Hukuki Net Hukuki NET | Forum | Mevzuat Anasayfa | Kaynaklar | Yazarlar | Dizin | Arama | Uyarlama | Giriş | Üye Ol
Yargıtay Kararları Işığında Usulsüz Tebligat Ve Sonuçları Av. Refik Ay*
Ekleyen: Av.tayfun Eyilik | Tarih: 30-12-2010 | Kategori: Makale | Okunma : 16933 | Not:
Av.tayfun Eyilik

Hakkımdaki bilgilere http://www.tayfuneyilik.av.tr sitesinden ulaşabilirsiniz


Profil >
YARGITAY KARARLARI IŞIĞINDA USULSÜZ TEBLiGAT ve SONUÇLARI Av. Refik AY*
GİRİŞ:
Tebligat; hukuki bir İşlemin, ilgili kimsenin bilgisine sunulması için
yetkili makamların yasa ve yöntemine uygun bir biçimde yazı ile veya ilanla
yaptığı bildirim İşlemidir1. Tebligat dava ile ilgili olabileceği gibi idari
İşlemlerle de ilgili olabilir.
Davada tebligatın büyük önemi vardır. Tarafların yaptıkları usul
İşlemlerinin tamamlanıp hüküm ifade edebilmesi için ekseriyetle tebliğ
edilmiş olması gerekir. Örneğin esasa cevap süresinin İşlemeye başlayabilmesi
için, dava dilekçesinin davalıya tebliğ edilmiş olması gerekir. Bunun
gibi Mahkemenin yapacağı usul İşlemleri için de tebliğ ekseriyetle
zorunludur. Mesela kendisine duruflma günü tebliğ edilmemiş olan tarafın
yokluğunda duruflma yapılamaz, Sulh ve Asliye Hukuk Mahkemelerinde
temyiz süreleri kararın tebliğ tarihinden itibaren İşlemeye başlar2. Keza
Ceza Yargılamaları bakımından da Mahkemelerce gıyapta verilen kararların
kesinleflebilmesi için veya tarafların temyiz haklarının kullanabilmeleri için
de mezkur kararların ilgilisine yani sanığa veya müdahile tebliğ edilmesi
gerekmektedir.
Bu ve benzer örnekleri çoğaltmak mümkündür. Hukuk yargılamaları
nda, özellikle ‹cra ‹flas Kanunu’ndan kaynaklanan icra İşlemlerinde, ceza
yargılamalarında, idari yargılamalarda, veya idari İşlemlerde “tebligat”,
yapılması gereken İşlemlerle ilgili olarak süreci başlatan bir basamak
olduğundan önem arz etmektedir. Tebligat memurunun Tebligat Kanunu ve
Tebligat Tüzüğü’ndeki flekil ve esaslara aykırı davranması nedeniyle usule
aykırı İşlem yaptığı takdirde örneğin, haber kağıdını kapıya yapıfltırmamı
flsa fakat haber kağıdının yapıfltırıldığına dair tutanak tutmufl ise bu
takdirde flekil olarak belki usule uygun bir İşlem olduğundan, söz konusu
İşlem ile ilgili süreler başlayacaktır ve muhatap durumdan haberdar
olmadığından dolayı başvuracağı hukuksal yolları ilk etapta kaybetmesine
neden olacaktır. Dolayısıyla mezkur İşlem flayet icra İşlemi ise bu takibe
karflı itiraz süresi geçtiğinden muhatabın her an için haciz baskısı altında
(*) Avukat / ‹zmir Barosu
(1) YILMAZ Syf 794
(2) KURU/ ASLAN / YILMAZ Syf 876
kalması anlamına gelecektir. Eğer bir tebliğe konu işlem bir mahkeme
kararı ise bu karara karşı itiraz veya temyiz süreleri de geçeceğinden yine
ilk etapta muhatabın bu haklarını kaybedeceği manasına gelecektir. Elbette
bir usulsüzlük olduğu takdirde buna karşı gidilecek bir yargısal yol
mutlaka vardır. Fakat tebliğ memurunun bu kasıtlı veya ağır ihmal
sonucunu doğuran bir hatası neticesinde bu kusurlu davraniş nedeniyle
gidilebilecek bir yargısal yol var mıdır? Yani ilgili memurun kastından veya
ihmalinden ötürü ilgili memura veya çalıfltığı kuruma karşı meydana
gelebilecek zararlara karşılık, doğacak zararın nevine göre maddi veya
manevi tazminat davası ikame edilebilecek midir? Ya da ilgili muhatabın bu
usulsüz tebligat nedeniyle doğacağı maddi veya manevi zarar nedeniyle
tazminat isteyebilir mi? isteyebilir ise kimden talep edebilir. işte makale
konumuz esas itibariyle hem bu konu hakkında hem de bu neviden
sorunlara karşılık gidilebilecek yargısal yolarla ilgili gerek mevzuat gerekse
de Yargıtay içtihatları doğrultusunda cevap verilmeye çalişılacaktır.
Uygulamada tebligatlarla ilgili olarak özellikle Tebligat Kanunu’nun 21.
maddesi bağlamında çok sıklıkla karşılaşılan bir sorundur. Zira tebliğ
memurları tebligat parçalarına kapıya haber kağıdının yapiştırıldığı
hususunun yazmasına rağmen bu kağıtları yapıfltırmadığı veya daire kapısı
yerine apartman kapısına yapiştırdığı, tebligat teslim edilen memurun
(muhtarların, kolluğun) iş yükünden dolayı alınan tebligatları teslim
etmedikleri, tebligatların kaybolması nedeniyle muhatapların bu tebligatları
bulmakta güçlük çektikleri ve bu nedenle işlemden haberi olmayan kişinin
mağduriyetine sebebiyet verdikleri sıklıkla yaflanmaktadır. Ancak öncelikle
makale konumuz olan tebligatla ilgili yasal mevzuat hakkında bilgi vermek
daha doğru olacaktır.
Makale konumuz olan Tebligata ilişkin ilk temel düzenleme, 7201 sayılı
Tebligat Kanunu’nun 21. maddesine ilişkindir3.
Usulüne aykırı olarak yapılan tebliğin hükmüne ilişkin olarak
düzenleme Tebligat Kanunumuzun 32. maddesinde düzenlenmıştir4.
2842 iSTANBUL BAROSU DERGiSi • Cilt: 84 • Sayı: 5 • Yıl: 2010
(3) Tebligat Kanunu’nun 21. Maddesi (Değişik madde: 06/06/1985 - 3220/7 md.) “Kendisine tebligat
yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen
adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı o yerin muhtar veya
ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir ve memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm
edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıfltırmakla beraber, adreste
bulunmama halinde tebliğ olunacak flahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın
komşulardan birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir.ihbarnamenin kapıya yapıfltırıldığı tarih, tebliğ
tarihi sayılır. (Ek fıkra: 19/03/2003 - 4829 S.K./5. md.) Muhtar, ihtiyar heyeti azaları, zabıta amir ve
memurları yukarıdaki fıkra uyarınca kendilerine teslim edilen evrakı kabule mecburdurlar.”hükmünü amridir.
