TERÖRİZMLE MÜCADELE KAPSAMINDA
TÜRKİYE’NİN KUZEY IRAK OPERASYONU VE
OPERASYONUN ULUSLARARASI HUKUKİ VE
SİYASİ ETKİLERİ
Umut KEDİKLİ*
11 Eylül 2001 tarihinde Amerika Birleflik Devletleri’ne (ABD) karşı
EL-Kaide terör örgütünün gerçeklefltirdiği terörist saldırıları sonrasında,
terörizmin her boyutuyla mücadele konusu, saldırılardan önceki döneme
göre uluslararası konjonktürde daha fazla tartıflılmaya bafllanmıştır.
ABD’de sivil ve askeri hedeflere yönelen bu terör saldırıları sonrasında,
terör örgütlerine karşı devletlerin kendi sınırları dışında kuvvet kullanıp
kullanamayacağı sorusu yeniden gündeme gelmİştir. Yaşanan hukuki ve
siyasi tartıflmalarla birlikte, gelİşen hukuki süreç ve bu konuda bilimsel
çalışma yapan uzmanların görüşleri, devletlerin siyasi bağımsızlığını ve
toprak bütünlüğünü hedef alan terör saldırılarında bulunan terör örgütlerine
karşı ilgili devletin kendini savunma hakkı olduğu yönünde bir gelİşme
göstermektedir.(1) Konumuz açısından meseleye yaklaflıldığında,
Türkiye’nin son yıllarda artan terör saldırıları bağlamında bu saldırılarla
bağı kesin olan terör örgütüne karşı uluslararası hukuktan da kaynaklanan
meflru gerekçelerle bir müdahale hakkının olduğu söylenebilir.
SINIR ÖTESİ OPERASYON VE ULUSLARARASI HUKUK
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK), Kuzey Irak’ta yerleşimİş olan PKK -
KONGRA-GEL gibi çeflitli isimlere ifade edilen terör örgütüne karşı 21 Şubat
2008 tarihinde sınırlı bir silahlı kuvvet kullanımını içeren bir sınır
ötesi operasyonunun hukuki açıdan meflru olduğu yönünde bir takım
___________________________________________________
(*) Arafltırma Görevlisi, Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Uluslararası İlİşkiler Bölümü
(1) Terörizme karşı kuvvet kullanımı konusunda bakınız; Anthony Clarck Arend, Robert J. Beck, International
Law and The Use of Force: Beyond the United Nations Charter Paradigm, London, Routledge,
1993; Mary Ellen O’Connell, “International
Law and the Use of Force,” AJIL,Vol. 97, Issue 2, April 2003; Sionho
Yee, “The Potential Impact of Possible US Responses to the 9-11 Atrocities on the
Law regarding the
Use of Force and Self-Defence,” Chinese JIL, 2002; Richard GrifŞths, “International
Law, The Crime of Agression
and Jus Ad Bellum,” International Criminal
Law Review, Vol.2, 2002.
savlar ileri sürülebilir. Aflağıda ayrıntısıyla açıklanmaya çalışılacak olan
bu savlar, uluslararası ortamda daha önce benzer örnek olaylarda da ortaya
çıkmıfl olup, Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı tehdide karşı da ileri
sürülebilecek niteliktedir.
