Hukuki Net Hukuki NET | Forum | Mevzuat Anasayfa | Kaynaklar | Yazarlar | Dizin | Arama | Uyarlama | Giriş | Üye Ol
İrade Beyanlarinin Yorumu• Zamanaşimi Defi
Ekleyen: Av.tayfun Eyilik | Tarih: 18-02-2007 | Kategori: İçtihat | Okunma : 4524 | Not:
Av.tayfun Eyilik

Hakkımdaki bilgilere http://www.tayfuneyilik.av.tr sitesinden ulaşabilirsiniz


Profil >

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

E: 2006/4­232 K: 2006/269 T: 03.05.2006

İrade Beyanlarinin Yorumu• Zamanaşimi Defi

(HUMK. m. 76)

Özet: Bazı durumlarda, irade beyanları­nın sahiplerinin veya muhataplarının çeşitli nedenlerle bu beyana değişik anlam verme­leri sebebiyle yorum yapılması gerekir. İrade beyanının ne anlama geldiği konusunda şüp­he ve tereddütlerin uyandığı durumlarda, yargıç irade beyanının gerçek anlamını bul­mak zorundadır.

Davalının "beş yıl sonra suçlanmanın hu­kuki dayanaktan yoksun olduğu" esasına dayanarak davanın reddini talep etmesi, da­vada zamanaşımı def’i ileri sürüldüğü anla­mına gelmektedir.(*)

Taraflar arasındaki "Manevi Tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Muğla Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın zama­naşımı nedeniyle reddine dair verilen 20.2.2004 gün ve 2003/246­2004/86 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 12.5.2005 gün ve 11024­5292 sa­yılı ilamıyla; (...Dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı, Milas Meslek Yüksekokulunda öğretim görevlisi olarak görev yaptığı dönemde, davalının sicil amiri olup, şahsına duyduğu kin ve husumet nedeniyle hakkında soruşturmalar yapılmasına neden ol­duğunu, dayanaksız olarak olumsuz sicil düzenleyerek mesleki yaşamının zedelenmesini ve haksız tayinler yapılmasını sağladığını ve hakkında ha­karet içeren sözler sarfettığini belirterek 10.000.000.000 TL manevi tazmi­natın tahsilini istemiştir.

Davalı 12.5.2003 tarihli cevap dilekçesinde yapılan işlemlere davacı­nın tavırlarının neden olduğunu, soruşturma açma ve tayin tasarruflarının Rektörlük makamının yetkisinde olduğundan bu konuda yapılan işlemler­den sorumlu tutulamayacağını savunduktan sonra dava konusu olayların üzerinden beş yıl geçtikten sonra okul müdürünü suçlamanın hukuken ve mantıken gerçek dayanaktan yoksun olduğunu belirtmiştir.

(*) Gönderen: Ali GÜNEREN (Yargıtay 21. Hukuk Dairesi Başkanı)

Yerel mahkemece davalının yukarıda açıklanan savunması zamanaşı­mı defi olarak kabul edilerek davanın zamanaşımı nedeniyle reddine ka­rar verilmiştir.

Zamanaşımı, bir talep ve dava hakkının kanunda belirtilen süre içinde kullanılmaması halinde usul hukukunca öngörülen şekilde ileri sürülmek koşuluyla borçluya borcunu ödememe imkanı veren bir hukuki müessese­dir. Zamanaşımı bir itiraz olmayıp, defi bulunduğundan ileri sürülmedikçe hakim tarafından doğrudan doğruya (res'en) gözönünde tutulamaz. Başka bir anlatımla zamanaşımı kişisel bir savunma nedeni olup, bütün öteki sa­vunmalarda da olduğu gibi ve özellikle itiraz nedenlerinden farklı olarak savunulmadığı zaman mahkemece res'en gözetilemez ve uygulanamaz. Za­manaşımının davayı etkisiz bırakması kendiliğinden gerçekleşmemekte ve ancak borçlu iradesine bağlı bulunmaktadır.

Bu açıklamalar ışığında yeniden temyize konu olayımıza dönersek, da­valının 12.5.2003 tarihli cevap dilekçesindeki savunmasının zamanaşımı defi olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Davalının kullanmadığı defi nitelikli hakkının res'en gözetilmesi de mümkün olmadığına göre davacının anılan savunmayı zamanaşımı defi olarak yorumlayarak cevap vermiş ol­ması da sonuca etkili görülmemiştir. Yerel mahkemece işin esası incelene­rek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken davanın zamanaşımı nede­niyle reddedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiş­tir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapı­lan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra ge­reği görüşüldü:

Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması nedeniy­le dava edilebilme niteliğinden yoksun kalabilmesini ifade etmektedir. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdir­meyip, onu eksik bir borç haline dönüştürür, alacağın dava edilebilme ni­teliğini ortadan kaldırır.

Zamanaşımı, usul hukuku bakımından bir defi olup, ilgilisince ileri sürülmedikçe hakim tarafından doğrudan doğruya göz önünde bulundu­rulamaz.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, da­valının cevap dilekçesinde yer alan "...5 yıl sonra ... suçlamak, hem hu­kuken hem de mantıken gerçek dayanaktan yoksundur" ifadesinin "za­manaşımı defi" olarak kabul edilip edilemeyeceği noktasında toplanmak­tadır.