(4) Tebligat Kanunu’nun 32. md. “Tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğe muttali
olmuş ise muteber sayılır. Muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi addolunur.”
Tebligat Tüzüğü’nün ilgili maddeleri olan 285, 296, 307. maddeleri ise
flöyledir:
Tebligat Tüzüğü’nde tebliğ evrakını almakla yükümlü olan memurların
ilgili evrakı saklama müddetlerine ilişkin olarak tüzüğün 31. maddesinde8
düzenlenme getirilmiştir.
Posta tebligat işlemleri rehberinde ise tebliğ imkansızlığı ile ilgili olarak
61. maddede9, Tebliğden imtina ile ilgili olarak ise 62. maddesinde bir
düzenleme getirilmıştir10.
Usulsüz Tebligat ve Sonuçları • Av. Refik Ay 2843
(5) Tebligat Tüzüğünün 28. maddesi “(Değişik fıkra: 05/10/1987 - 87/12170 K.) Muhatap veya
muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiç biri gösterilen adreste bulunmazsa, tebliğ memurunun,
adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar kurulu veya meclisi
üyeleri, zabıta amir ve memurlarından tahkik ederek beyanlarını tebliğ tutanağına yazıp altını imzalatması,
imzadan çekinmeleri halinde bu durumu yazarak imzalaması gerekir. (Değişik fıkra: 05/10/1987 - 87/12170
K.) Muhatap ölmüşse veya gösterilen adresten devamlı olarak ayrılmış ve yeni adresi de tebliğ memurunca
tespit edilmemışse, tebliğ evrakı, çıkaran mercie geri gönderilir. Yeni adres tebliğ memuru tarafından tespit
edilmış ise bu adres tebliğ mazbatasındaki mahsus yerine ve tebliğ evrakındaki adresin bulunduğu tarafa
yazılır.
Bu halde;
A) Yeni adres, tebliğ memurunun tevzi bölgesi dahilinde bulunduğu takdirde tebligat o adrese yapılır.
B) Yeni adres, aynı PTT merkezinin diğer bir tevzi bölgesinde veya başka bir PTT merkezinin mıntıkası
içinde bulunursa, tebliğ evrakı yeni adreste tebliğinin temini için tebliğ memuru tarafından bağlı olduğu
merkeze iade olunur.
Tebligat evrakında yazılı tarihe kadar 12 nci Maddede gösterilen müddetlerden daha az bir zaman
kalmış veya yeni adres yabancı bir memlekete ait ise PTT merkezi tebliğ evrakını tebligatı çıkaran mercie geri
gönderir. Muhatap ve onun yerine tebligat yapılacak kimseler, o adreste bulundukları halde tebliğin
yapılacağı sırada orada mevcut değillerse 30. uncu Maddeye göre muamele yapılır.”hükmünü taşımaktadır.
(6) Tebligat Tüzüğü’nün 29.maddesi “Kendisine tebliğ yapılacak kimse veya yukarıdaki Maddeler
mucibince tebligat yapılabilecek kimseler tebellüğden imtina ederlerse 30 uncu Maddeye göre muamele
yapılır.” Hükmünü içermektedir.
(7) Tebligat Tüzüğü’nün 30. Maddesi ”28 inci Maddenin son fıkrasında ve 29 uncu Maddede zikredilen
ahvalde tebliğ memuru, tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti veya meclisi azasından
birine veyahut zabıta amir, veya memuruna imza mukabilinde teslim eder. (Değişik fıkra: 05/10/1987 -
87/12170 K.) Tebliğ memuru, Tüzüğe ekli 2 numaralı örneğe uygun olarak düzenlenen ihbarnameyi,
gösterilen adresteki kapıya yapiştırır. Durumu, muhataba duyurmasını mümkünse en yakın komşularından
birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirir.” ihbarnamenin kapıya yapıfltırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.”
(8) Tebligat Tüzüğü’nün 31. Maddesi “Yukarıdaki Maddenin 1. fıkrasında zikredilen kimseler,
kendilerine teslim edilen tebliğ evrakını, 3 ay saklamakla mükelleftirler. Tebliğ evrakı muayyen müddeti ihtiva
ederse, mezkur evrak ihtiva ettiği müddetin bitiminden itibaren 3 ay daha saklanır. Yukarıdaki Maddede
yazılı ihbarname kapıya yapişmış olarak 10 gün kalır.”
(9) Posta Tebligat işlemleri Rehberi 61. maddesi “Kendisine tebliğ yapılacak kimse veya yukarıdaki
maddelere göre kendilerine tebliğ yapılabilecek kimselerden hiç biri gösterilen adreste bulunmazsa, tebliğ
olunacak evrak o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine yahut zabıta amir veya memuruna (polis
karakolu) imza mukabilinde teslim edilir. Teslim edilenin adresini ihtiva eden 2 örnek numaralı ihbarname
gösterilen adresteki binanın kapısına yapıfltırılır ve aynı zamanda tebliğ olunacak flahsa keyfiyetin haber
verilmesi için mümkün oldukça en yakın koşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da
bildirilir.ihbarnamenin kapıya yapıfltırıldığı tarih tebliğ tarihi sayılacağından personelimizin kapıya
yapiştırma tarihini ihbarnameye ve tebliğ mazbatasına işaret etmesi gerekir.” MUfiUL Sy. 635
(10) Posta Tebligat işlemleri Rehberi 62. maddesi “Muhatap ve onun yerine tebliğ yapılabilecek kimseler
o adreste bulundukları halde tebliğin yapılacağı sırada orada mevcut değillerse veya bu flahıslar tebellüğden
imtina ederlerse tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti veya meclis
azasından birine veyahut zabıta amir veya memuruna imza mukabilinde teslim eder. Tebliğ memuru 2 örnek
Mevcut yasal hükümler dikkate alındığında şu ayrımın yapılarak
değerlendirme yapılması daha doğru olacaktır. Tebligat yapılacak adreste
muhatabın bulunmaması halinin geçici olması gerekir yani tebliğ
esnasındaki bulunmama halinde Tebligat Kanunu’nun 21. maddesindeki
usul uygulanır, aksi takdirde muhatabın o adrese gelme ihtimali hiç yoksa
zaten söz konusu evrak çıkiş merciine aynen geri iade olunacaktır. Bu
nedenle tebliğ evrakının muhatabın adreste bulunmaması halinde kime
teslim edileceği, tebligatın ne şekilde yapılacağı yasada ve tüzükte açıkça
düzenlenmıştir. Buna göre muhatap veya muhatap adına tebligatı kabule
yetkili kişi11 adreste bulunmazsa bu takdirde Tebligat Kanunu’nun 21.
maddesi ve Tebligat Tüzüğü’nün 28-30. maddelerine göre usulüne uygun
tebliğ işleminin yapılabilmesi için sırayla şunların yapılması gerekmektedir:
1) Tebliğ memurunun muhatabın adresine gitmış olması, ancak
muhatap veya onun namına tebligatı almaya yetkili kimsenin adreste
bulunmaması veya bulunduğu halde bu kişilerin tebligatı almaktan
kaçındıklarının tespit edilmış olması, tabiatıyla tebliğ memurunun
muhatabın ne şekilde bulunmadığını yani adreste bulunmama nedenini
bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar heyeti azası,
zabıta amir ve memurlarından tahkikinin yapılmış olması gerekmektedir.
