Hukuki Net Hukuki NET | Forum | Mevzuat Anasayfa | Kaynaklar | Yazarlar | Dizin | Arama | Uyarlama | Giriş | Üye Ol
Maluliyet Oranında Artış Zamanaşımı Başlangıcı
Ekleyen: Av.tayfun Eyilik | Tarih: 18-11-2008 | Kategori: İçtihat | Okunma : 4784 | Not:
Av.tayfun Eyilik

Hakkımdaki bilgilere http://www.tayfuneyilik.av.tr sitesinden ulaşabilirsiniz


Profil >

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

E: 2008/21-245 K: 2008/249 T: 12.03.2008

İŞ HUKUKU •MALULİYET ORANINDA ARTIŞ

• ZAMANAŞIMININ BAŞLANGICI

(BK m. 332/2)

Özet: Meslek hastalığı veya iş kazası nedeniyle

belirlenen maluliyet oranında yeni

bir artma olduğu takdirde, bu durum yeni bir

olgu olup artan miktar için yeni bir dava açı-

labilmesi mümkündür.

Meslek hastalığından ve iş kazasından

doğan davalarda zamanaşımı süresi on yıldı

r. Maluliyet oranında sonradan oluşan artmadan

doğan tazminata uygulanacak zamanaşı

mı süresi artış oranının saptandığı tarihten

itibaren başlatır.

Taraşar arasındaki "Maddi ve Manevi Tazminat" davasından dolayı

yapılan yargılama sonunda; Zonguldak 1. İş Mahkemesince; maddi tazminat

isteminin feragat nedeniyle reddine, manevi tazminatın kısmen kabulüne

dair verilen 25.05.2006 gün ve 553-343 sayılı kararın incelenmesi taraf

vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin

07.11.2006 gün ve 14121-11840 sayılı ilamı ile,

(1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici

nedenlere göre, davacının tüm, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dı-

şındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,

2- Dava, meslek hastalığı sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan davacı

işçinin maddi ve manevi zararının giderilmesi istemine ilişkindir.

Mahkemece maddi tazminata yönelik talep feragat nedeniyle reddedilmiş

manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 22.500,00 YTL manevi

tazminata hükmedilmiştir.

Davacıya meslek hastalığı nedeniyle Almanya'da düzenlenen

18.01.1994 tarihli raporla meslek hastalığı nedeniyle 19.12.1993 tarihinden

geçerli olmak üzere ve 23.1.1997’de kontrol kaydı ile % 71 oranında

sürekli iş göremezlik tespit edilerek 18.01.1994 tarihinden itibaren 506

Sayılı Yasanın 19. maddesine göre gelir bağlandığı, Ankara Meslek Hastalı

kları Hastanesi’nin 12.04.2000 tarihli raporları ile iş göremezlik oranının

iki yıl sonra kontrol kaydı ile %74,80 olarak belirlendiği, son raporu düzen-

Yargıtay Kararları 2539

___________________________________________________

(*) Gönderen: Ali GÜNEREN, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi Başkanı

leyen sağlık kurulunun 17.03.2006 tarihli cevabi yazı ile "kontrol kaydının

sigortalının takibi için konulduğunun, meslek hastalığı tespit edilen sigortalı

nın ölene kadar takip edildiğinin Pnömokonyoz hastalığında, hastalığın

yol açtığı iş göremezliğin düşmesinin beklenemeyeceğinin açıklandığı ve

davalı tarafça 25.05.2006 tarihli celsede ileri sürülen zaman aşımı deŞne

karşı davacı tarafça herhangi bir itirazda bulunulmadığı uyuşmazlık konusu

değildir.

Uyuşmazlık, 18.01.1994 tarihli rapora göre belirlenen %71 sürekli iş

göremezlik oranı bakımından davalının zaman aşımı deŞnin yerinde olup

olmadığı noktasında toplanmaktadır. Meslek hastalığı ya da iş kazası nedeniyle

belirlenen maluliyet oranında bir artma olduğu taktirde, bu durum

yeni bir olgu olup artan miktar için ayrı bir dava açılabilmesi mümkündür.

