Hukuki Net Hukuki NET | Forum | Mevzuat Anasayfa | Kaynaklar | Yazarlar | Dizin | Arama | Uyarlama | Giriş | Üye Ol
icra inkar tazminati • likit alacak kavrami • mal iadesi yipranma payi
Ekleyen: Av.tayfun Eyilik | Tarih: 21-07-2011 | Kategori: İçtihat | Okunma : 5997 | Not:
Av.tayfun Eyilik

Hakkımdaki bilgilere http://www.tayfuneyilik.av.tr sitesinden ulaşabilirsiniz


Profil >
icra inkar tazminati • likit alacak kavrami • mal iadesi yipranma payi
 
ÖZET: Likit bir alacaktan söz edilebilmesi için alacağın gerçek
miktarının bedeli ve sabit olması veya borçlu tarafından
alacağın tüm unsurlarıyla tespitinin mümkün olması gerekir.
Bir malın bir süre kullanıldıktan sonra bedelinin iadesi
sorumluluğunun doğması halinde fatura bedelinden bir miktar
yıpranma payının düşürülmesi hakkaniyet gereğidir. Buradaki
İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 85 • Sayı: 2 • Yıl: 2011
252
yıpranma miktarının tespiti teknik bir konudur. Dava’nın
tarafları ve özellikle borçlu yıpranma payını peşin olarak
bilemez. Bu nedenle yıpranma payının düşüleceği durumda
alacağın likit olduğundan söz edilemez.
YHGK E: 2010/19-376 K: 2010/397 T: 14.07.2010
Taraflar arasındaki "itirazın iptali" davasından dolayı yapılan yargılama
sonunda; İzmir 1. Sulh Hukuk Mahkemesi’nce davanın "kısmen kabulüne"
dair verilen 04.06.2008 gün ve 2007/939 E- 2008/590 K. sayılı kararın
incelenmesi, taraflar vekillerince istenilmesi üzerine, Yargıtay 19.Hukuk
Dairesinin 09.11.2009 gün ve 2009/1065- 10295 sayılı ilamı ile;
("...Davacı vekili, davalının müvekkili bankanın yatırım müşterisi olduğunu,
12.05.2006 ve 06.07.2006 tarihlerinde davalıya yatırım işlerinde kullanması
amacıyla (6) adet bilgisayar cihazı teslim edildiğini, bir süre sonra davalının
müvekkili ile çalışmaması üzerine müvekkilince bilgisayarların iadesinin
istendiğini, ancak iade edilmediğini bunun üzerine başlatılan icra takibinin
davalının haksız itirazı sonucu durduğunu belirterek itirazın iptaline karar
verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, dava konusu bilgisayarların müvekkilinin davacı banka ile
çalışmaya başlaması için hediye olarak verildiğini, malların mülkiyetinin
davalıya ait olduğunu, bu durumun bankacılıkta yaygın bir uygulama
olduğunu, ödeme emrinde cihazlar için talep edilen miktarların fahiş olduğunu
bildirerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre malların davalıya
kullanım amaçlı verildiği, davalının hibe savunmasını kanıtlayamadığı,
malların değerinden yıpranma değerinin düşülmesi gerektiği gerekçeleriyle
davanın kısmen kabulüne, davalının itirazının kısmen iptaline, takibin
3.838.72 TL asıl alacak, 65.72 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 3.904.44 TL
üzerinden asıl alacağa takipten itibaren % 25 faiz tahakkuk ettirilmek suretiyle
devamına, fazla istemin reddine, taraflar lehine icra inkar tazminatına
hükmolunmasına yer olmadığına karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince
temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere,
delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalının tüm,
davacının ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan öteki temyiz
itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Somut olayda dava konusu alacak bilinebilir (muayyen, likit)
olduğundan hüküm altına alınan miktar üzerinden davacı lehine icra inkar
tazminatına karar verilmesi gerekirken bu yöndeki talebin reddedilmiş olması,
İİK.’nın 67/2. maddesine aykırılık oluşturur...) gerekçesiyle bozularak dosya
yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece
önceki kararda direnilmiştir.
Yargıtay Kararları
253
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz
edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği
görüşüldü:
Dava, 2004 sayılı İcra İflas Kanunu'nun 67. maddesine dayalı itirazın
iptali ve icra inkar tazminatı istemine ilişkindir.
