Hukuki Net Hukuki NET | Forum | Mevzuat Anasayfa | Kaynaklar | Yazarlar | Dizin | Arama | Uyarlama | Giriş | Üye Ol
İcra ve İflas Kanununda Değişiklikler
Ekleyen: Av.tayfun Eyilik | Tarih: 12-12-2006 | Kategori: Makale | Okunma : 4819 | Not:
Av.tayfun Eyilik

Hakkımdaki bilgilere http://www.tayfuneyilik.av.tr sitesinden ulaşabilirsiniz


Profil >

İcra ve İflas Kanununda  Değişiklik Yapılmasına Dair

4949 Sayılı Kanun ile  Getirilen Başlıca Değişiklikler*

 
 
4949 sayılı  “İcra ve İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”, 30 Temmuz 2003 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak (birkaç maddesi ileri uygulama tarihli olmak üzere)  yürürlüğe girmiştir. Bu değişikliklerin başlıcaları ana başlıklarla aşağıda sıralanmıştır.
 
I- İcra Hukukuna ilişkin değişiklikler:
 
İcra hukukunda yapılan  değişikliklerle uygulamada bugüne dek ortaya çıkan sorunların, özellikle takipleri sürüncemede bırakan tebligat hukukundan kaynaklanan problemlerin büyük ölçüde çözümlenmesi, böylece icra hukukunun hızlandırılması amaçlanmıştır. 
 
Buna göre, aşağıda ayrıntılı olarak ayrıca açıklanacağı üzere;
 
-Takip işlemlerine itiraz edenlere, ipotek sözleşmesine taraf olanlara, ihalenin feshi davası açanlara, hacizli taşınmaza devir sonucu malik olanlara yurt içinde adres bildirme zorunluluğu, ayrıca kredi sözleşmesinde gösterilen adresin değiştirilmesinin ancak yurt içinde gösterilecek adresin   noter aracılığı ile kredi kullandırana bildirilmesi halinde sonuç doğuracağı düzenlemesi ve cari hesabın kesilmesinin, tazmin talebine ilişkin ihtarın noter aracılığı ile kredi kullananın kredi sözleşmesinde yazılı ya da ipotek akit tablosunda belirtilen adrese tebliği halinde, tebligatın yapılmış sayılacağı düzenlemeleri getirilmiştir.
 
-Sıra cetveline itiraz halinde, sıra cetvelinde hak sahibi görünenlere kesin teminat mektubu ibrazı karşılığında ödeme yapılacağı hususu düzenlenmiştir. 
 
-Alacaklı ve borçlu borcun taksitlendirilmesi amacıyla icra dairesinde yapacakları sözleşmelerin devamı süresince on yıla kadar bir süreçte hacizli ve rehinli taşınır/taşınmaz malların satışına ilişkin  sürelerin  işlemeyeceği düzenlemesi getirilmiş; böylelikle hacizlerin/takiplerin düşmesi önlenmek istenilmiş, bankaların sözleşmelerde hareket kabiliyetini arttıran düzenlemelere yer verilmiştir.
 
-Uygulamada sıklıkla karşılaşılan haciz ihbarnamelerine süresinde yanıt verilmemesi veya yasal yollara başvurulmamasının yarattığı mağduriyetler, haciz ihbarnameleri ile ilgili üçüncü bir aşama yaratılarak ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır.
 
-Özellikle fabrikalarda bulunan teferruat ve eklentinin korunması için, gerek haciz aşamasında gerekse satış kesinleşinceye kadar olan dönemde icra memuruna gerekli tedbirlerin alınması için yetki verilmiştir.
 
-Yine icra takiplerinin sürüncemede kalmasına yol açan kıymet taktirine ve ihalenin feshine yönelik şikayetler usul hükümleriyle düzenlenmeye çalışılmıştır.
 
1-İİK’nun 18 inci maddesinde yapılan değişiklik ile;
 
Tetkik merciine; gerek görmesi halinde, şikayet konusu işlemi yapan icra dairesinin açıklama yapmasını isteme  olanağı tanınarak  işlemin gerekçesini öğrenme imkânı sağlanmıştır.
 
Ayrıca,  eski Yasada duruşmaların on beş günü geçmemek üzere ertelenebileceği  hükmü yer almaktayken, yeni düzenleme ile duruşmaların ancak zorunluluk halinde ve otuz günü geçmemek üzere ertelenebileceği hükme bağlanmıştır.
 
2-İİK’nun 23 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yapılan değişiklikle;
   
Taşınır rehni tanımlamasının; teslime bağlı rehinler, hapis hakkı, alacak ve sair haklar üzerindeki rehinler yanında Türk Medeni Kanununun 940 ıncı maddesinde öngörülen rehinleri ve Ticari işletme rehnini de kapsayacağı hükme bağlanmıştır.
 
3-İİK’nun 24 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında yapılan değişiklikle;
 
Menkul teslimine ilişkin ilamların icrasında,  malın değerinin, ilamda  yazılı olmaması veya ihtilaflı bulunması halinde icra müdürü tarafından “haczin yapıldığı tarihteki değeri”ne göre belirleneceği öngörülmüştür.
 
4-İİK’nun 44 üncü maddesine yapılan bir ekleme ile;
 
Ticareti terkeden tacirlerin mal beyanını alan ticaret sicil memurunun keyfiyeti ilgili siciller yanında Türkiye Bankalar Birliği’ne de bildirmesi öngörülerek, bankaların kredi müşterilerini izlemesinde bu açıdan önemli bir kolaylık sağlanmıştır. Diğer yandan yapılan bu ekleme ile keyfiyetin Türk Patent Enstitüsüne bildirilmesi zorunluluğu da getirilerek, Patent Enstitüsünde kayıtlı unsurların temliki,  iki ay süre ile kısıtlanmıştır.
 
