Yürütmeyi durdurma kararları uygun şekilde uygulanmazsa ne yapılmalıdır?
Merhaba; ben Çocuk C errahi uzmanıyım. Benim sormak istediğim ülseratif kolit hastalığım nedeniyle sağlık mazeret tayin istemim Sağlık Bakanlığınca red edilmesi üzerine idari mahkemeye başvurdum ve yürütmeyi durdurma kararı çıktı.Sağlık Bakanlığı İzmir' den Şırnak' a olan tayinimi durdurup; yürütmenin durdurma yani ana dava sonuçlanana kadar eski konumumu korumak adına İzmir' e naklen tayin yapması gerekirken Diyarbakır' a naklen atamamı yaptı ve geçen hafta bana tebliğ etti. Orada gastroenteroloji kliniğide var git oraya diyor. Avukatımda davanın halen devam sürecinde olduğunu yürütmeyi durdurmanın bir ara karar olduğunu kesinlikle İzmir' e verilmem gerektiğini yoksa tekrar dava açma hakkımın olduğunu söylüyor.
yaptığım araştırma sonucunda da ''Bir iptal davasında verilmiş bulunan yürütmenin durdurulması kararı da aynı niteliktedir. Yani ortada henüz bir iptal kararı bulunmadığı halde, iptali istenen idari tasarrufu ve onun sonucu olan işlemleri durdurur., bu tasarruf ve işlemlerin tesisinden ve icrasından önceki hukuki durumun yürürlüğünü sağlar.” ( Danıştay 3. Dairesinin 09.03.1978 gün ve E. 1978/151, K. 1978/199 sayılı kararı ) şeklinde sitenizde yazı buldum fakat danıştayın bu kararına ulaşamıyorum. Birde bakanlık mahkeme kararına binayen Diyarbakır' a naklen tayinimi bana 30 gün dolmadan tebliğ etti. Şimdi ilişiğimi kesip Diyarbakır' a gitmeye hazırlanıyorum fakat ben yukarıdaki danıştay kararına göre yürütmenin olması gerektiği gibi uygulanmadığını nereye nasıl başvurup hakkımı arayabilirim. Bana yardımcı olursanız sevinirim. saygılar
bu konu üzerine bilgisi veya yorumunuz varsa paylaşırsanız sevinirim. Saygılar
Sayın cerrah33;Hukuki net te yazarken uyulması gereken birtakım kurallarımıza uyulmasını bekleriz.Bu kurallardan bazıları:ileti tekrarları yapılmaması,imla kurallarına uyulmasıdır.Açtığınız diğer 5 konu silinmiştir. Tekrarda ısrarınız üyeliğinizin askıya alınmasına neden olabilecek bir kural ihlalidir. 5+3+3+4= 19 yıl! Eğitimde geçirdiğiniz uzun süreden sonra cümle başlarında büyük harf kullanılması,şehir isimlerinin özel isim olduğu,özel isimlerin büyük harfle başlaması gerektiği gibi yazım kurallarına uymamanız da şaşırtıcı doğrusu. İletinizdeki yazım hatalarınızı düzelttikten sonra sorunuz cevaplanabilecektir.
Hukuki NET Güncel Haber
Konu cerrah33 tarafından (09-12-2007 Saat 22:53:41 ) de değiştirilmiştir.
Sebep: İmla hatalarının düzeltilmesi
Re: Yürütmeyi durdurma kararları uygun şekilde uygulanmazsa ne yapılmalıdır
ATAMA İŞLEMLERİ HAKKINDA DANIŞTAY'CA VERİLEN YÜRÜTMENİN DURDURULMASI
VE İPTAL KARARLARININ YERİNE GETİRİLMESİNDE İDARENİN YAPACAĞI İŞLEMİN
BİÇİMİ HK. (*)<
..........
A- Yürütmenin durdurulması kararlarında;
İdare hukuku ilkelerine göre, iptal kararları iptali istenilen idari
tasarrufu ve ona bağlı işlemleri tesis edildikleri tarihten itibaren
ortadan kaldırarak tasarrufun tesisinden önceki hukuki durumu ortaya
koyar. Diğer bir deyimle, iptal edilmiş olan işlemi, hukuk aleminde
hiç doğmamış hale getirir.
Bir iptal davasında verilmiş bulunan yürütmenin durdurulması kararı da
aynı niteliktedir. Yani; ortada henüz bir iptal kararı bulunmadığı hal
de, iptali istenen idari tasarrufu ve onun sonucu olan işlemleri durdu
rur ve bu tasarruf ve işlemlerin tesisinden ve icrasından önceki huku-
ki durumun yürürlüğünü sağlar.
Doktrinde genel olarak kabul edilmiş olan bu kural, yargısal içtihat-
larla, uygulamada belirli bir biçimde yer almıştır. Aksi düşünüş tarzı
idari yargı kararlarının uygulanamaması gibi hukukun kabul edemeyeceği
bir sonuç doğurur. Nitekim, 9.7.1966 gün ve 1966/7 sayılı Danıştay İç-
tihadı Birleştirme Kararı ve Dava Daireleri Kurulunun 4.2.1966 gün ve
E:1965/473 sayılı kararı ile bu kuram kabul edilerek idari yargı karar
larının uygulanması sağlanmıştır.
Hukuki durumu bu şekilde tesbit ettiğimiz zaman, yürütmenin durdurulma
sı kararlarının yerine getirilmesindeki zorunluluk ve açıklık kendili-
ğinden ortaya çıkmaktadır.
1- Görevinden alınan veya başka bir göreve atanan bir memurun yerine
yeni bir atama yapılmamış iken yürütmenin durdurulması kararı verildi-
ği takdirde, bu kararın uygulanması yukarıda izah edilen hukuk kuralı-
na göre çok basittir. İdarece yapılacak olan işlem, idarenin başındaki
kişinin yürütmenin durdurulması kararının yerine getirilmesi için bir
yazı yazarak ilgili şahsın görevine başlamasını temin etmekten ibaret-
tir.
2- Görevinden alınan veya başka göreve atanan memurun, yerine yeni bir
atama yapılmış iken, sadece kendisinin görevden alınmasına veya başka
bir göreve atanmasına ilişkin işlemin durdurulmasına karar alması ha-
linde de;
Yukarıda belirtildiği üzere, bir iptal davasında verilmiş bulunan yü-
rütmenin durdurulması kararı, iptal kararlarında olduğu gibi, iptali
istenilen idari tasarrufu ve ona bağlı işlemleri durduracağı ve tasar-
ruf ve işlemlerin tesis ve icrasından önceki hukuki durumun yürürlüğü-
nü sağlıyacağı cihetle, birinci maddede olduğu gibi yeni bir atama iş-
lemine lüzum kalmaksızın, idarenin başındaki kişi bu kararın yerine
getirilmesi için, ilgililere bir yazı yazarak eski hukuki durumun de-
vam etmesini sağlar.
3- İkinci maddedeki durumda görevden alma veya başka göreve atanma iş-
lemi ile birlikte bu göreve yeni yapılan atama işleminin de yürütülme-
sinin durdurulmasına karar verildiği takdirde, hukuki durum ikinci
fıkradaki hukuki durumla aynı olduğu cihetle yürütmenin durdurulması
kararının yerine getirilmesi için aynı yöntemin uygulanması gerekli ve
yeterlidir. Çünkü hukuki bakımdan görevinden alınan veya başka göreve
atanan memurun yerine yeni bir atama yapılmış iken, sadece kendisinin
görevden alınmasına veya başka bir göreve atanmasına ilişkin işlemin
yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmesi ile; yürütmenin durdu-
rulması kararları iptali istenilen işlem ile ona bağlı diğer işlemle-
rin de icrasını durdurduğu cihetle, görevden alma veya başka göreve
atanma işlemi ile birlikte, bu göreve yeni yapılan atama işleminin de
yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmesinin aynı hukuki sonuçları
doğuracağı açıktır.
Yukarıdaki nedenlerle bu şıkta da yürütmenin durdurulması kararlarının
yerine getirilmesi için idarenin başındaki kişinin ilgililere bildiri-
de bulunmasının yeterli olacağına;
B- Yukarıdaki sayılan durumlarda iptal kararı verildiği takdirde ida-
renin yapacağı işlemin biçiminin ne olması gerektiği sorusuna gelince;
İptal kararları, objektif, geriye yürüyen, genellik ifade eden, orta-
dan kaldırıcı nitelikte kararlardır. Bu bakımdan kendiliğinden infaz
kabiliyetleri yoktur. Ancak iptal kararları, idari tasarrufun doğuşun-
da unsurlarındaki sakatlıkları tesbit ettiği için makabline şamildir.
Başka bir deyişle iptal kararları, iptal konusu tasarrufun, unsurla-
rındaki sakatlıkların tasarrufun doğuşunda mevcut olması dolayısıyla
hukuki bir durum yaratmadığını, hukuk aleminde bir değişiklik husule
getirmediğini gösterirler. Bu husus, iptal kararlarının makable şamil
sonuç getirdiği ilkesidir. Bu nedenle iptal davasında işlemin iptal e-
dilmesi halinde bu işlem ve bu işlemle doğmuş olan hukuki durum orta-
dan kalkmış olur.
İdare, iptal kararlarının maksat ve kapsamı dışında bir işlem tesis e-
demez. İptal kararları üzerine idarenin tesis edeceği işlem, iptal ka-
rarının yerine getirilmesine matuf ve kararın maksadına uygun olmalı-
dır. İdarenin başkaca bir tercih ve takdir hakkı yoktur.
Diğer bir husus da, iptal edilen işleme dayanılarak tesis edilmiş olan
işlem ve tasarrufların da iptal kararı ile kendiliğinden ortadan kalk-
ması sonucunun doğmasıdır. Bu nedenle, iptal hükmü idareye iptal edi-
len tasarrufdan, buna dayanan ve bağlı olan tekmil tasarruflardan ve
işlemlerden doğan bütün sonuçları ortadan kaldırarak bu işlemler tesis
edilmemiş gibi eski durumu tamamen iade etmek görevini yüklemektedir.
İdare, bu görevi hiç bir sebep ve bahane ile yerine getirmekten kaçı-
namaz.
İptal davasının idareye karşı olan bu hükmü, iptal kararının teşkil
ettiği muhkem kaziyenin mutlak ve genel oluşunun ve makabline şamil
bulunmasının doğal ve zaruri bir sonucudur.
Hukuki durumu ve idare hukuku ilkelerini bu şekilde tesbit ettikten
sonra; görülüyor ki iptal edilen atama, nakil veya görevden alma işle-
mi hukuken hiç tesis edilmemiş sayılmaktadır.
Bu durumda, iptal edilen işlemden evvelki hukuki durum avdet ettiğine
ve varlığını koruduğuna göre, iptal kararının yerine getirilmesi için
yeni bir atama ve nakil işleminin yeniden tesis edilmesine hukuki bir
zaruret ve imkan da mevcut değildir. Diğer bir deyimle, ilk atamadaki
yönteme göre yeni bir atama işleminin tesis edilmesine gerek yoktur.
Çünkü iptal edilen işlemin tesisinden evvelki hukuki durum varlığını
muhafaza ettiğine göre aynı kadroya aynı şahsın aynı zaman için ikinci
defa atanması gibi (sakat) bir işlemin tesisinin hukuken mümkün oldu-
ğunu düşünmek hukuk mantığına ters düşen bir durum yaratır.
