-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Geleneksel İslam’ın en çok ilaveler yaptığı konular kadınlarla ilgili olanlardır. Kadını köleden beter yapan, kadının erkek egemen toplumda sadece ev işinde ve cinsellikte kullanılmasını, hiçbir alanda kadına hak tanınmamasını savunan izahlar, toplum nezdinde kabul görsünler diye uydurma hadislere ve mezhep izahlarına dayandırılmış ve bu bakış açısı topluma din diye yutturulmaya çalışılmıştır. Saf dindar kadınların birçoğu Kuran’ın İslam’ı ile bu uydurmaları ayırt edemedikleri için, Allah’ın rızasını umarak bu uydurmalara göre yaşamaya çalışmış ve kendilerini gelenekçi erkeklerin sınırlarını çizdiği kapkara bir dünyada bulmuşlardır.
Gelenekçiler; “Peygamber’imiz, cennetin annelerin ayaklarının altında olduğunu söylemiş, kadınlar annemizdir, bacımızdır...” gibi laflar ederek kadınlara çok değer verdiklerini göstermek istemektedirler.
Oysa birazdan kadınlarla ilgili gelenekçi kaynaklardaki izahları incelediğimizde, gerçekte kadına ne kadar değer verdiklerini iyice anlayacağız. Kadınlarla ilgili Kuran’da geçmeyen uydurma izahlara değindikten sonra, yine bu uydurmaların etkisiyle yanlış değerlendirilen Kuran’daki bazı meselelere değineceğiz.
KADINLARLA İLGİLİ MEZHEP VE HADİS KÖKENLİ UYDURMALAR
Bu uydurmaların yapılışındaki en temel hedef kadının erkeğine kayıtsız, şartsız itaatini sağlamak olmuştur.
Uydurma hadislerle kadının erkeğe her konuda itaati farzlaştırılmış ve bir ibadet gibi sunulmuştur.
Eğer bir kimsenin bir kimseye secde etmesini emretseydim, erkeklerin kadınlar üzerinde olan haklarından dolayı kadınların erkeklere secde etmelerini emrederdim. Tirmizi, Rada, 10/1159; Ebu Davud, Nikah 40/2140
Ahmed b. Hanbel, Müsned VI, 76; İbn Mace, Nikah 4/1852
Kocanın vücudu irin ile kaplı dahi olsa ve karısı onu yalayarak temizlese yine de kocasının hakkını ödemiş olmaz. İbni Hacer El Heytemi 2/121
Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 239
Ey kadınlar! Eğer kocalarınızın size olan haklarını bilseydiniz, ayaklarının tozunu yüzlerinizle silerdiniz. Hafız Zehebi-Büyük Günahlar- Sayfa 187
En titiz hadis çalışması olan Buhari’de birinci alıntıladığımız hadisi görmemiz, Kuran yalnız ve yalnız Kuran diye niye defalarca tekrar edip durduğumuzun anlaşılmasını bir kez daha sağlayacaktır. Yukarıdaki uydurmaları Peygamber’e fatura edenler, ne yazık ki bu uydurmaların reddi olan Kuran İslam’ını Peygamber düşmanlığı, bu uydurmaların kabulü olan hadislerin, mezheplerin, geleneklerin İslam’ını ise Peygamber’i sevme şampiyonluğu ilan ediyorlar. Böylece kadınları eksik akıllı ve eksik dinli ilan edenler, kimin dinde ve akılda eksik olduğunu gösteriyorlar.
"Kadınların dinleri ve akılları eksiktir."
Sahihi Buhari
"Çok lanet ediyor ve kocalarınıza karşı nankörlük ediyorsunuz. Aklı başında bir erkeğin aklını sizin kadar çelebilen aklı ve dini eksik başka bir varlık görmedim." Müslim, İman, 34/132
İbn Mace, Fiten 19/4003
Kadınları erkeğin kölesi yapan zihniyet bununla yetinmeyip kadınların çoğunu cehennemlik, dinen eksik ilan edip Kuran’ın açık izahlarıyla da çelişir.
Kadınlar arasında iyi kadın, yüz tane karga arasında alaca bir karga gibidir.
Sahihi Buhari
Ey kadınlar topluluğu! Sadaka veriniz ve çok istiğfar ediniz. Çünkü ben Cehennem halkının çoğunun sizler olduğunu gördüm.
Müslim, İman, 34/132
İbn Mace, Fiten 19/4003
KADINA CENNET VİZESİ KOCADAN
Bu hadisler gibi kadınların çoğunun cehennemlik olduğunu iddia eden hadislerin yanında, kadının cennete gidişi için kocasının kendisinden memnuniyeti şart olarak gösterilir.
Bir kadın kocası kendisinden razı olduğu halde ölürse Cennete girer.
Riyazus Salihin
Kadınların hayırlısı, erkeklerin yaramazlıklarına, kötü huylarına sabredendir, bu sabır onların cennete girmesine sebeptir.
Kadınlara Dini Bilgiler sayfa:88
Müslim de, Buhari de, Tırmızi de, Muvatta da, Şii kaynaklar da, Emevi ve Abbasi döneminde uydurulmuş, bazı kişilerin kadına kendi bakış açılarını dinselleştirmeye çalışmalarının ürünü olan, bu tip uydurmalarla doludurlar.
Oysa Kuran’ın hiçbir yerinde biraz önce örneklediğimiz tipteki hadisler gibi kadınların çoğunun kötü, cehennemlik, dinen eksik olduğu geçmez. Kuran, üstünlüğü erkek veya kadın olmaya değil, Allah’a yakın olmaya, Allah’ın dininde titizliğe bağlar.
Ey insanlar ! Biz sizi bir erkek, bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler kıldık. Şüphesiz Allah katında en üstün olanınız takvaca en ileride olanınızdır. 49-Hucurat Suresi 13
Ayetten de anlayacağımız gibi Kuran üstünlüğü bir ırka, bir kabileye veya erkek, kadın gibi bir cinsiyete değil, Allah’ın dinine titizlik, Allah için hatalardan sakınma tipi manalara gelen takvaya bağlamıştır. Oysa buraya kadar gördüğümüz hadislere göre kadın olmak daha baştan cehennemlik olma ihtimalini arttıran bir unsurdur. Bu zihniyet, eksik ve cehennemlik ilan ettiği kadını ezik karakterli bir varlığa dönüştürüp, erkeğin kumandasına verir ve kumandaya itaati de din diye insanlara dayatır. Kuran’ın İslam’ının bu uydurulmuş dinden neden ayrılması gerektiğini daha da iyi anlamak için en itibarlı (!) uydurma kaynaklarını inceleyelim:
Namazı bozan şeyler kara köpek, eşek, domuz ve kadındır. Sahihi Müslim, Salat 265; Tirmizi Salat 253/338
Ebu Davud, Salat, 110/720
Uğursuzluk üç şeyde vardır: Kadında, evde ve atta.
Ebu Davud, Tıb, 24/3922; Müslim, Selam, 34/115
Buhari, Nikah, 17/4805
Kadını uğursuz, namazı bozucu ilan eden zihniyetin iki meşhur yazarı İmamı Şarani ve İmamı Gazali ise kadının neden evde tutulması gerektiği ile ilgili şu aydınlatıcı (!) bilgileri ilerideki nesillere miras bırakmışlardır.
DİŞSİZ, TİPSİZ, YAŞLI KOCALARIN KURTULUŞU
İçinizden biri yaşı ileri, ağzındaki dişleri dökülmüş, görünüş itibariyle de çok çirkin olabileceği gibi aksine karısı da genç ve güzel olabilir. Bu genç ve güzel kadın çarşıya çıktıktan veya davet edildiği düğün ve ziyafetten evine döndükten sonra dışarıda gördüğü yakışıklı erkeklerle yaşlı, dişleri dökülmüş kocasını kıyas ederek kocasının yüzüne dahi bakmak istemez. Belki kocasının kendisini öpmesini ve cinsel ilişkide bulunmasını dahi istemez. İşte genç kadının erkeklerin çokça bulunduğu çarşı, pazar, şenlik ve toplantı gibi yerlere gitmesinin kadın üzerinde yapacağı etki en azından budur.
İmam Şarani-Uhudül Kübra sayfa:773
Dövme yapan ve yaptırana, yüzdeki tüyleri aldıran ve estetik için dişlerini seyrelttiren kadınlara Allah lanet etsin. Sahihi Buhari
Takma saç takan, taktıran, kaşları incelten, kaşlarını incelttiren, dövme yapan ve dövme yaptıran lanetlenmiştir. Ebu Davud, Tereccul, 5
Eğer bir kadın peruk takarsa, eğer kol ve yüzüne dövme ya da ben yaparsa, yüzünden ve kaşlarından cımbızla kıl aldırırsa, yüzüne güzellik vermek için şekil değiştirirse lanetlenmiştir. İmam Şarani – Uhudul Kubra – Sayfa 313, 867, 889
Bir hadise göre Ashabı Kiram karılarının pencere ve kapı aralıklarından dışarıyı seyretmelerini ve erkek görmelerini önlemek üzere evlerinin pencerelerini sıkı sıkıya kapatırlar, dışarıya bakanlara dayak atarlardı.
İmamı Gazali-İhyayı Ulumuddin 2/122
Kadınları zarar vermeyecek miktarda aç, aşırı gitmeyecek kadar da kıyafetsiz bırakınız. Çünkü kadınlar iyice doyar, güzelce giyinirlerse onlar için dışarı çıkıp gezmekten daha sevimli bir şey yoktur. Fakat onlar biraz aç, biraz da çıplak kalırlarsa onlar için evde oturmaktan hayırlı bir şey yoktur. İbnül Cevzi, Mevzuat, II/282-283; Suyuti, Leali, II/154
İbn Arrak, Tenzihü’ş-Şeria, II/212-213
Kadınlarınıza evlerinin kapısında oturmamaları için yeni elbise yaptırmayın, çünkü elbiseleri güzel ve yeni olursa kalplerine dışarı çıkmak arzusu gelir. İmamı Gazali-Kimyayı Saadet sayfa:178
İbn Ebi Şeybe, Musannaf, IV/II, 420
Dışarı çıkması kesin gereken kadın ise kocasından izin aldıktan sonra dışarı çıkacak ve şu kurallara kesin uyacaktır:
1-Sıkı sıkıya örtünüp kötü giysilere bürüne,
2-Hiç çıkmamış gibi davrana,
3-Başını öne eğip kimsenin yüzüne bakmaya,
4-Kalabalığa karışmaya,
5-Erkeklerin bulunduğu yerlere yanaşmaya,
6-Herkesin dolaştığı sokaklardan uzak dura,
7-İşini bir an önce bitirip evine döne,
İmamı Gazali – İhyayı Ulumuddin – 2/290
Bu uydurma izahlarla;
kendi görüşünü, kadınlara olan aşırı kıskançlıklarını dîni bir buyruğa çevirip, topluma dini bu şekilde sunanlar, dinsizlerin dinimize saldırısı için ortam hazırlamışlar ve birçok kimsenin dinimize olan inancının sarsılmasına sebep olmuşlardır.
Halkımızın bir kısmı ise bu izahları gösterip dinimize saldıranlara kızmakta, fakat bu izahları yapanları, örneğin bir İmamı Gazali’yi baştacı yapmaktadır. Biz Kuran’ı tek kaynak kabul edip, geri kalan izahları, Şaraniler’i, Gazaliler’i reddetmedikçe Kadın ve Şeriat budur diye kitap yazanlara da kızmaya ne kadar hakkımız olabilir? Bakın meşhur Gazali kadının kaç çeşit olduğunu nasıl açıklıyor ve halkı nasıl bilgilendiriyor.
KADININ EN MAKBULÜ KOYUN CİNSİDİR
Kadın sekiz sıfatlıdır:
1-Giyim kuşam hevesinden maymun.
2-Fakir düşmeye razı olmadığından köpek.
3-Kocasına ve diğer insanlara kibrinden yılan.
4-Gece gündüz koğuculuk yaptığından akrep.
5-Evden eşya sattığından fare.
6-Erkeklere hile kurduğundan tilki.
7-Kocasına itaat ettiğinden dolayı koyundur. İmamı Gazali- İhyayı Ulumuddin
Bu izahlardan sonra en makbul kadının koyun cinsi olduğu açıklanır.
Her türlü özgürlüğü elinden alınan kadının, Allah’ın farz kıldığı hacca bile tek başına gitme özgürlüğü yoktur. Kadının 90 km’den uzağa yanında mahrem biri olmadan (baba, amca, dayı, kardeş, koca gibi) gitmesi haram ilan edilir.
Bu yüzden kadınlar mahremlerinden birini ikna edemezse bu farzı bile yapamaz konuma gelirler.
Oysa Allah haccı erkek, kadın ayrımı yapmadan ve böyle bir şart belirtmeden farz kılmıştır.
Kadının camiye gidip namaz kılması da , camiye gitmek için kadınların evden çıkması gerektiği için engellenmeye çalışılmış ve bununla ilgili de hadisler uydurulmuştur.
Bu hadislere göre kadının evde namaz kılması, camide kılmasından daha sevaptır, hatta evde bile yatak odasında kılması, oturma odasında kılmasından daha sevaptır.
Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır.
9-Tevbe Suresi 71
Ayetten de anlayacağımız gibi Allah iman eden erkek ve kadınların, cins, mahrem, namahrem ayırımı yapmadan dost olmalarını istiyor. Peki camiye gitmek için bile evden çıkması, birazdan göreceğimiz izahlara göre erkeklerle konuşması bile engellenen kadın bu dostluğu ne zaman ve nasıl kuracaktır? Hayat sahnesinde yanyana faaliyetin, yardımlaşmanın, beraber hizmetin insan neslinin yarısı olan kadının dışlanması ve diğer yarısı olan erkeklerle irtibat ve dayanışmasının kesilmesiyle sağlanması mümkün müdür?
Aynı ayetin devamında bu dostluğu sağlayanların Allah’ın rahmetini kazanacağı söylenir. Eğer bugün Müslüman olduğunu iddia eden toplumlardan rahmet kesilmişse kanaatimce birçok sebebinden biri de bu ayetin gereklerinin yerine getirilmemesidir.
Hanefilerden bazıları kadının sesinin de avret olduğu görüşündedirler.
Fıkhus Siyre sayfa:400
Bir hadis şöyledir:
Ancak ve ancak mahremleriniz olan erkeklerle konuşacaksınız.
İbni Kesir 4/355
AĞZINDA ÇAKIL TAŞIYLA KONUŞMA Bırakın kadın erkek Müslümanlar’ın arkadaşlık etmesini; haremlik selamlıkla, kadınlar erkeklerden tamamen soyutlanmış ve kendi aralarında konuşan kadınların sesinin bile erkekler tarafından duyulmaması gerektiği söylenmiştir. Bu arada çok zaruret olursa kadının ağzına çakıl taşı alıp sesi tanınmadan erkeklere -o da zaruret miktarı- bir şeyler söyleyebileceği izahını yapan daha insaflılar(!) da vardır.
Camiye gitmesi, tek başına hacca gitmesi, erkeklerle konuşması engellenen kadının, aybaşı olduğu zamanlarda namaz kılamayacağı, Kuran okuyamayacağı, oruç tutamayacağı izahlarıyla da bu ibadetleri engellenir.
Oysa Allah Kuran’da aybaşı olan kadınla cinsel ilişkiye girilmemesini ister. Eğer Allah aybaşılı kadının namaz kılmasını, Kuran okuyup, oruç tutmasını istemeseydi hiç şüphesiz bunları da bildirirdi. Fakat aybaşılı kadını pis gören mantık, –İsrailiyat kökenli uydurmalar aracılığıyla– Kuran’a aykırı bu uygulamayı da dinimize sokmuştur. (İsrailiyat kökenli uydurmalar için 5. Bölümün 10. Maddesine bakınız)
Sana kadınların aybaşı halini sorarlar. De ki: O bir ezadır. Aybaşı halinde kadınlardan uzak durun ve onlar temizleninceye kadar kendilerine yaklaşmayın.
2-Bakara Suresi-222
Kuran her türlü detayı verirken, Kuran’da olmayan zorlukları dine sokarak ilaveler yapanlar kadının namaz kılmasını, oruç tutmasını, Kuran okumasını aybaşı durumunda engelleyerek, kadın-erkek ayrımı yapılmadan farz kılınan Cuma namazına gitmelerini engelleyerek, eksiltmeler de yapmışlardır.
Oysa Kuran’ın dininde ilave gibi eksiltme de hoş karşılanmaz. Kadın bu kadar kötülendikten sonra hiçbir fikrine değer verilmeyen bir varlığa çevrilmiş ve “Kadınlara itaat eden helak olur.” şeklinde Kuran’dan onay alamayacak uydurma hadisler, Kuran’ın ahlakıyla ahlaklanmış olan Peygamberimiz’e atfen uydurulmuştur.
Kadınlara danışmayın, onlara muhalefet edin. Kadınlara muhalefet edin, zira kadınlara muhalefet berekettir. Kadınlara Dîni Bilgiler 44,45
Suyuti, Leali II, 147; İbn Arrak, Tenzihü’ş Şeria II, 210
Kim ki karısına itaat ederse Allah (cc) onu yüzüstü Cehenneme atar.
İbn Arrak II, 215
KADIN İMAM DA OLUR, MÜEZZİN DE, DEVLET BAŞKANI DA
Kuran kadınların hiçbir göreve talip olmasını engellemez. Kadın cumhurbaşkanı da, halife de, kadı da, yargıç da, imam da, müezzin de olabilir. Çünkü Kuran’da yasaklanmayan her şey serbesttir. Serbestlik asıl olan, yasak ise istisnadır. Yasak için vahye yani Kuran ayetine ihtiyaç vardır. Böyle bir yasak olmadığına göre kadın topluma namaz kıldırıp imam da olur, tüm milleti yönetecek cumhurbaşkanı veya başbakan da olur... Gerek Müslüman memleketlerde, gerek diğer ülkelerde kadınların neden devlet yönetiminde ikinci sırada kaldığı tartışılması uzun bir konudur. Fakat şurası açıktır ki Kuran’ın dininde buna hiçbir engel yoktur.
Başlarına bir kadını geçiren bir kavim asla işah olmaz.
İbni Hanbel Müsned 5/43,50; Tirmizi Fiten:75
Nesai Kudat:8; Buhari Fiten:18
Birçok hadis kitabına girmiş yukarıdaki uydurma, Kuran’ın getirmediği hükümleri kadın aleyhine uyduran gelenekçiler tarafından dinimizin içine sokulmuştur. Tahminimiz odur ki, bu uydurma Hz. Aişe’nin Cemel olayında orduya kumanda etmesi üzerine karşı tarafta yer alanların uydurduğu siyasi kaygılı bir uydurmadır.
Bunu gören Süleyman Ateş şu açıklamayı yapar: “Şimdi bu hadiste taşlanan Hz. Aişe’dir. Peygamber Aleyhisselam gerçekten öyle söylemiş olsaydı, Hz. Aişe’nin Cemel olayına katılmaması, Talha ve Zübeyr’in de onu başlarına geçirmemeleri gerekirdi. Kuran’a ters, olaylara aykırı olan bu hadisin doğruluğu şüphelidir. Diğer sahabilerin bilmediği ve uygulamadığı bir hadis, nasıl din hükmü olur?” (Süleyman Ateş’in Kuran Tefsiri, 6/399-400)
Siyasi kaygılarla bu tip hadisler uydurup Allah’ın dinine kendi görüşlerini katanlar Kuran’ın Saba melikesini tarihi de gözardı ederler.
Neml suresi 22. ve 44. Ayetler arasında Saba kavminden ve onlara hükmeden kraliçeleri Saba melikesinden bahsedilir. Ayetlerin açıklamalarında Saba melikesinin zekasını, topluma doğruyu buldurmadaki becerisini, kavmini tehlikeye atmayışını, tedbirli yaklaşımlarını görürüz. Kadınların yönetici olamayacağına, kadınlara muhalefetin iyi olduğuna dair yüzlerce gelenekçi hüküm ve uydurmaya karşı Kuran’da bu manada tek bir cümleye, tek bir onaya dahi rastlanmaz.
Kadınlara yazıyı öğretmeyin. Dikişi ve Nur Suresini öğretin.
İbnü’l Cevzi, Mevzuat II, 269
Siz bakmayın bugün gelenekçi İslam’ı savunup da kızlarını üniversiteye sokmaya çalışanlara!
Gelenekçi dinin görüşü yukarıdaki gibidir.
Eğer Ehli Sünnet alimlerini dikkate almıyorsanız niye hala Ehli Sünnet olmaya devam ediyorsunuz?
Sizin dini anlamada yönteminiz nedir?
Dini kimden, nereden, neye göre anlıyorsunuz? Eğer Ehli Sünnet alimlerine saygınız, inancınız tamsa bize kızmayın. Biz görmezden geldiğiniz bazı izahları da açıklayıp inancınızın gereğini yapmanıza yardımcı oluyoruz!
Lütfen Sunniyim, Hanefiyim diyorsanız bu izahları da unutmayın, uygulayın!
Bir de şu konuda lütfen bizi aydınlatın: Ehli Sünnet’e göre kadın, erkek, karışık olarak oturmak haramdır. Hatta bazı izahlara göre kadının sesinin duyulması da haramdır. Peki başörtülü kızları üniversiteye göndermekle bu kızları harama sokmuş olmuyor musunuz? Üstelik bu kızları harama sokmak için eylem bile yapıyorsunuz!
CİNSELLİĞİ SAĞLAMA ALMAK İÇİN HADİS UYDURMA
Kişi kadınını yatağa davet eder de kadın kaçarak eşi sinirli bir şekilde gecelerse, melekler o kadına sabaha kadar lanet eder.
Sahihi Buhari 9/36
Karısının cinsel ilişki teklifini reddedeceğinden korkanlar bu uydurmayı Peygamber’e fatura ederek karılarına “Bak Peygamber böyle demiş, sakın bana karşı gelme” diyerek kadınları bu konuda da uydurma dinleriyle terbiye etmektedirler. Ezilen kadının boşanma hakkı da elinden alındığı için tüm zulümlere karşı kadının hiçbir sığınağı kalmaz.
Bir kadın kocasından boşanırsa o kadına cennet kokusu haram olunur.
Kadınlara Dîni Bilgiler sayfa 61
Oysa Kuran’da geçen “Boşanmış kadınlar” tipi ifadeler (2-Bakara Suresi-228, 241) hem kadının erkeği, hem erkeğin kadını boşaması manasına gelebilir. Kuran, bir tek erkek boşayabilir demediğine göre, demek ki kadın da erkek gibi aynen bu haktan faydalanabilir.
Bir hadis de şöyle der: “Camiye gelirken kokulanan kadın evine dönüpte cünüplükten ötürü boy abdesti alır gibi yıkanmadıkça, Allah katında onun namazı kabul olmaz.” Avnül mabül 11/230
Erkeklerin güzel koku sürmesinde sevap bulanlar, aynı şeyi kadın yapıp koku sürünce hemen günah diye damgalarlar. Erkek güzel kokudan tahrik olur diye de hemen açıklama yaparlar. Peki kadın erkeğin sürdüğü güzel kokuyu koklayıp tahrik olamaz mı? Madem böyle tahrik sorunu var, neden Allah bu konuyla da ilgili bir ayet indirip, kadının koku sürmesini yasaklamadı? Cevabı aslında basit: Çünkü Allah bunu yasaklamak istemedi.
NEREYE OTURABİLİRİZ?
Kadının yeri soğumadıkça erkek, kadının oturduğu yere oturmamalıdır.
Kadınlara Dîni Bilgiler sayfa 24
Günümüzde de otobüs ve minibüslerde gelenekçi dinin uygulayıcılarının, bu hadisten kaynaklanan hareketleriyle sergiledikleri komik manzaralara şahit olabiliriz. Aslında haremlik, selamlık ve diğer tüm izahlara göre aynı otobüs ve minibüse binmemeleri gerekenler, başka çıkar yol bulamayıp aynı toplu taşıma araçlarına binince yine de bu önemli uygulamalarından vazgeçememektedirler.
KADINLARLA İLGİLİ KONULARDA KURAN’LA İLGİLİ BAZI YANLIŞ ANLAMALAR
Kuran’ın kadınla ilgili açıklamalarındaki yanlış anlaşılan bilgiler ilk insanlar Adem ve Havva ile ilgili konulardan başlar. Kuran’ın hiçbir yerinde Havva’nın Adem’i kandırdığı ve günaha soktuğu şeklinde bir izah yoktur. Araf Suresi 11. ve 28. ayetlerin arasını okursak Adem ile Havva’nın her ikisini birden kandıranın şeytan olduğunu görürüz. Bu arada kadının erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldığına dair izah da Kuran’da yer almaz.
Kuran’la ilgili yanlış iddialardan biri Kuran’ın erkeklere hitap ettiğidir. Kuran ayetlerinin %90’dan fazlası genele; yani erkek ve kadın karışık olarak tüm insanlara veya inananlara hitap eder. Bunun yanında sadece Peygamberimiz’e, sadece kadınlara, sadece erkeklere hitap eden ayetler de vardır. Kuran’ı insanlara ulaştıran Peygamber’imiz erkektir ve erkekler topluluğunun bir alt kümesidir. Erkeklere hitap eden bazı ayetlerdeki üslup bu nokta gözönünde bulundurularak okunursa daha iyi anlaşılır. Kuran’ı eline alıp okuyan herhangi bir kişi, Kuran’ın genele hitabını, sadece bir cinse hitap etmediğini rahatça anlar. Kuran’ı şarkı kitabı gibi okuyan veya hiç okumayanların bu tip iddiaları hiç şüphesiz cehaletlerinin bir ürünüdür.
Müslüman erkekler, Müslüman kadınlar, mümin erkekler, mümin kadınlar, itaat eden erkekler, itaat eden kadınlar, özü-sözü doğru erkekler, özü-sözü doğru kadınlar, sabreden erkekler, sabreden kadınlar, korunup sakınan erkekler, korunup sakınan kadınlar, sadaka veren erkekler, sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar, Allah’ı çokça hatırlayan erkekler ve Allah’ı çokça hatırlayan kadınlar; bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ödül hazırlamıştır. 33-Ahzab Suresi 35
Kuran’ın büyük bölümü genele hitap olsa da, bu ayette olduğu gibi Allah’ın kadın ve erkeği ayrı ayrı vurguladığı ayetler de mevcuttur.
TARİHTE ÇOKEŞLİLİK
Kuran’la ilgili yanlış anlaşılan diğer bir konu ise erkeklerin çokeşli evliliğidir. Öncelikle şunun bilinmesi gerekir ki İslamiyet çok büyük bir zaman dilimine, geniş bir coğrafyaya, çok farklı iklimlere, ufak bir kabileye olduğu gibi büyük bir imparatorluğa, hem tarım, hem de endüstri toplumuna, hem savaş hem de barış ortamlarına, apayrı alışkanlık ve kültürlerin olduğu insanlara gelmiştir. Kuran’ın bu her türlü devir, şart, ortam ve kültüre uyumu ise Kuran’ın serbestiyet dairesinin geniş olmasıyla sağlanır.
Buraya kadar bu geniş helal dairesinin, geleneksel İslam anlayışıyla sınırlanıp, bir Arap İslam’ı yaratılmaya çalışıldığını gördük.
Örneğin belli yörenin kıyafeti olan sarığın, cübbenin, sakal bırakma alışkanlığının dinselleştirilip; böylece İslam’ın her yöreye, şarta, kültüre uyumunun engellendiğini gördük. Oysa Kuran’ın verdiği serbestiyetlikle herkes kendi kimonosunu, ceketini, kravatını, entarisini giyebilir. Kuran’ın bu noktadaki özgürlüğü Kuran’ın İslam’ının her bölgeye, her kültüre uyumunu sağlar. Çokeşlilik de aynen böyledir. Çokeşlilik İslam’ın yasaklamadığı bir konudur, yoksa İslam’ın emrettiği veya tavsiye ettiği bir konu değildir.