5-İİK’ nun 58 inci maddesine yapılan değişiklikle ile;
 
Alacak veya teminatın yabancı para olması halinde, alacaklıya, alacağının  hangi tarihteki kur üzerinden tahsil edilmesini istiyorsa, bu hususu takip talebinde belirtmesi zorunluluğu getirilmiştir. Böylece yasal düzenleme, Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına uygun hale getirilerek alacaklının kur farkından doğan kaybı önlenmek istenmiştir.
 
6-İİK’nun 62 inci maddesinin ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen fıkra ile;
 
Dava ve takip işlemlerinde, borçlu ya da vekiline, itirazla beraber borçluya ait yurt içinde bir tebligat adresini bildirme zorunluluğu getirilmiştir. Adres değişikliğinin bildirilmemesi ve tebliğ memurunca yurt içinde yeni bir adresin tespit edilememesi halinde  takip talebinde gösterilen adrese çıkarılacak tebligatın usulüne uygun ve geçerli olacağı kabul edilmiştir. Bu düzenlemeyle, icra takiplerinde ödeme emrinin tebliğinden sonra borçluların adreslerini değiştirmeleri sonucu  tebligat yapılamaması ve  takibin ve takiple ilgili davaların bu nedenle sürüncemede kalmasının önüne geçilmeye çalışılmıştır.
 
7- İİK’ nun 68/b maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinde yapılan değişiklik ile;
 
Kredi kullanan tarafın sözleşmede belirtilen adresini değiştirmesinin krediyi kullandıran tarafa ancak noter aracılığıyla yurtiçinde bir adres bildirmesi halinde sonuç doğuracağı, aksi takdirde hesap özetinin eski adrese ulaştığı tarihin borçluya tebliğ tarihi sayılacağı belirtilmiştir.
 
Yine aynı maddenin ikinci fıkrasında yer alan “aldığı”  ibaresi “gönderilen” şeklinde değiştirilmiştir.  Bu değişiklik ile; borçlu cari hesap sözleşmesinde belirtilen dönemleri veya kısa, orta, uzun vadeli kredi sözleşmelerinde yazılı faiz tahakkuk dönemlerini takip eden 15 gün içinde noter aracılığıyla gönderilen hesap özetlerinin yine bu süre içerisinde borçluya tebliğ edilmesine yönelik zorunluluk ortadan kaldırılarak, süresi içerisinde noter aracılığıyla hesap özetinin gönderilmiş olması yeterli hale getirilmiştir.
 
Ayrıca, İİK’ nun 68/b maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen  ve Bankamız tarafından yürütülen yasal takipleri oldukça yakından ilgilendiren hüküm ile; krediyi kullanan tarafın hesabının kesilmesine veya borcun ödenmesine ilişkin ihtarnameye itiraz etmiş olmasının, bu ihtarnameden önce  muhtevasına itiraz edilmeyerek kesinleşen hesap özetlerinin sonuçlarını ortadan kaldırmayacağı düzenlemesi getirilmiştir. Bunun sonucu borçlular kesinleşmiş hesap özetlerine ilişkin borçlarını yapılacak takiplerde ödemek zorunda kalacaklar ve bu hesap özetlerinin gerçeğe aykırılığı ancak bu hesap özetinde belirtilen borçlarını ödedikten sonra dava konusu  yapabileceklerdir.
 
İcra ve İflas Kanununun 68/b maddesi, yapılan düzenlemelerle daha açık ve uygulamada daha kolay kullanım olanağına sahip bir hale getirilmiş olmasına karşın, yürürlüğe girmesine ilişkin Yasanın geçici 5.13 üncü maddesinde “68/b maddesinde değişiklik yapan hükmü, Kanunun yürülüğe girmesinden sonra tesis edilen kredi işlemlerinden kaynaklanan takiplerde” uygulanır  düzenlemesine yer verilmiştir.
   
Geçici 5.13 üncü maddesindeki düzenleme karşısında, Kanun maddesinde yapılan düzenlemenin Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra yeni tesis edilecek kredi sözleşmelerine uygulanacağı, öncekileriyle bağlantılı olarak düzenlenecek yeni sözleşmelere uygulanabileceği şeklindeki  yoruma açık olsa da, dar yorumlanması halinde mevcut kredi ilişkilerinde uygulanamayacağı ve bu da düzenlemenin yıllarca yürürlüğe giremeyeceği sonucunu doğurmaktadır.
 
Oysa maddenin, gerekçesinde de görüleceği üzere, düzenlenme amacı maddede değişiklik yapmak değil, uygulamada ortaya çıkan tereddütleri gidermek ve konuya açıklık getirmekten ibarettir.
 
Buna karşın geçici 5.13 üncü madde, asıl Kanun maddesinin gerekçesiyle de çelişmekte, adeta madde de değişiklik yapıldığı, bu değişikliğin günümüzde hukuki geçeliliğini sürdürmekte olan kredi sözleşmelerinde ve dolayısıyla bunlardan kaynaklanabilecek takiplerde uygulanamayacağı izlenimi vermektedir. Bu durum kanunun düzenleme amacına aykırıdır
 
8- İİK’ nun 79 uncu maddesinin ikinci fıkrasına yapılan ilave ile;
 
Resmi sicile kayıtlı malların haczinin esas takibin yapıldığı icra dairesince, sicil kaydının bulunduğu icra dairesine talimat yazılmaksızın, ilgili sicile  doğrudan yazılmak suretiyle yapılabileceği düzenlemesi getirilmiştir.
 
Bu düzenlemeyle ayrıca, her hangi bir resmi sicile kaydedilen (tütün, otomobil v.b.) taşınır mallar için de kayden haciz imkanı getirilmiş bulunmaktadır.
 
9- İİK’ nun 88 inci maddesinde yapılan değişiklik ile;
 
Ticari işletme rehni kapsamındaki hacizli taşınırların ancak icra dairelerince satışına karar verilmesinden sonra muhafaza altına alınacağı belirtilmiştir. Böylece işletmenin faaliyetlerini sürdürmesi hedeflenmiştir.
 