Bu nedenle, idarenin yapacağı işlem, iptal kararının maksat ve ruhuna
uygun olarak ilk atama işleminin yürürlükte olduğunu ilgili kişiye
bildirmesi ve görevini yürütmesini temin etmesinden ibarettir. Bu bil-
dirinin idarenin başı olan kişi tarafından (Bakanlar Kurulunun yetki-
sine giren hususlarda Başbakan veya ilgili bakan, Bakanlıklarda bakan,
müstakil genel müdürlüklerde genel müdür, Üniversitelerde Rektör veya
yetkisi dahilinde olduğu takdirde dekan gibi) yapılması yeterlidir.
Bu nedenlerle, sorunun, yürütmenin durdurulması kararlarının yerine
getirilmesine dair olan (A) bölümünde belirtilen her üç halde de,iptal
kararı açısından hukuki bir farklılık bulunmadığı cihetle, iptal kara-
rının yerine getirilmesi işleminin yukarıda belirtildiği şekilde tesis
edilmesinin yeterli olduğu ve atamadaki yönteme göre yeni bir atama
işleminin yapılmasına gerek bulunmadığına,
C- Lehine iptal kararı veya yürütmenin durdurulması kararı verilen ki-
şinin, bu karar verilmeden önce isteği ile emekliye ayrılması veya
başka bir göreve atanması halinde, bu yargı kararları üzerine idarece
ne gibi bir işlem yapılabileceği hususuna gelince;
Bu bentteki hukuki durum, yukarıdaki bentlerdekinden değişiklik arzet-
mektedir. Burada birbirinden bağımsız iki ayrı işlem mevcuttur. Bu iş-
lemlerden birincisi davacının açmış olduğu iptal davası üzerine iptal
edilen veya yürütülmesi durdurulan işlemdir. Diğeri ise, davacının i-
radesine dayanılarak yani, isteği ile emekliye ayrılması veya başka
bir göreve atanması yolunda tesis edilmiş bulunan işlemdir.
Bu işlemlerden birincisi hakkında verilmiş bulunan iptal veya yürütme-
nin durdurulması kararlarının yerine getirilmesi gerekli ise de, dava-
cı kendi isteği ile emekliye ayrılmak veya başka bir göreve atanmak
gibi idareye yeni işlemler tesis ettirmiş bulunduğu cihetle hukuki
bakımdan ortada yerine getirilmesi gerekli bir Danıştay kararı kalma-
mış bulunmaktadır. Ancak, verilmiş bulunan iptal kararında davacının
isteğiyle emekliye ayrıldığı veya başka bir göreve atandığı tarihe ka-
darki müktesep ve sübjektif haklarına ilişkin kısımların uygulanması-
nın zorunlu olduğuna,
D- İdare, yürütmenin durdurulması kararına uyarak kişiyi görevine iade
ettikten sonra, davacının iptal talebi idari yargıca reddedilirse, yü-
rütmenin durdurulması kararından önceki işlemin kendiliğinden yürürlü-
ğe girip girmiyeceği konusuna gelince;
İdari işlemler kural olarak tesis edildikleri andan itibaren yürürlüğe
girerler ve idare kamu gücüne dayanarak tesis etmiş olduğu işlemi yü-
rütür. Bu işlemin yürütülmesi ancak bir idari yargı kararı ile durdu-
rulabilir. İdari yargı bir işlemin yürütülmesinin durdurulmasına karar
verdikten sonra yaptığı incelemeler sonucu dava konusu işlemde bir sa-
katlık tesbit edemiyerek davayı reddedebilir. Bu halde, yürütmenin
durdurulması kararı kendiliğinden ortadan kalkmış olur, dolayısiyle
evvelce tesis edilmiş ve idari yargı tarafından yürütülmesi durdurul-
muş olan işlem tekrar hukuki bakımdan hayatiyet kazanarak idarece yü-
rütülmesi mümkün hale gelir ve yürütmenin durdurulması kararından ön-
ceki hukuki durum avdet eder. Hukukiliği ve kanuniliği Danıştay kararı
ile saptanmış olan işlemin kaldığı yerden yürütülmesi için yukarıdaki
bentlerde olduğu gibi idarenin başının ilgililere bir tebligatta bu-
lunmasının ve işlemi yürüttüğünü bildirmesinin yeterli olduğuna karar
verildi.
GENEL KURUL: E:78/20, K:78/26
İstişari düşünce isteğinin konusunu, T.C. Anayasasının 132. ve 521 sa-
yılı Danıştay Kanununun 95.maddeleri gereğince yerine getirilmesi zo-
runlu olan Danıştay kararlarının muhtelif hallerde nasıl uygulanacağı
ve uygulamadaki yöntem ve biçimin ne olacağı hususlarında doğan tered-
düdün giderilmesi teşkil etmektedir.
Anayasamızın, yürütmenin ve idarenin işlem ve eylemlerinin denetimi
ile idari yargıyı, yasamanın denetimi ile de Anayasa Mahkemesini gö-
revlendirmiştir. Yasama organları nasıl Anayasaya aykırı kanunlar çı-
karamaz ise yürütme ve idare de hukuk ve kanuna uymayan işlem tesis
edemez, bu gibi eylemlerde bulunamaz. Yasama organı, Anayasanın ilke-
lerine ters düşen bir kanunu kabul ettiği ve bir yasama kararı aldığı
takdirde, bu kanun ve kararları Anayasa Mahkemesince; idare, hukuka ve
kanuna uymayan bir işlem tesis ettiği takdirde bu işlem ve kararlar
Danıştay tarafından iptal edilmekte, kanunsuz eylemlerinden dolayı i-
dare tazminata mahkum edilmektedir.
Görülüyor ki, bugün memleketimizde yasama organının kanun ve karar
şeklindeki tasarrufları, Anayasaya uygunluk bakımından Anayasa Mahke-
mesinin, yürütme ile birlikte idarenin, idare organlarının veya idare
ajanlarının eylem ve işlemleri de hukuka ve kanuna uygunluk bakımından
idari yargının denetimine tabi tutulmuştur.
Bu nedenle Anayasanın 132.maddesi, yasama ve yürütme organları ile i-
dare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mah-
keme kararlarını hiç bir suretle değiştiremez ve bunların yerine geti-
rilmesini geciktiremez, hükmünü koymuş, 521 sayılı Danıştay Kanununun
95.maddesi ise, idare Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 132.maddesi ge-
reğince, Danıştay ilamlarının icaplarına göre işlem veya eylem tesis
etmeye mecburdur demek suretiyle Danıştay kararlarının yerine getiril-
mesindeki zorunluğu belirttiği gibi tesis edilecek işlem ile yapıla-
cak eylemin hukuki mahiyetini de saptamıştır.
Bu hükme göre, idare tesis edeceği işlem ile yargı kararının en kısa
zamanda uygulanmasını sağlamak amacını gütmek zorundadır.
Adı geçen kanunun 95.maddesi kararların yerine getirilmesinde uygula-
nacak biçim ve yöntemi saptamamış olduğundan, bunun idare hukuku ku-
rallarına göre, amaca uygun şekilde, idarenin tayin etmesi gerekmekte-
dir. Maddenin Danıştay kararlarının icaplarına göre yapılmasını emret-
tiği işlem kararın yerine getirilmesini sağlamaktan ibarettir.
İdarece tesis edilmiş olan bir işlemin geri alınması, kaldırılması ve-
ya değiştirilmesi ile idari yargı tarafından o işlemin iptal edilmesi-
nin sonuçları hukuken birbirinden tamamiyle farklıdır.
Bu nedenle idarenin kendi tesis ettiği işlemi geri alması, değiştirme-
si veya kaldırmasında uygulanacak yöntem ve biçim ile yargı kararının
yerine getirilmesinde uygulanacak yöntem ve biçimin de birbirinden de-
ğişik olması hukuk kurallarının doğal bir sonucudur.
A- Yürütmenin durdurulması kararlarında:
İdare hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen idari
tasarrufu ve ona bağlı işlemleri tesis edildikleri tarihten itibaren
ortadan kaldırarak tasarrufun tesisinden önceki hukuki durumu ortaya koyar.
Diğer bir deyimle iptal edilmiş olan işlemi, hukuk aleminde hiç doğmamış hale getirir.
Bir iptal davasında verilmiş bulunan yürütmenin durdurulması kararı da
aynı niteliktedir. Yani; henüz ortada bir iptal kararı bulunmadığı
halde, iptali istenen idari tasarrufu ve onun sonucu olan işlemleri
durdurur ve bu tasarruf ve işlemlerin tesisinden ve icrasından önceki
hukuki durumun yürürlüğünü sağlar.
Re: Yürütmeyi durdurma kararları uygun şekilde uygulanmazsa ne yapılmalıdır
Doktrinde genel olarak kabul edilmiş olan bu kural, yargısal içtihat-
larla, uygulamada belirli bir biçimde yer almıştır. Aksi düşünüş tar-
zı, idari yargı kararlarının uygulanamaması gibi hukuken kabul edemi-
yeceği bir sonuç doğurar. Nitekim. 9.7.1966 gün ve E:1965/21, K:1966/7
sayılı Danıştay İçtihadı Birleştirme Kararı ve Dava Daireleri Kurulu-
nun 4.1.1966 gün ve E:1965/473 sayılı kararı ile bu kural kabul edile-
rek idari yargı kararlarının uygulanması sağlanmıştır.
Hukuki durumu bu şekilde tesbit ettiğimiz zaman, yürütmenin durdurul-
ması kararların yerine getirilmesindeki zorunluluk ve açıklık kendili-
ğinden ortaya çıkmaktadır.
1- Görevinden alınan veya başka göreve atanan bir memurun yerine yeni
bir atama yapılmamış iken yürütmenin durdurulması kararı verildiği
takdirde, bu kararın uygulanması yukarıda izah edilen hukuk kuralına
göre çok basittir. İdarece yapılacak olan işlem, idarenin başındaki
kişinin yürütmenin durdurulması kararının yerine getirilmesi için bir
yazı yazarak ilgili şahsın görevine başlamasını temin için işlemi te-
sis etmekten ibarettir.
2- Görevinden alınan veya başka göreve atanan memurun, yerine yeni bir
atama yapılmış iken, sadece kendisinin görevden alınmasına veya başka
bir göreve atanmasına ilişkin işlemin durdurulmasına karar alması ha-
linde de;
Yukarıda belirtildiği üzere, bir iptal davasında verilmiş bulunan yü-
rütmenin durdurulması kararı, iptal kararında olduğu gibi, iptali is-
tenilen idari tasarrufu ve ona bağlı işlemleri durduracağı ve tasarruf
ve işlemlerin tesis ve icrasından önceki hukuki durumun yürürlüğünü
sağlıyacağı cihetle, birinci maddede olduğu gibi yeni bir atama işle-
mine lüzum kalmaksızın, idarenin başındaki kişi bu kararın yerine ge-
tirilmesi için, ilgililere bir yazı yazarak tesis ettiği işlem ile es-
ki hukuki durumun devam etmesini sağlar.