Bu savlardan ilki, Türkiye’nin Birleşmiş Milletler (BM) Antlaşması’
ndan kaynaklanan meflru müdafaa hakkıdır. BM Antlaşması’nın “Barı-
flın Tehdidi, Bozulması ve Saldırı Eylemi Durumunda Yapılacak Hareket”
başlıklı VII. Bölümü altında yer alan 51. maddede devletlerin bireysel veya
müflterek meflru müdafaa hakkı düzenlenmektedir. Bu maddeye başvurarak
bir devletin meflru müdafaa hakkını kullanabilmesi için silahlı
bir saldırıya hedef olması şartı aranmaktadır.(2) Madde metninde, meflru
müdafaa hakkının devletlerin kullanabileceği doğal bir hak olarak nitelenmesi
nedeniyle bu hakkı kullanabilecek devlet açısından şartların
oluflması halinde silahlı saldırıya maruz kalan devletin, başka bir uluslararası
otoriteden, örgütten ya da devletten yetki ve/veya izin alma zorunluluğ
u bulunmamaktadır. Diğer bir ifadeyle meflru müdafaa hakkına
devletlerin doğal bir hak olarak sahip olması, devletlerin silahlı bir saldı-
rıya maruz kalması sonrasında bu alandaki egemenlik hakkının bir tezahürü
olarak karşımıza çıkmaktadır.(3) Meflru müdafaa hakkının doğal bir
hak olarak nitelendirilmesi Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD) 1986 tarihinde
“Nikaragua’ya Karşı Askeri ve Paramiliter Faaliyetlere İlİşkin Davası’
na ilİşkin kararında da ifade edilmıştır.(4) Divan, bu hakkın doğal bir
hak olarak BM Antlaşması’nın kabulünden önce de var olan bir örf-adet
hukuku kuralı olduğunu belirtmİştir. Dolayısıyla devletlerin BM Antlaşması’
ndan önce de sahip olduğu bir hak olmakla birlikte, 1928 tarihli Paris
Paktı’nın ve 1945 tarihinde BM Antlaşması’nın kabulüyle devletlerin
kuvvet kullanma hakkının yasaklanması sonucunda meflru müdafaa
hakkı, silahlı kuvvet kullanımı alanındaki kurallaflma bakımından önemli
bir hal almıştır. Şöyle ki, Paris Paktı ile bafllayan ve BM Antlaşması ile
devam eden ve günümüze kadar gelen süreçte devletlerin silahlı kuvvet
kullanımı tehdidi ve silahlı kuvvet kullanması yasağı genel kuralı olufltururken,
meflru müdafaa hakkı ise bu genel kuralın hukuken tek istisnası
nı teşkil etmektedir.
51. madde çerçevesinde ise Türkiye’nin meflru müdafaa hakkına başvurarak
terör örgütüne karşı kuvvet kullanabilmesi için; (a) karşı karşıya
kalınan terör eylemlerinin silahlı saldırı olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğ
i ve (b) flayet bu eylemler silahlı saldırı olarak nitelendirilebilirse
gerçekleflen saldırılarla Kuzey Irak’ta üslenen terör örgütü arasında
2940 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 82 • Sayı: 6 • Yıl 2008
___________________________________________________
(2) BM Antlaşması, BM Enformasyon Merkezi, Ankara, 1997.
(3) Yoram Dinstein, War, Agression and Self-Defense, 2.nd Edition, New York,Cambridge Univ.
Press,1995.
(4) Military and Paramilitary Activities in and against Nicaragua (Nicaragua v. United States of America),
Judgment on Merits, I.C.J. Reports, 1986.
bir bağın bulunup bulunmadığının ortaya konması gerekmektedir. Bu
çerçevede yukarıda sorulan sorulara ilİşkin verilebilecek bir cevap için
ileri sürülebilecek argümanlar flu şekilde açıklanabilir;
(a) Terör Eylemlerinin Silahlı Saldırı Olarak
Değerlendirilip Değerlendirilemeyeceği Sorunu;
11 Eylül 2001 tarihinde Türkiye’nin de mütteŞki olan ABD’ye karşı
gerçeklefltirilen terör saldırıları sonrasında BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı
1368 ve 1373 sayılı kararlarda bu “terörist saldırılara”(5) karşı
ABD’nin bireysel ve müflterek meflru müdafaa hakkının ifade edilmİş olması
ve sonrasında ABD ve mütteŞklerinin bu saldırıların sorumlusu olduğ
unu kabul ettiği EL-Kaide terör örgütüne yönelik olarak Afganistan’a
karşı düzenlediği operasyon, meflru müdafaa hakkının bir devletin uğramı
fl olduğu terör saldırılarına karşı da kullanılabileceğini teyit etmektedir.
Dolayısıyla Güvenlik Konseyi kararlarıyla birlikte terörist saldırılar
da, silahlı saldırı kapsamında değerlendirilerek, Türkiye’yi hedef alan terörist
saldırılara karşı da meflru müdafaa hakkının doğacağı söylenebilir.
Bununla birlikte Türkiye’de gerçekleflen terör saldırılarının, silahlı
saldırı boyutunda olup olmadığı hususunda ise, yapılan saldırıların ölçe-
ği, silahlı saldırıların tespitinde önemli bir faktördür. Terör örgütünün
gerçeklefltirdiği saldırıların, Türkiye’nin toprak bütünlüğüne, siyasi egemenliğ
ine ve üniter yapısına karşı gerçeklefltirilen saldırılar olduğu ve bu
yönüyle de silahlı saldırı boyutuna ulafltığı kabul edilebilir. Yapılan saldı-
rıların yaratığı etki ve sonuç kabul edilemeyecek ölçüde olduğu içindir ki,
Türkiye’nin istisnai bir hakkı olan meflru müdafaa hakkı doğmaktadır.
