TAŞINMAZ MALLARDA HACZİN NETİCELERİ
(İİK. mad. 91)
Av. Talih Uyar
I- Alacaklının, «borçlunun taşınmazının tapu kaydına haciz konulması» konusundaki talebi üzerine, icra dairesi, «taşınmazın haciz edildiğini», «haczin ne miktar alacak için konulduğunu» ve -3194 sayılı yasa ile getirilen yenilik gereğince- «alacaklının adı ile tebliğe yarar adresini» Tapu Sicil Müdürlüğüne bildirir. Konulan hacze daha sonra başka alacaklılar katılır (iştirak eder) veya haciz kalkarsa, bu hususları da, icra dairesi Tapu Sicil Müdürlüğüne bildirir (mad. 91).
Adresi değişen alacaklı da, masrafını vermek senediyle yeni adresinin tapuya bildirilmesini icra dairesinden istemek zorundadır (mad. 91/I, c: 3)
Taşınmazlar hakkında bu haciz durumunun ilgili dairelere bildirilmesini, haczedilen taşınmaz hakkında alınan bir «koruma tedbiri»dir. Gerçekten, borçluya ait taşınmaz, icra memurunun «bunun haczedildiğini borçluya bildirmesi (tefhim veya tebliği») ile tamamlanır. Haczin daha sonra tapu siciline işlenmesi (şerh verilmesi) haczin tamamlanması için zorunlu değildir. Haciz durumunun tapuya işlenmesi (şerhi) sadece haczin bütün üçüncü kişiler hakkında da sonuç doğurmasını sağlar. Başka bir deyişle Tapu Siciline verilen şerh, üçüncü kişiler tarafından «haczin bilinmemekte olduğu» iddiasının ileri sürülmesini önler (MK. mad. 1020). Ancak, haciz, tapuya şerh verilmeden önce de mevcut olduğundan, haczi koydurmuş olan alacaklı, taşınmazı alan üçüncü kişinin kötü niyetini yani «haczi bildiğini ya da bilecek durumda olduğunu» kanıtlayarak, hakkını ona karşı da ileri sürebilir. Örneğin, icra memurluğunca taşınmaza yapılan fiili haciz ve kıymet takdiri işleminde, üçüncü kişi bilirkişi vb. sıfatla hazır bulunmuş ve bu suretle taşınmazın haczini öğrenmişse, haczin tapuya işlenmemiş olmasından yararlanarak, borçludan taşınmazı devralırsa, MK. mad. 1023’e dayanarak iki niyet iddiasında bulunamaz.
Ancak hemen belirtelim ki, yukarıda belirtilen hususlar, taşınmazın bulunduğu yere gidilerek, fiili haciz yapılmış olması halinde geçerlidir. Uygulamada ise, bu yol izlenmeyip, tapu sicil müdürlüğüne «taşınmazın haciz edildiği» konusunda haciz yazısı (müzekkeresi) gönderilmekle yetinildiğinden, taşınmaz bu durumda tapu siciline haciz şerhinin verildiği tarihte haciz edilmiş olmaktadır.
II- Taşınmazın haczi ile borçlunun tasarruf hakkı, MK. mad. 1010 anlamında kısıtlanmış olur (mad. 91/I, c: 1). Borçlunun haczedilmiş bulunan taşınmaz üzerindeki tasarrufları, alacaklının haklarını etkilediği nisbete hükümsüz olur.
Bu nedenle, alacaklı, haczedilen taşınmaz üzerindeki borçlunun bu tasarruflarının yok farzedilerek satışını talep etmek yetkisine sahiptir. Örneğin, 1.000.000 YTL’lık bir alacak için borçlunun bir taşınmazı haczedilse ve hacizden sonra bu taşınmaz üçüncü bir kişiye satılmış olsa, alacaklı, bu satışa rağmen haczedilen taşınmazın borçlunun borcundan dolayı paraya çevrilmesini talep edebilir. Bu durumda, taşınmazın yeni maliki, icra dairesine takip konusu borcu yatırarak ya da borçluya yatırtarak, satışı önleyemediği taktirde, taşınmaz satılır ve takip konusu borç ödendikten sonra artan para taşınmazı borçludan satın almış olan kişiye ödenir. Haciz nedeniyle doğan bu tasarruf hakkının kısıtlanması iki sene devam eder. Zira, İİK. mad. 106/II gereğince haczedilen taşınmazın yasal süre içinde, satışı istenmez ya da istem geri alınıp ta bu süre içinde yenilenmezse, taşınmaz üzerindeki haciz kalkar (İİK. mad. 110).
