+ Konuyu Yanıtla
1 / 8 Sayfa 12345678 SonSon
1 den 10´e kadar toplam 75 ileti bulundu.

Konu: 18 Mart

18 Mart Hızlandırılmış Mobil Sayfa Sürümü (AMP)
  1. #1
    Kayıt Tarihi
    Mar 2004
    Nerede
    istanbul, kadiköy, Türkiye.
    İletiler
    5.539
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı 18 Mart

    18 Mart yaklasiyor malum Türk Kurtulus savasina giden yoldaki anlayana en önemli dönemeç vede Mustafa Kemal ATATÜRK' ümüzün dünyaya ilk ciddi mesaji verdigi tarih. Bu sitede zaman zaman üzülerek gördükki Kanla yazilmis kahramanlik öyküleri vede Türk askerinin niçin sevildigini belgeleyen bu onur savasi hiç istenmeyen mecralara çekilmistir. Onun için dedimki en azindan hacilardan hocalardan medet umanlara ve onlara haketmedigi payeyi verenlere bir nebze gerçegi göstermek için bu savasin tarihe geçmis bir kaç anisini yazmakta yarar var hem bilgi tazelemek hemde ögrenmek için ;
    Savasta ne nur yüzlü dedelerden yardim nede olmayan kisiler atilan bombalari tutup karsiya atmistir.
    Bir dip not Çanakkale sehitleri aniti baslangiçta 40mt yükseklikte olacakti. Sonra 41.7 metre olmasina karar verilerek öyle yapildi. Aslinda üzerinde 15 mtlik te bir MEHMETÇIK heykeli olacakti. O eklenen 1.7mt ise ATATÜRK 'ümüzü temsil eder.



    Hukuki NET Güncel Haber

    18 Mart konulu yargıtay kararı ara
    18 Mart konulu hukuk haber

  2. # Nedir?
    Tavsiye Soru Cevap
    Kayıt Tarihi
    Bugün
    Nerede
    Avukat Dünyası
    İletiler
    Ne kadar?
     
  3. #2
    Kayıt Tarihi
    Mar 2004
    Nerede
    istanbul, kadiköy, Türkiye.
    İletiler
    5.539
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı

    23 Nisan 1915 günü Conkbayırında Türkler ve Birleşik Kuvvetler arasında korkunç siper savaşları oluyor. Siperler arasında 8-10 m. mesafe var. Süngü hucumundan sonra savaşa ara verildi. Askerler siperlerine çekildi. Yaralılar ve ölüler toplanıyor. İki siper arasında açıkta ağır yaralı ve bir bacağı kopmak üzere olan İngiliz Yüzbaşı avazı çıktığı kadar bağırıyor, ağlıyor, kurtarın diye yalvarıyordu. Ancak hiçbir siperden kimse çıkıp yardım edemiyor. Çünkü en küçük bir kıpırdanışta yüzlerce kurşun yağıyordu. Bu sırada akıl almaz bir olay oldu. Türk siperlerinden beyaz bir iç çamaşırı sallandı. Arkasından arslan yapılı bir Türk askeri silahsız siperden çıktı. Hepimiz donup kaldık. Kimse nefes alamıyor, ona bakıyorduk. Asker yavaş adımlarla yürüyor siperdekiler kendisine nişan almış bekliyordu. Asker yaralı İngiliz subayını okşar gibi yerden kucakladı, kolunu omuzuna attı ve bizim siperlere doğru yürümeye başladı. Yaralıyı usulca yere bırakıp geldiği gibi kendi siperlerine döndü. Teşekkür bile edemedik. Savaş alanlarında günlerce bu kahraman Türk askerinin cesareti güzelliği ve insan sevgisi konuşuldu. Dünyanın en yürekli ve kahraman askeri Mehmetciğe derin sevgi ve saygılar.

    Üsteğmen COSEY
    (Sonradan Avustralya Genel Valisi olmuştur)

  4. #3
    Kayıt Tarihi
    Mar 2004
    Nerede
    istanbul, kadiköy, Türkiye.
    İletiler
    5.539
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı

    Şu Boğaz Harbi nedir ? Var mı ki dünyada eşi ?
    En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
    -Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya-
    Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,
    Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
    Beşerir azmini tevkîf edemez sun-u beşer;
    Bu gögüslerse Hüdâ'nın ebedî serhaddi;
    "O benim sun-u bedîim, onu çiğnetme!" dedi.
    Ne hayâsızca tahaşşüt ki ufuklar kapalı!
    Nerde -gösterdiği vahşetle "bu, bir Avrupalı"
    Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
    Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!
    Âsım'ın nesli.. diyordum ya... Nesilmiş gerçek;
    İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek,
    Şühedâ gövdesi, baksan a, dağlar, taşlar
    O, rükû olmasa dünyâda eğilmez başlar,
    Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
    Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer,
    Yedi iklimi cihanın duruyor karşında;
    Ostralya'yla beraber bakıyorsun Kanada!
    Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor;
    Bir Hilâl uğruna, yâ Rab, ne Güneşler batıyor!
    Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!..
    Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
    Çehreler başka, lisanlar, deriler, rengârenk.
    Sâde bir hadise var ortada: Vahşetler denk.
    Kimi Hindû, kimi Yamyam, kimi bilmem ne belâ...
    Hani tâûna da züldür bu rezil istîlâ...
    Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîdi...
    Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...
    Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
    "Gömelim gel seni târîhe!" desem, sığmazsın.
    Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-u asil
    Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyla sefil,
    Kustu Mehmed'ciğin aylarca durup karşısına;
    Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
    Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
    Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
    "Bu, taşındır" diyerek Kâbe'yi diksem başına;
    Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
    Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
    Medeniyet denilen kahpe, hakikat, yüzsüz.
    Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
    Öyle müthiş ki: eder her bir mülkü harab.
    Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ nâmiyle,
    Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmiyle,
    Ebr-i nîsânı açık türbene çatsam da tavan,
    Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
    Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
    Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı:
    Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
    Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
    Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
    Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
    Türbedârın gibi tâ haşre kadar bekletsem;
    Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
    Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam;
    Atılan her lâğımın yaktığı yüzlerce adam.
    Ölüm indirmede. gökler, ölü püskürmede yer;
    O ne müthiş tipidir: savrulur enkaaz-ı beşer...
    Tüllenen mağribi, akşamları, sarsam yarana...
    Yine birşey yapabildim diyemem hâtırana.
    Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini;
    Şarkın en sevgili sultânı Selâhaddîn'i,
    Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak;
    Boşanır sırtlara, vadîlere sağnak sağnak.
    Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller
    Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
    Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
    Sen ki, İslâmı kuşatmış, boğuyorken husran;
    O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
    Sen ki rûhunla berâber gezer ecrâmı adın;
    Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,
    Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre.
    Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
    Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!..
    Sen ki a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât!
    Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...
    Ey şehid oğlu, isteme benden makber,
    Sana âğûşunu açmış duruyor PEYGAMBER.
    Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
    Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?
    Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrından râm?
    Çünkü te'sis-i ilâhî o metîn istihkâm.

    Mehmed AKİF ERSOY

  5. #4
    Kayıt Tarihi
    Mar 2004
    Nerede
    istanbul, kadiköy, Türkiye.
    İletiler
    5.539
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı

    25 Nisan 1915 saat 04.30'da Anzak birlikleri ayın batmasıyla birlikte çıkartma için harekete geçerler.Onlara verilen emir;Kabatepe'ye çıkmak,sol yanı ele geçirdikten sonra Türk'lerin yardım yollarını kesmek için Maydos'a (Eceabat) doğru ilerlemek ve Seddülbahir'de çarpışan 5.Ordumuzu arkadan kuşatarak yok etmekti.Ardından Boğazı ele geçirip diğer kuvvetlerle beraber İstanbul ve Boğazını da ele geçirdikten sonra donanmalarına Karadeniz yolunu açmaktı.
    Çıkartma olarak seçtikleri yer Kabatepe'nin iki Km. kadar kuzeyinden başlayıp 1600 metre kuzeye yani Arıburnu sahillerini kapsayan sahayı seçmişlerdi. Fakat akıntının etkisiyle çıkartma botları (12 adet tekne) kuzeye doğru kayarak Anzak Kolordusunun 1.Tugayına ait 1500 kişilik ilk kuvvetleri Kabatepe yerine Arıburnu'na çıktılar.