Bu kişilerin beyanları alınarak tebliğ tutanağının altına imzalatılmalıdır,
imzadan imtina halinde bu husus da tutanağa yazılmalıdır.
2) Daha sonra o yerin muhtar, ihtiyar heyeti azası veya zabıta amir veya
memurlarına tebliğ evrakı teslim edilmiş olmalıdır.
3) En sonunda ilgili memur tekrar muhatabın adresine gelerek, tebliğ
evrakını teslim alanın adresinin yazılı olduğu 2 nolu ihbarnameyi kapıya
yapıfltırmış olması gerekir.
Bu sıraya uyulmaması yapılan tebliği usulsüz kılar12.
Bu konuda Yargıtay 13. Hukuk Dairesi T: 03. 10. 2005 E:2005/10482
K:2005/14426 “…. muhatap tevziat saatlerinde kendisinin veya aile
sakinlerinin flehre gitmesi nedeni ile tebliğ evrakının Tebligat Kanunu’nun
21. maddesine göre muhtar Ramazan imzasına teslim edilerek 2 no’lu
ihbarname muhatabın kapısına yapiştırılarak tebliğ edilmiş ve en yakın
komşusu Sefer'e haber verilmiştir. ibarelerinin yazıldığı komşunun beyan
ve imzasının alınmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda yukarıda açıklanan
şekilde Tebligat Kanunu’ n u n 21. maddesi ve Tüzüğün 28. maddesi
2844 iSTANBUL BAROSU DERGiSi • Cilt: 84 • Sayı: 5 • Yıl: 2010
no’lu ihbarnameyi düzenler ve teslim alanın adresini yazdıktan sonra gösterilen adrese ait kapıya yapıfltırır
ve ayrıca keyfiyetin muhataba haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa
yönetici veya kapıcıya da söyler. ihbarnamenin kapıya yapıfltırdığı tarih tebliğ tarihi sayılacağından, tebliğ
memurunun kapıya yapiştırma tarihini ihbarnameye ve tebliğ mazbatasına işaret etmesi gereklidir” MUfiUL
Syf 635
(11) Bu konuda bkz Tebligat Kanunu’nun 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19 ve 20. maddeleri
(12) MUfiUL syf. 229
hükümlerine uygun olmayan şekilde yapılan tebligatın geçerli olduğu kabul
edilemez.13” fieklindeki içtihadıyla Tebligat Kanunu’nun 21. maddesine göre
yapılacak tebligatın çok sıkı şekil şartlara tabi olduğuna karar verilmıştir.
Yine aynı şekilde Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin Tarih 06. 12. 2004
E:2004/9619 K:2004/26053 sayılı içtihadında “…. Davalı Holger adına
çıkarılan tebligat, Tebligat Kanunu 21. maddeye göre tebliğ edilmıştir.
Mahkeme davanın kabulüne karar vermıştir. Tebligat Kanunu’nun 21.
maddesine göre davalı Holger adına adreste bulunmaması nedeniyle
yapılan tebligat usulüne uygun değildir. Zira Tebligat Kanunu’nun 21.
maddesi ve Tebligat Tüzüğü’nün 28. maddesinde de düzenlenen koşullar
yerine getirilmemiştir. Tebliğ memuru tebligat muhatabını adreste
bulamazsa adreste bulunmama nedenini en yakın komşudan sorup
beyanını imzası ile tevsik etmesi gerekir. Davalı adına çıkarılan tebligatta
ise komşuya sorulup beyanının alındığı hususu adı geçenin imzası
alınmadığından denetime olanak vermemektedir. Tebliğ memurunun
yukarıda açıklanan ilkeye riayet etmeden Tebligat Kanunu 21. maddeye
göre yaptığı tebligat usulüne uygun bir tebliğ işlemi olarak
değerlendirilemez. Davalı Holger'e usulüne uygun tebligat yapılmadan
dolayısıyla taraf teşkili sağlanıp davalıdan savunma ve delilleri sorulmadan
davanın kabulü hatalı olup bozmayı gerektirmıştir,14” şeklindeki kararda
da Tebligat Kanunu’nun 21. maddesine göre yapılacak tebligat işlemlerinin
sıkı biçimde şekil şartlarına tabi olduğu vurgulanmış yerel mahkeme kararı
bozulmuştur.
Keza Yargıtay HGK’nın 01. 07. 2009 tarih ve 2009/12-257 E, 2009/315
K sayılı kararında “Dava, takibin taliki veya iptali istemine ilişkindir.
Uyuşmazlık; davacı borçluya yapılan tebligatın geçerli olup olmadığı
noktasında toplanmaktadır. Ödeme emrinin tebliğ belgesine, muhatabın
çarflıda bulunması nedeniyle adresin kapalı olduğu, Tebligat Kanunu’nun
21. maddesine göre muhtara tebligat evrakının bırakıldığı, muhatabın
kapısına ihbarın yapıfltırıldığı ve imzadan imtina eden karşı komşusuna
haber verildiği hususları flerh edilmış ve tebliğ memurunca imzalanmıştır.
Tebliğ memurunca, davalının gösterilen adreste geçici ve kısa süreli
bulunmama sebebini komşusundan soruşturarak, “muhatabın çarflıda”
olduğu yönündeki beyanını tebliğ belgesine yazarak, beyanda bulunanın
imzadan çekinmesi nedeniyle bu ciheti de flerh ve imzası ile tasdik
edildikten sonra; ödeme emrinin muhtara tebliğ ve 2 no’lu fişin kapıya
yapiştırılması işlemlerini tamamlanmıştır. Ödeme emrinin davacı borçluya
tebliğ işlemi, kanun ve tüzük hükmüne uygun yapıldığından, ihbarnamenin
kapıya yapıfltırıldığı tarihin, ödeme emrinin davacı borçluya tebliğ tarihi
olduğu kanaatine varılmıştır. O halde, usul ve yasaya uygun bulunan
Usulsüz Tebligat ve Sonuçları • Av. Refik Ay 2845
(13) Kazancı içtihat programı
(14) Kazancı içtihat programı
direnme kararının onanması gerekir,” şeklinde içtihadı ile uygulamanın ne
şekilde cereyan etmesi gerektiğini belirtmiştir15.
Ancak Yargıtay CGK’nın 10. 02. 2009 Tarih ve 2008/4-165 E, 2009/18
K sayılı içtihadında ise “…. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 02. 07. 2002
gün ve 2002/4-154-282 sayılı kararında” da vurgulandığı üzere; muhatap
veya onun adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbirinin tebliğ saati
itibariyle adreste bulunmaması halinde tebliğ işleminin nasıl yapılacağı,
tebligat evrakının kime teslim edileceği, tebligat memurunca sırayla hangi
işlemleri yapılacağı Tebligat Yasası’nın 21. Tebligat Tüzüğü’nün ise 28 ve
30. maddelerinde düzenlenmıştir.