Ayrıca, üçüncü kişilerin elinde bulunan taşınır malların haczedilmesi halinde, bu malların üçüncü şahsa yediemin olarak bırakılmasının  alacaklının kabulü ve üçüncü kişinin bunu kabul etmesi halinde mümkün olacağı hükme bağlanmıştır.
 
10-İİK’ nun 89 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında yapılan değişiklik ile
 
Madde büyük ölçüde değiştirilerek, önceki düzenlemeden oldukça farklı bir uygulama getirilmiştir. Buna göre;
 
Üçüncü şahıs elinde haczedilen mal ve alacaklar hakkındaki iki aşamalı uygulama, üç aşamalı hale dönüştürülmüş olup, ikinci haciz ihbarnamesine de itiraz etmeyen üçüncü kişiye ayrıca üçüncü bir bildirimde bulunularak bu bildirimin tebliğ edildiği tarihten itibaren 15 gün içerisinde menfi tespit davası açma ve yine bu bildirim tarihinden itibaren 20 gün içerisinde de  menfi tespit davası açtığına dair belgeyi ilgili icra dairesine teslim etme olanağı tanınmıştır. 
 
Yine 89 uncu maddenin beşinci fıkrasının son cümlesinde yapılan değişiklikle; üçüncü şahsa borçlu ile kötü niyetli alacaklıdan, ödemek zorunda kaldığı paranın veya malın iadesini isteme olanağı getirilmiştir.
 
Bu düzenlemeler ile nezdinde borçluya ait mal varlığı bulunmayan üçüncü kişilerin, özellikle banka şubelerinin birinci ve ikinci haciz ihbarnamelerine süresinde yanıt vermemesi ve yasal yollara başvurmaması sonucunda ortaya çıkan mağduriyetlerinin önlenmesi amaçlanmıştır.
 
11- İİK’nun 91 inci maddesine yapılan ekleme ile;
 
Hacizli taşınmazın el değiştirmesi halinde, kanunun 148/a maddesinin uygulanacağı hükme bağlanmış olup, bu düzenleme gereği taşınmaza yeni malik olan kişinin de (tapu sicil müdürlüğüne) yurt içinde tebligata esas adres bildirmesi zorunluluğu getirilmiştir. 
 
12-İİK’nun 92 nci maddesinin üçüncü fıkrasında yapılan değişiklikle;
 
Haciz konusu taşınmazın üzerinde eklenti bulunması halinde, icra dairesine bu eklentilerin korunması için önlem alma ve rehin hakkı sahibinin istemi üzerine gerektiğinde işletmenin faaliyetine engel olmayacak şekilde bunları muhafaza altına alma görevi verilmiştir.
 
13-İİK’nun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasında yapılan değişiklikle;
 
Anonim şirketlerde hisseleri temsil eden pay senetlerinin veya pay ilmuhaberlerinin çıkarılmamış olması halinde çıplak payın haczinin ne şekilde yapılacağı konusunda uygulamada çıkan tereddütleri gidermek için gerekli düzenlemeler yapılmıştır.
 
Buna göre, anonim şirketlerde, pay senetleri veya pay ilmühaberleri çıkarılmamış olması durumunda borçlunun şirketteki payının haczinin, icra dairesi tarafından şirkete yapılacak tebliğ ile uygulanacağı düzenlenmiş ve ayrıca bu haczin şirketin pay defterine işlenmesi zorunlu tutulmuştur. Ancak bu haczin şirket pay defterine işlenmemiş olması halinde dahi haczin şirkete tebliği tarihinde yapılmış sayılacağı öngörülmüştür. Diğer yandan,  haczin icra dairesi tarafından tescil edilmek üzere ticaret siciline de bildirileceği madde de düzenlenmiş olup, bu durumda haczedilen payların devrinin alacaklının haklarını ihlal ettiği oranda batıl sayılacağı hükmü getirilmiştir.
 
 
14-İİK’ nun 111 inci maddesinin üçüncü  fıkrasında yapılan değişiklikle;
 
Borçlu ile alacaklının borcun taksitlendirilmesi için icra dairesinde yapacakları sözleşmelerin satışa ve paraya çevirmeye ilişkin süreleri 10 (on) yıl boyunca keseceği, bu sözleşmelerin süresinin 10 (on) yılı aşması durumunda, aştığı tarihten itibaren söz konusu sürelerin kaldığı yerden işlemeye başlayacağı kuralı getirilmiştir. Böylece, haciz ve satış isteme sürelerini etkilemeksizin 10 yılı geçmemek üzere aynı borçlu ile aynı dosya üzerinde birden çok taksitlendirme yapma olanağı getirilmiştir.
 
Getirilen bu değişiklikle, borçlu ile alacaklının borcun taksitlendirilmesi için yapacakları sözleşmelerin satışa ve paraya çevirmeye ilişkin süreleri on yıl boyunca keseceğini, bu sözleşmelerin süresinin on yılı aşması halinde aştığı tarihten itibaren söz konusu sürelerin kaldığı yerden işlemeye başlayacağı hükme bağlanmıştır. Böylece haciz ve satış isteme sürelerini sürelerinden etkilenmeksizin, on yılı geçmemek üzere aynı borçlu ile (kesintisiz olmak koşuluyla) aynı dosya üzerinde birden çok taksitlendirme yapma olanağı sağlanmıştır.
 
Buna karşın bu maddenin geçici 5.16 ncı yürürlük maddesi bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki sözleşmelerde uygulanacağına hükmetmektedir. Böylece Kanunun bu maddesinin yürürlük anından itibaren uygulanamayacağı gibi garip, hatta akla aykırı bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Oysa maddenin gerekçesinde de görüleceği üzere amaç sadece geçmişe değil geçmişle birlikte geleceğe de Kanunun uygulanmasını sağlamaktır.
 
