Hukuki Net Hukuki NET | Forum | Mevzuat Anasayfa | Kaynaklar | Yazarlar | Dizin | Arama | Uyarlama | Giriş | Üye Ol
Gabin • Hile Hata • Gerekli Koşullar
Ekleyen: Av.tayfun Eyilik | Tarih: 10-01-2011 | Kategori: İçtihat | Okunma : 5424 | Not:
Av.tayfun Eyilik

Hakkımdaki bilgilere http://www.tayfuneyilik.av.tr sitesinden ulaşabilirsiniz


Profil >
YARGITAY 1. HUKUK DAiRESi
E: 2009/12567 K: 2009/3259 T: 23.03.2010
Gabin • Hile Hata • Gerekli Koşullar
(818 SK m. 21, 25, 26, 28/1; MK m. 2)
Özet: Bir olayda gabinden söz edilebilmesi
için; objektif unsur olan edimler arasındaki
aflırı nisbetsizlik yanında bir tarafın darda
kalma, tecrübesizlik, düşüncesizlik hallerinin
bulunması, diğer yanın ise sömürme kastının
olması gereklidir. Somut olayda esasen mali
yönden varlıklı olan davacının tecrübesizliği
veya müzayaka halinde bulunmasından söz
edilemeyecektir.
Hile; genel olarak bir kimseyi irade
beyanında bulunmaya özellikle sözleşme
yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı
bir kanı uyandırmak, veya esasen var olan
hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını
sağlamak şeklinde tanımlanır. Bir kimsenin
Yasada öngörülen bir hakkını ileri sürmesi hile
olarak kabul edilemez.
Hatada ise, hilede olduğu gibi yanıltma
değil yanılma söz konusudur. Dava konusu
taşınmazın satişından önce yeterli ölçüde değer
araştırması yapan bir kişinin hataya
düştüğünden söz edilemez.
Taraflar arasında görülen davada; davacı, paydaflı olduğu 575 ada 22
parsel sayılı taşınmazdaki payını diğer paydafllarla birlikte davalıya satıfl
suretiyle devrettiklerini davalı Üniversite Mütevellisi Yücel’in davaya konu
yeri üniversite kampüsüne eklemek isteklerini ve yerin satılmaması halinde
kamulaştırma yetkilerinin olduğunu belirterek baskı yaptığını, ayrıca
yaptığı ön araştırma neticesinde taşınmazın tamamı için 6.000.000 Dolar
teklif ederek bu rakamı kendisine kabul ettirdiğini, oysa rayiç değerin bu
rakamın çok üzerinde olduğunu, davalı beyanlarının hile teşkil ettiğini,
hayatının 20 yılını Amerika’da geçirdiğini ve taşınmazın gerçek değerini
bilebilecek tecrübe ve bilgisi bulunmadığını, geçirdiği ameliyat sonrasında
psikolojik tedavi gördüğünü, ivazlar arasında nispetsizlik bulunduğunu ve
Yargıtay Kararları 3205
gabinin unsurlarının gerçekleştiği gibi kamulaştırma resti nedeniyle manevi
sıkıntıya girerek müzayaka halinde olduğunu, hataya düştüğünü ileri
sürerek, tapu iptal ve tescil isteminde bulunmuştur.
Davalı, hak düşürücü sürenin geçirildiğini ve diğer iddialarında asılsız
olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, hata olgusunun gerçekleştiği gerekçesiyle davanın kabulüne
karar verilmıştir.
Karar, davacı ve davalı vekilleri tarafından süresinde duruşma istekli
temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 23.03.2010 Salı
günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili ile temyiz eden vekili
geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu
anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulünden sonra gelen vekillerin sözlü
açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı.
Bilahere Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi
alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü.
KARAR
Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup, davacı 575 ada 22 parsel
sayılı taşınmazdaki payının temlikinde davalı tarafça hata hileye
düşürüldüğünü, temlikin gabin ile illetli bulunduğunu, böylece satıfltaki
iradesinin ifsat edildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Bilindiği üzere; Sözleşmenin gabin nedeniyle illet olduğunun kabulü
için edim ve karşı edim arasındaki nisbetsizliğin, taraflardan birinin diğerinin
şahsında mevcut özel bir durumu bilerek, istismar etmesi, sömürmesi
sonucu oluşması gerekir. Dar ve zor durumda kalmaları nedeniyle, sözleşme
yapmaya, mallarını çok düşük bedel ile devretmeye sürüklenmış kişileri
korumak zayıfı güçlüye ezdirmek için hukukumuzu da düzenlemeler
yapılmış Borçlar Kanunu’nun 21. maddesi ile aynen “bir akitte ivazlar
arasında açık bir nispetsizlik bulunduğu takdirde eğer gabin mutazarrının
muzayaka halinde bulunmasından veya hiffetinden yahut tecrübesizli-
ğinden istifade suretiyle vukua getirilmış ise mutazarrır bir sene zarfında
akti feshettiğini beyan ederek verdiği fleyi geri alabilir” hükmü getirilmiştir.
O halde, gabinden söz edilmesi, objektif unsur olan edimler arasındaki
aflırı nispetsizlik yanında bir tarafın darda kalma, tecrübesizlik,
düşüncesizlik (hafişik) hallerinin bulunması, diğer yanın ise yararlanmak,
sömürmek kastını taşıması biçiminde iki subjektif unsurun dahi gerçekleşmesine
bağlıdır. Gabinin varlığı zarar görene (sömürülene), sözleşme tarihinden
itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme ile bağlı
olmadığını bildirerek iptal davası açıp iddiasını her türlü delille kanıtlama
ve verdiğini geri isteme hakkı verir. Hemen belirtmek gerekir ki gabin
davasında öncelikle edimler arasında aflırı oransızlık üzerinde durulmalı,
3206 iSTANBUL BAROSU DERGiSi • Cilt: 84 • Sayı: 5 • Yıl: 2010
objektif unsur isbatlandığı takdirde mutazarrırının kişiliği, yaflı, sağlık
durumu, toplumdaki yeri, ekonomik gücü psikolojik yapısı gibi maddi,
manevi yönler yani subjektif unsur derinliğine araştırılıp incelenmelidir.
Somut olayda; her ne kadar değerler arasında fark bulunmakta ise de;
bu hususu gabin objektif unsurunu teşkil etmekte olup, gabinin varlığını
kabul edilebilmesi için objektif unsurun yanında gerçekleşmesi gereken
müzayakaya, düşme, tecrübesizlik ve hiffetsizlik unsurlarından bir veya
