YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
E: 2008/21-245 K: 2008/249 T: 12.03.2008
İŞ HUKUKU •MALULİYET ORANINDA ARTIŞ
• ZAMANAŞIMININ BAŞLANGICI
(BK m. 332/2)
Özet: Meslek hastalığı veya iş kazası nedeniyle
belirlenen maluliyet oranında yeni
bir artma olduğu takdirde, bu durum yeni bir
olgu olup artan miktar için yeni bir dava açı-
labilmesi mümkündür.
Meslek hastalığından ve iş kazasından
doğan davalarda zamanaşımı süresi on yıldı
r. Maluliyet oranında sonradan oluşan artmadan
doğan tazminata uygulanacak zamanaşı
mı süresi artış oranının saptandığı tarihten
itibaren başlatır.
Taraşar arasındaki "Maddi ve Manevi Tazminat" davasından dolayı
yapılan yargılama sonunda; Zonguldak 1. İş Mahkemesince; maddi tazminat
isteminin feragat nedeniyle reddine, manevi tazminatın kısmen kabulüne
dair verilen 25.05.2006 gün ve 553-343 sayılı kararın incelenmesi taraf
vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin
07.11.2006 gün ve 14121-11840 sayılı ilamı ile,
(1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici
nedenlere göre, davacının tüm, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dı-
şındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,
2- Dava, meslek hastalığı sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan davacı
işçinin maddi ve manevi zararının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece maddi tazminata yönelik talep feragat nedeniyle reddedilmiş
manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 22.500,00 YTL manevi
tazminata hükmedilmiştir.
Davacıya meslek hastalığı nedeniyle Almanya'da düzenlenen
18.01.1994 tarihli raporla meslek hastalığı nedeniyle 19.12.1993 tarihinden
geçerli olmak üzere ve 23.1.1997’de kontrol kaydı ile % 71 oranında
sürekli iş göremezlik tespit edilerek 18.01.1994 tarihinden itibaren 506
Sayılı Yasanın 19. maddesine göre gelir bağlandığı, Ankara Meslek Hastalı
kları Hastanesi’nin 12.04.2000 tarihli raporları ile iş göremezlik oranının
iki yıl sonra kontrol kaydı ile %74,80 olarak belirlendiği, son raporu düzen-
Yargıtay Kararları 2539
___________________________________________________
(*) Gönderen: Ali GÜNEREN, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi Başkanı
leyen sağlık kurulunun 17.03.2006 tarihli cevabi yazı ile "kontrol kaydının
sigortalının takibi için konulduğunun, meslek hastalığı tespit edilen sigortalı
nın ölene kadar takip edildiğinin Pnömokonyoz hastalığında, hastalığın
yol açtığı iş göremezliğin düşmesinin beklenemeyeceğinin açıklandığı ve
davalı tarafça 25.05.2006 tarihli celsede ileri sürülen zaman aşımı deŞne
karşı davacı tarafça herhangi bir itirazda bulunulmadığı uyuşmazlık konusu
değildir.
Uyuşmazlık, 18.01.1994 tarihli rapora göre belirlenen %71 sürekli iş
göremezlik oranı bakımından davalının zaman aşımı deŞnin yerinde olup
olmadığı noktasında toplanmaktadır. Meslek hastalığı ya da iş kazası nedeniyle
belirlenen maluliyet oranında bir artma olduğu taktirde, bu durum
yeni bir olgu olup artan miktar için ayrı bir dava açılabilmesi mümkündür.
