Hukuki Net Hukuki NET | Forum | Mevzuat Anasayfa | Kaynaklar | Yazarlar | Dizin | Arama | Uyarlama | Giriş | Üye Ol
Avukatın Temel Görevleri • Avukatın Doğan Zarardan Sorumluluğu
Ekleyen: Av.tayfun Eyilik | Tarih: 17-11-2008 | Kategori: İçtihat | Okunma : 5519 | Not:
Av.tayfun Eyilik

Hakkımdaki bilgilere http://www.tayfuneyilik.av.tr sitesinden ulaşabilirsiniz


Profil >
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
E: 2007/13-198 K: 2007/199 T: 11.04.2007
AVUKATLIK HUKUKU • AVUKATIN TEMEL GÖREVLERİ
• AVUKATIN DOĞAN ZARARDAN SORUMLULUĞU
(BK m. 386, 388, 389 ve 390 Av. YASASI m 167/1; TCK m. 230)
Özet: Meslek sahibi kimseler ve bu arada
avukatlar, genel olarak bilinen ve bilinmesi
gereken kural ve yöntemleri bilmedikleri
takdirde sorumlu olurlar.
Avukat olayı mantıki şekilde değerlendirmeli
ve mesleğinin bilinen kuralları bakımından
öngörülmesi gereken bütün işleri yapmalı
dır.
Somut olayın şartları bakımından; öncelikle
idareye başvurmayarak zaman kaybına
yol açan, manevi tazminat istemeyen, maddi
tazminatı hesaplattırmayan ve zamanaşımı
süresine dikkat etmeyen avukat bu kusurdan
doğan zarardan sorumludur.
Taraşar arasındaki "Alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;
Ankara 18.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen
29.01.2003 gün ve 2001/741 E- 2003/64 K. sayılı kararın incelenmesi
davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin
13.12.2005 gün ve 2005/14216-18502 sayılı ilamı ile;
(...Davacı, 1993 yılında iş kazası geçirdiğini, dava dışı idareye karşı
idare mahkemesinde tam yargı (tazminat) davası açması için davalı avukatı
vekil tayin ettiğini, davalının fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak
şimdilik 600.000.000 TL tutarında tazminat talep ettiğini, yapılan yargılama
sonucunda talep edilebilecek tazminat miktarının 4.785.187.109 TL
olarak belirlendiğini ve taleple bağlı kalınarak 600.000.000 TL’ye hükmedildiğ
ini davalı avukatın bakiye tazminata ilişkin olarak açtığı ek davası-
nın süresinden sonra açılması nedeniyle reddedildiğini ve bu ek davanın
Danıştay incelemesinden geçerek kesinleştiğini, davalının yürürlükteki yasa
hükümlerini bilmek durumunda bulunduğunu ve zararına neden oldu-
ğunu ileri sürerek 4.185.187.809 TL maddi ve 5.000.000.000 TL manevi
tazminatın tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, olayda özensizliği ve kusurunun bulunmadığını, davacıdan ibraname
aldığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Yargıtay Kararları 2519
___________________________________________________
(*) Gönderen: Talih UYAR
Mahkemece, olayda davalının kusurunun olmadığı kabul edilmek ve
bilirkişi raporu esas alınmak suretiyle davanın reddine karar verilmiş davacı
nın temyizi üzerine dairemizce bu tür davaların Baro Hakem Kurulları
nda görüleceği gerekçesiyle bozulmuş, bozma nedenine göre sair temyiz
itirazları incelenmemiş, bu kez davalı karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
1- Davalının karar düzeltme isteminden sonra Anayasa Mahkemesi
03.03.2004 tarih ve 2003/98 esas, 2004/31 karar sayılı ilamı ile Baro Hakem
Kurullarının görevine ilişkin olan 1136 sayılı Avukatlık Yasası’nın
4667 Sayılı Yasa ile değişik 167/1. maddesini iptal ettiğinden verilen bu
iptal kararının Resmi Gazetede yayımlandığı 10.07.2004 gününden itibaren
Baro Hakem Kurullarının hukuki varlıkları da son bulmuş olduğundan
ve böylece Asliye Hukuk Mahkemesinin görevsizliğine ilişkin olan hal ortadan
kalktığından Dairemizin 06.11.2003 tarih ve 2003/6735-13243 sayı-
lı göreve ilişkin bozma kararının kaldırılması gerekir.
