sakın konu ile bir ilgisi yok demeyin .... çok ama çok ilgisi var .....
KURESELLESME SURECINDE TURKIYE
Prof. Dr. Alpaslan ISIKLI nin 1 Kasim 2004 te Osmangazi Universitesinde verdigi konferansin tam metni:
Sevgili ogrenciler,
Bu konusmam cok anlamli bir gunun ertesine rastliyor. Genc arkadaslarin da dikkatinden acmiyordur.Daha onceki yillardaki Cumhuriyet in yildonumleri kaliplarin altinda duzenlemelerle resmi torenlerle kutlaniyordu. Artik Cumhuriyet sanki dipten gelen bir cosku ile kutlanmaktadir. Bunun nedeni dusundurucudur ve ogreticidir de. Bunu ben canli bir organizmanin mikrop saldirisi karsisinda ortaya koydugu tepkiye benzetiyorum. Canli organizma bu durumda savunma mekanizmalarini, bagisiklik mekanizmalarini harekete gecirir. Toplumumuz benzer bir durumu yasiyor. Toplumumuzun bir mikrop saldirisina ugradigi bir gercek. Nicin bu saldirilara ugruyor ve bu saldirilarin gercek niteligi nedir?
Oncelikle belirtmek isterim ki bu saldirilar tarihin belli donemlerinde azalsa da, icinde yasadigimiz donemde Cumhuriyet e ve Kemalizm e karsi, Mustafa Kemal Ataturk un kazanimlarina karsi saldirilar olaganustu bir boyut kazanmistir. Mustafa Kemal n Ulusal Savasi yuruttugu yillardakine benzer bir duruma benzetmek yanlis olmayacaktir sanirim. İceriden ve disaridan oluyor bu saldirilar. Birisi geliyor, Turkiye nin Ortak Pazar a girmesi, Avrupali olmasi icin Kemalizm den vazgecmesi gerekir. diyor. Ust duzey bir CIA yetkilisi olan Graham Fuller, artik Kemalizm in modasi gecmistir.Turkiye ve Orta Asya icin yapilacak sey, ilimli İslam i benimsemek olmalidir. diye kendince fetva veriyor. Sadece bugun degil gecmiste de Turkiye Cumhuriyeti buna benzer tavirlara maruz kalmistir. Ataturk un Kurtulus Savasi ni surdurdugu gunlerde ve gunumuzde bu degisik turden saldirilar aslinda tek bir amaca yonelikti. Hepsinin gerisinde aslinda ifade edilenin disinda bir amac guduldugu anlasilir. Degisik gorunuslerdeki saldirilarin niteliklerini birer birer sergilemeye calisalim.
Bunlarin basinda din somurusu gelir. Olumsuz yazar ve bilim adami A. Taner Kislali, son yazisinda unlu İtalyan filozofu Bruno nun (Galile den once evrenin sonsuzlugunu ifade etmis olan kisidir.) bir sozune atifta bulunmustur: Kotuler Tanri yi kullanir; Tanri iyileri kullanir. A. Taner Kislali, Tanri nin kullandigi iyileri siralarken basta M. Kemal in ismini zikretmistir. Kotulerin Tanri yi kullanimina ornek te pek coktur. Ozellikle Cumhuriyet e yonelik saldirilar konusunda oncelikle akla gelmesi gerekenlerde bunlar oluyor. Bunlarda bir ornegi M. Kemal Ataturk, Nutuk ta uzun uzun anlatir. Bu, Sait Molla isimli bir zattir. Sait Molla din adami huviyetiyle ortaya cikmistir. Ancak, M. Kemal in adamlari, Cumhuriyet in
yeni kuruldugu, butcenin, maasin olmadigi ancak buyuk fedakarliklarin var oldugu daha o donemde, evine hizmetci kiliginda girerek Sait Molla nin gercek kimligini ortaya cikariyorlar. Sait Molla, insan haklari savunucusu gibi kendisini gostererek o donemde Turkiye ye gelmis olan Rahip Frew adli İngiliz Entelijans Servisi nin bir adamindan talimat alarak etkinliklerini sergilemektedir. Diger adi Redingot Sait tir. Cunku aksamlari da redingotunu giyip İngiliz Buyukelciligi nde servis yapmaktadir. O zaman bu tespiti M. Kemal in adamlari yapiyorlar. Bugun niye yapilamiyor? diye sorulursa Bugun artik acikca yapildigi icin buna gerek kalmiyor. denilebilir! Sait Molla ne yapiyor? Kuvva-i Milliyeciler kafirdir, katledilmeleri vaciptir. vs. seklinde fetvalar veriyor.
