Demokraside Basının Önemi

[Av.Abbas Bilgili]

Son günlerde sayın Başbakanın basınla ilgili açıklamaları ve bazı gazetelerin alınmaması yönündeki boykot çağrısı basın özgürlüğü ve demokrasi açısından büyük bir kuşku ve tehlike yaratacak niteliktedir.

Demokrasinin "olmazsa olmaz" koşullarından birisi özgür basındır.

Günlük yaşantımızda şu ya da bu gazeteyi, dergiyi okuyoruz. Beğeniyoruz ya da beğenmiyoruz. Görüşlerine katılıyoruz ya da katılmıyoruz. Bunlar demokrasinin gereğidir.

Herkes bizim okuduüumuz gazeteleri/dergileri okumak zorunda değildir. Demokraside farklı görüşlşerde yayın organlarının bulunması kadar doğal bir durum olamaz.

Beğenelim ya da beğenmeyelim; basın olmasaydı kamu oyu denetimi denilen "demokratik denetleme mekanziması" işlemezdi. Bir çok yolsuzluğu, hırsızlığı, usulsüzlüğü basın sayesinde öğreniyoruz. Basının susturulduğunu bir düşünün...

Sayın Başbakanın basınla ilgili çok hırçın açıklamalrını demokrasi ve özgür basın açısından tehlikeli bir yol olarak gördüğümü ban katılan ve katılmayanlarla paylaşmak istedim.

Saygılar...

[sdt23]

Söylediklerinize katılmakla beraber
1. Doğan medya grubuna dahil gazetelerin olayları çarpıtarak sunduğu,
2. Boykot çağrısını Başbakan'ın değil sivil toplum örgütlerinin yapması gerektiği,
konusunda da bir şerh düşmek lazım.

Başbakan Şaban Dişli veya Gaziantep olayında tepki göstermedi. (Gaziantep olayında belediye başkanına haksız saldırı yapıldığı halde)
Deniz Feneri e.v. davası hakkında yapılan yayınlara da ilk başta bir tepki göstermemişti.

Ne zaman ki, Hürriyet ve Vatan gazeteleri itirafçı sanık Firdevsi Ermiş'in ifadesini çarpıtarak "Paraları Başbakana vermiş" şeklinde manşet yapınca Başbakanın sabrı taştı.

Başbakanın bir iletişim sorunu var. Doğan Medya Grubu Başbakan hakkında yapılmış bu yalan haberden dolayı gösterdiği tepkiyi "yolsuzluk haberlerini yazıyoruz diye bize tepki gösteriyor" şekline çevirmekte çok maharetli. Oysa başbakan konuları çarpıtarak haber yaptıkları için tepki gösteriyor.

Geçen Salı günü Hürriyet'in ilk sayfasında Deniz Feneri e.v. ile ilgili olarak "41 milyon euro dolandırmış" başlıklı bir haber vardı. İç sayfalarda haberi okuduğunuzda Deniz Feneri e.v.'nin topladığı toplam paranın bu kadar olduğu anlaşılıyordu.

Yolsuzluğun küçüğü veya büyüğü olmaz, küçüğü de mide bulandırıcıdır.
Ama yalanın da küçüğü veya büyüğü olmaz, küçüğü de mide bulandırıcıdır.

İç sayfadaki haberde paranın nasıl kullanıldığının dökümü yapılıyor, 8 veya 18 milyon eurosunun (tam hatırlamıyorum) Deniz Feneri Türkiye'ye gönderildiği, 2 milyon eurosunun nereye gittiğinin belgelenemediği yazıyordu.

"2 milyon euro uçtu", "2 milyon euro nereye gitti?" gibi bir başlık atsalar neyse... "41 milyon euro dolandırmış" şeklinde başlık.

Ayrıca "Türkiye'deki Deniz Feneri'ne gönderilen para ile iki dernek arasındaki ilişki ortaya kondu" şeklinde haberler yapılıyor. Mesela paraların bir kısmı yardım için Kızılay'a, Mehmetçik Vakfı'na vs. gönderilseydi, Deniz Feneri e.v.'deki usulsüzlüklere bu dernek ve vakıflar da bulaşmış mı olacaktı?

Kaldı ki, Kızılay Derneği'nin bazı yöneticileri de geçmişte yolsuzluk iddiaları yüzünden yargılanmıştı.

Türkiye'deki Deniz Feneri'nin gelen bu paraları usulsüz harcadığı yolunda herhangi bir delil yok.