Çokeşlilik birçok kültürde, zaman diliminde, özellikle erkeklerin savaşta ölüp, kadın-erkek oranının bozulduğu zamanlarda kadınların da talebi olmuştur. Tarım toplumlarının birçoğunda çok çocuklu aile, gücün simgesi olduğu için, bu toplumlarda kadınların çocuk ve ev işlerindeki yüklerinin haŞşemesi için kocalarını evlenmeye teşvik ettiği bile görülmüştür. Unutulmamalıdır ki çokeşliliği yaşayan tek bir erkekken, kadınlar en az iki kişidir. Evlilik müessesesi de ortak bir istek veya çıkara dayandığına göre çokeşliliği bir erkek isterken en az iki kadın da bunu istemiş, kabullenmiş veya çıkarı olmuş demektir. Yani çokeşliliğin kimi ortamlarda yasaklanmasına bir erkeğe karşı en az iki kadın karşı çıkacak demektir.
Bazıları kadınların isteği olmadan aile baskısıyla evlendirildiklerini veya daha sonra boşanma hakları ellerinden alındığı için isteseler de ayrılamadıklarını söyleyebilir.
Bu zulümler bizim konumuz değildir, çünkü bunlar İslam’ın değil erkek egemen toplumun sonucudurlar.
Dinimize göre evliliğe kadın da karar verir, kadının boşanma hakkı da vardır. Yani kadın, kocası çokeşlilik yaparsa veya evliliğinde yolunda gitmeyen bir şey olursa kendisi de boşanabilir.
Kadının boşanmasının yasaklanması, kadının evliliğindeki söz hakkının ailesine verilmesi gibi sonuçlar geleneğin sonucudur, Kuran’ın dininin değil. Çokeşlilik sadece tarım toplumlarında, Doğu kültürel ortamında değil Batı Avrupa’da da kimi şartlarda savunulmuştur. Dünya yakın tarihinin iki savaşının sonucunda oluşan ortamda bunun sonuçlarını yaşayanlar, İngiltere’nin Daily Mail gazetesindeki bir makalede kadın sayısının erkeğe oranla çok arttığını ve çokeşliliğe izin verilmesinin tek çıkar yol olduğunu savunuyorlardı. 1949’da Bonn halkı, hem de sosyal kadın kuruluşları, ilgili mercilere başvurarak çok kadınla evliliğe izin veren bir maddenin anayasaya konmasını istiyorlardı. Kadın kuruluşlarının benzer faaliyetleri Fransa’da da yaşandı. Daha geriye gidersek 1560’da Fransa Meclisi’nin, Normberete Wastefaya anlaşmasından sonra çok kadınla evlilik konusunda karar aldığını görüyoruz. Avrupa’da sözde tek hanımla evlilik uygulamalarını ve savaşlardan sonraki acı tabloları değerlendiren Avrupalı kadın yazar Annie Beasant ise şöyle demektedir: “Bir tek kadınla evlilik Batı’da sözde kalmıştır. Gerçekte sorumsuz bir çok evlilik usulü alıp yürümüştür. Erkek metresinden bıkınca savar, o da zamanla haŞf kadın halini alır. Zavallı metresin durumu, çok hanımlı bir aile yuvasındaki mevki sahibi kadının yanında çok acıklıdır. Sokakları dolduran binlerce zavallı kadın gördüğümüzde anlıyoruz ki çokeşliliğe izini kötülemek, Batılıların ağzına hiç yakışmıyor. İğfal edilmiş, sığınılacak bir yer ve sevgiden yoksun, gayri meşru çocuğu ile ortada, miras hakkından yoksun, herkesin zevkine kurban olup yaşamaktansa bir erkeğin meşru hanımlarından biri sıfatıyla sevgi görüp aile yuvasında yaşamak daha saygındır.” Sorun da biraz buradan kaynaklanıyor, kadınların bir kısmı kendilerini hep üstüne bir kadın alınan ilk eş gibi görüyorlar.
Oysa Annie Beasant’ın çizdiği tablodaki kadının durumuna düşen de bir kadındır. Her durumda hanımlardan çokeşliliği çirkin görenler çoğunluktadır. Onlar çokeşlilik yapmayabilirler, böyle istekleri olan adamlarla evlenmezler, yapmaya kalkan olursa ondan boşanırlar.
KÖPEK ETİ YEMEK VE ÇOKEŞLİLİK
Daha evvel de dediğimiz gibi çokeşlilik bir serbestiyettir, mecburiyet değil. Yukarıdaki örnekleri vermemizin nedeni çokeşliliği savunmak değil, kimi durum, şart ve kültürlerde kadınların da bunu istediğini göstermektir. Kuran’da yalnız leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesilen hayvanların yasaklandığını görürüz. Bunun dışında her yiyecek helaldir. Bizim sevmediğimiz birçok yiyecek, örneğin köpek eti helaldir. Fakat bizim sevmediğimiz köpek eti Çin’de sevilen bir yemek türünü oluşturur. Aynı çokeşlilik gibi bize çirkin gelen köpek eti yemek bir başka yerde, şartta insanların kabulü olabilmiştir. Dinimizin yasaklamadığı her şey helal olduğu için bize çok garip gelebilecek bir çok helal olabilir. Helal dinen yapılmasında günah olmayan davranışları ifade eder. Yoksa helal dinen makbul olan bir davranışı ifade etmez. Bu çok önemli noktayı anlamayanlar dini, yasaklamadığı bazı şeyler için, kendi kültürlerine göre eleştirmeye kalkmış ve böylece değişik kültürlerde, değişik zamanlarda büyük kolaylık getiren serbestlikleri anlayamadıklarını göstermişlerdir. Dinimize göre saçımızı yeşile boyatırsak, bir davete futbol şortuyla gidersek, bir toplulukta sesli bir şekilde yellenir veya geğirirsek bir günah işlemiş olmayız. Bu Şillerin günah olmamasının sebebi Kuran’ın hiçbir ayetinin bunları yasaklamamasından kaynaklanır. Hawai’de şort giyerek düğüne gitmek, kızılderili kabilelerinde yeşil gibi renklerle kafayı boyamak, kimi kültürlerde geğirmek, kiminde yellenmek normal karşılanabilir. Kuran’ın bu Şilleri günah olarak belirtmemesi sayesinde tüm bu ayrı kültürlerde Müslüman olanlar, kendi kültürleriyle bu noktalarda zıt düşmeden dinlerini yaşayabilirler. Kuran bu Şillere sahip de çıkmaz, bu Şilleri tavsiye de etmez.
Yani “Din köpek eti yiyin” diyor, “Din düğünlere şortla gidin” diyor, “Saçınızı yeşile boyayın” diyor, “Yellenin, geğirin” diyor şeklindeki açıklamalar ne kadar hatalıysa “Çokeşlilik dinde vardır” şeklinde dine karşı yapılan bir eleştiri, o kadar hatalıdır. Dinin emri, tavsiyesi ayrıdır, din yasaklamadığı için serbest olan fiil ayrıdır.
Doğal şartlarda, savaş olmadığı zamanlarda insan nüfusunun bire bir eşlemeye yakın şekilde kadın ve erkeklerden oluştuğunu görüyoruz. Bu da tekeşliliğin insanların genelinin tercihi olacağını, çokeşliliğin bir istisna olacağını tabiat kanunu olarak göstermektedir. Kuran’da Allah, kadınlar arasında adalet yapamazsak tek bir eşle evlenilmesini söyler. (4-Nisa Suresi-3. ayet) Böylece kadınlardan birini ön plana alacak, diğer kadınları sömürecek evlilik modeline yasak getirilir. Bazı durumlarda ailesi ölen kız çocuklarına miras kalır ve bazı erkekler evlilik yoluyla bu maddi serveti ele geçirip yetim kızın mallarını çarçur edebilir. Kuran buna benzer durumları engellemek için Nisa suresinin aynı 3. ayetinde “Yetimler konusunda adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, bu durumda size helal olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikahlayın.” der. Yani Kuran gerekirse çok evlilik yapılmasını, başka kadınlarla evlenilmesini; fakat hiçbir durumda yetim kızların hakkına tecavüz edilmemesini söyler. Bu ayet, gördüğümüz gibi, yetim kız çocuklarıyla ve onların mal varlıklarının sömürülmesiyle ilgilidir. Çokeşlilik, Kuran’ın geniş serbestiyet çemberinde yer alır, Kuran’ın tavsiye veya yasaklarından biri değildir. Çokeşliliği sevmeyen sevmez, yapmayan yapmaz. Kuran, yazımızın başında dediğimiz gibi ayrı kültürlerin, ayrı zaman dilimlerinin, hem savaş hem de barış ortamının, hem tarım hem de endüstri toplumunun, hem büyük devletlerin hem de küçük ada halklarının dinidir. Kuran’ın İslam’ı tek bir medeniyetin, bir tek endüstri toplumunun, bir tek barış ortamının dini değildir. Nasıl Emevi ve Abbasi uydurmacıları Kuran dışı ilavelerle dinimizi kendi kabile ve yüzyıllarına göre dondurup sakalı, cübbeyi, sarığı dine soktularsa, bazıları da günümüzün görüşlerini dine sokma arzusundadırlar. Oysa Emevi ve Abbasiler kendi dönemlerinde sakal bırakıp, cübbe, sarık giyip, çokeşli bir şekilde evlenebilirlerdi. Günümüzde de sakal traşı olunup, pantolon, ceket, kravat giyilip, tek eşle evlenilebilir. Her iki ayrı uygulama da İslam’a aykırı değildir ve yine her iki ayrı uygulama da İslam değildir. Bu değerlerin hiçbiri İslam’ın zaman üstü değer ve kurallar sistemiyle ilintili değildir. Oysa Allah’ı tek bilmek, fakirlere yardım etmek, oruç tutmak Kuran’ın emirleri olduğu için hem Emeviler’i, hem Abbasiler’i, hem günümüzü, hem de bizden sonrakileri yükümlü kılar.
KADINLARIN ŞAHİTLİĞİ
Kuran’la ilgili gelenekçilerin çarpıttığı konulardan biri de kadının şahitliği konusudur. Kuran kadın ile erkeğin şahitliğini bir tutar, hiçbir yerde bir erkeğin şahitliği iki kadına eşittir diye geçmez. Örneğin zinanın tespitinde 4 şahit gerekir ve Kuran’da bu şahitler 4 kadın veya 2 erkek, 4 erkek veya 8 kadın gibi ifadeler kullanılmadan 4 şahit diye belirtilir. Yani herhangi 4 şahit işlevi görür, kadın erkek ayrımı yapılmaz. İstisnai, yanlış anlaşılan konu ise Bakara suresi 282. ayette, vadeli borçlanmalarla ilgili konuda geçer. Bu ayette borçların yazılması ve yazıcı ile şahitlerin bu görevden kaçmamaları geçer. Ayrıca ayetin sonunda yazıcıya ve şahitlere zarar verilmemesi gerektiği geçer. Görüldüğü gibi maddi menfaatlerin söz konusu olduğu bu konuda şahitlik insanların kaçındığı bir görevdir. Allah da bu kaçınılan görevi erkeklere yükleyip, iki erkek şahit bulunmasını söyler. Dikkat edin ayette iki erkek veya dört kadın şahit bulun diye geçmez, direkt iki erkek şahit bulunulması geçer. Böylece ticaretle daha az uğraşan ve baskılara karşı daha hassas olan kadın bu kaçınılan vazifeden korunur. Eğer iki erkek bulunamaz ve bir erkek bulunursa o zaman bir erkek ve iki kadın bulunması gerekir. Böylece hem şahit sorunu çözülür, hem olumsuz bir durumun ortaya çıkışı ihtimalinde bir erkekle bir kadının karşı karşıya kalması önlenip kadın korunur. Ortaya borcun miktarı konusunda bir yanlış anlama çıktığını düşünelim. İki şahidin farklı şahitliği durumunda kadın, erkekle karşı karşıya kalacak ve iki taraftan birinin yalancı olduğunun kesin olduğu bir ortamda yoğun stres ve baskı altında kalacaktır. Oysa bir erkek, iki kadın şahitle şahit sayısı üçe çıkınca mesuliyet dağılacağı için şahitlikteki stres azalacak ve baskı yapmak isteyen art niyetli kimselerin bu sefer iki kişiden birini değil, üç kişiden ikisini kandırmaları gerektiği için işleri zorlaşacaktır. Kadınların baskılardan korunmasını sağlayan bu uygulamayı anlamayanlar; kadını baskılardan koruyup, kaçınıldığı belirtilen bir mesuliyeti erkeğe yükleyen bu ayeti anlamayarak, bir erkeğin şahitliği iki kadının şahitliğine eşittir diyerek Kuran’ı çarpıtmışlar ve evvelki uydurma izahlarından kaynaklanan bakış açılarını bu alana da sokmuşlardır. Oysa bu ayet dışında Kuran’da geçen diğer şahitliklerde kadın, erkek ayrımı yoktur. Eğer böyle bir ayrım olsa Allah bunu ya her şahitlikle ilgili ayette belirtir, ya da bir erkeğin şahitliği iki kadının şahitliğine eşittir diye genel bir hüküm koyardı. Böyle bir hükmün olmaması böyle bir durumun da olmadığını gösterir. Ticaretle tarihin her döneminde daha az alakalı olan kadın, ticaretle alakasının azlığı veya baskıya uğraması sonucu doğru şahitlikten saparsa diğer kadının hatırlatması sonucu bu zorluğu aşabilir ve mesuliyeti paylaşıp mesuliyetini azaltır. Ayette “Yazana da, şahitlik edene de zarar vermeyin. Yapacak olursanız doğru yoldan sapmış olursunuz.” şeklindeki ifadeyi şahide ve yazıcıya yapılan baskıyı ve bu bağlamda ayetin mantığını anlamak için gözönünde bulundurmamız gerekmektedir.
KADINLAR DÖVÜLÜR MÜ?
Kuran’da geçen kadınla ilgili en yanlış anlaşılan ayetlerden biri de Nisa Suresi 34. ayet olmuştur. Bu ayeti iki yazardan alıntılarla inceleyelim.
Prof. Yaşar Nuri Öztürk şöyle demektedir: “Bu ayet erkeklerin mutlak anlamda üstünlüklerinden değil, varlık yapılarındaki bir farklılıktan bahsediyor. O da erkeklerin kadına “kavvam” yani koruyucu, kollayıcı, gözetici olmalarıdır. Ne var ki Kuran ayetlerini, kadını horlamak için pervasızca tevil eden ve sürekli anlam kaydırmaları yapan çoğu müfessirler bu kavvam kelimesini hakim, yönetici gibi Kuran’daki kullanımına uymayan anlamlar vererek erkek despotizmine gerekçe yapmışlardır. Aynı ayetteki “fadribu” kelimesi Kuran’da kullanılan anlamlarından yalnız bir tanesiyle kayıtlanmış ve emirden hep dövmek çıkartılmıştır. Bütün tevillerini ve yorumlarını kadın aleyhine yapan yaklaşımlardan zaten başka bir şey beklenemezdi. Oysa ki, kelimenin diğer anlamları ayetin amacını ve düzenlenen konunun maksadını çok daha doyurucu biçimde önümüze koymaktadır. İşin esası şu ki, Kuran birçok yerde sergilediği kelam mucizesini burada da sergileyerek, bir tek kelimeyle birkaç alternatif birden vermiştir.
Biraz teknik detay verirsek şunları söyleyeceğiz: “Fadribu” emrinin kökü olan “darb” kelimesinin 30’a yakın anlamından en önemlileri “vurmak, dövmek, huruc(çıkmak), zehab(gitmek) ve dolaşmaktır”. (Bakın İbn Mansur, Lisanul Arab, Darb Maddesi)
Durum bu olunca konumuz olan ayetteki emri bu anlamların muhtemel olan herbiriyle değerlendirmek gerekmektedir. Buna göre emri aynı zamanda ifal kalıbından da anladığımızda ifade ettiği manalar şunlar olur.
1- Onları evden çıkarın ,
2- Onları bulundukları yerin dışına gitmek zorunda bırakın,
3- Onları dövün. Kuran böylece içinde bulunulan duruma ve karşılaşılan şartlara göre bu üç seçenekten birinin kullanılmasını istemektedir. Ve dikkat edilirse ilk iki seçenek düzenlenen konuda sonuç almak bakımından hem insan psikolojisine hem de hukuk mantığına daha uygundur.” (Yaşar Nuri Öztürk, Kuran’daki İslam, sayfa 552-554)
Dr. Edip Yüksel ise aynı ayetin yanlış anlaşılması ile ilgili şu izahları yapar: “Ayette geçen (erricalü kavvamune alennisai) ifadesinin erkekler kadınları gözetir, yahut kadınların geçiminden sorumludur biçiminde çevrilmesi gerekirken gördüğüm tüm Türkçe mealler buradan erkeğin kadınlar üzerinde otoriter olduğu anlamını çıkarmışlardır. Nisa 135’te geçen “kavvam” kelimesine “gözeten, tam yerine getiren, ayakta tutan” gibi anlamlar veren meallerimiz neden Nisa 34’te geçen aynı kelimeye “hakim, yönetici” gibi farklı anlamlar vermektedirler. 5, Maide Suresi 8. ayette geçen “kavvam” kelimesine de aynı şekilde “gözeten, ayakta tutan” anlamını veren meal yazarlarımız, neden kadınlar söz konusu olunca kelimenin anlamını değiştirip sertleştirme ihtiyacı hissetmişlerdir? “Kavvam” kelimesi “kvm” kökünden türer. Bu kökün türevlerinin geçtiği tüm ayetleri incelersiniz hiçbir yerde yönetici hakim anlamını bulamayacaksınız. Aynı ayetteki “badehum” kelimesindeki “ hum” zamirini sadece erkeklere gönderdiğinizde anlam şöyle olur: “ Allah, erkeklerin bazısını bazılarına üstün kılmıştır.” Bu anlam kuşkusuz ayetin içinde bulunduğu metinle uyuşmamaktadır. Ancak “ badehum” kelimesindeki “hum” zamirini erkek ve kadınlardan oluşan karma bir topluluğa gönderdiğinizde anlam şöyle olur: “Allah, erkeklerin ve kadınların bazısını bazılarına üstün kılmıştır.” Türkçe’ye en uygun çeviri şöyle olabilir: “Allah, her birine farklı yetenekler ve özellikler vermiştir.” Nisa 34 ayetindeki “idribuhanne” kelimesi “ o kadınları dövün” diye çevrilmiş. Bu kelime üzerinde incelemeye geçmeden önce karı koca ilişkisi üstüne Kuran’ın bir değerlendirmesini hatırlatmak isterim. 30, Rum suresi 21. ayette şöyle geçer: “Kendileriyle rahatlayıp huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koyması O’nun ayetlerindendir. Düşünen bir toplum için bunda işaretler vardır.” Görüldüğü gibi evliliğin amacı sevgi ve merhamete dayalı huzurdur. Herhangi Arapça bir sözlüğe bakarsanız bu kelimenin altında uzun bir anlamlar listesini bulacaksınız. Denilebilir ki “daraba” kelimesi Arapça’da en zengin anlama sahip kelimedir. Arapça’da parayı Daraba yaparsın yani basarsın. Nitekim “darphane” Arapça, Farsça bileşimi bir kelimedir. Arapça’da greve gitmek “Drab” tır. Türkçemizde de vurmak kelimesi aynı şekilde değişik anlamlarda kullanılır. Tutmak ve çalmak da öyle. Radyoyu çaldım diyen birisi bu ifadeyle ya hırsızlığını itiraf eder, ya da radyoyu kullandığını bildirir. Nitekim “idrib” kelimesi de “çık dışarı” anlamına gelir. Kuzey Afrika’da Arapça konuşanlar hala “ Daraba” fiilinin emir kipini bu anlamda kullanmaktadırlar. Çok anlamlı bir kelimeyle karşılaştığımızda uygun olan anlamını metnin içeriğini, kullanış biçimini ve sağduyuyu dikkate alarak seçeriz. Örneğin 13, Rad suresi 17. ayetindeki “ Daraba” kelimesini açıklamak yerine dövmek olarak anlasaydık saçma bir sonuçla karşılaşırdık: “ İşte Allah hakkı ve batılı böyle döver.” Nisa 34’teki “nuşuz” kelimesi de meallerde şirretlik, itaatsizlik olarak çevrilmiş. Halbuki bu kelime flörtten başlayarak gayri meşru cinsel ilişkiye kadar uzanan sadakatsizlik ve iffetsizlik anlamını da içerir. Nitekim Nisa 34 ayetini dikkatle incelediğimizde bu ikinci anlamın sözün gelişine daha uygun olduğunu görüyoruz. Nisa 34 ayeti sadakatsiz ve iffetsiz davranan eşine kocasının nasıl davranacağını öğretiyor. Bu uygunsuz tavrın başlangıcında koca öğüt vermeli. Eğer kadın başkasıyla şörte devam ederse kocası yatakları ayırmalı. Eğer bu da yarar sağlamaz ve kadın işi zinaya kadar götürürse, o zaman kocası onu evden çıkarmalı. Erkeğini kandırarak evlilik anlaşmasına ihanet eden bir kadını dövmek nihai bir çözüm olamaz. Ancak ondan ayrılmak ameliyat gibi sıkıntılı da olsa bir çözümdür.” (Dr. Edip Yüksel, Türkçe Kuran Çevirilerindeki Hatalar, sayfa 13-20)
Yaşar Nuri yorumuyla beraber “ Darabe” köklü kelimeye iki ayrı manasını çizgiyle ayırarak ayeti çevirir ve uygun mananın düşünülüp, araştırılmasını mealinde bize bırakır.
Erkekler, kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar. Allah’ın kendilerini koruduğu gibi gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarınĞbulundukları yerden başka yere gönderin. Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür.
4 Nisa Suresi 34 Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk çevirisi
Edip Yüksel ise yukarıda alıntıladığımız açıklamalarından sonra
ayeti şöyle çevirir:
Erkekler kadınları gözetmekle yükümlüdür. Zira Allah, herbirine farklı yetenekler ve özellikler vermiştir. Nitekim erkekler evin geçiminden sorumludur. Erdemli kadınlar (Allah’ın yasasına) boyun eğer ve Allah’ın korumasını emrettiği (onur ve iffetlerini) tek başlarına bile olsa korurlar. Onur ve namusları konusunda endişe duyduğunuz kadınlara öğüt verin, yataklarınızı ayırın, nihayet onları çıkarın. Ancak sizi dinleyip vazgeçerlerse onlara karşı bir yol aramayın. Allah yücedir, büyüktür. 4- Nisa Suresi 34 Dr. Edip Yüksel’in çevirisi
KADIN VE MİRAS
Kuran’ı bütünsel olarak değerlendirmemek yüzünden kadınlarla ilgili yanlış anlaşılan diğer bir konuysa miras meselesidir. İlk anlaşılması gereken mesele, Kuran’a göre mal, para v.b.’nin paylaşımında önceliğin vasiyette olduğudur. Kuran’ın bu açık hükmünü geleneksel İslamcılar “Varise vasiyyet yoktur.” şeklinde uydurma bir hadisle ortadan kaldırma cüretini göstermişlerdir. Kuran’a göre önce vasiyet ve borçlar halledilir. 5-Maide suresi 106. ayette, 2-Bakara suresi 180. ayette vasiyet yapılmasının söylendiğini görebiliriz. 4-Nisa suresi 11. ve 12. ayette de Allah tavsiye ettiği paylaşmayı anlatırken, bu paylaşmanın vasiyet ve borçların halledilmesinden sonra olduğunu söyler. Kadın ve erkek mirasını incelerken Kuran’ın tüm sistemi içinde para akışını, maddi ilişkileri anlarsak mirastaki paylaşmayı daha iyi anlarız. Kuran’a göre erkek evlenirken kadına mehir verir. (Mehir kadına verilir, kadının ailesine değil) Kuran mehirin miktarını belirtmediği için örneğin maddi ihtiyaç halinde olan, evini yurdunu terkedip evlenecek olan kadın yüksek mehir olarak ev, araba v.b. isteyebilir. Koca adayıyla bu mehirde anlaşırsa evlilik olur. Yok kadının durumu iyiyse ve böyle bir mehire ihtiyacı yoksa mehir bir yüzük, bir hediye, bir takı v.b. de olabilir. Kuran mehirin uygun bir tarzda verilmesini ister, miktarını belirlemeyerek birçok konuda oluşturduğu esnek ortamı burada da oluşturur. Mehir iki tarafın üzerinde anlaştığı bir miktardır. Fakat her durumda erkekten kadına bir maddiyat transferi mehirle gerçekleşir. Ayrıca Kuran’a göre erkek, kadının ve çocukların geçimini üstlenir. Eğer boşanma olursa çocukların masraşarı, anne çocuğu emziriyorsa annenin de masraşarı, Kuran’a göre erkeğin yükümlülüğündedir. Yani Kuran’a göre erkek hem mehirle hem de karısının ve çocuklarının masraşarını karşılamakla kadına yüklenmeyen bu masraşardan sorumlu tutulur. Dul kalan kadınların ise aldıkları mehir ve diğer varlıkları geçinmelerine yeterli değilse, ihtiyaçları varsa uygun tarzda geçindirilmeleri Allah’tan korkan herkesin vazifesidir.(2-Bakara suresi 241) Görüldüğü gibi erkeğin parası, maddi varlığı sürekli bölünür ve üzerinde birçok sorumluluk vardır. Buna karşı Allah, erkek çocuğa, kız çocuğunun iki katı miras önerir.(4Nisa suresi 11) Miras ile ilgili teferruatlar Nisa suresi 11.,12. ve 176. ayette okunabilir. Mirasçı olan anne, baba ise mirastan ikisi de altıda bir olarak eşit hisse alırlar. Görüldüğü gibi Allah erkeğin malını böleceği, iş kurmak için sermaye gerekeceği yaşlarda kız kardeşinin iki katı önermektedir. Fakat çocuğu ölen anne ve babalarda böyle endişelerin olması pek muhtemel değilken önerilen miras her birine hem erkek babaya, hem kadın anaya altıda birdir. Kimi insanların şu anda devir böyle, artık kadınlar da çalışıyor, oğlumun hanımı da, kendi de zengin, kızımın kocası da kendisi de fakir gibi kendi özel şartlarını ifade eden durumları oluşabilir. Daha evvel de dediğimiz gibi Kuran’da aslolan vasiyettir, tüm bu miras dağıtımları vasiyet ve borçlardan geri kalan içindir. Kişilerin bu tarz özel durumları, özel istekleri varsa vefat etmeden kızlarına bırakacakları vasiyetle oğullarıyla mirası dengeleyebilir ve Kuran’ın izin verdiği bu esneklikten yararlanabilirler. Bu konuda da gördüğümüz gibi sorun Kuran’a şartlı yaklaşımlarda ve Kuran’ı bütün olarak kavramaya çalışmamaktadır. Yoksa Kuran her konunun en mükemmel şekilde çözüleceği şartları sağlamıştır.