Diger ornek Seyh Sait olayidir. Seyh Sait, 1925 te Dogu ve Guneydogu daki yoksul insanlarimizi, Muslumanlik elden gidiyor; Emir kafir olursa ihtilal vaciptir. diye kendini din otoritesi ilan ederek ortaya cikiyor. Yine o tarihte M. Kemal in adamlari Seyh Sait ile İngiltere arasindaki iliskiyi ortaya cikariyorlar. Bunlardan biri sanki İngiliz ajani imis gibi davranarak Seyh Sait in adamlari ile pazarliga girisince gercek yuzleri ortaya cikiyor. Daha sonra Fransiz Buyukelciligi nin Paris e yolladigi notalarin birinde Guneydogu Ayaklanmasi nin gerisinde İngiliz tertibi vardir. Yazildigi uzerinden zaman gectikten sonra aciga cikmistir. Seyh Sait olayi buyuk sancilara yol acmistir. Bildiginiz gibi Lozan da Misak-i Milli sinirlari icinde Turkiye Cumhuriyeti kurulmasi karar altina alinmistir. Birkac nokta gelecege birakilmistir. Bunlardan bir tanesi Musul Meselesi dir. M. Kemal Hukumeti ile İngilizler arasinda ileride bu hususun taraflar arasinda dostane cozumlere kavusturulacagi karara baglanmistir. Tam bu Musul Meselesi nin karara baglanmasi gundeme gelecegi sirada Seyh Sait İsyani patlak veriyor. Turkiye nin basina sarilan bu bela sayesinde İngilizler Musul a sahip olma imkanina kavusuyorlar. Burada da gorunusteki amaciyla tamamen ters bir isyan ( saldiri ) soz konusu.
Dunku bu turden bolucu/irkci hareketler nasil ki en buyuk zarari o bolge insanina vermisse, gunumuzde bunlarin tekrari niteligindeki olaylarin oncelikle o bolge insanina, o bolgeye tasinmak istenen uygarlik nimetlerinin kesintiye ugramasina neden oldugu aciktir. Ataturk donemindeki orneklerin sonu gelmez, ama bir ornek daha vermek isterim. Kemahli Hoca İbrahim Efendi Meselesi. Yakin tarihlerde Bize Nasil Kiydilar? adli bir film cevrildi. Bu filmde iddia edilen, Kemahli Hoca nin oldukten sonra cesedinin mezarindan cikarilarak, M. Kemal in İstiklal Mahkemeleri nce bir kez daha asildigi dir. Filme cok para dokuldugunden cok etkileyici bir sekilde kurgulanmis; gorenler iki gozu iki cesme, aman efendim, muhterem Hoca ya boyle yapilir mi? film iceride ve disarida festivallere katiliyor. Hatta bir yerde odul almasi bile saglaniyor. Bir sure sonra Reha Muhtar in programina İbrahim Efendi nin kizlari ve torunlari cikiyorlar ve diyorlar ki, Getirin Kuran-i Kerim e el basalim. Bizim babamiz-dedemiz bunlarin hepsinden daha fazla muslumandi ve hayatini M. Kemal in davasina vakfetmisti. Ataturk un cok takdir ettigi bir insandi. Allah rizasi icin babamizi yattigi yerde rahat biraksinlar. Bu anlatilanlar kulliyen yalandir. Asli astari yoktur. Bunun uzerine Ataturkcu Dusunce Dernegi bu kisilerin elinden tuttu.Mahkemeye goturduler. Dava sonunda film yapimcilari para cezasina (tazminata) mahkum edildiler. Ancak o filmin yapimini destekleyen buyuk bir holdingin (Kombassan) temsilcisi tazminati odedikten sonra ne dese begenirsiniz? Boyle sanatsal yapitlari desteklemeye devam edecegiz!