İrade beyanı, irade sahibinin ya da muhatabının çeşitli sebeplerle bu beyana değişik anlam vermeleri nedeniyle yoruma ihtiyaç gösterir. İrade­yi açıklamak, beyan etmek için kullanılan söz, deyim ve işaretler açık ol­madığı, birden çok anlama geldiği, taraflar arasında şüphe, tereddüt uyandırdığı zaman, hakim bunların gerçek anlamlarını bulmak zorunda­dır. Dava sırasında bir beyanın yorumunda genel yorum kuralları uygu­lanacaktır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.10.1962 gün ve 1962/T­14­35 sayılı kararı).

Davalının, “5 yıl sonra suçlanmanın hukuki dayanaktan yoksun oldu­ğu” esasına dayanarak "davanın reddi" isteğini ileri sürmesi, davada za­manaşımı definin ileri sürüldüğü anlamına gelmektedir.

Zira, beyanda bulunan davalının aktarmak istediği görüş, zaman geçmiş olması nedeniyle davanın dinlenemeyeceği olgusudur. Böyle bir iddianın hangi hukuki temele dayanacağını saptama görevi, HUMK 76. maddesi uyarınca, olaya uygulanacak kanun hükmünü kendiliğinden bulmak ve uygulamakla yükümlü olan hakime düşmektedir.

Belirtilen sebeplerle, davalı tarafın cevap dilekçesinde zamanaşımı definde bulunduğu yönündeki kabul, usul hükümlerine ve beyanların yo­rumuna ilişkin kanun hükümlerine uygun olup, yerel mahkemenin bu yöne ilişkin direnme kararı isabetlidir.

Ne var ki, Özel Dairece zamanaşımı define yönelik diğer temyiz itiraz­ları bozma nedenine göre incelenmemiş olup, dosyanın bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunduğun­dan dosyanın belirtilen yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için

4. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 3.5.2006 gününde oyçoklu­ğuyla ile karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Dava, kişilik hakkına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine iliş­kindir.

Davacı öğretim görevlisi olup, davalının müdürlüğünü yaptığı yüksek okulda bir süre müdür yardımcısı olarak da görev yapmıştır.

Davacı, idarecelik görevinden ayrılmasına karşın davalının suçlaması nede­niyle iki kez soruşturma geçirdiğini, görev yerinin değiştirildiğini, davalının kin, garez ve kişisel husumetle hareket ettiğini ve olumsuz sicil düzenleyerek terfi et­mesine engel olduğunu, ayrıca kendisine yönelik olarak hakaret içeren sözler söy­lediğini belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.

Dava dilekçesi davalıya 01/05/2003 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı 15/05/2003 günü mahkemeye verdiği yanıt dilekçesinde; aralarında geçen olay­ları anlattıktan sonra, "...davacı ile ilgili soruşturma, ceza verme ve mahkemeler­de taraf rektörlük makamı iken, 1998 yılında işlemiş olduğu fiillerin sorumlulu­ğunu, konuya taraf olmayan okul müdürüne yüklemekte ve dava açmaktadır. 5 yıl sonra okul müdürünü suçlamak, hem hukuken hem de mantıken gerçek da­yanaktan yoksundur. Açıklanan ve bilinen gerçek deliller dikkate alınarak dava­nın reddine karar verilmesini..." savunmuştur.

Davacı vekili 30/06/2003 günlü yanıta yanıt dilekçesinde "...davalının dava açma sürecinin zamanaşımına uğradığı yönündeki beyanları da mesnetsiz ve boş çabalarının bir tezahürüdür..." iddiasında bulunmuştur.

Mahkemece, dava konusu edilen "yalancı inkarcı, provakatör, çiğ süt emmiş" gibi sözlerin 1998 yılında gerçekleştiği, davacının da yılın ocak ayında, bu sözle­rin davalı tarafından söylendiğini öğrendiği gerekçesiyle BK'nIn 60. maddesinde­ki 1 yıllık zamanaşımı süresinin geçmiş olması nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Mahkeme kararı, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nce zamanaşımı definin davalı tarafından usulüne uygun biçimde ileri sürülmediği belirtilerek bozulmuş, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Zamanaşımı; bir borcu doğuran, değiştiren, ortadan kaldıran bir olgu olma­yıp, doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran savunma aracı­dır.

Zamanaşımı, alacağın varlığını değil istenebilir olmasını ortadan kaldırır. Başka bir anlatımla alacak hakkının, belli bir süre içinde kullanılmaması yüzün­den "dava edilebilme" niteliğinden yoksun kalmasıdır.

Zamanaşımı, bir maddi hukuk kurumu değildir. Bir talep ve dava hakkının yasada belirtilen süre içinde kullanılmaması halinde, usul hukukunda öngörülen biçimde ileri sürülmek koşuluyla borçluya borcunu ödememe olanağı sağlayan bir hukuksal müessesedir. 