BİRBİRİMİZİN GİYSİLERİYİZ
Kuran’ın kadın-erkek ilişkisi hakkındaki hükümlerinde bir yanlış anlama da cinsel ilişkinin tarlaya tohum ekmeye benzetilmesini anlamama yüzünden olmuştur. 2-Bakara suresi 223. ayette “Kadınlar sizin tarlanızdır, tarlanıza dilediğiniz şekilde varın.” şeklindeki açıklamayla, cinsel ilişkinin her şekilde yapılabileceği, bu konuda hiçbir kısıtlama olmadığı anlaşılır. Bu ayet her şeyi kısıtlamaya meraklı gelenekçilerin cinsellik alanını da kısıtlamaya çalışması önünde set olmuş bir ayettir. Bu ayete rağmen Erzurumlu İbrahim Hakkı gibi bazı gelenekçiler (27. Bölüm’de göreceğiz) cinsellik alanında hangi gün cinsel ilişki yapılabileceğine kadar teferruatlar ve yasaklamalar ile insanların cinsel hayatlarına da burunlarını sokmuşlardır. Oysa ayet cinselliği sınırlayıcı görüşleri yıkar. “Tarla” kelimesinin Türkçe’de kulağa kaba gelmesi bizi aldatmamalıdır. Eğer “tarla” sözcüğü kulağınıza kaba geliyorsa “ürün alma alanı” şeklinde bir tamlamayı ayette aynı yere koyun: “Kadınlarınız sizin ürün alma alanınızdır. O halde ürün alma alanınıza dilediğiniz şekilde varın.” Bu deyim uzun anlatımlı olsa da ayetin Arapçasının aynı manasını verir.
Toprağa tohum bırakılınca canlı olan Şdanı netice verir, hanımın içine eşinin spermlerini bırakmasıyla evliliğin Şdanı olan çocuk ortaya çıkar. Bu yüzden bu benzetme insanları düşünmeye sevkeden, gereksiz yasaklara set çeken çok güzel bir benzetmedir. Kuran’da bu tip düşündürücü güzel benzetmeler sıkça yapılır. Başka bir ayette de kadınla erkek birbirlerinin giysileri olarak tanıtılırlar.
Onlar sizin giysileriniz, siz de onların giysilerisiniz. 2-Bakara Suresi-187
KURAN’IN İSLAMI’NA GÖRE KADININ YERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Bu bölümün başında uydurma hadisler ve mezhepler aracılığıyla bedeviliğin kadına bakışının nasıl dine sokulup, kadının; seyahat edemez, evde oturmaya mahkum, hiçbir yönetici sıfatı olmayan, erkeğe itaati farzlaştırılan, sesini bile erkeğe duyurmaması gereken, kalktığı yere bile soğumadan oturulamayan.... bir konuma getirildiğini gördük. Bu zihniyetin oluşturduğu kafa yapısının, Kuran’ın izahlarını çekiştirmesi ve uydurma hadislerle karıştırması sonucu oluşan yanlış anlamaları bunun ardından inceledik. Böylece mezheplerin, geleneklerin uydurmalarla dolu İslam’ından, zihnimizi arındırmanın, Kuran’ı tam ve sağlıklı anlamak için en önemli şart olduğunu kavradık. Sadece ve sadece Kuran’a giderek kadının yerini anlamaya çalıştığımızda sağlıklı sonuca varacağımıza eminiz.
Allah’ın bir kısmınızı bir kısmınızdan üstün kıldığı şeyleri isteyip durmayın. Erkeklere kendi kazandıklarından bir pay, kadınlara da kendi kazandıklarından bir pay vardır. 4-Nisa Suresi 32
Ayetten de anlayacağımız gibi kadının erkeğe, erkeğin de kadına üstün olduğu alanlar vardır. Bir cinsin diğerine her alanda üstünlüğünü savunmak veya her iki cinsin her alanda eşitliğini iddia etmek yaratılışın kanunlarıyla, aklın gerekleriyle çelişen iddialardır. Eşitlik sloganlarıyla erkeğe çocuk doğurtmaya, kadına savaşta erkeklerle aynı vazifeleri yüklemeye kalkıp her iki cinsin farklılıklarını iyi değerlendiremezseniz her iki cinse de zulmetmiş olursunuz. Her iki cinsi de yaratan Allah, her iki cinsin farklılıklarını ve bu farklılıklara rağmen (aynı zamanda farklılıklar sayesinde) nasıl ahenkle bir arada olacaklarını (2-Bakara suresi 187. ayetin belirttiği gibi nasıl birbirlerinin elbiseleri gibi olacaklarını) en iyi şekilde bilir. Yine Kuran’ın mucizevi anlatımıyla sorarsak: “Yaratan yarattığını bilmez mi?” Elbetteki Yaratan yarattığını bilir ve her şeyi bilen yaratıcı, mesajı Kuran’da kadın- erkek ilişkilerini de her şeyi olduğu gibi en mükemmel şekilde düzenlemiştir. Bu düzenlemelerdeki mükemmeliyet kimi zaman bir hüküm getirilerek, kimi zaman ise hüküm getirilmeyerek olmuştur. Kuran’ın her döneme, kültüre, zamana ve topluma uyumu böylece sağlanmıştır. Kuran’ın hüküm getirmesi gibi, gerekmeyen konularda hüküm getirmemesinin mucizeliğini kavrayamayan gelenekçi, mezhepçi, kökü Emevi ve Abbasilere dayanan zihniyet; bugün gördüğümüz dejenerasyonu ne yazık ki İslam adına ortaya çıkarmış ve geniş kitlelere “İslam budur” diye yutturmuştur.
(alıntı)
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Bu saygısızlığın ve cehaletin dik alasıdır.
İncil Müjde demektir . Buradaki müjde kitap değil bizzat Hıristiyan peygamberidir. Bu Hristiyan peygamberinin gelişini hayatını yaşamasını söylemlerini dört kişi toplamıştır . Matta, Markos, Luka ve Yuhanna’nın yazıları bir biriyle çelişik ifadeler değil birbirini tamamlayan anlatımlardır. Yani incil bu dördüdür. İncile esinlemeler elçilerin işleri ve mektuplarda girmiştir. Bunların hiç birinde en ufak bir değişiklik olmamış 20 Mayıs 325 yılında İznikte yapılan toplantı sonucunda hepsinin bir bütün olması gerektiğine karar verilmiştir. Yani daha açık bir ifade ile Kur'an cüzlerinin toplanıp Mushaf haline getirilmesi işlemi yapılmıştır.
İncil in zaman içerisinde değiştirildiği bir çok incilin olduğu aslının olmadığı tamamen bir karacahil uydurmasıdır. Hemde hiç gerek yokken İslam ı övmek adına uydurulmuş bir safsatadır. neticesinde dinler arasında gereksiz gerilimlere yol açmaktadır.
Sizin saygı anlayışınıza göre bir hıristiyana öylesine saygı duymamız gerekir İncil değişmiştir saygıyı sadece gerçek incilden bazı yerler olabileceği ihtimaline dayandırıyoruz. Yani aslında adamlara senin Kutsal kitabının çoğu uydurma değiştirirme diyoruz bu saygı oluyor !!!! Ne güzel saygı anlayışı bu....
İslam Kutsal kitabı Kur'an- ı Kerim in inişi 22 sene sürmüş ve islam peygamberinin ölümüne yakın bitmiştir. Kur'an İslam peygamberi yaşarken kitap haline gelmemiştir. Kuran'ın bugünkü dizilişi ile mushaflaşması Halife Osman zamanında gerçekleşmiştir. Bilinen en eski Kur'an Mushafı M.S. 591 tarihlidir ve beş nüshadır. Kur'an-ı Kerim Peygamberin ölümü ile tamamlandığından kendisi hayatta iken toplanmamış, mushaflaştırılıncaya kadar tevatür yolu ile özellikle ezberlenerek muhafaza edilmiştir. Kur'an ayetlerini ilk zamanlar vahiy kâtipleri tarafından papirüs, deri ve kemik üzerine yazılarak saklanmış, Kurra denen ezbere Kur'an bilenlerden 70'e yakın kişi bir savaşta kaybedilince Halife Osman tarafından toplanan Kur'an Heyeti, şahitli olarak sureleri peygamberin sağlığında dizdiği sırada toplamış, Kur'an'dan olmayan dipnot ve tefsir notları imha etmiştir. Kur'an'ı yazan Vahiy katipleri: Zeyd ibn Sabit başkanlığında Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Sa'd bin Ebi Vakkas, Ebu Derda, Mikdad, Übey ibn Kab, Ebu Musa el-Eşari ve Abdullah ibni Mesut'tur.
Şimdi iki olay arasında ne fark vardır ? Hiç bir fark yoktur ? Tam tersine Kur'an ezbere bilenlerce yazılmış İncil anında yazılmıştır. Ancak açıkça Kur'an ın da aslı aynısıdır.
...
Saygı görmek için saygılı olmak gerekir . Dinleri durduk yere karşı karşıya getirip ama ben saygılıyım demek en kibar deyimiyle yüzsüzlüktür.
Sayın commodore1tr;
benim İncil'e gösterdiğim saygı kadarını siz Kuran'a gösteriyormusunuz.
Kuran insanlarca en fazla ezberlenilen kitaptır ve Müslümanlar da Hafızlık geleneği vardır.Siz Kuran'ın bir harfini değişseniz bile Hafızlar sayesinde ortaya çıkmaktadır.Peygamberimiz (S.A.S.) den günümüze Hafızlık devam etmiştir.
Kuran'ın cüzlerinin toplanıp Mushaf haline getirilmesi ile İncil'in birbirine yakın fakat farklılıklar içeren 4 tanesinin kabul edilerek yüzlercesini yasaklamalarını nasıl aynısıdır deyip arada hiçbir fark yoktur diyebilirsiniz?
Saygısızlık ve cehalet mi.......
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Hz. İsa (A.S.) kendisine gelen vahiyleri yazdırmamıştı. Çünkü 30 yaşında peygamber olmuş, 33 yaşında da peygamberlik vazifesi son bulmuştu. Üç sene gibi kısa bir süre içinde de köyden köye, şehirden şehire dolaşıp, halkı irşâd için uğraşmıştı. Son zamanlarında ise, zaten Yahudilerin kışkırtmasıyla Romalı idareciler tarafından sürekli takip altında idi. Bu durumda incil'i yazdırmak için ne zaman, ne de imkân bulabilmişti. Nitekim bugün elde mevcut olan İnciller, müelliflerinin adıyla anılmakta ve içinde Hz. İsa'nın havarilerine verdiği vaazlarını, ders ve irşadlarını ihtiva eden bir siyer kitabı görüntüsünü taşımaktadırlar. Üstelikde bunları yazanlar Hz. İsa'nın havarileri olan ilk mü'minler değil, onları görüp Hz. İsa'ya gelen İlâhî sözleri onlardan dinleyenlerdir.
Eldeki mevcut İncillerde bir takım muhteva ve anlatış farkları görülmektedir. Aslında bu İnciller, M.S. 325 tarihinde İznik'te toplanan bin kişilik bir ruhanî konsülün kararı ile kabul edilmiştir. Bu hey'et, yüzlerce İncil'i incelemişler, 318 üyenin ittifakı ile aralarından Hz. İsa'nın ulûhiyet tarafı olduğunu ileri süren bugünkü 4 İncil'i kabul edip diğerlerini yakıp imha etmişlerdir.
Görüldüğü gibi, Hz. İsa'nın (hâşâ) Allah'ın oğlu olduğu prensibi, Hz. İsa'dan yıllar sonra bir meclis kararı ile kabul edilmiştir. Hattâ bu karara bâzı Hıristiyan kiliseleri uymamışlardır. Bu bakımdan bugünkü 4 İncil'in, Hz. İsa'ya indirilen İncil'in aslına uygun olduğunu söylemek mümkün değildir.
İlâhi vahiy olan semâvi kitaplar her türlü tezat ve ihtilaftan uzaktır. Zira gönderilen elçiye verilen kitap kelâmullahtır. İncilin tahrif edilmiş olduğu dört İncilin bulunmasından, bu incillerin, birbiri ile çelişip tezata düşmesinden, farklı bilgiler vermesinden, alenen anlaşılır.
Yine Matta incilinin amacı; İsanın yaşamı, ölümü, dirilişi üzerinedir. Markos en kısa İncil olup, insanların İsa Aleyhisselâma gösterdikleri ilgi ve İsâ Aleyhisselâmın hayatından çokca bahseder. Luka ise daha kitabının başında amacının İsa Aleyhisselâmın yaşamını doğru ve ayrıntılı biçimde anlatmak olduğunu açık seçik ortaya koyuyor. Kitabını Teofilosa hitaben (Luka: 1/3) yazdığını belirtmesi İsa Aleyhisselâma âit olmadığını gösterir. Yuhanna ise incili bizatihi kendisinin kaleme aldığını; Onun adıyla yaşama kavuşasınız (20/30-31) diyerek belirtmiştir.
İlâhi vahiy ise ancak Allahın kelâmı, sözü, beyanıdır. Peygamber ve ümmetine Allahın koyduğu kanunları, emirleri, nehiyleri içerir. Geçmiş peygamberlerden ve ölümden sonrasından haber verir.
Görüleceği üzere bu bahsedilen inciller İsa Aleyhisselâmdan sonra yazılmış ve onun hayatını kaleme almışlardır. İlâhi vahyin nüshaları karışmış ve fakat İsa Aleyhisselâma inen gerçek incil tahrif edilmiştir. İncelendiğinde, akl-iı selim ile düşünüldüğünde bu gerçek açıkça görülebilecektir.
Bir kere inciller, İsa Aleyhisselâmdan yüzyıl gibi bir zaman sonra yazılmışlardır, İsa Aleyhisselâmın dili ile yazılmamışlardır. Hatta Yeni Ahidde yazıldığına göre İncil yazarları; Sözlü söylentiyi saptayan ilk hıristiyan topluluğunun sözcülerinden başka birşey değildir.İncil yazarlarından herbiri kendi uslûbuna, kendi kişiliğine, kendine özgün dini kaygılarına göre, çevrelerindeki gelenekten aldıkları sözler ile hikayeler arasında bir takım bağlar kurmuşlardır.
Matta İncilinde (1/1-17) İsa Aleyhisselâmın babaları olarak verilen isimler toplamı (İbrahim Aleyhisselâm dahil) İbrahim Aleyhisselâma kadar 40'tır. Luka İncilinin verilen isimler toplamı ise İbrahim Aleyhisselâm dahil 55'tir.
Luka İncili (3/23-38), Mesihi Matata nisbet ederken. Matta İncili (1/16), Mesihi Dülger Yusufa nisbet etmiştir.
Matta İncili (11/18) Yahyanın yemiyerek ve içmeyerek geldiğini haber verirken, Markos İncili (1/6) Yahyanın çekirge ve yaban balı yediğini söyler ki, bu iki haber birbirini çürütür.
Matta (27/60); Markos (15/46); Luka (23/53)ya göre ceset alınıp Kaya içine oyulmuş bir kabre konulmuştur.Yuhanna (19/41)ya göre ise, İsanın cesedi bahçede olan bir kabre konmuştur.
Matta İncilinde (17/15) bir adamın Saralı oğlunu kurtarması için İsaya geldiğini belirtirken, Markos İncili (9/17) Dilsiz ruhu olan oğlunu İsaya getirdiğini söyler. Luka ise aynı olayı naklederken adamın, İsaya Muallim! Sana yalvarırım oğluma bak dediğini belirtir.
İnciller Yunanca yazılmışlardır. Yeni Ahidde orijinalliğini muhafaza eden bazı terimler Yunanca değil, İbranicedir. Bu dahi tahrife delildir. Zira İsa Aleyhisselâmın dili Âramice (İbranice)dir.
Matta İncilinin bildirdiğine göre Hazret-i İsa, Musa Aleyhisselâmın şeriatını yıkmaya değil, yapmaya geldiğini beyan etmiştir. (Matta: 5/ 17-18)
Halbuki bugünkü Yeni Ahid, Musa Aleyhisselâmın şeriatının İsa Aleyhisselâm tarafından tamamen kaldırıldığını öğretmektedir. Bu bir tenakuz, çelişkidir.
Hıristiyanlığın temeli sayılan teslisle ilgili âyet şöyle idi: Çünkü gökte şehadet edenler üçtür: Baba, kelime ve Ruhul-Kudüs ve bu üç birdir ve yerde şehadet edenler üçtür. Ruh ve su ve kan ve bu birde mutabıktır.(Yuhannanın Mek: 5/ 7-8)
1881 de basılan tashihli nüshadan birinci kısım çıkarılmış ve bugünkü yeni baskılarda bu yoktur.
Bu misal bize, Hıristiyanlığın kutsal kitabı üzerinde tahrifler yapıldığını ve bu tahriflerin devam ettiğini göstermektedir.
Mattanın (5/39-40) Kötüye karşı koma, ve senin sağ yanağına kim vurursa, ona ötekini de çevir, bir mahkemeye gidip senin gömleğini almak isterse, ona abani da bırak şeklindeki sözü ile, yine (Matta: 10/34) yeryüzüne selâmet getirmeğe geldim sanmayın; ben selâmet değil, fakat kılıç getirmeye geldim sözü arasında tezat vardır.
Mattaya göre (20/29) Erihadan çıkan İsaya, şifa için gelen körlerin sayısı ikidir. Markosa göre (10/46) ise şifa için gelen körlerin sayısı birdir.
Matta İnciline göre (10/9) İsa Havârilerine yanlarına Asâ bile almaya müsaade etmezken
Markos İncilinin ifadesine göre (6/8), yanlarında Asâ taşımalarını tavsiye etmiştir.
Matta (25/15) hizmetçileri üç gösterirken, Luka (19/33) hizmetçileri on kişi gösterir.
Göklerin melekutunda en büyüğün kim olduğu hakkında soruyu soran, Matta İnciline göre (18/1) İsanın talebeleridir.Markos İnciline göre (9/33-34) sorulan suali haber veren İsanın kendisidir.
Markos İncilinin bir yerinde (1/1) İsa Mesihin İncili denilirken, diğer bir yerinde de (1/14) Allahın İncili denilmektedir.
Luka İncilinde bir yerde Kurtarıcım Allah,(Luka: 1: 47) diğer bir yerde de Kurtarıcı İsa denilmektedir. (2: 11)
Hazret-i İsa için sık sık hem Allahın oğlu, hem de Yusuf oğlu, Davud oğlu, Âdem oğlu deyimleri kullanılmaktadır.
Bunların hangisi doğrudur? İlâhi dinde böyle büyük tenakuzlar, kesinlikle olmaz. Bu ifadeler İncildeki tahrifatın büyüklüğünü göstermektedir.
İncillerde dipnot olarak sık sık (Matta: 17/20-21, 18/10-11 - Markos: 7/15-16, 11/25-28, Luka: 8/45, 9-56) Birçok eski metinlerde şu sözler de yer alir denilmektedir.
Veya Markos (16/20)de olduğu gibi bu bölümün 9-20 ayetleri eski metinlerde yoktur denilmektedir.
Bu tahrifatı açıklayan alenilik Yuhannada (7/53 - 8/11)de de mevcuttur.
Bu gibi çelişki ve tutarsizliklar Allah-u Teâlâya nisbet edilen bir kitapta bulunmaz. Öte yandan Allah-u Teâlânın kulu ve elçisi olan bir peygamber de kendini Allah yerine koymaz ve kendine taptırmaz.
Binaenaleyh İsa Aleyhisselâma indirilen İncilin sonradan insan eliyle yazıldığı ve tahrif edildiği anlaşılmaktadır. (ALINTIDIR)
İncil ve Hiristiyanlık konusunda sizin kadar bilgili olmadığım için alıntı yaptım.Kusura bakmayınız sayın commodore1tr.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Sayın: cognis vermiş olduğunuz bilgilere ve emeğinize teşekkürler.
"De ki;"Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olurmu?" Zümer,9
"Erkek ve dişi bütün inananlar, birbirlerinin dostudurlar; iyiliği emreder,
kötülükden alıkoyarlar: Tevbe,71
"Sadece dillerinizin yalan yere nitelemesi ile;"Şu helaldir, şu haramdır."
demeyin ki, yalanı Allah'a iftira etmiş olursunuz. Şüphe yok ki, yalanı Allah'a iftira edenler kurtuluşa ermezler.;Nahal, 116
"Haydi onlarla(Kadınlarla) güzel geçinin! Kendilerinden hoşlanmadınızsa, olabilir ki sizin hoşlanmadığınız bir şeyde Allah, bir çok hayırlar taktir etmiş olur.;Nisa,19
Utanma denilen bir şey varsa bunları bizlere belgeleriyle araştırmalarıyla akademik kariyerleriyle yaşam biçimleriyle örnek olanlar deyil
Yaşam biçimlerini tüm carpıklğı ile ortaya koyanlar. İslamı kedi yaşam tarzı gibi görenlere hesap sormak gerekmezmi! M.E.Sezen
-------------------------------------------------------------------
Ülkemiz çok gelişiyor, büyüyor, kabuk değiştiriyor, zenginleşiyor. Çağı yakalayıp atladığımızı(!) gösteren sayısız örnekleri memleketimizin her karış toprağında izleyip, “bu hayranlık uyandıran değişimi göremeyecek kadar kör olanlara” ne diyebiliriz.
Açın gözünüzü!
Görün zenginleşmeyi!
Söz gelimi Çankaya!
Cumhurbaşkanı’nın evi!
Müthiş bir gelişme...
Şaşılacak zenginleşme...
Seçkinci harcama!
Bu yılın ilk 6 ayında “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün oturduğu Çankaya Köşkü harcamaları” 21 trilyon liraya dayandı ve kuruşu kuruşuna 20 trilyon 916 milyar lira (20 milyon 916 bin YTL) oldu.
Bütçeyi aşma yok.
Delme söz konusu değil.
Bu yılın genel bütçesi yapılırken “Para yok, memura ancak yüzde 2 artı 2 maaş zammı yapabiliriz” diyen iktidar, Türkiye’nin “ne kadar çok zenginleştiğini, nasıl kabuk değiştirdiğini, çağ atladığını ve büyüdüğünü” dünyaya göstermek için Çankaya’nın bütçesini yüzde 63 artırmıştı. İşte 6 aylık harcama bütçede öngörülen bu artıştan yapılıyor.
Şaşıranlar vardı!
Aklı almayanlar!
Hayali yetmeyenler!
İktidarın Cumhurbaşkanı’nın maaşını 15 milyar 250 milyon liradan 21 milyar 100 milyon liraya çıkarmak bir yana Çankaya’da harcasın diye 55 trilyon 561 milyar liraya yükseltmesinin “dalkavukluk olduğunu” söylüyorlardı. Bu aklı almayanlara, hayali yetmeyenlere göre, iktidar kendi partisinin içinden çıktığı için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e “dalkavukluk olsun” diye halkın parasını bol kepçeden sunuyorlardı.
Dalkavuklar utanacaktı!
Abdullah Gül, Kayserili halk çocuğuydu. Halk gibi yaşamıştı, bir tornacının oğluydu. Aslını hiçbir zaman inkâr etmez Kayseri’ye her gidişinde ya bahçede bamya toplamaya ya da pekmez kaynatmaya koşardı. Politikaya girişi, partiler kuruşu da hep itilmiş (türbanlı) kakılmış (gureba) ezilmiş (garip) insanları düşünmesindendi... Dolayısıyla Abdullah Gül’ün kendisine bol kepçe tutulan halk parasını harcamaya gönlü elvermezdi.
O halktandı.
Demokrattı.
Seçkinci olmazdı.
Memura yüzde 2 artı 2 zam verilirken kendisi Çankaya bütçesinin yüzde 63 artırılmasını demokrasi kriterlerine uygun bulmazdı. Görecektiniz, ayrılan parayı harcamayacak, yıl sonunda geri verecekti!
Çok üzgünüm!
Tersi çıktı.
Garip gurebanın, fakir fukaranın temsilcisi, tornacının oğlu Abdullah Gül seçkinci oldu. Atatürk’ten bu yana Çankaya’da en yüksek harcamayı yapan Cumhurbaşkanı olma yolunda hızla yürüyor. İlk altı ayda 21 trilyon lira harcama yaptı. Oysa halktan kopuk seçkinci Ahmet Necdet Sezer’in 7 yıllık görev süresi boyunca harcamak yerine tasarruf edip, Maliye Bakanlığı’na iade ettiği para 46 trilyon lira olmuştu. Bu seçkinci, Atatürkçü, Kemalist, laikçi Ahmet Necdet Sezer, özel bir ziyaret için İstanbul’a giderken aracın benzin parasını cebinden ödüyor, oğluna Çankaya’da düğün yapınca harcamaları kendi maaşından karşılıyor, hatta elektrik sayaçlarını okutarak bedelini yatırıyor, tedavi gören annesini ziyarete Afyon’a giderken sivil plakalı araç kullanıyor, düşerek bileğini kıran eşini sivil araçla acil servise götürüyor, röntgen için sıraya giriyordu.
Halkçı Abdullah!
Süzme seçkinci oldu!
Çünkü Türkiye zenginleşiyor.
Ramazan gelsin, göreceksiniz garip gureba, fakir fukara çadırlarının önünde iftar vaktinden 1 saat önce oluşan uzun kuyruklara bu yıl hiç rastlamayacaksınız! 31/7/2008 Necati Doğru. Vatan
-------------------------------------
Vatandaşlar arasında ayrım yapıp “birinin işini takip et” mutlu olsun, “diğerinin hakkına sırtını dön” mağdur olsun diyemezsin.
Herkes diyebilir.
Komutan diyemez.
Başbakan da diyemez.
İkisi bir olmuş.
Sadece eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek’in eşi Sevil Örnek’in “AKP’li Gaziosmanpaşa Belediyesi’nden 75 milyar liralık istimlak alacağını” yıldırım hızıyla tahsil ettirmişler. Arsaları, apartmanları, han odaları aynı biçimde istimlak edilen diğer vatandaşlara sırtlarını dönmüşler.
Komutan eşini sevindir!
Vatandaş eşini süründür!
Bu yakışıksız durum “demokrasi değirmeni dediğimiz” fırsatları, hakları, imkânları eşitçe öğütüp eşitçe dağıtan sisteme uyar mı? Ülkenin Deniz Kuvvetleri Komutanı olabilme düzeyine gelmiş birinin eşini iş takipçiliği yaparak “sevindirmek” diğer sıradan vatandaşın eşinin alacağını ise “sürüm sürüm süründürmek” pazar ekonomisi paradigmasına uysa bile “siyasi İslam-ılımlı İslam-liberal İslam-kültürel İslam” adaletine sığar mı?
***
Takip etmediler.
Üstüne gitmediler.
Devamını getirmediler.
Atlatma haber yapanlar, CIA’dan bilgi getirenler, iktidar partisi yandaşları, Başbakan uçağına binen ve iddianameden kendilerine bilgi sızdırılan kalemler, yazarlar, genel yayın müdürleri darbe günlükleri yazarı emekli Orgeneral Özden Örnek’in eşinin Gaziosmanpaşa Belediyesi’nden alması gereken 75 milyar liralık istimlak hakkının hızla ödenmesi için Başbakan’ın “iş takipçiliği yapmasının” Ergenekon Savcısı’nın iddianamesine girip girmediğini hiç sorgulamadılar.
Görmek istemediler.
Duymaktan hoşlanmadılar.
Bu yüzden ben yazmak zorunda kalıyorum: Bir geminin denize indirilmesi töreninde Başbakan Tayyip Erdoğan, orada protokol konuğu olarak bulunan, dönemin Donanma Komutanı Özden Örnek’in eşi Sevil Örnek’in yanına yaklaşıyor ve “sizin bir istimlak işiniz varmış” diye dert dinleyici oluyor. AKP’li Gaziosmanpaşa Belediyesi’nden Komutan eşinin alacaklı olduğu fakat verilmeyen, geciktirilen, “bugün git-yarın gel yapılan” istimlak alacağını yıldırım hızıyla ödetiyor.
***
Aynı durumda olanlar var.
Onlar da vatandaş.