2- Davacının temyiz dilekçesi esastan incelenmesinde;
Toplanan delillerden ve celp edilen idare mahkemesi dosyaları kapsamı
ndan davalı avukatın davacıya vekaleten 12.04.1996 tarihinde Ankara
4. İdare Mahkemesinde açtığı davasında fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması
suretiyle şimdilik 600.000.000 TL’nin tahsiline karar verilmesini
istediği, daha sonra da tazminat hesabına ilişkin olan 23.12.1997 günlü
bilirkişi raporunun hazırlanıp idare Mahkemesi dosyasına ibrazından sonra
Ankara 9. İdare Mahkemesinde yine davacı vekili olarak 26.03.1998 tarihinde
açtığı ek davasında bilirkişi raporunda belirlenip, fazlaya ilişkin
saklı tuttuğu hak yönünden 4.180.187.809 TL tazminat talebinde bulundu-
ğu, açılan bu davanın süre aşımı yönünden reddine karar verildiği, Danıştay
incelenmesinden de geçmek suretiyle kesinleştiği görülmüştür. Taraşar
arasındaki uyuşmazlık vekalet sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, davalı
avukattır. Avukat yürürlükteki mevzuatı bilmek, müvekkilinin hakları-
nı en iyi şekilde koruyup gözetmek, yüklendiği bu görevin kutsallığına yakı
şır bir şekilde özen doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve Avukatlık
unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmakla yükümlüdür.
Bunun aksine davranışı davalının BK m. 389 ve devamı maddeleri
hükmünce sorumluluğunu gerektirir. Az yukarıda açıklandığı gibi davalı
avukat davacı vekili olarak Ankara 9. İdare Mahkemesine 1998/281
esas sayısıyla açtığı davanın süre aşımı nedeniyle reddedilmesi sonucu
davacının zararına neden olmuştur ve bu zarardan sorumludur. Hal böyle
olunca öncelikle Ankara 4. İdare mahkemesinde 12.04.1996 tarihinde açı-
lıp, henüz kesinleşmediği anlaşılan 2001/849 esas sayılı dava dosyasının
kesinleşmesi beklenilmeli, bundan sonra konusunda uzman bilirkişiden
zarar miktarı konusunda rapor alınmalı, taleple de bağlı kalınmak suretiyle
sonucuna uygun bir karar verilmelidir. Bu hususun gözetilmemiş olması
usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
2520 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 82 • Sayı: 5 • Yıl 2008
3- Bozma nedenine göre davalının karar düzeltme dilekçesinin incelenmesine
gerek görülmemiştir...) gerekçesiyle; bozularak dosya yerine geri
çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda
direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde
temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereğ
i görüşüldü:
Davacı vekili, davacının davalı idarede şebeke bakım teknisyeni olarak
çalışmakta iken geçirdiği iş kazası sonucu uğradığı işgücü kaybına
karşılık olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle 600.000.000 TL
maddi tazminat istemiyle dava açtığını; mahkemenin öncelikle idareye
başvurması gerektiğinden dava dilekçesinin idareye tevdiine karar verdi-
ğini; aradan bir süre geçtikten sonra bu kez Ankara 4. İdare Mahkemesinin
1996/443 Esas sayılı dosyası üzerinden aynı taleple dava ikame edildiğ
ini, yapılan yargılama sonunda davacının maddi zararının
4.785.187.809 TL olduğunun tespit edildiğini; mahkemece taleple bağlı
kalınarak 600.000.000 TL tazminata hükmedildiğini; söz konusu kararın
bozulduğunu, halen derdest olduğunu; anılan karardan sonra davalının
bakiye tazminat için Ankara 9. İdare Mahkemesinde dava açtığını; mahkemenin
30.9.1998 gün, 1998/281 Esas, 1998/920 sayılı kararında
"İdari Yargıda idari eylem ve işlemlerden doğan zararın tazmininin ancak
süresi içinde açılacak davalar yoluyla istenebileceği, fazlaya ilişkin haklar
saklı tutularak, süresi geçtikten sonra yeniden tam yargı davasının
açılması mümkün olmadığından" gerekçesi ile talebi reddettiğini; Davacı-
nın bir kısım evrakını 20.06.2001 tarihinde davalıdan aldığını; imzaladı-
ğı ibranamenin içeriğini bilmediğini; davalıyı Ankara Barosu'na şikayet
ettiğini ileri sürerek davalının kusur ve ihmalinden doğan zararı
4.185.187.809 TL maddi tazminata; davacının sürekli %80 oranındaki
maluliyeti nedeniyle 5.000.000.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini
talep ve dava etmiştir.
