YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
E: 2008/10-254 K: 2008/266 T: 19.03.2008
Zararlandırıcı Sigorta • İspat Külfeti •İş Kazasından Doğan Ssk Zararı • İşverenin Kusursuz Sorumluluğu
(506 SY m. 10)
Özet: İş kazasından doğan SSK zararında
işverenin kusursuz sorumluluğundan söz
edilebilmesi için; zararlandırıcı sigorta olayı-
nın, işe giriş bildirgesinin kuruma veya iadeli
taahhütlü olarak postaya verilmesinden
önce meydana gelmiş olması gerekir.
Çalıştırılan sigortalıları bildirme yükümlülüğ
ü işverene ait olup, bu yükümlülüğün
yasasının aradığı sürede yerine getirildiğinin
kanıtlanması da işverene ait olacaktır.
Taraşar arasındaki "Rücuen tazminat" davasından dolayı yapılan
yargılama sonunda; Ankara 17. İş Mahkemesi’nce davanın reddine dair
verilen 18.10.2006 gün ve 1799-881 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili
tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 28.05.2007 gün
ve 18257-8863 sayılı ilamı ile,
(…Dava; iş kazasından doğan rücuan tazminat istemine ilişkin olup,
yasal dayanağı 506 Sayılı Kanunun 10. maddesidir. 506 Sayılı Kanunun
9. maddesi açıkça işe girmeden 1 gün önce sigortalının çalıştığının kuruma
doğrudan doğruya bildirilmesi ve iadeli taahhütlü olarak kuruma gönderilmesi
gerektiğini emrettiği halde işveren bu hükme uygun davranmadığından,
9. ve 10. maddeye göre sorumluluğu mevcut olup, zararlandırıcı sigorta
olayında sigortalının %100 kusurlu olduğu, dava dosyasındaki bilgi ve
belgelerden açıkça anlaşılmaktadır.
Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 10. maddesinde, sigortalı çalıştırmaya
başlandığının süresi içinde Kuruma bildirilmemesi halinde meydana gelen
iş kazası yada meslek hastalığı nedeniyle sigortalının uğradığı tüm zararlar
Kurumca karşılanır, ancak "yapılan ve ilerde yapılması gerekli bulunan
her türlü masraşarın tutarı ile, gelir bağlanırsa bu gelirlerin 22. maddede
sözü geçen süreye göre hesap edilecek sermaye değerleri tutarı, 26. maddede
yazılı sorumluluk halleri aranmaksızın, işverene ayrıca ödettirilir
(m.10/son) hükmü yer almaktadır. Görüldüğü gibi, işverene rücu edilebilmesi
için, 26. maddede olduğu gibi özel bir kusur koşulu öngörülmemiş, işverenin
kusursuz olması halinde dahi sorumlu tutulmuş, yine işverenin so-
2548 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 82 • Sayı: 5 • Yıl 2008
___________________________________________________
(*) Gönderen: Ali GÜNEREN, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi Başkanı
rumlu olacağı tazminatın üst sınırı bakımından 26. maddede öngörülen "sigortalı
nın işverenden isteyebileceği miktarla sınırlı" olduğuna ilişkin ibare
de 10. maddeye alınmamıştır. Anayasa Mahkemesi’nin 21.03.2007 gün ve
26649 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 23.11.2006 gün ve E: 2003/10,
K: 200 6/106 sayılı Kararı ile 26. maddedeki "sigortalı veya hak sahibi
kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere..." bölümünün
Anayasaya aykırılık nedeniyle iptaline karar verilmiştir. 26. maddedeki
anılan cümlenin iptali ile Kurumun rücu hakkının yasadan doğan
kendine özgü ve sigortalı yada hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit
rücu hakkına dönüşmüş olması karşısında, ilk peşin değerli gelirin tazmin
sorumlularının kusuruna isabet eden miktarla sınırlı şekilde hüküm kurulması
gerekir. Tazmin sorumlusunun sigortalıya veya hak sahiplerine yapmı
ş olduğu her türlü ödemenin Kurumun rücu hakkından düşülmesine imkan
yoktur. Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra kurumun
rücu hakkı kanundan doğan bağımsız rücu hakkına dönüşmüştür.