Borçlunun zamanaşımını, yasada öngörülen biçimde ileri sürmesi zorunlu­dur. Bu yüzdendir ki, zamanaşımı alacağın doğumu ile ilgili olmayıp, alacağın is­tenmesini önleyen bir savunma olgusudur. Zamanaşımı defi ileri sürülmedikçe alacağın konusu olan hakkın var olduğu ve kabulüne karar verilmesinde yasal bir engel yoktur. Kişisel bir savunma nedeni olup, ilgilisi tarafından ileri sürülmedik­çe mahkemece re'sen gözetilip, uygulanamaz.

Zamanaşımının davayı etkisiz bırakması, borçlunun iradesine bağlıdır. Ken­diliğinden gerçekleşmez. Borçlu tarafından açıkça ileri sürülmedikçe, hakim tara­fından (dosyadaki bilgi ve vakıalara bakılarak), kendiliğinden gözetilemez, tarafa hatırlatılamaz. Davalının ileri sürdüğü karşı vakıalara (olaylara) davalının savun­ma vasıtaları denir. Savunma vasıtaları da, maddi hukuka ve usul hukukuna da­yanan savunma vasıtalarıdır.

Maddi hukuka dayanın savunma vasıtaları, def'iler ve itirazlar diye ikiye ay­rılır.

Defi; davalının (aslında) borçlu olduğu bir borcu (edimi) özel bir nedenle ye­rine getirmekten kaçınmasına imkan veren bir haktır.

Defi, dar anlamda borçlunun özel bir nedene dayalı olarak borçlanılan edimi yerine getirmekten kaçınma hakkıdır. (Öğretide, "karşı haklar" adı da verilir.)

Hak sahibine, bir başkası tarafından ileri sürülen bir hakkı, belirli oranda et­kisiz kılma yada sonuçlarını tamamen yada kısmen sınırlama, engelleme yada or­tadan kaldırma olanağı veren haklardır.

Davalı, aslında borçludur ancak özel bir nedenle borcu yerine getirmekten kaçınma hakkına sahiptir. (Zamanaşımı defi ­BK 140, karşılık borcun ödenmediği –ödemezlik defi BK 81­, semenin satış bedelinin indirilmesi defi BK 202, 207/11, Bağışlayanın defi BK 245­, ödünç verenin defi BK 310, Kefilin tartışma defi­BK 486­)

İtirazda, hak ya hiç doğmamıştır (akit batıldır) yada son bulmuştur (borç ödenmiştir), ileri sürülen vakıa ile, dava konusu hakkın yok olduğu (mevcut ol­madığı) ileri sürülür.

Oysa defi de hak vardır. Ancak davalı öze! bir nedenle (zamanaşımı gibi) o hakkı yerine getirmekten kaçınabilir.

İtiraz, karşı tarafın hakkının mevcut olmadığını gösteren bir olaydır. (Hakkın hiç doğmamış yada sona ermiş olduğunu gösteren olaylar ileri sürülür.) İtirazlar;

a­Hakkın doğumuna engel olan itirazlar,

(­Sözleşmenin şekil koşuluna uygun düzenlenmediği,

­Tarafların birinin ayırtım gücünün olmamasıdır.)

b­Hakkı yok eden itirazlar,

(Alacağın ifa, ibra yada imkansızlık nedeniyle sona erdiğinin ileri sürülmesi­dir.)

itirazlar, olaylara ve belgelere dayanır.

Davalının savunmasında ileri sürdüğü vakıanın defi olup olmadığının bilin­mesi, özellikle usul hukukunda (davada) çok önemlidir. Çünkü davalının def'iyi açıkça ileri sürmesi gerekir. Davalı def'iyi açıkça ileri sürmemişse hakim, tarafla­rın bildirdiği vakıalardan definin varlığını öğrense bile, bunu re'sen gözetemez.

Açıklamalar ışığında somut olaya baktığımızda; davalının davacıya yönelik olarak, "...sizin hakkınızda soruşturma açan, ceza veren ve mahkemelerde taraf olan Üniversite Rektörlüğü iken, 5 yıl sonra okul müdürünü suçlamak hukuken ve mantıken dayanaktan yoksundur," biçimindeki sözlerini zamanaşımı defi ola­rak kabul etme olanağı yoktur. Davalının savunma sırasında kullandığı sözler, yorumlanarak zamanaşımı definde bulunulduğu sonucuna varılamaz. Zamanaşı­mı definin açık olarak ileri sürülmüş olması gerekir.

Kararın bozulmasından sonra yapılan duruşma sırasında, davalının verdiği ilk yanıt dilekçesindeki sözlerin zamanaşımı anlamında kullandığı biçimindeki beyanlarının ise, usul hukuku bakımından hiçbir geçerliliği yoktur.

Bu nedenlerle, yerel mahkemenin direnme kararının usul ve yasaya aykırı ol­duğu görüşünde olduğumuzdan, sayın çoğunluğun onama kararına katılamıyo­ruz.

Üye Üye

Mustafa Kıcalıoğlu Mehmet Uyumaz

Forum