Madde hükümlerinin uygulanabilmesinin temel koşulu, muhatap veya
onun adına tebligat yapılabilecek kimselerin yalnızca tebligat saati itibariyle
adreste bulunmaması, ancak o adreste oturmaları gerekmektedir. Bu
sebeple, o an için adreste bulunmama nedeninin tebligat evrakında açıklanması
na gerek bulunmadığı gibi, yasal düzenlemede bu yönde bir hükme de
yer verilmemiştir. Tebligat evrakında açıklanmasına gerek bulunmayan bir
hususun (adreste bulunmama nedeni), araştırılmasına ve imza ile doğrulanması
na gerek bulunmadığı ise izahtan varestedir. Sıralı işlemlerden
amaç, muhatabın tebligattan haberdar olmasını sağlamaktır. Komşuya
haber verme keyfiyeti, eğer mümkün ise söz konusu olabilir.
Somut olaydaki tebligat parçasında, tebligat memurunca tevziat
esnasında muhatabın adreste bulunmaması sebebiyle Tebligat
Kanunu’nun 21. maddesi gereği tebliğ evrakının muhtara imza karşılığı
teslim edildiği, 2 no’lu haber kâğıdının muhatabın kapısına yapiştırıldığı,
komşusuna haber verildiği yazılı bulunmaktadır. Tebligat memurunca
muhatap veya onun adına tebliğ yapılabilecek kimselerin o an için adreste
bulunmadıkları saptanınca diğer sıralı işlemlerin yapıldığının açıkça
anlaşılması karşısında; tebliğ işleminin Tebligat Yasası'nın 21. ve Tebligat
Tüzüğü'nün 28 ile 30. maddelerine uygun biçimde gerçekleştiğinin kabulü
gerekmektedir16 “... Sıkı şekil şartları aranmamıştır. Yüksek mahkeme bu
içtihadıyla “adreste bulunmama sebebinin” tebligat memurunca “tahkik
edilmesi17/18” hususunun yasada yer almadığından Tebligat Kanununda ve
2846 iSTANBUL BAROSU DERGiSi • Cilt: 84 • Sayı: 5 • Yıl: 2010
(15) Kazancı içtihat programı
(16) Kazancı içtihat programı
(17) “Yargıtay 2.Hukuk Dairesi 08.05.2003 tarih ve E.2003/5389, K:2003/6824 sayılı içtihadında
Tebligat Kanunun 20,21 ve özellikle tüzüğün 28.maddesi uyarınca muhatap veya muhatap adına tebliğ
yapılabilecek olanlardan her biri gösterilen adreste bulunmaz iseler tebliğ memurunun adreste bulunmama
sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı; muhtar, ihtiyar kurulu; zabıta amir ve memurlarından
tahkik ederek, beyanlarını tebliğ tutanağına yazıp imzalatması; imzadan çekilmeleri halinde de bu durumu
yazarak imzalaması gerekir.Gösterilen şekil geçerlilik koşuludur.(YHGK’nun 29.12.1993 tarihli 1993/ 18-
778, 876 sayılı kararı) Olayımızda muhatabın ne sebeple adreste bulunmadığı tevsik edilememiştir. Bu hali
ile davalıya yapılan tebligat geçersizdir.Bu hususu dikkate alınmadan işin esasına girilerek yazılı şekilde
karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. “MUfiUL s.235
(18) Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 29.09.2003 Tarih E:2003/2498 K:2003/8399 sayılı içtihadında
tüzüğünde silsileyle yapılması gereken işlemlerin (evrakı teslim etme, haber
kağıdını kapıya yapıfltırma ve tutanağın imzalanması) yapılması halinde
tebliğ işleminin usule uygun olduğuna karar verilmıştir. söz konusu
kararın Tebligat Tüzüğü’nün 28-30. maddesine aykırı olduğunu açıkça
ifade etmek gerekir.
Tebligat işleminin önem arz ettiği belli başlı temel kanunları şu şekilde
sayabiliriz. 1086 sayılı HUMK, 5271 sayılı CMK, 2004 sayılı iiK, 213 sayılı
VUK, 5941 sayılı Çek Kanunu, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu, 2577
sayılı iYUK, 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü
Hakkında Kanun, 1163 sayılı Kooperatişer Kanunu vs’dir.
Tebligat Kanunu’nun 21. ve Tüzüğün 28-30 maddelerine aykırı fakat
şeklen uygun gibi görülen bir işlem tesis edildiği takdirde yapılan işlemin
mahiyetine göre; bu durum yapılan tebligatla, tebligata konu işlem ile ilgili
karar verecek merciinin dikkatinden kaçarsa süreler işlemeye başlayaca-
ğından bu sürelere hak kaybının olmaması bağlamında bir takım usulü
girişimde bulunmak gerekecektir. Örneğin kambiyo senedine dayalı bir
takipte ödeme emri borçluya gönderilmış ancak borçlu adresinde
bulunmadığından dolayı tebligat memuru tebliğ evrakını muhatara teslim
etmış ancak adreste bulunmama sebebini unutmuş ve tutanağa
yazmayarak yeniden adrese gelmış ve apartman kapısına, (Daireye değil) 2
nolu ihbarnameyi yapıfltırmış ve komşusuna da haber vermiş olduğunu,
komşunun da imzadan kaçındığını, memurun bu hususları tutanağa
yazdığını, apartman kapısındaki haber kağıdının 12 yafllarındaki çocuklar
tarafından yırtıldığını, komşunun da borçluya haber vermeyi unuttuğunu
varsayalım. Bu takdirde yapılan işlem acaba tebligat kanunu ve
tüzüğündeki şekil ve usullere uygun mudur? Uygun değilse borçlunun
buna karşı ne gibi hukuksal yola başvurması gerekmektedir? Öncelikle
belirtmek gerekir ki burada yapılan işlem usule aykırıdır. Zira tebliğ
memuru her ne kadar evrakı muhtara bırakmış ve adrese tekrar gelerek 2
no’lu haber kağıdını kapıya yapıfltırmış ve komşuya da haber vermış ise de
burada ihbarnamenin yapiştırılacağı kapı, ilgili flahsın adresinin
bulunduğu dairenin kapısıdır. Bu nedenle ihbarname muhatabın adresinin
Usulsüz Tebligat ve Sonuçları • Av. Refik Ay 2847
“…Dava, ihraç kararının iptali istemine ilişkindir. Davalı kooperatif yönetim kurulu tarafından alınan ihraç
kararı mümeyyiz davacı Hasan B.'ye tebliğe çıkarılmış ise de, tebligat muhatabın tevzi saatinde adreste
bulunmadığından komşusuna haber verilip, mahalle muhtarına tevdi edilmek suretiyle yapılmıştır. Ancak,
Tebligat Kanunu 21. maddesi ve Nizamnamenin 28. maddesi uyarınca, kendisine tebliğ yapılacak kimsenin
veya namına tebligat yapılabilecek kişilerin gösterilen adreste bulunmaması halinde, adreste bulunmama
nedeninin araştırılarak yapılacak beyanların imza ile tevsik ettirilmesi, imzadan imtina halinde ise tebliğ
memurunun bu durumu flerh ve imza ile tasdik etmesi gerekmektedir. Davalıya 21. maddeye göre yapılan
tebligatta açıklanan bu hususlara riayet edilmediği ve tebligatın usulsüz olduğu tereddütsüzdür.” Kazancı
içtihat programı
bulunduğu kapıya yapiştırılmış olması gerekmektedir19. Esasen memurun
muhatabın niçin adreste bulunmadığını da tahkik etmemiştir. Olayımızda
muhatap yani borçlu, hakkında takibin yapıldığından haberdar olmadı-
ğından ödeme emrine karşı borçlu değilse süresi içinde yapması gereken
itirazı kaçırmış olduğundan bu hususta icra Hukuk Mahkemesine
müracaatta bulunarak ödeme emrini öğrendiğini bildirdiği tarihin tebliğ
tarihi sayılmasına ilişkin dava açması gerekecektir20.