    Orada kıyı gözetlemesini yapan (27.Alayın 2.Taburunun 4.Bölüğü) ve sayıları çok az olan (60 kişi) Türk Askeri onları karaya 15 metre kala karşılar ve biraz kayıp verdirirler.Arkadan gelen düşman askeri ve gemi ateşi sonucu zaten pek az olan askerlerimizin bir kısmını Şehit ederler,diğerlerini ise geri çekilmek zorunda bıraktıktan sonra hızla Kocaçimen'e doğru ilerlemeye başlarlar.

    Saat 05.00'te ikinci parti Anzaklar 2500 kişi olarak karaya çıktılar.Kendilerinden önce karaya çıkan birlikle birleşerek Kanlısırt'ı ve buradaki üç Topumuzu ele geçirirler.Fakat bu toplarımız daha sonra hasarsız olarak geri alınmıştır.

    Saat 9'a doğru 27. Alayın iki Taburu bölgeye gelerek rahatça ilerlemekte olan düşmanı durdurur ve savaşa başlar.Bu arada düşman çıkartmaya devam etmektedir.Yarbay Mehmed Şefik AKER komutasındaki 2.000 Askerimiz,en az 10.000 Anzak Askeriyle müthiş bir savaşa başlamıştır.

    Top seslerini duyan 19.Tümen Komutanı Yarbay Mustafa KEMAL bölgeye durumu anlamak için öncü bir kuvvetle Conkbayırı'na gider ve durumun kötü olduğunu,düşmanın çok sayıda asker çıkarıp karşısında çok az bir askerimiz olduğunu,orada bulunan iki Taburumuzun da yok olma durumuna geldiğini öğrendiğinde,emir gelmesini beklemeden kendi insiyatifiyle Kocaçimen istikametine 57.Alayı hareket ettirerek,Çanakkale Boğazını ve 27. Alayı tehlikeli durumdan kurtarmıştır.Düşman,sık aralıklarla yaptığı taarruzlarla hem bize hem de kendine büyük kayıplar verdirmiştir.Komutayı devralan ve Anafartalar Grubu Kumandanı olan Kurmay Albay Mustafa KEMAL ( 8 Ağustos 1915 günü ), Kahraman Alaylarımız ve üstün komuta edişiyle askerimizi defalarca taarruza kaldırarak düşmanı yıldırmış,süngü hücumu ve siper savaşları sayesinde düşman kıyı şeridine ve kendileri için az sayılabilecek bir bölgede çakılı kalmaya mahkum etmiştir.Ağustos ayı sonuyla birlikte savaş siper savaşlarına dönüşmüştür. Düşman,savaş süresince ilerleme kaydetmişse de süngü hücumlarımız sayesinde aldıkları tepe ve siperlerden atılmışlardır.Düşman Gelibolu Yarımadasından çekilinceye kadar da orada kalmıştır.Çekilme sırasında düşman uyguladığı mükemmel taktik ve plan sayesinde hemen hemen hiç kayıp vermeden ayrılabilmiştir.Her iki taraf ölülerini gömmek için yapılan ateşkes ile ki, her yer ceset ile doludur.Cesetlerin kokması,sinekler ve hastalık bunu mecbur kılmıştır.İşte bu ateşkes sırasında birbirlerini gören taraflar arasında günden güne artarak süren bir dostluk başlamış,siperlere çeşitli yiyecekler ve sigaralar atılmış.Anzak Askeri,daha önce İngilizler tarafından kendilerine söylenen Türkler hakkındaki kötü söz ve düşüncelerini bundan sonra kafalarından silerek "Kahraman Düşmanımız" gibi sözlerle tuttukları günlük ve anılarında belirtmişlerdir.Artık bir Türk Askeri ölünce sanki kendilerinden biri ölmüş gibi üzülmüşler,Türk Askeri de yaralı bir Anzak Askerini tedavi etme,yanına kendi matarasını ve yiyeceğini bırakabilme inceliğini göstermişlerdir.

    Tüm savaş alanlarında Türkler Mertçe,dürüstçe ve kahramanca çarpışmış,insanlık meziyetlerinden kopmamışlardır.Hastanelere,yaralı taşıyanlara ateş etmemiş,tepelerde bulunmalarına karşı düşmanın çekindiği zehirli gazı kullanmamış,su kaynakları zehirlenmemiştir.Ele geçen savaş esirlerine ve yaralılara çok iyi davranılmıştır.

    Çanakkale Savaşlarında verilen yüz binlerce kayba rağmen Anzak'larla Türkler, o gün olduğu gibi bugün de birbirlerine karşı nefret ve düşmanlık duymamaktadırlar.Bu tarihte ender görülen bir durumdur.

  6. #5
    Kayıt Tarihi
    Mar 2004
    Nerede
    istanbul, kadiköy, Türkiye.
    İletiler
    5.539
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı

    YAHYA ÇAVUŞ
    19.Tümen komutanı albay Mustafa Kemal 24 nisan 1915 günü bütün birliklere"karaya ayak basacak her işgalci düşman askerinin yok edilmesi" emrini verdi.25 nisan 1915 sabahı, düşman savaş gemileri Ertuğrul Koyuna tonlarca bomba yağdırdı.26.alayın 3.taburu bu bölgeyi koruyordu.Tabur komutanı Mahmut Bey ile asteğmen Hüseyin Bey'in şehadeti üzerine komuta Ezineli YAHYA ÇAVUŞ'un eline geçti.Yahya Çavuş Galiçya ve Balkan savaşına katılmış 28 yaşında cesur bir asker.Sağ kalan 67 arkadaşıyla siperlerde mevzilenmiştir. Albion ve River gemilerinden şafakla beraber karaya çıkmaya başlayan 3000 düşman askerini Ertuğrul Koyu'nun sularına gömmüş,deniz kızıla boyanmıştır.48 saat düşmanın binlerce top mermisi ve askerine karşı kıyı ve siperleri korumuştur.Düşman bir tümen bildiği Türk birliğini;Yahya Çavuşun siperlerinde 62 kahraman şehidin cesedi ile karşılaşınca hayretler içinde kalmıştır.Yahya Çavuş kopan diğer bacağını;Tüfeğinin kayışı ile bağlamış olarak,diğer beş arkadaşıyla birlikte,Alçı tepesi eteklerinde 27 nisan günü,şehadet mertebesine ermiştir.
    Yüce Kahramanları Minnetle Anıyoruz.

  7. #6
    Kayıt Tarihi
    Mar 2004
    Nerede
    istanbul, kadiköy, Türkiye.
    İletiler
    5.539
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı

    Atatürk Derki ;

    ASKERLERİM!
    Ben,size taarruzu emretmiyorum.Ölmeyi emrediyorum.
    Biz,ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka
    kuvvetler ve başka komutanlar kaim olabilir.
    Kemal ATATÜRK

    "Bu memlekette kanlarını döken kahramanlar!
    Burada bir dost vatanın toprağındasınız,huzur içinde uyuyunuz.
    Sizler Mehmetçiklerle yan yana,koyun koyunasınız.
    Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar,göz yaşlarınızı siliniz.
    Evlatlarınız bizim bağrımızdadır.Huzur içindedirler.
    Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra,
    Artık bizim evlatlarımız olmuşlardır."
    ATATÜRK

  8. #7
    Kayıt Tarihi
    Mar 2004
    Nerede
    istanbul, kadiköy, Türkiye.
    İletiler
    5.539
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı

    18 Mart 1915 deniz zaferimiz sonucunda ortaya çıkan bozgun,itilaf devletlerini,karadan destek almaksızın yalnız donanma ile boğazın geçilemeyeceğini gösterdiğinden,karaya çıkarma kuvveti hazırlamaya sevk etti.