3- İkinci maddedeki durumda görevden alma veya başka göreve atanma iş-
lemi ile birlikte bu göreve yeni yapılan atama işleminin de yürütülme-
sinin durdurulmasına karar verildiği takdirde, hukuki durum ikinci
fıkradaki hukuki durumla aynı olduğu cihetle yürütmenin durdurulması
kararının yerine getirilmesi için aynı yöntemin uygulanması gerekli ve
yeterlidir. Çünkü hukuki bakımdan görevinden alınan veya başka göreve
atanan memurun yerine yeni bir atama yapılmış iken, sadece kendisinin
görevden alınmasına veya başka bir göreve atanmasına ilişkin işlemin
yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmesi ile; yürütmenin durdu-
rulması kararları iptali istenilen işlem ile ona bağlı diğer işlemle-
rin de icrasını durdurduğu cihetle, görevden alma veya başka göreve
atanma işlemi ile birlikte, bu göreve yeni yapılan atama işleminin de
yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmesinin aynı hukuki sonuçları
doğuracağı açıktır.
Yukarıdaki nedenlerle bu şıkta da yürütmenin durdurulması kararlarının
yerine getirilmesi için idarenin başındaki kişinin ilgililere yazılı
bildiride bulunmasının yeterli olacağı açıktır.
B- Yukarıda sayılan durumlarda iptal kararı verildiği takdirde idare-
nin yapacağı işlemin biçiminin ne olması gerektiği sorusuna gelince;
İptal kararları, objektif, geriye yürüyen, genellik ifade eden, orta-
dan kaldırıcı nitelikte kararlardır. Ancak iptal kararı, idari tasar-
rufun doğuşunda unsurlarındaki sakatlıkları tesbit ettiği için makab-
line şamildir. Başka bir deyişle iptal kararları, iptal konusu tasar-
rufun, unsurlarındaki sakatlıkların tasarrufun doğuşunda mevcut olması
dolayısıyla hukuki bir durum yaratmadığını, hukuk aleminde bir deği-
şiklik husule getirmediğini gösterirler. Bu husus, iptal kararlarının
makable şamil sonuç getirdiği ilkesidir. Bu nedenle iptal davasında
işlemin iptal edilmesi halinde bu işlem ve bu işlemle doğmuş olan hu-
kuki durum ortadan kalkmış olur.
İdare, iptal kararlarının maksat ve kapsamı dışında bir işlem tesis e-
demez. İptal kararları üzerine idarenin tesis edeceği işlem, iptal ka-
rarının yerine getirilmesine matuf ve kararın maksadına uygun olmalı-
dır. İdarenin başkaca bir tercih ve takdir hakkı yoktur.
Diğer bir hususta iptal edilen işleme dayanılarak tesis edilmiş olan
işlem ve tasarrufların da iptal kararı ile kendiliğinden ortadan kalk-
ması sonucunun doğmasıdır. Bu nedenle, iptal hükmü idareye iptal edi-
len tasarrufdan, buna dayanan ve bağlı olan tekmil tasarruflardan ve
işlemlerden doğan bütün sonuçları ortadan kaldırarak, bu işlemler te-
sis edilmemiş gibi eski durumu tamamen iade etmek görevini yüklemekte-
dir. İdare, bu görevi hiç bir sebep ve bahane ile yerine getirmekten
kaçınamaz.
İptal davasının idareye karşı olan bu hükmü, iptal kararının teşkil
ettiği muhkem kaziyenin mutlak ve genel olşunun ve makabline şamil bu-
lunmasının doğal ve zaruri bir sonucudur.
Hukuki durumu ve idare hukuku ilkelerini bu şekilde tesbit ettikten
sonra; görülüyor ki iptal edilen atama, nakil veya görevden alma işle-
mi hukuken hiç tesis edilmemiş sayılmaktadır.
Bu durumda, iptal edilen işlemden evvelki hukuki durum avdet ettiğine
ve varlığını koruduğuna göre, iptal kararının yerine getirilmesi için
yeni bir atama ve nakil işleminin yeniden tesis edilmesine hukuki bir
zaruret ve imkan da mevcut değildir. Diğer bir deyimle, ilk atamadaki
yönteme göre yeni bir atama işleminin tesis edilmesine gerek yoktur.
Çünkü iptal edilen işlemin tesisinden evvelki hukuki durum varlığını
muhafaza ettiğine göre aynı kadroya aynı şahsın aynı zaman için ikinci
defa atanması gibi (sakat) bir işlemin tesisinin hukuken mümkün oldu-
ğunu düşünmek hukuk mantığına ters düşen bir durum yaratır.
Bu nedenle, idarenin yapacağı işlem, iptal kararının maksat ve ruhuna
uygun olarak ilk atama işleminin yürürlükte olduğunu ilgili kişiye
bildirmesi ve görevini yürütmesini temin etmesinden ibarettir. Bu ya-
zılı bildirinin idarenin başı olan kişi tarafından (Bakanlar Kurulunun
yetkisine giren hususlarda Başbakan veya ilgili bakanlıklarda Bakan,
müstakil genel müdürlüklerde Genel Müdür, Üniversitelerde Rektör veya
yetkisi dahilinde olduğu takdirde dekan gibi) yapılması yeterlidir.
Bu nedenle, sorunun, yürütmenin durdurulması kararlarının yerine geti-
rilmesine dair olan (A) bölümünde belirtilen her üç halde de, iptal
kararı açısından hukuki bir farklılık bulunmadığı cihetle, iptal kara-
rının yerine getirilmesi işleminin yukarıda belirtildiği şekilde tesis
edilmesinin yeterli olduğu ve atamadaki yönteme göre yeni bir atama
işleminin yapılmasına gerek bulunmadığı;
C- Lehine iptal kararı veya yürütmenin durdurulması kararı verilen ki-
şinin,bu karar verilmeden önce isteği ile emekliye ayrılması veya baş-
ka bir göreve atanması halinde, bu yargı kararları üzerine idarece ne
gibi bir işlem yapılabileceği hususuna gelince;
Bu bentteki hukuki durum, yukarıdaki bentlerdekinden değişiklik arzet-
mektedir. Burada birbirinden bağımsız iki ayrı işlem mevcuttur. Bu iş-
lemlerden birincisi davacının açmış olduğu iptal davası üzerine iptal
edilen veya yürütülmesi durdurulan işlemdir. Diğeri ise, davacının i-
radesine dayanılarak yani kendi isteği ile emekliye ayrılması veya
başka bir göreve atanması yolunda tesis edilmiş bulunan işlemdir.
Bu işlemlerden birincisi hakkında verilmiş bulunan iptal veya yürütme-
nin durdurulması kararlarının yerine getirilmesi gerekli ise de, dava-
cı kendi isteği ile emekliye ayrılmak veya başka bir göreve atanmak
gibi idareye yeni işlemler tesis ettirmiş bulunduğu cihetle hukuki ba-
kımdan ortada yerine getirilmesi gerekli bir Danıştay kararı kalmamış
bulunmaktadır. Ancak, verilmiş bulunan iptal kararında davacının iste-
ğiyle emekliye ayrıldığı veya başka bir göreve atandığı tarihe kadarki
müktesep ve sübjektif haklarına ilişkin kısımların uygulanmasının zo-
runlu olduğu görüşüne;
D- İdare, yürütmenin durdurulması kararına uyarak kişiyi görevine iade
ettikten sonra, davacının iptal talebi idari yargıca reddedilirse, yü-
rütmenin durdurulması kararından önceki işlemin kendiliğinden yürürlü-
ğe girip girmiyeceği konusuna gelince;
İdari işlemler kural olarak tesis edildikleri andan itibaren yürürlüğe
girerler ve idare kamu gücüne dayanarak tesis etmiş olduğu işlemi yü-
rütür. Bu işlemin yürütülmesi ancak bir idari yargı kararı ile durdu-
rulabilir. İdari yargı bir işlemin yürütülmesinin durdurulmasına karar
verdikten sonra yaptığı incelemeler sonucu dava konusu işlemde bir sa-
katlık tesbit edemiyerek davayı reddedebilir. Bu halde, yürütmenin
durdurulması kararı kendiliğinden ortadan kalkmış olur, dolayısıyla
evvelce tesis edilmiş ve idari yargı tarafından yürütülmesi durdurul-
muş olan işlem tekrar hukuki bakımdan hayatiyet kazanarak idarece yü-
rütülmesi mümkün hale gelir ve yürütmenin durdurulması kararından ön-
ceki hukuki durum avdet eder. Hukukiliği ve kanuniliği Danıştay kararı
ile saptanmış olan işlemin kaldığı yerden yürütülmesi için yukarıdaki
bentlerde olduğu gibi idarenin başının ilgililere bir tebligatta bu-
lunmasının ve işlemi yürüttüğünü bildirmesinin yeterli olduğu görüşüne
varılarak Üçüncü Daire kararının onanmasına 13.4.1978 gününde karar
verildi.
Re: Yürütmeyi durdurma kararları uygun şekilde uygulanmazsa ne yapılmalıdır
Sağlık Bakanlığı, idari yargı kararlarını uygulamak adına böyle işlemler yapıyor... Bu işleme karşı ayrı bir dava açmanız gerekiyor... Kararın yanlış uygulanması nedeniyle tazminat isteme hakkınız da var... Tazminat davası açarsanız, bu davaya bakma yetkisi, uygulanmayan ya da yanlış uygulanan kararı veren mahkemeye ait...
Re: Yürütmeyi durdurma kararları uygun şekilde uygulanmazsa ne yapılmalıdır?
Sayın Kantaroncu arkadaşım; cevap verdiğiniz için teşekkür ederim. Takdir edersiniz ki avukat olmadığım için tam anlayamadığım şeyler var. Bu konularda da yardımınızı esirgemezseniz sevinirim.
İzmir 2. Bölge İdari mahkemesinden verilen yürütmeyi durdurma kararının Sağlık Bakanlığına tebliği ve onların da beni Diyarbakır' a naklen tayin yapmalarıyla (hastalığım için Diyarbakır' daki tıp fakültesini gösteriyor) aslında danıştayında belirtmiş olduğu yürütmenin durdurulması kararının uygulanması şekline uymadığı çok açık.
1- Amacım; yürütmenin durdurulma kararının asıl olması gerektiği şekliyle uygulanmasını sağlamak. Bunun için;( bu yazdığımı mantıken olabilir gözüyle baksamda gerçekte olabilirliği için sizin öneriniz gerekiyor) ben İzmir 2. bölge idare mahkemesine bir dilekçe ile başvursam ve Sağlık Bakanlığının beni İzmir' e naklen tayin yapmak yerine Diyarbakır' a naklen tayin yaparak mahkemenin verdiği yürürtmeyi durdurma kararının yanlış uygulandığını dile getirsem ve bunun sonucu olarakta 2. Bölge İdari mahkemesi Sağlık Bakanlığına bir yazı ile durumu belirtse. Sağlık Bakanlığından olumlu bir yanıt gelmezse o zaman yeni bir dava açılsa?
2-Eğer birinci madde deki gibi bir yol yok ise o zaman nereye? ne kadar süre içinde yapmalı? Amacım tazminat davası açmak değil.( Diyarbakr' a tayinim 6.12.07 de bana tebliğ edildi.)
3-Suç duyurusun da bulunursam; sonucu nasıl oluyor? Sağlık Bakanlığına suç duyurusunun konusu savcı tarafından uygun ve haklı görülürse Bakanlığın durumu düzeltmesi için süre mi veriliyor?
Tayinleri Sağlık Bakanlığı personel genel müdürlüğü yapıyor. Suç duyurusu personel genel müdürlüğünden tayin yeri kararı verme yetkisi olan kişi isimlerine mi yapılır? yoksa genel olarak Sağlık Bakanlığı personel genel müdürlüğü adına mı yapılmalıdır?