Milliyet muhabiri Gürkan Akgüneş, tıpkı komutanın eşi gibi Gaziosmanpaşa Belediyesi’nin apartmanlarını, iş yerlerini, arsalarını istimlak ettiği vatandaşları buldu. Onlarla ve avukatlarıyla konuştu, 19 Temmuz 2008 günü yazdı. Günay Ersöz adlı vatandaşın 68 metrekarelik yeri, Ayhan Kalyoncu adlı vatandaşın 233 metrekare arazisi, Şükrü Haşhaş adlı vatandaşın 109 metrekareye oturmuş üç katlı hanı da istimlak edilmişti.
Onlara ödeme geç yapıldı.
Komutan eşi sevindirildi.
Vatandaş süründürüldü.
Seçim meydanlarında, Meclis kürsülerinde, yandaş TV’lerin programlarında sık sık “garip-gurebadan-fakir-fukaradan” söz ederek ve “bıyıklıya iş yerimde iş vermem” diyen küresel sermayedar Rahmi Koç’a bile “ayrımcı-konuştuğunu bilmez” ağır laflarını oturtan Başbakan’ın darbe günlükleri yazarı komutan eşi karşısında “kibar süzme seçkinci” kesilmesi demokrasinin neresine uyar?
Demokrat kalemler.
ABD’den gelenler.
Başbakan uçağına binenler.
Hoca efendi koklayanlar.
İddianame sızdıranlar.
Başbakan’ın Komutan eşi karşısında “süzme seçkinci hazırola geçmesini” yazmadınız. Niçin yazmadınız? İktidardan mı korkuyorsunuz? 21/7/2008 Necati Doğru. Vatan
olur.: Nisa,19
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
O kadar uzun yazılarımdan hiç bir şey anlamayacağınızı düşünemedim. Cevşen i anlattık sözde sizin vasıtanızla herkese ama siz gene anlamadınız. Hiç bir dediğinizi belge ve bilgi ile desteklemeden salladığınızdan yazılarınız da hem anlamsız hem kısa oldu.
Sayın commodore1tr;
uzun yazı yazmanız haklı olduğunuz anlamına mı geliyor?
Yazdığım şeyleri belge ve bilgi ile desteklemem gerektiğini bilmiyordum... Kuran ayetlerinden bahsederken Sure adı ve Ayet numaralarını yazıyorum.
Kendi kendime fikir üretebiliyorum, çok şükür.Siz de kendi fikirlerinizi yazabilirsiniz.
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Ezan ın Kur'an ı Kerim de yazdığını söylediniz. Size olmadığını Kur'an da namaza çağrı olduğunu bunun dili şekli konusunda bir söylem bulunmadığını söyledim. Ve dedim ki 622 den beri ortak kararla İslam dininin ortak namaz çağrısı Ezan olmuştur bundan dolayı Kur'an ın yorumlanmasında Namaza çağrının yanında yani ezan dendiğini açık ve net yazarak ilgili resmi belgelerin bulunduğu siteyi verdim.
Çok haklısınız aynen dediğiniz gibi.Peygamberimizden beri bu böyle geliyor. Ama siz Arapça okunmasına karşısınız... O ayrı bir konu. Örtünme de o zamandan günümüze aynı şekilde gelmektedir.
Şimdi diyeceksiniz ki baş örtüsü Kuran'da yazmıyor.Kuran'da bulunan birçok şeyin nasıl uygulanacağı Peygamberimiz (S.A.S.) tarafından insanlara öğretilmiştir.Örtünme de aynı şekilde; ezanın Türkçe okunmasının istenildiği gibi, kimisi de başın örtünmemmesini istiyor...
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
İşte okuyup karar vermişler !!! Yok ''tarafsız değiller'' neden ? Bana yakın bana hak verir yazılmış... Tarafsızlık sizin gibiler için sizin dediğinizi heee diyenlerdir. Onlardan bu sitede çok az var. Ama bir çok dinci sitede mevcut sizi oraya alalım bir birinize he huu der durursunuz..
Kendi fikirlerini yazmamışlar ki, size yakın olsun...Alkış tutar, destek olur mahiyette veya sizin fikrinize karşıt olan fikirlere saldırı mahiyetinde yazmışlar.
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Gece iki de aklıma gelmeniz son zamanlarda yazınızı okumamdan ve '' vah ülkem vah '' derken aynı sizin gibileri tv de görmemdendir. Akla iyi gelerek önemlidir. Cahilliğin cehaletin simgesi olarak gelmek ve bu yüzden rahatsızlık vermek hoş değildir. Özür dileyeceğinize biraz okuyun hiç bir şey için geç değildir. Unutmayın insanları kötü şeyler rahatsız eder. Orman yangını PKK terörü cehalet işsizlik gibi...
Size daha öncede yazdığım gibi tanımadığınız insanların vatan sevgisini ve inancını yargılamanız, ölçmeye kalkışmanız doğru değildir.
Tepki sizce ''vah ülkem vah'' demek mi dir? Yakın zamanda şehit verirken, hani Kuzey Irak'a girebilir mi yiz? giremez mi yiz? tartışmaları yapılırken , hani balkonlara falan bayrak asılırken benim balkonumda yok tu?
Neden biliyormusunuz? utancımdan ve başkalarını sevindirmemek için takamadım.Ne zaman Irak'a girdik anca o zaman takabildim.İnşallah orada çile çeken Türkmen kardeşlerimizi kurtarınca daha büyüğünü asacağım. Bir zamanlar bize ait olan topraklarda soydaşlarımıza neler yapılyor....Bize bu bayrağı ve bu vatanı bırakanlar o günleri görselerdi...Atatürk'ün bu konudaki görüşlerini siz daha iyi bilirsiniz.
Rize den İstanbul'a gelip tv kameralarından size görünemediğim için kusura bakmayınız.Benim gibileri gördüğünüzü zannediyorsunuz ama göremezsiniz...
pkk ve terör konusunda ise ne diyeyim ki;
ismini hatırlayamadığım bir üye Camilerle ilgili bir konuda Rize de ki camileri örnek vermişti.
Bende terör ve pkk konusunda Rize den bir örnek vereyim; bir kaç yıl önce Rize ye birkaç pkk lı terörist gelmişti.
Ne mi oldu?....
Vatandaşlar vurup Jandarmaya teslim ettiler...
Karadeniz'in ve Rize'nin pkk ya veya ülkeyi bölmeye çalışanlara karşı duruşu bellidir.
Yöresel bir sanatçımızın dediği gibi;
'' TÜRK VE İSLAM GÜNEŞİ BATMAZ KARADENİZ'DE''
Saygılarımla.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Eyvah eyvah eyvah ;
Ben islamı sizin taassubunuzdan kurtarmaya çalışırken şimdi birde hıristiyanlık çıktı başımıza. Sırf böyle saçma sapan önü arkası olmayan bir yazıyı kopyalamamanız için uyarmıştımda sizi dolaylı olarak. Şeytan ayetleri filan diye ama kime diyorum...
Hıristiyanlık dinine böyle uyduruk yazıları kopyalayarak yazarak bunları anlatarak vede inanarak saygılı olunmaz. Tek tanrılı bir din olduğundan tek kitabı olduğundan vede peygamberi olduğundan inanılır. Adamlar gün saat olarak 325. yılda yaptıklarını tek tek belgelemişler. Sizin alıntınızın onunla bir ilgisi bulunmamaktadır. Gerçek dışı bilgidir. Neden bilinmez hıristiyanlığı kötülemek için belkide misyonerliğinin önüne geçmek için uydurulmuştur çoğu. Çok ufak bir iki doğruyu alarak böyle yazılar yazılmaz. Hemde yazan hıristiyanlığı doğru dürüst bilmeyen müslüman birisi.
İslam dinine saygı duymadığımı nereden çıkartınız ? Sizin islam diniyle ilgili bir söyleminiz yok ki !!! Tevatür zırvalama hurafe, cevşen yatır büyü hacı hoca şıh tarikat imam gibi kavramlar yoktur ki islamda sizin kafanızda var onlar. ( Bu arada Hacı hoca ve imam ı ne anlamda kullandığım açıktır. ) Ben tam tersine Kur'an ın
Alıntı:
Ancak açıkça Kur'an ın da aslı aynısıdır.
olduğunu belirtiyorum. Buradaki konumuz Kur'an değil sizin İncil e yaptığınız saldırıdır onun üzerinde durmak gerekmektedir. Ben sırf siz anlayın diye o örneği verdim. Ama gen boşuna olmuş...
Siz ve sizin gibiler incil e böyle hurafelerle ve uyduruk bilgilerle saldırdıkça İslam dinine de saldırı gelecektir. Alıntı yaptığınız yazı gibi yazıların yüzlercesi maalesef internette dolaşıp durmaktadır özellikle dinci sitelerde bende okudum çoğunu. Ancak bu yazıların bin katı yazı da ingilizce fransızca ermenice rusça çince italyanca ve tüm diğer dillerde Kur'an için dolaşmaktadır. Konuya girmek istemiyorum ama bir islam yazarının yazdığı şeytan ayetleri ile ilgili yazıların haddi hesabı yoktur. O kişilerde bunun doğru olduğunu savunuyor . ne yapacağız şimdi ?
Kaldıki islamın yanlış yorumlanıp uygulanmasından dolayı Kur'an bazı avtupa ülkelerinde yasaklanmıştır en acı tarafı yasaklanmanın '' vahşeti öven kitap'' olması nedeniyle getirilmesidir. Aynı şekilde gene bu gereksiz saldırılar sonucu bir Avrupa ülkesinin bakanı Kur'an ın yasaklanmasını isterken islam peygamberinden bahseder ve maalesef islam peygamberi için '' Muhammedin çocuk düşkünü bir parafili hastası aynı zamanda bir Alzheimer Hastası olduğunu biliyoruz'' diyebilmiştir. Bunun nedeni o kişinin islamı bir şekilde yanlış öğrenmesidir. Acaba kimler yüzünden yanlış öğreniyor dersiniz ???
Farkındaysanız AKP iktidarı ve İran ın din konusunda iyice sertleşmesi sonucunda Avrupada islama karşı açık bir savaş başlamıştır. İslam peygamberinin abuk sabuk karikatürleri çizilmiş hakarete varan söylemlere maruz kalmıştır. Bunun nedeni adamlar baktıkları zaman islam ı değil islami taassubu görmekterdirler. Biraz aynaya bakınız.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
İsmail Türüt denen sanatçı yöresel bir sanatçı değildir. Bu şarkısıda hiç hoş olmamıştır. Bir cinayeti öven ve onları savunan bir şarkıyı sevmekte islamla uyuşmaz. İslam katilleri sevmez.
Alıntı:
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Ezan ın Kur'an ı Kerim de yazdığını söylediniz. Size olmadığını Kur'an da namaza çağrı olduğunu bunun dili şekli konusunda bir söylem bulunmadığını söyledim. Ve dedim ki 622 den beri ortak kararla İslam dininin ortak namaz çağrısı Ezan olmuştur bundan dolayı Kur'an ın yorumlanmasında Namaza çağrının yanında yani ezan dendiğini açık ve net yazarak ilgili resmi belgelerin bulunduğu siteyi verdim.
Çok haklısınız aynen dediğiniz gibi.Peygamberimizden beri bu böyle geliyor. Ama siz Arapça okunmasına karşısınız... O ayrı bir konu. Örtünme de o zamandan günümüze aynı şekilde gelmektedir.
Şimdi diyeceksiniz ki baş örtüsü Kuran'da yazmıyor.Kuran'da bulunan birçok şeyin nasıl uygulanacağı Peygamberimiz (S.A.S.) tarafından insanlara öğretilmiştir.Örtünme de aynı şekilde; ezanın Türkçe okunmasının istenildiği gibi, kimisi de başın örtünmemmesini istiyor...Alıntı:
Güzel hiç değilse yarım yamalakta olsa bir şeyi anlatabilmişiz. Çok haklısınız aynen dediğiniz gibi demekle ben şuana kadar hep hata yaptım demek aynı şey oluyor. Buda beni nasıl nakavt ettiğinizin nasıl yerle bir ettiğinizin göstergesi olarak kalsın böyle. Anlaşalım de önemli değil gerisi...
Amma birazını anlarken birazını anlamamanız mantık yürütmemeniz çok üzücü
Demek istiyorsunuz ki ''622 yılında yapılan o toplantıda Ezan ın Arapça okunmasına karar verildi ama siz Türkçe okunsun diyorsunuz.'' Çok ilginç bir yaklaşım tarzı sizinki
1. 622 yılında yapılan toplantıda Namaza çağrının insan sesiyle olmasına karar verildi.
2. Kendi dillerinde okudular, islam peygamberinin okuma yazma bilmediği umni olduğu göz önüne alınırsa orada toplanmış olanların ARAPÇA dışında bir dil bilmedikleri açıkça görülür. ANA DİLLERİ ARAPÇA OLAN VE BAŞKA BİR DİL BİLMEYEN KİŞİLER ezanı ÇİNCE mi okuyalım diyeceklerdi ? Yada Flemekçe ? Kabardeyce ? Ladino ? Neyce ? HEPSİ ARAPTI BAŞKA BİR DİL BİLMEDİKLERİNDEN ARAPÇA OKUNMASI EZANIN DİLİNİN ARAPÇA OLDUĞU ANLAMINA GELMEZ. İslam peygamberi Oset olsaydı Kur'an da Ezan da Osetçe olacaktı !! Ne yapacaktık ???
3. Kur'an da Namaza çağrının şekli ve dilinin belirtilmemiş olmasının nedenini hiç düşündünüz mü? Acaba ALLAH çok geniş kitlelere çok değişik dillere yayılacağını bildiği için sınırlama getirmemiş olamaz mı? Öyle ya Allah ın sorunu yok dil de insanların var. Dolayısı ile Ezan her dilde okunabilir. Arapların arapça Türklerin Türkçe okumasında hiç bir sakınca yoktur.
4. Genel ilke olarak benimsenen aslında şudur. Ülke nüfusunun çoğunun bildiği dilde okunması; değişik etnik grupların bulunduğu ortamlarda ( Örneğin ABD AB ülkeleri) yaygın dilde okunması ....
5. Ezan ın Türkçe okunması direktifini BEN VERMEDİM. ATATÜRK verdi. Bunuda biliniz....
Gene bu kısacık iletinizdediyorsunuz ki ( Benim yazım sizden sonra fıkrada ki gibi her yer yanlış neresini düzelteyim mantığı ile olduğundan uzun oluyor. Siz belki birileri yer diye sallıyorsunuz kısa uzun bakmadan birileri toparlıyor arkanızı) '' Örtünme de o zamandan günümüze aynı şekilde gelmektedir.'' külli yanlış...
Bir kere örtünmeden ne anladığımız önemlidir. Çırılçıplak olaşmamak kastediliyorsa oda bu tarihten önceydi . Baş örtüsü diyorsanız oda çok daha önceydi Türban diyorsanız daha öncede vardı sonrada islami olmamak üzere vardı.
Bir kere tarihte asla yer alamayacak bizim iki başısıkmalıkapalı bayanı bir yana bırakırsak ki türban dışında giyimleride çok kötü tarihte meşhur dört adet türbanlı görürüz.
1. Hz. Meryem Hırıstiyan peygamberinin annesi. Resmedilmelerinin çoğunda siyah bir türbanlıdır . Daha islam yoktu ama türban vardı ! İlk hıristiyan kadın da hemde....
2.Hind Bint Utbe Abdülmuttalib oğlu islam peygamberinin amcası Çöl aslanı lakaplı Hz. Hamza yı öldürten kadın. Ki o Hz. Hamza İslam peygamberini ölümden kurtarmıştır.
3. Agnes Gonca Boyacı yada bilinen ismiyle Rahibe Teresa koyu bir KATOLİKTİR.
4.Sophia Loren İtalyan sinema oyuncusu. Bir filmde (Arabesque) taktığı türban hala akıllardadır.
Görüldüğü gibi meşhur türbanlılar arasında bir tane bile Müslüman yoktur. Kaldı ki Türk usulü dediğimiz örtünme tülbent yemeni başörtüsü v.b de islam öncesi geleneklerimizdendir.
Ancak o çağın Arabistanında özellikle cariyelerin neredeyse çıplak dolaşmaları ve göğüslerinin hep açıkta olması nedeniyle böyle bir uygulamanın geldiği benim kuvvetle tahminimdir. Amma göğüs ne zaman kafa oldu işte onu bilemiyorum. Cehalet devrinin ustalarına yada ulemaya sormak lazım...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Ve son olarak sayın Erdem 53 biraz güç toplayınız gelecek konular sizin daha ilginizi çekecektir. Daha bir gürültü koparacağınızı düşünüyorum. Daha dikkat ederseniz din iman türban kısmındayız, türban ve sonrası daha ilgi çekici olacaktır. Ama unutmayın konu aslında KADIN hangi kadın İslam Taassubu altında ezilen kadınlarımız. Dinci kesimce sömürülen mal gibi görülen. Yani aslında cevşen filan konumuz değildi de öylesine dolaştık diyelim.
Başka bir konu daha açmam lazım öncelikle sonra bu konuya devam edeceğim. Ama araya girmezseniz bari bir adım atalım.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Eyvah eyvah eyvah ;
Ben islamı sizin taassubunuzdan kurtarmaya çalışırken şimdi birde hıristiyanlık çıktı başımıza. Sırf böyle saçma sapan önü arkası olmayan bir yazıyı kopyalamamanız için uyarmıştımda sizi dolaylı olarak. Şeytan ayetleri filan diye ama kime diyorum...
Hıristiyanlık dinine böyle uyduruk yazıları kopyalayarak yazarak bunları anlatarak vede inanarak saygılı olunmaz. Tek tanrılı bir din olduğundan tek kitabı olduğundan vede peygamberi olduğundan inanılır. Adamlar gün saat olarak 325. yılda yaptıklarını tek tek belgelemişler. Sizin alıntınızın onunla bir ilgisi bulunmamaktadır. Gerçek dışı bilgidir. Neden bilinmez hıristiyanlığı kötülemek için belkide misyonerliğinin önüne geçmek için uydurulmuştur çoğu. Çok ufak bir iki doğruyu alarak böyle yazılar yazılmaz. Hemde yazan hıristiyanlığı doğru dürüst bilmeyen müslüman birisi.
................
Konuya girmek istemiyorum ama bir islam yazarının yazdığı şeytan ayetleri ile ilgili yazıların haddi hesabı yoktur. O kişilerde bunun doğru olduğunu savunuyor . ne yapacağız şimdi ?
Sayın commodore1tr;
asıl siz ve sizi alkışlayanlar başkalarının görüşlerine müsamaha gösteremeyerek, taassub içerisinde bulunduğunuzu kanıtlıyorsunuz.
Gerçeği söylemek gerekirse; Hiristiyanlığı sizin taassubunuzdan kurtarmak gerekir.
Konuya girmeyyeim diyorsunuz ama konuyu ısrarla bahsettiğiniz kitaba getirmeye çalışıyorsunuz. salman rüştü nün Müslüman bir aileden gelmesi kendisini İslam yazarı yapmaz.
Sizin kadar engin bilgiye sahip olmadığımdan dolayı yine aklıma gelen iki ayeti, affınıza sığınarak kopyalayacağım:
Maide-51. Ey iman edenler, yahudilerle hıristiyanları dost edinmeyin! Onlar, birbirlerinin dostlarıdırlar. İçinizden her kim onlara yardaklık ederse, muhakkak o da onlardandır. Allah ise zulmedenleri doğru yola çıkarmaz.
Ali İmran-19. Doğrusu Allah katında din, İslam'dır. O kitap verilenlerin ayrılığa düşmesiise sırf kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki ihtirastandır. Her kim de Allah'ın ayetlerini inkar ederse, şüphe yok ki Allah, hesabı çabuk görendir.
Keşke Hiristiyanlığa duyduğunuz hayranlığı İslamiyet e karşı da duyuyor olsaydınız.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
1. 622 yılında yapılan toplantıda Namaza çağrının insan sesiyle olmasına karar verildi.
2. Kendi dillerinde okudular, islam peygamberinin okuma yazma bilmediği umni olduğu göz önüne alınırsa orada toplanmış olanların ARAPÇA dışında bir dil bilmedikleri açıkça görülür. ANA DİLLERİ ARAPÇA OLAN VE BAŞKA BİR DİL BİLMEYEN KİŞİLER ezanı ÇİNCE mi okuyalım diyeceklerdi ? Yada Flemekçe ? Kabardeyce ? Ladino ? Neyce ? HEPSİ ARAPTI BAŞKA BİR DİL BİLMEDİKLERİNDEN ARAPÇA OKUNMASI EZANIN DİLİNİN ARAPÇA OLDUĞU ANLAMINA GELMEZ. İslam peygamberi Oset olsaydı Kur'an da Ezan da Osetçe olacaktı !! Ne yapacaktık ???
3. Kur'an da Namaza çağrının şekli ve dilinin belirtilmemiş olmasının nedenini hiç düşündünüz mü? Acaba ALLAH çok geniş kitlelere çok değişik dillere yayılacağını bildiği için sınırlama getirmemiş olamaz mı? Öyle ya Allah ın sorunu yok dil de insanların var. Dolayısı ile Ezan her dilde okunabilir. Arapların arapça Türklerin Türkçe okumasında hiç bir sakınca yoktur.
4. Genel ilke olarak benimsenen aslında şudur. Ülke nüfusunun çoğunun bildiği dilde okunması; değişik etnik grupların bulunduğu ortamlarda ( Örneğin ABD AB ülkeleri) yaygın dilde okunması ....
5. Ezan ın Türkçe okunması direktifini BEN VERMEDİM. ATATÜRK verdi. Bunuda biliniz....
sayın commodore1tr;
gerçekten de EYVAH !!!
Yani, Peygamberimiz (S.A.V.) in başka dillerden haberi yokmuydu? Her millet kendi dilinde okusun diye neden söylemedi sizce... Ümmi olduğundan dolayı, öyle mi? Bu konuda cevap yazmak gereğini hissetmiyorum. Ancak şunu unutmayınız ki O Allah'ın elçisi ve alemlere rahmet olarak gönderildi....
Ezan başka konu dedim ama dönüp dolaşıp yine Türkçe ezan tartışmasına girdiniz.Bu konuyu daha önce yazmıştık, siz de yazmıştınız.Siz yazılanları mı okumuyorsunuz yoksa konuyu mu gündemde tutmaya çalışıyorsunuz? anlayamadım.Aynı şeyleri tekrar yazmanın da anlamı yok herhalde.
Alıntı:
erdem53 rumuzlu üyeden alıntı
Lütfen dini konuları eleştirmeden biraz bilgi edininiz.Yazmış olduğunuz konuları okuduğumda İslam dini hakkında pek bilgili olmadığınızı görüyorum.Tabii siz Kuran ı kendinize göre yorumlayınca bunlar ortaya çıkıyor.Belki başka bir din konusunda olabilir ama İslamiyet hakkında yeterince (''AMA ŞU KESİNDİR Kİ EZANIN TÜRKÇE OKUNMASI DİNE BASKI DEĞİLDİR'' yazacak kadar) bilgili olmadığınız kesindir.
........................
Gelelim EZAN'ın TÜRKÇE okunması meselesine: Aslında bu konunun cevabını anlamayarak yazınızda siz yazmışsınız zaten. Yazınızda ''ALLAHIN DİL SORUNU OLAMAYACAĞINA GÖRE BU BEŞERİDİR. HALKIN YÜZDE YÜZÜNÜN BİLDİĞİ TÜRKÇE DURURKEN YÜZDE BİRİN BELKİ ANLADIĞI DİLDE EZAN OKUNMASI TAMAMEN DİNCİLİK OYUNUDUR.'' diye yazmışsınız. Çok doğru, Allah'ın dil sorunu yok bu sorun beşeridir.İnsanların dil sorunu vardır.Farklı dilden insanlar bir araya geldiğinde ne yapıyorlar ortak bir dilden konuşmuyorlar mı? Örneğin günümüzde uluslararası toplantılarda ve anlaşmalarda çoğunlukla İngilizce benimsenip konuşulup yazıldığı gibi..
Konumuza göre örnek verecek olursak; Müslüman olan bir Alman, Fransız, İngiliz, Arap, Çinli...... nin Türkiye'ye geldiğini veya Türkiye ye yerleştiğini düşünün. Ezan vaktinde Türkçe ezan okunduğunu düşünelim.. Saat farkı olduğundan namaz saatini de bilemeyecektir. Hadi siz ezanı Tükçe'den kendi dillerine tercüme ettiniz.Ya sonrası... Camide cemaatle nasıl Namaz kılacaklar. Kuran'ı yorumlayacak kadar bilginiz varsa; eğer orada Arapça olmazsa kimsenin namaz kılamayacağını da bilirsiniz.
Ezanın ve namazın Arapça olması demek dinin evrenselliği demek.Nereye giderseniz gidin uzaya da çıksanız hiç zorluk çekmeden cemaatle de Namazınızı kılarsınız.Çünkü İslam alemlere hitap ediyor.Çünkü o Alemlerin rabbidir.
Halkın yüzde birinin anladığı dilde okunuyor diyorsunuz.Aslında TÜRKİYE DE HALKIN YÜZDE BİRİNİN ANLAMADIĞI DİLDE OKUNUYOR. Çünkü halkın yüzde 99 u Müslüman... Siz bırakın Türkiye'yi dünyada neredeyse sayıları 1,5 milyara ulaşmakta olan bütün Müslüman lar anlıyor.Hiç bir Müslümanın da bundan rahatsız olduğunu zannetmiyorum. Tabii ki Kuran'ı kendilerince yorunmlayanlar müstesna...
Alıntı:
erdem53 rumuzlu üyeden alıntı
.......
Hani ezanın Türkçe okunmasını istiyordunuz ya bence TÜRKÇE OKUNSA DA SİZ ANLAMIYACAKSINIZ.Çünkü siz işinize geldiği şekilde anlıyorsunuz.
Benim ateistlere veya bir başkasına abukluk yaptığımı da nereden çıkardınız.Asıl abukluk yapanlar herşeyi bildiğini zanneden insanlar olsa gerek.
Birde din dersi vermeye kalkıyorsunuz.Baş örtüsü veye siz ne diyorsanız Kuran'da yok da ezanın değişik dillerde okunması var mı? Ezan İngilizce okunsaydı herhalde rahatsızlık duymazdınız. Türkçe yi okadar çok seviyor iseniz rumuzunuz neden türkçe değil? Sizin Türkçenizde ''commodore1tr'' nin anlamı varsa bilemem tabii.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Ve son olarak sayın Erdem 53 biraz güç toplayınız gelecek konular sizin daha ilginizi çekecektir. Daha bir gürültü koparacağınızı düşünüyorum. Daha dikkat ederseniz din iman türban kısmındayız, türban ve sonrası daha ilgi çekici olacaktır. Ama unutmayın konu aslında KADIN hangi kadın İslam Taassubu altında ezilen kadınlarımız. Dinci kesimce sömürülen mal gibi görülen. Yani aslında cevşen filan konumuz değildi de öylesine dolaştık diyelim.
Başka bir konu daha açmam lazım öncelikle sonra bu konuya devam edeceğim. Ama araya girmezseniz bari bir adım atalım.
Sayın commodore1tr;
dinci kesim tabirini kullanıyorsunuz.Ancak bu tabir yanlış anlaşılmalara sebebiyet verebilecek bir tabir. ''Dinci gözüken kesim'' deseniz size sonuna kadar katılacağım.Dinci demekle başka birşey kastediyor olabilirsiniz ama akla ilk gelen dine bağlı olan, dini hayat tarzını savunan kişilerdir. Nasıl sağcı dediğinizde sağ görüşü benimseyenler, solcu dediğinizde sol görüşü benimseyenler akla geldiği gibi...