    25 Nisan 1915 günü sabaha karşı Avustralya ve Yeni Zelanda askerlerinden oluşan kolordu,Arıburnu na çıktı.Sarp yamaçlara doğru ilerleme kaydeden düşman kuvvetleri hiç ummadığı bir anda 261 rakımlı tepede 5.Ordu İhtiyat Tümeni Kumandanı Yarbay Mustafa Kemal ve bir grup askerin sarsılmaz direnişiyle karşılaştı.

    Mustafa Kemal herhangi bir emir almadığı halde 57.Alayı bir dağ bataryası ile takviye ederek karşı taarruz için Arıburnu na sevk etti.
    Olayın geri kalan bölümünü bizzat Mustafa Kemal den dinleyelim.

    Bu esnada Conk Bayırı nın cenubundaki 261 rakımlı tepeden sahilin tarassut ve teminine memuren oralarda bulunan bir müfreze efradının Conkbayırı na doğru koşmakta,kaçmakta olduğunu gördüm.Size şu muhavereyi aynen okuyacağım! Bizzat bu efradın önüne çıkarak;

    -Niçin kaçıyorsunuz?Dedim.
    -Efendim düşman!Dediler.
    -Nerede?
    -İşte.Diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler.

    Filhakika düşmanın bir avcı hattı 261 rakımlı tepeye doğru yaklaşmış ve kemali serbestiyle ileri doğru yürüyordu.Şimdi vaziyeti düşünün.ben kuvvetlerimi bırakmışım.Efrat on dakika istirahat etsin diye.Düşmanda bu tepeye gelmiş.Demek ki düşman bana benim askerlerimden daha yakın! Ve düşman benim bulunduğum yere gelse kuvvetlerim pek fena bir vaziyette duçar olacaktı.O zaman artık bunu bilmiyorum bir muhakeme-i mantıkiye midir,yoksa sevk-i tabii ile midir bilmiyorum.

    Kaçan Efrada;
    -Düşmandan kaçılmaz.Dedim.
    -Cephanemiz kalmadı.Dediler.
    -Cephaneniz yoksa Süngünüz var.Dedim.

    Ve bağırarak bunlara Süngü taktırdım,yere yatırdım.Aynı zamanda Conkbayırı na doğru ilerlemekte olan Piyade Alayı ile Cebel Bataryasının yetişebilen Efradının Marş Marş a benim bulunduğum yere gelmeleri için yanımdaki Emir Zabitini geriye saldırdım.Bu Efrat süngü takıp yere yatınca düşman efradı da yere yattı.Kazandığımız an bu andır.

    Bir koca muharebenin ufacık bir lahzeye bağlı olduğunu,hatta bir memleket hayatının fena kullanılmış bir an yüzünden tehlikeye düşebileceğini burada olduğu gibi iyi kullanılmış bir anın ise bir muhaberenin ve bir vatanın mukadderatını iyileştireceğini o dakikayı görür gibi canlanmış bir ifade ile duymak insanın tüylerini ürpertiyordu!

  9. #8
    Kayıt Tarihi
    Mar 2005
    Nerede
    New Zealand.
    İletiler
    153
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı

    ATATÜRK TEN ALINTILAR

    Atatürk ün 1933 ve 37 de söylediği ünlü sözler

    Güneşin doğuşunu nasıl görüyorsam, mazlum milletlerin doğuşunu da öyle görüyorum. Onların bağımsızlık ve özgürlüklerine kavuşacaklarına hiç kuşkum yok.

    Birinci Dünya Savaşı sırasında Gelibolu da ölen yabancı askerler için söylediği sözler:

    Hayatlarını burada kaybeden kahramanlar şimdi dost bir ülkenin topraklarında yatıyor. Şimdi bu topraklarda yan yana yatan John ile Mehmet arasında bizim için fark yoktur. Oğullarını buraya gönderen anneler, göz yaşlarınızı silin, hayatını bizim topraklarımızda kaybeden oğullarınız, şimdi bizim oğullarımızdır.

    BU BÜYÜK İNSANA HAYRAN OLMAMAK MÜMKÜN MÜ?

  10. #9
    Kayıt Tarihi
    Mar 2005
    Nerede
    New Zealand.
    İletiler
    153
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı


    ÇANAKKALE ZAFERİ VE NUSRET MAYIN GEMİSİ

    7/8 Mart gece yarısından az sonra sisli bir havada Çanakkale'den ayrılan Nusret Mayın Gemisi bütün ışıklarını söndürmüş, kıvılcım atmasın diye ocaklarını bastırmışlardır. Daha önceden dökülmüş olan mayınların arasından, Nazmi Bey'in kılavuzluğunda geçerek karanlık Liman'a doğru ilerlemeyi sürdürürler. Kıyıya paralel olarak 100'er metre aralıklarla ve suyun 4,5 metre altında 26 mayın da sessizlik içinde dökülür. Görev tamamlandığında yine aynı sessizlik ve dikkatle geriye dönen Nusret Mayın Gemisi, bir savaşın kaderini değiştirecek 26 Mayınlık imzasını bırakmıştır geride.

    Ertesi günlerde, Müttefikler tarafından yeni keşif uçuşları ve mayın taramaları yapılmıştır. Her nasılsa bu 26 sürpriz mayın kendilerini saklamayı başarmıştır. Hatta Karanlık Koy'da mayın bulunmadığına dair rapor veren İngiliz Pilot, bu sürpriz mayınların başarısından bir gün sonra kurşuna dizilmiştir.

    18 Mart günü yaşananlar Türk tarihinde gerçek bir zaferdir. Bu zaferde Nusret Mayın Gemisi'nin başarısı tartışılmazdır. Winston Churchill 1930'da ""Revue de Paris" dergisinde bu olayı şöyle yorumluyordu.
    "Birinci Dünya Harbi'nde bu kadar insanın ölmesine harbin ağır masraflara mal olmasına, denizlerde 5,000 tane ticaret ve savaş gemisinin batmasına başlıca neden, Türkler tarafından bir gece önce atılan ve incecik bir çelik halat ucunda sallanan 26 adet mayındır."

    Görüldüğü gibi Nusret Mayın Gemisi ve 18 Mart Zaferi bütünleşmiş ve bu zaferle birlikte anılan bir destana dönüşmüştür.
    Nusret Mayın Gemisi 2000 yılı itibariyle hala Mersin'de bulunmakta, batmaması için vakıflar ve gönüllüler yardımı ile içindeki su boşaltılmaktadır. Belki Yavuz ve Midilli gibi jilet olmayacaktır, ama bu kaderi paylaşmamak için yardıma ihtiyacı vardır.

  11. #10
    Kayıt Tarihi
    Jul 2004
    Nerede
    İstanbul, Türkiye.
    İletiler
    4.244
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı



    sakın konu ile bir ilgisi yok demeyin .... çok ama çok ilgisi var .....


