+ Konuyu Yanıtla
1 / 2 Sayfa 12 SonSon
1 den 10´e kadar toplam 17 ileti bulundu.

Konu: Firar Hakkında Yaşadıklarım

Firar Hakkında Yaşadıklarım Hızlandırılmış Mobil Sayfa Sürümü (AMP)
  1. #1
    Kayıt Tarihi
    Jun 2006
    Nerede
    Turkey.
    İletiler
    15
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Firar Hakkında Yaşadıklarım

    “ Adalet mülkün temelidir.” Sözünü Askeri mahkeme salonunda okuduktan sonra yaşadıklarımı ve düşündüklerimi sizlerle paylaşmaya karar verdim. Amacım sanal ortamda birşeyler yazıp, birilerini karalamaya çalışmak değil; aksine sorularıma hukuki boyutta cevap aramaktır. Her ne kadar sanal ortamda ve bir takma adla buradaysam da, son yargılanma tarihim ve bana bildirilen tahliye kararının dosya numarası KTBK.K.lığı As.Mah.nin 18 NİSAN 2007 gün ve SAYI: 2007 / 251 Es (As.Mah.)dir.

    Askeri ceza hakkındaki forumlarda lomby nickiyle firar eden subay astsubaylar hakkında bir konu açmıştım ve elvançetinkaya nickini kullanan bir üyenizin bana yazdığı mesaj sonrasında, başta ilgili arkadaşa ve diğer ilgilenen arkadaşlara bu konuyu yeniden açıp, Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün Bursa Nutkunu da ekleyip sorularımı sormak istiyorum.

    Atatürk’ ün Bursa Nutkunu bilmeyenler olabilir, hatırlamak için ilk olarak eklemek istiyorum:
    Şubat 1933'te Bursa Ulucami'de toplanan 100 kadar irticacı camilerde Türkçe ezan okunmasına karşı bir ayaklanma girişiminde bulunurlar. Ayaklanma kısa sürede bastırılır. Atatürk Bursa'ya gider. Çekirge yolu üzerinde bulunan bir köşkte akşam yemeği yenildiği sırasında bir kişi Atatürk’e ayaklanmayla ilgili olarak şöyle diyecek olur: "Bursa gençliği olayı hemen bastıracaktı, fakat zabıta ve adliyeye olan güveninden ötürü..." Atatürk hemen konuşmakta olan kişinin sözünü keser ve aşağıdaki konuşmayı yapar:
    Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
    Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, "demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek"
    Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir."
    İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!
    Mustafa Kemal Atatürk
    Bursa, 5 Şubat 1933



    Daha önce açtığım forum sayfasında durumumu açık yazmamla beraber kısaca anlatayım ve sonrası olanları ekleyeyim: TSK’ da 8 senelik bir piyade subayı olarak görev yapmaktaydım ve ayrılmak için 16 Nisan 2006 tarihinde izin tecavüzü suçunu işleyerek birliğime katılmadım. 10 ay 7 gün kaçak olarak yaşadım. Kaçak olarak yaşadığım süre içerisinde saklanmadım ve normal yaşantıma devam ettim. Beni arayan veya kanun önüne çıkartmak isteyen hiçbir güç ile karşılaşmadım. Teslim olmaya karar verdiğimde Atatürk Hava Limanı gümrüğünden nüfus cüzdanımı beyan ederek, 22 Şubat 2007’ de KKTC’ ye uçakla gidip, 23 Şubat 2007’ de Girne Merkez Komutanlığına teslim oldum. Aynı gün Askeri Mahkemeye çıkarılarak KTBK.K.lığı As.Mah.nin 23 ŞUBAT 2007 gün ve 2007 / 19 – 12 evrak ve karar sayılı tutuklama kararı ile tutuklandım. Tutuklandığım celsede KKTC’ ye giriş yaptığım evrakları ve daha önceden hazırladığım yazılı savunmamı mahkemeye sundum. 28 gün sonrasına duruşma tarihi verildi. Aynı gün Askeri Ceza ve Tutukevine gönderildim. 23 Mart 2007’ de çıktığım duruşmada eski birliğimin mahkemenin istediği evrakları göndermediği ve dolayısıyla mahkeme dosyasının tamamlanmadığı açıklamasıyla 26 gün sonrasına ertelendi. 18 Nisan 2007’ de yapılan mahkeme sonucunda TSK’ dan çıkarılma cezası ile 1 yıl hapis ( iyi halden 10 ay, şartlı salıverilme kanunu uygulaması ile 200 gün hapis) cezası ile cezalandırıldım. Tutukluluğumun devamı veya tahliye istemim soruldu ve isteğim sonrasında tahliye edildim. Cezamın onaylanmasından sonra ikamet ettiğim ilçe Cumhuriyet Başsavcılığının tebliği ile cezamın kalanını çekeceğim söylendi. Türkiye’ ye döndüğüm gibi Cumhuriyet Başsavcılığına gidip İnfaz Bürosuna durumumu açıkladım ve cezamın infazının ne zaman olacağını sordum. İlgili bir memur bilgisayar kayıtlarına baktı ve durumun henüz kayıtlara geçmediğini söyledi. Durumum hakkında benim beyanımdan başka bir bilgileri olmadığını söyleyerek bir tarih veremediler ve bir telefon numarası verip, çok sık olmamakla beraber bu numarayı arayıp bilgi almamı söylediler. Tebliğin yapıldığı 10 gün içerisinde cezamın infazına başlanacağını eklediler. Her Pazartesi günü ve son iki haftadır Çarşamba günleri de dahil olmak üzere telefonla veya bizzat giderek durumumu soruyorum; aldığım cevap halen değişmedi.

    Ayrıca mahkemenin sonuçlanması ile birlikte daha önce tanımadığım birbirinden farklı sınıf ve duhullü 4 subay cep telefonumdan farklı tarihlerde arayarak TSK’ dan ayrılma konusu hakkında detaylı bilgi almak istediler. Nedenini sorduğumda kendilerinin de ayrılma talepleri olduğunu, benim konu hakkında yeterli bilgiye sahip olduğumu birkaç devre arkadaşımdan öğrendiklerini belirterek yardımcı olabileceğimi düşündüklerini belirttiler. Açmış olduğum forum sayfasına yazılmış aynı durumdaki bir subayın mesajıyla karşılaştım. Firar konusunda benden sonra açılmış birçok forum sayfasına rastladım.

    Sorularıma temel oluşturduğu için mahkemeye sunduğum yazılı savunmamı forumun alt bölümüne ekledim.

    Mahkemeye sunduğum savunmama ek olarak belirttiğim belgeleri de fotokopi olarak verdim. Asılları bende ama hizmete ilişkin evraklar olduğundan yayınlayamıyorum.

    Ayrıca askeri cezaevinde kaldığım süre içerisinde ceza infaz kanununda bulunmayan uygulamalarla karşılaştım; en önemlisi bana giydirilen kıyafetti. Askeri ceza ve tutukevi müdürlüğünün görevlendirdiği fotoğrafçıya fotoğraf çektirdim ama bu tek tip kıyafeti cezaevi içerisinde görüntülendiğinden dolayı yayınlayıp sizlere belgeleyemiyorum.

    Şimdi sorularıma geçiyorum:

    1. Subay / astsubayların zorunlu hizmetten dolayı istifa edemeyişi ve istifa yerine bir suç işleyerek kendini TSK’ dan attırması HUKUK DEVLETİ’ ne uygun mudur? Zaten ayrıldığında zorunlu hizmetin yapılmamasından dolayı personelden maddi bir tazminat istenirken ayrıca bir suç işlemesine sebep olunarak neden manevi bir tazminat ekleniliyor?

    2. Savunmamda belirttiğim kanunsuzluklardan sadece bir tanesine (bir bölük komutanının askerlerini sivil tarlalarda para karşılığında çalıştırılması olayı) savcılık işlem yaparken neden diğerleri hakkında herhangi bir işlem yapılmıyor? Bu olayı henüz yargı safhasında olduğundan detaylandırmak istemiyorum; Ama tesadüftür ki, ben savunmamda bu olayı belirttiğimden sonra, mahkemenin tutuklanma kararı verdiği celsede bana atadığı avukat bu olayla ilgili gerçek tanıkmış ve maduriyeti varmış. Kendisi de benim savunmamdan sonra olay hakkında şikayet dilekçesi verdiğinden savcılık olaya el koydu şeklinde düşünüyorum. Diğer olaylar hakkında savcılığın suç duyurusu kabul edip doğrulukları hakkında araştırma veya bir işlem yapması gerekmiyor muydu? Suçun mahkemeye sevk edilmesi için mutlaka birilerinin suçu savcılara hatırlatması mı gerekiyor? Mahkemeye terbiyesizlik yapmamak için zor susturdum kendimi: “Savunmamda kanuna uymuyorlar diyorum, siz normal bakıyorsunuz” veya “Ben sizin verdiğiniz kararla aranmam lazımken, elimi kolumu sallayarak gümrükten geçip Kıbrıs’ a geliyor ve teslim oluyorum” veya “Bakın kıtada komutanlar işlerini yapmıyor en basit örneğiyle siz mahkeme dosyam için yazı istiyorsunuz onlar 17 günde Alaydan Kolorduya (30 km.’ ye) yazıyı göndermiyorlar” vb. daha çoğaltabileceğim örnekler....

    3. Bir suç işlemişim ve aranmam lazımken; en basit örneği ile, elimi kolumu sallayarak KKTC’ ye gidiyorum. Hadi ben teslim olmak niyetiyle gittim, ama niyetim farklı olsaydı artık yurtdışındaydım. Kanuna karşı gelmiş biri, nasıl yurtdışına çıkabiliyor?

    4. Yargılanma sürecim bitmiş durumda ve cezamın infazını beklerken 73 gündür adli kayıtlarda bir kısıt - kayıt bulunmamaktadır. İstenirse yurtdışına çıkıp adaletin işlemesine karşı davranış sergilenebilir ve ceza zaman aşımına sığınılabilir şeklinde bir düşüncem oluştu. Atatürk’ ün bizlere emanet ettiği bu cumhuriyeti koruma, kanunlarına uyma düşüncem olmasa çok basit bir şekilde yapardım. Ama kendimi hep O’ nun yolunda yürümeye şartlandırdığımdan, yapmayı düşünmüyorum. Fakat bu yapıtı korumak adına soruyorum “Bu HUKUK DEVLETİ’ nin yasalarına, kararlarına karşı gelmek bu kadar kolay mı olmalı?”

    5. Askeri Ceza ve Tutukevinde bulunduğum süre içerisinde giydiğim tek tip kıyafet insan haklarına ve özellikle ceza infaz kanununa uygun mu? Sivil ceza ve tutukevlerinde bu tip bir uygulama ( tek tip kıyafet uygulaması ) mevcut olmadığını biliyorken, bu devletin ordusu yasalarına uymuyor mu?

    6. Kanunlara uyulmadığını düşündüğümden ( düşünürken birçok delil de sunabildim) ayrılmayı seçtiğim TSK’ dan, benim gibi ayrılmak için hala bir sürü subay / astsubay suç işlemeyi bile göze alıyorsa ( benim bildiğim en azından 13 subay, 9 astsubay var ve forum sayfalarında rastladığım 16 – 17 subay / astsubay var ), devlet bu insanlara “Evet, suç işle, kanunsuzluk yap!” demeye devam mı edecek? Diğer subay astsubayların kararlarını almalarındaki düşünce yapılarını bilmememe rağmen sonuç olarak ayrılma kararı ve uygulamaya geçirilmesi suç işlemeye yönlendiriyor.

    7. Kanunlara uyulmadığını düşündüğümden; şan ve şerefi herkesçe bilinen bu mesleğe yakıştıramadığım uygulamalara daha fazla katılmamak için gururla giydiğim üniformayı çıkartarak TSK’ dan ayrılmayı seçtim. Ama yazılı kanunlara uyulmayan; zora geldiklerinde kanunları istediği gibi değiştirenlerin yasama organlarında bulundukları, yönetimde söz sahibi oldukları ve kanunları hiçe sayanların rahatça yaşadığı, ceplerini doldurdukları bir ülkede bulunduğumun da farkındayım. Hatta bu tip insanların diğer insanları da etkileyerek bir çığ gibi durmadan çoğaldıkları, çığ kitlesine katılmayanların altta kalıp ezildiği Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde bu devletin yazılı kanunları çerçevesinde dürüstçe ve rahatça yaşamanın bir yolu var mı?
    8. Atatürk’ ün Bursa Nutku’nu düşünerek gösterdiği yolda yürümeye çalıştım. Bu yapıtı korumak adına kullanabileceği imkanları zorlayıp başarıya ulaşamayan çok fazla tanıdığım bildiğim isim var. Bunların içinde subay olup benim yaptığım şikayetleri idareye veya askeri yargıya yapanların birçoğunu da gerek ismen gerek şahsen tanırım. Tüm bu yaptıklarımla hukukun üstünlüğüne sığınarak, kendi imkanlarımla bize emanet edilen yapıtı korumaya çalıştığım düşüncesindeyim. Yolun bu noktasında (“Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.") ve Gençliğe Hitabedeki “Bir gün, İstiklal ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin!” sözlerinden güç alarak sizlere düşüncelerimi açtım. Eğer bu yaptıklarımla haksızsam hatalarımı düzeltmenin gene bana düşeceğini biliyorum. Bunlar benim doğrularım ve kendimi haklı görüyorum. Ama size göre haksızsam, gittiğim yol yanlışsa, birileri bunun doğrusunu bulsun istiyorum. ATATÜRK’ ün gösterdiği yolun doğrusu ne? BU YAPITI KORUMAK ADINA KULLANABİLECEĞİMİZ NEYİMİZ VAR?
    9. Bu sorduğum sorular sonucunda mülkün temeli olan hukuk, şu halde diye düşünüyorum: "demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek". Bunu düzenleyecek yasama organının da hali belliyken ne yapabiliriz?
    10. Korumak adına kullanabileceğimiz hiç bir şeyimiz yoksa, özellikle hukukçu arkadaşlara soruyorum; Başta M.Kemal ATATÜRK’ün ve dedelerimizin kurup bizlere emanet ettiği bu yapıt, kanunları gibi sadece yazılı halde mi; hatta ilkeleri, düsturları, ana temelleri artık bir mazi mi? Yoksa mahkeme salonunda yazdığı gibi hala ADALET MÜLKÜN TEMELİ mi?
    Bütün bu yazdıklarımdan sonra Platon’ un Sofist’ inden bir paragrafı hatırlatmak istiyorum:
    “ (259c) Bu zıtlıklara inanmayı reddedenler, konuyu araştırmalı ve bizim söylediklerimizin daha iyisini bulup söylemelidirler. Ama, kanıtları çeşitli yönlere çekip, keyfince eğip büktükten sonra, zor bir icatta bulunduğunu sanmak, çabaya değmez şeyler için çaba harcamak demektir. Şu an ileri sürdüğümüz kanıtlar, bunu doğruluyor. Gerçekten de, ne gösterişli bir icat, ne de zorlu bir keşif var.....”
    Ben bir subay olarak ve kanuna karşı geldiklerimle de adalet önünde suçlu biri olarak bunları yaşadım. Yazdıklarımı okuyan sizlerden bir çoğu suçlu olarak yaşadıklarımı yaşamamış olabilir; ama, emin olduğum konu, her Türk erkeği, askerlik yaparken bunların çoğuna birebir şahit olduğudur. Şahit olmayanlar da askerken şahit olan eşinden, çocuğundan, dostundan duymuştur.
    Öncelikle tüm yazdıklarımı okuyan ve sonrasında sorularıma cevap bulmamda yardımcı olabilecek arkadaşlara şimdiden teşekkür ediyorum.
    Askeri Mahkemeye verdiğim yazılı savunmam aslına sadık kalmaya çalışarak birlik ve garnizon adlarını size bildirmenin yıpratıcı olaylara sebep olabileceğini düşündüğüm için değiştirdiğim şekilde dosya ekleyemedim. Cevap olarak ekledim.