Bu koşullar altında borçlu, hacze rağmen taşınmazını -hacizle yükümlü olarak- başkasına satabilir. ya da üzerinde ipotek veya irtifak hakkı kurulabilir...
Yüksek mahkeme, taşınmaz haczinin borçlunun tasarruf hakkı üzerinde yaptığı etki konusunda;
√ «Üzerinde ipotek bulunan taşınmazın tapu kaydına konmuş olan haczi MK. 762 ve 948 uyarınca taşınmaz üzerindeki eklenti ve bütünleyici parçaları da kapsadığından, ayrıca menkul haczi yapılması gerekmediğini»
√ «Hacizden sonra tapuda meydana gelen değişikliklerin -bu değişiklik ilama dayansa bile- haciz koydurmuş olan alacaklının durumunu etkilemeyeceğini»
√ «Taşınmaz henüz kooperatif tüzel kişiliği adına kayıtlı iken taşınmazın tapu kaydına haciz konulmasından sonra, taşınmazda hak iktisap edenlerin, taşınmazı hacizli olarak iktisap edeceklerini ve haczin doğuracağı sonuçlara katlanmak zorunda olacaklarını, kooperatif ortaklarının da, ferdi mülkiyete geçilmesi halinde, daha önce konulmuş olan hacizden sorumlu olacaklarını»
√ «Tapuda borçlu adına kayıtlı olan taşınmazlar hakkında, «tapu iptal ve tescil davası» devam ederken, alacaklı tarafından takip yapılıp bu taşınmazlar üzerine haciz konulursa; daha sonra tapu iptali ve tescili davasının üçüncü kişi lehine sonuçlanması halinde, taşınmazların hacizle yükümlü olarak üçüncü kişiye intikal edeceğini»
belirtmiştir.
Ayrıca belirtelim ki, taşınmaz kamu alacağı’ndan dolayı haciz edilmişse, tapudaki haciz şerhi terkin edilmedikçe (silinmedikçe) taşınmazın başkalarına devri ya da üzerinde aynî bir hak kurulması mümkün olmaz. Bu tür işlemler ancak, haczi koyan ilgili makamın onayı (izni) ile yapılabilir (6183 s. K. mad. 73).
III- 538 sayılı Kanun ile -1965 yılında- maddede yapılan değişiklikten önce, «hacizden doğan tasarruf kısıtlaması» devir (ferağ) yasağı olarak anlaşılıyor ve «borçlunun haczedilen taşınmazı başkalarına satamayacağı, rehnedemeyeceği» kabul olunuyordu. Haczin bu şekilde taşınmaz üzerindeki tasarrufu dondurmasının, amacı aşan bir sonuç olduğu düşünülerek madde bugünkü şekle getirilmiştir.
IV- Alacaklının talebi üzerine borçlunun taşınmazı üzerine konulan haciz; ancak alacaklının talebi ya da borcun icra dosyasına yatırılması üzerine icra müdürlüğünün Tapu Sicil Müdürlüğüne göndereceği müzekkere (yazı) ile kalkabilir.
Yüksek mahkeme bu konuyla ilgili olarak;
√ «İcra dairesinin, alacaklının «haczin kaldırılması»na ilişkin talebini kabul edebilmesinin, alacaklı tarafından tahsil harcının yatırılması koşuluna bağlayamayacağını»
√ «Taşınmazın açık arttırma suretiyle alıcıya satışından sonra fakat alıcı adına tapuya tescilinden önce, evvelki malikin borcundan dolayı konulan haczin kaldırılmasını, alıcının şikâyet yoluyla talep edebileceğini»
√ «Alacaklının onayı olmadıkça, icra dairesinin borçlunun istemi üzerine, koyduğu haczi kaldıramayacağını»
belirtmiştir.
V- 4949 sayılı Kanun ile -17.7.2003 tarihinde- maddenin sonuna eklenen fıkra ile; «hacizli taşınmazın el değiştirmesi halinde, İcra ve İflas Kanununun 148/a maddesinin uygulanacağı» öngörülerek «taşınmazın ipotek ettirenin ya da ipotekli taşınmazı daha sonra satın alanın ya da bunların haleflerinin tapu sicil müdürlüğüne yurt içinde bir tebligat adresi bildirme zorunda olduklarına» ilişkin İİK. 148/a hükmüyle uyum sağlamak ve böylece adres değişikliği halinde takiplerin sürüncemede kalması önlenmek istenmiştir.