    KURESELLESME SURECINDE TURKIYE

    Prof. Dr. Alpaslan ISIKLI nin 1 Kasim 2004 te Osmangazi Universitesinde verdigi konferansin tam metni:

    Sevgili ogrenciler,

    Bu konusmam cok anlamli bir gunun ertesine rastliyor. Genc arkadaslarin da dikkatinden acmiyordur.Daha onceki yillardaki Cumhuriyet in yildonumleri kaliplarin altinda duzenlemelerle resmi torenlerle kutlaniyordu. Artik Cumhuriyet sanki dipten gelen bir cosku ile kutlanmaktadir. Bunun nedeni dusundurucudur ve ogreticidir de. Bunu ben canli bir organizmanin mikrop saldirisi karsisinda ortaya koydugu tepkiye benzetiyorum. Canli organizma bu durumda savunma mekanizmalarini, bagisiklik mekanizmalarini harekete gecirir. Toplumumuz benzer bir durumu yasiyor. Toplumumuzun bir mikrop saldirisina ugradigi bir gercek. Nicin bu saldirilara ugruyor ve bu saldirilarin gercek niteligi nedir?

    Oncelikle belirtmek isterim ki bu saldirilar tarihin belli donemlerinde azalsa da, icinde yasadigimiz donemde Cumhuriyet e ve Kemalizm e karsi, Mustafa Kemal Ataturk un kazanimlarina karsi saldirilar olaganustu bir boyut kazanmistir. Mustafa Kemal n Ulusal Savasi yuruttugu yillardakine benzer bir duruma benzetmek yanlis olmayacaktir sanirim. İceriden ve disaridan oluyor bu saldirilar. Birisi geliyor, Turkiye nin Ortak Pazar a girmesi, Avrupali olmasi icin Kemalizm den vazgecmesi gerekir. diyor. Ust duzey bir CIA yetkilisi olan Graham Fuller, artik Kemalizm in modasi gecmistir.Turkiye ve Orta Asya icin yapilacak sey, ilimli İslam i benimsemek olmalidir. diye kendince fetva veriyor. Sadece bugun degil gecmiste de Turkiye Cumhuriyeti buna benzer tavirlara maruz kalmistir. Ataturk un Kurtulus Savasi ni surdurdugu gunlerde ve gunumuzde bu degisik turden saldirilar aslinda tek bir amaca yonelikti. Hepsinin gerisinde aslinda ifade edilenin disinda bir amac guduldugu anlasilir. Degisik gorunuslerdeki saldirilarin niteliklerini birer birer sergilemeye calisalim.

    Bunlarin basinda din somurusu gelir. Olumsuz yazar ve bilim adami A. Taner Kislali, son yazisinda unlu İtalyan filozofu Bruno nun (Galile den once evrenin sonsuzlugunu ifade etmis olan kisidir.) bir sozune atifta bulunmustur: Kotuler Tanri yi kullanir; Tanri iyileri kullanir. A. Taner Kislali, Tanri nin kullandigi iyileri siralarken basta M. Kemal in ismini zikretmistir. Kotulerin Tanri yi kullanimina ornek te pek coktur. Ozellikle Cumhuriyet e yonelik saldirilar konusunda oncelikle akla gelmesi gerekenlerde bunlar oluyor. Bunlarda bir ornegi M. Kemal Ataturk, Nutuk ta uzun uzun anlatir. Bu, Sait Molla isimli bir zattir. Sait Molla din adami huviyetiyle ortaya cikmistir. Ancak, M. Kemal in adamlari, Cumhuriyet in
    yeni kuruldugu, butcenin, maasin olmadigi ancak buyuk fedakarliklarin var oldugu daha o donemde, evine hizmetci kiliginda girerek Sait Molla nin gercek kimligini ortaya cikariyorlar. Sait Molla, insan haklari savunucusu gibi kendisini gostererek o donemde Turkiye ye gelmis olan Rahip Frew adli İngiliz Entelijans Servisi nin bir adamindan talimat alarak etkinliklerini sergilemektedir. Diger adi Redingot Sait tir. Cunku aksamlari da redingotunu giyip İngiliz Buyukelciligi nde servis yapmaktadir. O zaman bu tespiti M. Kemal in adamlari yapiyorlar. Bugun niye yapilamiyor? diye sorulursa Bugun artik acikca yapildigi icin buna gerek kalmiyor. denilebilir! Sait Molla ne yapiyor? Kuvva-i Milliyeciler kafirdir, katledilmeleri vaciptir. vs. seklinde fetvalar veriyor.

    Diger ornek Seyh Sait olayidir. Seyh Sait, 1925 te Dogu ve Guneydogu daki yoksul insanlarimizi, Muslumanlik elden gidiyor; Emir kafir olursa ihtilal vaciptir. diye kendini din otoritesi ilan ederek ortaya cikiyor. Yine o tarihte M. Kemal in adamlari Seyh Sait ile İngiltere arasindaki iliskiyi ortaya cikariyorlar. Bunlardan biri sanki İngiliz ajani imis gibi davranarak Seyh Sait in adamlari ile pazarliga girisince gercek yuzleri ortaya cikiyor. Daha sonra Fransiz Buyukelciligi nin Paris e yolladigi notalarin birinde Guneydogu Ayaklanmasi nin gerisinde İngiliz tertibi vardir. Yazildigi uzerinden zaman gectikten sonra aciga cikmistir. Seyh Sait olayi buyuk sancilara yol acmistir. Bildiginiz gibi Lozan da Misak-i Milli sinirlari icinde Turkiye Cumhuriyeti kurulmasi karar altina alinmistir. Birkac nokta gelecege birakilmistir. Bunlardan bir tanesi Musul Meselesi dir. M. Kemal Hukumeti ile İngilizler arasinda ileride bu hususun taraflar arasinda dostane cozumlere kavusturulacagi karara baglanmistir. Tam bu Musul Meselesi nin karara baglanmasi gundeme gelecegi sirada Seyh Sait İsyani patlak veriyor. Turkiye nin basina sarilan bu bela sayesinde İngilizler Musul a sahip olma imkanina kavusuyorlar. Burada da gorunusteki amaciyla tamamen ters bir isyan ( saldiri ) soz konusu.

    Dunku bu turden bolucu/irkci hareketler nasil ki en buyuk zarari o bolge insanina vermisse, gunumuzde bunlarin tekrari niteligindeki olaylarin oncelikle o bolge insanina, o bolgeye tasinmak istenen uygarlik nimetlerinin kesintiye ugramasina neden oldugu aciktir. Ataturk donemindeki orneklerin sonu gelmez, ama bir ornek daha vermek isterim. Kemahli Hoca İbrahim Efendi Meselesi. Yakin tarihlerde Bize Nasil Kiydilar? adli bir film cevrildi. Bu filmde iddia edilen, Kemahli Hoca nin oldukten sonra cesedinin mezarindan cikarilarak, M. Kemal in İstiklal Mahkemeleri nce bir kez daha asildigi dir. Filme cok para dokuldugunden cok etkileyici bir sekilde kurgulanmis; gorenler iki gozu iki cesme, aman efendim, muhterem Hoca ya boyle yapilir mi? film iceride ve disarida festivallere katiliyor. Hatta bir yerde odul almasi bile saglaniyor. Bir sure sonra Reha Muhtar in programina İbrahim Efendi nin kizlari ve torunlari cikiyorlar ve diyorlar ki, Getirin Kuran-i Kerim e el basalim. Bizim babamiz-dedemiz bunlarin hepsinden daha fazla muslumandi ve hayatini M. Kemal in davasina vakfetmisti. Ataturk un cok takdir ettigi bir insandi. Allah rizasi icin babamizi yattigi yerde rahat biraksinlar. Bu anlatilanlar kulliyen yalandir. Asli astari yoktur. Bunun uzerine Ataturkcu Dusunce Dernegi bu kisilerin elinden tuttu.Mahkemeye goturduler. Dava sonunda film yapimcilari para cezasina (tazminata) mahkum edildiler. Ancak o filmin yapimini destekleyen buyuk bir holdingin (Kombassan) temsilcisi tazminati odedikten sonra ne dese begenirsiniz? Boyle sanatsal yapitlari desteklemeye devam edecegiz!