birkaçı birleşmesi zorunludur. Davacı, temlike konu edilen çekişme konusu
ettiği payı müstakil bir işlemle gerçekleştirmemış, diğer paydafl olan Dilcen
ve Atilla ile aynı akitle birlikte temlik etmıştir. Esasen mali olarak varlıklı
olan davacının akit yapmakta tecrübesizliğinden, müzayaka halinden ve
hiffetsizliğinden bahsedilmesine olanak bulunmamaktadır. Öyle ise anılan
bu olgular yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde Borçlar
Kanunu’nun 21. maddesinde ön görülen gabin koşullarının gerçekleşmediği
sabittir.
Öte yandan davacı hileye maruz bırakıldığını kendisini taşınmazı temlik
etmemesi halinde davalının kamulaştırma yetkisini kullanarak taşınmazı
cüzi bir bedelle elde edebileceğini belirterek temlikin sağlandığını iddia
etmıştir.
Bilindiği üzere; genel olarak bir kimseye irade beyanında bulunmaya,
özellikle sözleşme yapmaya sevketmek için onda kasten hatalı bir kanı
uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını
sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz
konusudur. BK’nın 28/1 maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri
diğer tarafın kasıtlı aldatılmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata
esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz.
Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak
suretiyle hukuki ilişkiye geçmışe etkili (makable fiamil) olarak ortadan
kaldırabilir ve verdiği fleyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının
kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren
bir irade açıklaması, defi yahut veya dava yoluyla da kullanılabilir.
Somut olayda; davalının gerçekten de haiz olduğu kamulaştırma
yetkisini kullanarak taşınmazı düşük bedelle elde edebileceği şeklinde
davacının varsa bir iddiası buna karşı 2942 sayılı Kamulaştırma
Y a s a s ı’ndan kaynaklanan hakları kullanarak taşınmazı gerçek değeri
üzerinden elinden çıkartması olanaklıdır. Bir kimsenin yasada öngörülen
mevcut hakkını dile getirmış olmasının hile ve baskı unsuru olarak
değerlendirilmesine olanak yoktur. Öyle ise, yukarıda değinilen kurallar
gözetildiğinde davacının hileye maruz bırakıldığı da kabul edilemez.
Yargıtay Kararları 3207
Ayrıca, davacı taşınmazın hataya düşürülerek temlikin sağlandığını
ileri sürmüştür.
Hemen belirtilmelidir ki, sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek
miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine
uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme
ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekirki, Borçlar
Kanunu’nda esaslı hatanın tanımı yapılmamış, 24. madde sınırlayıcı
olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade
arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın
esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklafla
benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi,daha
açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (subjektif unsur), hem
de, iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından hataya
düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde
yapılmayacağının ispatlanması zorunludur.
Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf; isterse iptal hakkının
kullanmak suretiyle hukuki ilişkiye geçmışe etkili (makable flamil) olarak
ortadan kaldırılabilir ve verdiği fleyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri
sürülmesi BK’nın 25. ve MK’nın 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük
kurallarına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken
hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel
değildir. Ne var ki, BK’nın 26. maddesinde ön görüldüğü gibi hatayı
bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın
menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir.
Öte yandan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir.
Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde,
sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile
bildirilebileceği gibi def’i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın
varlığı her türlü delille ispat edilebilir.
Oysa somut olayda; dinlenilen tanıklar özellikle davacı ile birlikte payını
temlik eden paydafl ve aynı zamanda davacının yeğeni olduğu anlaşılan
Dilcen, davacının halası olduğunu ve paylarını birlikte sattıklarını
satmadan önce halasının taşınmazın değeri bakımından emlakçıları
dolaflarak fiyat konusunda bilgi edindiği ve ondan sonra temliki birlikte
gerçekleştirdiklerini beyan etmıştir. Anılan bu olgular yine yukarıda
değinilen kurallar çerçevesinde değerlendirildiğinde davacının pay temlik
etmesinin hata ile illetli bulunduğu da söylenemeyeceği gibi satıfl sırasında
iradesinin ifsat edildiği de düşünülemez. Bu nedenlerle davacının tüm
temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.
SONUÇ: Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken
delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek davanın kabul edilmiş olması
3208 iSTANBUL BAROSU DERGiSi • Cilt: 84 • Sayı: 5 • Yıl: 2010
doğru değildir. Davalının temyiz itirazları yerindedir, kabulü ile hükmün
açıklanan nedenlerden ötürü ve HUMK’un 428. maddesi gereğ ince
BOZULMASINA, 24.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret
Tarifesi’nin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden davalı vekili için
750.00.-TL. duruşma avukatlık parasının karşı taraftan alınmasına, alınan
peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.03.2009 tarihinde
oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay Kararları 3209

Forum