Davalı, davacının talep ve dava hakkının zamanaşımına uğradığını;
dosyayı kendisinden aldığını; mesleki kusuru nedeniyle zarara uğraması-
nın söz konusu olmadığını; davacı kendisine müracaat ettiğinde dosyayı
bilirkişilik yapan bir avukata verdiğini, hesap yapılmasını istediğini, hesap
sonucu zararın o tarih itibariyle 500.000.000 TL civarında çıktığını;
600.000.000 TL üzerinden dava açtığını; fazlaya ilişkin hakları saklı tuttuğ
unu, davacının idareye başvuruda bulunduğunu söylediğini; asıl davada
davacının maddi zararının belirlenmesi üzerine fazlaya ilişkin hakları
nı saklı tutarak ek dava açtığını; ikinci davanın 9. İdare Mahkemesinde
görüldüğünü; 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesi ile da-
Yargıtay Kararları 2521
vanın reddedildiğini; red kararının Danıştay'ca onaylandığını; tüm yasal
yolların zamanında kullanıldığını; davanın gecikmesinin nedeninin davacı
nın yanlış beyanı, idari yargının yavaş işlemesi, davacının maluliyetinin
yeniden belirlenmesi gibi olgular olduğunu, manevi tazminat konusunda
davacının masraf yapmaya değmeyeceğini söylemesi üzerine talepte bulunmadığı
nı; faiz başlangıç tarihinin kendisi için ancak dava dilekçesinin
tebliğ tarihi olabileceğini, talep edilebilecek faiz türünün yasal faiz olabileceğ
ini zarar koşulu gerçekleşmediğinden, ibranameyle ibra edilmiş olduğ
undan davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir.
Yerel mahkemece, davalının kusurunun tespit edilemediği, davacının
davasını kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş hüküm
Özel Dairece, karar düzeltme incelemesi sırasında yukarıda yazılı
gerekçeyle bozulmuştur.
Taraşar arasındaki uyuşmazlık vekâlet sözleşmesinden kaynaklanmaktadı
r. Vekalet sözleşmesi, Borçlar Kanunu 386 ve devam maddelerinde
düzenlenmiştir.
Vekâletin şümulü başlıklı Borçlar Kanununun 388. maddesi "...Vekalet
akdinin şümulü mukavele ile sarahaten tespit edilmemiş ise taalluk
eylediği işin mahiyetine göre tayin edilir. Vekâlet, vekilin takabbül eyledi-
ği işin yapılması için icap eden hukuki tasarruşarı ifa salahiyetini şamildir.
Hususi bir salahiyeti haiz olmadıkça vekil, dava ikame edemez, sulh
olamaz, tahkim edemez, kambiyo taahhüdünde bulunamaz, bağışlayamaz,
bir gayrimenkulu temlik veya bir hak ile takyit edemez."
Borçlar Kanunu 390. maddesi "vekilin mesuliyeti, umumi surette işçinin
mesuliyetine ait hükümlere tabidir.
Vekil, müvekkile karşı vekaleti iyi bir suretle ifa ile mükelleftir.
Vekil, başkasını tevkile mesul veya hal icabını kendi yerine ikameye
müsait bulunmadıkça müvekkilünbihi kendisi yapmaya mecburdur"
Borçlar Kanunu'nun 388. maddesi ile avukatın üzerine aldığı işin
kapsamı ve şümulünün ne olacağı belirtilmiştir.
Borçlar Kanunu'nun 390. maddesi “vekâleti dürüstlükle yerine getirme"
başlığı altında vekilin, vekaleti icrada özen ve sadakat göstermesi
borcunu düzenlemiş bulunmaktadır. Görüldüğü gibi vekilin akdi sorumluluğ
u olan tazminat mükelleŞyeti daha çok onun temel borcu olan dürüstlükle
ifa borcundan doğmaktadır. Vekâlet sözleşmesi sonucu itibariyle
bir itimat ilişkisi olduğundan vekâlet konusunun yerine getirilmesinde
vekile düşen başlıca yüküm, onu özen ve sadakatle ifa etmesidir.