Yine hakkında gıyabi olarak mahkumiyet kararı verilen sanığın
kendisine yukarıdaki şekilde tebliğ işlemi yapılmış ise bu takdirde sanığın
temyiz süresini kaçırmış olduğu takdirde kararı veren Mahkemeye CMK 40
vd. maddelerine21 göre yeniden müracaat ederek kararın öğrendiği tarihten
itibaren tebliğ edilmiş sayılmasına ilişkin talepte bulunması gerekecektir.
Bu talepte bulunurken yine yapılamayan usulü işlemin de, olayımızda
temyiz gerekçelerini de ilgili dilekçesinde belirtmiş olması gerekmelidir.
Keza HUMK 163. maddesi gereğince kendisine verilen sürede yapması
lazım olan muameleyi yapmamasına yukarıdaki misalde belirtildiği şekilde
süresini geçiren kişi de yine aynı madde gereğince o hakkı kullanma hakkı
şeklen düşeceğinden tebligatın usulsüz olduğuna dayanarak 166. vd.
maddelerine göre aynı şekilde eski hale iade yoluna başvurması suretiyle
sakıt olan hakkın yeniden kullanılması bağlamında müracaatta bulunması
gerekecektir22.
2848 iSTANBUL BAROSU DERGiSi • Cilt: 84 • Sayı: 5 • Yıl: 2010
(19) Yargıtay 10 HD 20.01.1977 T. 4462/141 sayılı içtihadında “Davacı, tebligat çıkartılan apartmanın
15 nolu dairesinde oturduğu halde, tebligatın Tebligat Kanunun 21. maddesi gereğince 11 nolu daireye
yapıldığı ve usulüne aykırı tebliğin muhatap için ancak muttali olduğu tarihten itibaren hüküm ifade edeceği
anılan yasanın 32. maddesi hükmü gereği olduğu, bu suretle de pim komisyonun kararının iptaline ilişkin
davanın süresinde bulunduğu gözetilmeksizin yazlı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma
nedenidir.(Uygur s.695), Yılmaz s.648
(20) 2004 sayılı icra işas Kanunun 65. maddesine göre “(Değişik madde: 18/02/1965 - 538/35 md.)
Borçlu kusuru olmaksızın bir mani sebebiyle müddeti içinde itiraz edememış ise paraya çevirme muamelesi
bitinceye kadar itiraz edebilir. Ancak borçlu, maniin kalktığı günden itibaren üç gün içinde, mazeretini gösterir
delillerle birlikte itiraz ve sebeplerini ve müstenidatını bildirmeye ve müteakip fıkra için yapılacak duruşmaya
taalluk eden harç ve masrafları ödemeye mecburdur. itiraz üzerine icra mahkemesi *1* ancak gecikme
sebebinin mahiyetine ve hadisenin özelliklerine göre takibin tatilini tensip edebilir. Merci, tetkikatını evrak
üzerinde yapar. Lüzumu halinde iki tarafı hemen davetle mazeretin kabule flayan olup olmadığına karar verir.
Duruşmaya karar verilmemesi halinde borçludan alınan masraflar kendisine iade olunur.
Mazeretin kabulü halinde icra takibi durur. Aynı celsede alacaklı itirazın kaldırılmasını sözlü olarak da
isteyebilir. Bu takdirde tahkikata devam olunarak gerekli karar verilir. Daha önce borçlunun mallarına haciz
konulmuşsa mazeretin kabulü kararının tefhim veya tebliği tarihinden itibaren alacaklı yedi gün içinde,
merciden itirazın kaldırılmasını istemez veya aynı süre içinde 67 nci maddeye göre mahkemeye başvurmazsa
haciz kalkar.” fieklinde düzenlenmıştir.
(21) 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 40. maddesine göre “kusuru olmaksızın bir süreyi
geçirmış olan kişi eski hale getirme isteminde bulunabilir.”hükmünü taşımaktadır. Yine 363 sayılı Askeri
Mahkemeler Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 54. maddesi 29.06.2006 tarih ve 5530 Sayılı
Kanunun 62-63 maddeleri gereğince değiştirildiğinden bu durumda da 5271 sayılı CMK 40. vd madde
hükümleri tatbik edilecektir.
Yine 2577 sayılı idari Yargılama Usul Kanunu’nda da bu durumda
iYUK 2123, 31 ve 6 0. maddeleri gereğince müracaatta bulunması
gerekmelidir.
Muhatap, müracaat hakkını kullanırken iddialarının ispatı sadedinde
delil olarak; gerekirse ihbarnamenin yapiştırıldığı adresteki kapı ile
yapiştırılması gereken kapının fotoğraflarını çekip dosyaya eklemesinde
ispat açısından faydalı ve yerinde olacaktır. Yine kapıcının veya yöneticinin
de bu uğurda tanık olarak dinlenilmesi hususunda da talepte bulunulabilmelidir.
Keza işlemi gerçekleştiren memurun da tanık olarak dinlenilmesinin
istenilmesinde yararlı olacağı kanaatindeyiz.
Bu işlemlere yani usulsüz işlemlere sebebiyet veren tebliğ memurunun
sorumluluğuna gelince; cezai açıdan sorumluluğu 7201 sayılı Tebligat
Kanunu’nun 52. maddesinde tanzim edilmıştir24. Yine aynı maddenin ikinci
fıkrasında disiplin yönünden de sorumluluğuna da işaret edilmektedir.
Cezai sorumlukla ilgili olarak Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 14.09.1994
Tarih ve E:1994/3589, K:1994/6633 sayılı içtihadında “PTT. dağıtıcısına
yalan bilgi vererek usulsüz tebligat yaptıran apartman kapıcısının eylemi,
7201 sayılı Tebligat Yasası’nın 55/b madde ve bendinde yazılı suçu
oluşturur. PTT dağıtıcısının, apartman kapıcısının verdiği yalan bilgiden
haberi olup, onunla birlikte davranarak usulsüz tebligat yapması halinde
her ikisinin eylemleri, TCK’nın 240/1. madde ve fıkrasına uyar.” Tebligat
memurunun görevini kötüye kullandığı takdirde görevi kötüye kullanma
suçunu işlemış olduğuna hükmetmıştir25.