Kaldı ki eğer bu geçici maddenin uygulanması halinde bu kez gelecekte 111 inci maddenin uygulanması olanağı kalmayacaktır
 
15-İİK’nun 114 üncü maddesinde yapılan değişiklikle;
 
Satışlarda, ilanın yurt düzeyinde yayımlanan bir gazetede yapılmasına karar verilmesi halinde bu ilanın satış talebi tarihinde yurt düzeyinde tirajı en yüksek beş gazeteden birinde yapılması esası getirilmiştir. Böylece beş büyük gazetenin tespiti ile bu tespitte esas alınacak tarih saptanarak, uygulamada ihalenin feshine yol açan tartışmalar önlenmiştir.
 
16- İİK’ nun 115 inci maddesinin üçüncü  fıkrasında ve 126 ncı maddesinin birinci fıkrasında yapılan değişiklikle;
 
Taşınmaz ve taşınırların satışında, ilk arttırmada satışın yapılabilmesi için artırma bedelinin malın tahmin edilmiş kıymetinin % 60’ını bulması rehinli alacaklar toplamından fazla olması ve aynı zamanda paraya çevirme ile paraların paylaştırılması işlemlerine ait masrafların tamamını karşılaması gerektiği düzenlenmiştir.
 
17-İİK’nun 116 ncı maddesinin birinci fıkrası ile 126 ncı maddesinin 3 üncü bendinde yapılan değişiklikle;
 
İlk arttırmada satışı gerçekleştirilemeyen menkul malların ikinci arttırmasının ilk arttırmayı izleyen beşinci gün yapılacağı ve beşinci günün (taşınmazlarda onuncu günün)   resmi tatil gününe rastlaması  halinde ikinci arttırmanın  tatili izleyen ilk iş günü yapılacağı hükmü getirilmiştir. Böylece satış günü alınması kolaylaştırılmıştır.
 
18- İİK’nun 118 inci maddesi ile;
 
Satılan malın, ihale kesinleşmeden önce  teslim edilemeyeceği düzenlemesi getirilmiştir.
 
19- İİK’nun 128 inci maddesinde yapılan değişiklikler ve bu maddeden sonra gelmek üzere yeni eklenen 128/a maddesi ile;
 
Taşınmazın takdir edilen kıymetini etkileyen mükellefiyetlerin ortaya çıkması durumunda, önceki düzenlemeye göre raporun düzenlendiği tarihten itibaren iki yıl geçmeden kıymet takdiri talep edilemezken, yeni düzenleme ile, icra müdürlüğünden yeniden satışa esas teşkil etmek üzere kıymet takdirinin istenebileceği hükme bağlanmıştır. Böylelikle malın satışının asıl değeri üzerinden yapılması amaçlanmıştır.
 
Diğer yandan, kıymet taktirine ilişkin şikayet yeni değişiklikte belirli bir prosedüre bağlanmış; böylece kötü niyetle yapılacak şikayetlerin icra takiplerini sürüncemede bırakması engellenmek istenmiştir. Bu çerçevede,  kıymet taktiri tebliğ edilen ilgililerin  ancak raporun düzenlendiği yerdeki tetkik merciine şikayette bulunabilecekleri düzenlemesi getirilmiş; yetkisiz tetkik merciine şikayette bulunulması halinde ise, duruşma yapılmaksızın evrak üzerinde inceleme yapılmak suretiyle başvuru tarihinden itibaren on gün içinde yetkisizlik kararı verilmesi zorunluluğu getirilmiş, verilen bu yetkisizlik kararının kesin olduğu hükme bağlanmıştır. Bunun yanında şikayet tarihinden itibaren yedi günlük süre içerisinde gerekli masraf ve ücretin mahkeme veznesine yatırılmaması halinde  başkaca  bir  işleme  gerek  kalmaksızın şikayetin kesin olarak reddedileceği de düzenlenmiştir. 
 
Bunun dışında, eski düzenlemeden farklı olarak yeniden kıymet takdiri isteme süresi, (Resmi Gazetede yayınlandığı haliyle) iki yıldan bir yıla indirilmiştir.
 
Kanuna yeni eklenen 128/a maddesinin ikinci fıkrasının ilk cümlesi, resmi gazetede yayımlanan haliyle “Kesinleşen kıymet takdirinin yapıldığı tarihten itibaren bir yıl geçmedikçe yeniden kıymet takdiri istenemez.” hükmünü getirmiştir. Oysa gerek Hükümetin Meclise sunduğu metinde, gerek Adalet Komisyonunca Meclis Genel Kurulu’na gönderilen metinde ve gerekse Kanunun gerekçesinde bir yıllık süre değil iki yıllık süre söz konusudur. Yani aslında yasa metninin “...iki yıl geçmedikçe yeniden kıymet tadiri istenemez.”  şeklinde olması gerekirken  bir yıl olarak yazılmasının yine yazım hatasından kaynaklandığı düşünülmektedir.
 
Konuyla ilgili olarak, Meclis tutanakları incelendiğinde bu durumun, Parlamento görüşmeleri sırasında 134 ncü maddesi hakkında verilen bir önergenin tartışılması aşamasında Adalet Komisyonu Başkanı Köksal Toptan tarafından bu maddeyle ilgili Komisyon görüşü sunulurken ek olarak (yine bir yanılgıdan kaynaklandığını düşündüğümüz) 128/a maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “iki” ibaresinin “bir” olarak değişmesi gerektiği, tapaj hatası bulunduğu şeklindeki sözlü uyarısının neden olduğu anlaşılmış, ancak 128/a maddesi düzeltilmiş bu haliyle Mecliste oylanmamıştır.
 