Konu cerrah33 tarafından (10-12-2007 Saat 00:24:45 ) de değiştirilmiştir.
Sebep: isim yazımında hata
Re: Yürütmeyi durdurma kararları uygun şekilde uygulanmazsa ne yapılmalıdır?
Yaşar GÜÇLÜ
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Hukuk Müşaviri
Yargı kararlarına uygun hareket edilmesi anayasal ve yasal zorunluluk olmakla beraber pratikte uygulamanın nasıl olacağı hususunda tereddütler doğabilmekte, somut olaylara göre farklı uygulama yöntemleri ortaya çıkabilmektedir. Aşağıda da yer aldığı üzere yargı kararlarının uygulanması ile ilgili genel kurallar Anayasa ve İdari Yargılama Usulü Kanunu ile konulmuştur. Uygulamada doğan tereddütler ise yargı kararları ile giderilmektedir.
Anayasanın 138’inci maddesinde “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” denilmiştir.
Buna paralel olarak da 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 4001 sayılı Kanunla değişik 28’inci maddesinde “1. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. Ancak, haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen kararlar hakkında bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis edilir.
2. Tam yargı davaları hakkındaki kararlardan belli bir miktarı içerenler genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunur.
3. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabilir.
4. Mahkeme kararlarının otuz gün içinde kamu görevlilerince kasten yerine getirilmemesi halinde ilgili, idare aleyhine dava açabileceği gibi, kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açılabilir.” hükümleri yer almıştır.
Görüleceği üzere idari yargı mercilerince verilen esasa yönelik kararlarla yürütmeyi durdurma kararlarının uygulanması, aksine hareket edilmesi müeyyidelere bağlanmış bir zorunluluktur. Bu zorunluluğa riayet edilmesini sağlamak ve idarenin keyfi hareketinin önüne geçmek için 30 günlük bir süre konulmuş ve bu süre içerisinde kararın uygulanmaması halinde hem idare aleyhine hem de kararı uygulamayan kamu görevlisi aleyhine tazminat davası açılabileceği belirtilmiştir. Kanunla 30 günlük bir süre belirlenmiş olması idarece kararın uygulanması için 30 gün beklenebileceği manası içermemekte, idare tarafından ne olursa olsun en geç 30 gün içerisinde işlem tesis edilmesi gerektiğini hüküm altına almaktadır. Olması gereken idarenin yargı kararının tebligatını alır almaz buna uygun işlem tesisi için harekete geçmesidir.
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 13. maddesinde yer alan “Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar. …Kurumun, genel hükümlere göre sorumlu personele rücu hakkı saklıdır.” hükümleri ile memur aleyhine görevinden dolayı doğrudan tazminat davası açılma yolu kapatılmışken 2577 sayılı Kanunun 28. maddesi ile yargı kararını kasten yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine doğrudan tazminat davası açılabilmesine imkan tanınması yasa koyucunun yargı kararlarının uygulanması gerekliliğine verdiği önemin göstergesidir.
Öte yandan yargı kararının uygulanmaması ceza hukuku açısından da suç oluşturmakta ve kararı uygulamayan kamu görevlileri aleyhine cezai takibat yapılmaktadır.
Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 23.10.2000 tarih ve E. 2000/5861 K. 2000/6973 sayılı kararıyla ''Yürütmenin durdurulması ve katılanın görevine iadesine" ilişkin Danıştay kararını tebliğ gününden itibaren 30 gün içinde yerine getirmeyen genel müdür olan sanığın eylemi lYUY.nın 28/1. maddesine aykırı olması nedeniyle TCY.nın 228. maddesindeki suçu oluşturacağına karar verilmiştir.
Yine Danıştay’ın muhtelif kararları ile yargı kararını uygulamayanlar hakkında cezai takibat yapılması gerektiği yolunda kararlar verilmektedir. (Danıştay 2. Daire 23.5.2000 E:2000/1718 K:2000/2577), (Danıştay 2. Daire 3.12.1999 E:1998/692 K:1999/2774)
Yargı kararını yerine getirmeyen kamu görevlileri 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 257’nci maddesinde yerini bulan “görevi kötüye kullanma” suçunu işlemiş olacaklar ve maddede belirlenen duruma göre değişik cezalarla cezalandırılabileceklerdir.
Uygulama yönünden yürütmeyi durdurma kararları ile iptal kararları arasında bir fark bulunmamaktadır. Gerek yürütmeyi durdurma kararlarına karşı gerekse iptal kararlarına karşı itiraz veya temyiz yoluna başvurulmuş olması kararın uygulanmasını durdurmaz. İdare itiraz veya temyiz yoluna başvurmuş olsa da 30 günlük süre içerisinde söz konusu karar kaldırılmadıkça/bozulmadıkça/yürürlüğü durdurulmadıkça uygulanmak zorundadır.
Uygulamada yargı kararlarının şeklen uygulanarak aradan kısa bir süre geçtikten sonra yargı kararını etkisizleştirmeye yönelik olarak yeniden işlem tesis edilmesi durumları da yargı kararlarının uygulanmaması olarak yorumlanarak buna yönelik açılan davalarda yargı kararlarının uygulanmadığından bahisle gerek idare aleyhine gerekse kamu görevlileri aleyhine manevi tazminata hükmedilmekte, cezai sorumluluğun da doğduğu kabul edilmektedir.
“Davacının, yürütmenin durdurulmasına ilişkin 15.9.1988 günlü, E:1988/1860 sayılı karar üzerine 9.12.1988 günü eski görevine atanmasından üç gün sonra 12.12.1988 günlü Resmi Gazete`de yayımlanan 88/35247 sayılı müşterek kararname ile bu görevden tekrar alınmasına hiç bir haklı neden gösterilmediği gibi biçimsel nitelikli bu uygulamanın 15.9.1988 günlü yürütmenin durdurulması kararını etkisiz bırakma amacını taşıdığı ve dolayısıyla Anayasanın ve 2577 sayılı Yasanın özüne ve sözüne aykırı olduğu açıktır.” (Danıştay 5. Daire 12.2.1991 E: 1988/3400 K: 1991/178)
“Davacının Personel ve Eğitim Dairesi Başkanı olarak görev yapmakta iken iki kez başka görevlere atandığı ve geçici olarak görevlendirildiği, bu işlemlerin iptali istemiyle açtığı davalarda verilen kararlar üzerine eski görevine döndürüldükten sonra, hakkında gerekçesiz olarak yeni işlemler kurulduğu gözönüne alındığında, söz konusu işlemlerle yargı kararlarını etkisiz bırakma amacı güdüldüğü sonucuna varıldığından yargı kararlarının biçimsel olarak uygulanması suretiyle oluşan ağır hizmet kusuru nedeniyle manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken aksi yöndeki Mahkeme kararında hukuksal isabet bulunmamaktadır.” (Danıştay 5. Daire 2.2.2005 E:2001/2787 K:2005/522)
“...'ın görevinden alınmasına ilişkin işlemlerin yargı kararları ile iptal edilmiş olmasına rağmen, idarenin mahkeme kararlarını şeklen uygulayarak tesis edilen göreve iade işlemlerinden kısa süre sonra tekrar geçici olarak görevden alma işlemleri tesis edilerek yargı kararlarının hukuksal sonuçlarının etkisiz bırakılmasının amaçlandığı dosyada bulunan bilgi ve belgelerden anlaşıldığından adı geçene ait geçici görev onaylarında imzası bulunan ...'un eylemine uyan TCK'nun 228. maddesi uyarınca lüzumu muhakemesine, yargılamasının .. Asliye Ceza Mahkemesinde yapılmasına 12.11.2002 gününde oyçokluğu ile karar verildi.” (Danıştay 2. Daire 12.11.2002 E:2002/790, K:2002/3784)
Ancak kararın uygulanmaması halinde davacı kararın uygulanmaması nedeniyle tazminat davası açarken ya idare aleyhine idari yargı merciinde yada kararı uygulamayan kamu görevlisi aleyhine adli yargı merciinde dava açacaktır. Her ikisi aleyhine aynı anda dava açılması halinde davalarından birinin mükerrer dava olarak görülüp reddedilmesi muhtemeldir.
“Bu durum karşısında 6 aylık bir sürede üç kez görevinden alınan ve yargı kararları üzerine eski görevine iade edilen davacının, yargı kararlarının şeklen uygulanıp fiilen uygulanmaması nedeniyle uğradığı manevi zararın tazmini için 2577 sayılı Kanunun 28. maddesinin 4. fıkrasında belirtilen iki seçenekten birini kullanarak ya idare aleyhine ya da kamu görevlisi aleyhine tazminat davası açması gerekmekte iken adı geçenin hem idare hem de ilgili gördüğü kamu görevlileri aleyhine manevi tazminat davası açtığı anlaşılmış olup sebebleri ve konusu aynı olan iki ayrı dava açılması, uğranılan manevi zarar için mükerrer tazminat ödenmesine hükmedilmesi sonucunu doğuracağından, idare mahkemesince, adlı yargıda ilgili kamu görevlileri aleyhine manevi tazminat davası açıldığı yalımdaki idarece ileri sürülen iddia dikkate alınmaksızın 10 milyon lira manevi tazminatın davacıya ödenmesine hükmedilmesinde hukuki isabet görülmemiştir.” (Danıştay 5. Daire 28.9.1999 E:1996/1753 K:1999/2643)
Bu kararın aksine aynı işlemden dolayı adli yargı merciinde kamu görevlisine karşı, idari yargı merciinde idareye karşı açılan manevi tazminat davalarının ikisinde de tazminat ödenmesine de karar verilebilmektedir.
Yukarıda zikredildiği üzere idari yargı kararlarının uygulanma süresinin hiçbir şekilde 30 günü geçemeyeceği hükme bağlanmış olmakla birlikte bu hüküm 30 gün içerisinde işlemin tamamlanacağı manasına da gelmeyebilmektedir. İdarenin 30 gün içersinde işlem tesis etmek için harekete geçmesi de bazı durumlarda yeterli görülebilmektedir. Ancak burada idarenin iyi niyetli hareket etmesi gerektiği de açıktır.
“Olayda: Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu kararı üzerine davacının, Bakan Onayı ile ... Vali Yardımcılığına iade edildiği ve karar gerekçesinde yer alan ve durumuna uygun bir göreve; kararname hazırlanması için gerekli aşamalar geçirilerek makul sürede atandığı anlaşılmış olup; bu durum karşısında davalı idarenin yargı kararını uygulamayarak davacının manevi tazminata konu olabilecek şekilde elem ve ızdırap duymasına yol açan bir eyleminin bulunmadığı anlaşılmıştır.” (Danıştay 5. Daire 9.2.2000 E:1997/1268 K:2000/434)
Yargı kararının uygulanmaması veya uygulama üzerine tesis edilen işlemin hukuka aykırı olduğunun düşünülmesi halinde ilgili söz konusu işleme karşı da yargıya gidebilecektir. Uygulanmayan kararın verildiği yargı mercii açılacak davanın görüldüğü yargı mercii olacaktır.
2575 sayılı Danıştay Kanununun 24. maddesinin 1/d bendinde Danıştay İdari Dairesince veya İdari İşler Kurulunca verilen kararlar üzerine uygulanan eylem ve işlemlere, karşı açılacak iptal ve tam yargı davalarının Danıştay’da görüleceği hükme bağlanmıştır.