Meslek hastalığından kaynaklanan tazminat davalarında zaman aşımı süresi
Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi gereğince 10 yıldır. Somut olayda
davacının %71 oranındaki iş göremezliği 19.1.1994 tarihinde belirlenmiş
ve bu oran üzerinden SSK tarafından sürekli iş göremezlik geliri bağlanmış
böylece zarar oluşmuş ve zaman aşımı işlemeye başlamıştır. Hal böyle
olunca da 27.3.2006 tarihinde %74,80 iş göremezlik için açılan manevi tazminat
davasında ilk belirlenen %73’lük bölüm için 10 yıllık zaman aşımı
oluştuğundan, yeni bir olgu olan artma miktarı diğer bir deyişle %3,80 fark
maluliyet için manevi tazminat takdir etmek gerekirken, zararın ancak Ankara
Meslek Hastalıkları Hastanesi’nin 17.3.2006 tarihli cevabi yazılarıyla
öngörülebilir ve istenebilir hale geldiğinden bahisle %74,80 iş göremezlik
oranına göre manevi tazminat takdiri usul ve yasaya aykırı olup bozma
nedenidir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden
yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde
temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereğ
i görüşüldü:
Taraşarın karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve
kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk
Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak
gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle
direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararı
nın Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı
HUMK’un 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz
peşin harcının temyiz edene iadesine, 12.03.2008 gününde oyçokluğuyla
karar verildi.
2540 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 82 • Sayı: 5 • Yıl 2008
KARŞI OY YAZISI
Birleşen dava, meslek hastalığına dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacının 19.12.1993 tarihinde meslek hastalığının anlaşılması üzerine düzenlenen
18.1.1994 günlü sağlık raporu uyarınca, bu tarih itibariyle sürekli işgöremezlik
durumuna girdiği ve iş göremezlik derecesinin % 71 olduğu, 3 yıl içerisinde
yeniden muayenesinin gerektiğinin belirtildiği;
12.4.2000 tarihli sağlık raporu ile iş göremezlik derecesinin % 74,8 e yükseldiğ
i, 2 yıl sonra kontrol kaydının öngörüldüğü;
27.7.2004 tarihli sağlık raporu ile maluliyet oranının değişmediği, 2 yıl sonrası
için yeniden kontrolünün istendiği anlaşılmaktadır.
Davacıda saptanan meslek hastalığı sonucunda sürekli iş göremezlik derecesi,
yeniden muayene-kontrol kayıtları nedeniyle kesinleşmediği uyuşmazlık konusu
değildir.
BK 332/2. madde uyarınca; işçinin çalışma dolayısıyla maruz kaldığı tehlikeler
nedeniyle uğrayacağı zararlara karşı isteyebileceği tazminat dahi akde aykı-
rılık hükümlerine tabi olup, zamanaşımı BK 125. maddesi uyarınca 10 yıldır. Zamanaşı
mının ise alacağın muaccel olduğu tarihten başlayacağı BK 128. maddesi
hükmüdür.
Önemli olan yön; meslek hastalığına dayalı sürekli işgöremezlik oranının yeniden
kontrol kaydı ile belirlenmiş olması karşısında, manevi tazminat isteminde
zamanaşımı başlangıcının; meslek hastalığının ortaya çıktığı tarihe (ya da ilk sürekli
iş göremezlik tarihine) göre mi, yoksa maluliyetin kesinleştiği (kontrol kaydı
nın kaldırıldığı yeniden kontrole gerek bulunmadığı) tarihe göre mi belirlenece-
ği noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere, bazı hallerde, gerek zararı doğuran eylem veya işlemin ne olduğ
u, zararın kapsam ve miktarı aynı anda ve tam bir açıklıkla belirlenebilir. Böyle
durumlarda, zarar görenin, uğradığı zararın varlığını, zarar verenin kim oldu-
ğunu, kapsam ve miktarının neden ibaret bulunduğunu öğrendiği andan itibaren,
zarar verenden bunun tazminini isteme hakkının doğacağı ve bu hakkına
ilişkin yasal zamanaşımı süresinin de o tarihte başlayacağı açıktır. Herhangi bir
eylemden doğan zararın tümü bir birlik teşkil eder, birbiriyle ilgisi olmayan ba-
ğımsız zararların bir toplamı olarak görünmez; dolayısıyla, zararın kapsamı ve tutarı
nın belli olmaması, zamanaşımının başlamasına engel oluşturmaz. Başka bir
ifadeyle, zararın öğrenilmesi, onun kapsamının değil, varlığının öğrenilmesi anlamı
ndadır, zararın varlığı, niteliği ve esaslı unsurları hakkında bir dava açmaya, o
davayı ciddi ve objektif bir şekilde desteklemeye, gerekçelerini göstermeye elverişli
yeterli hal ve şartların öğrenilmesi, zararın öğrenilmiş sayılması için yeterlidir.