    Bir ornek daha vereyim. Bir bayan ogrencim dersin bitiminde heyecanli ve biraz da rengi sararmis olarak elinde bir kitapla kursuye geldi. Kitap Abdurrahman Dilipak in yazdigi Bir Baska Acidan Ataturk idi. Ogrencim heyecanla Hocam boyle sey olur mu? diyordu. Kitapta yazilan Ataturk 1938 de Dolmabahce de olum dosegindeyken o tarihteki İngiliz Buyukelcisi ni cagirmis ve ona Biz bu memleketi idare edemiyoruz; ben oldukten sonra bu memleketin idaresini siz ele alin. demis ifadeleri uzerine ogrencim bizden yardim istiyor, Boyle sey olur mu? Bunun hesabi sorulmali. diyordu. Dilipak bu sozu bir yabanci yazara atifla aktariyor. Oysa oyle bir yazar yok, oyle bir kitap yok; o kisim tamamen uydurma. Dogru olan ise buyukelcinin adi. O tarihte boyle bir buyukelci Turkiye de var. Garip olan tarafi ise suydu: İngiliz Buyukelciligi Cumhuriyet in 75. Yili nedeniyle yaptigi bir yayinda o buyukelcinin 1948 de BBC televizyonunda yaptigi bir konusmaya yer verdi. Orada Ataturk ten ovguyle soz eden Buyukelci, sanki gelecegi gorurcesine cok ilginc bir sekilde, Ataturk, kesinlikle yabanci devlet temsilcileriyle bas basa ozel gorusme yapmazdi. demekteydi. Sanki yillar sonra adi kullanilarak boyle bir istismarin yapilacagini gormuscesine ozenle, bu konusmasi icinde dile getirmistir. Din kisvesi altinda yapilan saldirilardan biri de budur.

    Tabi bu arada sunu belirtmek zorundayiz: Ataturk elbette ki ana cizgisi itibariyle oncelikle anti-emperyalistti. Emperyalizme ve onun hizmetinde olanlara karsi, onun hizmetinde ne varsa ona karsi, amansiz ve acimasiz bir mucadeleye girmisti. Bu mucadelesini yuruturken din adami kisvesi altinda ortaya cikanlarla elbette ki mucadelesi olmustu; Said Molla ile İskilipli Hoca ile, Kuvva-i Milliye cilerin katli vaciptir! diye fetva veren Seyhulislam Durrizade ile Ataturk un elbette mucadelesi olmustur. Ataturk onlari acimasizca kendine hedef almistir. Buradan hareketle gunumuzde bazi akli evveller Ataturk u din karsiti gibi gosterme marifeti icerisinde olabiliyorlar. Oysa Ataturk un mucadele ettikleri din adami huviyetiyle ortaya cikmis olanlardir. Ataturk un mucadelesinin her asamasinda gercek din adamlari Ataturk le beraber olmustur. Ataturk te gercek din adamlarinin ittifakinin, desteginin arayicisi olmustur. 19 Mayis 1919 da Samsun a ayak bastiktan sonra 12 Haziran da Amasya da kendisini karsilayanlar arasinda Hafiz Tevfik Efendi vardi. Cumhuriyet in ilk vaazini veren Muftu Kamil Efendi de keza Ataturk un yani basindadir. Ankara ya gelmeden once Hacibektas ta Cumhuriyet in kurulusu oncesi destek ararken İslamiyetin bir baska kanadinin temsilcileriyle bulusuyor. Cemalettin Celebi vb ile dergaha gidiyor.Dergahtakiler elde avucta ne varsa Ataturk e sunuyorlar ve Ataturk orada belki ilk defa- Cumhuriyet i kuracagina dair niyetini aramizda kalmak sartiyla diyerek Cemalettin Celebi ye acikliyor. Yani o kadar yakin ve sicak bir diyalog icerisinde oluyor ve o kadar etkileyici oluyor ki, M. Kemal, muritlerin aralarinda kumelesip konustuklarini gorunce, Ne fisildasiyorlar? diye sordugunda su cevabi aliyor:

    Acaba Pirimiz Haci Bektas-i Veli don (kiyafet) degistirdi de geri mi geldi? diye konusuyorlar. Zira Ataturk un orada esitlik, kardeslik, ozgurluk ve kula kul olmanin yanlisligindan soz etmesi, Haci Bektas in da boyle konustugunun animsandigi Dergahta muthis bir heyecan ruzgari estirir. Ozetle, Ataturk, gercek din adamlariyla beraber olmus,gercek din adamlari da Ataturk ile beraber olmuslardir. Ankara ya geldiginde kendisini cok degisik guruplardan insanlar karsiliyor. Bunlarin basinda da Borekcizade Rifat Efendi var. Onu sonradan Diyanet İsleri Baskani yapiyor. Gercek budur. Ama dinsel inanclari Ataturk e karsi kullanmak telasi da bir turlu sona ermiyor.

    Bir diger akli evvel kategori, sozum ona aydinlar cenahinda yer aliyor. Bunlara rahmetli Ugur Mumcu ve A. Taner Kislali, numaraci cumhuriyetciler adini veriyordu. Bunlarin iddiasina gore, M. Kemal, eskiyi temsil etmektedir. Artik yeni ufuklara acilma zamanidir. Degisim ruzgarlarina ayak uydurma zamanidir. M. Kemal i, Kemalizm in ve Cumhuriyet in degerlerini dinozorlasmis olgular olarak sayip gecmise mal etmek gerekir demektedirler. Her zaman bu kadar aciklikla konusmuyorlar. Zaten bu postmodern arkadaslarin birinci ozelligi, anlasilmama uzerine konusmalaridir. Bunlarin iddiasi, Ataturk eskimistir ve ozellikle de demokrat degildir; tepeden inmecidir ve jakobendir. Bu jakoben olus sanki bir kufur veya hakaret gibi ortaya konuluyor. Aslinda jakoben iddiasiyla ortaya cikanlar, baska bir seyin safinda olduklarini itiraf etmis oluyorlar. Jakobenler, Fransiz Devrimi nin oncusu olan avukat, sanatci, yazar gibi aydinlardir. Jon Turklere benzetilebilirler. Bunlar 1789 Devrimi ni yapmislar ve İnsan Haklari Evrensel Bildirgesi nin kabulunu saglamislardir. Bati nin gelisiminde cok onemli olan ozgurluk, esitlik, kardeslik ve zulme karsi direnme hakki bu Bildirge de yer almistir. Jakoben sozunu bu zevat, tepeden inmeci, kan dokme meraklisi vs. Anlaminda kullaniyorlar. Eger mesele, kan dokme, tepeden inmeden ibaretse, o takdirde Jakobenlerin devirdigi Fransa Krali nin gundeme gelmemesinin sorusunun sorulmasi lazim. Eger siz samimiyetle boyle seye karsisiysaniz, o zaman 16. Louis e de karsi olmalisiniz. 16. Louis daha fazla kan doktu, daha fazla zulum yapti. Fransiz aydinlarini Bastille hapishanesine doldurdu. Onlar bu yontemleri kullandiklari icin 16. Louis ye ve karisi Marie Antoinette e asla bir sey soylemezler ama jakobenler elestiri konusu yapilir. O zaman bunlar neyi elestiriyorlar? Elestirdikleri, jakobenlerin ozgurluk, esitlik, kardeslik ve zulme karsi direnme hakki gibi ilkeleri insanliga mal etme yonudur ve Mustafa Kemal i bu sekilde bir ithama muhatap kilarken unuttuklari bir nokta vardir. İngiliz Basbakani Disraeli nin bir sozudur: Devrimler gul suyuyla olmaz. Ancak Turk Devrimi, Fransiz ve Rus Devrimleri nden de farkli olarak hakikaten gul suyu ile yapilmistir. Cunku Osmanli Hanedani nin hic birisinin kilina bile dokunulmamistir. Fransizlar, Marie Antoinette i giyotine yolladilar; Ruslar, coluk cocuk demeden tum car ailesini oldurduler. Ataturk ise o turden bir zulme yer vermeden Cumhuriyet i kurmustur. Ataturk, bunu karizmasi, demokratligi ve de Turk halkinin birligi sayesinde saglamistir.