Meslek hastalığından kaynaklanan tazminat davalarında zaman aşımı süresi

Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi gereğince 10 yıldır. Somut olayda

davacının %71 oranındaki iş göremezliği 19.1.1994 tarihinde belirlenmiş

ve bu oran üzerinden SSK tarafından sürekli iş göremezlik geliri bağlanmış

böylece zarar oluşmuş ve zaman aşımı işlemeye başlamıştır. Hal böyle

olunca da 27.3.2006 tarihinde %74,80 iş göremezlik için açılan manevi tazminat

davasında ilk belirlenen %73’lük bölüm için 10 yıllık zaman aşımı

oluştuğundan, yeni bir olgu olan artma miktarı diğer bir deyişle %3,80 fark

maluliyet için manevi tazminat takdir etmek gerekirken, zararın ancak Ankara

Meslek Hastalıkları Hastanesi’nin 17.3.2006 tarihli cevabi yazılarıyla

öngörülebilir ve istenebilir hale geldiğinden bahisle %74,80 iş göremezlik

oranına göre manevi tazminat takdiri usul ve yasaya aykırı olup bozma

nedenidir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden

yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davalı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde

temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereğ

i görüşüldü:

Taraşarın karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve

kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk

Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak

gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle

direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararı

nın Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı

HUMK’un 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz

peşin harcının temyiz edene iadesine, 12.03.2008 gününde oyçokluğuyla

karar verildi.

2540 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 82 • Sayı: 5 • Yıl 2008

KARŞI OY YAZISI

Birleşen dava, meslek hastalığına dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir.

Davacının 19.12.1993 tarihinde meslek hastalığının anlaşılması üzerine düzenlenen

18.1.1994 günlü sağlık raporu uyarınca, bu tarih itibariyle sürekli işgöremezlik

durumuna girdiği ve iş göremezlik derecesinin % 71 olduğu, 3 yıl içerisinde

yeniden muayenesinin gerektiğinin belirtildiği;

12.4.2000 tarihli sağlık raporu ile iş göremezlik derecesinin % 74,8 e yükseldiğ

i, 2 yıl sonra kontrol kaydının öngörüldüğü;

27.7.2004 tarihli sağlık raporu ile maluliyet oranının değişmediği, 2 yıl sonrası

için yeniden kontrolünün istendiği anlaşılmaktadır.

Davacıda saptanan meslek hastalığı sonucunda sürekli iş göremezlik derecesi,

yeniden muayene-kontrol kayıtları nedeniyle kesinleşmediği uyuşmazlık konusu

değildir.

BK 332/2. madde uyarınca; işçinin çalışma dolayısıyla maruz kaldığı tehlikeler

nedeniyle uğrayacağı zararlara karşı isteyebileceği tazminat dahi akde aykı-

rılık hükümlerine tabi olup, zamanaşımı BK 125. maddesi uyarınca 10 yıldır. Zamanaşı

mının ise alacağın muaccel olduğu tarihten başlayacağı BK 128. maddesi

hükmüdür.

Önemli olan yön; meslek hastalığına dayalı sürekli işgöremezlik oranının yeniden

kontrol kaydı ile belirlenmiş olması karşısında, manevi tazminat isteminde

zamanaşımı başlangıcının; meslek hastalığının ortaya çıktığı tarihe (ya da ilk sürekli

iş göremezlik tarihine) göre mi, yoksa maluliyetin kesinleştiği (kontrol kaydı

nın kaldırıldığı yeniden kontrole gerek bulunmadığı) tarihe göre mi belirlenece-

ği noktasında toplanmaktadır.

Bilindiği üzere, bazı hallerde, gerek zararı doğuran eylem veya işlemin ne olduğ

u, zararın kapsam ve miktarı aynı anda ve tam bir açıklıkla belirlenebilir. Böyle

durumlarda, zarar görenin, uğradığı zararın varlığını, zarar verenin kim oldu-

ğunu, kapsam ve miktarının neden ibaret bulunduğunu öğrendiği andan itibaren,

zarar verenden bunun tazminini isteme hakkının doğacağı ve bu hakkına

ilişkin yasal zamanaşımı süresinin de o tarihte başlayacağı açıktır. Herhangi bir

eylemden doğan zararın tümü bir birlik teşkil eder, birbiriyle ilgisi olmayan ba-

ğımsız zararların bir toplamı olarak görünmez; dolayısıyla, zararın kapsamı ve tutarı

nın belli olmaması, zamanaşımının başlamasına engel oluşturmaz. Başka bir

ifadeyle, zararın öğrenilmesi, onun kapsamının değil, varlığının öğrenilmesi anlamı

ndadır, zararın varlığı, niteliği ve esaslı unsurları hakkında bir dava açmaya, o

davayı ciddi ve objektif bir şekilde desteklemeye, gerekçelerini göstermeye elverişli

yeterli hal ve şartların öğrenilmesi, zararın öğrenilmiş sayılması için yeterlidir.