Buna karşılık, ortaya çıkan zarar, kendi özel yapısı içerisinde, sonradan de-
ğişme eğilimi gösteriyor, kısaca, zararı doğuran eylem veya işlemin doğurduğu sonuçlarda
(zararın nitelik veya kapsamında) bir değişiklik ortaya çıkıyor ise, artık,
"gelişen durum" ve dolayısıyla, gelişen bu durumun zararın nitelik ve kapsamı
üzerinde ortaya çıkardığı değişiklikler (zarardaki değişme) söz konusu olacaktır.
Böyle hallerde, zararın kapsamını belirleyecek husus, gelişmekte olan bu durumdur
ve bu gelişme sona ermedikçe zarar henüz tamamen gerçekleşmiş olamayacağı
için zamanaşımı süresi bu gelişen durumun durduğunun veya ortadan kalktığı
nın öğrenilmesiyle birlikte işlemeye başlayacaktır (Yargıtay Hukuk Genel Ku-
Yargıtay Kararları 2541
rulu'nun, 15.11.2000 gün E: 2000/21-1609 K: 2000/1699; 06.11.2002 gün ve E:
2002/4-882 K:874).
Önemle belirtilmelidir ki, burada sözü edilen "gelişen durum" kavramı, salt
zarar doğuran işlem ya da eylemin sonuçlarının gelişmesini ve bu nedenle zarar
görenin bu konularda bilgi sahibi olabilmesinin zorunlu olarak bu gelişmenin tamamlanacağı
ana kadar gecikmesini ifade eder.
Bu açıklamalar doğrultusunda somut olaya dönüldüğünde; davacının meslek
hastalığına bağlı sürekli iş göremezlik oranının yeniden kontrol gerektirmesi
nedeniyle kesin olarak belirlenememiş olması karşısında, zamanaşımının ilk rapor
tarihi ile başlatılması düşüncesi hatalı bulunmaktadır.
Kaldı ki; manevi tazminat davasının dayanağını oluşturan meslek hastalığı-
pnömokonyoz olgusu dikkate alındığında; iş göremezlik durumundaki her değişimin,
manevi tazminata konu yeni bir olgu olarak değerlendirilmesi yönündeki düşünce
de manevi tazminatın bölünmezliği ilkesine aykırılık oluşturmaktadır.
Yukarıda belirtilen maddi ve yasal olgular gözetildiğinde, mahkemenin direnme
kararı isabetli olup, manevi tazminat miktarının incelenebilmesi için dosyanı
n Özel Dairesine gönderilmesi gerekirken, aksi düşünce ile bozma kararı veren
sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Zeki AKAR
Birinci Başkanvekili
KARŞIOY YAZISI
Davacı, davalıya ait maden ocaklarında, yeraltının tozlu ve nemli olumsuz
koşullarından etkilenip, meslek hastalığına yakalanıp, zarara uğradığını iddia
ederek, maluliyetinin tespiti ile, maddi ve birleşen dosya ile manevi tazminat isteminde
bulunmuştur.
Mahkemece, maddi tazminat isteminden feragat ettiğinden, reddine; Manevi
tazminat için %74,80 maluliyet oranı esas alınarak, isteminin kabulüne karar verilmiştir.
Yüksek 21. Hukuk Dairesince; Dava tarihi itibarıyla, ilk maluliyetin tespiti
1994 yılı olup, üzerinden 10 yıl zamanaşımı geçtikten sonra, 2006 yılında dava
açılmış bulunduğundan, bu tarihte mevcut bulunan %74.80 maluliyetten, ilk tespit
edilen %71 maluliyetin çıkarılarak, %3.80 fark maluliyet için tazminat takdir
etmek gerekirken, tamamı için hüküm kurulması hatalı bulunup, 07.11.2006 tarihinde
bozma kararı verilmiştir.