Kadınlar yazdığınız gibi dinci kesimce sömürülmemektedir. Kadınlar Dinci gözüken kesimce ve din alet edilerek sömürülüyor diyebilirsiniz. Eğer baş örtüsü de siyasi simge olarak takılıyor ve taktırılıyorsa bu da sömürüdür. Ancak dinci kesim tabirini kullanırken biraz daha dikkatli olmak gerekeceği kanaatindeyim. O zaman sizin yaptığınız da ''dinci gözüken kesim'' i kullanarak sömürü olur.
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Ve son olarak Erdem53 ;
..........
Kafası türbanlı kafa içi boş örümcek bağlamış kızın birisi çıkacak başı açık kıza '' Orospu anlamına gelecek sözleri edecek, dinsizlikle suçlayacak, aşağılamaya çalışacak '' O kızcağız bana saygı duyun diye icazet isteyecek ???
Forumun başından itibaren hep başı açık kızların uğradığı haksızlıklardan saldırılardan bahsettiniz. Bu konuda; başı açık olana da kapalı olana da saygı duyduğumu ve hiçbirinin diğerine karşı üstünlüğüne bizim karar veremeyeceğimizi vurgulayarak, bende bazı tespitlerimi yazacağım müsadenizle...
Kimsenin kimseye başını zorla kapattıracağı diye bir zorlama yoktur.Ancak zorla başı açtırılmak istenen insanlar vardır.
Başı kapalı öğrenciler üniversitelere alınmamakta, bir açık öğretim sınavında dahi başörtüsüne tahammül edilmemekte; başörtülü öğrenci dışarıya atılmaktadır.Bırakınız sınavı diploma töreninde; değil öğrencinin, velisinin dahi başı kapalı ise okullara alınmamaktadır. Başörtülü bir anne çocuğunun sınav heyecanını paylaşmak için gittiği okulun bahçesinden dışarıya atılmaktadır.Okul kapılarında ağlayan anneleri görmediniz demek ki...
Eğer sizin bahsettiğiniz türde olaylar varsa şiddetle karşısındayım.Ama bütün bu olayları da görmemiz gerekiyor.
Türkiye'de başörtüsüne tahammül yok malesef.Pardon bazı yerelerde katlanılabiliyor....
Nereler mi? Eğer o anne evladını askere gönderiyorsa ve o evlat da bu topraklar için Şehit oluyorsa o zaman kimse bir şey diyemiyor....
O anne ki; özgürce başını örtüp, kamusal alanına giremediği vatanı için oğlunu feda ediyor... Ve gururla VATAN SAĞ OLSUN diyor. Bu tür düşünen insanlar var olmadıkça o kamusal alanlar varlığını sürdürebilir mi sizce....
Peki o anneye senin başın kapalı senin oğlunu askere almıyoruz diye kimse diyor mu?
Başı açık olan annerinde, başı kapalı olan annelerinde çocukları şehit oluyor. Her ikisi de bu ülke için fedakarlık yapmakta. Peki neden biz bir takım kısıtlamalar getiriyoruz?
Laikliği dinsizlik olarak algılayan kimseler, bu insanlar neye göre Şehit oluyor? diyor mu?
Siz: ''Ama araya girmezseniz bari bir adım atalım.'' diyorsunuz. Bir değil bin adım atınız.Ancak bastığınız yerleri toprak diyerek geçmeyiniz...
İnsanlara Kuran'da başörtüsü olup olmadığını anlatmadan önce; siyasi simge olamayacağını, dinin kimsenin tekelinde olmadığını anlatmak gerek...
Ülkemizde siyasi sembol olarak görünmeye başlamadan önce böyle bir sorun yoktu.Bahsettiğim A.Ö.F. sınavındaki olay benim bulunduğum sınıfta yaşanmıştır. Aynı sınavlara önceden de girmekteydim ve hiç bir sorun yaşanmıyordu. Yani ''velev ki siyasi simge'' olana kadar.
Burada asıl sorunu oluşturan odaklar bir tarafa bırakılıp, dine veya dini değerlere karşı olumsuz birtakım yazılar yazılmasını doğru bulmuyorum. Tabii ki insanlar kendi fikirlerini yazacaklardır ancak karşıt fikirlere de müsammaha gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Konunun din, iman, türban kısmından sonrasına katılmayı düşünmüyorum. Ancak bundan sonraki kısımında da dine karşı saldırıların devam edeceğini tahmin ediyorum.
Başı açık olsun, kapalı olsun, tüm annelerin ellerinden öper, saygılar sunarım.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
illa sömürü..., hıçkırık edebiyatı.
Anneler adına KONUŞULMASINA KARŞIYIM.
Şehit anneleri çocuklarını 'Türkiye Cumhuriyeti' ni korumak adına kaybettiler.
Açıkça Cumhuriyetin can damarlarından biri olan 'Anayasanın ve Cumhuriyetin laiklik ilkesine karşı eylemlerin odağı haline gelen' parti ve sempatizanları için değil,,, yahut bu şehitler din savaşlarında da can vermiş değiller...
Annelerin ve şehitlerin;
milli bütünlük ve milli değerleri dejenerasyona uğramış,
islam literatüründe net izahı bir türlü yapılamadığı gibi tamamen farklı kültürlerin bir aksesuarı olan, ancak ülkemizde 'siyasi sembol' olarak kabul edilen, demek ki belli bir siyasi fraksiyonu görsel olarak simgeleyen türban
kullanıcılarının istismarına tahammülü asla olamaz...
HAMİŞ 1;
RTE'in oğlu 'çürük' olduğu için askerlik yapmadı...
HAMİŞ 2;
http://img137.imageshack.us/img137/4585/askerlikgt3.jpg
HAMİŞ 3;
Türbana tavır alan Rektör'lere Köşk'ten cevap
Hamiş 4;
Feto vaziyete uydurdu...
Hamiş 5;
Türbanlı eşin 'kocası' olmanın verdiği imtiyazlar/ O artık bir türbanlı EŞİ:)
Hamiş 6;
LAİK OLMAYAN YUNAN DEVLETİNDEN DESTEK... 'Türban giyilince şeriat gelmez'miş
VE HUKUKİ NET;
Emsal dilekçe'de talep bölümü;
TALEBİMİZ....................: Davalı yaptığı bir radyo konuşmasında şehit olan oğlum,eşim,kardeşim, babam (davanın tarafına göre birini kullan) ..... (şehidin ismi yazılacak) için kelle diyerek BK. 49.mad. uyarınca şahsiyet haklarımı agir surette ihlal ettiğinden haksız fiil tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan ( seçilen miktar yazılacak) tahsiline karar verilmesini saygılarımla arz ederim
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
cognis rumuzlu üyeden alıntı
illa sömürü..., hıçkırık edebiyatı.
Anneler adına KONUŞULMASINA KARŞIYIM.
Şehit anneleri çocuklarını 'Türkiye Cumhuriyeti' ni korumak adına kaybettiler.
Açıkça Cumhuriyetin can damarlarından biri olan 'Anayasanın ve Cumhuriyetin laiklik ilkesine karşı eylemlerin odağı haline gelen' parti ve sempatizanları için değil,,, yahut bu şehitler din savaşlarında da can vermiş değiller...
Annelerin ve şehitlerin;
milli bütünlük ve milli değerleri dejenerasyona uğramış,
islam literatüründe net izahı bir türlü yapılamadığı gibi tamamen farklı kültürlerin bir aksesuarı olan, ancak ülkemizde 'siyasi sembol' olarak kabul edilen, demek ki belli bir siyasi fraksiyonu görsel olarak simgeleyen türban
kullanıcılarının istismarına tahammülü asla olamaz...
Sayın cognis;
''Bu topraklar'' , ''Bu vatan'' tabirlerinden ne anlam çıkardınız da Türkiye Cumhuriyeti yazma gereği hissetiniz? Başka toprakları mı vatan bellediniz?
Türkiye Cumhuriyeti; toprağıyla, bayrağıyla, milletiyle bölünmez bir bütündür...
Beni hıçkırık edebiyatı yapmakla suçlayamazsınız.Çünkü; gözlemlediğim veya şahit olduğum şeyleri yazıyorum. Sizin yazınıza edebi bir tabir kullanmak zorunda kalsak anca ''çamur atma edebiyatı'' diyebiliriz daha ileriye gidemeyiz.
Askerlerimiz genelde ''Vatan sana canım feda'', ''her şey vatan için'' söylemlerini kullanırlar. Ayrıca TÜRK ordusu asırlardır düşmanla savaşırken ''ALLAH, ALLAH'' diye bağırarak çarpışmıştır. Günümüzde de bu böyledir. Tatbikatlarda dahi aynı şekilde bağırılmaktadır. Asker ocağı TÜRK halkı tarafından Peygamber ocağı olarak anılmaktadır. Siz ve sizin gibi düşünenler katılmasa da bu değişmez.
Aşağıdaki yazıyı okuyan hiç kimsenin Türkiye Cumhuriyetinden başka bir yeri kast ettiğimi söyleyeceğini zannetmiyorum.Siz hariç tabii.Ya körü körüne yazıyorsunuz ya da konuyu Cumhuriyetçilik tartışmasına sürüklemeye çalışıyorsunuz.
Alıntı:
erdem53 rumuzlu üyeden alıntı
Nereler mi? Eğer o anne evladını askere gönderiyorsa ve o evlat da bu topraklar için Şehit oluyorsa o zaman kimse bir şey diyemiyor....
O anne ki; özgürce başını örtüp, kamusal alanına giremediği vatanı için oğlunu feda ediyor... Ve gururla VATAN SAĞ OLSUN diyor. Bu tür düşünen insanlar var olmadıkça o kamusal alanlar varlığını sürdürebilir mi sizce....
Ayrıca benim annelerin adına konuştuğumu nereden tespit ettiniz? Ben sadece kendi tespitlerimi ve fikirlerimi yazıyorum..
Ya siz ene demeli !... Şehit annelerinin ve Şehitlerin adına konuşma cüretini nereden buluyorsunuz?
Bir de sanki ben AKP liymişim veya sempatizanıymışım gibi yazıyorsunuz. Aşağıdaki yazımı okursanız ne düşüncede olduğumu anlarsınız.Yani bir önceki iletiden alıntı...Ama okuma zahmetine katlanmadığınız belli....
Alıntı:
erdem53 rumuzlu üyeden alıntı
Ülkemizde siyasi sembol olarak görünmeye başlamadan önce böyle bir sorun yoktu.Bahsettiğim A.Ö.F. sınavındaki olay benim bulunduğum sınıfta yaşanmıştır. Aynı sınavlara önceden de girmekteydim ve hiç bir sorun yaşanmıyordu. Yani ''velev ki siyasi simge'' olana kadar.
Burada asıl sorunu oluşturan odaklar bir tarafa bırakılıp, dine veya dini değerlere karşı olumsuz birtakım yazılar yazılmasını doğru bulmuyorum. Tabii ki insanlar kendi fikirlerini yazacaklardır ancak karşıt fikirlere de müsammaha gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Başı açık olsun, kapalı olsun, tüm annelerin ellerinden öper, saygılar sunarım.
Benim annelerin adına konuştuğum falan yok.Sadece ellerinden öper saygılar sunarım dedim.Bundan da mı rahatsız oldunuz.Rumuzunuz ve profilinizde belirtilmiyor, eğer siz de bir anne iseniz sizin ellerinizden öpmeyeyim o zaman..
Bir de insanlara RTE, FETO falan diyeceğine o kişilerin yanlışlarını yazsanız veya kendi fikirlerinizi yazsanız.. Türkiye Cumhuriyeti diyorsunuz ya işte RTE dediğiniz onun Başbakanı... Yanlış da olsa, hatalı da olsa kendi ülkenizin Başbakanlık makamını teşkil ediyor. Her yönüyle eleştirebilirsiniz, benimde eleştirdiğim veya karşısında olduğum görüşleri var. Ancak TÜRKİYE CUMHURİYETİ denilince durup bir düşünmek lazım.
Saygılar.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
erdem53 bir türlü şunu kafanız almıyor...
Bu forumda sizinle muhatap olmak için ileti yazmıyorum.
Üyenin biri nin cümlelerindeki düşünceyi dikkate alıyorum.
Varlığınızı farkettirmek için uğraşıp durmanız tabii takdire şayan,,, ama SONUÇSUZ...
Muhatabım değilsiniz...
Üstelik şaşkınlıkla seyrediyorum ki; 'cognis'in iletilerinin erdem53 için yazıldığını filan düşünüyorsunuz,,, etkileniyorsunuz,,, üzülüyorum...
Kalktınız başka bir üyenin şakşakçılığıyla cognis'i ve birkaç diğer üyeyi itham ettiniz.., bu fikre ancak hayatının herhangi bir zamanında şakşakçılık yapmış/yapmakta kişiler ancak kapılabilir... Kişisel ithamlarınızı pek dikkate almıyorum,,, ama benim iletilerimi dikkate alma konusunda gösterdiğiniz özen açıkçası artık sağlıksız bir çizgiye kavuştu...
BU SİTEDE KURALLARI SİZ BELİRLEYEMEZSİNİZ...
İSTER ALINTI YAPARIM,,, İSTER COPY PASTE....
Size özel bir mekanda filan da değiliz,,, kendiniz adına önemlilikler mi geliştirdiniz?? Nedir???
Lütfen yardım alınız...
Daha türban denen örtünün hangi mekanda kullanılamadığını bile İDRAK edememiş birisiniz ne diyeyim???
Okuyunuz,,, öğreniniz,,,, yahut cehaletinizle kendinize güldürünüz...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:erdem53;
dinci kesim tabirini kullanıyorsunuz.Ancak bu tabir yanlış anlaşılmalara sebebiyet verebilecek bir tabir. ''Dinci gözüken kesim'' deseniz size sonuna kadar katılacağım.Dinci demekle başka birşey kastediyor olabilirsiniz ama akla ilk gelen dine bağlı olan, dini hayat tarzını savunan kişilerdir. Nasıl sağcı dediğinizde sağ görüşü benimseyenler, solcu dediğinizde sol görüşü benimseyenler akla geldiği gibi...
............
Dinci ,
Köktendinci,
İslamcı,
Radikal islamcı,
Mümin,
Dindar,v.b
Günlük terminololojiye girmiş olan ve günlük yaşamda yaşamda sıklıkla kullanılan kelimeler.
Sayın erdem53
Sizce , 'Dinci', kelimesi ,'dindar kişi' veya 'iyi Müslüman'ı mı' çağrıştırıyor.
Veya 'dinci' kelimesini dindar veya müslüma'nı tanımlamakta mı kullanılyorsunuz?
Bu sözcükle, siyasal yaşamı din esasına göre düzenlemek isteyen insanların ideolojik yapısı anlatılmak isteniyor.
Çok iyi bir Müslüman veya mümin olabilirsiniz, ama bu durum dinci olmanızı gerektirmez.
İnsanların , 'dinci' olması için Müslüman olması da şart değildir. Herhangi bir dine bağlı kişi, siyasal yaşamı dini esaslara dayandırmak için mücadele veriyorsa bu tanıma uygun hareket ediyor demektir. 'Dincilik', salt dini hukukla ilgili olarak kullanılan bir kavram olmayıp, hukukun da ötesinde siyasal bir olguya işaret ediyor.
Toplumsal-siyasal bir olgu olarak, 'dindar' olarak tanımladığımız ,mümin insanlardan farklı bir kitlenin varlığı yadsınamaz : Dini siyasallaştıran, bir ideoloji düzeyine indirgeyen, din uğruna gözünü kırpmadan adam yakmaktan çekinmeyecek kadar gözü dönmüş ,11 Eylül vahşetine imza atan, kitleyi, yaygın bir siyasal hareketi görmemezlikten mi geleceğiz.
Bunları yok mu sayacağız? Dini siyasal bir ideoloji haline getirenleri görmezlikten gelmek, hem siyasal gerçeklerle bağdaşmaz; hem de gerçek müminlere, dininin gereklerini yerine getiren insanlara karşı haksızlık olmaz mı ?
'Dinci' sözcüğü ,bence ;gerçek 'müminlerle' , radikal siyaset izleyenlerin arasındaki farkı tanımlamak için kullanılan bir kavram ve görüldüğü kadarıyla amaca hizmet ediyor.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Dün Mahsar'la konuştum telefonla. Osman olan değil Alanson olan yani şarkıcı olanla hoş diğeri yaşasa onla konuşsamda sonuç değişmezdi igade biçimi değişirdi o kadar . Bana dediki...
'' Boşuna uğraşma anlatma anlamaz he der bildiğini okur, doğru yanlış onun için farketmez, çoğunluk. teamül. hatta kural önemli değildir onun dediği doğrudur ee kardeşim şarkıyı boşuna mı yaptık ? SEN NEYMİŞSİN BE ABİ... A. AA... işte bu kardeşte onlardan biri...''
Vallahi doğru diyor silbaştan bumeranga döndük işin ilginci okumuyorda sadece ha hııı diyip başka şeylere dönüp gene aynını diyor...
Şimdi bakınız demiş ki..
Alıntı:
Ancak bundan sonraki kısımında da dine karşı saldırıların devam edeceğini tahmin ediyorum.
Şimdi doğru yanlış geldikten sonra bu satırı okuyan dine saldırı yapıldığını sanır yada sanacak. Tabiiki bahsettiği dinin ''İslam'' olduğunu kabul ediyorum. Çünkü kendisinin şudur budur diye anlatıp durduğu şey islam değil islamda yok islam reddeder.
Birde bir şey daha demiş...
Alıntı:
Bir de insanlara RTE, FETO falan diyeceğine o kişilerin yanlışlarını yazsanız veya kendi fikirlerinizi yazsanız
İnsaftır yazıktır günahtır ayıptır. Yahu siz başka forumları okuyup mu buraya geldiniz yazıyorsunuz ? YOKSA YAZMAK İÇİN Mİ? Sanırım yazmak dikkat çekmek için yapıyorsunuz ama ayıp ediyorsunuz....
Cevşen diye tutturdu cevşenin islamda yeri olmadığını söyledik din sömürücüsü ve din tacirlerinin ki buna dinci denir o kişilerin uydurduğunu belirttik ,
Ezan Kur'an da emredilmiş diye tutturdu olmadığını belirttik yorumu Kur'an gibi yutturmaya kalktı yemezler dedik kandırma dedik ,
Baş örtüsünün kur'an da islamda olmadığını açıkça belirttik İslam de dediniz yok dedik son ezan kurulu olan 622 toplantısından beri var dediniz o toplantının ezan la ilgili olduğunu milattan öncede türban olduğunu islamla ilgisi bulunmadığını belirttik ;
İncil Hakkında laf etmeki dinine onlarda laf etmesin dedik laf etmeyiz belki incilde değiştirilmemiş bir orijinalinden söz vardır dedi çıktı...
İşin acısı bunları din ve saygı adına yaptığını sanıyor yada aldatıyor.
Kuran da
Yatır
Adak adamak
Ölüden medet ummak
Şeyh
Şıh
Tarikat
Hacı Hoca
İmam
Üfürükçü
Büyücü
yoktur dedik yaranamadık... Hurafeleri dine alet etmeyin dedik dinletemedik...
Tarikattan şeyhten şıhtan üfürükçüden meden umulmaz cevşen kendini bile korumaz din dışıdır dedik saygılı olalım dendi... Evet saygılı olalım olmasınada bunlar İSLAM DEĞİL .... Hangi dine inandığınızı bilmiyorum amma bunlar islamda yok ...
Nur suresinin kendisi için indirildiğini söyleyecek kadar şarlatanlığı ele alan saidi kürdi ve ona inanan normalde köy imamı bile olamayacak bilgiye sahip feto nun islam diniyle ilgisi olamayacağını şirk içinde olduklarını belirttik anlattık daha ne yapalım ???
Hadi bir kalem daha yazayım sizin için belki bu sefer anlarsınız...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Kur'an ı Kerim e göre Allah ın asla bağışlamayacağı iki suçtan birisi Kul hakkı diğeri Gulül dür. Gulül ne derseniz kamu mallarının talanıdır diye adlandırabiliriz. Ama kul hakkını sanırım anlatmaya gerek yok... (Allah a şirk koşmanın konumuzla ilgisi olmadığından bahsi geçmemektedir. )
Kendi çıkarları için kamu mallarını kullanan, bunlardan yarar sağlayan kişiler asla cennetlik değildir . İslam peygamberide kamu malını çalanların cenaze namazını kılmaz katılmazdı. ( Buhari -Hayber olayı) Kaldıki bunun gösteren bir çok hadis ve siyerler mevcuttur.
Bir ülkenin tarafsız olduğu iddia edilen Cumhurbaşkanı 21 milyon kişi açlıksınırında yaşıyorsa, 13 milyon işsizi varsa, memuruna maaş zammı yüzde 2 denilip daha verilmeden vergiyle alınıyorsa, tarım sanayi ve esnafı inim inim inliyorsa, 21 trilyonluk harcama yapması devlet malı talanıdır, tatiline özel uçakla gitmesi kamu talanıdır, gittiği her yere eşini götürmesi kamu talanıdır, eşi ve çocuklarına araba tahsisi kamu talanıdır, makamını hiçe sayarak bir iş adamının yatında kalması hem rezalet hem kamu talanıdır, kendisine varken özel uçak aldırmak kamu talanıdır, çocuğunu sigortalı yaparak internetten devlet eliyle zengin etmek kamu talanıdır, orman arazilerinin yer altı zenginliklerinin yabancılara peşkeşi kamu talanıdır, Daha yazayım mı? Aynısı ve daha fazlası mevcut hükümetinin başı içinde söz konusudur.
İşin daha da acısı her ikiside kamu malını talan etmenin yanında halkı din ile Allah ile aldatmaktadırlar.
Eğer bu ülkenin maalesef bir zamanlar meclis başkanlığını yapan şahıs ''dindar bir cumhurbaşkanı seçeceğiz...'' deme gibi saçma ve diğer geçen Cumhurbaşkanlarına saygısızlık yapma hakkı varsa benim vatandaş olarak seçilen kişinin dinle ilgisi olmadığını söyleme hakkım haydi haydi vardır. Ve açıkça diyorum ki Abdullah Gül isimli zatın dinle yani islam diniyle ilgisi dahi yoktur atadığı başbakanında yoktur... Ama her ikiside partileriyle birlikte dini sömürmektedirler ki bu en tehlikeli sömürüdür dini olarakta en büyük günahtır.
Din dışı olduğu kesin olan saidi kürdi ve öğrencisi feto nun adamlarına ve kendilerine yurt dışında yardımcı olunmasını söylemek bunun kanıtıdır. El Kadı ya kefillik kanıttır. Ofer e peşkeş kanıttır Taş yapı kanıttır, ATV SABAH kanıttır- medical park kanıttır saymakla bitmez...
Bu arada sizde anlamını manasını nereye gittiğini bilmediğiniz kuran surelerinden ayet alıntısı yapmayınız. Önce ne demek istendiğini anlayın sonra yazın...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
cognis rumuzlu üyeden alıntı
erdem53 bir türlü şunu kafanız almıyor...
Bu forumda sizinle muhatap olmak için ileti yazmıyorum.
Üyenin biri nin cümlelerindeki düşünceyi dikkate alıyorum.
Varlığınızı farkettirmek için uğraşıp durmanız tabii takdire şayan,,, ama SONUÇSUZ...
Muhatabım değilsiniz...
Üstelik şaşkınlıkla seyrediyorum ki; 'cognis'in iletilerinin erdem53 için yazıldığını filan düşünüyorsunuz,,, etkileniyorsunuz,,, üzülüyorum...
Kalktınız başka bir üyenin şakşakçılığıyla cognis'i ve birkaç diğer üyeyi itham ettiniz.., bu fikre ancak hayatının herhangi bir zamanında şakşakçılık yapmış/yapmakta kişiler ancak kapılabilir... Kişisel ithamlarınızı pek dikkate almıyorum,,, ama benim iletilerimi dikkate alma konusunda gösterdiğiniz özen açıkçası artık sağlıksız bir çizgiye kavuştu...
BU SİTEDE KURALLARI SİZ BELİRLEYEMEZSİNİZ...
İSTER ALINTI YAPARIM,,, İSTER COPY PASTE....
Size özel bir mekanda filan da değiliz,,, kendiniz adına önemlilikler mi geliştirdiniz?? Nedir???
Lütfen yardım alınız...
Daha türban denen örtünün hangi mekanda kullanılamadığını bile İDRAK edememiş birisiniz ne diyeyim???
Okuyunuz,,, öğreniniz,,,, yahut cehaletinizle kendinize güldürünüz...
Sayın üye;
sizi muhatap falan aldığım yok. Eğer siz benim iletilerime müdahale etmezseniz veya başka bir üyeye yazdığım yazıya üzerinize vazifeymiş gibi cevap yazmaya kalkışmazsanız sizi ciddiye alıp cevap da yazmayacağımdan emin olabilirisiniz.
Sizin iletilerinizi dikkate alma konusunda değil ama doğrular arasında yanlışların da doğruymuş gibi yutturulmaya çalışılmasına karşı, yazılan iletileri dikkatlice takip etmeye çalışıyorum. Siz üzerinize alınmayınız. Şahsınızı dikkate veya ciddiye aldığım falan yok. Foruma genel olarak bakılınca bir üye olarak görünmektesiniz ve bende genele hitab etmeye çalışıyorum. Tabii müsade ederseniz...
Ben kendi fikirlerimi yazıyorum. Siz de kendi fikirlerinizi yazınız. Forumu şahsi tartışma ortamına çekmeye çalışıyorsunuz.
Cehalet konusunda ise size cevap yazmayacağım.İster alıntı yapınız, ister copy paste....
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Şimdi doğru yanlış geldikten sonra bu satırı okuyan dine saldırı yapıldığını sanır yada sanacak. Tabiiki bahsettiği dinin ''İslam'' olduğunu kabul ediyorum. Çünkü kendisinin şudur budur diye anlatıp durduğu şey islam değil islamda yok islam reddeder.
Birde bir şey daha demiş...
İnsaftır yazıktır günahtır ayıptır. Yahu siz başka forumları okuyup mu buraya geldiniz yazıyorsunuz ? YOKSA YAZMAK İÇİN Mİ? Sanırım yazmak dikkat çekmek için yapıyorsunuz ama ayıp ediyorsunuz....
Cevşen diye tutturdu cevşenin islamda yeri olmadığını söyledik din sömürücüsü ve din tacirlerinin ki buna dinci denir o kişilerin uydurduğunu belirttik ,
Ezan Kur'an da emredilmiş diye tutturdu olmadığını belirttik yorumu Kur'an gibi yutturmaya kalktı yemezler dedik kandırma dedik ,
Baş örtüsünün kur'an da islamda olmadığını açıkça belirttik İslam de dediniz yok dedik son ezan kurulu olan 622 toplantısından beri var dediniz o toplantının ezan la ilgili olduğunu milattan öncede türban olduğunu islamla ilgisi bulunmadığını belirttik ;
İncil Hakkında laf etmeki dinine onlarda laf etmesin dedik laf etmeyiz belki incilde değiştirilmemiş bir orijinalinden söz vardır dedi çıktı...
İşin acısı bunları din ve saygı adına yaptığını sanıyor yada aldatıyor.
Kuran da
Yatır
Adak adamak
Ölüden medet ummak
Şeyh
Şıh
Tarikat
Hacı Hoca
İmam
Üfürükçü
Büyücü
yoktur dedik yaranamadık... Hurafeleri dine alet etmeyin dedik dinletemedik...
Tarikattan şeyhten şıhtan üfürükçüden meden umulmaz cevşen kendini bile korumaz din dışıdır dedik saygılı olalım dendi... Evet saygılı olalım olmasınada bunlar İSLAM DEĞİL .... Hangi dine inandığınızı bilmiyorum amma bunlar islamda yok ...
???