Star Ana haberde Türkiye'nin en güvenilir (!?) gazetecisi Uğur Dündar haberi verirken "Deniz Feneri yöneticileri toplam 10 yıl bilmemkaç ay hapis cezasına çarptırıldı" diyor. Her sanığa verilen cezayı toplayıp sansasyon yaratmaya ne gerek var? Önemli olan suçlu bulunup bulunmamaları. Suçlu olduktan sonra bir kişi ha 1 yıl, ha 100 yıl ceza almış, bu neyi değiştirecek?

Hatırlarsanız Cem Uzan da bir takım usulsüz işlerine karşı yürütülen soruşturmaların kendi şahsına karşı yürütüldüğünü iddia ediyor, bundan dolayı kendinde Başbakana hakaret etme hakkı buluyordu.

Başbakanın bu öfkesi nedeniyle Doğan grubunun usulsüz, kanunsuz işlerine karşı yürütülecek soruşturmalara gölge düşmesinden endişe ediyorum.

[Av.Mehmet Aydın]

Son günlerde sayın Başbakanın basınla ilgili açıklamaları ve bazı gazetelerin alınmaması yönündeki boykot çağrısı basın özgürlüğü ve demokrasi açısından büyük bir kuşku ve tehlike yaratacak niteliktedir.

Demokrasinin "olmazsa olmaz" koşullarından birisi özgür basındır.

Günlük yaşantımızda şu ya da bu gazeteyi, dergiyi okuyoruz. Beğeniyoruz ya da beğenmiyoruz. Görüşlerine katılıyoruz ya da katılmıyoruz. Bunlar demokrasinin gereğidir.

Herkes bizim okuduüumuz gazeteleri/dergileri okumak zorunda değildir. Demokraside farklı görüşlşerde yayın organlarının bulunması kadar doğal bir durum olamaz.

Beğenelim ya da beğenmeyelim; basın olmasaydı kamu oyu denetimi denilen "demokratik denetleme mekanziması" işlemezdi. Bir çok yolsuzluğu, hırsızlığı, usulsüzlüğü basın sayesinde öğreniyoruz. Basının susturulduğunu bir düşünün...

Sayın Başbakanın basınla ilgili çok hırçın açıklamalrını demokrasi ve özgür basın açısından tehlikeli bir yol olarak gördüğümü ban katılan ve katılmayanlarla paylaşmak istedim.

Saygılar...

Üstadım size katılıyorum. Biat kültürü ile demokratik yaşam arasındaki uçurum buradadır.

[Burak Temur]

Sayın sdt23 öncelikle şunu belirtmeliyimki demokrasinin olduğu ve demokrasinin istendiği hiç bir yerde basın gibi önemli bir olgu susturulmaya çalışılmamalıdır.Aydın Doğan'ın medyadaki önemli bir paya sahip olması yanlıştır kişisel görüşüm basının bir kaç kişnin tekelinde olması değil hür olamsıdır tamamıyla.Bende şunu belirtmek isterimki Anayasanın 15. maddesinin 2. fıkrasına göre (Değişik: 7.5.2004-5170/2 md.)Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.''demektedir.Peki başbakan yanlsıı gazeteler Ergenekon soruşturmasıyla içeri alınanlar terörist damgası mahkemeden önece yapıştırırken susan başbakanın;diğer gazetelerin Yolsuzluk damgası yapıştırdığında mahkeme karaı beklemeliyiz demesi ironik bir durum değilmidir.Olayları çarptıranın sadece doğan medya gurubuda olmadığı açıktır.
Saygılar...

[sdt23]

Bugün çıkan bir yazıda konu dengeli olarak ele alınmış. Bundan sonrası alıntıdır:

Önce kavganın adını doğru koyalım. Bu basın özgürlüğü mücadelesi değil, imar rantı ve rafineri izni kavgasıdır.
Bu, medya gücüyle büyüyerek gelmiş bir grubun parçalı koalisyonlar döneminde sağladığı ayrıcalıkları kaybetmesine tepki göstermesinin sonucu yaratılmış bir gerilimdir.
Bu medya şapkasıyla, işadamı şapkasının bir arada taşınmasının yarattığı bir sonuçtur.
Bunların hepsi doğrudur.
Ama bir ülkenin başbakanının kalkıp bir medya grubuna boykot çağrısı yapması yanlıştır. Demokrasi, çokseslilik ve basın özgürlüğüyle bağdaşmaz, bağdaşamaz.
Evet, Türkiye'de medya-ticaret ilişkilerinin kirliliği bugün güveni yerlerde sürünen bir medya imajı ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Siyaset zaman zaman medyanın bu açgözlülüğünden yararlanarak iktidar olmuş veya iktidarını sürdürmüş, bu arada medya da ticari rekabette haksız bir pozisyon elde ederek büyümüş, zenginleşmiştir.
Bu kabul edilemez bir tablodur.
Herkesin yerini ve haddini bileceği bir tablo yaratmak kaçınılmazdır.
Yüzde 47'lik iktidarı dikta ile suçlayanlar, pazardaki hakimiyetlerini, reklam verenler üzerindeki baskılarını ve kamuoyu oluşturmadaki tekel durumlarını yeniden gözden geçirmek durumundadır.Kamuoyu oluşturmada önceliğin kamunun çıkarında mı, grubun çıkarında mı yattığı konusunda okuru ikna etmek zorundadırlar.
Eğer dev bir medya grubunun patronu, bir haberin doğruluğunu denetlemek için bir belediye başkanını bizzat aramak durumunda kalıyorsa, o grupta işler çığırından çıkmıştır demektir.
Bunu yıllar önce de yazdım, patronaj medya gücünü kendi çıkarları için kullanmayı bir hak görürse, bu tepeden aşağıya doğru yayılır.
Bu güç kullanma, dersini verme arzusu bir gün bir kıyı kasabasında bir gün Gaziantep'te karşınıza çıkabilir.
Aynı şekilde siyasi iktidarlar da aleyhlerinde çıkan her haberin, her yorumun ekonomik bir kazancın engellenmesi nedeniyle olduğu inancından vazgeçmelidir.
Medyada çoksesliliği, rekabet ortamını boykot çağrıları yaparak gerçekleştiremez.
AB hedefi güden bir ülkenin başbakanı, medyanın kendisine yönelik oyunları, siyaseti yönetme çabaları varsa, bunları afişe edebilir.
Ancak parti teşkilatına medya özgürlüğünü kısıtlayıcı bir talimat veremez. Biz gazeteciler olarak ne kadar kızarsak kızalım, rekabetimiz ne kadar acımasız ve şiddetli olursa olsun, bize yapılan kurumsal veya kişisel haksızlıkların boyutu ne olursa olsun, mesleğimize yönelik böyle bir tehdidin karşısında dururuz.

[Tangör Evren]

sayın sdt23 ;

Alıntı yaptığınız yazıların kaynağını gösteriniz ki ihlal olmasın. Son ileti ergun babahan ın yazısıdır.

Ben yorum yapmayacağım.

[sdt23]

Sayın Evren,
Alıntı konusunda daha dikkatli olacağım.

Basın özgürlüğü deyince Hıncal Uluç'un Çalık grubu'nun Sabah'ı hakkında yazdıkları ve Nazlı Ilıcak'ın yazılarının 1 haftadır Sabah'ta yayınlanmamasının üzerinde de durmak lazım.

Sabah gazetesi Çalık grubuna geçtikten sonra bu forumdaki çok kişi tarafından eleştirildi. Bu kişilerin Sabah'ta belki de tek sevdikleri isim Hıncal Uluç bugünkü "Peşin hükümler ve gerçekler" yazısında yeni patron Ahmet Çalık ile Sabah'ta çalışanların yaptığı toplantı hakkında yazmış:

http://www.sabah.com.tr/haber,CBD4AF...5F6FCE363.html

"Aslında çok uzun, çok ayrıntılı anlatıldı. Dikkatle dinledik ve kafamıza takılan her şeyi sorduk...

Sonunda açıkça ortaya çıktı ki, Çalık Holding ve Ahmet Çalık'ın hiçbir kişi ya da kuruma herhangi bir diyet borcu yoktur.. Ne kurulup gelişirken, ne de Sabah/atv'yi satın alırken..

Bir şey daha öğrendik, keyifle, gururla.. Ahmet Çalık'ın vizyonu, bu ülkenin en büyük medya kuruluşlarından biri olmanın ötesindedir. Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinden, Balkan ülkelerine basılan ve dağılan bir Sabah..
Tüm bunların altının çok net çizilmesi, biz Sabah'ı hazırlayanlar için çok önemliydi.

Daha sonra Sabah'ın genel karakteri konuşuldu.

Mehmet Barlas, Sabah'ın kuruluş çizgisinin doğruluğunu anlattı. Merkezde bir halk gazetesi olarak kalmamız gerektiğini söyledi.