Dairemiz, Anayasa Mahkemesinin iptali kararından önceki görüşüne
göre, 10. maddeye dayanan rücu davalarında da tıpkı 26. maddede oldu-
ğu gibi bağlanan gelirlerdeki artışın tavan zararla sınırlı biçimde işverenden
istenebileceği, bir bakıma 26. maddede öngörülen haleŞyet ilkesinin
10. maddeye kıyasen uygulanabileceği kabul edilmekteydi.
Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının gerekçesinde açıkça gelirlerde
meydana gelen artışların istenemeyeceği belirtilmiştir.
506 Sayılı Kanunun 10. maddesinde 26. maddede öngörülen "sigortalı
nın veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı
olmak üzere" ibaresi de yer almamıştır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi’nin
iptal kararından sonra 26. maddeye dayanılarak açılan rücu davaları
nda artışlar istenemeyeceğine göre, böyle bir ibare bulunmayan 10.
maddeye dayanan rücu davalarında da gelirlerdeki artışların istenemeyeceğ
i açıktır.
Mahkemece yapılacak iş; işverenin %100 kusurlu olduğu kabul edilerek
ilk peşin değerli gelirden Borçlar Kanunu’nun 43 ve 44 . maddeleri uyarı
nca hakkaniyet indirimi yapılarak Kurumun rücu alacağına hükmetmek
gerekir.
Borçlar Kanununun 43 ve 44. maddelerine göre hakkaniyet indirimindeki
yöntem ise, sigortalının müteraŞk kusurunun bir miktarını işverenin
kusuruna eklemek, işveren kusursuz ise ilk bağlanan gelirin peşin değerinden
%50'den az olmamak üzere indirim yapılarak Kurumun rücu alacağı-
na hükmedileceği göz önünde tutulmalıdır.
Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı ile ortaya çıkan bu maddi ve hukuki
olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya
aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları
kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya
yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece
önceki kararda direnilmiştir.
Yargıtay Kararları 2549
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde
temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereğ
i görüşüldü:
Dava, 506 Sayılı Kanunun 10. maddesine dayalı rücuan tazminat istemine
ilişkindir.
Yerel Mahkemece; işe giriş bildirgesinin, traŞk-iş kazasından sonra
verildiğinin davacı Kurum tarafından kanıtlanamadığı belirtilerek "davanı
n reddine" karar verilmiş, Özel Dairece, yukarıda yazılı gerekçelere dayalı
bozma kararı üzerine, direnme kararı verilmiştir.
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 9. maddesi uyarınca işveren;
çalıştıracağı kimseleri, işe başlatmadan önce örneği Kurumca hazırlanacak
işe giriş bildirgeleriyle Kuruma doğrudan bildirmekle veya bu
belgeleri iadeli-taahhütlü olarak göndermekle yükümlüdür.
Kural bu olmakla birlikte, inşaat işyerlerinde işe başlatılacak kimseler
için işe başlatıldığı gün Kuruma veya iadeli-taahhütlü olarak postaya
verilen işe giriş bildirgelerinin de süresi içinde verilmiş sayılacağı istisnai
olarak hükme bağlanmıştır.
Hemen belirtilmelidir ki; 506 Sayılı Kanunun 4447 Sayılı Kanunun 2.
maddesiyle değiştirilen ve 08.09.1999 tarihinde yürürlüğe giren 9. madde
hükmü uyarınca, işe giriş bildirgesinin sigortalıların "işe başlatılması
ndan önce" verilmesi yeterli bulunup, bildirgenin işe başlatılmadan bir
gün önce verilmesine yönelik bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
Kuruma bildirilmeyen sigortalının zararlandırıcı sigorta olayına uğraması
durumunda ilgililerin sigorta yardımları Kurumca sağlanmakta, ancak,
belirtilen sigorta olayları için Kurumca yapılan ve ilerde yapılması
gerekli bulunan her türlü masraşarın tutarı ile, gelir bağlanırsa bu gelirlerin
sermaye değerleri tutarı, 26. maddede yazılı sorumluluk halleri
aranmaksızın, işverene ayrıca ödettirilmektedir
Anılan Kanunun 10. maddesi ile işverenin kusursuz sorumluluğunun
oluşabilmesi için, zararlandırıcı sigorta olayının, işe giriş bildirgesinin
Kuruma veya iadeli-taahhütlü olarak postaya verilmesinden önce
meydana gelmiş olması aranmaktadır.