Yanlış anlaşılma sonucu aslında maddenin ikinci fıkrasının ilk cümlesinde yer alan “iki” ibaresinin “bir” olarak düzeltildiği düşünülmekte olup, madde metninin Hükümet ve Adalet Komisyonundan geldiği ve Meclise sunulduğu, nihayet meclis tarafından oylanarak kabul edildiği haliyle doğru olması nedeniyle asıl şimdi bir yazım hatası olduğu kanısındayım.
 
Bu maddi hatanın da, acilen düzeltilmesi gerektiği düşünülmektedir.  
 
20- İİK’nun 130 uncu maddesinde yapılan değişiklikle;
 
Satış bedelinin ödenmesi için icra müdürünün ihale alıcısına verebileceği süre kısaltılarak on gün olarak belirlenmiştir.
 
21-İİK’nun 134 üncü maddesinde yapılan değişiklik ile;
 
Pey sürmek suretiyle ihaleye iştirak edenlerin ancak yurt içinde bir adres göstermek koşuluyla ihalenin feshini talep edebilecekleri kuralı getirilmiştir. Yine ihalenin feshinin görevsiz veya yetkisiz merciiden istenilmesi halinde, bu tetkik mercii veya mahkemenin evrak üzerinde inceleme yaparak on gün içinde karar vermesi gerektiği, verilecek  bu kararın da kesin olduğu düzenlenmiştir. Ayrıca ihale sonucu taşınmazı satın alanların, (ihaleye alacağına mahsuben iştirak edenler hariç)  ihalenin feshi talep edilmiş olsa dahi,  satış bedelini derhal veya 130 uncu maddeye göre verilen süre içerisinde nakden yatırmaları zorunluluğu getirilerek, bu meblağın nemalandırılması hükme bağlanmıştır. Bu düzenleme sonucu, ihalenin feshi talebi halinde alıcının banka teminat mektubu verme imkanı tamamen ortadan kaldırılmıştır.
 
Bunun dışında, uygulamada ortaya çıkan ihtilaf ve uyuşmazlıkları önlemek bakımından, ihale kesinleşinceye kadar taşınmazın muhafaza ve idare şeklinin icra dairesi tarafından kararlaştırılacağı hükme bağlanmıştır.
 
22- İİK’na 142/a maddesi eklenmiştir.
 
Bu madde ile alacaklılar için yeni bir olanak daha getirilmiş, sıra cetveline itiraz edilmesi halinde, sıra cetvelinde hak sahibi görünen her alacaklının icra dosyasına bir bankanın kesin teminat mektubunu sunmak suretiyle payına düşen miktarı tahsil edebilmesi imkanı getirilmiştir.
 
23- İİK’nun 143 üncü maddesinde yapılan değişiklik ile;
 
Eski düzenlemede alacaklının alacağının tamamını alamamış olması nedeniyle kendisine verilen aciz vesikasında belirtilen borca karşı zamanaşımı iddiasında bulunulamazken, yapılan bu değişiklikle borcun aciz vesikasının düzenlenmesinden itibaren 20 yıl geçmesiyle zamanaşımına uğrayacağı kuralı getirilmiştir.
 
24-İİK’na eklenen 148/a maddesi ile;
 
İpotek sözleşmesi yapılırken tarafların veya ipotekli taşınmazı daha sonra satın alanların ya da bunlarının haleflerinin  tapu sicil müdürlüğünde yurt içinde bir adres göstermeleri zorunluluğu getirilmiştir. Aksi halde ilgililerin tescil talebinin reddolunacaktır.
 
İkinci fıkra düzenlemesinde de, adres değişikliği halinde yeni adresin tapu sicil müdürlüğüne bildirilmemesi durumunda, eski adrese yapılacak tebligatın adrese ulaştığı tarihte tebliğ edilmiş sayılacağı hükme bağlanmıştır.
 
25-İİK’nun 150/ı maddesinde yapılan değişiklik ile;
 
Alacaklının cari hesabın kesilmesine veya kısa, orta, uzun vadeli kredi hesabının muaccel kılınmasına ilişkin hesap özetinin veya gayrinakdi kredinin ödenmiş olması nedeniyle tazmin talebinin veya borcun ödenmesine ilişkin ihtarın noter aracılığıyla krediyi kullanan tarafa kredi sözleşmesinde yazılı ya da ipotek akit tablosunda belirtilen adrese gönderilmek suretiyle tebliğ edildiğini veya 68/b maddesi gereğince tebliğ edilmiş sayıldığını gösteren noterden tasdikli bir sureti icra müdürüne ibraz etmesi halinde icra müdürünün 149 uncu maddeye göre işlem yapması zorunluluğu getirilmiş bulunmaktadır.
 
 
Diğer yandan borçlular tarafından bu madde kapsamında yürütülen icra takiplerine karşı yapılacak şikayetlerde, takibin durdurulması koşulları sınırlanmış, ancak borçlunun, borcun sona erdiğine ve ertelendiğine ilişkin resmi veya imzası ikrar edilmiş bir belge sunması halinde takibin durdurulmasının mümkün olabileceği düzenlemesi getirilmiştir.
 
Ayrıca ipotekli taşınmaz maliki üçüncü kişiler için benzer bir düzenleme getirilerek, hesap özetinin, tazmin talebinin veya ihtarın bu kişilere tebliğ edilmesi veya tebliğ edilmiş sayılması halinde bunun MK 887 inci maddesinde öngörülen ödeme istemi yerine geçeceği hükme bağlanmıştır.
 
Yapılan değişiklik sonucu 150/ı maddesinin daha sağlıklı ve seri hale getirilmesi sağlanmıştır.
 
26-İİK’nun 169/a maddesinde yapılan değişiklik ile;
 
İtirazın esas yönünden kabulü halinde, borçlunun talebi olmasa da, alacaklının kötüniyeti veya ağır kusuru olması halinde, %20’den (eski düzenlemede %40) aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına mahkum edileceği, buna karşın borçlunun, itirazın reddi halinde alacaklının talebi varsa ve takip muvakkaten durdurulmuşsa (kötüniyet ve kusur aranmaksızın) %40’dan aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edileceği hükme bağlanmıştır.
 