Bir ornek daha vereyim. Bir bayan ogrencim dersin bitiminde heyecanli ve biraz da rengi sararmis olarak elinde bir kitapla kursuye geldi. Kitap Abdurrahman Dilipak in yazdigi Bir Baska Acidan Ataturk idi. Ogrencim heyecanla Hocam boyle sey olur mu? diyordu. Kitapta yazilan Ataturk 1938 de Dolmabahce de olum dosegindeyken o tarihteki İngiliz Buyukelcisi ni cagirmis ve ona Biz bu memleketi idare edemiyoruz; ben oldukten sonra bu memleketin idaresini siz ele alin. demis ifadeleri uzerine ogrencim bizden yardim istiyor, Boyle sey olur mu? Bunun hesabi sorulmali. diyordu. Dilipak bu sozu bir yabanci yazara atifla aktariyor. Oysa oyle bir yazar yok, oyle bir kitap yok; o kisim tamamen uydurma. Dogru olan ise buyukelcinin adi. O tarihte boyle bir buyukelci Turkiye de var. Garip olan tarafi ise suydu: İngiliz Buyukelciligi Cumhuriyet in 75. Yili nedeniyle yaptigi bir yayinda o buyukelcinin 1948 de BBC televizyonunda yaptigi bir konusmaya yer verdi. Orada Ataturk ten ovguyle soz eden Buyukelci, sanki gelecegi gorurcesine cok ilginc bir sekilde, Ataturk, kesinlikle yabanci devlet temsilcileriyle bas basa ozel gorusme yapmazdi. demekteydi. Sanki yillar sonra adi kullanilarak boyle bir istismarin yapilacagini gormuscesine ozenle, bu konusmasi icinde dile getirmistir. Din kisvesi altinda yapilan saldirilardan biri de budur.
Tabi bu arada sunu belirtmek zorundayiz: Ataturk elbette ki ana cizgisi itibariyle oncelikle anti-emperyalistti. Emperyalizme ve onun hizmetinde olanlara karsi, onun hizmetinde ne varsa ona karsi, amansiz ve acimasiz bir mucadeleye girmisti. Bu mucadelesini yuruturken din adami kisvesi altinda ortaya cikanlarla elbette ki mucadelesi olmustu; Said Molla ile İskilipli Hoca ile, Kuvva-i Milliye cilerin katli vaciptir! diye fetva veren Seyhulislam Durrizade ile Ataturk un elbette mucadelesi olmustur. Ataturk onlari acimasizca kendine hedef almistir. Buradan hareketle gunumuzde bazi akli evveller Ataturk u din karsiti gibi gosterme marifeti icerisinde olabiliyorlar. Oysa Ataturk un mucadele ettikleri din adami huviyetiyle ortaya cikmis olanlardir. Ataturk un mucadelesinin her asamasinda gercek din adamlari Ataturk le beraber olmustur. Ataturk te gercek din adamlarinin ittifakinin, desteginin arayicisi olmustur. 19 Mayis 1919 da Samsun a ayak bastiktan sonra 12 Haziran da Amasya da kendisini karsilayanlar arasinda Hafiz Tevfik Efendi vardi. Cumhuriyet in ilk vaazini veren Muftu Kamil Efendi de keza Ataturk un yani basindadir. Ankara ya gelmeden once Hacibektas ta Cumhuriyet in kurulusu oncesi destek ararken İslamiyetin bir baska kanadinin temsilcileriyle bulusuyor. Cemalettin Celebi vb ile dergaha gidiyor.Dergahtakiler elde avucta ne varsa Ataturk e sunuyorlar ve Ataturk orada belki ilk defa- Cumhuriyet i kuracagina dair niyetini aramizda kalmak sartiyla diyerek Cemalettin Celebi ye acikliyor. Yani o kadar yakin ve sicak bir diyalog icerisinde oluyor ve o kadar etkileyici oluyor ki, M. Kemal, muritlerin aralarinda kumelesip konustuklarini gorunce, Ne fisildasiyorlar? diye sordugunda su cevabi aliyor:
Acaba Pirimiz Haci Bektas-i Veli don (kiyafet) degistirdi de geri mi geldi? diye konusuyorlar. Zira Ataturk un orada esitlik, kardeslik, ozgurluk ve kula kul olmanin yanlisligindan soz etmesi, Haci Bektas in da boyle konustugunun animsandigi Dergahta muthis bir heyecan ruzgari estirir. Ozetle, Ataturk, gercek din adamlariyla beraber olmus,gercek din adamlari da Ataturk ile beraber olmuslardir. Ankara ya geldiginde kendisini cok degisik guruplardan insanlar karsiliyor. Bunlarin basinda da Borekcizade Rifat Efendi var. Onu sonradan Diyanet İsleri Baskani yapiyor. Gercek budur. Ama dinsel inanclari Ataturk e karsi kullanmak telasi da bir turlu sona ermiyor.