Somut uyuşmazlıkta; zararlandırıcı sigorta olayına uğrayan sigortalı-
ya ait bildirgenin işe başlatılmadan önce iadeli-taahhütlü olarak postaya
verilip verilmediğinin belirlenmesi önem taşımaktadır.
Bu noktada önemli olan yön, ispat yükünün davacı Kuruma mı, işverene
mi ait olduğunun belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.
Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraşardan her biri, hakkı
nı dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür (TMK m. 6). An-
2550 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 82 • Sayı: 5 • Yıl 2008
cak iddialar karşısında kimin ispat yükü altında bulunduğunun tesbiti
her zaman kolay olmamaktadır. Genel hükümler uyarınca ispat yükünün
dağıtımında objektif iyiniyet kuralları da gözönünde tutulmalıdır.
Olumsuz olayların ispatındaki güçlük, çoğu zaman imkansızlık gözönüne
alındığında, bildirgenin işe başlatılmadan (iadeli-taahhütlü olarak)
postalandığının ispatı, davacı Kurumu olumsuz bir olayın ispatına zorlamak
olur ki, bu durumda objektif iyiniyet kuralları ile bağdaşmaz.
Çalıştırılan sigortalıları bildirme yükümlülüğü anılan Kanunun 9.
maddesi ile işverene ait olup, bu yükümlülüğün Yasanın aradığı sürede
yerine getirildiğinin ispatı da kendisine ait olacaktır.
Mahkemece, bu yön gözetilerek inceleme ve araştırma yapılması gerekirken,
ispat yükü ters çevrilip, davacı Kuruma yüklenmesi isabetli bulunmamaktadı
r.
TraŞk kaza tutanağına göre zararlandırıcı olayın 21.10.2003 günü,
saat 10:30 sıralarında meydana geldiği anlaşılmaktadır. Sigorta müfettiş
raporunda yer verilen davalı şirket müdürünün ifadesinde ise; Borçka'da
bulunan sondaj kamyonunun Ankara'ya götürülmesi amacıyla, şantiye
şeŞ tarafından 20.10.2003 tarihinde yöreden bir sürücü ile anlaşıldığı, sigortalı
nın işbaşı yaptığı 21.10.2003 günü, Borçka-Hopa Karayolunun 10.
km’sinde meydana gelen traŞk-iş kazası sonucunda vefat ettiği belirtilmektedir.
21.10.2003 tarihli iadeli-taahhütlü olarak Kuruma postalanan işe giriş
bildirgesinin, aynı gün meydana gelen kazadan önce postaya verildi-
ğinin kanıtlanması yükümlülüğü davalı işverene ait olup, bu amaçla,
posta idaresinden, evrakın kabul saatinin belirlenmesi için yazışma yapı
lmalıdır. Yapılacak değerlendirmede; işe giriş bildirgesinin Ankara'dan
postaya verilmiş olduğu ve Borçka-Hopa karayolunda vefat eden sigortalı
nın imzasını içerdiği olguları da dikkate alınmalıdır.
Ayrıca, zemin araştırma sondaj işi yapmakta olan davalı işyeri, bu niteliğ
iyle teknik hizmetler iş koluna dahil olup, anılan kanunun 9. maddesinde
inşaat işyerleri için tanınan istisnai düzenlemeden yararlanma olanağı
da bulunmamaktadır.
Yukarıda belirtilen maddi ve yasal olgular dikkate alınarak, yapılacak
inceleme ve değerlendirme ile karar vermek gerekirken, önceki kararda
direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalı
dır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme
kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK’un 429. maddesi
gereğince BOZULMASINA, 19.3.2008 gününde oyçokluğu ile karar
verildi.
Yargıtay Kararları 2551