    Bir Alman profesor bir gun bana, Ataturk size fazlaydi. Bizde olsaydi neler yapmazdik. Size Hitler yeter. gibi aklinca bir saka yapmaya kalkti. Dedim ki, Sayin Profesor, Hitler i Almanlar cikardi; Mustafa Kemal i ise Turk halki cikardi. Ataturk, cagin tum rejimlerine gore kesinlikle daha demokratik olan bir rejim ortaya cikarmayi basarmistir. Bunu soyledigim zaman, ikinci cumhuriyetci zevatin saclari diken diken oluyor. Ataturk nasil demokratik olabilir? diye İtalya da fasizm, almanya da nazizm vardir ve Almanya dan, İsvicre den kacan bilim adamlari yer yuzunde siginacak yeri Mustafa Kemal in universitelerinde bulmuslardir. Fransa İkinci Dunya Savasi oncesinde pamuk ipligine bagli bir demokrasi kurmaya calismistir. Kisa bir sure sonra da Hitler in isgali altinda bir kukla rejimin sultasi altina girmistir. M. Kemal zamanindaki Fransa nin tablosu budur. Bugun bizi iskence vb. konularinda sorguya cekenlerin gozden kacirdiklari bir sey vardir. Fransa, Cezayir de, tabiri caizse, iskencenin ilmini yapmistir La Question adli kitapta Cezayir ve Vietnam da yapilanlar anlatilir. Buralardaki ve baska yerlerdeki iskence yontemleri Turkiye ye ithal edilmistir. İskence aletlerinin bir kismi İngiliz malidir. Oysa Turk Polisi ve Turk halki, Gece Yarisi Ekspresi filminde anlatilanin aksine, geleneksel olarak iskence olgusuna yabancidir. En fazla falakaya yatirmayi bilir. 12 Eylul den sonra sokulmaya calisilan (ve de sokulan) uygulamalar aslinda Turk halkinin cehaletinin, geriliginin veya vahsetinin sonucu degil, cok sofistike bir egitimin sonucudur. Mustafa Kemal in zamaninda Amerika nin durumu neydi? O donemde Amerika, yurttaslarinin onemli bir kismini degil yurttas, insan bile saymiyordu. Tabii Mustafa Kemal in Turkiye si ondan da daha demokratikti. İngiltere yi Buyuk Britanya İmparatorlugu olarak dusundugumuzde, Afrika yi boydan boya kolelestirmis, Amerika da tarihin gordugu en yaygin jenosid uygulamalarini hayata gecirmis, Hindistan da, Cin de gorulmemis zalimlikte bir somuruyu gerceklestirmis bir ulke goruyoruz. Bununla karsilastirmamiz gerekir. Eger bunu yapmazsak koleci Atina yi ve Isparta yi da demokrat saymamiz gerekir. Mustafa Kemal e yonelik saldirilardan bir tanesi de boluculuk saldirisidir. Seyh Sait meselesinden soz etmistik. Dikkat edersiniz belirttiklerinden aksi yonlerde amaclara hizmet etmektedirler. Boluculuk meraklilari da halkimizin bir kisminin cikarlarini temsil ettiklerini soyleseler de aslinda en buyuk kotulugu onlara yapmaktadirlar. Seyh Sait olayinda oldugu gibi. Boluculuk meselesini cok iyi anlayabilmek icin Yugoslavya da olup bitenleri zihinlerimizde canli tutmamiz gerekir.

    Yugoslavya Tito nun zamaninda degisik milletleri, degisik dinlere mensup topluluklari bir araya getiren bir vitrine sahipti. Tito bunlari bir arada tutmanin yollarini bulmustu. Ancak bolgeler arasi gelir adaletsizligi acisindan o zamanki sosyalist toplumlar icinde en kotu durumda idi. Almanlar, Hirvatlar ve Slovenlere, Siz su yoksullari sirtinizdan atin, biz sizi en iyi kosullarda bagrimiza basalim. dediler. Federasyondan ilk ayrilanlar, Hirvatlar ve Slovenler oldu. Simdi bize İlerleme Raporu nda Turkiye fakir ve buyuk diyorlar. Fakir meselesi icin deginmeye yetkili degiller; ancak, buyuk meselesi icin, oyle gorunuyor ki, akillarinda bazi cozumler var. İceride de bunun yandaslari var. Turk halki asla boyle bir seyden yana degil. Dogu daki ve Guneydogu daki kurt asilli yurttaslarimizin da bolunmeden yarar umacak kadar mantiktan uzaklasmalari mumkun degil. Ne care ki, kendini aydin zanneden bazilari, boyle bolunme talepleriyle ortaya cikmayi ilericilik zannediyorlar. Nihayet bir tanesi baklayi agzindan cikardi. Ugur Mumcu nun Libos namiyla meshur ve maruf kildigi bir yazar, Vergilerin %70 ini biz veriyoruz. Ne bize yariyor, ne de onlara yariyor. Bunun bir adim otesi ise, Ver, kurtul! dur. Suleyman Demirel de kendine ozgu veciz ifadeleri ile bunu soyle ifade etti: Turbun buyugu heybede! Ege, Kibris, vb. gundeme
    geliyor. Bize devamli havuc gostererek bunlari gundeme getiriyorlar, ama yedigimiz turp oluyor. Lafin tamami aptala soylenir. diyerek, anlarsiniz demek istiyor. Meselenin cozumunu bolunmede degil, tam aksine birlik icinde aramak gereklidir.