Yüksek Dairenin bu bozma kararına katılmak mümkün değildir. Şöyle ki; davacı,
1924 doğumlu olup, 1961 yılında emekli olmuştur. Uzun yıllar, yurtdışındaki
maden ocaklarında da çalıştıktan sonra, davalı işyerinde, yer altında çalışmış
olup, Almanya ile Türkiye arasındaki akdedilen Sosyal Güvenlik anlaşmaları gereğ
ince, müşterek sigortalıdır.
Rahatsızlığının hissedilmesi üzerine, meslek hastalıkları hastanesine sevk
edilip yapılan muayenesi sonucunda düzenlenen 18.01.1994 tarihli rapor ile; "üç
2542 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 82 • Sayı: 5 • Yıl 2008
yıl sonra (23.01.1997) yeniden muayene kayıtlı" olmak üzere, % 71 oranında malul
kalmak üzere, "Pnömokonyoz" hastalığının muhasabı olduğu tespit edilmiş,
bu oran üzerinden de 19.12.1993 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere maluliyet
geliri bağlanmıştır.
23.01.1997 tarihinde, dosyası kurumca ele alınmış ise de, uzun zaman davacı
nın yeniden muayenesi zamanında yaptırılamamış, Almanya Sosyal Güvenlik
Kurumu ile de yazışmalar yapılmış, 2. kontrol muayenesinin ancak 12.04.2000
tarihinde gerçekleşebildiği dosyadan anlaşılmaktadır. Bu tarihteki mesleki maluliyeti,
%74.80'e yükselmiş ve iki yıl sonrası için (12.04.2002) yeniden muayene
kaydı konmuştur.
Buraya kadar anlatılanlardan özetle, davacının ilk maluliyeti, 18.01.1994
olup kesinleşmemiştir. 2. kontrol muayenesinde sürekli iş göremezlik derecesi
%74.80'e yükselmiş ise de, kesinleşmeyip yeniden kontrol kaydı konmuştur. Davacı,
31.05.2002 tarihinde, %74.80 oranındaki maluliyetini esas tutarak maddi
tazminat davasını açmıştır. Bunun yargılaması sırasında, maddi tazminat hesabı
nın yapılabilmesi için, maluliyetinin kesinleşmesi gerektiğinden, mahkemece
resen, davacının muayenesi ile kesin maluliyet raporu alınmaya çalışılmış, bu
maksatla Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi Baştabipliğine davacının dosyası
sevk edilip, inceletilmiş, Baştabipliğin 13.06.2005 tarihli yazılarında özetle; "Süleyman
ÖZTÜRK'ün hastalık durumunda eldeki verilere göre farklılaşma olmamı
ştır. İş göremezlik durumu bu nedenle değişmemiştir, iş göremezliği
%74.80'dir." Şeklinde görüş bildirilmiştir. Son muayenesinin Temmuz 2006 olarak
yazılı olduğu anlaşılmıştır.
Bu arada davacı, 27.03.2006 tarihinde, son ve kesinleşmemiş olan
%74.80'lik oranındaki meslek hastalığı nedeniyle meydana gelen çalışma gücündeki
azalmayı konu ederek, manevi zarara uğradığını, telaŞsi amacıyla 60.000
YTL manevi tazminatın, maluliyet tespit tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte
tahsilini talep etmiştir.
İşbu davası, 31.03.2006 tarihinde birleştirme kararı verilerek, daha önce
31.05.2002'de açılan maddi tazminat davası üzerinden yürütülmeye başlanmıştı
r. 25.05.2005 tarihli celsede, davacı vekili, 12.04.2000 tarihli raporda maluliyet
oranı belirlenmiş olduğundan, maddi tazminata ilişkin taleplerinden feragat ettiklerini,
manevi tazminat için hüküm kurulmasını imzası tahtında istemiştir.
Davalı vekili ise, fark maluliyet olan %3.80 üzerinden karar verilebileceğini,
dolayısıyla önceki maluliyetten (ilk tespit olan %711 kastederek) 1994 yılında haberdar
olunduğu için, aradan 10 yıl geçtiğinden, zaman aşımı deŞnde bulunmuştur.