Olayların toplamı teorisine göre de, terör örgütünün ortaya çıktığı
1984 yılından günümüze kadar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vatandaşları
nı ve güvenlik güçlerini hedef alan saldırılar, münferit nitelikte olmaktan
çok terör örgütünün bir planının icrası şeklinde gerçeklefltiğinden,
terör saldırıları zincirinin bir parçası olarak değerlendirilerek silahlı
saldırı olarak kabul edilebilir. Bu teoriye göre, aynı terör örgütü tarafından
aralıklarla gerçeklefltirilen silahlı saldırı eylemleri bir bütün olarak
kabul edilmekte ve hedef aldığı devlet bakımından terörist saldırı tehdidinin
sona ermediği ileri sürülmektedir.(6) Bu noktada aralıklarla devam
eden terör saldırılarına karşı meflru müdafaa hakkının kullanılmasında
dikkat edilecek bir husus, terörizme karşı kuvvet kullanılırken orantılılık
ilkesinin ihlal edilerek zararla karşılık niteliğinin ortaya çıkmamasıdır.
Bu çerçevede, aralıklarla devam eden terör saldırılarının hedeŞ olan Türkiye’nin
gerçekleflen bir silahlı saldırı niteliğindeki terör eylemi sonrasın-
Kuzey Irak Operasyonun Hukuki ve Siyasi Etkileri • Umut Kedikli 2941
___________________________________________________
(5) BM Güvenlik Konseyi’nin 1368 ve 1373 sayılı kararlarının orijinal metninde de “terörist saldırılar”
ifadesi kullanılmıştır. Bakınız: S/RES/1368(2001), S/RES/1373(2001).
(6) Ahmet Hamdi Topal, Uluslar arası Terörizm ve Terörist Eylemlere Karşı Kuvvet Kullanımı, 1.
B., İstanbul, Beta Basım Yayım, 2005.
da muhtemel yeni saldırıları önlemek için meflru müdafaa hakkını kullanarak
kendini savunması hukuki ve meflrudur.
Devlet dışı aktörler tarafından gerçeklefltirilen bir eylemin silahlı saldı
rı olarak kabul edilmesiyle ilgili olarak Uluslararası Adalet Divanı da
1986 tarihinde “Nikaragua’ya Karşı Askeri ve Paramiliter Faaliyetlere İlİşkin
Dava”sında bir yargıya varmıştır.(7) Divan’a göre, “devlet dışı aktörlerin
eylemlerinin, düzenli kuvvetlerle gerçeklefltirilebilecek bir saldırıya efl
değer olması durumunda bu eylemlerde silahlı saldırı olarak nitelenebilir.”
Bu husus, terör örgütünün gerçeklefltirdiği saldırıların yarattığı sonuç
açısından değerlendirildiğinde, Türkiye’nin terör örgütüne karşı meflru
müdafaa hakkına yol açtığı söylenebilir.
(b) Silahlı Saldırı ile Terör Örgütü Arasındaki Bağın
Ortaya Konması Sorunu;
2007 yılı Haziran ayı içerisinde gerek El-Cezire televizyon kanalında
gerekse Alman devlet televizyonu birinci kanalı ARD’de yayınlanan görüntülerde
terör örgütünün, Kuzey Irak’ın muhtelif yerlerinde yer alan
eğitim ve lojistik kampları gösterilmİştir. Dolayısıyla Irak devletinin ulusal
sınırları içinde silahlı eğitim, lojistik ve operasyonel destek alıp, Türkiye’yi
ve hatta İran’ı da hedef alan terör örgütünün terörist eylemleri,
uluslararası Barış ve güvenliği tehdit eder bir hale gelmİştir. Söz konusu
bu durum, 11 Eylül terör saldırıları sonrasında bu saldırıların sorumlusu
ve üstlenicisi olan El-Kaide terör örgütünün de, ABD’nin ulusal sınırları
içerisinde eylem yapmasına karşın Afganistan devleti içerisinde örgütlenmesiyle
benzerlik göstermektedir. Üstlendiği devletin toprakları dı-
flında bir diğer devlete karşı silahlı saldırı düzeyine ulaşan eylemlerin gerçekleflmesine
bağlı olarak, ABD ve mütteŞklerinin müflterek meflru müdafaa
hakkını Afganistan topraklarında kullandığı bir durum ortaya çıkmı
fltır. Dolayısıyla Türkiye’nin de meflru müdafaa hakkına dayanan ve bu
hakkın sınırları içinde kalan askeri operasyonu, kendi sınırlarının dışında
icraa etmesinin önünde herhangi bir hukuki engel bulunmamaktadır.