Buna göre ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’da görülen davalarda verilen kararların uygulanmaması iddiasıyla açılacak davalar Danıştay’da görülecektir.
“Danıştay Kanunu ile İdari Yargılama Usulü Kanunu hükümlerinin birlikte incelenip değerlendirilmesinden, Danıştay`ın ilk derece mahkemesi olarak çözümlemeye görevli olduğu davalarda verdiği kararların uygulanmaması nedeniyle açılacak tam yargı davalarında da ilk derece görevli yargı yerinin Danıştay olduğunda kuşkuya yer bulunmamaktadır.” (Danıştay 5. Daire 4.12.1997 E:1997/2385 K:1997/2883)
Tam yargı davaları hakkındaki kararlardan belli bir miktarı içerenler ise genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunacaktır. Dolayısıyla bu kararların uygulanmasında 30 günlük süreye uyulma mecburiyeti bulunmamaktadır.
Genel düzenleyici işlemlere karşı açılan davalarda verilen yürütmeyi durdurma veya iptal kararlarının uygulanması nasıl olacaktır?
İdare tarafından yürürlüğe sokulan tüzük, yönetmelik, genelge vb. genel düzenleyici işlemlerin tamamı veya bir kısmı için açılan iptal davalarında verilen yürütmeyi durdurma ve iptal kararları da geriye yürür nitelikte uygulanacaktır. Genel düzenleyici işlemin iptali veya yürütülmesinin durdurulması halinde işlemin uygulanabilirliği ortadan kalkacak, iptale konu düzenlemeden önce bir düzenleme varsa o düzenleme yeniden yürürlük kazanacaktır. İdare yargı kararını göz önünde bulundurarak yeni bir düzenleme yapabilecektir.
“…düzenleyici bir işlem iptal edilmiş ise ortada hukuken doldurulması zorunlu bir boşluk oluşmadıkça, verilen yargı kararı idarenin herhangi bir uygulama işlemine gerek kalmaksızın hukuki sonuçlarını ortaya koyar, başka bir anlatımla iptal edilen düzenleyici işlemin uygulanabilirlik ( icrailik ) niteliği son bulur ve işlemin yapılmasından önceki hukuki durum yürürlük kazanır. Örneğin herhangi bir tüzük veya yönetmeliğin belli bir maddesini kaldıran veya değiştiren bir tüzük veya yönetmelik için iptal kararı verilmiş ise değişiklik yapan hüküm uygulanmaz ve değiştirilen hüküm yürürlükte kalır.” (Danıştay 5. Daire25.2.1998 E. 1997/13 K. 1998/515)
“Anayasa Mahkemesi'nin bir yasayı yürürlükten kaldıran yasanın iptal edilmiş olmasının, yürürlükten kalkan yasanın kendiliğinden yürürlüğe girmesi sonucunu doğurmayacağı yolundaki içtihadının, idari yargıda iptal (ve yürütmenin durdurulması) kararlarının hukuki sonuçları yönünden kabulü olanaksızdır. Çünkü Anayasa Mahkemesinin söz konusu içtihadı Anayasa'nın 153 üncü maddesinde ifadesini bulan ve Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararlarının geriye yürümeyeceği yolundaki kuralın zorunlu ve doğal sonucudur. Oysa idari yargıda iptal kararları (ve buna bağlı olarak yürütmenin durdurulması kararları), yukarıda açıklandığı ve bilimsel ve yargısal içtihatlarda tartışmasız kabul edildiği gibi dava konusu işlemin tesis edildiği andan itibaren hukuki sonuç doğurduklarından, bir düzenleyici işlemi kaldıran veya değiştiren yeni bir düzenleyici işlemin idari yargı yerince iptal edilmesi (veya yürütülmesinin durdurulması) halinde, eski düzenleyici işlem hiç değiştirilmemiş ve kaldırılmamışçasına uygulanma niteliğini sürdürür. Aksi bir yorumu, hukuk düzenine vaki ihlalleri ihlalin vukuu bulduğu tarihten itibaren ortadan kaldırmayı amaçlayan iptal davaları ve bu davaların hukuksal araçları olan iptal (ve yürütmenin durdurulması) kararları ile bağdaştırmak mümkün değildir.” (Danıştay 5. Daire 24.5.1999 E:1998/4622 K:1999/1685)
Hukuka aykırılığı yargı kararıyla tespit edilerek iptal edilen genel düzenleyici işlemin yürürlükte bulunduğu dönemde bu düzenlemeye dayanılarak yapılan bireysel işlemlerde genel düzenleyici işlemle beraber ortadan kaldırılacak mıdır?
Düzenlemenin yürürlükte bulunduğu dönemde bu düzenlemeye dayalı olarak usule uygun şekilde tesis edilen bireysel işlemler ortadan kaldırılmayacak bu şekilde iyi niyetli üçüncü kişilerin kazanılmış hakları korunmuş olacaktır. Bu durum idari yargı kararlarının geriye yürürlüğünün istisnası olarak da değerlendirilebilir.
Eğer davaya konu düzenlemenin yürütmeyi durdurma veya iptal gerekçesinde yok hükmünde olduğu tespiti yapılmışsa baştan beri geçersiz olacağından bu durumda buna dayalı olarak tesis edilen işlemlerde geçersiz olacak bu durumda üçüncü kişilerin kazanımları korunmayacaktır.
İdari yargıda tespit davası açılmaması mümkün olmamakla birlikte bazı iptal kararları tespit niteliğinde olduğundan kararın uygulanması sadece davacıya bilgi verme mahiyetinde olabilmektedir. İlgilinin kendisi ile ilgili bir işlem tesis edilmesini talep etmesi üzerine idarenin talebin belirli bir genel düzenlemeye uygun olmadığı yönünde talebi reddetmesi üzerine bu red cevabına karşı açılan davada idari yargı mercii talebin idarenin reddine gerekçe yaptığı mevzuata uygun olup olmadığını inceleyerek kararını vermektedir. Dolayısıyla bu karar davacı lehine bir işlem tesis edilmesi zorunluluğu getirmemekte idarenin red gerekçesinin hukuka uygun olup olmadığını tespit etmektedir.
“Bu durumda davacının talebinin kadro durumu, ihtiyaç, hizmet gerekleri ve atama isteminde bulunan kişinin kişisel konumu gibi durumlar dikkate alınmak suretiyle tekniker olarak atanmasının uygun olup-olmadığı yönünden değerlendirilmesi gerekirken, istemin zımnen reddedilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık görülmemiştir.
Kaldı ki idarece bu yönde yapılacak bir değerlendirme ilgilinin doğrudan atanmasını sağlayan bir etki içermemekte; aksine idarenin takdir yetkisi çerçevesinde işlem tesis etme sürecini başlatmaya yönelik bir anlam taşımaktadır.
Açıklanan nedenlere dava konusu işlemin iptaline…” (Sivas İdare Mahkemesi 15.10.2004 E:2004/608, K:2004/1150)
Görüldüğü üzere söz konusu iptal kararı davacının istemi yönünde işlem tesis edilmesine imkan tanımamakta sadece bir tespitte bulunmaktadır. Bu kararın uygulanması ise ancak ilgiliye bir bildirimde bulunma şeklinde olabilecektir.
Karaların Şümulü:
İdari yargı yerince verilmiş bir iptal veya yürütmeyi durdurma kararı sadece taraflar açısından mı yoksa herkes açısından mı hüküm doğuracaktır?
Genel düzenleyici işlemlere karşı açılan davalarda verilen yürütmeyi durdurma veya iptal kararları sadece taraflar açısından değil düzenlemeden etkilenen herkes açısından hüküm doğuracaktır. Düzenleyici işlemin iptali halinde işlem ortadan kaldırılacak ve kimseye uygulanmayacaktır.
Ancak bireysel işlemlere karşı açılan davalarda verilen yürütmeyi durdurma ve iptal kararları ise yalnızca tarafları bağlayıcı nitelikte olduğundan taraflar açısından hüküm doğuracak benzer işlemlere muhatap olmuş kişiler yargı yoluna başvurmadıkça benzer konuda verilen iptal kararlarından yararlanamayacaklardır.
Yargı kararlarının emsal alınarak benzer olaylarda uygulanması mecburiyeti bulunmamakla birlikte idarenin emsal kararlar doğrultusunda işlem tesis etmesinde de bir engel bulunmamaktadır. Hatta idarenin yerleşik yargı kararlarını dikkate alarak işlem tesis etmesi hem hukuka uygunluğun sağlanmasına katkıda bulunacak hem de açılması muhtemel dava sayısı azalacaktır. Ancak süresinde dava açmadıkları için davaları süre yönünden reddedilen veya bu nedenle yargı yoluna gidemeyenlerin emsal kararların uygulanması yönündeki talepleri de idare tarafından kabul görmeyecektir.
“Bunun dışındaki kesin yargı kararları ise, yalnızca tarafları bağlayan kararlardır. İdare, benzeri olaylarda bu yargı kararları doğrultusunda işlem tesisi zorunda olmamakla birlikte, bu olaylar hakkındaki yargı kararları yerleşik hale gelmiş ise artık idareler açısından bu kararlar emsal alınmayı gerektiren kararlardır. İdarenin, benzeri olaylarda yerleşik hale gelmiş yargı kararları doğrultusunda hareket etmesi, hukuka bağlı ve saygılı olmasının bir gereği olduğu gibi, lüzumsuz davaların açılmasını önlemesi bakımından ve dava ekonomisi açısından da uyulması gereken bir kural olmalıdır.
Bu nedenle, idari yargı yerince verilen bir kararın, dava konusu işleme benzer ve dava konusu yapılmamış olan işlemler yönünden de emsal alınmasında hukuksal bir engel bulunmadığı sonucuna varılmakla dosyanın Danıştay Başkanlığına sunulmasına 24.9.1997 gününde oybirliğiyle karar verildi.” (Danıştay 1. Daire 24.9.1997 E:1997/123 K:1997/115)
Re: Yürütmeyi durdurma kararları uygun şekilde uygulanmazsa ne yapılmalıdır?
Davaya konu işlemden sonra tesis edilen işlemlerin ilk davaya etkisi:
İdarece tesis edilen işlemin dava konusu yapılması üzerine idari yargı merciince yürütmeyi durdurma kararı verilmesinden sonra, kararın uygulanmasını müteakiben başka bir işlem tesis edilmesinden sonra davada iptal kararı verilmesi halinde daha sonraki işleme karşı dava yoluna başvurulmamış olması davacının ilk davasından vazgeçtiği manasına gelmeyeceğinden ortada hukuki veya maddi bir imkansızlık yoksa kararın uygulanarak davacının dava konusu işlemden önceki görevine iadesi gerekmektedir.