    Hukuki NET Güncel Haber

    Firar Hakkında Yaşadıklarım konulu yargıtay kararı ara
    Firar Hakkında Yaşadıklarım konulu hukuk haber

  2. # Nedir?
    Tavsiye Soru Cevap
    Kayıt Tarihi
    Bugün
    Nerede
    Avukat Dünyası
    İletiler
    Ne kadar?
     
  3. #2
    Kayıt Tarihi
    Jun 2006
    Nerede
    Turkey.
    İletiler
    15
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Mahkemedeki savunmam - 1

    “16 Nisan 2006 günü bana verilen iznin bitmesine rağmen, izinden görevime dönmeyerek, T.S.K.’ den ayrılmak amacıyla, AsCK’ nun 66 / 1.b maddesindeki suçu işleyip izin tecavüzünde bulundum.

    Savunmamı 3 ana bölümde yapmak istiyorum:
    İzin tecavüzü suçunu işleme kararı alışım, yaşadığım sonraki olaylar, TSK personeli olarak tabi olduğumuz kanunlar, uygulamaları hakkında düşündüğüm tezatlıklar.

    İzin tecavüzü ederek ayrılma kararı alışımdaki düşüncelerim;
    a. TSK. beni subay olarak yetiştirirken öğrettikleri kanunlar, bu kanunların uygulanmasında karşılaştığım durumlar arasındaki tezatlıklar ve bu tezatlıklar nedeniyle sisteme inancımın kalmaması,
    b. Bunaldığım ve mutlu olamadığımı hissetmem,
    c. Hep bulunduğum durumdan şikayetçi oluşum,
    d. 15 yıl zorunlu hizmet süresi ve benim kalan hizmet sürem,
    e. Ayrılmak için araştırdığım suçlar, içtihatları ve diğer ayrılma şekillerini değerlendirmem,
    f. Kararımı çevremdeki silah arkadaşlarımla, ailemle paylaşmam ve kararıma katılıp, saygı göstermeleri,

    Sıraladığım bu maddeleri düşündüğümde bulduğum sonuç “haksızlık yapıp tüm insanlarla birlikte olmaktansa, adaletli davranıp tek başına kalmak daha iyidir” şeklindeydi.

    Bana öğretilenlerden kaynaklı adaletin uygulanmasını herhangi birine fiili taarruz, herhangi türlü bir tecavüz veya bunlara benzer bir şuç işleyerek yerine getirecek kadar basit düşünemiyorum. Adaletin sağlanmasını yargı yoluyla halletmek gerektiğini, Atatürk’ ün Bursa Nutku’ nda, bizlere izlenecek yolu gösterdiğini bilerek, bu yolda gitmek gerektiğini düşünmekteyim.

    Eğer bu yolda gitmeyi seçmeseydim karşınızda şu anda değil de, halen mensubu bulunduğum KKK.lığının Personel Başkanlığında (365 iş günü mesaiye gelmeyip sicil alamayan personelin durumundan dolayı) Sicil Yönetmeliğine aykırı davranışımı değerlendiren toplantının sonucu olarak, TSK’ den çıkarılmış bir biçimde 8 ay kadar sonra bulunacaktım. Belki de bir devre arkadaşım vasıtası ile Kuvvet Karargahından sordurduğum kadarıyla 17 Haziran’ dan sonra gelsin şeklinde gelen cevaba uyacak ve 17 Haziran 2007 tarihinden kısa bir süre sonra gelecektim. TSK’ den çıkarılma kararının idarece verilmesi durumu ve bu yönetmelik maddesi Jandarma Genel Komutanlığı’ nda 365 normal gün olarak uygulanırken, bağlı bulunduğum Kara Kuvvetleri Komutanlığında 365 iş günü olarak uygulanmakta bu da yaklaşık olarak 18 ayı bulmaktadır. Kanunun bu iki ayrı uygulamasının vatandaşın maduriyetini iyileştirmek olduğunu bilmeme rağmen, uygulamada 6 ay kadar yapılan bu farklılık TSK’ ne olan inancımın daha da azalmasını kamçılamıştır ve TSK’ den çıkarılma cezasının idare tarafından verilmesini istemediğimden, yargı yoluyla ya mecburi ya da takdire bağlı halden verilmesini seçiyorum. Güvenmediğim idarenin ilişiğimi kesmesini beklemektense, mahkemenize duyduğum güven duygusuyla birlikte kendim teslim olarak TSK’ den çıkarılma işlemine karar verilmesini yüce adaletinize bırakmış bulunmaktayım.

    İç Hizmet Kanunu Madde 37 gereği ettiğim askerlik yeminini ve Allah’ a olan inancımı değerlendirip, içimin rahat ve huzurlu, bu yaptığım savunmadan sonra daha mutlu olacağımı düşündüğümden; Anayasamızın Din ve Vicdan Hürriyeti Madde 24, Düşünce ve Kanaat Hürriyeti Madde 25 vb. kanunlara inancımla birlikte, mahkemenizin savunmamda belirttiğim durumları teker teker birer suç saymayacağını; idarenin düştüğü ve personelin uygulamalardaki yaşadığı kanunsuzluklar olarak algılayacağınızı düşündüğümden ve Anayasanın İspat Hakkı Madde 39’ a güvenerek hiç bir personelin adını vermeyip, ama doğruluğunun ispatlanabilmesine yardımcı olabileceğini düşündüğümden, yaşadığım ve düşündüğüm olayları tüm açıklığıyla anlatmak istiyorum. Anayasanın Yargı Yetkisi Madde 9, Mahkemelerin Bağımsızlığı Madde 138, Askeri Yargı Madde 145 ve diğer kanunlardan dolayı mahkemenize güvenim tamdır. Bu güvenimi, 2006 Aralık ayında yargılayıp TSK’ den ilişiğinin kesilme cezası da verdiğiniz silah arkadaşımı ve bu garnizonda görev yaptığım 2005 – 2006 yıllarında AsCK.’ na aykırı davranıp, kanunun uygulanması için suç dosyasını hazırlayıp gönderdiğim astlarıma, uyguladığınız adil yargılamalarınızdan duymaktayım. İç huzurum rahat olarak söylemek istiyorum ki “ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım.”

    Aslında izin tecavüzünde bulunmadan önce, bu kararımı çevremdeki silah arkadaşlarımla paylaşıp, çoğunun bu fikri taşıdığı; fakat çeşitli sebeplerden dolayı bu fiili yapamadığını öğrenmem, beni daha fazla hareketlendirdi. Çünkü bu konuşmalardan öğrendiğim, bulunduğum durumdan sadece benim şikayetçi olmadığımdı. Konuştuğum silah arkadaşlarım; sayısını tam hatırlayamadığım tabur ve alaydaki birçok bölük komutanı, taburdaki birkaç karargah subayı, devre arkadaşlarımdan görüşebildiğim birkaçı, eski birliğimdeki bölük ve takım komutanlarından birkaçıdır. Bu suçu işleyeceğimi ima ettiğim silah arkadaşlarıma gelince, bölüğümün tüm rütbeli personelini (uzman erbaşlar dahil, erbaşlar hariç) topladım ve “3 gün gibi kısa süreli de olsa gitmek var dönememek te var, dönmek var görememek te var hakkınızı helal edin” dedim, bölük işletme defteri kayıtlarını tutan astsubayıma 13 Nisan’ a kadar tüm kayıtların tam olmasını emrettim ve 13 Nisan 2006 günü izne ayrılırken kayıtları kontrol ettim, kıdemli takım komutanıma “sen benim vekilimsin, hudut hattını benim kadar bilmelisin” diyerek son hafta hudutu gezmelerimde onu da yanıma alarak bilgilerini son kez tazeledim, erbaş ve erlerle görüşmeler yapmak için bölüğe gelen psikolojik danışmanla “canımın sıkkın olduğunu, bu yüzden kendisiyle görüşmek istediğimi” söylediğimde, bölük komutanı odasında oturup kendisiyle görüşmeyi müteakip “mantıklı olduğumu, bende bir sorun görmediğini” söyledi, eski tabur komutanıma bu eylemi yapacağımı bir çok konuşmada ima ettim, bir olay hakkında görüş bildirirken “gerekirse (benden önce taburda bölük komutanıyken bu suçu işleyen silah arkadaşımı kastederek) ben de onun gibi giderim” dedim, hatta benden önce izin tecavüzünde bulunan bölük komutanına verilen izin kadar (3 gün) izin istedim.

    İzin tecavüzü suçunu işledikten sonra ailemle birlikte yaşamaya başladım. Ama tabur ve alaydaki arkadaşlarımla ve dolayısıyla taburla ve alayla iletişimim hiç kesilmedi. Herkesin bildiği cep telefon numaramı kullanmayıp ablamın kocası adına yeni bir hat aldım ve iletişime devam ettiğim tüm arkadaşlarıma bu telefon numaramı verdim. Eski tabur komutanlarımdan biri, yeni telefon numaramı bilmediğinden, bana elektronik posta adresimle ulaşıp, “hata yaptığımı ve geri dönebileceğimi, bu yaştan sonra iş adına yeni herhangi birşey yapamayacağımı” söyleyen bir ileti bile gönderdi (Bu ileti halen elektronik posta kutumda mevcuttur). Bu iletiyi okuduğumda doğru birşey yaptığıma inancım daha da kamçılandı. Suçu işlediğim tarihlerde alayın kolordu komutanlığı tarafından denetlenmesi vardı. Öğrendiğim, bölük komutanı olarak görev yaptığım X piyade bölüğü denetlemelere tabi olmadığıdır. Bunu da tabur komutanının denetlemedeki başarısını yükseltmeye yönelik bir taktik çaba olarak görüyorum. Taktik çaba şeklinde değerlendirmem ise, savaş durumunda benim ölmem halinde komutanı olduğum bölüğün savaş görevine devam edeceği örneğini verebilmemden kaynaklanmaktadır. Herhangi bir birliğin, komutanıyla veya komutanı olmaksızın iş görür veya göremez düşüncesi değil, emir komuta zincirinde sırada kim varsa onun görevlendirileceği emridir. Bu taktik çabayı, çıkar korumak olarak görmeyen ve olumlu bulan denetleme heyeti de bu kanunsuzluğa kılıf uydurmuştur, şeklinde fikir yürütüyorum. Ama emirler, yönetmelikler veya kanunlar uygulayana göre yanıltılıyor ve kılıf uyduruluyorsa, adaletsizlik var, şeklinde düşünmekteyim.

    Arkadaşlarımla iletişimimi kesmediğimden sonrasındaki gelişmelerden de haberim oluyordu; (bana, taburdan terhis olan bir asteğmenin gönderdiği şeklinde iletilen) imzasız bir mektupla, tabur komutanını, kendisine davranışlarından dolayı üst komutanlıklara şikayet etmesi, olmadığım bir ortamda benim üzerime atıldı. “Çamur at izi kalsın” şeklinde bir davranışta bulunduğum söylenilerek, KKM 368-1 Devamlı Emirler Muhtırasının Şikayet ve İhbar Mektupları (Sf. 1-85) bölümünü kendilerine kullanarak temize çıkarmaya çalıştılar (İletişimde bulunduğum arkadaşlar bu imzasız mektubu benim yazdığım hakkında bir dedikodunun olduğunu söylediler). Düşündüğüm kadarıyla, eski yedek subay olan takım / karakol komutanlarımdan biri hakkında bir şikayetti (Daha sonra görüştüğüm taburdaki bölük komutanlarından birine düşüncelerimi açıklayıp, konu hakkında daha detaylı konuşmalarımızı müteakip, imzasız mektubu yollayanın, kendi takım / karakol komutanlarından birisinin daha olabileceğini söylemesi bu düşüncemin gücünü azaltmaktadır). Bu düşüncemi, bu kadar rahat söyleyebiliyorum, çünkü; bölükteki takım / karakol komutanı bu şekildeki bir konuyu bana söyleyip, şikayet edeceğini belirtmiştir. Ben de kendisine şikayet yolunu anlatarak ilgili kanunları okuması gerektiğini, bu konu hakkında daha önceki, bölüğe topluca yaptığım öğretilerimi hatırlatarak anlattım. Ama izin tecavüzü suçu işleyerek bölükten ayrıldığımdan, davranışlarının sonunu tam olarak bilemiyorum (Bilemediğimden de imzasız mektubu gönderenin o şahıs olduğunu değerlendiriyorum). Kendisi bir kaç kez, bir tabur komutanının kanunen davranmaması gereken bir şekildeki davranışına maruz kalmış, (hatta iki veya üç olaya ben de bölük komutanı olarak şahit oldum) bu olaylar karakol / takım erbaş erleri karşısında olmuştu. Taburda, üst komutanlığın yaptığı idari tahkikatla ilgili duyduklarımdan sonra (taburda iki bölük komutanı izin tecavüzü suçu işlemiş, ayrıca tabur komutanı hakkında imzasız bir mektup gönderilmiş) ise ne kadar düzgün bir iş yaptığımı daha da iyi anlamıştım: üst komutanlıktan gelen bir heyet taburdaki bütün personele (subay, astsubay, uzman erbaşlar hatta erbaş ve erlere) yaptığı anket türü bir yazışmanın evraklarını, tabur komutanlığında bırakarak; durum değerlendirmesi ve komutanın kendisini idare olarak koruma girişimi sonuçsuz kaldığı üst komutanlığa doğru olarak yansıtılmadığını, iletişimde bulunduğum silah arkadaşlarımdan öğrendim.

    Daha sonrasında atamalar açıklandı ve tayinimin B Birliğine çıktığını öğrendim. Ne kadar basit düşünülmüş diye yorumladım. Mahkemeye sunduğum atama istek formu ile ispat üzerine, son yaptığım atama tercihlerimde B Birliği ikinci tercihimdir. Tayin dairesi benim bu suçu işlememdeki, sözde kendi paylarına düşen hatayı telafi etmişlerdi. Ama benim atama gördüğüm yerle bir sorunum yoktu. Hatta bölüğümde görevimi yapmak için elimden geldiği kadarıyla çaba sarf ediyordum. Bu da bölüğe verdiğim emirlerle ve katılışımdan itibaren eksik gördüğüm konularda yaptığım çalışmalarla sabittir. Tek tek anlatmaya gerek duymuyorum. Atamalarda sonuçlarını merak ettiğim birkaç kişi vardı, öğrendiğimde tahminlerimde yanılmamıştım. Atamalardan birkaç hafta önce bir kurs bahanesi ile Ankara’ ya da giden tabur komutanı bize gitmek istediğini söylediği yere (taburda yaptığımız bir haftalık eğitim toplantısında bunun son tayin yeri olacağını, Ankara’ ya tayin olmak istediğini söylemişti) tayin olmuş, bölük astsubayım tayin dairesiyle görüşmeleri sonucunda Erzurum’a, birkaç arkadaşım da olabileceğini düşündüğüm yerlere (!) tayin edilmişlerdi.