IRAK ULUSLARARASI HUKUKLA KARŞI KARŞIYA
Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı silahlı saldırı boyutundaki terör saldı
rılarına yönelik uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarına paralel
olarak, Irak devleti hükümetinin de uluslararası hukuktan kaynaklanan
bir takım yükümlülükleri olduğu söylenebilir. Öncelikle BM örgütünün
bir üyesi olarak uluslararası Barış ve güvenliğin korunmasının gerektirdiğ
i ölçülerde Irak devleti, uluslararası hukukta yer alan devletlerin toprak
bütünlüğüne ve siyasi bağımsızlığına karşı eylemlerde bulunulmaması
nı sağlayacak ilkelere uygun biçimde hareket etmelidir. 11 Eylül te-
2942 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 82 • Sayı: 6 • Yıl 2008
___________________________________________________
(7) Sevin Toluner, “Nikaragua’ya Karşı Askeri ve Benzeri Faaliyetler Davası’ndaki Yargı ve Meflru Müdafaa
Hakkı,” Mahmut R. Belik’e Armağan, İstanbul, Milletlerarası
Hukuk ve Milletlerarası Münasebetler
Arafltırma ve Uygulama Merkezi, 1993.
rör saldırıları sonrasında Güvenlik Konseyi’nin aldığı 1373 sayılı kararda
da; “ …diğer terörist eylemler gibi bu eylemlerinde uluslararası Barış ve
güvenliğe karşı bir tehdit oluflturduğu … BM Genel Kurul’unun 1970 tarihli
2625 sayılı kararındaki ‘her devletin kendi ülkesinde, bir başka devletin
topraklarındaki terörist faaliyetleri organize etmek, kıflkırtmak, yardı
mcı olmak ve yer almaktan kaçınma görevi olduğu’ konusundaki prensipler
tasdik edilerek” devletlerin BM Antlaşması uyarınca uyması gereken
yükümlülükler teyit edilmıştır. Kararın devamında da; “tüm devletlerin,
terör örgütlerine eleman ve silah temini olmak üzere her şekilde destek
vermekten kaçınacakları, terörizmle ilİşkisi olan kİşilerin sığınma taleplerini
reddedecekleri, terör eylemlerini Şnanse eden, katılan, planlayan,
kolaylafltıran, destekleyen kİşilerin kendi topraklarını kullanmaları-
nı önleyecekleri” kararlafltırılmıştır. Bu argümanlara ek olarak; BM Genel
Kurulu 1985 tarihinde aldığı bir kararda ve 1994 tarihinde devletlerin bu
alandaki sorumluluklarını teyit eden Uluslararası Terörizmi Engellemek
için Önlemler Deklarasyonu’nda devletlerden, terörist eylemleri destekleyen
nitelikte eylemlerden, teflvikten, eğitim imkanları ve maddi imkanlar
sağlamaktan kaçınma çağrısında bulunmuştur. Deklarasyonda, devletlerin
kendi ülkelerinde terör örgütlerine bu gibi imkanları sağlamasının BM
örgütünün amaç ve ilkelerine aykırı olduğu ve her devletin BM Antlaşması
ve ilgili diğer uluslararası hukuk kurallarına uyma yükümlülüğünü yerine
getirmesi hatırlatılmaktadır.
15 Ekim 2005 tarihinde kabul edilen Irak Anayasası gereğince de
Irak’ın uyması gereken hukuki yükümlülükler bulunmaktadır.(8) Öncelikle
Irak anayasasının 7. maddesinin ikinci fıkrasında Irak devletinin, terörün
bütün çeflitlerine karşı mücadele etmekle yükümlü olduğu ve toprakları
nın terör flebekeleri için bir üs, geçİş noktası ve/veya konufllanma alanı
haline gelmemesi için çalışacağı ifade edilmektedir. Irak Anayasası’nın
8. maddesinde de, Irak’ın iyi komfluluk, başka devletlerin iç İşlerine müdahale
etmeme ve uluslararası antlaşmalardan kaynaklanan yükümlülüklerini
yerine getirme ilkelerini gözeteceği vurgulanmaktadır. Irak anayasal
rejimi itibariyle yönetim şeklini, cumhuriyetçi federal ve parlamenter
demokrasi olarak belirlemİştir. Federal yönetimin görevlerinin düzenlendiğ
i 108. maddesine göre de, Irak sınır güvenliğinin sağlanması Federal
makamın yetkileri arasındadır. Bununla birlikte anayasanın Bölgesel
Makamlar başlığını taşıyan dördüncü bölümünde 114. madde ile “Kürdistan
Bölgesi” federal bir bölge olarak kabul edilmıştır. 118. madde de,
Bölgesel Hükümet’in bölgesel güvenlik birimleri oluflturmak suretiyle bölgenin
idaresinden sorumlu olduğu belirtilmektedir. Tüm bu anayasal düzenlemelerden
de anlaflılacağı gibi hem merkezi Irak yönetiminin hem de
Bölgesel Kürt yönetiminin, komflusu olan Türkiye’ye karşı terörist eylemler
düzenleyen terör örgütüne karşı önlem alma yükümlülüğü hukuksal
açıdan bir zorunluluktur.