Buna karşılık, ortaya çıkan zarar, kendi özel yapısı içerisinde, sonradan de-

ğişme eğilimi gösteriyor, kısaca, zararı doğuran eylem veya işlemin doğurduğu sonuçlarda

(zararın nitelik veya kapsamında) bir değişiklik ortaya çıkıyor ise, artık,

"gelişen durum" ve dolayısıyla, gelişen bu durumun zararın nitelik ve kapsamı

üzerinde ortaya çıkardığı değişiklikler (zarardaki değişme) söz konusu olacaktır.

Böyle hallerde, zararın kapsamını belirleyecek husus, gelişmekte olan bu durumdur

ve bu gelişme sona ermedikçe zarar henüz tamamen gerçekleşmiş olamayacağı

için zamanaşımı süresi bu gelişen durumun durduğunun veya ortadan kalktığı

nın öğrenilmesiyle birlikte işlemeye başlayacaktır (Yargıtay Hukuk Genel Ku-

Yargıtay Kararları 2541

rulu'nun, 15.11.2000 gün E: 2000/21-1609 K: 2000/1699; 06.11.2002 gün ve E:

2002/4-882 K:874).

Önemle belirtilmelidir ki, burada sözü edilen "gelişen durum" kavramı, salt

zarar doğuran işlem ya da eylemin sonuçlarının gelişmesini ve bu nedenle zarar

görenin bu konularda bilgi sahibi olabilmesinin zorunlu olarak bu gelişmenin tamamlanacağı

ana kadar gecikmesini ifade eder.

Bu açıklamalar doğrultusunda somut olaya dönüldüğünde; davacının meslek

hastalığına bağlı sürekli iş göremezlik oranının yeniden kontrol gerektirmesi

nedeniyle kesin olarak belirlenememiş olması karşısında, zamanaşımının ilk rapor

tarihi ile başlatılması düşüncesi hatalı bulunmaktadır.

Kaldı ki; manevi tazminat davasının dayanağını oluşturan meslek hastalığı-

pnömokonyoz olgusu dikkate alındığında; iş göremezlik durumundaki her değişimin,

manevi tazminata konu yeni bir olgu olarak değerlendirilmesi yönündeki düşünce

de manevi tazminatın bölünmezliği ilkesine aykırılık oluşturmaktadır.

Yukarıda belirtilen maddi ve yasal olgular gözetildiğinde, mahkemenin direnme

kararı isabetli olup, manevi tazminat miktarının incelenebilmesi için dosyanı

n Özel Dairesine gönderilmesi gerekirken, aksi düşünce ile bozma kararı veren

sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

Zeki AKAR

Birinci Başkanvekili

KARŞIOY YAZISI

Davacı, davalıya ait maden ocaklarında, yeraltının tozlu ve nemli olumsuz

koşullarından etkilenip, meslek hastalığına yakalanıp, zarara uğradığını iddia

ederek, maluliyetinin tespiti ile, maddi ve birleşen dosya ile manevi tazminat isteminde

bulunmuştur.

Mahkemece, maddi tazminat isteminden feragat ettiğinden, reddine; Manevi

tazminat için %74,80 maluliyet oranı esas alınarak, isteminin kabulüne karar verilmiştir.

Yüksek 21. Hukuk Dairesince; Dava tarihi itibarıyla, ilk maluliyetin tespiti

1994 yılı olup, üzerinden 10 yıl zamanaşımı geçtikten sonra, 2006 yılında dava

açılmış bulunduğundan, bu tarihte mevcut bulunan %74.80 maluliyetten, ilk tespit

edilen %71 maluliyetin çıkarılarak, %3.80 fark maluliyet için tazminat takdir

etmek gerekirken, tamamı için hüküm kurulması hatalı bulunup, 07.11.2006 tarihinde

bozma kararı verilmiştir.