    Giderken yanımda götüremediğim eşyalarımı tayin olacak bir arkadaşıma bıraktığımdan, kendisi tayin olurken, eşyalarımı kendi eşyalarıyla birlikte askeri postayla göndermiş ve daha sonra da buluştuğumuzda eşyalarımı ondan almıştım.

    İzin tecavüzünde bulunduğum süre içerisinde tüm harcamalarımı ailem karşıladı. Kıbrıs’ ta satın aldığım arabamı satamadığımdan oluşan bir parasal sıkıntım vardı. Arabam halen satılmamıştır. Arabam sivilden tanıdığım birinin garajındadır. Yüksek Lisans Eğitimime yeni başladığımdan kaydımın dondurulması için, Türkiye’ ye görevlendirildiğim hakkında bir dilekçe vermiştim. Taburdan, harekat ve eğitim subayı ile birlikte beraber okula kayıt yaptırdığımız halde, tabur komutanımız çeşitli sebepler ileri sürüp izin vermediğinden derslere gidemediğimiz için, kaydımın dondurulduğunu ilk zamanlarda kendisi fark edememiştir.

    Benden önce yargılanması biten bölük komutanı ile görüşmelerim sonucu, kendisinin de yargılama sürecinde vekili seçtiği avukatı tutmayı ve yargılama sürecinde beni temsil etmesini düşünmeme rağmen, sonrasında yaptığımın sırf askeri bir suç olduğunu ve verilecek cezanın kayrılmasını, indirilmesini vb. düşüncelerle suçsuz olduğumu anlatacak birine ihtiyacım olmadığını, suçumun her halukarda ceza almamla sonuçlanması gerektiğini fark ederek bu düşüncemden vaz geçtim. Ceza almak için birinin beni savunmasına gerek olmadığı gibi, zaten söyleyeceklerimin doğruluğundan şüphem olmayıp, adalete güvenimden; kanunları araştırdığım kadarıyla da sizin takdirinizle ilişiğimin kesilmesinin yeterli olmasından kendi kendimi savunmayı uygun buldum. Ben Türk Silahlı Kuvvetlerinden rütbe, makam vb. herhangi bir menfaat beklememekle beraber, Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkarılmamı yüce adaletinizden bekliyor, gereğinin yapılmasını arz ediyorum.

    Bütün bu olaylar yaşanırken Y Tümeninin bir hudut bölüğünde yaşanan, askerlerin sivil tarlalarda para karşılığı çalıştırılması kanunsuzluğunu duyduğumda (bu olayı Kıbrıs’ ta yaşayan sivil bir arkadaşımdan Ocak 2007’ de duymuştum), üzüldüm, ama bu olayla ayrılma kararı alışımın ne denli isabetli olduğu hakkındaki duygularım daha da kamçılanmıştır.

    İdealist bir subaydım, sınıflandırmada ilk tercihimden piyade sınıfına ayrıldım. Özel Kuvvetler Komutanlığında görev yapmak istedim. O zamanki düşüncelerim bu ülkeye orada en iyi görevin yapılacağı hakkındaydı. Orada yaşadığım tezatlıklardan dolayı, henüz kurstayken ayrıldım. Oradaki tezatlıkları çeşitli subaylarla görüşüp (kurs bölük komutanı, kurs komutanı vb.) yaşananların onlara artık normal geldiğini söylemişlerdi. Kendimi kıtada daha iyi hizmet edeceğime inandırarak kıtaya döndüm. Kıtadaki tezatlıklardan dolayı da TSK’ den ayrılmak istiyorum. Artık sivil bir vatandaş olarak bu ülkeye hizmet etmek istiyorum.

    TSK. beni subay olarak yetiştirirken ne öğretti ve bunların kıtadaki uygulamaları arasındaki tezatlıklar nelerdi:

     Kara Harp Okulunda ilk sınflandırma yapılırken, ilk tercihim piyade sınıfı idi. Düşüncem Mustafa Kemal ATATÜRK gibi muharip bir sınıf olmaktı. Benimle birlikte devre arkadaşlarımdan 17 kişi aynı şekilde piyade sınıfını ilk tercih olarak yapmıştı. Çok samimi olduğum, babası şu anda emekli bir general olan bir arkadaşım da benim gibi ilk tercih yapanlardandı. Sınıflandırma açıklandığında olanlar, ben istediğim sınıfı olurken, arkadaşım 3 üncü tercihten topçu sınıfına seçilmişti. Bahsi geçen arkadaşımla yaptığım görüşmelerde babasıyla iki sene kadar görüşmediğini, daha sonra ilişkilerinin düzeldiğini öğrendim (bu olayı anlatırken çok düşündüm, ama olay araştırıldığında yazılı bir ispat bulunamayacaktır. Zaten düşüncem olan kılıfına uydurulma mutlaka yapılmıştır. Ama devre arkadaşımla olan samimiyetim ve kendisinin de bu olayı davranışlarıyla da doğru bulmamasından kaynaklı olarak rahat anlatabiliyorum). Kendisi de piyade subayı olan bir komutanım alay edercesine “Aferin isteyerek piyade oldun, zaten istemesen de olacaktın, gönüllü oldun ya, artık görürsün göreceğini...” gibi laflar etmişti. Personel Kanunu Madde 23 İlk Sınıflandırma, açıkça belirtmekte olduğu halde, daha sonra da duyduğum birkaç arkadaşın sınıflandırmada tanıdık ve / veya yakınlarını devreye soktuğunu öğrenmemle, komutanlığın bu kanunu keyfiyetle uyguladığını düşünmeye başladım.

     Sınıf Okulundan sonra, komando birlikleri kurasında A Birliğini çekerek oraya atandım ve daha sonraki atamamda daha önceden tanıdığım bir silah arkadaşımla (o zaman kendisi de 1 senedir C Birliğinde görev yapmaktaydı) yaptığım görüşmeler sonucunda C Birliğini tercihlerim arasına yazarak (kendisinin birileriyle konuştuğunu düşündüğümden) C Birliğine tayin oldum. C Birliğindeki görev sürem biterken eski tabur komutanım birileriyle ve kendim bizzat giderek tayin dairedeki ilgili personellerle yaptığım görüşmeler sonucu tercih olarak yazdığım yerlerden birisine, olabilirse ilk 4 tercihimden birine (hepsi İstanbul garnizonlarıydı) gitmek istediğimi belirttim. Hatta Kıbrıs’ a tayin olmak istemediğimi özellikle belirttim. Tayinim Kıbrıs’ a çıktığını öğrendiğimde, üzülmeme rağmen, görev yerime gelerek işime başladım. Ama benimle aynı zamanda batıya tayin olan diğer silah arkadaşlarımın tayinlerini değerlendirdiğimde çok değer verdiğim bir silah arkadaşımın sefer kadrosu olup barış kadrosu olmayan bir yere tayinini hala düşünmekteyim. Sınıf okulunda kuraya katılmayıp eş nedeniyle, bir silah arkadaşım kurasız olarak atanmıştı ve bildiğim 7 seneye yakın bir kurumda henüz tayin görmeden çalışmaktadır. Başka bir silah arkadaşım da eşiyle 10 yıldır evli olmasına rağmen, 2006 atamalarında aynı ilde çalışmaya başlamıştır. Hele A birliğinde yaşanan bir tayin olayı, hala kafamda birçok soru işaretlerini taşımaktadır. Olayı üzerine basarak anlatmak istiyorum: “A Taburu’na Z Bölgesine gitmesi için emir verildiğini duydum. Eski silah arkadaşlarımı, bulunduğum üs bölgesinden uydu telefonuyla arayıp, hayırlı görevler dilemek istedim. Eski bölük komutanım birkaç subayla birlikte Z Bölgesine yakın bir yere keşif için gitmişti onlarla konuşamadım. Ama konuşabildiğim arkadaşlarımdan Tabur Komutanının şeker hastalığından rapor aldığını ve tabur komutanlığından çekilerek tugay karargahında görevlendirildiğini öğrendim. Yerine atanan subayın A Taburuna değil de Ankara’ ya giderek tayinini değiştirdiğini ve onun da yerine atanan en son tabur komutanının da istifa dilekçesi verdiğini, daha sonra da taburun görevinin iptal edildiğini öğrendim (istifa dilekçesi taburun görevinin iptalinden sonrada olmuş olabilir, tam hatırlayamıyorum). Z Bölgesine göreve gidecek bir tabura Kuvvet Komutanlığı bir tabur komutanı bulamamış, buldukları adamlar görevden kaçarcasına davranmış. Orada görevdeyken taburun komutanı olan subayı, üs bölgesinden döndüğümde telefonla arayıp alay edercesine (!) geçmiş olsun dileklerinde bulundum. Personel Kanunu Madde 118 Atanmalarda Dikkate Alınacak Hususlar personel atamalarını düzenlerken, bu uygulamalardan sonra kanunsuzluklar düşünmem doğal oldu. Ankara’ ya giderek tayinini değiştiren subayın Kıbrıs’ taki tabur komutanım olması da bu kanuna güvenimi tamamen ortadan kaldırdı. Seferi görevle görevlendirilmiş bir birliğin başına komutan olmak zor iken; hudut görevi ile görevlendirilmiş kurulu ve düzenli bir birliğin başında flamalı aracıyla dolaşmak basitti. Zaten kendisinin de E ve F Okulları’ nda uzun süreler görev yapması, babasının ve dedesinin de asker kişiler olması, kıt’ a görev süresinin 8 senelik bir subay olmama rağmen kendisinden fazla olması da (toplam 5 sene, bu verdiğim bilgiler kendisinin bizlere söyledikleridir) başka bir güvensizliğimi tetikledi:“İç Hizmet Yönetmeliği Madde 5: Her ast’ ın, amirinin daha bilgili ve tecrübeli olduğuna, Silahlı Kuvvetlere ve memlekete daha fazla hizmeti bulunduğuna ve kendi hakkında daima iyi düşünür olduğuna itimat etmesi ve korunduğuna emin olması lazımdır. Bunlar itaat ruhunun temelidir”. Kıbrıs’ ta yerine atandığım eski bölük komutanının da Türkiye’ de hudut görevine atanması da atandığım görevin hudut görevi olmasına rağmen sonrasında da huduta atanmanın olabileceğini düşünmeme ve atamalardaki kanunsuzluğu kendi kendime yargılamama neden oldu. Bu yaşadıklarımdan sonra atamalar, genel olarak hatır – gönül ilişkisi ile yapılmakta, yapılanlar kanuni kılıfına uydurulmaktadır, şeklinde düşünmekteyim.

  4. #3
    Kayıt Tarihi
    Jun 2006
    Nerede
    Turkey.
    İletiler
    15
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı mahkemedeki savunmam - 2

     KKM 368 – 1 Devamlı Emirler Muhtırasında;
    “Birliğe yeni atanan personel için tefrik edilen rehber subay / astsubay :
    (1) Katılmadan önce soracağı mütemmim bilgiler hakkında malumat vermede,
    (2) Karşılamada,
    (3) Kalacağı yere yerleştirmede,
    (4) Katılış işlemlerinde,
    (5) Lojman ve ev hususlarında yardımcı olur. (Sf. 1-36)” yazmasına rağmen Kıbrıs’ a atandığımda ne karşılayan ne de bölüğün yerini gösteren birini bulamadım. Sivilden tanıdığım bir arkadaşımla sora sora bölüğü bulduk, ama bölük merkezinde ne nöbetçi ne de bizi tanımadıkları halde durduran, kimlik soran veya sen kimsin diyen, herhangi bir kuvvetle karşılaşmadık. Elimizi kolumuzu sallayarak içeriye girdik. İç Hizmet Kanunu Madde 79, 83, 84, 85; İçHz.Y.Md. 642, 643, 644, 645, 646, 647, 648, 649, 650 bu bölükte belki tayin dönemi boşluğundan, belki de hiçbir zaman uygulanmadığını, daha sonraki bir iki gün içinde taburda da durumun aynı olduğunu görmemle; yeni birliğimde çok işim olacağını, fakat umudumun kırılmaması gerektiğini düşündüm. Bu duruma istinaden gerekli kanunların öğrenilmesi ve uygulanabilmesi için, Bölük Günlük Emirler Defterine yazılı olarak, emir komutayı devralmamdan itibaren emirler verdim. Tüm bunların yanında katılışımda Alay Komutanına tanıştırılmak için, tabur komutanıyla beraber yanına gittiğimde; neden alaya en son katılan personelin ben olduğumu sorarak, bu durumlara dikkat etmem gerektiği hakkında sözlü olarak ikaz edildim. Mahkemeye sunduğum bu evraklardan anlaşılacağı üzere, eski birliğimden KKK.lığının Genel Atamalar emrine uyarak 22 Temmuz 2005 Cuma günü (ilişik kesilebileceği belirtilen son gündür, yerime gelen bölük komutanıyla birlikte birkaç gün çalışmam için planlanmıştır, ama benim bindiğim uçaktan kendisi indiği için tanışamadık. Mehil iznine yol süresini de kattığından geç gelmişti ve müfrezeye bakan komutanın emriyle bölüğü yeni devralan bölük astsubayına devrederek ayrıldığım gün 22 Temmuzdur, devir teslimi bölük astsubayına yaptığım devir teslim evraklarında görülebilmektedir, evrakları önceden hazırladığımızdan isim bölük komutanına açılmış fakat imza bölük astsubayınındır) ayrılıp, 6 Ağustos 2005 Cumartesi günü (ilgili emirde belirtilen son gün, 15 gün mehil süresi tamdır) katılış yapmıştım. Bu durumu kendisine ilettiğimde hepimizin doğuda görev yaptığını ve bunların başımıza gelebileceğini söyledi. Ama ben mehil izin süreme yol süresini dahil etmediğim halde ve Personel Kanunu Madde 120 Göreve Atanmada Başlama Süresi net olarak yazılı olmasına rağmen, sözlü olarak ikaz edilmiştim ve de geç katılan subay olarak alay komutanım beni daha sonraki görüşmelerimizde hatırlamıştır.

     Göreve başlayıp, bölükle ilgili düzenlemeleri, yaptıklarımı ve sıkıntılarımı tabur komutanıma belirttiğimde (kendisinin taburdaki ikinci görev yılıydı) bana “ bu bölük geçen sene Kara Kuvvetleri Denetlemesinden 100’ de 100 ile çıktığını, geçen sene bunların tam olduğunu, bunların eksikse düzeltmem için emir veriyor olduğunu” birkaç defa söyledi. Spor yapmayan, eğitim konularında eksik hatta bir çok şeyi bilmeyen bir bölük devralmıştım, bu eksikliklerin tamamlanması için önlemi olabileceğini düşünüp, düzelmesi için astlarıma Bölük Günlük Emirler Defterine özellikle yazılı olarak ne şekilde davranılacağına dair emirler verdim. Tabur komutanına, bölük merkezinde bulunan ERYX Dersanesinin kayıtlarının düzgün tutulmadığını ve yapılan çalışmanın yanlış olduğunu, talimnamede değişik şekilde yazdığını, söylediğim zaman “bunu 2004 yılında Kara Kuvvetleri Komutanına bu şekilde arz ettiklerini, bu konudan önceki bölük komutanının çeşitli seviyelerden takdirler aldığını”, daha sonra tekrar ettiğimde, beraber yaptığımız inceleme sonucu, kayıtların ve programın düzgün olmadığını farketmesi üzerine, tüm herşeyi talimnamede yazdığı şekilde düzeltmem için 1 hafta süremin olduğunu ve 1 hafta sonra Alay komutanına durumu arz edeceğimizin, sonra da Alay rütbelilerine gösteri şeklinde öğreteceğimizin, sonra da Tümen Komutanına göstereceğimizin emrini verdi. Verilen her emri, takım komutanımla birlikte başka bir iş yapmadan, evrakları tek elden doldurarak, yerine getirip, uygulanmasını sağladım. Gelen tüm komutanlarım gösteriyi beğendi, kendi düşüncelerini eklemem için emirler verdi, fakat 2004 yılındaki yalan yanlış gösteriden alınan takdirleri bir yana bırakın, bir kuru teşekkür eden komutanım çıkmadı. Bu yaşadıklarım sonucunda gördüğüm İç Hizmet Kanunu Madde 24 bir kenarda dururken tüm disiplinsizliklerin, eksikliklerin çıkarana döndüğü, tamamlanması için harcanan çabanın da boşa gittiğidir. Bu da kendimi yeldeğirmenlerine saldıran Don Kişot gibi hissetmeme neden oldu.