"... iptal davalarında, idari işlemin iptali yolunda verilen kararların idari işlemin tesis edildiği tarihe kadar geriye yürüyeceği ve anılan tarihe kadar hukuki etkilerini göstereceği hususunun idare hukukunun önemli ilkelerinden biri olduğu, iptal edilen işleme dayanan, onunla doğrudan doğruya ilişkisi bulunan idari işlemlerin de iptal kararından etkilenmesinin kaçınılmaz olduğu, .. davacının ikinci işlemi dava konusu etmemiş olmasının idarenin iptal kararını uygulama yükümlülüğünü ortadan kaldıran bir neden olarak kabul edilmesinin her hangi bir hukuksal dayanağı bulunmadığı, davacının eski görevine dönüp dönmeyeceğini önceden bilemeyeceğine göre ikinci işlemi ayrıca dava konusu etmemiş olmasının doğal karşılanması gerekeceği, bu tutumunun ikinci işlemi benimsediği ve ilk işlemle ilgili davadan ve iddialarından vazgeçtiği biçiminde yorumlanamayacağı,.. Anayasanın 138 ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 28 inci maddelerine göre İdarenin mahkeme kararlarına uymak ve bu kararların gereklerine göre işlemde veya eylemde bulunmak zorunda olduğu...." (Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu 11.12.1998 E:1997/652, K:1998/642)
“Sonuç olarak; görevinden alınarak başka bir göreve atanan ve bu atama işleminin iptali istemiyle açtığı davada mahkemece verilen yürütmenin durdurulması kararı gereğince görevine iade edilen bir kamu görevlisinin, yeniden görevinden alınarak başka görevlere atanması ve bu işlemlere karşı dava açmamış olmasının, sonradan tesis edilen atama işlemlerini benimsediği, ilk işlemle menfaat ilişkisi kalmadığı ve bu işleme karşı açtığı dava ve iddialarından vazgeçtiği anlamında değerlendirilmeyeceğinden, iptal kararının uygulanmasının gerekeceği görüşü ile dosyanın Danıştay Başkanlığına sunulmasına 1.11.1999 gününde oybirliğiyle karar verildi.” (Danıştay 1. Daire 1.11.1999 E:1999/140 K:1999/156)
Re: Yürütmeyi durdurma kararları uygun şekilde uygulanmazsa ne yapılmalıdır?
İdarenin tesis ettiği işlem dava konusu edilmişken davacının kendi isteği ile idareye başkaca bir işlem tesis ettirmesi halinde dava konusu işlemin yürütülmesinin durdurulmasına veya iptaline karar verilmesi halinde idarenin bu kararı uygulama zorunluluğu bulunmamaktadır. Ancak davacının kendi isteğiyle tesis ettirdiği işlem tarihine kadar özlük haklarının ödenmesi zorunluluğu bulunmaktadır.
“Lehine iptal kararı veya yürütmenin durdurulması kararı verilen kişinin, bu karar verilmeden isteği ile emekliye ayrılması veya başka bir göreve atanası halinde, bu yargı kararları üzerine idarece ne gibi bir işlem yapılabileceği hususuna gelince;
Bu bentteki hukuki durum diğer yürütmeyi durdurma kararlarından değişiklik arz etmektedir. Burada birbirinden bağımsız iki ayrı işlem mevcuttur. Bu işlemlerden birincisi davacının açmış olduğu iptal davası üzerine iptal edilen veya yürütülmesi durdurulan işlemdir. Diğeri ise, davacının iradesine dayanılarak yani, isteği ile emekliye ayrılması veya başka bir göreve atanması yolunda tesis edilmiş bulunan işlemdir.
Bu işlemlerden birincisi hakkında verilmiş olan iptal veya yürütmenin durdurulması kararlarının yerine getirilmesi gerekli ise de, davacı kendi isteği ile emekliye ayrılmak veya başka bir göreve atanmak gibi idareye yeni işlemler tesis ettirmiş bulunduğu cihetle hukuki bakımdan ortada yerine getirilmesi gerekli bir Danıştay kararı kalmamış bulunmaktadır. Ancak verilmiş bulunan iptal kararında davacının isteğiyle emekliye ayrıldığı veya başka bir göreve atandığı tarihe kadarki müktesep ve subjektif haklarına ilişkin kısımların uygulanmasının zorunlu olduğu görüşüne oy birliğiyle karar verildi”. (Danıştay 3. Daire 9.3.1978 E:1978/151, K:1978/199)
Danıştay’ın bu yöndeki istişari görüşünde bu güne kadar bir değişiklik de olmamıştır.
“İdare yazısında, bir kamu kurumunda çalışan memurun kurum içerisinde başka bir göreve atanması üzerine idari yargıda dava açması ve dava devam ederken kendi isteği ile başka bir kamu kurumuna naklen atanması durumunda, yargı yerinin vereceği iptal kararının idarece nasıl uygulanacağı hususunda Danıştay’ın 16.2.1978 tarihli bir istişari görüşü bulunduğu ve halen bu görüşe idarece uyulduğu, ancak, aynı konuda yeniden istişari görüş alınmasına gereksinim duyulduğu belirtilmekte ise de, duraksama konusundaki görüşe dayanak mevzuatta o tarihten bu yana bir değişiklik olmadığı gibi ortada önceki kararı değiştirecek nitelikte hukuki bir neden de bulunmadığından istem hakkında yeniden görüş bildirilmesine yer olmadığına ve dosyanın Danıştay Başkanlığına sunulmasına 19.12.2000 gününde oybirliğiyle karar verildi.” (Danıştay 1. Daire 19.12.2000 tarih E:2000/201, K:2000/204)
Ancak bazı durumlarda Danıştay talepte bulunanın irade serbestisini de tartışmakta davacının serbest irade beyanında bulunmadığı sunucuna vardığında davaya konu işlemin yürütülmesinin durdurulması veya iptali yolunda hüküm vermektedir.
“Davalı idarenin savunmasında dava konusu işlemden sonra davacının 17.4.2003 tarihli idareye vermiş olduğu dilekçe üzerine Başbakanlık Müşavirliğine …..müşterek kararname ile atandığı belirtilmiş ise de; davacının Başbakanlık Müşaviri olarak atanma istemine ilişkin sözüedilen dilekçenin Teftiş Kurulu Başkanlığı görevinden vazgeçtiğine ilişkin bir talebi içermediği gibi ilgili Bakanın önerisi üzerine böyle bir talepte bulunduğu sonucuna varılarak yürütmenin durdurulması talebinin görüşülmesine karar verildi.
….. dava konusu işlemin yürütülmesinin durdurulmasına 14.10.2003 tarihinde karar verildi.” (Danıştay 5. Daire 14.10.2003 E:2003/1089)
Temyiz incelemesinde verilen yürütmeyi durdurma kararlarının ve bozma kararlarının uygulanması:
2577 Sayılı Kanunun 52’nci maddesinde; “1. (Değişik: 3622 - 5.4.1990) Temyiz veya itiraz yoluna başvurulmuş olması, hakim, mahkeme veya Danıştay kararlarının yürütülmesini durdurmaz. Ancak, bu kararların teminat karşılığında yürütülmesinin durdurulmasına temyiz istemini incelemeye yetkili Danıştay dava dairesi, kurulu veya itirazı incelemeye yetkili bölge idare mahkemesince karar verilebilir. (Ek cümle: 4001 - 10.6.1994) Davanın reddine ilişkin kararların temyizi halinde, dava konusu işlem hakkında yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi 27 nci maddede öngörülen koşulun varlığına bağlıdır.
………
4. Kararın bozulması, kararın yürütülmesini kendiliğinden durdurur.”denilmiştir.
İlk derece mahkemesince verilen iptal veya davanın reddi yönündeki kararlara karşı gerek davacı tarafça gerekse idare tarafından temyiz yoluna gidilmesi tabiidir. Temiz talebinde bulunulurken aynı zamanda kararın yürütülmesinin durdurulması da istenebilir.
Temyiz merciince, 2577 sayılı Kanunun 27’nci maddesinde öngörülen koşulların varlığı halinde davanın reddi yönündeki ilk derece mahkemesi kararı ile birlikte davaya konu işlemin yürütülmesinin durdurulması üzerine tıpkı ilk derece mahkemesince verilen yürütmeyi durdurma kararlarında olduğu gibi 2577 sayılı Kanunun 28/1 maddesi gereğince kararın uygulanması gerekmektedir.
İlk derece mahkemesince verilen davaya konu işlemin iptali yönündeki kararın temyiz merciince yürütülmesinin durdurulması halinde ise idarenin işlemi, iptal kararının ortadan kalkmasıyla tekrar hayatiyet bulacağından iptal kararı verilmemiş gibi idarenin işlemi tekrar canlanmış olacaktır.
Temyiz merciince yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesince verilen iptal kararının bozulması halinde de yukarıda zikredilen 2577 sayılı Kanunun 52’nci maddesinin dördüncü bendi gereğince kararın yürütülmesi kendiliğinden duracağından idarenin işlemi de iptal kararından önceki haline avdet edecek yani tekrar canlanmış olacaktır.
Ancak davanın reddi yönündeki ilk derece mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması ve yeniden bir karar verilmek üzere mahkemesine iade edilmesi halinde ortada uygulama kabiliyeti olan bir karar olmadığından bu aşamada bir işlem yapılması mümkün olmayacak ilk derece mahkemesince bozma üzerine verilen karara göre hareket edilecektir.
Temyiz merciince kararın düzeltilerek onanması halinde ise düzeltme gerekçesine göre hareket edilmesi gerekecektir. Bazı durumlarda mahkeme kararının uygulama şekli düzeltme gerekçesi doğrultusunda değişebilmektedir.
Aynı davaya konu edilen birbirine bağlı işlemlerden birinin iptal talebinin reddedilerek diğerinin iptal edilmesi halinde de kararın uygulanmasında tereddüt hasıl olabilmektedir.
Davacının örneğin genel müdürlük görevinden alınarak uzman kadrosuna atanması şeklindeki bir işleme karşı açılan davada yargı merciince genel müdürlükten alınma yönünden davanın reddine uzman kadrosuna atanma yönünden ise işlemin iptaline karar verilmesi halinde de karın icaplarına göre işlem tesis edilecektir. Kararın gerekçeleri de göz önünde bulundurularak davacı başka bir göreve atanacaktır.
Davacının genel müdürlükten alınarak uzmanlığa atanması nedeniyle uğradığı parasal kayıplar da geriye dönük olarak ödeneceğinden iptal kararının geriye yürürlüğünden hareketle geriye dönük olarak parasal kayıpları karar gereği yeni atama yapılana kadar davadan önceki görevine göre hesaplanacaktır.
Hukuki veya maddi imkansızlık:
Bazı durumlarda kararın uygulanmasına engel hukuki veya fiili bir durum ortaya çıkabilmektedir. Örneğin emeklilik işleminin iptali talebiyle dava açan iptal kararı aldığında yaş haddini doldurmuş olursa veya memuriyetine engel bir suçtan dolayı mahkum olursa karar uygulanamayacak ancak yaş haddini doldurduğu veya memuriyetinin son bulduğu ana kadar parasal hakları kendisine ödenecektir.
Yine lehine iptal kararı verilenin hayatını kaybetmesi halinde kararın uygulanma imkanı kalmamakla birlikte ölüm tarihine kadar varsa parasal kayıpları murislerine ödenecektir.
İdari yargı mercilerince verilen iptal veya yürütmeyi durdurma kararlarının kamu görevlileri açısından uygulanmasında en çok tereddüt edilen konulardan biri de kamu görevlilerinin özlük haklarıdır.
İptal veya yürütmeyi durdurma kararı üzerine kararın icaplarına göre idare 30 gün içerisinde işlem tesis etmek zorundadır. Bu zorunluluk gereği lehine yürütmeyi durdurma veya iptal kararı verilen kamu görevlisinin 30 gün içerisinde davaya konu işlemin tesisinden önceki durumuna iadesi gerektiği kuşkusuzdur.