Kuzey Irak Operasyonun Hukuki ve Siyasi Etkileri • Umut Kedikli 2943
___________________________________________________
(8)
http://www.irakhaber.com/haber_detay.php?haber_id=6650.
Ayrıca son dönemde terör örgütünün silah envanteri içerisinde yer
aldığı tespit edilen Amerikan silahlarına ilİşkin ABD’li yetkililerden gelen
“Irak ordusuna verdiğimiz silahlar maddi, etnik ya da ideolojik (italik bana
aittir) nedenlerle kontrolsüz biçimde PKK’nın eline geçmİş olabilir.”(9)
açıklaması da Irak’ın merkezi ve bölgesel yönetiminin uluslararası hukuk
açısından yükümlülüklerini yerine getirmediğini göstermektedir. Terör
örgütü ile Irak merkezi ve/veya bölgesel yönetimi arasındaki gayri meflru
ilİşkinin ortaya çıkması, Irak’ı Türkiye lehine uluslararası ortamda zor
duruma sokacak bir unsurdur. Şöyle ki, konuya UAD’ın yukarıda da ifade
edilen kararı çerçevesinde bakıldığında Divan kararında bir devletin
başka bir devlete karşı ayaklananlara silah yardımı yapmasını ve lojistik
destek sağlamasını bu devletin iç İşlerine karıflmak biçiminde değerlendirmİş
ve bunu hem iç İşlere karıflmama ilkesine hem de BM Antlaşması’
nın 2/4 maddesinde düzenlenen kuvvet kullanma tehdidine veya kullanmaya
başvurmaktan kaçınma ilkesine aykırı bulmufltur. Dolayısıyla
terör örgütüne karşı meflru müdafaa hakkı kapsamında yapılan bir askeri
operasyon hukuki olmakla birlikte, Irak merkezi yönetimine de gerek
uluslararası hukuk kuralları gerekse kendi anayasası çerçevesinde uyması
gereken yükümlülüklerin hatırlatılması ve terörizme karşı ortak
mücadele edilmesi yönünde girİşimlerde bulunulması da Türkiye’nin terörle
mücadelede etkinliğini arttırıcı bir faktör olabilir. İki ülke arasında
askeri operasyon sonrasında son dönemde ortaya çıkan siyasi yakınlaflmaya
paralel olarak terörizme karşı ortak mücadelede hayata geçirilebilecek
bir girİşime tarihten bir örnek verilebilir. Şöyle ki; Lübnan’da üslenip
İsrail topraklarında eylemelerde bulunan Şlistinli militanlara karşı
önlem olarak 1983 yılında ABD’nin de baskısıyla İsrail ile Lübnan arasında
yapılan bir anlaşmada; Güney Lübnan’da bir “güvenlik bölgesi” oluflturulması,
bu bölgenin Lübnan ordusu tarafından kontrol edilmesi ve fakat
bölgedeki birlikler arasında İsrail askerlerinin de yer alması kararlafltı
rılmıfltı.(10)
Dolayısıyla her iki ülkenin de iyi komfluluk ilİşkileri çerçevesinde siyasi
ve ticari ilİşkilerini arttırmayı istediği bir dönemde Türkiye’nin Irak
hükümetine terör örgütüyle mücadele kapsamında bu yönde yapıcı önerilerde
bulunması ve bu şekilde sınır güvenliği alanında İşbirliğinin gelİşmesi
siyasi ve ticari ilİşkilerin gelİşmesine de bir ivme katacaktır. Tersi bir
durum ise, Türkiye’nin güvenlik gereksinimleri nedeniyle iki ülke arasındaki
ilİşkilerin hassas bir zeminde ve kırılgan bir şekilde devam etmesine
neden olacaktır. Günümüzde terörizm olgusu, girmİş olduğu ilİşki şekillerinden,
bilgi-iletİşim teknolojilerinden ve zayıf devletlerin egemenlik yapı
larının hassas olmasından yararlanarak kendine genİş bir eylem alanı
bulmaktadır. Bu durum ise, devletlerin terörizm ve terör örgütleri ile mücadele
etmesinde, uluslararası düzlemde diğer devletlerle ve uluslararası
2944 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 82 • Sayı: 6 • Yıl 2008
___________________________________________________
(9)
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=227155.