     Kıbrıs’ ta bulunduğum süre içerisinde kullanmak için Tabur Komutanına sorarak (!) ( Ben birliğe katılmadan önce verilen emirlerin de etkisiyle – katılışımdaki emir 85 model ve daha yeni araba alınmasıyla ilgiliydi, birliğe katılışımda, araba almama yakın bu emir 90 modele çıkarıldı) 93 model Nissan Sunny araba aldım. Şubat 2006’ da tabur komutanının gönderdiği bir emirle (ilgisinde alay komutanlığının emri de vardı) 2 veya 3 ay önce sorarak almış olduğum arabamı satmam gerektiği ve yeni araba almak istersem 95 model ve üstü araba almam gerektiği emredildi. Şayet arabamı satmazsam, askeri bölge içerisinde arabamı park etmemem ve gene askeri bölge içerisinde arabamı kullanmamam emrediliyordu. Bulunduğum köyün içi ve yolları askeri bölge içerisindedir. Bu da arabamı bu bölgede kullanamayacağım anlamına geliyordu. İç Hizmet Kanunu Madde 6 Hizmet, Madde 7 Vazife, Madde 8 Emir, Madde 14 Astın vazifeleri, Madde 16 vb kanunlar ne kadar kanuni olsa da, bu uygulama sonucunda kanunsuzluğun olmaması engellenemez görülmektedir. Taburda ve alayda bu emre uymadan araba alan ve kullanan personel halen bulunmaktadır. Ama amirin vazifeyi devletin ve cumhuriyetin değil de bir üst amirinin menfaatine hareket etmek olarak düşünüp, emir verirken de kendi ve sıralı amirlerinin menfaatleri ön plana çıkarılıyorsa söylenecek fazla birşey yok kanaatindeyim. Üst ve amirlerimize verilen emir hakkında soru sorduğumuzda, komutanlığın bizlerin arabalarını dahil düşündüğünü ve kaza yapmamız ihtimalini en aza indirmek için böyle bir emir verdiğinin cevabını aldık. Ama hala ben neden amirime bu arabayı alabilir miyim diye sorup izin almama rağmen, 2 – 3 ay sonra arabanı sat emrini verdiklerini düşünüyorum. Fakat bir cevap bulamıyorum. İlgili emirleri mahkemeye ben sunmak isterdim, ama elimde olmadığından sunamıyorum, dilerseniz H Alayı birliklerinde, özellikle X piyade bölüğünde verilen emirle hazırladığım önemli emirler dosyasında bulabilirsiniz.

     Anayasada Kanun Önünde Eşitlik Madde 10, Temel Hak ve Hürriyetlerin Kötüye Kullanılamaması Madde 14, Vatan Hizmeti Madde 72, 1111 sayılı Askerlik Kanunu, 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanunu, KKM 368 – 1 Devamlı Emirler Muhtırası (Sf.1-62) ile askerlik görevini erbaş / er / yedek subayların nasıl yapacağı ve dağıtım şekilleri yazarken, uygulamada ya eğitim birliğinin bölüğüne kadar belirleyip gönderdiği personel (yedek subay, erbaş ve erler), uydurulan sebeplerle belirlenen bölüğüne gönderilmemekte; ya da eğitim birliği ve kıtaya gönderilirken imtiyaz tanınarak, ilgili kanunlara uyulmayıp kanunsuzluğa neden olunmaktadır.
    Bu duruma uygun, X bölüğündeki bir askerin bana “Komutanım, bu vatanı, biz gariban, torpili olmayan vatandaşlar mı koruyoruz?” şeklinde soru sormasına verecek bir cevap bulamadım.

     İç Hizmet Kanunu Madde 32; İç hizmet Yönetmeliği Md. 23,24, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56; Personel Kanunu Md. 188, 189, 190, 191, 192, 193, 194, 195, 196, 197, 198, 199, 200, 201, 202, 203, 204; KKM 368 – 1 Devamlı Emirler Muhtırası (Başemir sf XI) de Mükafat ve Ceza ile ilgili hususlar yazarken; mahkemeye örnek olarak vereceğim Kara Harp Okulu öğrencisiyken aldığım 2 adet takdiri, Subaylığa nasbedildikten sonra komuta silsilesinin birbirini takdir etmesi ile birlikte aldığım 19 adet takdiri ve kendi çalışmalarımdan dolayı aldığım 5 adet takdiri sunuyorum. Burada belirtmek istediğim konu 2 adet takdirde amirin ne şekilde takdir vermesi gerektiğini anlıyorum, 19 adet takdirle mesleğimdeki mükafat verme amacının “komutanım beni takdir etti, ben de komutanın olarak seni takdir ediyorum” a döndüğü, amiri belirtmezse kendi astının takdir edilme hakkının olmadığı, bu da kraldan çok kralcılığa gidildiği, kanunsuzluğa düşüldüğünü anlıyorum. Ayrıca aldığım 19 adet takdirin tarihlerinin dikkate alınarak aynı birlik personelinin safahati incelenmesi sonucunda birliğe toplu takdirler verildiği anlaşılacaktır. Bunlar da bende amirimin takdir yetkisinin bir önem taşımadığı, verdiği takdirin bir kağıt parçasından öteye gidemediği duygusunu yaratmaktadır.

    Mahkemeye cezalandırma yazısı olarak vereceğim ilk evrak amirim tarafından karargahındaki eğitim subayının yönlendirmesiyle maruz kaldığım bir cezalandırma girişimidir. Cezalandırma girişimi olarak algılamamın sebebi, KKM 368 – 1 Devamlı Emirler Muhtırası (Başemir sf XI)’ e uygun olarak cezanın en son çare olması, yazılı savunma alınmadan önce komutanın personeli ile sözlü diyaloğa girmesini düşündüğümdendir. Verdiğim savunmanın incelenmesi sonucunda ceza almadım, ama bu kayıtlara da geçmedi. İkinci evrak ta amirim kendi amirinden aldığı kötü sonuçlardan dolayı faturayı bana kesmiş, benim İç Hizmet Kanunu Madde 25’ e göre verdiğim itiraz dilekçesi sonucunda tam 1 ay geçmesini müteakip, itiraz dilekçem uygun bulunmayıp, gururumun okşanması için takdir edilmiş olduğumun delilidir. Bu evrak ta şahsi dosyama konmamıştır. Mahkemeye veremediğim diğer cezalandırma yazılarım da hemen hemen aynı şekildedir ( ya amirlerim birileri tarafından yönlendirilmiş, ya da üstleri tarafından kötü olarak nitelendirildiğinden dolayı fatura bana kesilmiştir). Yazılı olarak sunamadığım ama kıta hayatım boyunca aldığım en fazla ceza toplu veya münferit olarak ikinci bir emre kadar kışlayı terk etmeyeceksin şeklinde defalarca verilmiş ve yazılı hale geçirilmemiş cezalardır. Bu yaşadıklarım da bende amirimin ceza yetkisinin bir önem taşımadığı, verdiği cezanın bir kağıt parçasından öteye gidemeyip kendini veya dalkavuklarını tatmin etme, elindeki ceza yetkisini koz olarak kullanıldığı düşüncesini yaratmaktadır.

    Mahkemeye sunduğum kıdem sıra çizelgesine baktığımda bu kağıt parçalarıyla bana kıdem verilmesi gerektiğini anlıyor, ama tezatlıklara düşüyorum.

     Bu sıkıntılar bazen, iki üç maddenin karışmasıyla da karşıma çıkmıştır. Örneğin mahkemeye sunacağım bu takdir yazısıyla (hem takdir yetkisine olan inancımı, hem de hizmet-vazife-emir tanımlarına uygunsuz hareket edilmesi) operasyona çıktığım birliklerde vazife; alan kontrolü ve bölgede terörist unsurların barındırılmaması olmasına rağmen, astlarının tabiriyle “Ne kadar kelle, o kadar rütbe” diyen Tugay Komutanımızın vazifesini yerine getiremediğimden, Komando Taburu ve İç güvenlik Taburunda yaklaşık 4 yıl kadar birfiil operasyon görevi yapmış olmama rağmen (ki bunların sadece C Garnizonunda yaptığım görevler yazılı olarak bulunmaktadır, A Garnizonundaki faaliyetler tüm çabalarımıza, tabur personelinin defalarca yazılı dilekçe vermesine rağmen, kayıt altına alınamamıştır; kayıt altına alınmayan bu durumu açıklayabilecek tek kanıt ise görev karşılığı aldığımız tazminat bordrolarıdır; tabur 1997 yılında A garnizonuna taşınmış, 1997 – Nisan 2002’ ye kadar iç güvenlik görevi icra etmiştir) iç güvenlik harekatına katıldığımı gösterir bir işaretim yoktur (iç güvenlik harekatı şerit rozeti verilme esasları bir generalimizin vereceği takdire bağlanmıştır ve hiçbir görevimde, personel tabiriyle, kelle alamadığımızı kabul etmekteyim). Daha da genellersem; İç Hizmet Kanunu, Personel Kanunu, Prensip Emirleri vb. yazılı olarak durmakta, fakat komutanlar ve amirler kanunun kendi çıkarlarına uyan maddelerini uygulatmakta, personelin yararına olan maddelerin uygulanması aksamaktadır.

     İç Hizmet Kanunu Madde 2, 36; İç Hizmet Yönetmeliği Madde 86 / f ; KKM 368 – 1 Devamlı Emirler Muhtırası “Barışta en önemli ve öncelikli görev eğitimdir.” (Sf. 3-18) demesi, çeşitli sayfalarında planlamaların ve denetlemelerin ne şekilde olacağı belirtilmesine ve eğitimle ilgili sayamadığım kadar çok talimname vb. yazılı kaynak olmasına rağmen, planlı denetlemelere hazırlık için birlikler 7 – 8 ay öncesinden faaliyet planlarını bırakarak denetlemeye yönelik mesailer yapmakta, faaliyet planları uygulanmadığı gibi, uygulandığı kağıt üzerinde gösterilerek yalan söylenmekte, komutan ziyaret ve denetlemelerinde heyetin tutum ve davranışları birlik komutanına göre değişmekte, sonuçlar üzerinde oynanmakta, denetleme ve ziyaretlerde birlikler arası malzeme değişikliği yapılarak komutan ve heyet kandırılmaktadır. Denetleme hazırlıklarında fazlaca mühimmat harcandığı halde sarf edilmesi kağıt üzerinden yapılmakta ve saymanlıklarca iş kanuni biçime sokulmaktadır. Saymanlıktan halledilemeyen durumlarda ise birliğin atış payı kısılmakta, yapılması gereken atışlar yapılmamaktadır. Bu durum karşısında yazılı kanunlar hiçe sayılmakta, denetlemenin sonucunda komutanların (özellikle generallerin ve generalliğe terfi sırasında olanların) kıtalarında yapılması gereken eğitim gibi genel faaliyetler yapıldı gösterilmekte; ama komutanın rütbe ve terfisini garantilemek için çalışılmakta diye düşünüyorum. Kıbrıs’ ta X piyade bölük komutanı olarak görev yaptığım süre içerisinde, bölük bölgesinde kolordu komutanın yaptığı şahsi denetlemede (tarihini net olarak hatırlamamakla beraber birliğin yazılı emirleri ve ilgili kayıtları incelendiğinde tarihi bulunabilir) eğitim faaliyet takvimine uyulmayarak komutana daha iyi görünüleceği düşünülen başka bir eğitimin yaptırıldığı bu konuya verebileceğim en geçerli örnektir. Alayda halen görev yapan silah arkadaşlarımla yaptığım telefon görüşmeleriyle, halen devam ettiğini öğrendiğim denetleme hazırlıkları şeklinde bilinen uygulamanın; kanun, yönetmelik, talimname ve emirlerle yapılması emredilen eğitim faaliyetinden farklı olarak kanunsuz olarak yapılması belirttiğim durumun uygulamadaki en çarpıcı örneğidir. Denetlemelere katılan erbaş / er veya kendi rütbeli astlarım, bizzat yaptıklarının sonuçlarını değerlendirip, açıklanan sonuçlara baktıklarında; aradaki farkların özellikle, iki birlik arasındaki uçurum sayılabilecek farkın nasıl kapandığının hesabını, denetleme heyetine değil de, komutanları olduğumdan bana sormaktadırlar. Verebilecek düzgün bir cevap hala bulamamaktayım. Yapılması gereken işler yapılmadığı ya da yapılamadığından, her yeni atamada her personelin düştüğü durum olarak nitelendirdiğim bıkkınlık durumu, bu birliğe atandığımda da tekrarlandı ve yaptığım işe inancımın daha da azalmasını kamçıladı. 30 yıldır yerinden kıpırdamamış bir birliğin, muharebe sürekli yönergesini, bölük devamlı talimatını, mevzilerin geçtiği hattı vb. genel talimatları olmadığından veya çok eski tarihli (1990’ lara ait) olup güncelleştirilmediğinden yeni olarak yazmak insanı konu hakkında kötü düşünmeye sevk ediyor.