Kararların uygulanmasında usulde paralellik ilkesinden hareketle işlemin tesis edildiği usule uyularak geri alınma zorunluluğu bulunmamaktadır. Çünkü yürütmeyi durdurma veya iptal kararı davaya konu işlemi ortadan kaldırmakta olup idarenin karar üzerine yapacağı işlem davacıya bir bildirim niteliğini taşımaktadır. Dolayısıyla müşterek kararname ile görevinden alınan davacının açtığı davada iptal kararı verilmesi halinde tekrar görevine iadesi amacıyla yeni bir müşterek kararname çıkarılmasına gerek bulunmamaktadır. İdare ilgiliye bulunacağı bir bildirimle eski görevine başlamasını temin edecektir.
Davacının davaya konu idari işlemden dolayı mali kayıpları varsa bunlar da karşılanacak mıdır? Özellikle kamu görevlilerinin atanmalarıyla ilgili işlemlere karşı açılan davalarda verilen yürütmeyi durdurma veya iptal kararlarının uygulanmasında nasıl hareket edilecektir. Yargılama sürecinin uzun olması nedeniyle dava konusu edilen idari işlemin tesisi ile yargılama sonucunda iptal edilmesi arasında uzun bir süre geçebilmektedir. Davacı uzun bir süre sonra yargı kararı gereği eski görevine iade edilse bile daha önceki görevi ile davaya konu işlemle atandığı görev arasındaki ücret farkından dolayı belli oranda gelir kaybına uğrama ihtimali bulunmaktadır.
İdari yargı kararları geriye yürür nitelikte olduğundan davaya konu işlem hiç tesis edilmemiş gibi durumun eski hale getirilmesi şeklinde kararın uygulanması gerekmektedir. Bu durumda davacının işlem nedeniyle uğramış olduğu kayıpların da telafi edilerek kendisine ödenmesi gerekmektedir. Bu husus tazmin niteliğinde olmayıp işlemin eski hale iadesinin bir gereğidir.
“Danıştay'ın yerleşik kararlarında da açıklandığı üzere, iptal kararları iptali istenen işlemle ona bağlı işlemleri tesis edildikleri tarihten itibaren ortadan kaldırarak işlemin tesisinden önceki hukuki durumun devamını sağladığından, naklen atama işleminin iptali üzerine davacının gecikmeksizin görevine iade edilmesi ve iptal edilen naklen atama işlemi nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının ödenmesi gerektiği kuşkusuzdur.” Danıştay 1. Daire 25.1.2002 E: 2001/144 K: 2002/12
Davacı sadece işlemin iptalini talep ederek bu işlem nedeniyle uğradığı parasal haklarının kendisine ödenmesini talep etmemiş olsa bile yürütmeyi durdurma veya iptal kararının uygulanmasında idari yargı kararlarının geriye yürür nitelikte olması nedeniyle işlemden kaynaklanan parasal kayıplar yine de davacıya ödenecektir.
Ödenecek parasal kayıplar işlem nedeniyle yoksun kalınan kayıpları kapsamakla beraber bunun şümulü de duraksamaya neden olabilmektedir. Davaya konu işlemden önce bulunulan görevde alınan aylık ve tazminatların karar gereği ödenmesi gerekmekle birlikte görevin fiilen yapılmasına bağlanmış olan ek ders ücreti, üretimi teşvik primi, kar payı v.b. ödemelerde karşılanacak mıdır. Kanımca davaya konu işlemle sıkı sıkıya bağlı mali kayıplar yargı kararı gereği karşılanacak, ancak fiilen görev yapmakla hak edilecek olanlar karşılanmayacaktır.
Davacı, açtığı iptal davasında parasal kayıpları için faiz talep etmemişse mahkemece yasal faize hükmedilmeyecek dolayısıyla özlük haklarının ödenmesinde yasal faiz yürütülmeyecektir. Yasal faiz talep edilmişse mahkemece davaya konu işlemin tesis edildiği tarihten itibaren yasal faize hükmedilmektedir.
Eğer davacı dava dilekçesinde yasal faiz talebinde bulunmamışsa daha sonra bu yönde talepte bulunması da davanın genişletilmesi yasağına takılacaktır. Maddi kayıplarının faiziyle birlikte ödenebilmesi için davacının dava dilekçesinde yasal faiz talebinde bulunmuş olması gerekmektedir. Dava açıldıktan sonra dava açma süresi geçtikten sonra örneğin ikinci dilekçede yasal faiz talebinde bulunulması davayı genişletme yasağı kapsamında değerlendirilecektir.
“Birlikte açılan iptal ve tam yargı davasında faiz yönünden bir istemde bulunulmamışsa faiz istemiyle ayrıca bir dava açılamaz.” Danıştay 5. Daire 28.4.1993 E:1992/966 K:1993/1875
İptal veya tam yargı davasının birlikte açılması halinde ise tazmini istenen maddi zararlar için yasal faiz istenmesi halinde davanın açıldığı tarihten itibaren, zararın tazmini için idareye başvuru olmuşsa davaya konu olan başvuru tarihinden itibaren faiz yürütülecektir.
“Dairemizin yerleşik içtihatlarında, iptal ve tam yargı davasının birlikte açılması ve tazmini istenen maddi zararlar için yasal faiz istenmesi durumunda, hükmedilecek maddi tazminat için davanın (birlikte açılan iptal ve tam yargı davasının) açıldığı tarihten (varsa, bu davaya konu olan başvuru tarihinden) itibaren faiz yürütülmesi gerektiği vurgulanmaktadır.
Davacı, iptal ve tam yargı davasını birlikte açarak ödenmeyen yolluğun yasal faiziyle birlikte tazminini istediğine göre, yukarıda yer alan açıklamalar karşısında iptal davasının açıldığı 17.06.1998 tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmesi gerekmekte olup; nakil işleminin tebliğ edildiği 25.05.1998 tarihinin İdare Mahkemesince yasal faizin başlangıç tarihi olarak alınmasında hukuki isabet görülmemiştir.” (Danıştay 5. Daire 10.4.2002 E:2000/623 K:2002/1607)
Tam yargı davası açılabilecek hallerde davacının önce iptal davası açarak ardından tam yargı davası açması ve bu davada faiziyle birlikte tazminat istemesi halinde mahkemece iptal davasının açıldığı tarihten itibaren faiz yürütülecektir. Çünkü davacı iptal ve tazminat davasını birlikte açabilecekken 2577 sayılı Kanunun 12. maddesi ile tanınan seçenek hakkını kullanarak ilk önce iptal davası açıp ardından tam yargı davası açabilmektedir. Bu durumda faiz başlangıcı iptal davasının açıldığı tarih olacaktır.
“Davacı, hem görevine son verilmesine ilişkin işlemin iptali hem de faiziyle birlikte tazminata hükmedilmesi istemiyle dava açabilecek ve bu şekilde de hükmedilen maddi tazminat için davanın açıldığı tarihten itibaren faiz yürütülmesi olanaklı iken, davacı bu yola başvurmaksızın sözü edilen 12. maddenin tanıdığı diğer seçeneği kullanarak ilk önce iptal davası açarak bu davanın iptal kararıyla sonuçlanması ve kararın da Danıştay`ca onanması üzerine süresi içinde açtığı tam yargı davasında sözü geçen göreve son verme işleminden doğan maddi zararlarının yasal faizi ile birlikte tazminini istediğine göre, yukarıda yer alan açıklamalar karşısında idare mahkemesinde iptal davasının açıldığı tarihten geçerli olarak faize hükmedilmesi gerekmekte olup, davacıya ödenmesine karar verilen maddi tazminat için yürütülecek faize bakılan tam yargı davasının açıldığı tarihin başlangıç alınmasında hukuki isabet görülmemiştir.” (Danıştay 5. Daire 23.2.1993E:1990/470 K:1993/786)
Görüleceği üzere özellikle atama işlemlerinden kaynaklanan davalarda davanın idare aleyhine sonuçlanması halinde görevinden alınan kamu görevlisi, görevinden alındığı tarihten itibaren uğramış olduğu mali haklarını eğer talep etmişse yasal faizi ile birlikte geri almakta, onun yerine atanmış olan ve kararın uygulanması sonucunda görevi son bulan kişi de yargı kararının uygulandığı tarihe kadar atandığı kadronun haklarından yararlanmakta böyle durumlarda bir kadronun özlük haklarından iki kişi yararlanmış olmaktadır.
Bazı davaların iki yıl gibi bir süreçte sonuçlandığı düşünüldüğünde dava idarenin aleyhine sonuçlandığında yıllar boyunca bir kadrodan iki kişiye maaş ödenmiş olmaktadır.
Malum olduğu üzere idari yargıda birkaç karar aşaması bulunmaktadır. Davacı istemişse yürütmeyi durdurma kararı verilmekte, arkasından davanın esasına yönelik iptal veya davanın reddi yönünde karar çıkmakta, temyiz aşamasında kararın yürütülmesinin durdurulması istenmişse buna ilişkin karar verilmekte akabinde temyizen incelme yapılarak onama veya bozmam kararı verilmekte son olarak da temyiz merciince verilen karara karşı karar düzeltme yoluna gidilirse karar düzeltme talebinin reddi veya kabulü yönünde karar verilmektedir.
Dolayısıyla her incelemenin sonunda davanın seyri taraflar yönünden değişebilmekte ve bu seyre göre de işlemler yapılmaktadır.
Daha öncede değindiğimiz üzere yürütmeyi durdurma ve esasa yönelik kararların süresi içerisinde yerine getirilmesi gerekmektedir. Davacı lehine verilen yürütmeyi durdurma veya iptal kararının uygulanmasından sonra idarenin itiraz veya temyiz yoluna başvurması sonucunda ilk derece mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararının kaldırılması veya iptal kararının yürütülmesinin durdurulması ve akabinde bozulması halinde ne yapılacaktır?
Bilindiği üzere kararın bozulması kararın yürütülmesini kendiliğinden durdurmaktadır. İlk derece mahkemesince verilen yürütmeyi durdurma kararlarına karşı itiraz yoluna başvurulması halinde de Bölge İdare Mahkemesince yürütmeyi durdurma kararının kaldırılmasına karar verilebilmektedir. Yada yürütmeyi durdurma kararını veren mahkeme daha sonra davanın reddi yönünde karar verebilmektedir.
İdare yargı kararı gereği görevine iade ettiği kamu görevlisini kararın davacı aleyhine değişmesi halinde tekrar alarak dava açılmadan önceki duruma iade edebilecektir. Ancak yargı kararı gereği davacıya ödemek zorunda kaldığı meblağı da geri alabilecek midir?
Bu konuda yasal düzenlemelerde bir açıklık olmaması nedeniyle Danıştay’ın istişari görüşüne başvurulmuş ve Danıştay’ın görüşüne göre bir hareket tarzı belirlenmiştir.
Buna göre bir davada yürütmeyi durdurma veya iptal kararı verilmişken daha sonra durumun davacının aleyhine dönmesi halinde yargı kararı gereği davacıya yapılan ödemelerden davacının fiilen görevde bulunduğu döneme ait olanlar davacıdan istenemeyecek, buna mukabil davacıya fiilen görevde bulunmadığı dönem için yapılan ödemelerin ise hukuki dayanağı kalmadığından bunlar geri istenebilecektir.
Davacıya yapılan ödemeler yargı kararı gereği yapıldığından ödemenin yapıldığı tarihten itibaren faiz yürütülmeyecek ancak davacıdan istendikten sonra ilgilinin verilen süre içerisinde ödememesi halinde temerrüt tarihinden itibaren yasal faiz istenebilecektir.