27-İİK’nun 170 inci maddesinde yapılan değişiklik ile;
 
İmzaya itiraz halinde, inkar edilen imzanın borçluya ait olduğu anlaşılırsa inkar tazminatının yanı sıra, borçlu, takip konusu alacağın %10’u oranında ayrıca para cezasına mahkum edilecektir.
 
II-İflasa ilişkin yenilik ve değişiklikler:
 
İflas hukukunda yapılan değişikliklerle, özellikle;  Yargıtay kararları ve doktrin görüşleriyle uygulama alanı bulan  iflasın ertelenmesi kurumu iflas hukuku açısından yasal düzenlemelere kavuşturulmuş, ayrıca bu güne dek uygulamada bankların mağduriyetine yol açan bir husus ortadan kaldırılarak iflasın açılmasından sonra da, iflas masasına karşı rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapma olanağı getirilmiştir.
 
 
1-İİK’nun 179 uncu maddesi ile ;
 
TTK’nun 324 üncü maddesinde düzenlenen iflasın ertelenmesi kurumu tüm sermaye şirketlerini ve kooperatifleri kapsayacak şekilde genişletilerek düzenlenmiştir.
 
Böylece, borçlu lehine ve aynı zamanda işletmelerin varlığını sürdürmesi amacına da hizmet eden bir düzenleme getirilmiş olup, bu düzenleme ile borçlunun veya alacaklılardan birinin talebiyle iflasın ertelenebilmesi ve durumunu düzeltebilmesi için bir proje dahilinde belirli bir sürenin mahkeme tarafından kendisine verilmesi öngörülmektedir. Mahkeme iflasın ertelenmesi kararını,  kendisine sunulan iyileştirme projesini göz önünde tutarak, şirketin veya kooperatifin mali durumunun iyileşeceği  kanaatine varması halinde verecektir. Erteleme kararı üzerine borçlu aleyhine 6183 sayılı Kanuna göre yapılan takipler de dahil olmak üzere hiçbir takip yapılamayacak ve önceden başlamış takipler durdurulacak, zamanaşımı ve hak düşüren süreler ise işlemeyecektir. Buna karşın, rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takipler başlatılabilecek, başlamış olanlar da satış aşamasına kadar sürdürülebilecektir. Ancak bu takipler nedeniyle de satış günü verilmeyecektir. Azami bir yıl olarak öngörülen erteleme süresi, gerek görüldüğünde bu süre kadar bir kez daha uzatılabilecektir.
 
Diğer yandan, madde de erteleme süresince işleyecek olan faizlerin mevcut rehinle karşılanamayacak olması halinde teminatlandırılması zorunluluğu getirilmiş bulunmaktadır.
 
2-İİK’nun 185 inci maddesine eklenen cümle ile;
 
Rehin sahibi alacaklının dilerse iflastan sonra da masaya karşı rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapabileceği hükme bağlanmıştır.
 
3- İİK’nun 206 ncı maddesinde yapılan değişiklik ile;
 
İflasta adi ve rehinli alacaklıların sırası yeniden düzenlenmiştir. İşçi alacakları, kıdem tazminatları ve nafaka alacakları birinci sırada yer alırken, velayet ve vesayet nedeniyle doğan alacaklar ikinci sırada, özel kanunlarında imtiyazlı olduğu belirtilen alacaklar üçüncü sırada, imtiyazlı olmayan diğer tüm alacaklar ise dördüncü sırada yer almaktadır.
 
4-İİK’nun 222 ve 239 uncu maddelerinde yapılan değişiklik ile;
 
İlk alacaklılar toplanması mümkün olmaz ya da nisabı oluşmaz ise, iflas dairesinin ikinci alacaklılar toplanmasına kadar masayı idare edeceği ve tasfiyeye başlayacağı,
 
Aynı şekilde ikinci alacaklılar toplanmasının gerçekleşmemesi veya karar nisabının oluşmaması halinde ise iflas idaresinin tasfiye kapanıncaya kadar işlemlere devam edeceği,
 
öngörülerek bu konuda uygulamadan gelen aksaklık ve süreçteki gecikmeler önemli ölçüde engellenmeye çalışılmıştır.
 
III-İhtiyati Hacze ilişkin değişiklikler:
 
İhtiyati haciz istenilmesinde alacaklılar lehine yeni imkanlar getirilmiş, ihtiyati haciz talebinin reddi halinde, temyiz yoluna başvurma olanağı sağlanmış ve hacizden veya ihtiyati hacizden sonra rehin kurulmuşsa, 6183 sayılı kanuna göre yapılan takiplerde dahil uygulanan haczin rehinden önceki hacze iştiraki engellenmiştir.
 
1-İİK’nun 257 nci maddesinde yapılan değişiklik ile;
 
İhtiyati haciz istenilmesine ilişkin 257 nci maddedeki mevcut düzenlemelerin yanında yeni imkanlar getirilerek, borçlunun kaçması ya da alacaklının haklarını ihlal eden hileli işlemlerde bulunması halinde de alacaklıya ihtiyati haciz talep etme olanağı sağlanmıştır. Öte yandan madde ile, ihtiyati haciz talep edebilmek için “para borcunun” mevcut olması hususuna netlik getirilmiştir.
 
2-İİK’nun 258 ve 265 inci maddelerinde yapılan değişiklik ile;
 
Eski düzenlemede ihtiyati haciz talebinin reddi halinde temyiz yoluna başvurmak imkanı yokken yeni Kanun ile alacaklıya bu imkan tanınmaktadır. Ayrıca ihtiyati hacze itiraz edilmesi halinde buna ilişkin karara karşı da temyiz yolu açılmıştır.
 