Davacı/alacaklı, bankanın yatırım müşterisi olan davalıya yatırım
işlemlerinde kullanılması ve bankayla çalışmasında kolaylık sağlaması için
altı adet bilgisayar cihazının 12.5.2006 ve 06.07.2006 tarihlerinde teslim
edildiğini, davalının banka ile çalışmayı bırakması üzerine teslim edilen
cihazları aynen veya olmadığı takdirde bedelini iade etmesi için 12.3.2007
tarihinde ihtarname keşide edildiğini, davalının icra takibine haksız olarak
itiraz ettiğini iddia ederek davalının itirazının iptaline ve %40’dan aşağı
olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmolunmasını istemiştir.
Davalı/borçlu aletlerin borsada yüksek hacimli alış verişler yapan
müşterilere iade edilmemek üzere verildiğini, bir süre davacı banka ile
çalıştığını, bu süre içerisinde bankaya daha fazlasını kazandırdığını, cihazlar
için talep edilen bedelin fahiş olduğunu, ifadeyle davanın reddini
savunmuştur.
Yerel mahkemece itirazın iptaline yönelik istemin kısmen kabulüne, icra
inkar tazminatı isteminin reddine ilişkin N kurulan karar Özel Dairece
yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş, mahkemece önceki kararda
direnilmiştir. Hükmü temyize davacı/alacaklı vekili getirmiştir.
Uyuşmazlık, dava konusu alacağın bilinebilir (muayyen, likit) olup
olmadığı, belirlenecek sonuca göre İİK’in 67/2. maddesinin uygulanıp
uygulanmayacağı noktasında toplanmaktadır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu(İİK)’in 9/11/1988 gün ve 3494 sayılı
Kanunun 1. maddesi ile değişik 67. maddesinin 2. fıkrasında; "Bu davada
borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve
kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın
durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya
hükmolunan meblağın yüzde kırkından aşağı olmamak üzere, uygun bir
tazminatla mahkum edilir." hükmü yer almaktadır.
Görülmektedir ki, İİK’in 67. maddesi icra takibine karşı borçlunun yaptığı
itirazın iptali ile İİK’in 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin
devamını amaçlamaktadır. Takip hukukundan doğan bu davada tespit
edilecek husus, borçlunun icra takibine yapmış olduğu itirazında takip tarihi
itibarı ile haklı olup olmadığının belirlenmesidir. İcra inkar tazminatının
kanuna konuluş amacı da borçlu olduğu miktarı bilebilecek veya bu miktarı
tayin edebilecek durumda olan borçlunun, ödeme emrinin tebliği üzerine
icrada borcunu inkar etmesini önlemektedir. Bu nedenledir ki, diğer yasal
koşulların yanında, takibe konu alacağın likit olması da zorunludur.
Likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ise; ya alacağın gerçek miktarının
belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün
İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 85 • Sayı: 2 • Yıl: 2011
254
unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece,
borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması;
başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit
edebilir durumda olması gerekir. Bu koşullar yoksa, likit bir alacaktan söz
edilemez. Diğer bir anlatımla, icra inkar tazminatı, alacaklının genel
mahkemede açtığı itirazın iptali davası sonucunda borçlunun itirazının
haksızlığına karar verilmesi durumunda alacaklı yararına hükmolunan icra
hukukuna özgü bir tazminattır. Borçlunun ne kadar borçlu olduğunun
saptanması ve itirazında haklı olup olmadığının belirlenmesi ön koşuldur.
Borçlunun ödeme emrine karşı itirazın yapıldığı andaki durumu itibariyle
haksızlığı saptanacak ancak haklı çıkma durumuna uygun alacak miktarı
esas alınarak alacaklı yararına icra inkar tazminata hükmedilmesi
gerekecektir.