Yüksek Dairenin bu bozma kararına katılmak mümkün değildir. Şöyle ki; davacı,

1924 doğumlu olup, 1961 yılında emekli olmuştur. Uzun yıllar, yurtdışındaki

maden ocaklarında da çalıştıktan sonra, davalı işyerinde, yer altında çalışmış

olup, Almanya ile Türkiye arasındaki akdedilen Sosyal Güvenlik anlaşmaları gereğ

ince, müşterek sigortalıdır.

Rahatsızlığının hissedilmesi üzerine, meslek hastalıkları hastanesine sevk

edilip yapılan muayenesi sonucunda düzenlenen 18.01.1994 tarihli rapor ile; "üç

2542 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 82 • Sayı: 5 • Yıl 2008

yıl sonra (23.01.1997) yeniden muayene kayıtlı" olmak üzere, % 71 oranında malul

kalmak üzere, "Pnömokonyoz" hastalığının muhasabı olduğu tespit edilmiş,

bu oran üzerinden de 19.12.1993 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere maluliyet

geliri bağlanmıştır.

23.01.1997 tarihinde, dosyası kurumca ele alınmış ise de, uzun zaman davacı

nın yeniden muayenesi zamanında yaptırılamamış, Almanya Sosyal Güvenlik

Kurumu ile de yazışmalar yapılmış, 2. kontrol muayenesinin ancak 12.04.2000

tarihinde gerçekleşebildiği dosyadan anlaşılmaktadır. Bu tarihteki mesleki maluliyeti,

%74.80'e yükselmiş ve iki yıl sonrası için (12.04.2002) yeniden muayene

kaydı konmuştur.

Buraya kadar anlatılanlardan özetle, davacının ilk maluliyeti, 18.01.1994

olup kesinleşmemiştir. 2. kontrol muayenesinde sürekli iş göremezlik derecesi

%74.80'e yükselmiş ise de, kesinleşmeyip yeniden kontrol kaydı konmuştur. Davacı,

31.05.2002 tarihinde, %74.80 oranındaki maluliyetini esas tutarak maddi

tazminat davasını açmıştır. Bunun yargılaması sırasında, maddi tazminat hesabı

nın yapılabilmesi için, maluliyetinin kesinleşmesi gerektiğinden, mahkemece

resen, davacının muayenesi ile kesin maluliyet raporu alınmaya çalışılmış, bu

maksatla Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi Baştabipliğine davacının dosyası

sevk edilip, inceletilmiş, Baştabipliğin 13.06.2005 tarihli yazılarında özetle; "Süleyman

ÖZTÜRK'ün hastalık durumunda eldeki verilere göre farklılaşma olmamı

ştır. İş göremezlik durumu bu nedenle değişmemiştir, iş göremezliği

%74.80'dir." Şeklinde görüş bildirilmiştir. Son muayenesinin Temmuz 2006 olarak

yazılı olduğu anlaşılmıştır.

Bu arada davacı, 27.03.2006 tarihinde, son ve kesinleşmemiş olan

%74.80'lik oranındaki meslek hastalığı nedeniyle meydana gelen çalışma gücündeki

azalmayı konu ederek, manevi zarara uğradığını, telaŞsi amacıyla 60.000

YTL manevi tazminatın, maluliyet tespit tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte

tahsilini talep etmiştir.

İşbu davası, 31.03.2006 tarihinde birleştirme kararı verilerek, daha önce

31.05.2002'de açılan maddi tazminat davası üzerinden yürütülmeye başlanmıştı

r. 25.05.2005 tarihli celsede, davacı vekili, 12.04.2000 tarihli raporda maluliyet

oranı belirlenmiş olduğundan, maddi tazminata ilişkin taleplerinden feragat ettiklerini,

manevi tazminat için hüküm kurulmasını imzası tahtında istemiştir.

Davalı vekili ise, fark maluliyet olan %3.80 üzerinden karar verilebileceğini,

dolayısıyla önceki maluliyetten (ilk tespit olan %711 kastederek) 1994 yılında haberdar

olunduğu için, aradan 10 yıl geçtiğinden, zaman aşımı deŞnde bulunmuştur.