Hasan Bülent Kahraman harikaydı.. "Gazete alan insan, sorunlarına sahip olunmasını ister. Bu da yayını ister istemez muhalif yapar.. Ama geçmişin çağdışı kalan muhalefeti değil bu.. Sabah sisteme muhalefet etmeli.. Trafiğe mesela.. Eğitim, Sağlık sistemlerine mesela.."

Geçmişin kötü örnekleri olarak kalan Zafer, Ulus gibi siyasal partilerin organı izlenimi verecek bir gazeteye de herkes şiddetle muhalefet etti.

Gazetenin "Köşe yazılarında özgür, haberlerinde tarafsız olması" ilkesi tartışılmadı bile..

Şimdi Sabah'la ilgili tüm düşünce ve kararlarınızı bir yana bırakın.. Bu özetlediklerimin ışığında gazeteyi bir hafta izleyin. Neyi yapıp, neyi yapamadığımızı da bize iletin.

Bu Sabah hepimizin, unutmadan!.. "

***

Nazlı Ilıcak buradaki pek çok kişi tarafından sevilmeyen bir isim. Ancak aynı zamanda doğru bildiği şeyler için mücadele eden ve bunları kimseden çekinmeden söyleyen bir kişi.

Sabah gazetesindeki son birkaç yazısında Doğan-Erdoğan kavgasında her iki tarafı birden eleştirdi. Ne İsa'ya ne Musa'ya yaranabiliyor. 14 eylül günü son yazısı yayınlandı.

Gazeteden yapılan açıklamaya göre Haşmet Babaoğlu'nun Sabah'ta yazmaya başlamasıyla başka sayfaya kaydırıldı, ama (sayfasını beğenmediği için?) yeni sayfada yazmadı.

http://www.sabah.com.tr/ars,yaz,1714,100,100~1.html

Yeni Şafak gazetesi yazarı ve AK Parti MKYK üyesi Ayşe Böhürler bugünkü yazısında şöyle diyor:

"Şu kavga içinde en sağduyulu yazarlardan birisi olarak Nazıl Ilıcak yazıları dışında NTV'deki konuşmasında da hepimizi gazetecilik dersi verdi.Uzlaşmacı adil, önyargıdan uzak tutumunu yansıttığı yazılarını Sabah gazetesinde görememek çok üzücü!"

[monica]

sdt23 vbmenu_register("postmenu_209130", true);
Hukuk Sever
Kayıt Tarihi: Nov 2007
İletiler: 2.316


Re: Kimdir bu ulus düşmanları?
Hadi diyelim ki olayı anlatan kişi adını vermek istemiyor.
Ama böyle bir iddia gündeme getirildiğinde olayların yeri ve faili, "bir üniversite", "bir hoca", "bir öğretim görevlisi" gibi belgisiz sıfatlarla ifade edilmemeli. Eğer açıkça ifade edilemeyecekse de bu gibi dedikodular haber ya da köşe yazısına konu edilmemeli. Failler açıkça belirtilmeden haber ya da köşe yazısına konu edilirse de itibar edilmemeli.



Türkiye Avrupa Birliği Karma Parlamento Komusyonu Es Başkanı JOOST LAGENDİJK Ülkemde olan herşeye konuşurdun neoldu din kardeşlerin işin içine girince menfetlarinden dolayı dilin mi tutuldu?!

[commodore1tr]

Burada eğitimli kişilerin bile RTE ye hak verdiğini gördükten sonra işlerin daha zor olacağını kabul etmek gerekir.

Saplasamanın karıştırılması elmayla armudun iç içe olması sakıncalıdır. Bu açık gerçeği görmeden konuşmak sadece hata ve faşizme götürür kişileri.

RTE nin iflah olmaz biatçılığı tek adam olma herkesi susturma baskısını görmezden gelerek başka olaylara bunu bağlamak hiç doğru değildir.

Bin kere dedim binbirinciyi diyeyim Aydın Doğan ın istekleri yasalara uygun değilse yapmazsın olur biter. İstemek suç değildir. İstek yasalsa yapmamak yasa dışıysa yapmak suçtur. Her ikiside döner dolaşır hükümete bağlanır.

Hiç bir hükümetin ''benden yasa dışı bir şey istedi de yapmadım ondan böyle yapıyorlar '' deme hakkı daha ileri giderek '' bu gazeteleri almayınız.'' deme hakkı yoktur.

Eğer şahıs ve parti adına iftira atılıyorsa çıkar bunu açıklar peşinden mahkemeye gidersin. Bu ikisinide yapamayıp yalanlarla dolu riyakarlık sahtecilik kokan konuşmalarla sınırlı kalıp tehtit savuruyorsan bunun yüzüne vurulması kaçınılmazdır.