 
3-İİK’nun 268 inci maddesinde yapılan önemli bir değişiklik ile;
 
Her hangi bir malın haczinden veya ihtiyati haczinden sonra bu mal rehin hakkına konu olursa, rehinden sonra (6183 sayılı Kanuna göre yürütülenler de dahil) uygulanacak hacizler, rehinden önceki hacizlere iştirak edemeyeceklerdir.
 
IV- İptal Davalarına ilişkin düzenleme:
 
 
İİK’nun 280 inci maddesinde yapılan değişiklikle;
 
Önceden borçlunun iyiniyetli ve basiretli bir tacirden beklenmeyecek tasarruflarının butlana tabi olduğu öngörülmüş iken, bu kez “alacaklılara zarar verme kastı ile yaptığı işlemleri” iptale tabi tutulmuştur. Buradaki takip yapma koşulu da iki yıldan beş yıla çıkarılmıştır. Böylece iptalin koşulları ağırlaştırılırken, iptali öne sürme süresi de uzatılmıştır.
 
Yapılan bu değişiklik iptal davalarına yeni bir boyut getirmekte, ödeme yeteneğini kısmen veya kısmen ve tamamen kaybeden borçlular ile iflasa tabi olup, hakkında yürütülen icra takibi sonucu uygulanan hacizlerle yarı mevcudu elinden çıkan, kalanın ise vadesi gelmiş ve bir sene içerisinde vadesi dolacak borçlara yetmeyeceği anlaşılan borçluların iyi niyetli kişi veya basiretli tacirden beklenmeyecek tasarruflarla, mevcudunu eksiltmiş olması koşulu kaldırılarak, bunun yerine sadece malvarlığı borçlarına yetmeyen her türlü borçlunun alacaklılara zarar vermek kastıyla yaptığı işlemlerin, karşı tarafça bilindiği veya bilinmesi gereken açık emarelerin bulunduğu hallerde tasarrufun iptali öngörülmüştür.
 
Böylece bu düzenleme ile yeni getirilen “zarar verme kastı” ispatı çok güç bir kavram olduğundan, iptal koşulları borçlu lehine ağırlaştırılmış, buna karşın aynı fıkranın son cümlesindeki iki (2) yıllık süre beş (5) yıla çıkarılmıştır.
 
Gerekçede de görüleceği üzere madde iptal davasının koşullarını ciddi ölçüde değiştirmektedir. Oysa geçici 5.38 inci madde ile bu maddenin sadece Kanunun yürürlüğe girmesinden önce açılmış ve derdest iptal davalarında uygulanacağı hükme bağlanmaktadır. Bu da 111 inci maddede olduğu gibi 280 inci maddedeki değişikliğinde hukuken ölü doğumuna yol açmıştır.
 
Bu geçici maddenin uygulanması halinde de 280 inci maddenin birinci fıkrasının uygulama olanağı kalmayacaktır.   
 
V-Konkordatoya ilişkin yenilik ve değişiklikler:
 
 
İcra ve İflas Kanununda konkordato kurumunda bir kısmı alacaklılar aleyhine olan önemli değişiklikler yapılmış olup, bu düzenlemelerle alacaklılara da konkordato isteyebilme imkanı getirilmiş ve yasaya yeni eklenen maddelerle, alacaklılar lehine “malvarlığının terki suretiyle konkordato” kurumu düzenlenmiştir.
 
1- İİK’nun 285 inci maddesinde yapılan değişiklik ile;
 
Borçlunun yanısıra alacaklının da konkordato isteyebilmesi imkanı getirilmiştir. Bununla beraber gerekli görmesi halinde tetkik mercinin borçlunun malvarlığının muhafazası için gerekli tedbirleri alabileceği hükme bağlanmıştır.
 
Ayrıca söz konusu maddenin son fıkrası yürürlükten kaldırılmış olup, buna göre artık borçlunun konkordato isteyebilmesi için mevcut malları ve alacaklarının, borçlarının en az yüzde ellisini karşılaması gerekliliği bulunmamaktadır.
 
2-İİK’nun 286 ncı maddesinde yapılan değişiklik ile;
 
Önceki yasa döneminde konkordato için aranan konkordato isteyenin iyiniyetli olması  koşulu ile yukarıda belirtildiği üzere mevcudunun borçlarının yüzde ellisini karşılaması  koşulu da kaldırılmıştır. Böylece kötü niyetli tutumuyla bulunduğu aşamaya gelen ve mevcudu borçlarının çok çok azına yetebilen kişilere de konkordatodan yararlanma olanağı getirilmiştir.
 
Ayrıca bu madde ile konkordato talebinin reddedilmesi halinde borçlu veya talep eden alacaklıya bu karara karşı tefhimden itibaren on gün içinde  temyiz yoluna başvurabileceği düzenlemesi de getirilmiştir.
 
3-İİK’nun 287 nci maddesinde yapılan değişiklik ile;
 
Önceki Yasada borçluya verilen iki aylık süre üç aya çıkarılmış, iki aylık uzatma süresi ise aynen korunmuştur.
 
Yine bu madde ile konkordato komiserinin yetkileri ve sorumlulukları da artırılmıştır.
 
4-İİK’nun 288 inci maddesinde yapılan değişiklik ile;
 
Konkordato isteyen borçluya verilen mühlet ve mühletin uzatılmasına ilişkin merci kararlarına karşı temyiz olanağı sağlanmıştır.
 
5-İİK’nun 289 uncu maddesinde yapılan değişiklik ile;
 
Konkordato mühleti sırasında taşınır ve taşınmaz rehniyle temin edilmiş alacaklar nedeniyle rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılabileceği veya başlamış olan takiplere satış aşamasına kadar devam edilebileceği ancak muhafaza yapılamayacağı ve satışın gerçekleştirilemeyeceği düzenlemesi getirilmiştir.
 
Ayrıca konkordato aksine hüküm içermediği takdirde mühletin rehinle temin edilmemiş her türlü alacağa faiz yürütülmesini durduracağı hükme bağlanmıştır.
 