    Simdiki sayin Basbakan, İstanbul Belediye Baskani oldugu donemde Ozfatura ile birlikte, vaktiyle İstanbul Sehremini nin yaptigi gibi, İstanbul ve İzmir e vize koyalim. demislerdi. Elbette ki, buyuk kentlere nufus akisi buyuk bir sorundur. Ama bunun onune gecmenin caresi uygarlik nimetlerini esit dagitmaktir. Bu esit dagitimda da en buyuk sorumluluk kime duser? Devlet e duser. Bugun yapilan ise bunun tersidir. Devleti kucultelim, halktan yana sosyal adalet, bolgeler arasi adalet saglayici fonksiyonlarini ortadan kaldiralim, her seyi piyasa duzeninin insafina terk edelim diyoruz. Bu yolla bolgeler arasi adaletsizlik daha da derinlesiyor. Hem devleti kuculterek oralara yatirim yapma imkanini ortadan kaldiracaksiniz, ondan sonra da bunun sonuclarini cozmek icin memleket icinde vize duvarlari koyacaksiniz. Ne oldu da Ataturk, Kemalizm boy hedefi olmaya basladi? Zaten oyleydi de bu gunlerde artiyor? Cumhuriyet kimin bogazina takildi? Onu irdelemeye sira gelmis bulunuyor. İs buraya elince kuresellesmenin gundeme geldiginde yogunlastigi dikkat cekiyor. Acaba kuresellesme ile Kemalizm ve Cumhuriyet arasinda nasil bir iliski vardir? Once, kuresellesme nedir? Cagimiz bir pazarlama cagidir. Her sey pazarlaniyor. Politikalar ve modeller de pazarlaniyor. Bir seyi iyi pazarlamak icin onda olumlu ozellikleri varmis gibi, olan zaaflari da yokmus gibi gosterecek nitelendirmelerden yararlanilir. Ornegin jileti satmak icin, kadife gibi yumusak temas tan soz etmek akillica olur. Tersine, bu bir celiktir, elinizi keser derseniz, kimse almaz. Kuresellesme ile de telkin edilmek istenilen, artik sinirlarin, milletler arasindaki duvarlarin kalkacagi, dil, din, irk vb. farkinin ortadan kaldirilip dunyanin sorunlarinin bu butunluk icinde cozume kavusacagidir. Kuresellesme, ama nasil kuresellesme? Bu sorunun yanitini serinkanli bir sekilde aramamiz gereklidir. Sorulacak sorulardan bir tanesi sudur: Nedir sizin bu kuresellesmeden kastiniz? Biz zaten kuresellesmisiz. Arazi alimi, tatil yapma, turizm yatirimi, borsa konusunda en buyuk kolayliklara yabancilar sahip. Ancak bir konuda cok titizler.Turk iscilerinin serbest dolasimi soz konusu oldugunda vize duvarlari asilmaz oluyor. Demek ki, Nasil bir kuresellesme? sorusu burada yanitini buluyor.

    Sanayi ve teknolojinin gelismesi her zaman insanligin gelismesi anlamina gelmez. Ornegin Hitler Almanyasi nda sanayi ve teknoloji gelismisti. Ama bu neye yariyordu? İnsanlar kac derecede donarlar? Ne kadar gazla ne kadar insan olur? Bir insani oldurecek en az gaz miktari nedir? gibi sorularin yanitini bulmaya yariyordu. Bu yolla tip cok gelisti. Deney yapmak icin sonsuz kadavra vardi. Ve Hitler Almanyasi dunyaya kan, ates ve goz yasindan baska bir sey getirmedi. Dunya savaslarinda on milyonlarca insan oldu. Demek ki teknolojinin gelismesi tek boyutlu oldugu zaman, sonucta insanligi magara devrine benzer bir yere goturuyor. O zaman insanlar tasla sopayla birbirini olduruyordu. Teknolojinin gelistigi dunya savaslarinda ise hem oldurulen insan sayisi artti, hem de oldurucu silahlar daha sofistike olmaya basladi. Avrupa nin icinde ve disinda liberalizm, ekonomik bunalimlar ve somuru getirdi. Avrupa nin icinde Emile Zola larin, Victor Hugo arin anlata anlata bitiremedigi bir sefalet ve somuru tablosu ortaya cikti. Avrupa nin disinda, Cin de, Hindistan da, Afrika da (orada zaten jenosid uygulandi) insanlar icin aci tablolar ortaya cikti. Sonucta liberalizmin pesine takilan insanlar 1929-1930 Bunalimi ni yasadi.

    Bu bunalim, sadece calisanlari degil, varlikli kesimi ve sermayedarlari da icine alacak bir duzeye ulasti.

    İflaslar, intiharlar, borsalarda cokmeler birbiri ardindan geldi. 1929-1930 Bunalimi ni, irkcilik akimi ve bunu da İkinci Dunya Savasi izledi. Liberalizmin getirdigi bu. Simdi Neo-Liberalizmin bundan daha farkli bir sonuc getirmesi icin ortada bir neden yok.Dunyadaki yoksulluk artiyor. Her yil 40 milyon insan acliktan oluyor.bir taraftan da obesite ile ugrasiliyor. Gelir adaletsizligi dunya capinda gorulmemis boyutlara variyor. 350 dolar milyarderinin geliri dunya nufusunun yarisinin gelirine esit bir hale geliyor. İssizlik almis basini gidiyor. En saglam gorunen Amerikan, İngiliz ve Alman ekonomileri ciddi sonuclarla karsi karsiya. Tum dunyanin hal-i pur melali ortada. Asya Kaplanlari falan denildi; kisa surede onlar da bir yazarin deyimi ile topal ordege donusturuldu. Dunyada gelir adaletsizligi, yoksulluk, aclik, hastaliklar ko gezer vaziyette.

    Mustafa Kemal i burada yeniden animsamamak olanaksiz. Kuresellesmeyle birinci celiskisi ortaya cikiyor. Birisi, Egemenlik kayitsiz sartsiz ulusundur! diyor; oburu, Egemenlik kayitsiz sartsiz uluslar arasi sermayenindir! diyor. İkinci celiskiye geliyoruz. Bati Dunyasi 1946 dan sonra sosyal devlet gercegini yakalayarak rahat nefes alma olanagi buldu. Sosyal guvenlik, sosyal adalet uygulamaya konuldu. Bunun saglanmasinda cesitli sosyal mucadelelerin yani sira Sovyetler deki devrimin etkileri var. Cunku batili sermayedarlar Sovyetler deki devrimin davetini gecersizlestirmek icin kendi emekcilerine karsi daha tavizkar olma mecburiyetini hissettiler. Sosyal devlet bu temel uzerinde İkinci Dunya Savasi ndan sonra hayata gecti ve bu, liberalizmden farkli bir olgu idi. Ataturk ise bu gercegi cok onceleri, Cumhuriyet in basinda gordu ve 1930 larda basladi. Fransiz Devrimi ve Kuzeyimizdeki devrimin sentezi olan bir yapilanma ile , halkcilik felsefesi temelinde, liberalizmden farkli bir yol secti. Devletin onculugunde bir ekonomik sosyal yapilanmaya gitti.Bu sayede de 1923-1938 arasindaki o kisa zaman icinde tam bir mucize yaratti. Genc ve fakir Turkiye Cumhuriyeti nde tum hastaliklarin kokunu kazidi; sitmanin, vebanin, lepranin, trahomun vb. Simdi onlar yeniden hortlama istidadinda. Din alimi olmaya aday cocuklar, yargic, general, profesor oldular. Ne sayesinde? Mustafa Kemal in yaygin ve parasiz egitim politikasi sayesinde. Turk parasinin degeri artti. Tarim ve sanayideki gelisme, Cumhuriyet in diger butun donemlerini geride birakan bir hizla gerceklesti ve bu donemde dunya 1929-1930 Bunalimi ni yasiyordu. Dunya ekonomik bunalimda iken, Turkiye ekonomide, sosyal ve kulturel alanlarda tam bir mucize gerceklestirdi. Demek ki Turkiye ye ozgu bir sosyal devlet hayata gecirildi. Kuresellesmenin ideolojisi neo-liberalizm. İdeolojilerin sonu geldi! deyip, Thatcher in unlu sozuyle, There is no alternative! (TINA) (Baska secenek yok!) u tek bir ideoloji olarak dayatiyorlar. O da neo-liberalizm. Bu da yeni degil, eski. İnsanlari nereye goturdugu belli. Nereye goturuyor? Gelir adaletsizligi, issizlik, irkcilik. Son dunya savasindan sonra goturdugu seyler.

    Irkciligin yerini bugun kimin koltugu altinda beslendigi kuskulu olan islami teror almis durumda. Bir de sunu ekleyelim. Hitler in iktidara gelisinde bir olay cok etkili oldu: Reichstag Yangini. Alman Parlamentosunun yakilmasini bahane eden Hitler, onlenemeyen yukselisini gerceklestirdi. İkiz kulelere saldiri ise simdi bu kuresel yapilanmanin bahanesi olarak kullaniliyor. İkiz Kuleler saldirisinin nasil yapildigi konusunda da cok ciddi soru isaretleri var. Bu konu Fahrenheit 9/11 filminde ele alinmis bulunuyor.