“1- Hakkında tesis edilen naklen atama işleminin mahkemece iptali üzerine önceki görevine iade edilen kamu görevlilerine sadece fiilen o görevde bulunmadığı döneme ilişkin olarak varsa faiz de dahil olmak üzere yapılan ödemelerin söz konusu iptal kararının temyiz incelemesi sonucunda yürütülmesinin durdurulmasına veya bozulmasına karar verilmesi ya da bozmaya uyularak ilk derece mahkemesince davanın reddedilmesi hallerinde idarece geri istenmesi gerektiği,
2- İdarenin bu alacağı ile ilgili olarak kamu görevlisine borcun ifasını isteyen ihtarda bulunulmasına rağmen borcun ödenmemesi halinde, borçlunun temerrüde düştüğü tarihten itibaren faiz uygulanması gerektiği, görüşüne varılarak dosyanın Danıştay Başkanlığına sunulmasına 25.01.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.” (Danıştay 1. Daire 25.1.2002 E:2001/144 K: 2002/12)
Re: Yürütmeyi durdurma kararları uygun şekilde uygulanmazsa ne yapılmalıdır?
Sayın Kantaroncu; yazdığın ve verdiğin bilgiler için gerçekten minnettarım.Verdiğin tüm bilgileri altlarını çizerek okudum.Ama hala kafamda oturtamadığım bir kaç soru var. Yardımcı olursanız sevinirim.(Kısaca durumumu tekrar belirtmek istedim)
Ben İzmir'den uzmanlığı alıp (yani asistanlıktan uzmanlığa geçtim) gastroenteroloji kliniği olan yerde zorunlu hizmetimi yapmak için sağlık mazeret kurasına başvurdum.Red edildi ve bunun üzerine idari mahkemeye başvurdum. Davanın içeriği tam teşekküllü gastroenteroloji kliniği olan bir merkezde zorunlu hizmet yapmak istediğim ve buna binayende yürütmenin durdurulması istemiydi. Yürütmeyi durdurma çıktı. Sizin verdiğiniz bilgilerle de sabit olmak üzere eski görev yerime iade edilmem gerekirken Diyarbakır' a naklen tayinim bana tebliğ edildi.(12.12.07 tarihinde Şırnak' tan Diyarbakır için ayrılış yapacağım) Bence; Sağlık Bakanlığı anladığım kadarıyla ara karar olan yürütmeyi durdurmayı uygulayarak eski görev yerim olan İzmir'e vermek yerine ana dava konusu olan gastroenteroloji kliniği olan Diyarbakır'a naklen tayin yaptı.
Bana göre yargı kararlarının verilme sırasına göre işlem yapılması gerektiğini mantıken düşünüyorum.Yani beni önce yürütmeyi durdurma kararıyla İzmir'e vermesi, ana davayı kazanırsam o zaman gastroenteroloji kliniği olan bir merkeze vermesi gerektiğini savunuyorum. Göndermiş olduğunuz yazınızda benim savunduğum gibi yargı kararlarının uygun sırayla yapılması gerektiğini anladım ama anlayamadığım bunu Sağlık Bakanlığına da anlatabilmem için tam olarak nereye, ne kadarlık bir zaman diliminde ve nasıl başvuracağım.Daha önce dediğim gibi amacım tazminat kazanmak değil.
Birde önereceğiniz yere yaptığım başvuru sonrasında Sağlık Bakanlığı her ne kadar yürütmeyi durdurma tanımına uymayan (eski görev yerine vermek yerine) yeni bir atama yapmış bile olsa ana davanın içeriğine uygun atama yapmıştır denilerek haksız bulunabilirmiyim? Saygılarımla
Re: Yürütmeyi durdurma kararları uygun şekilde uygulanmazsa ne yapılmalıdır?
Önünüzde iki yol var: Birincisi hukuk yolu, ikincisi yürütüme yolu...
Lehinizde verilen yürütmenin durdurulması kararı İzmir'e atanarak uygulansa bile, idare, mahkeme kararını ve raporunuzu dikkate alarak, bir sonraki tayin döneminde, yeniden atama yapabilir... Mahkemenin esasa dair karar vermesinin bekleneceği şeklindeki bilginiz doğru değil... Kararın uygulanması ya da eksik/yanlış uygulanmasından atamaya yetkili amir sorumludur. Bakanlıklarda atamaya yetkili amir "Müsteşar"dır... Kararın uygulanmaması ya da eksik/yanlış uygulanması ile ilgili husumetin atamaya yetkili amire yöneltilmesi gerekir... İdare aleyhine tazminat davası açsanız ve yargılama sonunda belirttiğiniz nedenle haksız çıksanız, sadece tazminat talebiniz reddedilmiş olur... Başkaca bir sonucu olmaz. Savcılığa suç duyurusunda bulunmanız halinde, şikayetiniz haksız çıkarsa o zaman aleyhinize işlem yapılabilir... Şu aşamada kararın yanlış uygulandığı konusunda hukuki girişim mantıklı görünüyor...
™ Hukuki NET 2002-2022 - Ulusal ve uluslararası Hukuk Sitesi ⚖️ olma özelliği ile gerek avukat, gerek diğer hukukçu arkadaş ve gerekse vatandaşlara ev sahipliği yapan, eğitim ve bilimsel alışveriş yapma amaçlı bir "Hukuk Rehberi" dir.
Davalar
Hukuki Net; sürekli yenilenen faydalı güncel içeriği ile zamanın hukuk dallarına göre kategorize edilmiş çeşitli mevzuat (Ceza kanunu, İş kanunu, Borçlar yasası gibi), emsal mahkeme kararları, yargıtay kararları, emsal danıştay ve anayasa mahkemesi kararları ile hukuksal makale, kanun, hukuki forum, hukuk sözlüğü, hukuk programları, meslektaş ilanları, avukatlar için kolay hesaplama araçları, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, benzer Yargıtay kararı ve Mahkemeler tarafından örnek davalar ile ilgili gerekçeli kararlar, * davası dilekçe örnekleri yasal haberler ve hukuk siteleri dizini 🕸 bulunan bir hukuk bilgi bankası sistemidir.
Avukatlar
Yararı nedir?
📝 Hukukçular için mesleki danışma (Üstad ve meslektaşlar arası paylaşım), dayanışma ve bakalorya fonksiyonu olan site; "Önleyici hukuk" veya "Dava hukuku" nedeni ile doğan veya yeni doğacak anlaşmazlıklar ile içtihat hukuku kaynağı olan Yargı ve Yargılamayı tartışmak, davalar ve ihtilaflar için yararlı çözüm yolları üretmek ve hukuksal konularda özellikle nerede, nasıl, neden soruları üzerinde soru cevap yorumlar, tartışma paylaşma yorumlama yöntemi ile sebep sonuç ilişkisi kurarak 💬, Mahkemelerin dava yükünü hafifletmeyi de amaçlayan suigeneris (kendine özgü) hukuk laboratuarı özellikleri bulunan bir hukuki kalkınma hedefli bilgi dağarcığıdır.
® Hukuki Net internette ve Türk hukukunda bir marka olmakla birlikte ticaret veya iş amaçlı bir site olmayıp, herhangi bir ticari kurum, kuruluş, bilgisayar programı firması, banka vb. kişi veya herhangi politik veyahut siyasi bir kuruluş tarafından desteklenmemekte, finans kaynağı reklam ve ekseriyetle site yönetimi olan Adalet sistemine adanmış bir servistir.
🆓 Hukuki.net halk için ücretsiz ve açık kaynak nitelikli bir hukuk sitesi olup, gayri resmi vatandaş bilgilendirme portalı işlevi görmektedir. Genel muhteviyat olarak kanun, yönetmelik, Emsal Anayasa mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay kararı gibi hukuki mevzuat içermekle birlikte avukat ve uzman kişilere özel yorumlar da içeren sitenin tüm hakları saklı olup, 🕲 telif hakkı içeren içeriği izinsiz yayınlanamaz, kopyalanamaz. (Herhangi bir hususu sitene alıntı kuralları çerçevesinde kopyalamak için sitene ekle için izin bağlantısı.)
™ Marka tescili, Patent ve Fikri mülkiyet hakları nasıl korunuyor?
Hukuki.Net’in Telif Hakları ve 2014-2022 yılları arası Marka Tescil Koruması Levent Patent tarafından sağlanmaktadır.
♾️ Makine donanım yapı ve yazılım özellikleri nedir?
Hukuki.Net olarak dedicated hosting serveri bilfiil yoğun trafiği yönetebilen CubeCDN, vmware esx server, hyperv, virtual server (sanal sunucu), Sql express ve cloud hosting teknolojisi kullanmaktadır. Web yazılımı yönünden ise content management (içerik yönetimi) büyük kısmı itibari ile vb olup, wordress ve benzeri çeşitli kodlarla oluşturulan bölümleri de vardır.
Hangi Diller kullanılıyor?
Anadil: 🇹🇷 Türkçe. 🌐 Yabancı dil tercüme: Masaüstü sürümünde geçerli olmak üzere; İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Hintçe, Rusça ve Arapça. (Bu yabancı dil çeviri seçenekleri ileride artırılacak olup, bazı internet çeviri yazılımları ile otomatik olarak temin edilmektedir.
Sitenin Webmaster, Hostmaster, Güvenlik Uzmanı, PHP devoloper ve SEO uzmanı kimdir?
👨💻 Feyz Pazarbaşı & Istemihan Mehmet Pazarbasi[İstanbul] vd.
® Reklam Alanları ve reklam kodu yerleşimi nasıl yapılıyor?
Yayınlanan lansman ve reklamlar genel olarak Google Adsense gibi internet reklamcılığı konusunda en iyi, en güvenilir kaynaklar ve ajanslar tarafından otomatik olarak (Re'sen) yerleştirilmektedir. Bunların kaynağı Türkiye, Amerika, Ingiltere, Almanya ve çeşitli Avrupa Birliği kökenli kaynak kod ürünleridir. Bunlar içerik olarak günlük döviz ve borsa, forex para kazanma, exim kredileri, internet bankacılığı, banka ve kredi kartı tanıtımları gibi yatırım araçları ve internetten para kazanma teknikleri, hazır ofis kiralama, Sigorta, yabancı dil okulları gibi eğitim tanıtımları, satılık veya kiralık taşınmaz eşyalar ve araç kiralama, ikinci el taşınır mallar, ücretli veya ücretsiz eleman ilanları ile ilgili bilimum bedelli veya bedava reklamlar, rejim, diyet ve özel sağlık sigortası gibi insan sağlığı, tatil ve otel reklamları gibi öğeler içerebilir. Reklam yayıncıları: ads.txt dosyası.
‼️ İtirazi kayıt (çekince) hususları nelerdir?
Bahse konu reklamlar üzerinde hiçbir kontrolümüz bulunmamaktadır. Bu sebep ile özellikle avukat reklamları gibi Avukatlık kanunu vs. mesleki mevzuat tarafından kısıtlanmış, belirli kurallara tabi tutulmuş veya yasaklanmış tanıtımlardan yasal olarak sorumlu değiliz.
📧 İletişim ve reklam başvuru sayfası nerede, muhatap kimdir?
☏ Sitenin 2022 yılı yatırım danışmanı ile irtibat ve reklam pazarlaması için iletişim kurmanız rica olunur.
go to this web-site
17-06-2025, 15:32:57 in Kredi Kartları ve Bankacılık Hukuku