Bu def'iye karşı mahkeme, davacının esas cevapta yer almayan davalının delilleri
genişletme yasağına karşı itirazı olup olmadığını (Tevsi'ye muvafakat) davacı
ya bir kez dönüp sormadan, o celse davayı sonuçlandırmıştır. Burada, mahkemece
bir usul hatası yapıldığı görülmektedir. Ancak bu usulî hata, başlı başına
değerlendirilmesi gereken bir husustur.
Maluliyet raporu kesinleşmeden tazminata dair hüküm kurulamaz. Yüksek
21. Hukuk Dairesinin yerleşmiş kararları bu yöndedir. Mahkemece, maluliyet raporu,
kesinleşmeden hüküm kurulabilmiş olmasının başlıca nedenlerinden birisi,
maddi tazminat davasından feragat edildiği için, artık maddi zarar hesabı yapı
lmasına gerek bulunmamasıdır. Diğer nedenler ise, davacının yaşı, hastalığının
Yargıtay Kararları 2543
niteliği, iyileşme göstermesinin ihtimal dışı bulunması, maluliyet oranının önce
artış göstermesi, sonra da aynı oranda seyretmesidir.
Davacının maluliyetinin kesinleşmemiş bulunması ile, Borçlar Kanunun
125. maddesinde yer alan 10 yıllık dava açma süresinin başlama tarihi birlikte
değerlendirilerek ele alınmalıdır. Haksız Şilden (olayda meslek hastalığının tespiti)
haberdar olunduğu veya vuku bulduğu tarihten itibaren 10 yıl içinde davanın
açılması gerekmektedir. Öğrenilmesi ifadesinden anlaşılması gereken, zararın bütün
sonuçları ile ilgilisi tarafından tespit edilip istenir hale gelmesidir. İstenebilir
hale gelen alacaklar muacceliyet kespeder (BK m. 128).
Olayımızda, davacının meslek hastalığından kaynaklanan sürekli iş göremezlik
derecesinin tespiti için gerek kurumca, gerekse mahkemece gayret sarfedilerek,
bu tarihlerin 1994, 2000, 2002 ve 2005 tarihleri olduğu, karar gününe kadar
dahi kesinleşmediği görülmektedir. Taraşarın kendisinden sadır olmayan,
idarenin (kurum ve meslek hastalıkları hastanesinin) tasarruşarına dayalı olan
tespit, yazışma ve raporların alınması gerektiğinden, hastalık halinin temadi etti-
ği olgusu gözönünde bulundurularak ve idarenin her işlemiyle zaman aşımı süresi
kesilmiş olduğundan, dava zamanaşımının kaçırıldığından söz etmek olayı-
mızda mümkün değildir. Dava zamanaşımı süresi geçirilmemiştir. Her maluliyet
raporunun alımı, süreyi kesmiştir. Buna rağmen Yüksek Mahkemenin davacının
% 74.80'e dayalı maluliyeti üzerinden talep ettiği manevi tazminatı bu nedenle
haksız bulması isabetli değildir.
Ancak manevi tazminata ilişkin olarak yalnızca %3.80 fark maluliyete karar
verilmesi gerektiği yolundaki görüşü de hatalıdır. Çünkü eldeki bu manevi tazminat
davası ilktir. Fark olması için önceden açılıp kesinleşen bir dava daha bulunması
gerekirdi. Üstelik manevi tazminat davaları, bölünemeyip, tek defada açılması
gerektiğinden, davacı yaşına rağmen sabırla bekleyip maluliyet oranının
yükseldiği ve istikrar kazandığı dönemi tercih ederek 27.03.2006 tarihinde manevi
tazminat davasını açmıştır.
Anlatılan nedenlerle davada zamanaşımı süresi geçirilmediğinden, maluliyet
hâli, temadi eden bir husus olup bölünemeyeceğinden, yerel mahkemece verilen
karar isabetli olup, Yüksek Dairenin bozma kararı ile, bu karara uygun düşen
Genel Kurulun çoğunluk görüşüne katılamamaktayım.
Asuman CELKAN
9. Hukuk Daire Üyesi
2544 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 82 • Sayı: 5 • Yıl 2008