Bir diger akli evvel kategori, sozum ona aydinlar cenahinda yer aliyor. Bunlara rahmetli Ugur Mumcu ve A. Taner Kislali, numaraci cumhuriyetciler adini veriyordu. Bunlarin iddiasina gore, M. Kemal, eskiyi temsil etmektedir. Artik yeni ufuklara acilma zamanidir. Degisim ruzgarlarina ayak uydurma zamanidir. M. Kemal i, Kemalizm in ve Cumhuriyet in degerlerini dinozorlasmis olgular olarak sayip gecmise mal etmek gerekir demektedirler. Her zaman bu kadar aciklikla konusmuyorlar. Zaten bu postmodern arkadaslarin birinci ozelligi, anlasilmama uzerine konusmalaridir. Bunlarin iddiasi, Ataturk eskimistir ve ozellikle de demokrat degildir; tepeden inmecidir ve jakobendir. Bu jakoben olus sanki bir kufur veya hakaret gibi ortaya konuluyor. Aslinda jakoben iddiasiyla ortaya cikanlar, baska bir seyin safinda olduklarini itiraf etmis oluyorlar. Jakobenler, Fransiz Devrimi nin oncusu olan avukat, sanatci, yazar gibi aydinlardir. Jon Turklere benzetilebilirler. Bunlar 1789 Devrimi ni yapmislar ve İnsan Haklari Evrensel Bildirgesi nin kabulunu saglamislardir. Bati nin gelisiminde cok onemli olan ozgurluk, esitlik, kardeslik ve zulme karsi direnme hakki bu Bildirge de yer almistir. Jakoben sozunu bu zevat, tepeden inmeci, kan dokme meraklisi vs. Anlaminda kullaniyorlar. Eger mesele, kan dokme, tepeden inmeden ibaretse, o takdirde Jakobenlerin devirdigi Fransa Krali nin gundeme gelmemesinin sorusunun sorulmasi lazim. Eger siz samimiyetle boyle seye karsisiysaniz, o zaman 16. Louis e de karsi olmalisiniz. 16. Louis daha fazla kan doktu, daha fazla zulum yapti. Fransiz aydinlarini Bastille hapishanesine doldurdu. Onlar bu yontemleri kullandiklari icin 16. Louis ye ve karisi Marie Antoinette e asla bir sey soylemezler ama jakobenler elestiri konusu yapilir. O zaman bunlar neyi elestiriyorlar? Elestirdikleri, jakobenlerin ozgurluk, esitlik, kardeslik ve zulme karsi direnme hakki gibi ilkeleri insanliga mal etme yonudur ve Mustafa Kemal i bu sekilde bir ithama muhatap kilarken unuttuklari bir nokta vardir. İngiliz Basbakani Disraeli nin bir sozudur: Devrimler gul suyuyla olmaz. Ancak Turk Devrimi, Fransiz ve Rus Devrimleri nden de farkli olarak hakikaten gul suyu ile yapilmistir. Cunku Osmanli Hanedani nin hic birisinin kilina bile dokunulmamistir. Fransizlar, Marie Antoinette i giyotine yolladilar; Ruslar, coluk cocuk demeden tum car ailesini oldurduler. Ataturk ise o turden bir zulme yer vermeden Cumhuriyet i kurmustur. Ataturk, bunu karizmasi, demokratligi ve de Turk halkinin birligi sayesinde saglamistir.