İcra inkar tazminatı açısından somut olaya bakıldığında: davacı bankanın
davalı müşterisine fatura bedeli 4.838,73 TL olan 6 adet bilgisayarı teslim
ettiği, davalının bir süre bilgisayarları kullandığı, davalı bankanın da bundan
kazanç elde ettiği, davalının banka ile çalışmayı bırakması üzerine ihtar
çekilerek bilgisayarların aynen olmadığı takdirde bedelinin geri istenildiği,
istemin reddedilmesi üzerine bankanın 4.838,73 TL asıl alacak üzerinden icra
takibi başlattığı, yapılan yargılama sonunda mahkemece bilgisayarların
fatura bedeli üzerinden "Cihazların tahminen 10 ay kadar yatırım işlerinde
kullanıldığı, fatura tarihi itibariyle değil de temerrüdün gerçekleştiği tarih
itibariyle cihazların değerinin dava edilmesi gerektiği..." gerekçesi ile
yıpranma değeri olarak 1000 TL düşüldüğü ve mahkemenin bu kabulünün
Özel Daire’ce onandığı anlaşılmaktadır.
Bu hukuki süreç anlatıldıktan sonra öncelikle şunu belirtmek gerekir ki:
Özel Daire’ce yerel mahkemenin fatura değerinden yıpranma değeri olan 1000
TL düşüp 3838.73 TL üzerinden itirazın iptaline dair verdiği kararın
onanmasının alacağı likit olmaktan çıkarıp çıkarmayacağı Hukuk Genel
Kurulundaki görüşmeler sırasında tartışılmış; yıpranma değerinin tespitinin
hakimin hukuki bilgisi ile çözemeyeceği, bu konuda uzman teknik bir
bilirkişinin yapacağı araştırma sonucunda belirlenebileceği dikkate
alındığında, alacağın likit olma vasfını kaldıracağı kabul edilmiştir.
Bir malın bir süre kullanıldıktan sonra bedelinin iadesi mükellefiyetinin
doğması halinde, fatura bedelinden bir miktar yıpranma payının düşülmesi
hakkaniyet gereğidir. Düşülecek bu miktarın ise uyuşmazlık konusu malın
kullanım şekli, süresi, piyasaya sürüm hızı, malın yıpranma oranı, taraflara
sağladığı faydalar gibi kriterler dikkate alınarak yargılama sırasında
belirlenebilecek bir durumdur. Bu miktarın belirlenmesi ise az yukarıda
açıklandığı üzere teknik bir konudur. Yıpranma değeri miktarının ne kadar
olacağının davalı tarafından bilinmesinin mümkün olmadığı, miktarın
yapılacak yargılama sonunda ortaya çıkacağı, bunun ise alacağı likit
olmaktan çıkaracağının kabulü gerekliliği çoğunluk tarafından
benimsenmiştir.
Yargıtay Kararları
255
Bir kısım Genel Kurul üyeleri davalının tacir olduğunu, basiretli bir tacir
gibi davranması gerektiğini, yıpranma bedeli düşülmesinin ticari hayatın
olağan kaidesi olması gerektiği hususu dikkate alındığında, bu değerin
düşülmesinin davalı tacir açısından alacağı likit olmaktan çıkarmayacağı ileri
sürülmüş ise de, buna karşı çoğunluk tarafından davacının da tacir olduğu
bu durumda davacının da talebini yıpranma değerinin düşerek yapması
gerektiği görüşüyle karşı çıkılmış ve ileri sürülen bu azınlık görüşü kabul
görmemiştir.
Bu kabul şekline bağlı olarak, itirazın iptali halinde alacaklının icra inkar
tazminatı isteyebilmesi için gerek uygulamada, gerekse öğretide öngörülen
alacaktaki "likit" yani muayyenlik ve belirlenebilirlik niteliği ve koşulunun
bulunmadığı açıktır. Zira, takip tarihi itibariyle takibe konu alacak miktarının
yıpranma değerinin düşülmesi sonucu ortaya çıkacak olması ve bununda
teknik bir konu olup araştırmayı gerektiriyor olması ve yukarıda açıklanan;
alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından
belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin
gerekmekte olması ve böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin
etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına
ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması ilkesi
gözetildiğinde, gerek icra takip ve gerekse dava tarihi itibariyle likit bir alacak
bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca, davalı/borçlunun icra inkar tazminatından sorumlu
tutulması da hukuken olanaklı değildir.
Sonuçta, yerel mahkemenin icra inkar tazminatı isteğinin reddine ilişkin
direnme kararı yukarıda açıklanan gerekçeyle doğru olduğundan onanması
gerekir.
SONUÇ: Davacı/Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme
kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam
harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına,
14.07.2010 gününde yapılan görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.

Forum