6-İİK’nun 290 ıncı maddesinde yapılan değişiklik ile;
 
Borçlu, önceki düzenlemeden farklı olarak, konkordato süresi boyunca tetkik merciinin iznini almak suretiyle rehin tesis edebilecek, kefil olabilecek, taşınmazını devredebilecektir.
 
7-İİK’nun 296 ncı maddesinde yapılan değişiklik ile;
 
Mahkemenin konkordatonun tasdikine ilişkin kararını vermek üzere tayin ettiği duruşma gününü, mühlet kararını yayımladığı gazete (önceden tirajı en yüksek beş gazeteden biriydi) ile ilan edeceği hükme bağlanmaktadır.
 
 
 
 
8-İİK’nun 297 nci maddesinde yapılan değişiklik ile;
 
Konkordatonun, kaydedilmiş olan alacaklıların yarısını aşması (önceden üçte ikisi idi) ve bu alacaklıların alacağının üçte ikisini geçmesi halinde kabul edileceği hükmü getirilmiştir.
 
9-İİK’nun 298 inci maddesinde yapılan değişiklik ile;
 
Önceden konkordato isteyende aranan ve “doğruluk haricinde yahut pek büyük hiffetle hiçbir muamele yapmamış olmak” şeklinde düzenlenmiş olan iyiniyetli olma koşulunun kaldırıldığı teyit edilmiştir.
 
10-İİK’na eklenen 298/a maddesi ile;
 
Borçlunun istemi halinde konkordatoyu tasdike karar veren hakime, karardan itibaren en fazla bir yılı geçmemek ve erteleme süresince işleyecek olup mevcut rehinle karşılanamayan faizleri teminatlandırmak kaydıyla, rehinli taşınır ve taşınmazların satışını bir yıl erteleme yetkisi vermektedir. Ancak bunun için rehinli alacağın konkordato talebinden önceki yıla ait faizlerinin ödenmiş olması gerekmektedir.
 
Burada borçlunun ayrıca bu malların (kanunda sadece taşınmaz ve ticari işletme rehnine dahil unsurlardan söz etnektedir ki bu durumun redaksiyon hatasından kaynaklandığı düşünülmektedir) işletmenin çalışması için gerekli olduğunu ve paraya çevirmenin ekonomik varlığını tehlikeye sokacağını gerçeğe yakın bir şekilde ispat etmesi de gerekmektedir. Bu durumun ortadan kalkması halinde erteleme kararı da iptal edilecektir.Ayrıca borçlunun malı satması, iflası veya ölümü halinde bu karar kendiliğinden ortadan kalkacaktır.
 
11-İİK’nun 309 uncu maddesinden sonra gelmek üzere 309/a - 309/l maddeleri eklenmiştir.
 
Böylece alacaklı lehine bir düzenleme olan “malvarlığının terki suretiyle konkordato” kurumu getirilmiştir. Malvarlığının terki suretiyle konkordatoda, borçlu, konkordato talebi ile alacaklılarına belirli bir miktar para ödemeyi teklif etmeyecek, malvarlığını alacaklılarına terkederek bu malvarlığının alacaklılar tarafından tasfiye edilmesini teklif edecektir. Bu yolda tasfiyeyi alacaklılar kurulu ve tasfiye memurları gerçekleştireceklerdir. Burada da işleyiş büyük ölçüde adi konkordatoya benzemektedir.Ancak burada alacaklılara doğrudan borçlunun malvarlığı üzerinde tasarrufta bulunmak veya bu malları kısmen veya tamamen üçüncü şahıslara devretmek yetkisi tanınmaktadır.Ayrıca burada konkordato isteyenin malvarlığı ile ilişiği kesilmekte ve borçlunun bu mallar üzerindeki tasarruf yetkisi de sona ermektedir.
 
VI-Diğer değişiklikler:
 
1-İİK’nun 269/a maddesi eklenmiştir.
 
Maddede, kiralanan taşınmazlarda borçlunun ihtarlı ödeme emrine itiraz etmemesi ve ihtar müddeti içinde de kira borcunu ödememesi halinde tahliye isteminde bulunmak imkanı altı aylık süreye bağlanmıştır.
 
2-İİK’nun 333/a maddesi eklenmiştir.
 
Kanunla “ticari işletmede yöneticinin sorumluluğu” düzenlenmekte, ticaret şirketlerinde hukuken veya fiilen yönetim yetkisine sahip olanların alacaklıları zarara uğratmak kastıyla ticari işletmenin borçlarını kısmen veya tamamen ödemeyerek alacaklıları zarara sokması halinde hapis ve ağır para cezasıyla cezalandırılacakları hükme bağlanmaktadır.
 
3-İİK’nun 336/a maddesi eklenmiştir.
 
Muhafaza edilmek üzere kendisine rehin, haciz veya diğer bir sebeple teslim olunan malları icra dairesinin talebine rağmen süresi içinde  teslim etmeyen üçüncü kişilerin şikayeti üzerine hafif hapisle cezalandırılmaları hükmü getirilmiştir. Böylece yed-i eminliği suistimal suçu İİK’nunda özel olarak düzenlenmek suretiyle,  verilecek cezaların paraya çevrilmesi ve tecil edilmesi imkanı ortadan kaldırılmıştır.
 
4- Ayrıca, Kanunda yapılan değişikliklerle, İcra İflas suçlarına verilen cezalar genel olarak ağırlaştırılmıştır. Diğer yandan, bu suçlardan altı aya kadar hapis cezası olanlarda, ceza kararnamesi ile  cezası verilmesi olanağı getirilmiş; böylece ceza yargılamalarındaki sürecin daha da kısaltılması amaçlanmıştır.


* Türkiye Bankalar Birliği - İcra İflas Kanunu Çalışma Grubu tarafından kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla hazırlanmıştır.

Forum