Kural olarak meslek sahibi olan kimseler ve bu arada avukatlar, genellikle
bilinen ve kabul edilen kural ve usulleri bilmedikleri takdirde sorumlu
olurlar. Avukatın görevi olayları mantıki şekilde değerlendirerek
2522 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 82 • Sayı: 5 • Yıl 2008
bütün öngörülmesi gerekli şeyleri dikkate almaktadır (Süheyl Donay-Hareket
Etme Borcu-Batıder-Cilt 5,1970, sayfa 728 vd.daki makale).
Vekil genellikle üzerine aldığı işi doğruluk kurallarına uygun biçimde
özenle yapmalıdır. Mesleğinin gerektirdiği uzmanlığın bütün gereklerini
kullanmalıdır. Buna rağmen sonucu elde edemezse ancak o takdirde sorumluluktan
kurtulmuş olur. Örneğin idarenin vekili sıfatıyla (herhangi
bir kamu tüzel kişisinin) süresinde açılan bir davayı müracaata bırakarak
zamanaşımına uğratması, gerekli başvurmaları savsayarak veya hak
düşürücü süreye tabi işlemleri yapmayarak ve nedenleri bildirilmeyen dilekçelerin
vergi itiraz komisyonunca esas incelenmeden red olunacağını
düşünmeden redde mahkûm, gerekçesiz itiraz dilekçesi yazması ve böylece
müvekkilinin fazla veya cezalı vergi ödemesine yol açması; iş kazası
sonunda meydana gelen maddi zararın Sosyal Sigortalardan ödenen veya
ödenecek tazminatla karşılanıp karşılanmayacağını araştırmadan ve
ters biçimde maddi ve manevi zarar isteğini taşıyan dava açması, temyiz
süresini geçirdikten sonra temyiz yoluna başvurması veya hiç başvurmaması,
olayların akışına ve gerçekleşme biçimine göre kusurlu davranıştır
(Avukatlıkta Vekalet ve Ücret Sözleşmesi ve İçtihatlar, 1974 baskı, Feridun Müderrisoğlu,
sayfa 54).
İsviçre Mahkeme İçtihatlarına göre bir avukat mesleki içtihat dergilerinde
çıkan yeni kararları izlememesinden, başka yerde olması (örneğin
hastanede bulunması), bürosunun iyi örgütlenmemiş olması, yardımcıları
nın ihmali veya dava süresini korumak için başvurduğu yolun yeterli olmadığı
nı kestiremeyip ihtiyatsızca vakit geçirmesi nedeniyle kanuni mehilleri
kaçırması yüzünden sorumludur.
Buna karşılık, avukat takdir ve yoruma bağlı sorunlardaki savunulabilir
hukuki görüş tarzından, davanın yürütülmesindeki taktik ve psikolojik
yanılgılarından, ayrıca dosyayı iyi bilmemek ve dosyadaki hususları
göz önüne almamak gibi bir kusuru olmadıkça sorumlu tutulmamalıdır
(Borçlar Hukuk Özel Borç İlişkileri, Haluk Tandoğan, 1987 baskı, Cilt 2, sayfa 412-413).
Somut olayda davacı, görev ifa ederken geçirdiği kaza nedeniyle %80
oranında işgücü kaybına uğraması ve bu yüzden malulen emekli edilmesi
nedeniyle uğradığı zararın tazminini sağlamak için avukat olan davalı-
yı vekil tayin etmiştir.
Davacının bu olay nedeniyle isteyebileceği tazminat, güç kaybı ve erken
emekliliği nedeniyle maddi ve manevi tazminattır.
Öncelikle, davalının vekâlet görevini sadakat ve özenle ifa edip etmediğ
inin üzerinde durulmalıdır.
Davalının hangi kalem tazminatları isteyebileceği, davacı ile aralarındaki
sözleşmeye ve üstlendiği işin mahiyet ve kapsamına göre belirlenmelidir.
Davalı manevi tazminat istememiştir. Bunu davacı vekil edeninin istememesi
nedeniyle talep etmediğini savunmuş ise de bu konuda yazılı
Yargıtay Kararları 2523
bir belge gösterememiş ve savunmasını ispat edememiştir. Böylelikle davalı
özensiz bir davranış sergilemiştir.
Ayrıca davalı, davacının emekli edildiği 01.08.1994 tarihinden sonra,
idareye başvurup, cevap alamaz ise 60 gün içinde dava açması gerekirken;
08.08.1994 tarihinde idareye başvurmadan doğrudan dava açtığından,
idare mahkemesince 10.01.1996 tarihinde, dava dilekçesinin idareye
tevdiine karar verilmiş; gerekli süre geçtikten sonra 12.04.1996 tarihinde
yeniden dava açılmıştır. Bu şekilde davacı, usuli işlemi yerine getirmeden
dava açmakla yargılamanın 20 aya yakın bir süre uzamasına
neden olmuştur.