Bir Alman profesor bir gun bana, Ataturk size fazlaydi. Bizde olsaydi neler yapmazdik. Size Hitler yeter. gibi aklinca bir saka yapmaya kalkti. Dedim ki, Sayin Profesor, Hitler i Almanlar cikardi; Mustafa Kemal i ise Turk halki cikardi. Ataturk, cagin tum rejimlerine gore kesinlikle daha demokratik olan bir rejim ortaya cikarmayi basarmistir. Bunu soyledigim zaman, ikinci cumhuriyetci zevatin saclari diken diken oluyor. Ataturk nasil demokratik olabilir? diye İtalya da fasizm, almanya da nazizm vardir ve Almanya dan, İsvicre den kacan bilim adamlari yer yuzunde siginacak yeri Mustafa Kemal in universitelerinde bulmuslardir. Fransa İkinci Dunya Savasi oncesinde pamuk ipligine bagli bir demokrasi kurmaya calismistir. Kisa bir sure sonra da Hitler in isgali altinda bir kukla rejimin sultasi altina girmistir. M. Kemal zamanindaki Fransa nin tablosu budur. Bugun bizi iskence vb. konularinda sorguya cekenlerin gozden kacirdiklari bir sey vardir. Fransa, Cezayir de, tabiri caizse, iskencenin ilmini yapmistir La Question adli kitapta Cezayir ve Vietnam da yapilanlar anlatilir. Buralardaki ve baska yerlerdeki iskence yontemleri Turkiye ye ithal edilmistir. İskence aletlerinin bir kismi İngiliz malidir. Oysa Turk Polisi ve Turk halki, Gece Yarisi Ekspresi filminde anlatilanin aksine, geleneksel olarak iskence olgusuna yabancidir. En fazla falakaya yatirmayi bilir. 12 Eylul den sonra sokulmaya calisilan (ve de sokulan) uygulamalar aslinda Turk halkinin cehaletinin, geriliginin veya vahsetinin sonucu degil, cok sofistike bir egitimin sonucudur. Mustafa Kemal in zamaninda Amerika nin durumu neydi? O donemde Amerika, yurttaslarinin onemli bir kismini degil yurttas, insan bile saymiyordu. Tabii Mustafa Kemal in Turkiye si ondan da daha demokratikti. İngiltere yi Buyuk Britanya İmparatorlugu olarak dusundugumuzde, Afrika yi boydan boya kolelestirmis, Amerika da tarihin gordugu en yaygin jenosid uygulamalarini hayata gecirmis, Hindistan da, Cin de gorulmemis zalimlikte bir somuruyu gerceklestirmis bir ulke goruyoruz. Bununla karsilastirmamiz gerekir. Eger bunu yapmazsak koleci Atina yi ve Isparta yi da demokrat saymamiz gerekir. Mustafa Kemal e yonelik saldirilardan bir tanesi de boluculuk saldirisidir. Seyh Sait meselesinden soz etmistik. Dikkat edersiniz belirttiklerinden aksi yonlerde amaclara hizmet etmektedirler. Boluculuk meraklilari da halkimizin bir kisminin cikarlarini temsil ettiklerini soyleseler de aslinda en buyuk kotulugu onlara yapmaktadirlar. Seyh Sait olayinda oldugu gibi. Boluculuk meselesini cok iyi anlayabilmek icin Yugoslavya da olup bitenleri zihinlerimizde canli tutmamiz gerekir.
