda artışlar istenemeyeceğine göre, böyle bir ibare bulunmayan 10.

maddeye dayanan rücu davalarında da gelirlerdeki artışların istenemeyeceğ

i açıktır.

Mahkemece yapılacak iş; işverenin %100 kusurlu olduğu kabul edilerek

ilk peşin değerli gelirden Borçlar Kanunu’nun 43 ve 44 . maddeleri uyarı

nca hakkaniyet indirimi yapılarak Kurumun rücu alacağına hükmetmek

gerekir.

Borçlar Kanununun 43 ve 44. maddelerine göre hakkaniyet indirimindeki

yöntem ise, sigortalının müteraŞk kusurunun bir miktarını işverenin

kusuruna eklemek, işveren kusursuz ise ilk bağlanan gelirin peşin değerinden

%50'den az olmamak üzere indirim yapılarak Kurumun rücu alacağı-

na hükmedileceği göz önünde tutulmalıdır.

Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı ile ortaya çıkan bu maddi ve hukuki

olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya

aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davacı kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları

kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya

yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece

önceki kararda direnilmiştir.

Yargıtay Kararları 2549

TEMYİZ EDEN: Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde

temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereğ

i görüşüldü:

Dava, 506 Sayılı Kanunun 10. maddesine dayalı rücuan tazminat istemine

ilişkindir.

Yerel Mahkemece; işe giriş bildirgesinin, traŞk-iş kazasından sonra

verildiğinin davacı Kurum tarafından kanıtlanamadığı belirtilerek "davanı

n reddine" karar verilmiş, Özel Dairece, yukarıda yazılı gerekçelere dayalı

bozma kararı üzerine, direnme kararı verilmiştir.

506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 9. maddesi uyarınca işveren;

çalıştıracağı kimseleri, işe başlatmadan önce örneği Kurumca hazırlanacak

işe giriş bildirgeleriyle Kuruma doğrudan bildirmekle veya bu

belgeleri iadeli-taahhütlü olarak göndermekle yükümlüdür.

Kural bu olmakla birlikte, inşaat işyerlerinde işe başlatılacak kimseler

için işe başlatıldığı gün Kuruma veya iadeli-taahhütlü olarak postaya

verilen işe giriş bildirgelerinin de süresi içinde verilmiş sayılacağı istisnai

olarak hükme bağlanmıştır.

Hemen belirtilmelidir ki; 506 Sayılı Kanunun 4447 Sayılı Kanunun 2.

maddesiyle değiştirilen ve 08.09.1999 tarihinde yürürlüğe giren 9. madde

hükmü uyarınca, işe giriş bildirgesinin sigortalıların "işe başlatılması

ndan önce" verilmesi yeterli bulunup, bildirgenin işe başlatılmadan bir

gün önce verilmesine yönelik bir düzenlemeye yer verilmemiştir.

Kuruma bildirilmeyen sigortalının zararlandırıcı sigorta olayına uğraması

durumunda ilgililerin sigorta yardımları Kurumca sağlanmakta, ancak,

belirtilen sigorta olayları için Kurumca yapılan ve ilerde yapılması

gerekli bulunan her türlü masraşarın tutarı ile, gelir bağlanırsa bu gelirlerin

sermaye değerleri tutarı, 26. maddede yazılı sorumluluk halleri

aranmaksızın, işverene ayrıca ödettirilmektedir

Anılan Kanunun 10. maddesi ile işverenin kusursuz sorumluluğunun

oluşabilmesi için, zararlandırıcı sigorta olayının, işe giriş bildirgesinin

Kuruma veya iadeli-taahhütlü olarak postaya verilmesinden önce

meydana gelmiş olması aranmaktadır.

Somut uyuşmazlıkta; zararlandırıcı sigorta olayına uğrayan sigortalı-

ya ait bildirgenin işe başlatılmadan önce iadeli-taahhütlü olarak postaya

verilip verilmediğinin belirlenmesi önem taşımaktadır.

Bu noktada önemli olan yön, ispat yükünün davacı Kuruma mı, işverene

mi ait olduğunun belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.

Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraşardan her biri, hakkı

nı dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür (TMK m. 6). An-

2550 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 82 • Sayı: 5 • Yıl 2008

cak iddialar karşısında kimin ispat yükü altında bulunduğunun tesbiti

her zaman kolay olmamaktadır. Genel hükümler uyarınca ispat yükünün

dağıtımında objektif iyiniyet kuralları da gözönünde tutulmalıdır.

Olumsuz olayların ispatındaki güçlük, çoğu zaman imkansızlık gözönüne

alındığında, bildirgenin işe başlatılmadan (iadeli-taahhütlü olarak)

postalandığının ispatı, davacı Kurumu olumsuz bir olayın ispatına zorlamak

olur ki, bu durumda objektif iyiniyet kuralları ile bağdaşmaz.

Çalıştırılan sigortalıları bildirme yükümlülüğü anılan Kanunun 9.

maddesi ile işverene ait olup, bu yükümlülüğün Yasanın aradığı sürede

yerine getirildiğinin ispatı da kendisine ait olacaktır.

Mahkemece, bu yön gözetilerek inceleme ve araştırma yapılması gerekirken,

ispat yükü ters çevrilip, davacı Kuruma yüklenmesi isabetli bulunmamaktadı

r.

TraŞk kaza tutanağına göre zararlandırıcı olayın 21.10.2003 günü,

saat 10:30 sıralarında meydana geldiği anlaşılmaktadır. Sigorta müfettiş

raporunda yer verilen davalı şirket müdürünün ifadesinde ise; Borçka'da

bulunan sondaj kamyonunun Ankara'ya götürülmesi amacıyla, şantiye

şeŞ tarafından 20.10.2003 tarihinde yöreden bir sürücü ile anlaşıldığı, sigortalı

nın işbaşı yaptığı 21.10.2003 günü, Borçka-Hopa Karayolunun 10.

km’sinde meydana gelen traŞk-iş kazası sonucunda vefat ettiği belirtilmektedir.

21.10.2003 tarihli iadeli-taahhütlü olarak Kuruma postalanan işe giriş

bildirgesinin, aynı gün meydana gelen kazadan önce postaya verildi-

ğinin kanıtlanması yükümlülüğü davalı işverene ait olup, bu amaçla,

posta idaresinden, evrakın kabul saatinin belirlenmesi için yazışma yapı

lmalıdır. Yapılacak değerlendirmede; işe giriş bildirgesinin Ankara'dan

postaya verilmiş olduğu ve Borçka-Hopa karayolunda vefat eden sigortalı

nın imzasını içerdiği olguları da dikkate alınmalıdır.

Ayrıca, zemin araştırma sondaj işi yapmakta olan davalı işyeri, bu niteliğ

iyle teknik hizmetler iş koluna dahil olup, anılan kanunun 9. maddesinde

inşaat işyerleri için tanınan istisnai düzenlemeden yararlanma olanağı

da bulunmamaktadır.

Yukarıda belirtilen maddi ve yasal olgular dikkate alınarak, yapılacak

inceleme ve değerlendirme ile karar vermek gerekirken, önceki kararda

direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalı

dır.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme

kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK’un 429. maddesi

gereğince BOZULMASINA, 19.3.2008 gününde oyçokluğu ile karar

verildi.

Yargıtay Kararları 2551

Forum