Davalının dava açarken, müvekkilinin talep edebileceği tazminatı bir
uzmana hesaplattırıp, yargılama süresini ve bu süre içindeki maaş ve ücretlerdeki
artışları dikkate alıp, isteyebileceği maddi tazminatı belirlemesi
gerektiği gibi; davayı açtığı 08.08.1994 tarihinden sonra, zamanaşımı-
nın dolduğu 31.08.1995 tarihine kadar ki 1995 yılı Ocak ve Temmuz ayları
ndaki ücret artışlarını da nazara alarak yeni bir hesaplama yaptırıp,
eksik kalan kısımla ilgili ek davayı 31.07.1995 tarihinde açması gerekirdi.
Davalının 26.03.1998 tarihinde, fazlaya ilişkin hakları talep etmek
üzere açtığı ek davanın zamanaşımına uğradığı, davalının bunu değerlendiremediğ
i dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır.
Davalı, her ne kadar dava açmadan önce, uzman bir kişiden görüş aldığı
nı savunup, bunu doğrulamak için belge ibraz etmiş ise 01.08.1991
tarihli bu belgenin sonradan temin edilmiş olabileceği izlenimi uyanmaktadı
r. Bu nedenle itibar edilemeyeceği sonucuna varılmıştır.
Mahkemenin kararına esas aldığı bilirkişi raporu da gerekli açıklamaları
içermediği gibi, dosyadaki olayların gelişimi ile de ters düşmektedir.
Bilirkişi raporunda manevi tazminat talep edilmemesinin özensizlik
olup olmadığı hususu üzerinde hiç durulmamıştır. Öte yandan, bilirkişi
raporunda açıkça 01.08.1994 tarihinde ne kadar maddi tazminat istenebileceğ
i; 31.07.1995 tarihi itibariyle yıl içindeki artışlardan dolayı davacı-
nın uğradığı zararın ne miktarda olduğu ve ek davanın hangi miktar üzerinden
açılması gerektiği hususları açıklanmamış, bu belirsiz kalmıştır.
Davacının şikayeti üzerine Ankara Barosu Yönetim Kurulu'nca davalı
nın Avukatlık Kanunu ve meslek kurallarına aykırı herhangi bir disiplin
suçu işlediğine ilişkin bulgu elde edilemediğinden hakkında kovuşturma
açılmasına yer olmadığı sonucuna varılmış ise de, anılan karar olayın gelişimine
uygun görülmemiştir.
Davacının, davalıyı görevi kötüye kullanmak suçundan şikayeti üzerine
davalının Ağır Ceza Mahkemesinde TCK'nın 230. maddesi uyarınca
yapılan yargılaması sonunda, 4661 Sayılı Yasa'ya göre erteleme kararı verilmesi,
davalının kusursuz olduğunu göstermemektedir.
2524 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 82 • Sayı: 5 • Yıl 2008
Bütün bu maddi ve hukuki olgular dikkate alındığında, davalı avukatı
n öncelikle idareye başvurmadığı, manevi tazminat istemediği, maddi
tazminat miktarını tespit ettirmediği, konu ile ilgili mevzuatı araştırmadı-
ğı, zamanaşımı sürelerine dikkat etmediği, ek davayı 31.07.1995 tarihine
kadar açmadığı, görevini yerine getirmekte özensiz davrandığı, böylelikle
kendi kusuruyla davacının zarara uğramasına neden olduğu sonucuna
varılmıştır.
O halde, Ankara 4. İdare Mahkemesinde 12.04.1996 tarihinde açılıp,
henüz kesinleşmediği anlaşılan 2001/849 Esas sayılı dava dosyasının
kesinleşmesinin beklenmesi, bundan sonra uzman bilirkişiden zarar
miktarı konusunda rapor alınması, taleple de bağlı kalınmak suretiyle sonucuna
uygun bir karar verilmesi yönündeki Özel Daire bozma kararı
usul ve yasaya uygun olup, yerindedir. Direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararı
nın Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden
dolayı HUMK'un 429. maddesi uyarınca BOZULMASINA, istek halinde
temyiz peşin harcının geri verilmesine, 11.04.2007 gününde, oybirliği ile
karar verildi.
Yargıtay Kararları 2525

Forum