Yugoslavya Tito nun zamaninda degisik milletleri, degisik dinlere mensup topluluklari bir araya getiren bir vitrine sahipti. Tito bunlari bir arada tutmanin yollarini bulmustu. Ancak bolgeler arasi gelir adaletsizligi acisindan o zamanki sosyalist toplumlar icinde en kotu durumda idi. Almanlar, Hirvatlar ve Slovenlere, Siz su yoksullari sirtinizdan atin, biz sizi en iyi kosullarda bagrimiza basalim. dediler. Federasyondan ilk ayrilanlar, Hirvatlar ve Slovenler oldu. Simdi bize İlerleme Raporu nda Turkiye fakir ve buyuk diyorlar. Fakir meselesi icin deginmeye yetkili degiller; ancak, buyuk meselesi icin, oyle gorunuyor ki, akillarinda bazi cozumler var. İceride de bunun yandaslari var. Turk halki asla boyle bir seyden yana degil. Dogu daki ve Guneydogu daki kurt asilli yurttaslarimizin da bolunmeden yarar umacak kadar mantiktan uzaklasmalari mumkun degil. Ne care ki, kendini aydin zanneden bazilari, boyle bolunme talepleriyle ortaya cikmayi ilericilik zannediyorlar. Nihayet bir tanesi baklayi agzindan cikardi. Ugur Mumcu nun Libos namiyla meshur ve maruf kildigi bir yazar, Vergilerin %70 ini biz veriyoruz. Ne bize yariyor, ne de onlara yariyor. Bunun bir adim otesi ise, Ver, kurtul! dur. Suleyman Demirel de kendine ozgu veciz ifadeleri ile bunu soyle ifade etti: Turbun buyugu heybede! Ege, Kibris, vb. gundeme
geliyor. Bize devamli havuc gostererek bunlari gundeme getiriyorlar, ama yedigimiz turp oluyor. Lafin tamami aptala soylenir. diyerek, anlarsiniz demek istiyor. Meselenin cozumunu bolunmede degil, tam aksine birlik icinde aramak gereklidir.
Simdiki sayin Basbakan, İstanbul Belediye Baskani oldugu donemde Ozfatura ile birlikte, vaktiyle İstanbul Sehremini nin yaptigi gibi, İstanbul ve İzmir e vize koyalim. demislerdi. Elbette ki, buyuk kentlere nufus akisi buyuk bir sorundur. Ama bunun onune gecmenin caresi uygarlik nimetlerini esit dagitmaktir. Bu esit dagitimda da en buyuk sorumluluk kime duser? Devlet e duser. Bugun yapilan ise bunun tersidir. Devleti kucultelim, halktan yana sosyal adalet, bolgeler arasi adalet saglayici fonksiyonlarini ortadan kaldiralim, her seyi piyasa duzeninin insafina terk edelim diyoruz. Bu yolla bolgeler arasi adaletsizlik daha da derinlesiyor. Hem devleti kuculterek oralara yatirim yapma imkanini ortadan kaldiracaksiniz, ondan sonra da bunun sonuclarini cozmek icin memleket icinde vize duvarlari koyacaksiniz. Ne oldu da Ataturk, Kemalizm boy hedefi olmaya basladi? Zaten oyleydi de bu gunlerde artiyor? Cumhuriyet kimin bogazina takildi? Onu irdelemeye sira gelmis bulunuyor. İs buraya elince kuresellesmenin gundeme geldiginde yogunlastigi dikkat cekiyor. Acaba kuresellesme ile Kemalizm ve Cumhuriyet arasinda nasil bir iliski vardir? Once, kuresellesme nedir? Cagimiz bir pazarlama cagidir. Her sey pazarlaniyor. Politikalar ve modeller de pazarlaniyor. Bir seyi iyi pazarlamak icin onda olumlu ozellikleri varmis gibi, olan zaaflari da yokmus gibi gosterecek nitelendirmelerden yararlanilir. Ornegin jileti satmak icin, kadife gibi yumusak temas tan soz etmek akillica olur. Tersine, bu bir celiktir, elinizi keser derseniz, kimse almaz. Kuresellesme ile de telkin edilmek istenilen, artik sinirlarin, milletler arasindaki duvarlarin kalkacagi, dil, din, irk vb. farkinin ortadan kaldirilip dunyanin sorunlarinin bu butunluk icinde cozume kavusacagidir. Kuresellesme, ama nasil kuresellesme? Bu sorunun yanitini serinkanli bir sekilde aramamiz gereklidir. Sorulacak sorulardan bir tanesi sudur: Nedir sizin bu kuresellesmeden kastiniz? Biz zaten kuresellesmisiz. Arazi alimi, tatil yapma, turizm yatirimi, borsa konusunda en buyuk kolayliklara yabancilar sahip. Ancak bir konuda cok titizler.Turk iscilerinin serbest dolasimi soz konusu oldugunda vize duvarlari asilmaz oluyor. Demek ki, Nasil bir kuresellesme? sorusu burada yanitini buluyor.