(10) Antlaşmanın metni için bakınız: Keseeng’s Contemporary Archieves, 1983, s.32409-32410.
örgütlerle daha çok İşbirliği yapmasını gerektirmektedir. 2003 yılında
Irak’ın İşgali sonrasında bu ülkenin siyasal, hukuksal ve ekonomik açı-
dan yeniden inflası sürecinde karşılafltığı sorunlar ve zayıflıklar Irak’ın
hem ülkesel hem de bölgesel bir istikrarsızlık kaynağı olmasına neden olmaktadı
r. Siyasi, hukuki ve ekonomik istikrarsızlılığın olduğu bu gibi ülkeler,
terör örgütleri açısından hem bir eylem sahası hem de bir eğitim ve
lojistik alanı haline gelmektedir. Dolayısıyla Türkiye’nin terörizmle mücadelesinin
bir ayağı güvenlik boyutuyla sürdürülürken diğer ayağında ise,
terör örgütünün Irak’ın istikrarsızlığından kaynaklanan hareket serbestisini
de ortadan kaldırmak için uluslararası toplumla ve diğer bölge ülkeleriyle
birlikte Irak’ın ulusal ve uluslararası düzeyde siyasi, hukuki ve
ekonomik egemenliğini tesis etmeye dönük adımları da atması gerekmektedir.
Teorik ve pratik açıdan devletlerarası ilİşkilerde komflusu istikrarsı
zlık kaynağıyken, kendisi istikrar içinde olan bir ülkenin olması mümkün
gözükmemektedir. Bununla birlikte Irak’ın da terörizmle mücadele
bağlamında Soğuk Savaş döneminin asimetrik mücadele mantığıyla komfluları
na karşı terörizmi bir dıfl politika aracı olarak kullanmama çabası
içinde olduğunu gösteren adımları atması da bölgede istikrarı ve Barışı
hızlandırıcı bir etki yapacaktır.
OPERASYON’DA HUKUKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER
Kuzey Irak’a düzenlenen askeri operasyonlarla ilgili olarak 26 Şubat
2008 tarihinde de Türkiye Cumhuriyeti Baflbakanı Recep Tayip Erdo-
ğan’ın Türkiye’nin sınır ötesi operasyon yapmasının meflru müdafaa hakkı
nın bir sonucu olduğuna dikkat çekmesi, resmi açıdan da yapılan askeri
operasyonun meflru müdafaa hakkına dayandırıldığını göstermektedir.
Bununla birlikte BM Antlaşması’nın 51. maddesinde yer alan meflru
müdafaa hakkının kullanılmasına ilİşkin olarak Türkiye’nin, ABD’nin
2001 yılında Afganistan’a harekatı bafllattığı gün Güvenlik Konseyi’ne
sunduğu mektuptakine(11) benzer şekilde Türkiye’de gerçekleflen terör saldı
rılarında Kuzey Irak’ta konufllanmış terör örgütünün merkezi bir rol oynadığı
hakkında açık bilgilere sahip olduğunu ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin,
Türkiye’ye karşı ilerde gerçekleflebilecek saldırıları önlemek ve caydı
rmak için PKK -KONGRA-GEL terör örgütünün Kuzey Irak’ta bulunan
kamplarına karşı 51. madde kapsamında doğal bir hak olarak bireysel
meflru müdafaa hakkını içeren gerekli Şilleri bafllattığını bildiren bir mektup
sunmaması şekil açısından bir eksiklik oluflturmufltur. Ancak söz
konusu eksiklik, meflru müdafaa hakkının kullanılmasını engelleyici ya
da etkisini değİştirici bir nitelik taşımamaktadır.