Bu def'iye karşı mahkeme, davacının esas cevapta yer almayan davalının delilleri

genişletme yasağına karşı itirazı olup olmadığını (Tevsi'ye muvafakat) davacı

ya bir kez dönüp sormadan, o celse davayı sonuçlandırmıştır. Burada, mahkemece

bir usul hatası yapıldığı görülmektedir. Ancak bu usulî hata, başlı başına

değerlendirilmesi gereken bir husustur.

Maluliyet raporu kesinleşmeden tazminata dair hüküm kurulamaz. Yüksek

21. Hukuk Dairesinin yerleşmiş kararları bu yöndedir. Mahkemece, maluliyet raporu,

kesinleşmeden hüküm kurulabilmiş olmasının başlıca nedenlerinden birisi,

maddi tazminat davasından feragat edildiği için, artık maddi zarar hesabı yapı

lmasına gerek bulunmamasıdır. Diğer nedenler ise, davacının yaşı, hastalığının

Yargıtay Kararları 2543

niteliği, iyileşme göstermesinin ihtimal dışı bulunması, maluliyet oranının önce

artış göstermesi, sonra da aynı oranda seyretmesidir.

Davacının maluliyetinin kesinleşmemiş bulunması ile, Borçlar Kanunun

125. maddesinde yer alan 10 yıllık dava açma süresinin başlama tarihi birlikte

değerlendirilerek ele alınmalıdır. Haksız Şilden (olayda meslek hastalığının tespiti)

haberdar olunduğu veya vuku bulduğu tarihten itibaren 10 yıl içinde davanın

açılması gerekmektedir. Öğrenilmesi ifadesinden anlaşılması gereken, zararın bütün

sonuçları ile ilgilisi tarafından tespit edilip istenir hale gelmesidir. İstenebilir

hale gelen alacaklar muacceliyet kespeder (BK m. 128).

Olayımızda, davacının meslek hastalığından kaynaklanan sürekli iş göremezlik

derecesinin tespiti için gerek kurumca, gerekse mahkemece gayret sarfedilerek,

bu tarihlerin 1994, 2000, 2002 ve 2005 tarihleri olduğu, karar gününe kadar

dahi kesinleşmediği görülmektedir. Taraşarın kendisinden sadır olmayan,

idarenin (kurum ve meslek hastalıkları hastanesinin) tasarruşarına dayalı olan

tespit, yazışma ve raporların alınması gerektiğinden, hastalık halinin temadi etti-

ği olgusu gözönünde bulundurularak ve idarenin her işlemiyle zaman aşımı süresi

kesilmiş olduğundan, dava zamanaşımının kaçırıldığından söz etmek olayı-

mızda mümkün değildir. Dava zamanaşımı süresi geçirilmemiştir. Her maluliyet

raporunun alımı, süreyi kesmiştir. Buna rağmen Yüksek Mahkemenin davacının

% 74.80'e dayalı maluliyeti üzerinden talep ettiği manevi tazminatı bu nedenle

haksız bulması isabetli değildir.

Ancak manevi tazminata ilişkin olarak yalnızca %3.80 fark maluliyete karar

verilmesi gerektiği yolundaki görüşü de hatalıdır. Çünkü eldeki bu manevi tazminat

davası ilktir. Fark olması için önceden açılıp kesinleşen bir dava daha bulunması

gerekirdi. Üstelik manevi tazminat davaları, bölünemeyip, tek defada açılması

gerektiğinden, davacı yaşına rağmen sabırla bekleyip maluliyet oranının

yükseldiği ve istikrar kazandığı dönemi tercih ederek 27.03.2006 tarihinde manevi

tazminat davasını açmıştır.

Anlatılan nedenlerle davada zamanaşımı süresi geçirilmediğinden, maluliyet

hâli, temadi eden bir husus olup bölünemeyeceğinden, yerel mahkemece verilen

karar isabetli olup, Yüksek Dairenin bozma kararı ile, bu karara uygun düşen

Genel Kurulun çoğunluk görüşüne katılamamaktayım.

Asuman CELKAN

9. Hukuk Daire Üyesi

2544 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 82 • Sayı: 5 • Yıl 2008

Forum