     İç Hizmet Kanunu Madde 33 İzin; Personel Kanunu Madde 10, 125, 126, 127, 128, 129, 130, 131, 132, 133, 134; İç Hizmet Yönetmeliği Madde 57’ den 71 dahil birbiriyle alakalı birçok kanun ve yönetmelik maddeleriyle izinler anlatılırken, 2005 senesinde iç güvenlik görevi nedeniyle eski birliğimde hiç izin kullanamadığımı, Kıbrıs’ taki birliğimde 20 gün izin kullandığımı, kalan iznimi kullanmak için başvurduğumda “biz de kimsenin izni yanmaz seneye kullanırsın” şeklinde cevap verilirken; dilekçe yazan arkadaşlarıma alay komutanlığından, sert bir dille, fakat sadece sözlü olarak “izninizi seneye uygun zamanda kullanırsınız” şeklinde cevap verilmiştir. İlgili kanunlar ve izin yönetmeliğinde kullanılamayan izinlerin sadece bir sonraki senenin ilk 60 gününde kullanılabileceği yazmasına rağmen, kalan iznimi kullanamadığımı belirtmek istiyorum. Eski birliğimden, mahkemenize sunduğum Tugay Komutanının yazılı emrini getirip durumumu bildirmeme rağmen; C Garnizonundaki saltanatın orada kaldığı, Kıbrıs’ taki saltanatın C’ de verilen emirleri tanımadığı gibi bir düşüncemin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. İç Hizmet Kanunu Madde 26 Şikayetler, 27, 28, 29, 30, 31; İç Hizmet Yönetmeliği Madde 44, 45, 46, 47, 48, 49; AsCK. Madde 110, 188; KKM 368 – 1 (Sf. 1-16, 1-17) ilgili durumda yapılacak şikayetleri düzenlerken KKM 368 – 1 Devamlı Emirler Muhtırasında : “Ast komutanlıklar, bağlı bulundukları komutanlığın bilgisi dışında ve onayının alınmadığı hiçbir konuda daha üst komutanlığa teklifte bulunmamalıdır. (Başemir sf XXIX)” emrini komutanlarımızın farklı yorumlayıp, bir üst komutanlığa gidilmesi engellenmektedir. Bir üst komutanlığa yapılan şikayetlerde de, üst komutanın cevabı aynı olmaktadır. Şikayet edip etmeme bakılmaksızın daha önceki senelerde izinleriminin ne kadarını kullanabildim ki, şeklindeki soruma cevap bulunamayacağını, bu konu hakkında şahsi dosyamdan bir kağıt çıkarılamayacağını, çok rahat bir şekilde düşünüyorum. Bundan eminim, çünkü çalıştığım birliklerin karargahlarında kanunlarda belirtilen işler tam yapılmadığından, dosyalar da düzenli tutulmamaktaydı. Karargahların çalışma şekli, onlara kanunlarla verilmiş görevleri değil, komutanın isteklerini yerine getirmek şeklindeydi.

     İç Hizmet Kanunu Madde 69 Subay, askeri memur ve astsubayların aileleri; Madde 70; İç Hizmet Yönetmeliği Madde 325, 326, 327; Personel Kanunu Madde 153 Aile Yardım Ödeneği; Madde 154 Aile Yardım Ödeneğinin Ödenme Usulü; Madde 155 Aile Yardım Ödeneğine Hak Kazanma; Madde 156 Aile Yardım Ödeneği Hakkını Kaybetme; Madde 157 Çocuk İçin Aile Yardım Ödeneği Verilmeyecek Haller; Madde 176 Doğum Yardımı; Madde 177 Ölüm Yadım Ödeneği; Madde 181 Tahsil Bursları ve Yurtlar; Madde 182 Sınıfta Kalan Çocuklar İçin Burs Verilmeyeceği; Madde 183 Vazifede Malul Kalan ve Ölenlerin Ailelerine Ödenecek Tazminat vb. kanun ve yönetmelik maddelerinde subay, astsubay aileleri hakkında düzenlemeler yapılmakla beraber; uygulamada alayın subay, astsubay eşleri 2006 yılının Şubat veya Mart ayında (tam olarak hatırlayamıyorum ama K Karakolunun siyah kaplı, görev yaptığım zamanda yeni tutulmaya başlanan Denetleme ve Ziyaret Defterini Alay komutanı eşinin, tabur komutanı eşinin ve benim eşim olmadığı için, takım komutanının eşine de bölük komutan vekilinin eşi olarak yapmış oldukları ziyareti göstermek amaçlı imzaladıkları kesindir, hatta tabur komutanlığı bu ziyareti fotoğraflayıp üst komutanlığa mağrifet olarak gönderdi. Düşünüyorum da bu ziyareti 20 civarında bayan yapmışken niye diğer bayanlar da kendilerini tatmin etmek için imzalamadılar da bu üç bayan imza attı? ), X piyade bölüğü Z Piyade Takımı’ nın konuşlandığı K karakoluna ziyarette bulundular, ziyaret defterini eşlerinin makamlarıyla imzaladılar; L taburunda görevli bir uzman çavuşun eşi, eşlerin çayı adıyla düzenlenen bir sosyal etkinlikte, tümen komutanının eşinin karşısında bacak bacak üstüne atıp sigara yaktığından, bütün alay rütbelilerine, bu konu hakkında alay komutanı tarafından fırça atıldı. İlgili hiçbir kanun ve yönetmelik maddesinde, subay, astsubay eşlerinin işlere karışması veya yönetimde söz sahibi olması ya da kendi aralarında kıdemlenme durumu yazmamasına rağmen, kanunsuzluk belki de ilan ettikleri saltanat, ilgili kanunların önüne geçmektedir, şeklinde düşünmekteyim. Sadece bu garnizonda karşılaşmadığım davranışlar, diğer görev yaptığım garnizonlarda da benzer şekildeydi. İyi ki bekarım da, bu konu da bölük komutanı vekili eşleri gibi bir kavram uydurulup, kanunsuzluğa bulaştırılmıyordum.

  5. #4
    Kayıt Tarihi
    Jun 2006
    Nerede
    Turkey.
    İletiler
    15
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Mahkemedeki savunmam - 3

     Sadece buradaki birliğimde değil, daha önceki birliklerimde de, rahatsızlanmam nedeniyle yaşadığım sağlık sorunları ve tedavileri sonucunda aldığım istirahatler ve sağlık durumumun düzeltilmesi için doktorun yazılı olarak istirahat etmemi söylemesine rağmen, komutanlarımın verdiği emirlerle bunları uygulayamadığımdan, İç Hizmet Kanunu Madde 57 Sağlık İşleri Genel, Madde 65 vb. kanunlara uyulmaması, bunların yazıldığı yerde kalması, sisteme karşı inancımın kalmamasına daha fazla sebep olmaktadır. Ayrıca personelin şahsi işlemlerinin tam olarak kayıt altında tutulmaması nedeniyle (mahkemeye sunduğum 2 adet muayene ve tedavi yazısının şahsi dosyamdan da çıkarılamayacağını düşündüğümden söylüyorum) 2005 Ekim ayında soğuk algınlığıyla rahatsızlanıp Bulunduğum Köydeki sivil bir şahsın özel arabasıyla birlikte (kendisine sorulduğunda konu hakkında detaylı bilginin alınabileceğini düşündüğümden) birlik birlik doktor arayıp bir mekanize taburun doktorunda muayene olmuş ve aldığım istirahati kullanamadığımı ispat edecek yazılı bir delil gösteremeyecek oluşum (ne kendi elimde ne de sanırım dosyamda veya tabur veya alay kayıtlarında) tezatlıklar hakkındaki düşüncelerimde ayrı bir sıkıntı yaratmaktadır.

     7 yıllık kıtada çalışmama rağmen çalıştığım hiçbir birlikte, İç Hizmet Yönetmeliği Madde 387 (8.6.1966 tarihli R.G. ile değişiklik şekli) nöbet hizmetini açıklamakta olmasına rağmen, tatil günü nöbetçi olduğumda devrettiğim nöbetten sonra istirahat etmeyi bırakın, A Garnizonu’ nda operasyon görevleri nedeniyle üst üste 2 gün tabur nöbetçi subayı olduğum 2 veya 3 nöbet grubu bile olmuştur (Kayıtları hala arşivdeyse ispatını Tabur Nöbetçi Subayı Defterinde bulabilirsiniz). Amirlerime en kolay örneği olduğu için “Pazar günleri nöbet tuttuktan sonra Pazartesi, nöbeti devretmeyi müteakip, istirahat etmemiz gerektiğini belirtmeme” rağmen aldığım cevap hep aynı olmuştur: “Biz de kıtaya çıktığımız günden beri bu yönetmelik maddesi vardı, ama amirlerimiz bunları uygulamadılar, şimdi de uygulamayacağız”.

     Sivil çevrelerin dini herşeye alet etmeleri ve laikliği ayaklar altına almalarına tepki olarak, komutanlar personele din ile ilgili herşeyi kısıtlamaktadır şeklinde düşünmekteyim. Baş örtüsü takan anneme T.S.K. kimlik kartı çıkartmak istediğimde, her defasında karargahlar tarafından başörtüsüz fotoğraf istenmiş, komutanın başörtülü fotoğrafla kimlik kartını imzalamadığı söylenerek kimlik kartı çıkartma isteğim reddedilmiştir. Anayasanın Din ve Vicdan Hürriyeti Madde 24, Düşünce ve Kanaat Hürriyeti Madde 25, İç Hizmet Kanunu Madde 34 Kıyafet, KKM 368-1 Devamlı Emirler Muhtırası (Sf. 1-32) türü maddeler bulunmasına rağmen, bu konuda henüz ülkemizde net bir uygulama bulunmazken, Başbakanımızın ve bir çok milletvekilinin eşleri baş örtüsü bile değil, resmen türbanla protokollere katılıp devleti temsilde bulunurken, annelerimize kimlik kartı çıkartmak isteyişimizde karşılaştığımız bu şekildeki davranışlar birçok arkadaşımı annesinin fotoğrafı üzerinde oynamalar yapmaya veya sahteciliğe başvurmaya yönlendirirken, TSK’ nin beni subay olarak kabul edip, fakat annemi olduğu gibi kabul etmemesi ayrıca düşündürmektedir. Mahkemeye yalancılık, sahtecilik ve kopyacılığa Harp Okulunun dolayısıyla öğrenimimizin bakış açısını gösterir bir belge sunarken, ...................13 sene önce yetiştirdiği öğrencileri kendi eliyle öğrettiği düşüncelerden farklı davranışlara itmesi bendeki mutlak itaat düşüncesini ortadan kaldırmaktadır. Bunun yanında baş örtüsü hakkında, çok yakında Mustafa Kemal Atatürk’ ün annesinin de baş örtüsüz fotoğraflarını gördüğümüzde şaşırmamam gerektiğini düşünmeye başladım. Bunu çok rahat söylemek istiyorum; genç subay ve astsubay annelerinin hangisinin başörtüsü taktığı ve başörtülü olduğu halde askeri kimlik kartı varsa üzerindeki resimleri araştırılsa, durumun ortaya çıkacağını biliyorum. Bu kadar rahat fikir beyan edişim, görevde bulunduğum süre içerisinde, etrafımdaki subay ve astsubaylarla bu konu hakkında yaptığım görüşmelerden kaynaklanmaktadır.


     Mahkemenize sunduğum yetki yönünden itiraz ettiğim 2003 – 2004 sicil dönemi verilmiş olan sicilime ait sicil iptal davası hakkında yazılar ve ekleriyle, verilen sicillerin ne şekle geldiğini düşünmeme, verilen sicillerin personele alenen açıklanarak (en son tabur komutanım, firar edeceğimi düşündüğünden olsa gerek, “merak etme ben kimsenin sicilini bozmadım, seninkini de tam verdim” diyerek verdiği sicili bana sözle açıklamıştır) yapılan yanlışlıkların Subay Sicil Yönetmeliği Madde 5 Sicil Üstlerinin Görev ve Sorumluluğu vb. kanunlara ne derece uyulduğuna inancımı göstermektedir. Ayrıca mahkemenize sunduğum bu evrakların eki olarak görülen birlik içindeki takım komutanları hakkındaki görevlendirme yazıları, KKM 368-1 Devamlı Emirler Muhtırası (Başemir sf XIII)’ e ne kadar uyduğu tartışılamaz bir gerçektir. Bu gibi yazılı emirlerin üst komutanlıklara bilgi olarak gönderilmemesi de, adı geçen muhtıranın (Başemir sf X)’ da yapılması emredilen uygulamaya ne denli ters düştüğü de o kadar açıktır.

     Personelin arasında; “ordu içinde oluşan kurmay zihniyeti” yakıştırması dalkavukluğu simgelerken; şekilciliğin had safaya varmasıyla yine personel arasında oluşan düşünce ile “MGK. toplantılarına katılan generallerimizin ellerindeki dosyaların içeriği değil de içindekiler, dosya sırtlığı, formatını düşünerek bu toplantılara katılması”; bende Anayasa ve diğer kanunlarda Türk Silahlı Kuvvetlerine verilen görevlerin uygulanmasındaki düşülen yanlışlığı, kanunsuzluğu düşündürmektedir ( Bahsettiğim örnekleri de istenirse, silah arkadaşlarımın oluşturduğu elektronik posta grubunun arşivinde bulabiliriz ).

     Mahkemeye sunacağım bu kartvizit ile Tugay Komutanımız 2005 yılıyla birlikte bölük (içinde benim de olduğum) ve tabur komutanlarına mutluluklar dilerken, KKM 368 -1 Devamlı Emirler Muhtırasında: “ (7) Tebrik yazma : (a) Tebrik yazmada esas, kişilerin birbirlerini çok iyi tanımalarıdır. Bunun dışında, rütbe ve makam hiyerarşisi esas alınarak tebrik yazılmaz. Ancak müstakil tabur ve daha üst makam sahipleri;kuruluşundaki birlik, karargah ve kurumun tüm personeli adına , sadece bağlı olduğu bir üst komutanlığa mesaj şeklinde tebrik gönderilebilir. Ancak, şahsi dostlukları olan personel, biliyorlarsa ev adreslerine tebrik yazılabilir. (Sf. 1-28 (Değişiklik emri))” bu tür dilekleri nasıl yazılması gerektiği, ayrıca yayınlamış olduğu yeni yıl mesajı konulu emriyle bizlere bu mesajı askerce verirken, bunun ne anlamda bir davranış olduğunu hala anlamış değilim.

    Bu saydığım örnekleri daha da çoğaltabilirdim, ama bu kadarıyla kanaatimi dile getirdiğimi düşünüyorum. Şunu da iyi biliyorum ki sadece görev yaptığım garnizonlar değil, bütün garnizonlar aynı şekildedir. Çünkü beraber çalıştığım amirlerin hepsi şu anda başka garnizonlarda ve benimle çalıştıkları rütbelerden üst rütbelerdeler. Ama aynı düşüncelerle astlarından hizmet bekliyorlar. Tarihe baktığımda Sarıkamış olayı bir kez yaşanmışken ve saltanat tek iken; şu anda inancımın kalmadığı TSK’ de her garnizon ayrı Sarıkamış, birlik ayrı saltanat gibi düşünüyorum.

    Tüm bu saydığım kanunlar ve Türk Silahlı Kuvvetlerinde uygulamaları olarak gördüğüm durumlar, ben de İç Hizmet Yönetmeliği Madde 3 ve Madde 4’ te yazılanlara uymayı, özellikle amire inancı ve mutlak itaati engellemektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerinde idealleri olan bir subayken, yaptığım şikayetleri, itiraz ettiğim kanunsuzlukları ve maruz kaldığım haksızlıkları yel değirmenlerine saldırır gibi algılamaya başlayıp, düzeltemeyeceğimi gördüğümden, TSK’ den ayrılma kararı almıştım. Mutlaka benim de uygulananlara uymak, Türk Silahlı Kuvvetlerinde kalmak için çabalarım olmuştur, ama yaşadığım tezatlıklar ve kanunlara inancım yüzünden bu çabalarım uygulamalarımda başarısız olmama sebep olmuş ve bu kararı almamı sağlamıştır.