Tebligat memurunun hukuki sorumluluğuna gelince; kanaatimizce bu
konuda da genel hükümlerden hareket etmenin doğru olacağını düşüncesindeyiz.
Zira burada ilgili memurun ihmali, hatası veya kastından
kaynaklanan bir eylemi bahis konusudur. Bu bağlamda hukuksal nitelik
olarak haksız fiil söz konusudur. Bu sebeple memurun bu eyleminden
dolayı BK 41. maddesine göre sorumlu olacaktır. ilgili memur Posta
işletmesinin müstahdemi sıfatında olduğundan ve bunlar da genellikle
sözleşmeli memur pozisyonunda bulunduğundan, ilgili memurun tabi
Usulsüz Tebligat ve Sonuçları • Av. Refik Ay 2849
(22) 1086 sayılı Hukuk usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 163. maddesi “Bu kanunun veya hakimin
tayin ettiği kati müddetin müruruyla sukut etmış olan hakkın hali sabıka ircaı aflağıda beyan olunan hallerde
talep ve hükmolunabilir.” Hükmünü ihtiva etmektedir.
(23) Sonradan ibraz olunan belgeler başlıklı 21. Maddesinde “Dilekçeler ve savunmalarla birlikte
verilmeyen belgeler, bunların vaktinde ibraz edilmelerine imkan bulunmadığına mahkemece kanaat getirilirse,
kabul ve diğer tarafa tebliğ edilir. Bu belgeler duruşmada ibraz edilir ve diğer taraf cevabını hemen
verebileceğini beyan eder veya cevap vermeye lüzum görmezse, ayrıca tebliğ edilmez.”
(24) Tebligat Kanunu’nun 52. maddesine göre“(Değişik fıkra: 23/01/2008-5728 S.K./251.mad) Bu
Kanunun tatbikinde vazifeli bulunan memur ve hizmetliler ile mahalle, köy muhtar ve ihtiyar heyeti ve meclisi
azaları işledikleri suçlar ile kendilerine karşı işlenen suçlardan dolayı, Türk Ceza Kanunu’nun kamu
görevlisine ilişkin hükümlerine göre cezalandırılır. Yukarıdaki fıkra hükmüne göre yapılacak takibat inzibati
ceza tatbikine mani değildir.” Hükmünü amirdir.
(25) Muşul s.462
olduğu kurum da BK 55. maddesi bağlamında doğan zararlardan sorumlu
olacaktır. Zira istihdam eden ile mutazarrır yani zarar gören kişi arasında
herhangi bir sözleşmesel bir ilişki bulunmamaktadır.
Usulsüz tebligat nedeniyle muhatabın bundan doğacak zararların
tazminiyle ilgili olarak Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’ne intikal eden bir olayda
flöyle bir karar verilmıştir. ”Y. 4. HD. 16. 01. 2003 T. E: 2002/8860 K: 344
sayılı içtihadında”…icra Müdürü, ödeme emrine ilişkin tebligatın Tebligat
Kanunu hükümlerine uygun olarak tebliğ edilmış olup olmadığını
denetlemekle yükümlü olduğundan, yapılan usulsüz tebligat nedeniyle
hakkındaki takibin kesinleşmesi sonucu, taşınmazı haksız olarak) satılan
borçlunun Adalet Bakanlığı aleyhine açtığı tazminat davasının kabulü
gerekeceği dava, tazminat istemine ilişkindir. Davacı, "uzun yıllar yurt
dıflında yaşamasına rağmen dava dişı E. Otomotiv Ltd. fiti. tarafından
Samandağ icra Müdürlüğü’nde aleyhine yapılan icra takibi sırasında
çıkarılan ödeme emrine ilişkin tebligatın usulüne uygun olarak tebliğ
edilmediği gözetilmeksizin, icra takibinin kesinleflerek izmir Karşıyaka
fiemikler Mahallesi 16 no’lu parsel üzerindeki apartman dairesinin satişı
nedeniyle uğradığı zararın, icra ve işas Kanunu’nun 5. maddesi gereğince
tahsilini" istemıştir. Davalı "icra Müdürünün tebligatın usulüne yapılıp
yapılmadığını inceme sorumluluğu bulunmadığından davanın reddini
savunmuş, yerel mahkemece "davanın reddine" karar verilmıştir. Dava
konusu icra takibinin yapıldığı Samandağ icra Müdürlüğü’nün 1997/2335
sayılı dosyası içinde mevcut ödeme emrinin tebliğine ilişkin tebligatın
"muhatabın dağıtım saatlerinde adreste bulunmaması nedeniyle Yalı
Mahallesi muhtarına bırakıldığı, 2 no’lu kağıt yapiştırılıp, komşusu
bulunmadığından haber bırakılmadığından" flerhi ile tebliğ edildiği
görülmektedir. Tebligat Yasası’nın 21. maddesi ve Tebligat Tüzüğü’nün 28.