Hadi bir kalem daha yazayım sizin için belki bu sefer anlarsınız...
Sayın commodore1tr;
başka forumları okuyup geldiğim yok.Dikaktlice okursanız hepsinin bu forumda olduğunu göreceksiniz.
Defalarca, Cevşen in İslamiyet in bir parçası olmadığını, sadece Dua ve Zikir olduğunu yazdım.Bunun öteye beriye çeikilir bir yönü de yoktur.İsteyen okur isteyen okumaz....
Ezan Kuran da emredilmiştir.Şöyle ki; Kuran da ''namaza çağrıldığınız zaman'' diye geçer.''çağrıldığınız zaman'' ifadesindeki ''NİDA'' kelimesi ezanı kastetmektedir. Ancak çağrı nın ne şekilde olacağı Kuran da yazmaz. Nasıl Namaz'ın nasıl kılınacağı yazmadığı veya örtünmenin tam olarak nasıl yapılacağı ve benzer birçok şeyin nasıl uygulanacağının yazmadığı gibi... Ancak Peygamberimiz (s.a.s.) tarafından nasıl uygulanacağı öğretilmiştir.
Ezan, bizzat Peygamberimiz(s.a.s.) tarfından emredilmiş ve nasıl okunacağı bildirilmiştir.Eğer başka dillerde okunma imkanı olsaydı Peygamberimiz(s.a.s.) kendileri müsade buyururlardı. Size göre ''ümmi olduğundan başka dillerden haberi yok'' .Siz öyle düşündükten sonra biz ne diyelim....
Günümüzde de Kuran'ı tercüme eden veya yorumlayanların da genel görüşü olarak ayetler tercüme edilirken Ezan olarak bahsedilir. Arapça okunması da esastır. Neredeyse 1400 yıldır Müslümanlar EZAN'la; insanları Namaz'a ve İslamiyet'e davet etmektedirler.Dinin evrenselliği, Cemaat olma v.b. sebeplerden dolayı Arapça okunmasının daha mantıklı olacağı kanaatindeyim.
İstiklal marşımızda Akif ne güzel söylemiş;
'' Bu Ezanlar ki Şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli''
Ezan aynı zaman da bağımsızlığımızın da bir sembolüdür. Osmanlı dan Balkanlarda kalan Camilerimizde okunamamakta malesef.
Asıl hurafeleri dine alet etmeye siz çalışıyorsunuz.
Baştan beri uyguladığınız bir yöntem. Doğruları sıralayıp doğruların arasına yanlışları sıkıştırarak doğruymuş gibi kabul ettirmeye çalışıyorsunuz.
Ya da tamamen tersi; Yanlışları sıralayıp yanlışların arasına doğruları sıkıştırarak yanlışmış gibi kabul ettirmeye çalışıyorsunuz.
Kuran da ; Yatır, Adak adamak, Ölüden medet ummak, Şeyh, Şıh,Tarikat, üfürükçü, büyücü yoktur(büyücü ve üfürükçünün şerrinden bahseden ayetler mevcut).
Ancak bu yazdıklarınızın arasına İmam ve Hacı kelimelerini sıkıştırma maksadınızı anlayamadım..
Yine aynı yöntemi kullanmışsınız....
Sayın commodore1tr;
337 no.lu iletinizde de aynı yöntemi kullanmışsınız.Eğer bir kişi kamu malını kendi şahsi çıkarları için kullanmış veya yabancılara peşkeş çekmişse buna kimsenin günah değildir deme şansı yoktur.
Ancak benimle ne alakası var anlayamadım.Tamam forumda yazıyosunuz anladık ama sonunu bağlarken; ''Bu arada sizde anlamını manasını nereye gittiğini bilmediğiniz kuran surelerinden ayet alıntısı yapmayınız. Önce ne demek istendiğini anlayın sonra yazın...'' yazarak sanki bana cevap vermiş gibi yazıyorsunuz.
Size akp li olmadığımı kanıtlamam için ne yapmam gerekiyor.Din karşıtı bir yazı mı yazmam gerek?
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
erdem53 iletilerinizin içinde arada kah mahlasım geçiyor, kah size 'çamur attığımı' filan söylüyorsunuz,,,, vs. vs. vs. bunları buraya alıntılamak çok zor değil, ama sizin cümlelerinizi alıntılamayı lüzümsuz buluyorum.
Beni muhatap almamanız benim için lütuftur. Nezaketen izah edeyim; size çamur filan attığım da yoktu, onu siz kendi kendinize uygun buldunuz...
içinden 'cognis'in geçmediği; hiçbir ilmi ve ilahi gerçeğe dayanmayan,,, eksik ezber iletilerinizin devamını dilerim.., siz iletilerinizle temsil ettiğiniz zevatın hayli anlamlı bir örneğisiniz.
Bu yüzden bu forum gibi tartışma mecralarında bulunmalısınız...
Yine de; varlığınızı miladınızı unutmadan ortaya koymanız 'belletilmiş ezberleri' evirip çevirip yazmaktan daha erdemli olurdu...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
İnsan yaşamında çok önemli bir yer tutan dinin, sosyolojik ve ideolojik bir olgu olarak, gerek tarihsel gerekse çağdaş bağlamlarda incelenmesi, toplumsal cinsiyet bölünmesinin iki tarafı için farklı anlamlar taşıdığına ve kadınlar ile erkeklerin maddi ve ideolojik yaşamları üzerinde farklı etkiler yarattığına işaret ediyor.
Özellikle kadınların dinle olan ilişkisi her zaman karmaşık, çelişkili ve gerilimli olmuştur.
Din, kadınlara zaman zaman kendilerini ifade olanağı sunsa da, kadını ikincil ve bağımlı olarak değişmez bir biçimde tanımlamasıyla onlar için yalnızca ideolojik düzlemde kalmayan bir cendere oluşturmuş ve kadınlar yüzyıllar boyunca kendilerine ve başkalarına, eksiksiz insanlığa ulaşabilme ve soyut düşünme yetisine sahip olduklarını kanıtlayabilmek için çırpınıp durmuşlardır.
Batı'da, bin yıldan uzun bir zamandır düşünen kadınların temel zihinsel çabalarının, Hıristiyanlığın kadınlara yakıştırdığı "insan ıstırabının kaynağı, baştan çıkarıcı Havva" imgesi ve rolünün değişik bir biçimde kavramsallaştırılabilmesi için dinin yeniden gözden geçirilmesinde yoğunlaşmasının nedeni budur. Kadınların kurtuluş uğruna mücadeleleri, durumlarına siyasal bir çözüm düşünebilmelerinden çok önce, ister istemez, dinsel arenada verilmiştir ve bu zorunluluk, büyük bir olasılıkla, onların daha verimli ve sonuç alıcı çabalara girişmeleri önünde bir engel oluşturmuştur.
Hıristiyan dünyasının ataerkil otoriteleri, yüzyıllar boyunca, kadınların toplumdaki "doğru" yerini tanımlamak ve bağımlılıklarını meşru göstermek için Kutsal Kitap'ın yaratılış, cennetten kovulma ve Paulus'un mektupları bölümlerine başvurdular ve bu kutsal metinler, kadınların omuzları ve yürekleri üzerinde ağır bir yük oluşturarak onların kendi kendilerini özgürce tanımlama çabalarını engelledi. Bu nedenle, daha özgün ve yaratıcı düşünceler geliştirmezden önce, uzun süre, dinin yeniden yorumlanmasıyla uğraşmak zorunda kalmış olmalarında şaşılacak bir şey yoktur.
Bingen'li Hildegard'dan Hackeborn'lu Mechtild'e, Christine de Pizan'dan Navarre'lı Marguerite'e ve daha birçoklarına kadar, eğitim fırsatını yakalayabilmiş kadınlar, İrlandalı Ortaçağ ozanının dizelerinde çarpıcı ifadesini bulan Havva imgesiyle mücadele ettiler.
Ozan, Havva'nın ağzından şöyle sesleniyordu:
Ben Havva'yım, soylu Adem'in karısı;
geçmişte İsa'ya karşı gelen bendim;
çocuklarımı cennetten yoksun bırakan da benim;
asıl benim çarmıha gerilmem gerekirdi...
Yasak elmayı ben kopardım; ben olmasaydım ne cehennem, ne ıstırap, ne de korku olacaktı.(David Greene ve Frank O'Connor, derl.,)
Buna karşı, Christine de Pizan, bu dehşet verici kadın düşmanlığıyla mücadele ederken her zamanki inceliğini korumaktadır:
Tanrı, Adem uyurken onun kaburgasından yarattı kadını, çünkü onun erkeğin ayakları dibinde bir köle olmasını değil, ona eş ve yoldaş olmasını ve Adem'in Havva'yı kendisini sevdiği gibi sevmesini istiyordu... Bilmiyorum dikkat ettiniz mi ama, Havva Tanrı'nın imgesinde yaratılmıştı. Böylesine soylu bir benzerliği taşıyana, hangi ağız kötü nitelikler yakıştırabilir?...
Tanrı ruhu yarattı ve kadın ve erkek bedenlerine aynı derecede iyi ve soylu benzer ruhlar yerleştirdi...
Kadın, en yüce zenaatkâr tarafından yaratılmıştı.
Nerede?
Tanrı'nın cennetinde.
Hangi maddeden?
Aşağılık bir maddeden mi?
Hayır, yaratılmış olan en soylu maddeden:
Tanrının yarattığı erkeğin bedeninden.Christine de Pizan, The Book of the City of the Ladies,
Kadınlar bu tür yeniden kavramsallaştırmalar uğruna ne çok emek, ne çok zaman, ne çok kâğıt, ne çok mürekkep harcadılar... Ama elbette çabaları tümüyle boşa gitmedi; çünkü en baskıcı ve eşitsiz gelenek içinde bile, eşitlikçi bir damarı bugünlere aktarmayı başardılar.
Ancak, ne denli zekice ve haklı yorumlar yaparlarsa yapsınlar, ataerkil geleneği ortadan kaldırmaya güçleri yetmedi:
Baskıcı bir geleneğin sınırlarının tümüyle dışına çıkmadan o gelenek içinde belli ölçüde direnmek mümkün olsa bile, gerçek kurtuluş mümkün değildi.
Nitekim, İslam geleneği içinde de herşeye karşın, dayatılan sınırlamalara boyun eğmemiş ve Tanrı ile aracısız bağ kurma hakkına sahip çıkmış kadınlar vardır. Bunlardan belki de en önemlisi ünlü mistik Rabia'dır (ö. 801).
Basra'lı Rabia, koşulsuz Tanrı sevgisi yolunda yürümenin simgesi haline gelmiş ve yalnızca İslam dünyasında değil, Avrupa'da da öyküleri anlatılır olmuştur. Rabia, yaşadığı dönemde erkeklere eşdeğer tutulmakla kalmamış, onlardan üstün olduğu bile sonraki bazı (erkek) yazarlar tarafından öne sürülmüştür. Ama herşeye rağmen Rabia da, kadının eksiksiz insanlığının ancak "kadın" olarak görülmekten çıkarak mümkün olduğu gerçeğini değiştirememiştir. Ona hayran olan yazarların övgülerini dile getiriş biçimleri buna tanıktır: "Bir kadın Tanrı yolunda yürürse, artık ona 'kadın' denemez!"
Annemarie Schimmel, "Women in Mystical Islam
Dinin insanlar üzerindeki etkisi ne yönde olursa olsun, insan davranışına yön veren insan öznelliğini kavramak istiyorsak, dini incelememiz gerektiği açıktır.
Birçok toplumbilimcinin üzerinde birleştiği nokta, dinin bireysel ya da kolektif insan yaşamının en derin yönleriyle ilgili olduğudur; dini göz ardı etmek, herhangi bir dünya görüşünün derinde yatan köklerinin gözden kaçırılmasına yol açar.
Din bir dizi simgesel biçim ve imge yaratır; bir kültürün dinsel gelenekleri, onun ifade biçimleri ve anlam yaratma süreçleridir.
Dolayısıyla topluma ve kültüre ilişkin feminist analizler, kadınların ikircikli bir ilişki içinde bulundukları dini çözümlemeye cesaret etmedikleri takdirde, eksik ve yüzeysel kalmaya mahkûmdur.
Ne var ki, bu çözümlemenin hiç de kolay olmadığını kabul etmek gerekir;
çünkü bir kere, teoride din ile pratikte din,
yani yaşanan bir deneyim olarak din, farklı şeyler olabilir.
Ayrıca, kadınlar da homojen bir grup değil, sınıfsal, ırksal, ulusal ve etnik aidiyetlerle bölünmüş durumdadırlar ve dolayısıyla din bu farklı kesimler için farklı anlamlar ifade edebilir.
Bu arada unutmamak gerekir ki, kadınlar erkeklerin egemenliği altındaki bir dünyada yaşasalar bile, içinde yaşadıkları bağlamları değiştirmeye de etkin olarak katılan ve bu süreç içinde elbette kendilerini de değiştiren öznelerdir. Baskı yapıları ise, Giriş bölümümüzde tartıştığımız gibi, aynı zamanda direnmenin odaklarıdır.
Bütün bunlar, dinsel söylem/pratik de dahil olmak üzere tüm toplumsal-tarihsel olguların basit ve indirgemeci yorumlarından kaçınmanın yanı sıra, kadınlar ve onların din ile ilişkileri konusunda da kolay genellemelerden kaçınmak gereğini gündeme getirir. Ancak, bu noktayı unutmamak kaydıyla, özellikle karşılaştırmalı bir araştırmanın gözler önüne serdiği ortak nitelikleri belirlemek ve bazı genellemeler yapmak da olanaksız değildir.
Tektanrılı dinlerin doğuş ve gelişme süreçlerini ve kutsal metinlerini, tarihsel ve toplumsal açıdan çözümlemeye giriştiğimizde, bunların içinde doğdukları toplumların ataerkil maddi koşullarıyla bağlı olduklarını, karşılığında da bu ataerkil çerçeveleri pekiştirici bir etki yaptıklarını görüyoruz.
Sözkonusu üç dinsel gelenek arasında ortak özellikler kadar, elbette farklılıklar da vardır ve bu farklılıklar, bazen, İran örneğinde değindiğimiz gibi, kadınlar açısından belirleyici olabilir.
Ortak özelliklerin en önemlisi ise, tektanrılı dinin, kadının ikincilliğini doğal kabul etmesi ve bu "doğal ikincilliği", kadının ve onun bedeninin denetlenmesinin meşru gerekçesi saymasıdır.
Bu ortak özellik, tarihsel ve coğrafi olarak, her üç tektanrılı geleneğin de aşağı yukarı aynı ya da birbirine yakın topraklarda ve benzer maddi koşullarda doğup gelişmesiyle açıklanabilse bile, ilginç olan, bugünkü ifadelerinde de kadınlara ilişkin tutumu gündemlerinin merkezine almalarıdır. Görüldüğü gibi, tarih içinde en direngen ideolojik süreklilik, kendisini, kadınlara ilişkin ataerkil anlayış ve tutumlarda ortaya koymaktadır.
Nitekim, Protestan ve İslamcı Köktendinciliğe ilişkin çözümleme, her iki dinsel canlanışın gündeminin de odağını kadının konumunun ve denetiminin oluşturduğunu ve Köktendinciliğin kendisini toplumsal cinsiyet ve kadının toplumsal rolü aracılığıyla meşrulaştırdığını gözler önüne sermektedir.
Her iki tür Köktendincilik de "temellere/köklere" dönüşü vazettiği ve geleneksel dinsel söylem içinde ifade edildiği halde, hem teoride hem de pratikte yeni bir "icat"tır.
Ne var ki, bu yeni icadın kadınlara ilişkin cinsiyetçi gündeminde, yeni olan hiçbir şey yoktur.
Bu gündem, kökeni ta Eski Mezopotamya'ya dayanan binlerce yıllık cinsiyetçi varsayımları ve önkabulleri yineleyip daha da pekiştirmekten başka bir "yenilik" getirmemektedir.
Bu ise, ataerkil aile kurumunun korunup sürdürülmesinde kurumlaşmış dinin oynadığı canalıcı role işaret eder.
Giriş bölümünde tartıştığımız gibi, dinin, toplumların üretimi ve bireylerin yeniden üretimi açısından yerine getirdiği toplumsal işlev, her ikisi de aile aracılığıyla gerçekleşen, mülkiyetin denetimi ile bedenlerin denetiminde oynadığı belirleyici roldür.
Dinsel sistemlerde beden, hem kutsallığın aktarımı için bir araç, hem de tende ("et"te!) ifadesini bulan dünyevi kötülük için temel bir simgedir.
Bu bağlamda beden, ruhun eğitilebilmesi için "terbiye edilmesi" (disipline sokulması) gereken araç-nesne ve insanlığın "selamete" erişmesi önündeki engeldir.
Bedenin denetimi ve terbiyesi ise, aslında cinselliğin denetimidir; kadının ezilmesi üzerine kurulu ataerkil sistemde, cinselliğin düzenlenimi ve denetimi, pratikte, kadın bedeninin ve yaşamı yaratma yetisinin (doğurganlığının) denetlenmesi biçimini alır.
Köktendinci akımlarda yapıldığı gibi, kadına, ailesel ve dinsel değerlerin taşıyıcısı rolünün verilmesi, geçici bir süre için onun statüsünü ve saygınlığını artırabilir.
Ne var ki, son çözümlemede, "gerçek kadınlığın", ailenin ve kadının "doğal" rolünün yüceltilmesi; kadınları kapalı, dar bir alana hapseder ve daha kötüsü, onları erkekler tarafından tanımlanmış imgeler/kalıplar içinde dondurarak, kendilerini özgürce tanımlama olanağından yoksun kılar.
Tektanrılı dinler ve onlardan beslenen günümüz köktendinciliği, kadınlardan yalnızca Tanrı'ya değil, erkeklere de hizmet ve itaat talep eder.
Üstelik bunlar, kadınların bu itaati içselleştirmelerinin, gönüllü hizmetkârlar haline gelmelerinin en güçlü araçlarıdır. Oysa baskı, içselleştirildiği zaman, baskı olmaktan çıkmaz; yalnızca, baskının kaynağının belirlenmesi ve ona karşı mücadele edilmesi engellenmiş olur.
Üstelik, unutmamak gerekir ki, kadına, kadın cinselliğine, rolüne ve kişiliğine ilişkin olarak kutsal metinlerde ve gündelik inanç pratiklerinde ifade edilen tutumlar, yalnızca köktendinci ya da geleneksel dinsel bağlamlarda değil, laik ortamlarda da bizimle birliktedir.
Kendilerini dindar saymayan insanlar bile, dinsel geleneklerin kültüre kattığı imgeler aracılığıyla "düşünürler" ve bunların yaydığı değer yargılarını içlerinde taşırlar.
Dinsel geleneklerin yarattığı imgelerin büyük çoğunluğu erkeklerce yaratılmıştır ama, kadınlar bunları içselleştirir ve belki de herşeyden daha çok bu tanımların baskısı altında kalırlar.
Ataerkil dinsel ideolojinin içselleştirilmesi, kadınları "kendi yerlerinde" tutmaya yarayan çok çeşitli mekanizmalar içinde, büyük bir olasılıkla en etkili olanıdır. İranlı Binas örneği, bu içselleştirmenin boyutlarını ortaya koyması bakımından düşündürücüdür:
Binas, yaşlı ve bilge bir kadındı. Kuranı okuyabildiği gibi, herşeyi de bilirdi. Bir gün bize rüyasında cehennemi gördüğünü anlattı. Cehennemde, kocasının izni olmadan başka bir kadının bebeğini emzirmiş olan bir kadın göğüs uçlarından demir çengellere asılmıştı; bir diğeri de kızgın demirden zincirlere bağlanmıştı, çünkü yaşarken kocasından izin almadan sağa sola gitmişti. Başka bir kadın da kaynar sular içine atılmıştı; nedeni, dünyadayken kocasının her istediği zamanda onunla cinsel ilişkiye girmemiş olmasıydı. Taş yutmak zorunda kalan bir deri bir kemik kalmış bir kadın da görmüştü, Binas; o da yaşarken kocasına ve çocuklarına doğru dürüst yemek yapmamış, yemekleri âşığına yedirmişti! Yaşarken çok gülen bir kadının ağzından şimdi alevler fışkırıyordu; boşanma parasını istemekte ısrar eden bir kadının ise ayaklarına ağır taşlar bağlanmıştı. Cehennem, bedenlerine iğneler, çiviler saplanmış; gözleri çıkarılmış; burunları kesilmiş; ateşte yürümek, karda yatmak zorunda bırakılmış kadınlarla doluydu.Erika Friedl, Women of Deh Koh. Lives in an Iranian Village
Yaşlı Binas'ın, çevresindeki genç kadınlara ibret olsun diye anlattığı tüyler ürpertici manzaralar, hep, kadınların erkek egemenliğine karşı işledikleri "günah"ların cezasıdır (ayrıca, bedenin nasıl bir "terbiye" odağı olduğunu da açıkça ortaya koymaktadır).
Ataerkil sistem, hem cehennemi büyük ölçüde kadınlara ayırarak, hem de erkeklere itaat zorunluluğunu din ve cehennem korkusuyla birleştirerek, üstelik bütün bunları bizzat kadınların yeniden üretmesini sağlayarak, sistem olarak ayakta kalmayı başarmaktadır.
Dolayısıyla, bu içselleştirmeye "hayır" demek, zorla dayatılan kalıplara direnmek ve kendi adını koymaya cesaret etmek, ister istemez, kadınları tektanrılı dinlerin mutlakçı yorumlarıyla bir hesaplaşmaya götürecektir. Üstelik yalnızca inanmayan kadınları değil, inananları da! Nitekim bu yüzyılın başlarında bir Müslüman Arap kadını, kadınların uğradığı haksızlıklara şöyle isyan etmektedir:
Despotluk ve baskının eseri olan bu haksız peçelenme yasası da nedir? Bu zorunluluk, Allah'ın ve onun peygamberinin kitabının çiğnenmesi demektir. Bu yasa, kadınları fiziksel güçle boyunduruk altına almış olan erkeğin yasasıdır. Bu yasayı yapabilmek için erkek, Allah'ın kitabına müdahale etmiş, onu tahrif etmiştir.
Erkek, zararı kendisine de dokunsa bile, despotluğu ve baskıcılığıyla mağrur olmuştur. Bu yasayı o kendi başına, kadına en ufak bir şekilde danışmadan yaptı. Bu yüzden de yaptığı yasa, Allah'ın iradesine aykırı bir biçimde, sadece erkeğin arzularına uygun oldu.Nazirah Zein ed-Din, As-Sufur wal Hijab, Beyrut, 1928
Ama kadınlar, kendi tarihlerini öğrenmekten ve kendi bilgi dağarcıklarını inşa etmekten alıkondukları için, bu haykırıştan 70 yıl sonra, İran'da yaptıkları gibi ataerkil kalıpları benimseyerek ve ataerkil simgeleri kabullenmenin ne denli belirleyici olduğunu unutarak, "peçeli direniş"e giriştiler.
Özgürlük ve demokrasi talep ediyorlar ve Şah rejiminin zulmüne başkaldırıyorlardı ama, hareketin önderliğini yapan mollaların talimatlarına da uyarak örtünüyorlardı. Onlara göre bu, o sırada verilmesi gereken önemsiz bir tavizdi. Ama "İslam devrimi"nden kaçmak zorunda kalan Tara'nın acıyla dediği gibi, "herşey 'bunu kabul etsem ne olur ki' denilerek verilen küçük tavizlerle başlamıştı":
Biz farkında olmasak bile onlar, bu önemsiz gibi görünen küçük tavizlerin nasıl bir alışkanlık yaratacağını, kişiliğimizde ne tür tahribatlar yapacağını biliyorlardı. Öyle ki, her bir taviz diğerine eklenecek ve sonuçta, herşeyin eskiden beri öyle olduğuna inanan, itiraz etmeyi unutmuş insanlar olacaktık.Tara, "İran'da Kadın Olmak", Cumhuriyet Dergi, no. 436, 31 Temmuz 1994.
İran'da, mollalar rejimi işe önce psikolojik baskıyla başlamış, sonra onu fiziksel şiddet izlemişti: "Örtünmeyene hakaret, örtünmeyene dayak, örtünmeyene jilet müstahaktı."
Hayatın en özel ve görünmez yerlerine yönelik müdahaleler "öylesine bir kuşatmayı içeriyordu ki, insan çıldıracağını hissediyordu."
Çünkü İslam devleti, hayatın her alanına müdahaleyi öngören bir şeriat rejimiydi ve böyle bir rejimde şeriat kurallarının uygulanması ve "kadınların yola getirilmesi", yalnızca resmi görevlilerin değil, bütün müminlerin göreviydi.
Bu noktada, bir din devleti ile laik bir devlette yaşamanın kadınlar açısından nasıl belirleyici bir farklılık yarattığı gündeme gelmektedir.
Dinsel imge, kalıp ve kurallar laik bir ortamda bile kadınları etkileyip baskı altına alır, ama böyle bir devlette bunlara direnmek ve "hayır" demek, alternatifler üretmek mümkündür.
Oysa Tara'nın ve daha yüzbinlerce İranlı kadının yaşayarak öğrendikleri gibi, bir şeriat devletinde, kadınlar için varolan düzenin dışına çıkma girişimi, bedeli kişinin yaşamıyla ödenmek zorunda kalınabilen bir varlık sorununa dönüşmektedir. Böyle olduğu için de, büyük çoğunluğun uzlaşmayı yeğlemesine herhalde şaşmamak gerekir.
Ne var ki, kadınların boyun eğip uzlaşmalarına da pek güvenmemek gerektiğini, Tertullianus ve Augustinus gibi Kilise Babaları kadar, İslamcı teologlar da bilir.
Abbas Mahmud elAkkad, Adem ile Havva öyküsünün, "kadının ebediyen değişmeyecek doğasını simgelediğini" söylemektedir. Bu "değişmez doğa", "kadının, kendisine yapma denileni yapmasıdır": Kadının karakterinin bütün öğeleri bu öyküde mevcuttur ve bunlardan biri, onun yasak olana karşı duyduğu eğilimdir. Türün devamının sağlanabilmesinin tek yolu, denetleyen ile denetlenen arasındaki ilişkinin sürdürülmesidir. Denetlenen, yani kadın, doğasında karşı çıkma isteğini barındırır ve kendisini denetleyenin iradesini kırmaya çalışır. Böylece, baştan çıkarma ile irade arasında bir mücadele baş gösterir... Kadının baştan çıkarıcı olmasının nedeni, denetleniyor ve yönetiliyor olması, kendisinin ise kurnazlık ve baştan çıkarma dışında yönetme olanağına sahip olmamasıdır.Abbas Mahmud al-Akkad, Hadhihi al-shajara ve al-Mar'a fil- Quran, Kahire,(9)
Gerçekten de, kadınların kurtuluş ve özgürleşme olanakları, "umut ilkesi"ni yükseltme olanakları, işte onların bu denetlenen ve yönetilen olma konumlarından ve bu konumun yarattığı çelişkilerin yeşerttiği direnme ruhundan, "yapma denileni yapmalarından" kaynaklanmaktadır.
Ataerkil sistem bu ruhtan korkmakta ama, yaratılış mitosunun ve onun çeşitli yorumlarının da ortaya koyduğu gibi, onu yok sayamamaktadır.
Yaratılış öyküsüne göre, Adem'in ilk eylemi, "şeylerin adını koymak"tır.
Buna karşılık Havva'nın ilk eylemi bilgi peşinde koşmak, bilgi ağacının yasak meyvesinden tadarak Tanrı'nın bilgisinden pay almaktır.
Bu onun gözlerini açacak ve onu "iyiyi ve kötüyü bilerek Allah gibi" yapacaktır (Tekvin, 3:6).