    Bana Harp Okulu öğrenimim boyunca ve daha sonrasında görevlerim sürecinde öğretilen tüm kanunları düşünüp, uygulamaları hakkında mahkemenize sunduğum görev sürem içerisinde, karşılaşıp, toplayabildiğim tüm evraklar ve daha da çoğaltabileceğim bu tür uygulamalar karşısında düşüncelerim basit ve açıktır: Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı inancım ve güvenim kalmamıştır. Bu durumda Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılmak için aldığım kararı uygulamamın kanunları uygulayarak imkansız olduğunu bildiğimden; Askeri Ceza Kanunu Madde 66 (Değişiklik:14.06.1989 – 3574) Firar ve Cezası, Askeri Ceza Kanunu Madde 50 Cezanın nasıl arttırılacağı, Askeri Ceza Kanunu Madde 51 Cezanın arttırılması icap eden sebepler, Askeri Ceza Kanunu Madde 49 (Değişiklik: 11.12.1935 – 2862 ) Askeri cürümlerde dava ve cezanın nasıl düşeceği, Askeri Ceza Kanunu Madde 53 ( Madde başlığı ile birlikte değişiklik: 22.3.2000 – 4551 / 13.md.) Şartla salıverilme, Askeri Ceza Kanunu Madde 47 (Değişiklik: 13.5.1940 - 3823) Cezaların tecili ve hürriyeti bağlayıcı cezalar yerine uygulanabilecek ceza ve tedbirler, Askeri Ceza Kanunu Madde 30 #8211; (Değişik: 22/3/2000 - 4551/6 md.) Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkarma cezası, Askeri Ceza Kanunu Madde 31 (Madde başlığıyla birlikte değişiklik: 22.3.2000 – 4551 / 7.Md.) Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkarma cezasının niteliği ve sonuçları, kanunlarından dolayı yüce mahkemenizden ya bir yıl hapis cezası ile cezalandırılıp ayrıca TSK’ den çıkarılma cezasının verilmesini ya da bir yıldan fazla hapis cezası ile cezalandırılmamı talep ediyorum.

    Sonuç olarak; savunmamda, TSK’ ne güvenimin kalmadığını ve her askerde bulunması gereken, kanunlarla belirlenmiş amir ve mutlak itaat kavramlarına uyum sağlayamadığımı anlatmaya çalıştım. Savunmamda belirttiğim hususlarda hiç kimseden ve hiç bir olaydan şikayetçi değilim. Kanunların uygulanacağına olan inancımla, idarenin ilişiğimi kesmesini beklemeyip kendim teslim olarak yüce mahkemenizin adaletine sığınmaktayım. Arz ederim.”

  6. #5
    Kayıt Tarihi
    Jun 2007
    İletiler
    6
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Mahkemedeki savunmam - 3

    Yolun açık olsun dostum, subay yada astsubay değilim ama askerlik yaptığım dönemde yaşadıklarının bir çoğuna ben de bizzat şahit oldum.İşerinin yoluna girmesini dilerim.

  7. #6
    Kayıt Tarihi
    Jun 2003
    İletiler
    34
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Mahkemedeki savunmam - 3

    Sevgili Lomby,
    Öncelikle hayatta başarılar dilerim, doğru veya yanlış bir karar vermişin bana göre doğrular zamana ve yere ve kişilere göre değişir, önemli olan bundan sonrası.

    Bu arada Atatürkün Bursa Nutku ile başlamışsın ben o nutuktan feyza alıp TSK da bir şeyleri değiştirmeyi düşünseydim ayrılmazdım kendi kulvarımda yani üniformalı olarak yanlış gördüğüm bazı şeylerin doğrusunu yaparak hayatıma devam ederdim bu yanlış olan bir şeyleri donkişotluk yapmadan ve çevreye zarar vermeden ve çevreyle ve kendinle sürtüşmeden düzeltmenin en iyi yolu bence tabi herkesin hayata bakış açısı da farklı saygı duyarım.

    Senin ayrılman yazdıklarına bakılırsa biraz tepki olmuş yani bir hikaye var bilirmisin hintli bir usta ressamın çırağı resmini halkın görüşüne sunuyor ve herkes hata buluyor ama hatalarını düzeltmesini istediğinde kimse hata bulmuyor.. yani bazı şeylere sen tepki veriyorsun ama insanlar seni tepkinde haklı buluyorlar buna rağmen ne tezattırki onlar senin verdiğin tepkiyi vermiyorlar neden acaba...? Bence önemli olan sorun bulmak değil bulduğun sorunu düzeltmek, düzeltemiyorsan düzeltemeyeceğin hatayı görmeyeceksin. Yoksa bu hayat sana işkence olur ... Sivil hayatta daha Baba hatalar göreceksin

    “Aslında izin tecavüzünde bulunmadan önce, bu kararımı çevremdeki silah arkadaşlarımla paylaşıp, çoğunun bu fikri taşıdığı; fakat çeşitli sebeplerden dolayı bu fiili yapamadığını öğrenmem, beni daha fazla hareketlendirdi.”
    .= = > ( Burada Hintli resim olayın hatırla) Bu arada Firar edeceğini arkadaşların veya amirlerin biliyorlarsa ve bu konuda bir şey yapmamışlarsa Suç işlemiş sayılıyorlar ASC kanununa göre.


    “İç Hizmet Kanunu Madde 32; İç hizmet Yönetmeliği Md. 23,24, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56; Personel Kanunu Md. 188, 189, 190, 191, 192, 193, 194, 195, 196, 197, 198, 199, 200, 201, 202, 203, 204; KKM 368 – 1 Devamlı Emirler Muhtırası (Başemir sf XI) de Mükafat ve Ceza ile ilgili hususlar yazarken; mahkemeye örnek olarak vereceğim Kara Harp Okulu öğrencisiyken aldığım 2 adet takdiri, Subaylığa nasbedildikten sonra komuta silsilesinin birbirini takdir etmesi ile birlikte aldığım 19 adet takdiri ve kendi çalışmalarımdan dolayı aldığım 5 adet takdiri sunuyorum. Burada belirtmek istediğim konu 2 adet takdirde amirin ne şekilde takdir vermesi gerektiğini anlıyorum, 19 adet takdirle mesleğimdeki mükafat verme amacının “komutanım beni takdir etti, ben de komutanın olarak seni takdir ediyorum” a döndüğü, amiri belirtmezse kendi astının takdir edilme hakkının olmadığı, bu da kraldan çok kralcılığa gidildiği, kanunsuzluğa düşüldüğünü anlıyorum. Ayrıca aldığım 19 adet takdirin tarihlerinin dikkate alınarak aynı birlik personelinin safahatı incelenmesi sonucunda birliğe toplu takdirler verildiği anlaşılacaktır. Bunlar da bende amirimin takdir yetkisinin bir önem taşımadığı, verdiği takdirin bir kağıt parçasından öteye gidemediği duygusunu yaratmaktadır” .= = >

    Bu arada sen 19 adet takdir almışsın. Tebrik ederim 8 yılda 7 yılı kıta hayatı olunca her yıla ortalama 2 takdir düşüyor. Sen kaç tane takdir verdin yada sende yukarıdan takdir alınca bende astlarıma aynı zamanda takdir vereyim dedin mi. ““komutanım beni takdir etti, ben de komutanın olarak seni takdir ediyorum” aslında bir komutanın bir konuda takdir alınca sizin sayenizde bende sizi takdir ediyorum diyebilir bunda sakınca görmüyorum bu birazda başarıyı paylaşmaktan ileri geliyor tabi takdir aldığı olaya sizlerin katkısı varsa eğitim vb gibi.



    “”Yazılı olarak sunamadığım ama kıta hayatım boyunca aldığım en fazla ceza toplu veya münferit olarak ikinci bir emre kadar kışlayı terk etmeyeceksin şeklinde defalarca verilmiş ve yazılı hale geçirilmemiş cezalardır. Bu yaşadıklarım da bende amirimin ceza yetkisinin bir önem taşımadığı, verdiği cezanın bir kağıt parçasından öteye gidemeyip kendini veya dalkavuklarını tatmin etme, elindeki ceza yetkisini koz olarak kullanıldığı düşüncesini yaratmaktadır.”” .= = >
    İkinci bir emre kadar kışlayı terk etmemek cezasını bende almıştım hatırlıyorum ama ben terk etmiştim. J Bu ceza aslında senin faydan düşünülerek verilmiş tabur komutanın kendisi veya başka birisinin yönlendirmesi ile senin sicilini muhtemelen TSK da ki geleceğini etkilememesi için yazılı cezaya başvurmamışlar senin biraz menfaatine olmuş sanırım.


    “Ne kadar kelle, o kadar rütbe” diyen Tugay Komutanımızın vazifesini yerine getiremediğimden, Komando Taburu ve İç güvenlik Taburunda yaklaşık 4 yıl kadar birfiil operasyon görevi yapmış olmama rağmen (ki bunların sadece C Garnizonunda yaptığım görevler yazılı olarak bulunmaktadır, A Garnizonundaki faaliyetler tüm çabalarımıza, tabur personelinin defalarca yazılı dilekçe vermesine rağmen, kayıt altına alınamamıştır; kayıt altına alınmayan bu durumu açıklayabilecek tek kanıt ise görev karşılığı aldığımız tazminat bordrolarıdır; tabur 1997 yılında A garnizonuna taşınmış, 1997 – Nisan 2002’ ye kadar iç güvenlik görevi icra etmiştir) iç güvenlik harekatına katıldığımı gösterir bir işaretim yoktur (iç güvenlik harekatı şerit rozeti verilme esasları bir generalimizin vereceği takdire bağlanmıştır ve hiçbir görevimde, personel tabiriyle, kelle alamadığımızı kabul etmekteyim). Daha da genellersem; İç Hizmet Kanunu, Personel Kanunu, Prensip Emirleri vb. yazılı olarak durmakta, fakat komutanlar ve amirler kanunun kendi çıkarlarına uyan maddelerini uygulatmakta, personelin yararına olan maddelerin uygulanması aksamaktadır.= = >

    Bu arada sivil hayatta kendi işini yapmadığın sürece, karşına çıkan bütün müdürlerin veya patronların sana” kelle beklentisi içinde olan Tugay K. gibi davranacağını unutma.” Kulağına küpe olsun...

    “İç Hizmet Kanunu Madde 33 İzin; Personel Kanunu Madde 10, 125, 126, 127, 128, 129, 130, 131, 132, 133, 134; İç Hizmet Yönetmeliği Madde 57’ den 71 dahil birbiriyle alakalı birçok kanun ve yönetmelik maddeleriyle izinler anlatılırken, 2005 senesinde iç güvenlik görevi nedeniyle eski birliğimde hiç izin kullanamadığımı, Kıbrıs’ taki birliğimde 20 gün izin kullandığımı, kalan iznimi kullanmak için başvurduğumda “biz de kimsenin izni yanmaz seneye kullanırsın” şeklinde cevap verilirken; dilekçe yazan arkadaşlarıma alay komutanlığından, sert bir dille, fakat sadece sözlü olarak “izninizi seneye uygun zamanda kullanırsınız” şeklinde cevap verilmiştir.” ==>

    Özel sektörde; çalıştığın sürece TSK da kullanmamış olsan bile TSK da ki kullandığın izni muhtemelen mumla ararsın.

    TSK’ nin beni subay olarak kabul edip, fakat annemi olduğu gibi kabul etmemesi ayrıca düşündürmektedir. Mahkemeye yalancılık, sahtecilik ve kopyacılığa Harp Okulunun dolayısıyla öğrenimimizin bakış açısını gösterir bir belge sunarken, ...................13 sene önce yetiştirdiği öğrencileri kendi eliyle öğrettiği düşüncelerden farklı davranışlara itmesi bendeki mutlak itaat düşüncesini ortadan kaldırmaktadır. ==>
    Mutlak itaat Hizmete yönelik olan emre karşı yapılır keyfi emre değil emrin sonucu suç oluşturursa emri ifa eden sorumludur”


    Bu arada cezanın infazı ile iligli olarak cezan Karar kesinleiştikten sonra senin İkametgahını bildirdiğin ilin veya ilçenin savcılığına cezanın infazı ile ilgili olarak önce Davetname ve Daha sonra Çağrı kağıdı gelecek bunlardan sonra gidip cezanı infaz etmezsen hakkında tutuklama kararı çıkacak .. acele etme gelir.

    Benim geldi bende gittim yarın gidip infazın 6 ay ertelenmesi için dilekçe vereceğim...

    Açık ceza evinde cezanı çekersen sanırım daha rahat olur senin için

  8. #7
    Kayıt Tarihi
    Jun 2003
    İletiler
    34
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Firar Hakkında Yaşadıklarım

    Kardeş,

    “ Kılavuzun akıl olsun, akıllı ol, akıllı olanlarla birlikte ol, insanlar da akıldan başka bir şey arama akıllı ise 9 tane kusuru varsa bile o kusurları görme sadece aklı gör akıldan mahrum ise kardeşin dahi olsa mesafeli ol”
    Konu ersen tarafından (05-07-2007 Saat 23:39:33 ) de değiştirilmiştir.

  9. #8
    Kayıt Tarihi
    Jun 2006
    Nerede
    Turkey.
    İletiler
    15
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Verilen cevaplar

    Arkadaşlar burada açtığım konu benim meslek değiştirme seçimim üzerine sizin yorumlarınız olarak süreceğe benziyor. Ama daha önce de belirttiğim gibi hukuki açıdan tartışmak niyeti ile burayı kullanmak istiyorum.
    Sanal ortamda takma bir adla bunları yazdığımı fakat istenirse bana ulaşılabileceğini belirtmiştim.
    Ersen' in ".....Senin ayrılman yazdıklarına bakılırsa biraz tepki olmuş yani bir hikaye var bilirmisin hintli bir usta ressamın çırağı resmini halkın görüşüne sunuyor ve herkes hata buluyor ama hatalarını düzeltmesini istediğinde kimse hata bulmuyor.. yani bazı şeylere sen tepki veriyorsun ama insanlar seni tepkinde haklı buluyorlar buna rağmen ne tezattırki onlar senin verdiğin tepkiyi vermiyorlar neden acaba...? Bence önemli olan sorun bulmak değil bulduğun sorunu düzeltmek, düzeltemiyorsan düzeltemeyeceğin hatayı görmeyeceksin. Yoksa bu hayat sana işkence olur ... Sivil hayatta daha Baba hatalar göreceksin...." Yorumu beni çok düşündürdü. Ayrıca "Bu arada sivil hayatta kendi işini yapmadığın sürece, karşına çıkan bütün müdürlerin veya patronların sana” kelle beklentisi içinde olan Tugay K. gibi davranacağını unutma.” Kulağına küpe olsun..." veya "Özel sektörde; çalıştığın sürece TSK da kullanmamış olsan bile TSK da ki kullandığın izni muhtemelen mumla ararsın." gibi daha da çoğaltabileceğim yorumlar sonucunda herkes böyle, bunları kabul et şeklinde anlamaya başladım. O zaman sorularımdan birinin cevabını buldum herşey lafta mevcut. Gerisi hikaye.
    Diğer sorularımın cevabını halen arıyorum:
    1. Subay / astsubayların zorunlu hizmetten dolayı istifa edemeyişi ve istifa yerine bir suç işleyerek kendini TSK’ dan attırması HUKUK DEVLETİ’ ne uygun mudur? Zaten ayrıldığında zorunlu hizmetin yapılmamasından dolayı personelden maddi bir tazminat istenirken ayrıca bir suç işlemesine sebep olunarak neden manevi bir tazminat ekleniliyor?