maddesi birlikte değerlendirildiğinde; “muhatabın adreste bulunmaması
halinde, muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbiri gösterilen
adreste bulunmazsa, tebliğ memurunun adreste bulunmama sebebini
bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar kurulu ve meclis
üyeleri, zabıta amir ve memurlarından tahkik ederek, beyanlarını tebliği
tutanağına yazıp altını imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde bu
durumu yazarak kendisinin imzalaması" gerekir. Anılan düzenleme ile PTT
memuruna, “ilgilinin neden adreste bulunmadığını" tahkik etme görevi
yüklenmıştir. "Adreste bulunmama nedeni" tevsik edilmeden yapılan
tebligat, Tebligat Yasası’nın 21. maddesine aykırıdır. icra dosyasındaki
mevcut tebligat, bu açıklamalar ıflığında incelendiğinde, davacının adreste
bulunmama nedeninin tevsik edilmediği, dolayısıyla tebligatın, Tebligat
Yasası’nın 21. maddesine aykırı olduğu görülmektedir. icra müdürü,
tebligatın Tebligat Yasası hükümlerine uygun olarak tebliğ edilip
edilmediğini denetlemekle yükümlüdür. Tebligatın usulsüz olduğu
2850 iSTANBUL BAROSU DERGiSi • Cilt: 84 • Sayı: 5 • Yıl: 2010
yukarıda yapılan açıklamalar ıflığında anlaşıldığı gibi, Samandağ icra
Hukuk Mahkemesi’nin 1999/122 esas dosyasında yapılan yargılama
sonucunda verilen karar ile de sabit olmuştur. Yerel mahkemece, açıklanan
yönler gözetilerek, iiK’in 5. maddesine göre sorumluluğun kapsamı
belirlenerek hüküm kurulması gerekirken, davanın reddedilmış olması ve
kısa kararda "dava ispatlanamadığı"ndan reddedilmış olmasına rağmen,
gerekçeli kararda "hem husumetten ve hem de esastan" red kararı verilmış
olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmıştir. Not: Yukarıdaki
içtihadında, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi "icra Müdürünün, tebligatın Tebligat
Yasası hükümlerine uygun olarak yapılmadığını kendiliğinden araştırmakla
yükümlü olduğunu" belirterek "yapılan usulsüz tebligat nedeniyle
hakkındaki takibin kesinleşmesi sonucu, taşınmazı (haksız olarak) satılan
borçlunun Adalet Bakanlığı aleyhine açtığı tazminat davasının kabulü
gerekeceğ ini" -kanımızca da isabetli olarak- vurgulamıştır... Halbuki
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi öteden beri "tebligatın usulsüzlüğünün icra
müdürünce doğrudan doğruya gözetilemeyeceğini bu hususun ancak tetkik
merciine flikayet konusu yapılabileceğini" (bknz: 12. HD. 27. 10. 1993 T. E: 12327,
K: 16516 "UYAR, T. icra Hukuku’nda Tebligat Yakında yayınlanacak makalemiz; IX, dipn. 201;
“UYAR, T. icra Hukuku’nda fiikayet Sebepleri" (Tür. Bar. Bir. D. Mart/Nisan-2004,dipn. 570"
12. HD. 16. 10. 1984 T. E:7518, K:10498; 8. 7. 1980 T. E:4315, K. 5997 "UYAR, T. icra
Hukuku’nda Tebligat," IX, dipn. 193 " belirtmektedir. Davalı da, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin
bu doğrultudaki içtihatlarına yollama yaparak "icra müdürünün tebligatın usulüne uygun
olarak yapılıp yapılmadığını inceleme sorumluluğu bulunmadığını" savunmuşsa da, Yargıtay
4. Hukuk Dairesi bu savunmaya itibar etmeyerek, "icra müdürünün bu hatalı işleminden
devletin sorumlu olduğu" sonucuna varmıştır. Kanımızca da, icra müdürünün "tebligatın
usulüne uygun olup olmadığını" inceleyebilmesi ve tebligatın usulüne uygun olarak
yapılmamış olduğunu saptaması halinde, ilgiliye yeniden tebligat yapılmasına karar vermesi
gerekir... UYAR, T. icra Hukukunda Tebligat, açıklama: IX, dipn. 192 civarı; UYAR, T. icra
Hukukunda fiikayetin Hukuki Niteliği ve Konusu "Bknz: Yargı Dünyası Der. Ocak 2004, sayi:
97, s:9-17; Balıkesir Barosu Dergisi, Eylül/2004, S67, s:7-10 ve http;//www.
talihuyar,com/makaleler/4 ichuk. sk. rtuk. nitkonu. doc; açıklama: II, dipn. 30 civarı). Bu
nedenle Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin yukarıdaki içtihadını çok isabetli
buluyoruz...26
Emsal niteliğinde olan bu içtihattan yola çıkarak acaba hukuk usulü
veya ceza muhakemeleri kanununu uygulamakla yükümlü olan ve tebliğ
memurunun işlemlerini denetleyen hakimlerin sorumluluğundan bahsedilebilir
mi, diye akla bir soru gelebilir. Ancak bu soruya verilecek cevap
olumsuz olacaktır. Zira Hakimlerin mesuliyetiyle ilgili olarak HUMK 573 ve
devamı maddelerinde sorumluluk nedenleri tahdidi olarak sayılmış ayrıca
buna yönelik açılacak davalarda yazılacak dilekçeler ve eklerinin, delillerin
Usulsüz Tebligat ve Sonuçları • Av. Refik Ay 2851
(26) www@av.talihuyar.com web sayfasından alınmıştır.
çok sıkı şekil şartlarına tabi tutulmuştur. Davanın kaybı halinde ise talep
aranmaksızın davacı yanın uygun bir maddi ve manevi tazminata
hükmedileceği de ayrıca düzenlenmıştir. Dolayısıyla hakimlerin yargı
yetkisini kullanmaları nedeniyle vermış olduğu kararlardan dolayı kural
olarak sorumluluğu bulunmamaktadır. Ancak eğer yasada sayılan
hallerden biri var ise yani örneğin HUMK 573/2-2. b’e göre “yoruma ihtiyaç
duymayacak surette yasaya açıkça aykırı bir karar verildiği takdirde”
hakimin sorumluluğu söz konusu olabilecektir. Ancak yukarıda da
belirtildiği şekilde CGK kararında tebligat kanunu ve tüzüğünün gerek HGK
gerekse de Hukuk Dairelerinden farklı şekilde yorumlanarak karar
verildiğinden Tebligat Kanunu’ n un 21. maddesi bağlamında usulsüz
tebligat ile ilgili olarak hakimin sorumluluğuna gidilebilmesi olası
görülememektedir.
Peki, tebligatın usulsüzlüğü ile ilgili olarak meydana gelebilecek hangi
zararlardan dolayı sorumluluk doğacaktır. Burada yapılan usulsüz
tebligatla ilgili olarak eylem Haksız Fiil olarak nitelendirildiğinden bu
sorumluluk rejimine göre değerlendirmek gerekir. Ancak zarar olarak
maddi zarar, manevi zarara ayrımı bağlamında burada sadece meydana
gelebilecek elem ve ızdırabın neticesi olarak bunların bir nebzede olsa
telafisine yönelik olarak manevi zararın tazmin edilebileceği düşüncesindeyiz.
Zira burada sırf tebligatla ilgili konularda usulsüzlüğün öğrenildiği
anda yapılması gereken işlemler tekrardan yenileceğinden dolayı maddi
zararların doğması güç görülmektedir. Örneğin usulsüz tebligat sonucu bir
ilamsız takip kesinleştirilmış olsa, borçlunun menkul gayrimenkulüne
haciz konulsa dahi gıyabında bu işlemler yapılmış ise bu takdirde iiK’in
103. maddesine göre bu işlemler hakkında bir diyeceğinin olup olmaması
hususunda davetiye gönderileceğinden bu takdirde takipten haberdar
olacağından artık tebliğ usulsüzlüğünden bahsedilemeyecektir. Diyelim ki
bu hususta yani 103 davetiyesi de usulsüz olarak yapıldı ve borçlunun
gayrimenkulüne haciz konularak satişa esas olmak üzere kıymet takdiri
yapıldı. Bu takdirde kıymet takdiri borçluya tebliğ olunacağından muhatap
bundan haberdar olacak ve tebliğ usulsüzlüğü bulunduğu takdirde icra
Hukuk Mahkemesine müracaatla ödeme emrinin tebligatının öğrendiği
tarihte tebliğ edilmış sayılması hususunda talepte bulunacak ve yine de
burada borçlu muhatabın maddi zararının meydana gelmesi engellenmış
olacaktır. Dolayısıyla özel hukukta usulsüz tebligat nedeniyle maddi zararın
oluşamayacağı düşüncesindeyiz. Ancak borçlu muhatabın bu süreçte
çekmış olduğu acı elem ve ızdırabın telafisine yönelik olarak uygun bir
manevi tazminatın talep edebileceği kanısındayız.