Eski Ahit'teki yaratılış mitosu, bir kez daha Foucault'yu hatırlayacak olursak, "bilgi"nin ya da bilinçliliğin önemine ve direnişe yol açarak, varolanı değiştirme potansiyeline işaret eder.
Tanrı'nın, erkeğin ayrıcalığı olan bilgiyi elde etmeye kalkıştığı için kadını cezalandırmış olması bir rastlantı değildir.
Öyleyse, kadınların, yasak meyveyi yeme haklarına sahip çıkmaları ve aynı zamanda ad koyma hakkını, özellikle de kendi adlarını koyma ve kendi kendilerini tanımlama hakkını geri almaları gerekir. Çünkü, ad koyma ve tanımlama hakkına sahip olanlar, aynı zamanda iktidara da sahip olanlardır. Kadınlar için kendi kaderini belirleme mücadelesi, kaçınılmaz olarak, kendilerine dayatılan tanımlara karşı çıkışı ve alternatif tanımlar yaratılmasını içerir.
Bir İslamcı feminist, Azize el-Hibri, günümüz İslam dünyasında inanan kadınların dinin daha eşitlikçi bir yorumu uğrunda verdikleri mücadeleye değinerek şöyle demektedir:
Müslüman feministler, Müslüman ataerkil otoritenin tehditleri karşısında yılgınlığa kapılmamalıdırlar. Tersine, İslamiyet'te Tanrı ile kul arasında bir ruhban sınıfının bulunmadığı, her insanın kendi inançlarından dolayı Tanrı'ya karşı doğrudan kendisinin sorumlu olduğu gerçeğini hatırlamalıdırlar. Ayrıca, eğer ataerkillik kendi ideolojik sınırları içinde beş ayrı düşünce okulunun varlığını meşru görebiliyorsa, feministler de pekâlâ bunlara bir tane daha eklenmesini isteyebilirler.A. al-Hibri, a.g.e., "Editorial", (10)
Azize el-Hibri'nin akıl yürütmesi kendi içinde son derece tutarlıdır ama, fanatik İslamcıları ve köktendincileri tutarlı savlardan çok, şeriata koşulsuz sadakat ilgilendirmektedir.
Laik topluma olan nefretlerinin kaynağı da işte budur.
Çünkü bir toplum derinden laikleştiğinde, bir cinsin öteki üzerindeki iktidarı, en değerli meşrulaştırma araçlarından birini yitirir. İktidarın tanrısal dayanağı ortadan kaldırıldığında, erkeğin kadın üzerindeki "doğal" üstünlüğü efsanesinin yıkılması yolu da açılmış olur.E. Badinter, Biri Ötekidir, Afa Yayınları, İstanbul
"Din kavramının kendisi, insanlar için değerli yönleri olsa da, ataerkil yapılar, kutuplaşmış değerler ve hiyerarşi ile öylesine lekelenmiş durumdadır ki, en titiz feminist arındırmanın bile bu lekeleri temizlemesi mümkün değildir"Hilde Hein, "Liberating Philosophy: An End to the Dichotomy of Spirit and Matter", derl. Ann Gary ve Marilyn Pearsall, Women, Knowledge and Reality, Unwin Hyman,
diyor, felsefeci Hilde Hein.
Gerçekten de, amacımız barış olduğu zaman, savaşı anlamsız kılmanın yolu, karşı-silahlar üretmek değil, tümüyle silahlardan arınmış bir dünya kurmaya cesaret etmektir!
ALINTI;
Tektanrılı Dinler Karşısında Kadın (adlı kitaptan alıntıdır)
Hıristiyanlık'ta ve İslamiyet'te Kadının Statüsüne
Karşılaştırmalı Bir Yaklaşım
FATMAGÜL BERKTAY
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
204423 rumuzlu üyeden alıntı
Size akp li olmadığımı kanıtlamam için ne yapmam gerekiyor.Din karşıtı bir yazı mı yazmam gerek?
Erdem Bey ;
İnanç,bireyin iç dünyası ile ilgili bir husus yani tamamen vicdani bir konu.Gerek iç hukuk gerekse temel bir insan hakkı olarak uluslararası hukukça da korunan ve inanç sahibi olmamayı da kapsayan bir özgürlük.
Bu özgürlük ,sahip olunan inancı ifade ve bu inancın gerektirdiği ibadeti uygulayabilme özgürlüğünü de içeriyor.Ancak bu sınırsız bir özgürlüğü ifade etmiyor.
AİHS'nin Düşünce, vicdan ve din özgürlüğünü düzenleyen 9maddesinin 2.fıkrası şu şekilde:"Din veya inancını açıklama özgürlüğü, ancak kamu güvenliğinin, kamu düzenin, genel sağlığın veya ahlakın, ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için demokratik bir toplumda zorunlu tedbirlerle ve yasayla sınırlanabilir. "
AİHM,bu özgürlüğün sınırları konusunda çeşitli kararlarında bazı ifadelere yer veriyor;
Kokkinakis _Yunanistan Davası :" ....aynı halk içinde birkaç dinin yan yana varlığını sürdürdüğü demokratik toplumlarda farklı grupların çıkarlarını uzlaştırmak ve herkesin inançlarının saygı görmesini sağlamak için bu özgürlüğe sınırlama getirilebilir."
Kalaç_Türkiye Davası : http://www.inhak-bb.adalet.gov.tr/aihm/karar/kalac.htm (Tümünü okumanız konusunda rica ediyorum çünkü oldukça açıklayıcı ifadeler yer alıyor.)
İnancın ne olduğu ve bunun sınırsız bir özgürlüğü ifade etmediğini izah etmeye çalıştığım bu yazının nedeni şu ;
İnanç bir problem konusu değil.Problem olan, örnek olarak aktardığım kararlarda da daha net ifade edilen gerekçelerin varlığı.O nedenle lütfen inancın bir problem olarak görüldüğü düşüncesini ifade eden ve daha da öteye giderek alıntı yaptığım cümlenizde ifade ettiğiniz üzere inancı bir siyasi oluşuma özgüleyen ifadeler kullanmaktan lütfen kaçının.
Yazımı iyi niyetle okumanızı umuyorum.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Sayın c_selin;
seviyeli iletiniz için size teşekkür ederim, görüşlerinize bende katılıyorum.Ancak alıntı yaptığınız cümleyi tek başına değerlendirmemenizi dilerdim.
Bu forumu ilk okumaya başaldığımda iletilerin arasında alıntı maskesi altında Peygamberlere ve bazı dini değerlere (herkes için dini değer niteliği taşımasa da gerçek anlamda dini değer olduğuna inan insanların olduğunu belirterek) hakaret edildiğini okudum.
Yazmış olduğum yazılarda herkesin inancına saygılı olduğumu ve saygılı olunması gerektiği fikrini savundum. Aksi yönde bir yazı da yazmadığımı zannediyorum. Başörtüsü konusunda ise hukuksal boyutunu tartışalım dedim, hukusal olarak sonuçlanmış bir olayın tartışılmayacağı cevabını aldım.
Bende kendi fikirlerimi yazmaya çalıştım. Bu fikirlerimi yazarken baş örtüsü konusunda; serbest olmasınını düşündüğümü belirttim. Akp nin bu konudaki yanlış tutumunu, başörtüsünü siyasi simge olarak görmesini, dini siyasete alet etmesini v.b. defalarca eleştirdim. Başörtüsünün dinde olup olmadığını sorgulayacağına veya insanlara dinlerini öğretmeye çalışmaktan önce konunun asıl odak noktası olan akp nin bu konudaki tutumunu tartışalım dedim.
Her nedense baş örtüsü veya dinle alakalı bir konuda fikir beyan ettiğimde sürekli akp nin yanlış politikaları ile örnek gösterilerek cevap aldım. Defalarca akp karşıtı olduğumu belirttiğim halde sürekli bu şekilde akp liymişim gibi cevap yazılması beni rahatsız etti....
Dini bir mesledeki görüşüme karşı akp nin yanlış politikası ile cevap verilmesi karşısında belki biraz da öfke ile sizin de alıntı yaptığınız cümleyi kullandım...
Önceki iletilerimde de inan inanmayan herkesin inancına saygılı olunmasını istedim. Başörtüsünün serbest olması fikrini savunurken; başı açık olanın kapalı olandan kapalı olanın da açık olandan üstün tutulamayacağını, bizlerin böyle bir değerlendirme yapma hakkımızın olmadığını ve her ikisine de saygı duyulması gerektiğini belirttim.Ve ekledim: ''siyasi simge olarak kullanılmadığı sürece''.
Pek tabii dir ki kimsenin özgürlüğü de başka bir kimsenin özgürlüğünü kısıtlamamalı.
İletinizde belirttiğiniz ''inancı bir siyasi oluşuma özgüleyen ifadeler kullanmaktan lütfen kaçının'' sözü çok doğru.
Asıl benim anlatmak istediğimde buydu. İnançla alakalı bir konu tartışılırken cevap akp nin siyasi hataları olmamalı.
Siyasi hatalar yazılmasın demiyorum, ancak bir dinci kesim profili çizilerek akp nin yanlış siyaseti örnek gösterilerek insanların inançlarıyla alay ediliyor. Akp dini siyasete alet ediyor, ancak tepki gösterceksek bu şekilde olmaması gerekiğini düşünüyorum.
Tarafınızdan yanlış anlaşıldığım kanaatindeyim.
Göstermiş olduğunuz hassasiyetten dolayı teşekkür eder, saygılar sunarım.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Sanıyorum ki bundan sonra zeytinyağı gibi suyun üstüne çıkmak yerine erdem53 gibi zeytinyağının üstüne çıkmak deyimi moda olacak...
Bir konu bu kadar mı saptırılır bu kadar mı çarpıtılır anlamak mümkün değil. İyi ki forumu yazan baştan beri bilen benim yoksa buradan başlasam okumaya '' vay adiler diye başlarım..'' Daha birinci iletiyi bile okumamış yada anlamamış hatta forumun tam adını kavramamış birisi yazıyor ama sallıyor açıkçası...
Yahu forum benim forumum hikayeyi ben anlatıyorum içine dalıp onu değil bunu tartışalım demek saygısızlıktır en başta. Çok istiyorsan açarsın bir forum kimle istiyorsan tartışırsın. Kaldıki yazdıkların doğru olsa bari. Son ileti ile öncekilerin ilgisi yok... Hele hele kendisine değer verilerek verilen yanıtlarıda göz önüne alırsak hiç mi hiç yok. Ayıptır yahu... yazıktır.
Bazı dini değerlere hakaret edildiğini okumuşmuş... Yahu bende okudum forumu nerede hakaret ? onu göster. Evet hakaret var dini değerlere islami ve hıristiyan dini değerlerine çok ciddi hakaret var var olmasınada bunların tamamı sizden geliyor hemde din adına... yersen dediniz yemedik... Bu ondan mı?
Hangi partiyi tuttuğunuz beni hiç ilgilendirmiyor. isterseniz olmayan yeni kurulacak bir partinin kurucusu olun. Ben neticede okuduğumdan anladığıma ve ona yakınında ne bulduğuma bakarım.
Kaldı ki AKP nin sizin buyurduğunuz gibi
Alıntı:
Size akp li olmadığımı kanıtlamam için ne yapmam gerekiyor.Din karşıtı bir yazı mı yazmam gerek?
AKP nin dindar bir parti olduğunu kim söyledi ? AKP dindar değil aşırı dinci bir partidir. Ve daha ötesi Çankayada ki AKP li dahil hepsi gaflet delalet içinde bulunmaktadır. Sonuncusuda var amadilim varmıyor söylemeye....
Şimdi kısaca sizi son kez değerlendirip uğurlayayım... Çünkü foruma devam etmem gerekiyor çok gereksiz zaman kaybı yaptım sayenizde...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Kur'an ı Kerim e göre Allah ın asla bağışlamayacağı iki suçtan birisi Kul hakkı diğeri Gulül dür. Gulül ne derseniz kamu mallarının talanıdır diye adlandırabiliriz. Ama kul hakkını sanırım anlatmaya gerek yok... (Allah a şirk koşmanın konumuzla ilgisi olmadığından bahsi geçmemektedir. )
.
Düzeltmek istediğim bir husus var, bağışlayın.
Kur'an'da kul hakkının ve kamu malını talan edenin asla affedilmeyeceğini bildiren ayetler yok.
Bunlar hadis kaynaklıdır.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Defaaten dedim her görüşe saygım sonsuzdur. Saygı duyarım yeterki onlarda bana saygı duysun hiç değilse değerlerime saldırmasın. Amma hem saygı duymayacak hem değerlerime gözü kapalı saldıracak yok okadar uzun boylu değil....
Oldukça açık yazmıştım anlamadınız. Bu sefer çok daha açık yazayım yüz kere okuyunuz kesin anlayacaksınız.
Ben müslümana, hıristiyana, ateiste, yahudiye, put pereste, sataniste, hane berduşa, garip tarikat inancı olana, manituya, zeusa, goran,fetoya ve fetocuya, cevşenciye, zart vede zurt a saygılıyım. En azından bana zarar vermedikleri sürece saygılıyım. ABD de göktaşı tarikatına da saygılıydım ama hepsi intihar etti o ayrı... Buraya kadar anlaştık mı???
ANCAK Cevşen gibi islam dışı biat olan saçma sapan bir şeyi kullanana saygı duymama rağmen İSLAM diye yutturmaya kalkana ; Din dışı bir çok öğretiyi salya sümük parayla baskıyla sahte eğitimle kabul ettirmeye çalışan feto ya ve fetoculara; benimde inandığım dini saptırmaya uğraşanlara saygı duymam . Daha da açık yazayım. SATANİSTLER HER NE İSE DÜRÜSTÇE İSLAM DIŞI OLDUKLARINDAN KENDİ İNANÇLARINA SAYGI DUYARIM AMA SATANİSTEN BETER BİR ÖĞRETİYİ BENİMDE DİNİMİ KULLANARAK SAPTIRANLARA SAYGI DUYMAM . Bunu anlayamıyor musunuz ? FETO VE FETOCULARA SAYGI DUYMAM İÇİN ÖNCE KENDİLERİNİN AÇIK VE NET BİR ŞEKİLDE İSLAM DİNİYLE İLGİLERİ BULUNMADIKLARINI İTİRAF ETMELERİ GEREKİR. SAHTEKARLARA DİN SÖMÜRÜCÜLERİNE NEDEN SAYGI DUYAYIM ?
Bu forum başından bu yana DİNİ KENDİ EMELLERİNE ALET EDEN DİNCİ KESİME GERÇEKLERİ GÖSTERMEK, DİNİ KULLANAN BAZI YOBAZLARCA KADININ NASIL SÖMÜRÜLDÜĞÜNÜ ÖRNEKLERLE ANLATMAK DİNDE OLMADIĞI HALDE ATAERKİL BİR DÜZENLE BAZI KESİMLERCE KADININ NASIL AŞAĞILANDIĞINI ANLATMAK VE TARİHTE KADINLARIN NASIL İTİRAZ ETTİĞİNİ GÖSTEREN ANEKTOTLARLA DOLU OLACAKTIR. Ancak sizin müdahalenizden beri hurafe ve saçmalıklarla uğraşılmaktadır. Siz yazdığınız yazının tam tersini yazan bir kişilk olarak şu ana kadar yer aldınız. Son yazınızı sizin yazdığınızdan kuşku duyuyorum...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Örneğin forum başlığında bile olan TÜRBANI başörtüsü diye kullanma hakkınız yoktur. YA TÜRBAN DERSİNİZ YADA O KUNUYA GİRMEZSİNİZ. TARİHİ GELENEKLERİMİZDEN OLAN BAŞ ÖRTÜSÜ YEMENİ YAZMA TÜLBENTİ ÜÇ METRELİK PAÇAVRA PARÇASI TÜRBANLA KARIŞTIRARAK FORUMUMU KİRLETEMEZSİNİZ. Baş örtüsü, yemeni, yazma, tülbent gibi islam öncesi geleneklerimizden beri gelen anneannelerimizin ondan öncelerinin kullandığı örtü ile KESİN SİYASİ SİMGE OLAN ÜÇ METRELİK PAÇAVRA TÜRBANIN İLGİSİ YOKTUR. Onun için forumun yazarının terimlerine uyma nezaketini gösteriniz ve ben şöyle diyorum siz demeyebilirsiniz gibi UKALALIKLAR etmeyiniz.
Ben Türbanın asla ve kata dini bir değer olduğuna inanmıyorum. VE BUNA SAYGI DUYMALISINIZ. HEP SİZE DUYULACAK DEĞİL YA...
Örneğin izmir de bulunan YAMANLAR okulundaki kız çocuklarının okula başladıktan sonra ABLALAR ABİLER etkisiye '' biz kapanmaya karar verdik '' diyerek türban takması asla dini değil siyasidir ve savcıların görev yapması gereken bir durumdur.
Konya forumunda daha açık yazacağım gibi diyanet kursunda Kur!an kursu gören kızlarımızın ailelerine kız başına aylık 20 YTL vererek yasa dışı kuran kursuna aldırmak başlarına türban takmak sonra 500 ytl için ölümlerine neden olmak daha acısı başbakanlıkça ölenlerin ailelerine 15 bin ytl vermek din le ilgisiz siyasi ahlaksız rezil bir konudur. Bunun da soruşturulması gerekir savcılarca amma nerede.....
Ben Laik devlet kuralları haricinde daha hiç bir kıza kadına başını aç dendiğini dutmadım ama tersini çok gördüm... Bu konuda da yanıldığınızı en iyi siz biliyorsunuz. Eğer türban siyasi simge değilse nasıl olduda 2002 den bu yana yüzde 678 oranında arttı ? İnsanlar birden mi dindar oldu ?
Kaldıki mevcut iktidar alenen vatanı satarken insanlara verilen oyalanma aracı türbanla fazla vakit kaybettiğimi sanıyorum . Lütfen artık yazmayın....
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Kardeş varolmayan birşeyden bahsetme ALLAHIn esmasında, hangi lisanda olursa olsu tanrı diye bi ismi yok . insanlara zorla bu tür şeyler dikte etmek medeniyete , yaşadığımız çağa ve demokrasiye (bazılarına göre parası olandan başkasının hakkı olmayan ve onun görüşünü paylaşmayanın hakkı olmayan) demokrasiye ve öğrenme ile ifade özgürlüğüne ne kadar uygun olur.Ne kadar adaletli olur. bu yüzden birbirimizle uğraşmayı bırakıp önümüze bakmalıyız. Yoksa hiçbir yere varamayız. Hiçbirşey elde edemeyiz .lütfen sağcıların çoğunun anlattığınız gibi davrandığı doğru fakat aynı olay soltaraf içinde geçerli.Yani iki taraftada dini suistimal edenler var .Bu konuda hepsi birbirinden yamuk.bizede bu konularda görüş yazarken adaletli olmak düşer .siz nedersiniz
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Sayın erdem53 ;
Niyetim,düşüncelerinize ve yazılarınıza direktif vermek değildi.Bunu bu şekilde yorumlamadığınız için memnunum.
Fakat bu,daha öteye gitmek istediğim bir konu değil.
saygılarımla
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
teknolojik rumuzlu üyeden alıntı
Kardeş varolmayan birşeyden bahsetme ALLAHIn esmasında, hangi lisanda olursa olsu tanrı diye bi ismi yok .
Aslında Tevrat ve İncil'de de ALLAH diye bir isim yok.
Tercümelerde Allah diye tercüme edilmişse de İbranice'de ALLAH diye bir kelime yahut İlah ismi yok.
Allah isminin kaynağıyla ilgili ilginç tartışmaların yapıldığı bir link.
http://www.turandursun.com/forumlar/...read.php?t=499
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Adamın biri hem de suyun öte yanında bir yerlerde pastane işletir. İlk yaz ile birlikte dondurma satışlarına başlar. Pek tabii öncesinde gıcır gıcır, kesenin bol yanından granit bir dondurma tezgahı, iç mekana masif masa iskemleler, asma tavanlar, spot ışıklar epey yatırım yapıp neresinden bakarsanız bakın 'dondurmanın kralı' burda havasında mekanı da hazır eder.
Eh vatandaş da hücum eder. Üç gün de iki ton dondurmayı külahlara top top dizer..., iken; Tarım Müdürlüğü gıda denetimcileri de bizim dondurmacının mekana uğrar.
Oşgeldin, beşgittin,,, faslı kısa sürer.
Beyfendi hani 'ruhsat'???
-alacağız, müracaatı yaptık.
E peki hani üretim belgesi???
-hık?? mık?? cık??
Olmadı ama,,, üretim yeri nerde? Oraya gidelim...
Bu sefer dondurmacı öznesi, tümleci, yüklemi tam cümlesini hem de iki tanesinden nihayet kurar..,
-Sizi üretim mahalline sonra götüreceğim. Önce Müdürünüzle görüşmem lazım.
Nizami cümlelerini söylerken de dondurmacımız habire gömleğinin cebini çekiştirmektedir. Spot ışıkların altında akp rozeti de ışıl ışıl ışıldamaktadır.
Her nasılsa gözleri görmez denetimcilere rastlamış aksilik bu ya bizim dondurmacı,,, kocca rozeti göremeyen memurlar üretim belgesini ne edecekler diye içinden de geçirmektedir kesin ya,,, şimdi buraya her şeyi açık açık yazmanında pek alemi yok.
Bundan sonrası bir aylık bir süreç....
Kısa kısa geçeyim,
Memur milleti taktı mı takıyor işte... Dondurmacı hakkında tutanak düzenleyip, akabinde üretim mahallini kapatma kararı alıyorlar. Derhal Belediye ve İl Sağlık Müdürlüğü'ne durumu bildiriyorlar.
Kapatma kararı hemen elden, zimmetle dondurmacıya tebliğ ediliyor.
Dondurmacı tebligatı alıp; üretim belgesi, işyeri ruhsatı filan almaya mı koşturuyor???
Nerde öyle vatandaş!!
Derhal parti binasına koşturuyor.
Mahallin parti teşkilatının 'keresteci' adamı sabah memurlar daha kahvaltılık simitlerini alırken Hükümet Binasına (!) varıyor.
Tarım Müdürünün bekliyor, bekliyor,,, beklerken de söylenip duruyor,,, 'işte devletin memurunun hali. saat kaç oldu gelecek de iş yapacak' kıvamında cümlelerini ortalığa savurup duruyor.
Tarım Müdürü gelir gelmez sebebi ziyaretini arzediyor.
-Ya Müdürüm, şu bizim dondurmacı iyi adamdır, hoş adamdır, garibandır,,, ekmek parası, tezgahını bozma...
Müdür de işte sigara yasağından da etkilenmiş, asabi davranıp,,, mühim kişi keresteci 'partili'yi def'ediyor. Çarçabuk kendini kapalı alan dışına atıp, sigarasını tellendiriyor.
Keresteci partili anlıyor ki,,, boşu boşuna küççücük memurla haşır neşir oluyor, kendini de ezdiriyor.
İlkin vilayetteki Tarım Müdürünü telefonla arayıp, muhatap olduğu muameleyi ve iyi vatandaş, temiz esnaf dondurmacısının da böyle bir idare tarafından nasıl taciz edildiğini beyan ediyor. Akabinde vaziyete el konulmasını da emrediyor.
Yetmez..., ordan Mülki Amire de ziyaretini yapıyor.
Mülki Amir dondurmacının dosyasını ve Müdürü makamına istiyor.
Bu görüşmeden sonra da; dondurmacıya üretim izni ve işyeri ruhsatı alması için tastaman 1 aylık süre veren bir karar çıkıyor.
Dondurmacımız; sanayi çarşısında 10 mt2 lik körkaranlık bir dükkanda üretim yapmaya ve satışlarına, havalarda kasıp kavurmaya devam ederken; biraz kârdan feragat edip aynı çarşıda daha havadar 25 mt2lik bir dükkan kiralayıp,,, usule uygun bir üretim mahalli tadilatını yapmaya başlıyor.
Henüz bazı eksikleri var.., ama dondurmacımızın en azından gösterilecek bir üretim mahalli var...
Kimbilir belki üretim izni için tahkikata gelinsin filan bekliyordur. Bundan sebep halihazırda halen üretim izni yok. Ruhsata da karşı parti Belediye Başkanı kesin taş koydu,,, halen yok.
Ama satışlar tam gaz devam etmekte...
Yakasında rozeti var...
________________________
Çok sıradan bir hikaye mi??
Evet...
Dikkate değer kısmı yok yani??
Hayır var...
Dikkate değer kısmı; SIRADANLIĞI...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Bazı dini değerlere hakaret edildiğini okumuşmuş... Yahu bende okudum forumu nerede hakaret ? onu göster.
diğer üyelrin değil sadece sizin bir iletinizden.Alıntıda olsa bunu yayınlamanız ve dalga geçmeniz saygısızlık değil mi?
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
.........
Ufacık çocuğa taciz /tecavüz eden sapık zihniyetli kişiler ''sevilen islam değerli şahsiyetleri '' olarak gösteriliyor.
1. Hz. Zekeriya bir gecede 1000 karısıyla yatıp hamile bırakmış. İşte kudret buymuş ... ( Ötesini yazacağım ayıp olacak...) Bunu yazan İlahiyat Profesörü Süleyman Uludağ, bir İslam âlimi. Vakit Gazetesi’nde İslami ahlak uzmanı Hüseyin Üzmez de bir İslam âlimi. İkisi yan yana, olur size ulema. Üstelik cevazı oybirliğiyle verirler, çünkü çok anlaşırlar: Biri teoride, öteki pratikte seri cima allamesi.Hüseyin Üzmez ana kız, erişkin sübyan, arkadaş torunu falan, ilmini pratikte götürüyor. Bulsa 1000 hatun Yoksa Süleyman Hoca’yı yalancı çıkarmaz.. Türkiyenin uleması bunlar... Neyse konuyu gene kaydırdım da diyeceğim o ki bu İlahiyat profesörünün hiç bir bilimsellikten haberi yok. Ne tarihi ne fiziki varsa yoksa Zekeriye'nın pipisi...
Eğer birisi bir yanlış yapmışsa ve cevap olarak da hakaret etmeniz gerekiyorsa, neden hedef o kişi değil de Peygamber???
iyi ki daha ötesini yazmamışsınız. Peygamberlere saygınız bu mu?
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Ancak sizin müdahalenizden beri hurafe ve saçmalıklarla uğraşılmaktadır. Siz yazdığınız yazının tam tersini yazan bir kişilk olarak şu ana kadar yer aldınız. Son yazınızı sizin yazdığınızdan kuşku duyuyorum...
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Sanıyorum ki bundan sonra zeytinyağı gibi suyun üstüne çıkmak yerine erdem53 gibi zeytinyağının üstüne çıkmak deyimi moda olacak...
Bir konu bu kadar mı saptırılır bu kadar mı çarpıtılır anlamak mümkün değil. İyi ki forumu yazan baştan beri bilen benim yoksa buradan başlasam okumaya '' vay adiler diye başlarım..'' Daha birinci iletiyi bile okumamış yada anlamamış hatta forumun tam adını kavramamış birisi yazıyor ama sallıyor açıkçası...
Yahu forum benim forumum hikayeyi ben anlatıyorum içine dalıp onu değil bunu tartışalım demek saygısızlıktır en başta. Çok istiyorsan açarsın bir forum kimle istiyorsan tartışırsın. Kaldıki yazdıkların doğru olsa bari. Son ileti ile öncekilerin ilgisi yok... Hele hele kendisine değer verilerek verilen yanıtlarıda göz önüne alırsak hiç mi hiç yok. Ayıptır yahu... yazıktır.
sayın commodore1tr;
öncelikle sonunda bir iletimi dahi olsa okuma zahmetine katlandığınız için size teşekkür ederim.