    2. Savunmamda belirttiğim kanunsuzluklardan sadece bir tanesine (bir bölük komutanının askerlerini sivil tarlalarda para karşılığında çalıştırılması olayı) savcılık işlem yaparken neden diğerleri hakkında herhangi bir işlem yapılmıyor? Bu olayı henüz yargı safhasında olduğundan detaylandırmak istemiyorum; Ama tesadüftür ki, ben savunmamda bu olayı belirttiğimden sonra, mahkemenin tutuklanma kararı verdiği celsede bana atadığı avukat bu olayla ilgili gerçek tanıkmış ve maduriyeti varmış. Kendisi de benim savunmamdan sonra olay hakkında şikayet dilekçesi verdiğinden savcılık olaya el koydu şeklinde düşünüyorum. Diğer olaylar hakkında savcılığın suç duyurusu kabul edip doğrulukları hakkında araştırma veya bir işlem yapması gerekmiyor muydu? Suçun mahkemeye sevk edilmesi için mutlaka birilerinin suçu savcılara hatırlatması mı gerekiyor? Mahkemeye terbiyesizlik yapmamak için zor susturdum kendimi: “Savunmamda kanuna uymuyorlar diyorum, siz normal bakıyorsunuz” veya “Ben sizin verdiğiniz kararla aranmam lazımken, elimi kolumu sallayarak gümrükten geçip Kıbrıs’ a geliyor ve teslim oluyorum” veya “Bakın kıtada komutanlar işlerini yapmıyor en basit örneğiyle siz mahkeme dosyam için yazı istiyorsunuz onlar 17 günde Alaydan Kolorduya (30 km.’ ye) yazıyı göndermiyorlar” vb. daha çoğaltabileceğim örnekler....

    3. Bir suç işlemişim ve aranmam lazımken; en basit örneği ile, elimi kolumu sallayarak KKTC’ ye gidiyorum. Hadi ben teslim olmak niyetiyle gittim, ama niyetim farklı olsaydı artık yurtdışındaydım. Kanuna karşı gelmiş biri, nasıl yurtdışına çıkabiliyor?

    4. Yargılanma sürecim bitmiş durumda ve cezamın infazını beklerken 73 gündür adli kayıtlarda bir kısıt - kayıt bulunmamaktadır. İstenirse yurtdışına çıkıp adaletin işlemesine karşı davranış sergilenebilir ve ceza zaman aşımına sığınılabilir şeklinde bir düşüncem oluştu. Atatürk’ ün bizlere emanet ettiği bu cumhuriyeti koruma, kanunlarına uyma düşüncem olmasa çok basit bir şekilde yapardım. Ama kendimi hep O’ nun yolunda yürümeye şartlandırdığımdan, yapmayı düşünmüyorum. Fakat bu yapıtı korumak adına soruyorum “Bu HUKUK DEVLETİ’ nin yasalarına, kararlarına karşı gelmek bu kadar kolay mı olmalı?”

    5. Askeri Ceza ve Tutukevinde bulunduğum süre içerisinde giydiğim tek tip kıyafet insan haklarına ve özellikle ceza infaz kanununa uygun mu? Sivil ceza ve tutukevlerinde bu tip bir uygulama ( tek tip kıyafet uygulaması ) mevcut olmadığını biliyorken, bu devletin ordusu yasalarına uymuyor mu?

    6. Kanunlara uyulmadığını düşündüğümden ( düşünürken birçok delil de sunabildim) ayrılmayı seçtiğim TSK’ dan, benim gibi ayrılmak için hala bir sürü subay / astsubay suç işlemeyi bile göze alıyorsa ( benim bildiğim en azından 13 subay, 9 astsubay var ve forum sayfalarında rastladığım 16 – 17 subay / astsubay var ), devlet bu insanlara “Evet, suç işle, kanunsuzluk yap!” demeye devam mı edecek? Diğer subay astsubayların kararlarını almalarındaki düşünce yapılarını bilmememe rağmen sonuç olarak ayrılma kararı ve uygulamaya geçirilmesi suç işlemeye yönlendiriyor.

    7. Kanunlara uyulmadığını düşündüğümden; şan ve şerefi herkesçe bilinen bu mesleğe yakıştıramadığım uygulamalara daha fazla katılmamak için gururla giydiğim üniformayı çıkartarak TSK’ dan ayrılmayı seçtim. Ama yazılı kanunlara uyulmayan; zora geldiklerinde kanunları istediği gibi değiştirenlerin yasama organlarında bulundukları, yönetimde söz sahibi oldukları ve kanunları hiçe sayanların rahatça yaşadığı, ceplerini doldurdukları bir ülkede bulunduğumun da farkındayım. Hatta bu tip insanların diğer insanları da etkileyerek bir çığ gibi durmadan çoğaldıkları, çığ kitlesine katılmayanların altta kalıp ezildiği Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde bu devletin yazılı kanunları çerçevesinde dürüstçe ve rahatça yaşamanın bir yolu var mı?

    8. Atatürk’ ün Bursa Nutku’nu düşünerek gösterdiği yolda yürümeye çalıştım. Bu yapıtı korumak adına kullanabileceği imkanları zorlayıp başarıya ulaşamayan çok fazla tanıdığım bildiğim isim var. Bunların içinde subay olup benim yaptığım şikayetleri idareye veya askeri yargıya yapanların birçoğunu da gerek ismen gerek şahsen tanırım. Tüm bu yaptıklarımla hukukun üstünlüğüne sığınarak, kendi imkanlarımla bize emanet edilen yapıtı korumaya çalıştığım düşüncesindeyim. Yolun bu noktasında (“Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.") ve Gençliğe Hitabedeki “Bir gün, İstiklal ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin!” sözlerinden güç alarak sizlere düşüncelerimi açtım. Eğer bu yaptıklarımla haksızsam hatalarımı düzeltmenin gene bana düşeceğini biliyorum. Bunlar benim doğrularım ve kendimi haklı görüyorum. Ama size göre haksızsam, gittiğim yol yanlışsa, birileri bunun doğrusunu bulsun istiyorum. ATATÜRK’ ün gösterdiği yolun doğrusu ne? BU YAPITI KORUMAK ADINA KULLANABİLECEĞİMİZ NEYİMİZ VAR?

    9. Bu sorduğum sorular sonucunda mülkün temeli olan hukuk, şu halde diye düşünüyorum: "demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek". Bunu düzenleyecek yasama organının da hali belliyken ne yapabiliriz?

    10. Korumak adına kullanabileceğimiz hiç bir şeyimiz yoksa, özellikle hukukçu arkadaşlara soruyorum; Başta M.Kemal ATATÜRK’ün ve dedelerimizin kurup bizlere emanet ettiği bu yapıt, kanunları gibi sadece yazılı halde mi; hatta ilkeleri, düsturları, ana temelleri artık bir mazi mi? Yoksa mahkeme salonunda yazdığı gibi hala ADALET MÜLKÜN TEMELİ mi? ( Bu sorumun cevabı ADALET HİKAYE galiba)

  10. #9
    Kayıt Tarihi
    Jul 2007
    İletiler
    1
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Sorularına cevap yazmak istedim

    Arkadaşım,
    Öncelikle çok uzun bir yazıyla bu konuları tartışmaya açman soğukluk yaratmış. İnsan foruma girdiğinde oku, oku bitmiyor. Anlattıkların ilgiye gerek bilgiler.Kimbilir belki daha neler vardır anlatacağın, ama susmak durumunda kaldığın bazı cümlelerinden belli oluyor. Bunu da Türk Silahlı Kuvvetlerinin imajını fazla zedelememeye çalıştığın bir girişim olarak algıladığımı bilmeni isterim.
    Yazdıklarını okuduğumda öncelikle samimiyetinin ne derecede olduğu merakı uyandırdı bende. Üstüne basarak gerekli kanun, yönetmelik vb. maddelerle belirtmeye çalıştığın uyumsuzluklar belki tek sana olumsuz olarak geliyordur, bunu bir düşün istersen.
    Türk Silahlı Kuvvetlerinin toplumdaki yeri ve sarsılmaması gereken imajını düşündükçe bunların konuşulmaması, özellikle yaşadığımız zamanı göz önünde bulundurduğumuzda leke sürülmemesi gereken bir kurumu sadece senin düşündüklerinden dolayı alaşağı etmek yanlış bir tutummuş izlenimi yaratmakta. Ayrıca tartışmaya açtığın bu site, bildiğim kadarıyla sanal alemde olmasına karşın özellikle hukukçu üyelerinin bilinir insanlar olmasından dolayı konuşulan konuların devlete ve Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı suç oluşturabileceği değerlendirildiğinde fazla konuşmanın zarar getireceği gözle görülür bir gerçektir. Sitenin üye hukukçuları kendi alanlarında olmadığından ya da bu konu kendilerine zarar verebileceği düşüncesinden yorum yapmıyor olabilirler. bunu aklından çıkartma derim.
    Samimiyetini saf bulduğumdan ve konuşulduğunda bana gelebilecek zarardan çok oluşabilecek yararları hayal etttiğimde sana cevap vermemin faydalı olabileceğini değerlendiriyorum.,
    10 soru sormuşsun. Sırasıyla bildiğim ve mantık yürüttüğüm kadar cevap vereyim:
    1. Zorunlu Hizmet ve HUKUK DEVLETİ kavramlarında tezatlıklar yaşamışsın. Hatta bunu genelliyorsun. Arkadaşım, subay veya astsubay olurken zorunlu hizmetin süresini ve diğer şartları bilerek mesleğe başlamadınız mı? Şimdi neden bilerek kabul ettiğiniz bir şeyi reddetme aşamasına geliyorsunuz? O zaman iyiydi de şimdi kötü mü oldu? Hatta Başbakanımızın bir lafını hatırlatayım: " Bana mı sordunuz bu işe girerken?". O, İmar Bankasızedelerine cevap vermişti, ama sen de üzerine alınabilirsin.
    Ayrıca AB reformlarıyla zorunlu hizmetin düşürülmesi söz konusu bildiğim kadarıyla; 6 ila 8 yıl arasında olacağı söyleniyor. Elbette bu iş yasama organının işi. Ama şunu unutma ki, devlet kendi eliyle yetiştirdiği subay ve astsubayını yetiştirdiği iş için elbette fazlasıyla kullanmak ister. Bence 15 yıl zorunlu hizmet az bile.
    2. Savcılığın söylediklerin hakkında bir işlem yapıp yapmaması gerekliliğini sormuşsun. Sadece 1 olay hakkında yasal işlem başlatılmış, o da başka birinin dilekçe vermesiyle olmuş anladığım. Savcılığın bunları tek tek suç saymaması gerektiğini zaten savunmanda da belirtmişsin. O zaman savcı ben olsam suç saymam ki, o savcı da doğal olarak suç saymaz. Askeri mahkeme, dosyanı işi bitince yargıtaya gönderir. Askeri yargıtay dosyanı inceler, kayda değer bulursa inceleme başlatır. Bulmazsa dosya kapanır gider. Bildiğimse suçun oluşma unsurları, devamlılıkları ve kamu yararı işin içinde olmalı kayda değer olması için.
    3. Sanma ki bu ülkede sadece sen suç işledin. Aranan adamlar şehir değiştiriyor, hatta belirttiğin gibi ülkeden bile çıkabiliyorlar. Bunun da üzerine gidilmeye başlandı. Emniyet Müdürlükleri ve diğer kolluk kuvvetlerinin bu konuda dikkatleri çekilmiş durumda diye biliyorum. En basit örneğini geçtiğimiz Ramazan Bayramında şehir şehir gezip ( sayısını tam olarak hatırlamıyorum ama ) 6 veya 7 kişiyi öldüren katillerden sonra yapılan basın açıklamalarından hatırladıklarım.
    4. Yargının işlemesine karşı gelmenin bu kadar kolay olmaması gerektiğini ben de düşünüyorum. Ama ağır da olsa işleyen bir yargı var bu ülkede. Yurtdışına şimdi de kaçabilirsin, ama dönmek istediğinde karşına elbette çıkacak bir hükmün olacaktır. Bu da galiba kanun boşluklarından kaynaklanıyor. Bak yurtdışına kaçanlar rahat rahat geri dönebiliyorlar mı, bu konuda sen karar ver.
    5. Tek tip kıyafet uygulamasına gelince: Ordu tek tip kıyafet, üniforma giymiyor mu? Askeri Ceza ve tutukevinin uygulamasını neden garipsiyorsun ki? Eminim onun da yazılı bit kanun, yönetmelik vb. bir dayanağı vardır. Ayrıca Adalet Bakanlığının bu konuda bir çalışması olduğunu duymuştum. Asker kişilerin ceza infazları sivil cezaevlerinde olacağı ve askeri cezaevlerinin kaldırılacağı hakkındaydı. Benim düşüncem ordu cezaevinde tek tip kıyafet giydiriyorsa bu kanuna uygundur. Belki ordunun uyguladığı o kanun yeni kanunlara uymuyordur.
    6. Arkadaşım, açık söylemem gerekirse, bu sorunu çok komik buldum. Devlet hiç kimseye suç işle, kanunsuzluk yap demez; demiyor şeklinde de düşünüyorum. Kanunlar belli, sen bu kanunlara uyup uymamayı seçersin ve ona göre davranırsın. Suç işlersen de ceza alırsın. Aldığın ceza nedeniyle zorunlu hizmetini tamamlayamıyorsan da bunu parayla tamamlatırlar. Bu kadar basit, daha ne soruyorsun ki?
    7. Bak bu soruda da genellemişsin. Ben de Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşıyorum, yazılı kanunların çevresinde hem de dürüstçe ve rahatça yaşıyorum. Senin hayata bakışın ve yaşamdan beklediklerin senin yaşantını belirleyecektir. İster dürüstçe ve rahatça yaşarsın, ister farklı farklı yaşarsın; bu senin seçimin.
    8., 9. ve 10. sorularının cevabını bilsem zaten ben uygulamaya geçerdim. Ama senin uygulama tarzını şöyle görüyorum: ATATÜRK Bursa Nutku' nda gençliğe yolu çizmiş, sen de kendince birşeyler yapıp Ata' nın söylediği gibi hakim karşısına çıkmış söyleyeceğini söylemişsin. Belirttiği gibi yasal yollarla karşı çıkışları, anladığım, bu forum sitesinde anlatmaya çalışıyorsun.
    Yaptıklarını ve yazdıklarını bu şekilde yorumlamasam tek kelime cevap yazmazdım. Düşüncelerine saygı duyduğumu belirtiyorum. Ama şu hikayeyi hatırlatayım: " Ülkenin en azılı suçlusunu yakalamışlar ve yargılamışlar. Hakkında idam kararı verilmiş. İdam sephasında son isteği sorulmuş. Cevap olarak " Beni bu ülkedeki benden sonraki en suçlu adam assın" demiş. Fakat kimse çıkıp adamı asmamış. "
    Sofistten yazdığın paragrafla sen kendi hükmünün kesinliğini zaten ilan etmişsin. Bu da ayrı bir düşüncem. Sana seçtiğin yolda kolaylıklar diliyorum.