işin bir de cezai boyutundan bakıldığında örneğin sanık hakkında
açılan kamu davası ile tensip kararı alınmış ve sanığa duruşma davetiyesi
gönderilmiş ancak Tebligat Kanunu’nun 21. maddesine aykırı olarak
2852 iSTANBUL BAROSU DERGiSi • Cilt: 84 • Sayı: 5 • Yıl: 2010
yapılmış ve denetim makamı olan mahkeme yargıcı tarafından bu husus
göz ardı edilmış ve sanık hakkında bu kez zorla getirme kararının
çıkarıldığını, bu ikinci tebligatında aynı şekilde usulsüz olduğunu ve yine
mahkeme yargıcı tarafından sanık hakkında bu kez yakalama emri
kararının çıkarıldığını bir an için varsayarsak bu takdirde acaba bundan
dolayı maddi zararı söz konusu olabilir mi? Burada kişinin özgürlüğünden
yoksun kalacağından işine gidememesinden dolayı, bir toplantıya
katılamamasından dolayı maddi zararı doğmuş olabilir. Burada sanık
hakkında dava açıldığını bilebilecek durumda değildir. Haberi bulunmamaktadı
r. Haberi bulunsa duruşmaya gelecek midir? Bilinemez bir
varsayım. Ancak haberdar değildir duruşmadan ve bir anda özgürlüğünden
alıkonulmuştur, hiçbir fleyden habersiz apar topar hakim karşısına
çıkarılmıştır. Burada elbette maddi bir zarar ortaya çıkacaktır. Manevi zarar
yönünden zaten herhangi bir problem de bulunmamaktadır. Bu nedenle
ceza hukuku bağlamında usulsüz tebligat nedeniyle ortaya çıkacak maddi
ve manevi zararlardan dolayı dava. ikame edilebileceği kanısındayız.
Ancak belki burada bir illiyet bağının kesilip kesilmemesi meselesi
tartışma konusu yapılabilir. Bu bağlamda tebliğ memuru diyebilir ki her ne
kadar usulsüz tebligatın yapılması neden olunmuş ise de kişinin
zararından benim değil, denetim makamının ihmalinden dolayı ortaya zarar
çıkmıştır. Usulsüz tebliğin telafisi her zaman düzeltilebilir mahiyettedir
şeklindeki savunmasına itibar etmemek gerekir. Zira sorumluluğu
başkasına atarak tebliğ memurunun veya çalıfltığı kurumun
mesuliyetinden kurtulmasına imkan tanımak zarara uğramış insanın
zararlarının telafi edilmesine engel olmaktan öteye anlam taşımayaca-
ğından bu durum hukuk devleti ilkesi ile bağdaflmayacaktır.
SONUÇ:
Uygulamada Yargıtay içtihatlarındaki yorum farklılıkları da nazara
alındığında tebligat işlemlerinin ne derece önem arz ettiğini vurgulamak
izahtan varestedir. Özellikle vekil arkadaflların dosyalarını titizlikle
incelemelerinde gerek adil yargılanma hakkının tesisinde ve gerekse de
avukatın hukuki ve cezai sorumluluklarından kurtulmalarında önemli bir
faktör olacağı düşüncesindeyiz. Usulsüz yapılan bir tebligat işleminden
dahi davanın kazanılabileceği, bu sayede kişinin borcundan dolayı takibe
itiraz hakkını kazanabileceği veya davada süresi içinde cevap verebileceği,
savunma yapabileceği, temyiz hakkını kullanabilme hakkına kavuşabileceği
veya usulü diğer işlemlerin yapılabilme hakkının tesisine imkan
getirebilmesi bakımından göz ardı etmemek gerektiği kanısındayız.
Usulsüz Tebligat ve Sonuçları • Av. Refik Ay 2853
KAYNAKÇA
1- Prof. Dr. Ejder YILMAZ, Hukuk Sözlüğü Yetkin Hukuk Yayınları 5. Baskı
2- Prof. Dr. Baki KURU/Prof. Dr. Ramazan ARSLAN/Prof. Dr. Ejder YILMAZ, Medeni
Usul Hukuku Ders kitabı Genişletilmış 13. Bası
3- Prof. Dr. Timuçin MUfiUL Tebligat Kanunu ve ilgili Mevzuat Legal yayıncılık 3. baskı
4- Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Av. Tacar Çağlar, Tebligat Hukuku Yetkin yayınevi
genişletilmış 3. Bası.
5- www. av. talihuyar.com web adresi
6- Kazancı içtihat programı
2854 iSTANBUL BAROSU DERGiSi • Cilt: 84 • Sayı: 5 • Yıl: 2010
1) Giriş
Konut sorunu modern toplumun en önemli meselelerinden bir
tanesidir. Günümüzde insanların barınma probleminin çözümünün en
önemli sosyal konulardan bir tanesi olduğu genel bir kabul görmektedir.
Çağdafl devlet anlayişı, sosyal hukuk devletinde bireyin korunması ve
sosyal adaletin gerçekleştirilebilmesi amacıyla zaman zaman farklı
ekonomik ve sosyal politikalar uygulamasını gerektirebilmektedir.
Öte yandan, Anayasa’nın 5. maddesinde “kişilerin ve toplumun refah,
huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal
hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaflmayacak surette sınırlayan
siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî
varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalıflmak” devletin
temel amaç ve görevleri arasında sayılmış, 35. maddesinde ise mülkiyet
hakkının kamu yararı amacı ile sınırlandırılabileceği belirtilmıştir.
Üstelik konut piyasasında, piyasa mekanizmalarının tam olarak
işlememesi ve konut arzının bir anda artırılmasının mümkün olmaması
nedeniyle bu tür sınırlamalar kaçınılmaz olmaktadır.
Bundan dolayı konut sorununun çözümü ve barınma ihtiyacının
karşılanması amacıyla, toplumun ortak yarar ve çıkarlarının bireyin yarar
ve çıkarlarının üstünde tutulabileceği ve hakkın özüne ve ruhuna aykırı
olmamak koşuluyla mülkiyet hakkına sınırlama getirilebileceği kabul
edilmektedir.
Bu kapsamda (her ne kadar taşınmaz kiralamaları konusunda
sözleşme serbestisi olsa da) devletler zaman zaman taşınmaz kiralama
hakkına çeşitli yönlerden sınırlama getirmektedirler. Artık modern
toplumlarda ekonomik ve sosyal politikaların merkezinde yer alan konut
gibi alanlarda, sınırlama öngören bu tür yasaların çıkarılması istenmekte ve
olağan bulunmaktadır.1
(*) Maliye Bakanlığı Milli Emlak Kontrolörü
(1) AiHM’in 19.12.1989 tarihli Mellacher ve Diğerleri/Avusturya kararı, Anadolu Üniversitesi, Anadolu
Üniversitesi Hukuk Fakültesi, insan Hakları Hukuku Projesi, insan Hakları Avrupa Mahkemesi içtihatları Web
Sitesi,http://ihami.anadolu.edu.tr/aihmgoster.asp?id=205 (Erişim tarihi: 09.03.2010)

Forum