Sanayi ve teknolojinin gelismesi her zaman insanligin gelismesi anlamina gelmez. Ornegin Hitler Almanyasi nda sanayi ve teknoloji gelismisti. Ama bu neye yariyordu? İnsanlar kac derecede donarlar? Ne kadar gazla ne kadar insan olur? Bir insani oldurecek en az gaz miktari nedir? gibi sorularin yanitini bulmaya yariyordu. Bu yolla tip cok gelisti. Deney yapmak icin sonsuz kadavra vardi. Ve Hitler Almanyasi dunyaya kan, ates ve goz yasindan baska bir sey getirmedi. Dunya savaslarinda on milyonlarca insan oldu. Demek ki teknolojinin gelismesi tek boyutlu oldugu zaman, sonucta insanligi magara devrine benzer bir yere goturuyor. O zaman insanlar tasla sopayla birbirini olduruyordu. Teknolojinin gelistigi dunya savaslarinda ise hem oldurulen insan sayisi artti, hem de oldurucu silahlar daha sofistike olmaya basladi. Avrupa nin icinde ve disinda liberalizm, ekonomik bunalimlar ve somuru getirdi. Avrupa nin icinde Emile Zola larin, Victor Hugo arin anlata anlata bitiremedigi bir sefalet ve somuru tablosu ortaya cikti. Avrupa nin disinda, Cin de, Hindistan da, Afrika da (orada zaten jenosid uygulandi) insanlar icin aci tablolar ortaya cikti. Sonucta liberalizmin pesine takilan insanlar 1929-1930 Bunalimi ni yasadi.
Bu bunalim, sadece calisanlari degil, varlikli kesimi ve sermayedarlari da icine alacak bir duzeye ulasti.
İflaslar, intiharlar, borsalarda cokmeler birbiri ardindan geldi. 1929-1930 Bunalimi ni, irkcilik akimi ve bunu da İkinci Dunya Savasi izledi. Liberalizmin getirdigi bu. Simdi Neo-Liberalizmin bundan daha farkli bir sonuc getirmesi icin ortada bir neden yok.Dunyadaki yoksulluk artiyor. Her yil 40 milyon insan acliktan oluyor.bir taraftan da obesite ile ugrasiliyor. Gelir adaletsizligi dunya capinda gorulmemis boyutlara variyor. 350 dolar milyarderinin geliri dunya nufusunun yarisinin gelirine esit bir hale geliyor. İssizlik almis basini gidiyor. En saglam gorunen Amerikan, İngiliz ve Alman ekonomileri ciddi sonuclarla karsi karsiya. Tum dunyanin hal-i pur melali ortada. Asya Kaplanlari falan denildi; kisa surede onlar da bir yazarin deyimi ile topal ordege donusturuldu. Dunyada gelir adaletsizligi, yoksulluk, aclik, hastaliklar ko gezer vaziyette.