Operasyonun, BM Antlaşması 51. madde kapsamında meflru müdafaa
hakkı olarak nitelendirilebilmesi için silahlı bir saldırıya karşı gerçek-
Kuzey Irak Operasyonun Hukuki ve Siyasi Etkileri • Umut Kedikli 2945
___________________________________________________
(11) Jack M. Beard, “America’s New War on Terror; The Case for Self-Defense Under International
Law,”
Harvard Journal of
Law & Public Policy, Vol. 25, No. 2, 2002.
lefltirilmesinin yanı sıra uluslararası örf-adet hukuku açısından da orantı
lılık şartına uygun olması gerekmektedir. Bir başka deyİşle, silahlı saldı
rıya uğrayan devletin orantılılık ilkesine uygun bir karşılık vermesi gereğ
i, BM antlaşmasından çok önce uluslararası örf – adet kurallarıyla kabul
edilmıştır. Buna göre, meflru müdafaa hakkı çerçevesinde gerçeklefltirilen
bir eylem, tehlike arz eden durumla orantılı olmalı ve bu sınırlar
içinde kalmalıdır. Orantılılık ilkesine göre; mağdur devletin, saldırgan
devletin saldırısına karşılık olarak gerçeklefltirdiği askeri güç kullanımı-
nın doğrudan saldırgan devletin silahlı gücüne yönelik olması ve savunma
amaçlı olsa bile askeri misilleme niteliğine bürünmemesi gerekmektedir.
Ayrıca, meflru müdafaa içinde bulunan devlet, saldırgan devletin sivil
halkına karşı güç kullanmamalıdır.(12) Teorik olarak bu şekilde açıklanabilecek
orantılılık ilkesi, pratik açıdan değerlendirildiğinde gerçeklefltirilen
operasyonun terör örgütünün kamplarını, muhabere, eğitim ve lojistik
tesislerini hedef alması ve zamansal açıdan sınırlı süreli bir niteliğe
sahip olması nedeniyle orantılılık ilkesinin sınırları içinde kaldığı söylenebilir.
Aflağıda da ele alınan, gerçeklefltirilen operasyona ilİşkin uluslararası
kamuoyundan gelen tepkilerde operasyonun meflru müdafaa niteli-
ğine sahip olduğunu ve bu hakkın sınırları içerisinde kaldığını destekler
nitelikte gözükmektedir. Zira gerek devletlerden ve gerekse uluslararası
örgütlerden gelen açıklamalarda operasyonun hukuki ve siyasi niteliğine
yönelik önemli elefltiriler yapılmamıştır.
OPERASYONUN ULUSLARARASI SİYASİ YÖNÜ
Türkiye’nin yukarıda da ifade edildiği şekliyle uluslararası hukuktan
doğan meflru müdafaa hakkı sınırları içerisinde bir kuvvet kullanımı
olanağının olduğu bir gerçektir. Gerçeklefltirilen bir silahlı kuvvet kullanı
mının hukuki meflruiyetinin yanında siyasi meflruiyete de sahip oldu-
ğu söylenebilir. Şöyle ki, PKK - KONGRA-GEL terör örgütü ABD’nin yayı
mladığı terör örgütleri listesinde yer almaktadır.(13) Aynı şekilde Avrupa
Birliği’nin yayımladığı terör örgütleri listesinde de 2002 yılından itibaren
yer almaktadır.(14) Avrupa Birliği kararı çerçevesinde Belçika, Danimarka,
İsveç, İspanya, İrlanda, Hollanda, Çek Cumhuriyeti, Şnlandiya, Yunanistan,
Polonya, Estonya, Slovenya, Slovakya, Litvanya, Lüxemburg gibi
devletler, örgütü terörist bir oganizasyon olarak kabul etmİştir. Bu karardan
öncede Almanya, Avusturya, Fransa ve İngiltere’de değİşik tarihlerde
örgütü, terör örgütü olarak kabul etmİştir. ABD ve AB üyesi devletlerin
dışında Kanada, Avustralya, Kazakistan, Azerbaycan ve Şlipinler gibi
2946 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 82 • Sayı: 6 • Yıl 2008
___________________________________________________
(12) Sertaç H. Bafleren, Uluslararası Hukukta Devletlerin Münferiden Kuvvet Kullanmalarının Sı-
nırları, Ankara, Ankara Üniveristesi Basımevi, 2003; D. W., Greig, Internatioanal
Law, London,
1970.
(13)
http://www.egm.gov.tr/temuh/mucadele9.htm.
(14) AB’nin terörizmle mücadele politikası için bakınız: Umut Kedikli, “Avrupa Birliği’nin Terörizmle Mücadele
Politikaları ve Hukuki Boyutu,” Uluslararası
Hukuk ve Politika (Uluslararası Terörizm ve
Hukuk
Özel Sayısı), Cilt 2, Sayı 5, 2006.
dünyanın değİşik kompartımanlarından ülkelerde bu örgütü terör örgütü
olarak kabul etmektedir.