Eğer son iletim gibi bundan önce yazmış olduğum ve kısmen cevapladığınız iletilerimi de okumuş olsaydınız; tamamen aynılarını hatta daha ayrıntılı olarak görecektiniz.Aşağıda son iletimdeki yazdıklarımın daha önceki iletilerim içinde geçen, sayfa ve ileti numaralarını kırmızı yazıyla yazıyorum.
Alıntı:
erdem53 rumuzlu üyeden alıntı
Sayın c_selin;
seviyeli iletiniz için size teşekkür ederim, görüşlerinize bende katılıyorum.Ancak alıntı yaptığınız cümleyi tek başına değerlendirmemenizi dilerdim.
Bu forumu ilk okumaya başaldığımda iletilerin arasında alıntı maskesi altında Peygamberlere ve bazı dini değerlere (herkes için dini değer niteliği taşımasa da gerçek anlamda dini değer olduğuna inan insanların olduğunu belirterek) hakaret edildiğini okudum.
Yazmış olduğum yazılarda herkesin inancına saygılı olduğumu ve saygılı olunması gerektiği fikrini savundum. Aksi yönde bir yazı da yazmadığımı zannediyorum. Başörtüsü konusunda ise hukuksal boyutunu tartışalım dedim, hukusal olarak sonuçlanmış bir olayın tartışılmayacağı cevabını aldım.( Sayfa: 17, İleti:167 )
Bende kendi fikirlerimi yazmaya çalıştım. Bu fikirlerimi yazarken baş örtüsü konusunda; serbest olmasınını düşündüğümü belirttim. Akp nin bu konudaki yanlış tutumunu, başörtüsünü siyasi simge olarak görmesini, dini siyasete alet etmesini v.b. defalarca eleştirdim. Başörtüsünün dinde olup olmadığını sorgulayacağına veya insanlara dinlerini öğretmeye çalışmaktan önce konunun asıl odak noktası olan akp nin bu konudaki tutumunu tartışalım dedim. (Sayfa:34, İleti:331)
Her nedense baş örtüsü veya dinle alakalı bir konuda fikir beyan ettiğimde sürekli akp nin yanlış politikaları ile örnek gösterilerek cevap aldım. Defalarca akp karşıtı olduğumu belirttiğim halde sürekli bu şekilde akp liymişim gibi cevap yazılması beni rahatsız etti....
Dini bir mesledeki görüşüme karşı akp nin yanlış politikası ile cevap verilmesi karşısında belki biraz da öfke ile sizin de alıntı yaptığınız cümleyi kullandım...
Önceki iletilerimde de inan inanmayan herkesin inancına saygılı olunmasını istedim. Başörtüsünün serbest olması fikrini savunurken; başı açık olanın kapalı olandan kapalı olanın da açık olandan üstün tutulamayacağını, bizlerin böyle bir değerlendirme yapma hakkımızın olmadığını ve her ikisine de saygı duyulması gerektiğini belirttim.Ve ekledim: ''siyasi simge olarak kullanılmadığı sürece''. (Sayfa: 24, İleti: 232), (Sayfa: 24, İleti: 240)
Pek tabii dir ki kimsenin özgürlüğü de başka bir kimsenin özgürlüğünü kısıtlamamalı.
İletinizde belirttiğiniz ''inancı bir siyasi oluşuma özgüleyen ifadeler kullanmaktan lütfen kaçının'' sözü çok doğru.
Asıl benim anlatmak istediğimde buydu. İnançla alakalı bir konu tartışılırken cevap akp nin siyasi hataları olmamalı.
Siyasi hatalar yazılmasın demiyorum, ancak bir dinci kesim profili çizilerek akp nin yanlış siyaseti örnek gösterilerek insanların inançlarıyla alay ediliyor. Akp dini siyasete alet ediyor, ancak tepki gösterceksek bu şekilde olmaması gerekiğini düşünüyorum. (Sayfa: 34, İleti: 331)
Tarafınızdan yanlış anlaşıldığım kanaatindeyim.
Göstermiş olduğunuz hassasiyetten dolayı teşekkür eder, saygılar sunarım.
Diğerleri sizin yazmış olduğunuz iletilerde mevcut. Ne yazdığınızı da biliyorsunuzdur herhalde. Dilerseniz onların da sayfa ve ileti numaralarını yazarım.
Ayrıca konuda ilerleyemediğinizi ve benden dolayı hurafe ve saçmalıkla uğraştığınız yazıyorsunuz. Ancek her nedense Ezan ve Cevşen gibi tartıştığımız konular ilk siz ve sizi alkışlayan üyeler tarafından gündeme getirildi. Ben de kendi fikrimi yazdım. Eğer sadece sizin gibi düşünenler yazacaksa, başka üyelerin boşuna yazmayıp sizin zamanınızı almaması için açıkça belirtiniz.
Saygılar...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
İlginç ;
Alıntıda olsa yayınlamak ve dalga geçmek saygısızlık ise alıntıdan alıntı yaparak tekrar aynını yazmakta saygısızlık değil mi? Ben alıntı yapınca saygısızlık siz alıntı yapınca örnekleme mantığınızı yalanlamaktan bıktım bayım...
O yazıda bir satır Hz.Zekeriya ya saygısızlık yok. Ona yapılan saygısızlık terbiyesizlik aşağılık davranışa karşı tepki var. Siz her okuduğunuzu böyle mi anlıyorsunuz? Kur'an da bile böyle anlatılan bir kişiyi Kur'an dışı saçma sapan bir şekilde anlatan bu sayede kadını aşağılayarak erkeği öven özellikle sapıklık yapan hüseyin efendiye destek diye yazılan din dışı yazıyla dalga geçmeyecek gerçekleri söylemeyecek miyim ? Bırakayım kalsın değil mi? Bir sürü saf temiz dinini normal yaşamak isteyen kansın değil mi? Ah siz var ya siz... Din tacirlerini bırakın artık... Onların yolu yol değil.. Kepazelik en sonunda kendi pisliklerinde boğulacaklar.
O yazı özetle kendi pisliğinizi rezaletinizi kepazeliğinizi cinsel sapmalarınızı dini ve dinen büyük kişileri kullanarak yapmayın ahlaksız pislikler demek istiyor. O yazıyı bin kere yazarım...
Bir Hz. Sıfatını almış kişi hakkında olmayan yalanlara da sus dediniz ya sizin tüm fikirleriniz işte böyle dindar gibi görünüp yavaş yavaş din dışılığı din yapmak isteyenlere saygı... Yok o kadar uzun boylu değil...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Cevşen konusunu sayın fishher açmış oda tartışma için değil camide satıldığını söylemiş. Hay dili tutulsaymış. Kıyameti kim kopardı ? Siz. Baştan sona okuyorum da gerçektende bu yaptığınız zeytin yağından bile hafif terimeme bile yetmeyecek durum.
Neyse fazla uzatmaya gerek yok anlayan anladı anlamayana diyecek bir şey yok. Ezan ın Türkçe okunması hususunu gündeme getirmiştim ben sizin gibi Kur'an da var yok tartışmasını değil örneğin... Birde ısrarla Ezan ARAPÇA olmalı demenize inanamadım bu çağda... ATATÜRK ün ezanı Türkçe okuttuğunu unutarak saldırmanız ezanın türkçe oluşuna sizi ifşa ediyor aslında.. Neyse uzatmayalım .
Sadece şunu söyleyeyim ben eğer islam peygamberi günümüzde yaşasaydı. En az 50 adet ciddi korumalı internet sitesi olurdu. Yolculuğunu deveyle değil özel jetle yapardı. İstanbul da oturacaksa devesini salıp oturduğu yerde ev istemez ( Kimse kırılmasın diye ) öncelikle depreme dayanıklılık imar izni yetim hakkı yağma gibi durumlara bakardı... Daha neler neler yapardı da yazmayayım...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
İlginç ;
O yazıda bir satır Hz.Zekeriya ya saygısızlık yok. Ona yapılan saygısızlık terbiyesizlik aşağılık davranışa karşı tepki var. Siz her okuduğunuzu böyle mi anlıyorsunuz?
Sn Commodore1tr;
Upuzun ve teması aşikar olan yazınızın içeriğinin; içinden ayıklanmış bir mite** saygısızlık/saygı demogojisine hammadde edilmesi asıl 'emeğe/bilgiye saygısızlık'tır.
**hele ki o mit; özellikle hayatlarını, kişisel faydalanımlarını, varlık izahatlarını, beşeri zaaflarını tedarikte din imgeleri hallaç pamuğu gibi attıran, yere çalan istismarcılarca zaten heba ve feda edilmişken.....
Bazen; kitabın ortasından yahut jargonun lümpeninden,,, hani anlamayan kalmasın, zorunlu alınganlar çoğalmasın maksadıyla mevzuuyu anlatmak lazım...
Velhasıl bu esnada müracaat; komunite sözlükler ve entryleri olabilir...
Misal; www.itusozluk.com
ilgili entry; 'dincilerin kafayı seksle bozması'
ilgili başlık iletilerinden bir alıntı;
dinci dediğimiz yobaz kesimki bu kesim dini dinde olmayanlar ile beraber yaşamayı kendilerine görev bilip hurafelerle kurdukları islamı hak göstermeye çalışanlardır. bu kişiler yıllar boyu şeyhleri tarafından bayanlara çok yaklaşmamaları tembih olunur, aynı şeyh bunlara 4 e kadar eş alabileceklerinide söyler. şimdi böyle olunca sorgulamaya yasak edilmiş beyin ve düşünce sistemleri paradokssal bir ikileme düşer ve devrelerde arıza oluşur bunun neticesinde 70 ini devirmiş kişiler dahi 15 ine gelmemiş çocuklara sarkar işi sapıklık boyutuna çıkartabilir.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
İlginç ;
Alıntıda olsa yayınlamak ve dalga geçmek saygısızlık ise alıntıdan alıntı yaparak tekrar aynını yazmakta saygısızlık değil mi? Ben alıntı yapınca saygısızlık siz alıntı yapınca örnekleme mantığınızı yalanlamaktan bıktım bayım...
.......
O yazı özetle kendi pisliğinizi rezaletinizi kepazeliğinizi cinsel sapmalarınızı dini ve dinen büyük kişileri kullanarak yapmayın ahlaksız pislikler demek istiyor. O yazıyı bin kere yazarım...
Sayın commodore1tr;
yazılarımda defaatle dine ve bazı değerlere karşı hakaret ediliyor diye yazdım.Alıntı da olsa aynılarını kopyalıyarak yayınlamaktan kaçındım. Ancak ısrarla bana nerede hakaret var diye soruldu.Sizin aşağıdaki iletinizde olduğu gibi.
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Bazı dini değerlere hakaret edildiğini okumuşmuş... Yahu bende okudum forumu nerede hakaret ? onu göster.
Ben de sizin yazınızı desteklemekte olan bir üyenin imzasında bulunan, aşağıdaki söze uyar mahiyette; karanlık yüzleri ortaya çıkarmak amacıyla alıntı yaptım.
Alıntı:
''Herkes Ay'a benzer, çünkü herkesin kimseye göstermediği bir karanlık yüzü vardır.''
Okuyanlar anlamıştır.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Örneğin forum başlığında bile olan TÜRBANI başörtüsü diye kullanma hakkınız yoktur. YA TÜRBAN DERSİNİZ YADA O KUNUYA GİRMEZSİNİZ. TARİHİ GELENEKLERİMİZDEN OLAN BAŞ ÖRTÜSÜ YEMENİ YAZMA TÜLBENTİ ÜÇ METRELİK PAÇAVRA PARÇASI TÜRBANLA KARIŞTIRARAK FORUMUMU KİRLETEMEZSİNİZ. Baş örtüsü, yemeni, yazma, tülbent gibi islam öncesi geleneklerimizden beri gelen anneannelerimizin ondan öncelerinin kullandığı örtü ile KESİN SİYASİ SİMGE OLAN ÜÇ METRELİK PAÇAVRA TÜRBANIN İLGİSİ YOKTUR. Onun için forumun yazarının terimlerine uyma nezaketini gösteriniz ve ben şöyle diyorum siz demeyebilirsiniz gibi UKALALIKLAR etmeyiniz.
Lütfen artık yazmayın....
Sayın commodore1tr;
siz hiç ÜÇ METRELİK PAÇAVRA PARÇASI ile üniversiteye girmeye çalışan bir öğrenci gördünüz mü?
Ya da Baş örtüsü, yemeni, yazma, tülbent v.b. ile üniversiteye girebilen bir öğrenci gördünüz mü?
Bırakınız üniversiteyi ve öğrencileri; veli olarak diploma törenine katılabilen bir anneyi gördünüz mü? Okulun bahçesinde dahi görebildiniz mi?
Okul hayatı bir tarafa normal hayatta da, Eğer siz baş örtüsüne, yemeni ye, yazma ya ve tülbente karşı değilseniz mesele yok demektir.
Yazdığım yazılara cevap yazma zorunda değilsiniz. Ancak bana ''ukalalalıklar etmeyiniz'' diye yazmanızın amacı; size aynı üslüpla cevap vermemi sağlayarak üyeliğimi askıya aldırtmak ve bu şekilde benden kurtulmak herhalde....Merak etmeyiniz size aynı üslüpla cevap yazarak sizinle aynı seviyeye inmeyeceğim. Bu konuda müsterih olunuz.
Ancak şunu da bilmenizi isterim ki; forumun başında karşıt fikirlere yer olmadığını veyahutta yalnızca aynı fikirdeki insanların foruma katılabileceklerini belirtmiş olsaydınız kesinlikle ileti yazmazdım..
Bir daha da yazmayacağımdan emin olabilirsiniz.Son olarak aşık Sümmani'nin bir türküsünü yazmak istiyorum, müsadenizle;
Ceylan gözlerine kurban olduğum
Tanrı selamını almaz mısınız
Mevla sizi süs için mi yarattı
Biz gel demeyince gelmez misiniz
Gurbete gidenler azığın alır
Kimisi giderken kimisi kalır
Kimi sevap için Kabeye varır
Kabe kapınızda bilmez misiniz
Karadır kaşınız yaydan nic'olur
Bugün dünya yarın ahret nic'olur
Bir gönül yapması yüz bin hac olur
Siz gönül yapmasın bilmez misiniz
Sümmani'yem ey dil yare n'iderim
Başım alır diyar diyar giderim
Yarın mahşer günü dava ederim
Siz mahşer yerine gelmez misiniz.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Sayın erdem53;
Onay verilmeyen iletinizi ısrarla yazmak aslında beni atın demek. Farkındaysanız buna karşı direnmekteyiz. Sorması ayıptır siz bu sitenin yönetimini salak akılsız aptal mı sandınız da
Alıntı:
Yazdığım yazılara cevap yazma zorunda değilsiniz. Ancak bana ''ukalalalıklar etmeyiniz'' diye yazmanızın amacı; size aynı üslüpla cevap vermemi sağlayarak üyeliğimi askıya aldırtmak ve bu şekilde benden kurtulmak herhalde....Merak etmeyiniz size aynı üslüpla cevap yazarak sizinle aynı seviyeye inmeyeceğim. Bu konuda müsterih olunuz.
gibi bir yazı yazıyorsunuz?
Bu site yönetimi üyeliği askıya almak için kimseye sormaz kimseden icazet almaz. Aslında enteresan bir şekilde commodore1tr ın üyeliğinin askıya alınması gerektiğini söylüyorsunuz da ne o nede commodore1tr ın dediği ile hareket etmeyiz. Yönetim tarzımız oldukça açık. ATATÜRK ilkeleri çok hassas olduğumuz bir konu ve dediğimiz gibi HERKESİN DEMOKRASİSİNİN DE BİZE KALKMASINI beklemeyecek kadar demokratiğiz....
Size çok açık bir şey söyleyeyim sizin üyeliğinizi askıya almayı bir kere çok ciddi düşündüm oda bu forumda Atatürk ile yazdığınız bölümdü. Çanakkale bahsinde uzun uzun düşünüp boşver dedim ve commodore1tr a mesaj attım o konunun üstüne gitmemesini rica ettim. Çünkü biliyorum ki o konuda üstünüze gelse sonunda siz askıya alınmayı başaracaksınız.
Bu forumu çok dikkatli takip ediyorum. Siz sanıyorsunuz ki bir tek benim iletilerim onay almıyor bazen hayır sayın cognis in sayın fischer in iletileride bazen takılıyor değiştiriliyor. Size ayrıcalık yok. Ama siz size katılmayan herkesi suçladığınızdan vede ŞAKŞAKÇI saydığınızdan oluyor bu durum.
Yine belirtmem gerekirki akıp giden forum sürecinde okumayan yada okuduğunu görmezden gelen başka şeyler diyip duran sizsiniz. Türkçe ezan buna en belirgin örnektir o konudaki tutum ve davranışlarınız vede yazdıklarınız aslında sizin çok yanlış düşündüğünüzün en büyük kanıtıdır.
Foruma yazıp yazmamakta serbestsiniz ona karışamayız. Ancak başkalarının düşüncelerinede saygılı olmak zorundasınız. Türban konusunda üniversitelerimizle ilgili daha ciddi bilgi sahibi olmanız konusunu çok isterim okuyunuz bakalım nereden nereye neden gidilmiş...
Lütfen yazılarınızda ölçülü olunuz. Herkese saldırıyorsunuz ben dahil. Komik bir şeyde söyleyeyim size bana hakaret ettiğiniz iletiyi düzelterek ben onay verdim gene de askıya almadım ama her şeyin bir sınırı vardır....
Şiir yazmama gerek yok saygılar.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Din ve kadın içiçe geçmiş kavramlar kadar çok literatürde yer edindi ise de;
TANRI; KADINI MUHATAP ALMAZ...
Bunu öncelikli tespit şart...
İslamiyet de buna riayet eder.
Kuran'ı Kerim kadını MUHATAP ALMAZ...
Erkeğe hitap eder.., kadına ait tüm düzenlemelerde tanrı kendi yarattığı 'kadın'a erkek aracılığıyla yol gösterir.
Tüm hurafeler, istismarlar bir bakıma bu hal karşısında ibra olmalılar... Zira buna kaynak asıldır, Kuran'ı Kerim'dir.
içinden kadın geçen ayetlere biraz bakalım,
BAKARA SURESİNDE;
İman etmedikleri sürece Allah'a ortak koşan kadınlarla evlenmeyin. Allah'a ortak koşan kadın hoşunuza gitse de, mü'min bir cariye Allah'a ortak koşan bir kadından daha hayırlıdır. İman etmedikleri sürece Allah'a ortak koşan erkeklerle, kadınlarınızı evlendirmeyin. Allah'a ortak koşan hür erkek hoşunuza gitse de, iman eden bir köle, Allah'a ortak koşan bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar ateşe çağırırlar, Allah ise izniyle, cennete ve bağışlanmaya çağırır. O, insanlara âyetlerini açıklar ki, öğüt alıp düşünsünler.(221. ayet)
ayrıca; 222. ayet, 223. ayet,,,
Eğer (yemin edenler yeminlerinden dönmeyip kadınlarını) boşamaya karar verirlerse (ayrılırlar). Biliniz ki, Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
(227.ayet)
(Dönüş yapılabilecek) boşama iki defadır. Sonrası, ya iyilikle geçinmek, ya da güzellikle bırakmaktır. (Evlilikte) tarafların Allah'ın belirlediği ölçüleri koruyamama endişeleri dışında kadınlara verdiklerinizden (boşanma esnasında) bir şeyi geri almanız sizin için helal olmaz. Eğer onlar Allah'ın belirlediği ölçüleri gözetmeyecekler diye endişe ederseniz, o zaman kadının (boşanmak için) bedel vermesinde ikisine de günah yoktur. Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır. Sakın bunları aşmayın. Allah'ın koyduğu sınırları kim aşarsa onlar zalimlerin ta kendileridir. (ayet 239)
İçinizden ölenlerin geride bıraktıkları eşleri, kendi kendilerine dört ay on gün (iddet) beklerler. Sürelerini bitirince artık kendileri için meşru olanı yapmalarında size bir günah yoktur. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
(ayet 234)
Kendilerine el sürmeden ya da mehir belirlemeden kadınları boşarsanız size bir günah yoktur. (Bu durumda) -eli geniş olan gücüne göre, eli dar olan da gücüne göre olmak üzere- onlara, aklın ve dinin gereklerine uygun olarak müt'a verin. Bu iyilik yapanlar üzerinde bir borçtur. (ayet 236)
Eğer onlara mehir tespit eder de kendilerine el sürmeden boşarsanız, tespit ettiğiniz mehrin yarısı onlarındır. Ancak kadının, ya da nikah bağı elinde bulunanın (kocanın, paylarından) vazgeçmesi başka. Bununla birlikte (ey erkekler), sizin vazgeçmeniz takvaya (Allah'a karşı gelmekten sakınmaya) daha yakındır. Aranızda iyilik yapmayı da unutmayın. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı hakkıyla görendir.(ayet 237)
(bu ayette kadın dikkate alınmış,, ancak erkek lehine!!!)
Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah’ın katındadır.
(Ali İmran 14. ayet)
Hani melekler, “Ey Meryem! Allah seni seçti. Seni tertemiz yaptı ve seni dünya kadınlarına üstün kıldı. (Ala İmran 42. ayet.., mümin kadınlara hitaben ayetlere rastlamak pek mümkün olmasa da; Kuran'da bazı yüce? kadınlara yekten hitap içeren ayetler mevcut.)
Eğer, (velisi olduğunuz) yetim kızlar (ile evlenip onlar) hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız, (onları değil), size helâl olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın.2 Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız o taktirde bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur. (nisa 3. ayet)
**Nisa Suresinde; Kuran her ne kadar surenin ismi 'nisa' olsa da ya insanlara ya da erkeğe (kadına direkt hitap tercih edilmemiştir)) seslenmektedir.
Kadınlarınızdan fuhuş (zina) yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin. Eğer onlar şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye veya Allah onlar hakkında bir yol açıncaya kadar kendilerini evlerde tutun (dışarı çıkarmayın).
(nisa 15.ayet)
Ey iman edenler! Kadınlara zorla mirasçı olmanız size helal değildir. Açık bir hayasızlık yapmış olmaları dışında, kendilerine verdiklerinizin bir kısmını onlardan geri almak için onları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadıysanız, olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız da Allah onda pek çok hayır yaratmış olur.(nisa 18.ayet)
Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da “gayb”ı korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün. Eğer itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah çok yücedir, çok büyüktür.
(nisa 34. ayet)
Eğer bir kadın kocasının, kendisine kötü davranmasından, yahut yüz çevirmesinden endişe ederse, uzlaşarak aralarını düzeltmelerinde ikisine de bir günah yoktur. Uzlaşmak daha hayırlıdır. Nefisler ise kıskançlığa ve bencil tutkulara hazır (elverişli) kılınmıştır. Eğer iyilik eder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (nisa 128. ayet)
Size ne oluyor da, Allah yolunda ve, “Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zâlim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?
(nisa 75. ayet)
Ancak gerçekten zayıf ve güçsüz olan, çaresiz kalan ve hicret etmeye yol bulamayan erkekler, kadınlar ve çocuklar başkadır. (nisa 98. ayet)
Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, kadınlar arasında adaleti yerine getiremezsiniz. Öyle ise (birine) büsbütün gönül verip ötekini (kocası hem var, hem yok) askıda kalmış kadın gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir. (nisa 129. ayet)
Nahl Sûresinin 92 . Ayeti;
Bir topluluk diğer bir topluluktan daha (güçlü ve) çoktur diye yeminlerinizi aranızda bir hile ve fesat sebebi yaparak, ipliğini iyice eğirip büktükten sonra (tekrar) çözüp bozan kadın gibi olmayın. Allah bununla sizi ancak imtihan eder. Hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri kıyamet günü size elbette açıklayacaktır.
Nûr(*) Sûresinin 8,9 . Ayetleri;
Kocasının yalancılardan olduğuna dair Allah’ı dört defa şahit getirmesi (Allah adına yemin etmesi), beşinci defada da eğer kocası doğru söyleyenlerden ise Allah’ın gazabının kendi üzerine olmasını dilemesi, kadından cezayı kaldırır.
Nûr(*) Sûresinin 31 . Ayeti;
Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut, kocalarının babalarından yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!
Ahzâb(*) Sûresinin 32 . Ayeti;
Ey Peygamber’in hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer Allah’a karşı gelmekten sakınıyorsanız (erkeklerle konuşurken) sözü yumuşak bir eda ile söylemeyin ki kalbinde hastalık (kötü niyet) olan kimse ümide kapılmasın. Güzel (ve doğru) söz söyleyin.
Ahzâb(*) Sûresinin 33 . Ayeti;
Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekatı verin. Allah’a ve Resülüne itaat edin. Ey Peygamberin ev halkı! Allah sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.
Ahzâb(*) Sûresinin 49 . Ayeti;
Ey iman edenler! Mü’min kadınları nikahlayıp, sonra onlara dokunmadan (cinsel ilişkide bulunmadan) kendilerini boşadığınızda, onlar üzerinde sizin sayacağınız bir iddet hakkınız yoktur. Bu durumda onlara mut’a verin ve kendilerini güzel bir şekilde bırakın.
Ahzâb(*) Sûresinin 59 . Ayeti;
Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, bedenlerini örtecek elbiselerini giysinler. Bu onların tanınıp incitilmemelerine de daha uygundur. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
Hucurât(*) Sûresinin 11 . Ayeti;
Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir.
_______________________________
Kadınlar Kuran'ı Kerim'de yol yordam, yaşam biçimi vs. hususlar için ya iman edenlere, ya peygambere hitab eden ayetlerle ikincil olarak düzene tabiiler.
Oysa; günah ve sevap, vazife ve sonuçta cennet/cehennem mükellefiyetinde eşitlik son derece açık. O kadar ki; mümin kadınlar ve mümin erkekler şeklinde açık hitabete bu durumda kesin rastlanıyor. Münafık erkekler ve münafık kadınlar da zaman zaman yekten dikkate alınıyor iken; kadınların hayatın içinde; çocuklarla ve zayıf erkeklerle bir tutulması tam bir çelişki...
Sınıfı; çocuklar ve zayıf erkekler sınıfına dahil olan kadının; ödül ve ceza da; ayırtedilmemiş olması ise islami adalet tesellisi ile hiç bağdaşmıyor...
Yine de; asıl şaşkınlık uyandıran şu ki; kadınlar yaşamın her alanında hem erkeklerle hem de kendilerini 'özerk' zanneden, 'mümin/inançlı' addeden hemcinsleriyle yüzyüze kalıveriyor...
Oysa yaşam icra edilirken; bir erkeğin/sınıfın/ailenin himayesine, idaresine tabii olmayan kadın için; hem bu tabiiyete dahil kadınların hem de 'tabiiyetsizliğinden' istifadeye/sömürüye yahut zora niyetlenen erkeklerin dünyasında tutunmaya çalışmak adamakıllı yüksek karakter, katı bir irade gerektirir.
Bu yüksek karaktere ve katı iradeye ihtiyaç da en çok müminlerin cirit attığı müslüman toplumlarında şarttır!!!!!
Üstelik islami öğretiyi gururla(!) sergileyen siyasi partiler, iktidarlar; kamu imkanlarını dağıtırken; yasaları yazarken; ya kadını 'anne'lik sürecini hiç dikkate almaksızın ya da toplumsal cinsiyeti umursamaksızın ADİL(???) bir şahsiyet sergilerler...
Bu partiler/iktidarlar; kendi kadınlarını vitrine 'mümin kadın' olarak her fırsatta çıkarırlarken; 'mümin kadın'ın ancak bir sınıfa/erkeğe/aileye mensup olması ile vitrinde bu kadar güzel ve güçlü durabileceğini göğüslerini gere gere gösterirler...