Mustafa Kemal i burada yeniden animsamamak olanaksiz. Kuresellesmeyle birinci celiskisi ortaya cikiyor. Birisi, Egemenlik kayitsiz sartsiz ulusundur! diyor; oburu, Egemenlik kayitsiz sartsiz uluslar arasi sermayenindir! diyor. İkinci celiskiye geliyoruz. Bati Dunyasi 1946 dan sonra sosyal devlet gercegini yakalayarak rahat nefes alma olanagi buldu. Sosyal guvenlik, sosyal adalet uygulamaya konuldu. Bunun saglanmasinda cesitli sosyal mucadelelerin yani sira Sovyetler deki devrimin etkileri var. Cunku batili sermayedarlar Sovyetler deki devrimin davetini gecersizlestirmek icin kendi emekcilerine karsi daha tavizkar olma mecburiyetini hissettiler. Sosyal devlet bu temel uzerinde İkinci Dunya Savasi ndan sonra hayata gecti ve bu, liberalizmden farkli bir olgu idi. Ataturk ise bu gercegi cok onceleri, Cumhuriyet in basinda gordu ve 1930 larda basladi. Fransiz Devrimi ve Kuzeyimizdeki devrimin sentezi olan bir yapilanma ile , halkcilik felsefesi temelinde, liberalizmden farkli bir yol secti. Devletin onculugunde bir ekonomik sosyal yapilanmaya gitti.Bu sayede de 1923-1938 arasindaki o kisa zaman icinde tam bir mucize yaratti. Genc ve fakir Turkiye Cumhuriyeti nde tum hastaliklarin kokunu kazidi; sitmanin, vebanin, lepranin, trahomun vb. Simdi onlar yeniden hortlama istidadinda. Din alimi olmaya aday cocuklar, yargic, general, profesor oldular. Ne sayesinde? Mustafa Kemal in yaygin ve parasiz egitim politikasi sayesinde. Turk parasinin degeri artti. Tarim ve sanayideki gelisme, Cumhuriyet in diger butun donemlerini geride birakan bir hizla gerceklesti ve bu donemde dunya 1929-1930 Bunalimi ni yasiyordu. Dunya ekonomik bunalimda iken, Turkiye ekonomide, sosyal ve kulturel alanlarda tam bir mucize gerceklestirdi. Demek ki Turkiye ye ozgu bir sosyal devlet hayata gecirildi. Kuresellesmenin ideolojisi neo-liberalizm. İdeolojilerin sonu geldi! deyip, Thatcher in unlu sozuyle, There is no alternative! (TINA) (Baska secenek yok!) u tek bir ideoloji olarak dayatiyorlar. O da neo-liberalizm. Bu da yeni degil, eski. İnsanlari nereye goturdugu belli. Nereye goturuyor? Gelir adaletsizligi, issizlik, irkcilik. Son dunya savasindan sonra goturdugu seyler.
Irkciligin yerini bugun kimin koltugu altinda beslendigi kuskulu olan islami teror almis durumda. Bir de sunu ekleyelim. Hitler in iktidara gelisinde bir olay cok etkili oldu: Reichstag Yangini. Alman Parlamentosunun yakilmasini bahane eden Hitler, onlenemeyen yukselisini gerceklestirdi. İkiz kulelere saldiri ise simdi bu kuresel yapilanmanin bahanesi olarak kullaniliyor. İkiz Kuleler saldirisinin nasil yapildigi konusunda da cok ciddi soru isaretleri var. Bu konu Fahrenheit 9/11 filminde ele alinmis bulunuyor.
Kuresellesme, Kemalizm ile iki noktada celisiyor. Birincisi, demokrasi konusunda; ikincisi ise ideolojik konuda. Kemalizm, liberalizmden ayrilan bir ideoloji. Bunlar ise tek bir ideoloji olarak neo-liberalizmi gundeme getiriyorlar. Kemalizm i ve Cumhuriyet i ortadan kaldirmak telasinin arkasinda bu yatiyor.
Uluslar arasi sermaye dunyayi degneksiz dolasilan bir koy haline donusturmek icin onune cikan engelleri bir bir ortadan kaldirma kararligi icerisinde. Mustafa Kemal de bogazlarina takilmis. Onu cikarmadan rahat etme imkanlari yok. Onu cikarma telasidir ki yasadigimiz bazi acilari meydana getirdi. Buyuk Kemalistler, Muammer Aksoy u, Ugur Mumcu yu, A. Taner Kislali yi kaybettik, saymakla bitmeyecek sehitler verdik bu buyuk celiski icinde. Basaracaklar mi? Gencler? (Dinleyici genclere yoneltilen soruya gencler Hayir! yanitini verir.) Basaramayacaklar. Sizin boyle sabirla dinlemeniz de basaramayacaklari yonundeki umudumu guclendirmistir. Hepinizi saygiyla ve sevgiyle selamliyorum.