Şimdi deniz feneri diye olay olmamış mıdır? İnsancıkların din ve vicdan duyguları bir takım şeref yoksunlarınca sömürülmemiş midir? Bu kepazeliğin merkezinde hali hazırda Türkiye de belirli güç odaklarında oturan kişiler yok mudur? Bu kişiler bizzat RTE tarafından korunmamaktamıdır? Eğer bunların hepsi olmadıysa RTE yerden göğe haklıdır. Teki bile gerçekse o zamano koltuğu derhal terk etmesi gerekmektedir.

İki rahmet vardır RTE nin bu öfkesinin altında ve ikisi iç içe girmiş gitmektedir. İlki eğer bu olay ciddi ciddi soruşturulursa AKP darmadağın olacak ve hatta büyük bir olasılıkla bizzat RTE bu işlerin altından çıkacaktır. Bir YETKİLİ zekeriya öz bulunamamıştır !! RTE nin birinci feryadı tüm okların direk kendisini göstermesidir. RTÜK başkanı denen zatı muhterem ile Kanal 7 başındakiler ve diğerlerinin bu çapta bir olayda RTE nin haberi olmadan iş yapamayacakları en azından biat kültürleri gereği ortadadır. Arkadaşlarının para toplayarak kranpon aldıkları 16 yaşında ki RTE den bu günkü servetine giden yolun kilometre taşları ortaya çıkmaktadır ki bu feryat ondandır. İkinci feryat nedeni ise sadece dincilerin kullandığı bir nedenledir ki onun yeri bu forum olmadığı için yazmayacağım. Çünkü şirazesinden çıkıyor o zaman forum... Ama bununda forumu var nasıla orada olacak ....

Dolayısıyla gerçeklerin mahkeme kararıyla ortaya çıktığı ve RTE nin bu konuda her dediğinin de yalan olduğunun açıkça anlaşılması bu olayları yazan gazetelerin doğru yayın yaptığının göstergesidir. Bundan dolayı RTE nin sallayıp durduğu dediklerini yapmadıkta ondan böyle yalan yapıyorlar sözününde yalan olduğu ortadadır. İşin kötü tarafı hala soyulan vatandaşların uyanamamış olması ve bu din bezirganlarını birşey sanıyor olmasıdır.

Basın özgürlüğünün ortadan kaldırılması istemi diinci bir faşizme giden yolun göstergesidir.

[sdt23]

https://www.hukuki.net/forum/images/icons/icon1.gif[/IMG] Re: Kimdir bu ulus düşmanları?
Hadi diyelim ki olayı anlatan kişi adını vermek istemiyor.
Ama böyle bir iddia gündeme getirildiğinde olayların yeri ve faili, "bir üniversite", "bir hoca", "bir öğretim görevlisi" gibi belgisiz sıfatlarla ifade edilmemeli. Eğer açıkça ifade edilemeyecekse de bu gibi dedikodular haber ya da köşe yazısına konu edilmemeli. Failler açıkça belirtilmeden haber ya da köşe yazısına konu edilirse de itibar edilmemeli.

Yukarıda bir makaleyi isimsiz yayınlamamla daha önceki mesaja verdiğim cevap arasında tezat yoktur.

Önceki mesajda (Tufan Türenç'in alıntılanan yazısında) "bir üniversitede bir öğretim üyesi şöyle böyle yapıyor" diye isim verilmeden dedikodu mahiyetinde bir iddia ortaya ortaya atılmıştı.
Eğer bir suçlama varsa suçlananın açıkça ifade edilmesi ve cevap hakkının kullandırılması da en doğal beklentidir.
Söz konusu mesaj aşağıdaki linkte:
https://www.hukuki.net/forum/showthread.php?t=43630

Ergun Babahan'ın makalesini isimsiz yayınlamamın nedeniyse kimin yazdığına bakmadan fikirlerin objektif değerlendirilmesi içindi. Mesela bir Emre Aköz alıntısı yaptığımda bu isme alerjisi olanlar yazıyı okumadan hemen hüküm veriyordu.

Yazıyı yazan şahsın değil fikrin tartışılmasını istediğim için isim vermedim, ama sayın yöneticilerimiz bunun bir ihlal olacağını söylediler.

Eğer bir kişiyi eleştiriyor veya suçluyor olsaydım ismini mutlaka verirdim.
Aradaki fark umarım anlaşılmıştır.