11 Eylül terör saldırıları ve sonrasında gerçekleflen Mart 2004 Madrit
ve Temmuz 2005 Londra terör saldırılarının oluflturduğu uluslararası
ortam ve Afganistan’da EL Kaide terör örgütüne karşı devam eden uluslararası
mücadele, uluslararası toplumun niteliksel açıdan önemli bir
kısmınca terör örgütü olarak kabul edilen PKK - KONGRA-GEL terör örgütüne
karşı gerçeklefltirilen bir askeri müdahalenin siyasi meflruiyetinin
olmadığını söyleme imkanı vermemektedir. PKK -KONGRA-GEL’i terör örgütü
olarak kabul eden bir uluslararası kamuoyunun, bu örgüte karşı
zaman, mekan ve ölçü bakımından hukuki sınırlar içinde kalmak kaydıyla
gerçeklefltirilen bir sınır ötesi operasyona karşı çıkması hem ABD ile
birlikte Afganistan’da devam ettirdikleri terörizmle mücadeleye hem de
Türkiye ile birlikte bölge Barışı ve istikrarını hedef alan terör örgütüne
karşı kendi hukuki durumlarına gölge düflürecektir. Nitekim operasyonun
bafllamasından sonra ABD Dıflİşleri Bakanlığı’nın Avrupa Dairesi
Sözcüsü Chase Beamer, “Türkiye’nin meflru kendini savunma hakkını
kullanmasını destekliyoruz” ifadesini kullanarak sınır ötesi harekatı meflru
müdafaa kapsamında değerlendirdiklerini göstermıştır.(15) Operasyonla
birlikte Avrupa Komisyonu sözcüsü de, Türkiye’nin operasyon süresince
orantısız güç kullanımından, insan hakları ihlallerinden ve hukuk kuralları
na aykırı eylemlerden kaçınması yönünde bir uyarıda bulunmanın
ötesinde operasyona karşı olan bir açıklamada bulunmamıştır.(16) Ayrıca
22 Şubat 2008 tarihinde BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon adına BM tarafı
ndan yapılan açıklamada, Irak ve Türkiye arasındaki uluslararası sı-
nırlara saygı gösterilmesi, Kuzey Irak’tan Türkiye’yi hedef alan terörist
saldırıları yürüten PKK faaliyetlerinin derhal sona erdirilmesi ve Irak ve
Türkiye hükümetlerinin sınırda Barış ve istikrarın gelİştirilmesinde birlikte
çalışması çağrısında bulunulmufltur.(17) Özetle ABD, AB ve BM, PKKKONGRA-
GEL’i terörist bir örgüt olarak değerlendirmİş ve Türkiye’nin terörizmle
mücadelesine uluslararası normlara aykırı olmamak kaydıyla
desteklerini açıklamıştır. Bu durum, özellikle 11 Eylül saldırıları sonrası
nda ortaya çıkan uluslararası terörizmle mücadeleye ilİşkin oluflan İşbirliğ
i ortamının Türkiye açısından bir yansımasıdır. Zira uluslararası barı
fl ve güvenliğe yönelik tehdit günümüzde devletlerin yanı sıra devlet dı-
flı aktörler tarafından da yaratılmakta ve etkileri bakımından efl düzeyde
sonuçlar doğurmaktadır.
Devletten veya devletin dışından kaynaklanan ve Türkiye’yi de hedef
alan bu gibi tehdit unsurlarıyla etkin ve müflterek bir mücadele uluslararası
sistemin istikrarı açısından önemlidir.
Kuzey Irak Operasyonun Hukuki ve Siyasi Etkileri • Umut Kedikli 2947
___________________________________________________
(15)
http://www.ntvmsnbc.com/news/430342.asp?cp1=1, (erİşim tarihi:30.06.2008)
(16)
http://www.guardian.co.uk/world/2008/feb/22/iraq.turkey (erİşim tarih:i30.06.2008)
(17)
http://www.un.org/News/Press/docs/2008/sgsm11436.doc.htm (erİşim tarihi: 03.07.2008)
Dolayısıyla PKK-KONGRA-GEL terör örgütüne karşı BM antlaşması-
nın 51. maddesinin sınırları çerçevesinde orantılı bir meflru müdafaa
hakkının kullanılması mütteŞklik ilİşkileri içerisinde olduğumuz devletler
bakımından da meflru karşılanmalıdır. Zira Türkiye’nin, egemenliğini ve
toprak bütünlüğünü koruma hakkına saygı gösterilmesi, Türkiye’nin ittifak
ilİşkisi açısından ele alındığında ittifak üyelerinin birbirlerine karşı
uyması gereken ortak bir yükümlülüktür.
2948 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 82 • Sayı: 6 • Yıl 2008