    Kuresellesme, Kemalizm ile iki noktada celisiyor. Birincisi, demokrasi konusunda; ikincisi ise ideolojik konuda. Kemalizm, liberalizmden ayrilan bir ideoloji. Bunlar ise tek bir ideoloji olarak neo-liberalizmi gundeme getiriyorlar. Kemalizm i ve Cumhuriyet i ortadan kaldirmak telasinin arkasinda bu yatiyor.

    Uluslar arasi sermaye dunyayi degneksiz dolasilan bir koy haline donusturmek icin onune cikan engelleri bir bir ortadan kaldirma kararligi icerisinde. Mustafa Kemal de bogazlarina takilmis. Onu cikarmadan rahat etme imkanlari yok. Onu cikarma telasidir ki yasadigimiz bazi acilari meydana getirdi. Buyuk Kemalistler, Muammer Aksoy u, Ugur Mumcu yu, A. Taner Kislali yi kaybettik, saymakla bitmeyecek sehitler verdik bu buyuk celiski icinde. Basaracaklar mi? Gencler? (Dinleyici genclere yoneltilen soruya gencler Hayir! yanitini verir.) Basaramayacaklar. Sizin boyle sabirla dinlemeniz de basaramayacaklari yonundeki umudumu guclendirmistir. Hepinizi saygiyla ve sevgiyle selamliyorum.

+ Konuyu Yanıtla
1 / 8 Sayfa 12345678 SonSon

Bu sayfada bulunan kavramlar:

18 mart çanakkale zaferi

https:www.hukuki.netshowthread.php3686-18-Mart

Forum

Benzer Konular :

  1. 8 Mart
    8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN Av.GÜNEŞ
    Yazan: Av.Ali Güneş Forum: Yaşam - Sohbet - Forum Oyunları
    Yanıt: 18
    Son İleti: 09-03-2011, 21:33:30
  2. Mart 1989
    On sekiz imde kaybettim babamı; ondan iyi arkadaşım henüz olmadı. Hadi gidin artık düğüne geç kalıyorsunuz, diyen sesi hala kulağımda; kendisinin...
    Yazan: Çalışkan,Ataman Forum: Kültür - Sanat - Edebiyat
    Yanıt: 0
    Son İleti: 25-06-2010, 02:23:47
  3. 14 Mart Tıp Bayramı
    "Tıbhane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire” adlı tıp okulunun açılış tarihi olan 14 Mart 1827, ülkemizde modern tıp eğitiminin başlangıcı olarak kabul...
    Yazan: Mehtap Deniz Forum: Güncel - Siyaset - Tarih - Tartışma
    Yanıt: 7
    Son İleti: 14-03-2010, 18:45:13
  4. 18 Mart - Çanakkale
    Bu Gün 18 Mart Bilmem Ki Bu Günün, Belki De Ekraninizin Başinda Bu Yaziyi Bu Siteyi Okuma Olasiliğinin Sifir Olmasini Ortadan Kaldiran Gün...
    Yazan: Av.Fırat Bayındır Forum: Güncel - Siyaset - Tarih - Tartışma
    Yanıt: 9
    Son İleti: 18-03-2009, 00:38:26
  5. 16 Mart 1978
    Bir ölü yatıyor Vurdular Kurşun yarası Kızıl bir karanfil açmış alnında İstanbul'da Beyazıt meydanında. Bir ölü yatacak Toprağa şıp şıp...
    Yazan: Av.Fırat Bayındır Forum: Güncel - Siyaset - Tarih - Tartışma
    Yanıt: 2
    Son İleti: 16-03-2007, 23:44:29

İlgili Hukuk terimleri

Yetkileriniz

  • Yeni konu açma yetkiniz yok
  • Konuya cevap verme yetkiniz yok
  • Dosya ekleme yetkisi yok
  • İleti düzenleme yetkisi yok
  •  


2022 tarihli Hukuk Blog |  Arabulucu |  Hukuk Kitapları |  Alman Hukuku |  Özel Güvenlik AŞ. |  İş İlanları |  Ankahukuk |  Psikolog |  Site Ekleme |  Sihirli Kadın |  Sağlık |  Satılık Düşecek Domainler |  Bayefendi |  Afternic Alanadı satış (Domain alımı) | 

™ Marka tescili, Patent ve Fikri mülkiyet hakları nasıl korunuyor?
Hukuki.Net’in Telif Hakları ve 2014-2022 yılları arası Marka Tescil Koruması Levent Patent tarafından sağlanmaktadır.
♾️ Makine donanım yapı ve yazılım özellikleri nedir?
Hukuki.Net olarak dedicated hosting serveri bilfiil yoğun trafiği yönetebilen CubeCDN, vmware esx server, hyperv, virtual server (sanal sunucu), Sql express ve cloud hosting teknolojisi kullanmaktadır. Web yazılımı yönünden ise content management (içerik yönetimi) büyük kısmı itibari ile vb olup, wordress ve benzeri çeşitli kodlarla oluşturulan bölümleri de vardır.
Hangi Diller kullanılıyor?
Anadil: 🇹🇷 Türkçe. 🌐 Yabancı dil tercüme: Masaüstü sürümünde geçerli olmak üzere; İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Hintçe, Rusça ve Arapça. (Bu yabancı dil çeviri seçenekleri ileride artırılacak olup, bazı internet çeviri yazılımları ile otomatik olarak temin edilmektedir.
Sitenin Webmaster, Hostmaster, Güvenlik Uzmanı, PHP devoloper ve SEO uzmanı kimdir?
👨‍💻 Feyz Pazarbaşı & Istemihan Mehmet Pazarbasi[İstanbul] vd.
® Reklam Alanları ve reklam kodu yerleşimi nasıl yapılıyor?
Yayınlanan lansman ve reklamlar genel olarak Google Adsense gibi internet reklamcılığı konusunda en iyi, en güvenilir kaynaklar ve ajanslar tarafından otomatik olarak (Re'sen) yerleştirilmektedir. Bunların kaynağı Türkiye, Amerika, Ingiltere, Almanya ve çeşitli Avrupa Birliği kökenli kaynak kod ürünleridir. Bunlar içerik olarak günlük döviz ve borsa, forex para kazanma, exim kredileri, internet bankacılığı, banka ve kredi kartı tanıtımları gibi yatırım araçları ve internetten para kazanma teknikleri, hazır ofis kiralama, Sigorta, yabancı dil okulları gibi eğitim tanıtımları, satılık veya kiralık taşınmaz eşyalar ve araç kiralama, ikinci el taşınır mallar, ücretli veya ücretsiz eleman ilanları ile ilgili bilimum bedelli veya bedava reklamlar, rejim, diyet ve özel sağlık sigortası gibi insan sağlığı, tatil ve otel reklamları gibi öğeler içerebilir. Reklam yayıncıları: ads.txt dosyası.
‼️ İtirazi kayıt (çekince) hususları nelerdir?
Bahse konu reklamlar üzerinde hiçbir kontrolümüz bulunmamaktadır. Bu sebep ile özellikle avukat reklamları gibi Avukatlık kanunu vs. mesleki mevzuat tarafından kısıtlanmış, belirli kurallara tabi tutulmuş veya yasaklanmış tanıtımlardan yasal olarak sorumlu değiliz.
📧 İletişim ve reklam başvuru sayfası nerede, muhatap kimdir?
☏ Sitenin 2022 yılı yatırım danışmanı ile irtibat ve reklam pazarlaması için iletişim kurmanız rica olunur.
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution 4.0 International License.