  11. #10
    Kayıt Tarihi
    Jun 2006
    Nerede
    Turkey.
    İletiler
    15
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Firar Hakkında Yaşadıklarım

    Eflatun’ un ( Platon ) bir sözüyle başlayacağım:

    “Bu insanlar, gözlerini bizlere, halk yığınına kadar indirmeyi çok ihmal ettiler. Çünkü, düşüncelerini açıklamalarında bizlerin onları takip edip edemeyeceğimize, ya da geride kalıp kalmadığımıza bakmak zahmetine bile girmeden, herbiri kendi tezini alabildiğine geliştirdi durdu.” (Sofist, Yabancı ile Theaitetos’un konuşmaları)

    Bir düşüncem vardı; birşeyler ters gidiyor şeklinde. Bu düşünce mahkemede söyleme dönüştü. Sanı ile kanı arasında gidip geliyordum. Hukuki.net sitesinde amaçları okurken büyük harfle belirttiğim ifade çok dikkatimi çekmişti:

    “Ulusal ve uluslararası Hukuk Sitesi olma özelliğiyle, HEM HUKUKÇULARIMIZA (HAKİM, SAVCI, AVUKAT, AKADEMİSYEN VD. HUKUK PROFESYONELİ) HEM DE HUKUK SEVER VATANDAŞLARIMIZA BİLİMSEL PAYLAŞIM VE EĞİTİM ORTAMI SAĞLAYAN BİR HUKUK REHBERİDİR. Aynı zamanda içeriğinde hukuk dallarına göre kategorize edilmiş mevzuat, makale, kanun, forum, hukuk sözlüğü, hukuk programları, hukuki dilekçe ve hukuk siteleri dizini barındıran hukuki bir bilgi bankasıdır.

    Hukuki Net internette ve Türk hukukunda bir marka olmakla birlikte ticaret amaçlı bir site olmayıp, herhangi bir ticari kurum, kuruluş, firma vb. tarafından desteklenmemektedir. Ücretsiz, açık hukuki kaynak ve hukuk laboratuarı niteliği taşıyan sitenin tüm hakları saklı olup, telif hakkı içeren içeriği izinsiz kopyalanamaz, çoğaltılamaz ve paylaşılamaz. ."

    Bilimsel ve eğitimsel bir sitede ortaya koyduğum düşünceleri, yani uygulama hukukunu bilimsel platformda tartışabileceğim insanlar bulabilecektim. Ve başladım yazmaya ilk olarak firar girişimimi yazdım ki, konu net anlaşılabilsin. Firar eden ( firari ) subay ve astsubaylarla ilgili ceza hükümleri ve muhakeme usulü konulu bir forum açtım. Hemen cevapladılar; şu kadar ceza alırsın, neden firar ettiğini anlayamadık ama başka bir suç işleyerek firar ettiysen şu maddeleri de göz önünde bulundur şeklinde bir sürü cevap aldım. Ben bölük komutanı olarak zaten Askeri Ceza Kanuna göre astlarıma kanunu uyguluyor ve üstlerime karşı da aynı hassasiyeti gösteriyordum. Alacağım cezayı bilerek bu suçu işledim. Beklentim bilimsel de yaklaşımlar olsundu. Hep eğitsel yaklaşımlar aldım bundan biraz da olsa memnunum.

    Ama gidip teslim olduktan sonra yaşadıklarımı ve uygulananları anlattığım Firar hakkında yaşadıklarım başlıklı forumumda sadece yorumsal geri dönüşümler oldu. Ne eğitsel ne de bilimsel yaklaşan hiçbir üye çıkmadı. Hani site bilimsel ve eğitsel yaklaşımları içeriyordu. Kanunların bulunuşundaki veya uygulanmasındaki hataları bilimsel boyutta tartışmak amacındaydım, ama tek kaldım.

    TSK’ da kendisini düşünüp, rütbe ve menfaat düşünenler işlerini kılıfına uydurduğu gibi yapıyorlar; görevin ifasını düşünenler kenarda didiniyorlar, üst taraftakiler de Eflatun’ un dediği gibi gözlerini aşağı çevirmiyorlar. Atatürk’ ün Gençliğe Hitabe’ sinde belirttiği gibi anladığım orduları dağıtılmış denecek vaziyetteyiz. Hoş 16 aya yakın bir süredir sivil olarak yaşamaya çalışıyorum; sivil toplumun işleri daha elim daha vahim. Mustafa Kemal ATATÜRK bu kadarını düşünmemiştir belki de...

    Yaşadığım çarpıklıkları kronolojiye bakmadan paragraflar halinde yazıyorum:

    1999 yılında tapulu arsamıza belediye tarafından moloz dökülmüştü. Yazdığım dilekçeye ve fırsat buldukça belediyeye kendim giderek olayı takip etmeye çalışmama rağmen ne moloz kaldırılmış ne de bir cevap verilmişti. Arsayı babam yeni satmış, fakat alıcı şahsa moloz hakkındaki girişimlerimizi belirtmişti. Yeni sahibi rica etti ve beraber belediyeye bu konu hakkında gittik. Dilekçem duruyor, fakat işlem yapmaya yanaşmıyorlardı. Hatta Belediye Başkanı sizin sorununuz eski belediyeyle ilgili bizimle ilgili bile değil diyordu. Arsaya bina yapacak müteahhit arkadaş; “Bu işler böyle çözülmez” deyip tanıdığı bir milletvekilini devreye soktu, belediye başkanını arayan vekil sayesinde 8 yıldır bekleyen işlem halloldu.

    Aile dostumuz aracının muayenesi için trafik tescil büroya gitmişti. İşlerinin takibini komisyoncuya vermediğinden dolayı büroda 1 hafta işlerini sallamışlar, sıkıntılı bir konuşma geçirdik. Beraber büroya muayene işlemleri için gittiğimizde ilgili komiser arkadaş durumu bizi yanına çağırarak kısaca özetledi: “(Ruhsatı göstererek) Bu durumdaki ruhsatın sahibi buradaysa bu belgeleri imzalamam, böyle bekletirim”

    Yazlığı bir kooperatiften firar etmeden hemen önce yeni almıştık. Firarda bulunduğum 10 ayın yaklaşık 7 ayı orada bulundum. Kooperatif 14 yıldır faaliyet gösteriyordu. Bulunduğum süre içerisinde yönetim ve üyeler arasında, kanunsuzluklar, etiğe uymayan davranışlar ve hesabı verilmeyen paralar söz konusuydu. Biz evi alırken kooperatif üyesi olarak evi almıştık, fakat olağan kongreye çağrılmamamız ve ana sözleşmeyi istemem sonucu ana sözleşmeye ulaşamadım ama öğrendiğim bilgilerle üye olmadığımız ortaya çıktı. Buna rağmen bizden üye aidatı alınıyordu. Tanıdığım bir avukatla yaptığım görüşmeler sonucunda kooperatif hakkında suç duyurusunda bulunmaya karar verdim. Hazırlıklarımı tamamladığımda bunu yönetime bildirdim. Yönetim kuruluyla yaptığımız görüşmelerin sonucunda kooperatifin kağıt üzerinde görünen yüzü haricinde, araştırıldığında çıkacak birçok kanunsuzlukların bulunduğunu denetçi üye olan emekli ağır ceza hakiminden öğrendim. Hakim emeklisi bile bu işlerin içindeydi ne yazik ki. Fesh etme kararı almış kooperatifin hatırına suç duyurusunda bulunmadım.

    Firarda bulunduğum süre içerisinde internet üzerinden reklam, tanıtım, satış vb. faaliyetler yaparak para kazanmayı amaçladım ve bu amaca ilişkin annemin adına bir şahıs firması açmaya karar verdim. Bir mali müşavir, bir avukat ve bir web tasarımcısı danışmanlığında şirketi açmak için girişimlere başladım. Danıştığım 3 kişi de işin kanuni boyutunu anlatarak bilgilendiriyor, fakat ülke şartlarını değerlendirerek işin kılıfını da anlatıyorlardı. Firmanın açılışı için faaliyet yeri konusunda tıkandım. Muhasebecim, baban annene bir kontrat hazırlasın, kağıt üzerinde bir odayı kiralasın, sen de o odada faaliyet gösterdiğini belgele, bunun maaliyeti en düşük, gelecek denetçi memura 50 lira sıkıştırırsın hallederler diye akıl önerdi. İşi ortak yapacağım arkadaşımla ters düşmemek için kabul ettim, ama “rüşvet vermem, durumumu anlatırım, olursa olur olmazsa bir yer tutarız” dedim. Firmanın açılış evraklarını maliyeye bildirdikten sonra gelen denetçi memura durumumu anlattım. Tamam komutan hallederiz dedi. Rüşvet vermedik ama firmam annem adına evin bir odasında faaliyete hazırdı. Web tasarımcısı siteye bir arkadaşlık bölümü eklememiz ve sahte bayan üyeler göstererek daha fazla para kazanabileceğim konusunda ısrarlarına devam ediyor.

    Babamın işi üzerine ticari aracımızla şehir dışına çıkmıştık. Geri dönerken İstanbul il sınırında polis çevirmesi ve kontrole girdik. Araçtan inmek için kemerimi çözdüm. Polis çıkmanıza gerek yok dedi ve o evrak bu evrak herşeyi kontrol etti, birşey bulamadı eksik. En son emniyet kemeriniz neden bağlı değil diye ceza yazmaya kalktı. Az önce inmek için yanında çözdüm kemeri dedim ama yazıyordu cezayı. En son hala ben de olan subay kimlik kartımı çıkarttım. Ya komutanım neden daha önce söylemiyorsun deyip, bizi bıraktılar.

    Hala, firardayken elimi kolumu sallayarak hava alanı gümrüğünden geçip teslim olmak için KKTC’ ye nasıl gittim diye düşünüp, kendi kendime gülümsüyorum zaten.

    Hoş mahkeme için tutmayı düşündüğüm avukatların ikisi de beni yargılayan hakimle beraber çalışmış: biri benden önce yargılanan diğer bölük komutanı arkadaşın vekiliydi, diğeri de hakimle yakın aile dostuydular. Hatta avukata mahkeme hakkında danışmaya gittiğimde “senin için hakimi ararım durumu öğrenirim” demişti. Ben de öğrendiği durum sayesinde yargılanmaya içim rahat gittim.

    Ara tahliye alıp Türkiye’ ye dönmeden eski birliğime gittim. Hem durumumu bildireyim, hem de birlikte çalıştığım arkadaşları göreyim istedim. Alay Komutanına durumumu telefonla bildirdiler. Birliğe katılış yapsın, göreve devam etsin diye emir verdi. Danıştığım avukatlara telefon açtım birlikten; katılış yaparsam bana yol harcırahı ödeneceğini, zaten 1 ay içinde cezanın onanıp kesinleşecek olmasından çalışmamamın daha yararlı olacağını söylediler. Öğrendiğim bilgileri birlik komutanıyla paylaştım, özellikle hak etmediğim yol harcırahını almak istemediğimi belirttim. Ayrıca bir de maaş verilecek olmasını ve bunun da nasıl olsa geri isteneceğini söyleyerek katılış yapmayacağımı belirtip birlikten ayrıldım. Şimdi ceza onamasını bana tebliğ etmeden maaş geri istemesinde bulunuyorlar, fazla maaş ödenmişte, çalışmamışım da. Gülümsemeye devam ediyorum.

    “Ne kadar kelle o kadar rütbe” anlayışı taşıyan komutanlarla, “sayın öcalan, aldığı kellelerin hesabını veriyor” diyen başbakan aynı dili konuşuyorlarmış aslında.

    Başbakanımız “oğlum tezgahtarlık mı yapacak, elbette istediği işi yapar” diyorken; bir devre arkadaşımın birlik yakınına eşi adına açtığı askeri malzeme satış dükkanı ise bende bir başka benzerlik düşüncesi oluşturuyor.

    Kadıköy’ de Yazıcıoğlu İşhanının önünde polis korsan cd satanlara göz açtırmazken, aynı polisler Pendik tren istasyonundaki alt geçitte polis üniforması üzerinde olduğu halde tezgahtan kopya cd alıyorlar.

    Yolda yürürken sigara içmenin yasak olduğu hakkında kanun teklifi yasalaşırken, bu kanunu uygulatacak polis memuru yolda sigara içiyor.

    Firar süresi içinde ismen tanıştığım bir arkadaş askere gitmemek için tüm kanuni yollarını kullanmış, artık asker kaçağı olarak yaşıyor. Kendi anlattığı ve sonrasında da bildiğim, tanıdığım insanların tasdiklediği olay; polis memuru arandığına dair evrakı kendisine tebliğ ediyor ve anlaştıkları şekilde yoktur beyanı imzalanıyor. Hatta Jandarma kontrolünde yakalanıp karakola götürülüyor ve yarım saat sonrasında serbest bırakılıyor; sonuç hala asker kaçağı...

    Üniversiteyi bitiren gençlerden imkanı olanlar askere gitmemek için yurtdışına dil kursu vizesi alıp, orada çalışmaya başlıyorlar ve sonrasında da bedelli askerlik... Bunlardan da tanıdıklarım var.

    2 yıl önce aldığımız yazlığa vergi beyannamesi dolduruyorum, ederi 150 bin lira; belediye memuru 10 bin liraya düşürtüyor beyanı. Sebebi sitenin diğer 113 evi, fiyatını o kadardan beyan etmiş...

    10 aya yakın hala cezamın onaylanmasını bekliyorum ve adli kayıtlarda halen bir kısıt veya ceza infazımla ilgili birşey yok

    Bunlara rağmen soruyorum; ADALET MÜLKÜN TEMELİ mi?

    Ve bir soru daha; Hukuk Fakültelerinde öğretilen GEÇ İŞLEYEN HUKUK tanımlaması kuralı hala öğretilmeye devam mı ediliyor

+ Konuyu Yanıtla
1 / 2 Sayfa 12 SonSon

Bu sayfada bulunan kavramlar:

uzman erbaş firar forum net

kkm 368-1c pdf

368 1 izin emiri

kara kuvvetleri devamli emirler muhtirasi

kkm 368-1 c sayfa 1-28

368 1c

kkm 368-1 c sayfa 1-68

eryx talimnamesi

kkm 368-1 c talimnamesi. test sorulari

askerde munferit olmak kotumu

personel kanunu 368 e 1c

ic hizmet yonetmeligi madde 327

tsk personelinin izinsiz kıbrısa gitmesi

kkm 368 1 c

dilekçe tabur nöbetçi subaylığı

kkm 368-1c

Forum

Benzer Konular :

  1. Pmyo yaşadıklarım ve istifa
    Herkese öncelikle merhaba arkadaşlar. Pmyo da yaşadığım olaylar ve sonucunda verdiğim istifayı sizinle paylaşmak istiyorum. PMYO unda okurken intibak...
    Yazan: aloneprens Forum: İdare Hukuku
    Yanıt: 2
    Son İleti: 23-11-2014, 13:44:16
  2. Askerlik süresince yaşadıklarım
    Merhaba arkadaşlar. Sivildeyken hiçbir problemi olmayan ben, askerliğim başladığı andan itibaren sürekli bişeylerle karşılaştım. Bunları defalarca bi...
    Yazan: reefies Forum: Askerlik Hukuku
    Yanıt: 0
    Son İleti: 15-11-2014, 16:12:27
  3. Askerden firar hakkında
    Arkadaşlar merhaba. Bir arkadaşımın başından geçen ve buradan fikir alabileceğimi düşündüğüm bir olayı paylaşacağım. Arkadaşım kısa dönem olarak...
    Yazan: A.Murat Forum: Askeri Ceza Hukuku
    Yanıt: 7
    Son İleti: 02-08-2012, 01:09:51
  4. Firar eden subay/astsubay firar sürecinde gbt kaydı varken kpss sınavına girebilirmi?
    Sonuçta ortada bi yakalama emri olacak ve sınav yerlerine bilgilerimiz gidecek. herkesin bildiği gibi son seçimlerde sandık basında arama kaydı olan...
    Yazan: baris y Forum: Askerlik Hukuku
    Yanıt: 2
    Son İleti: 16-03-2012, 15:12:46
  5. Yurtdışına firar hakkında
    Merhaba herkese. Tüm forumu araştırdım ancak net bir bilgi bulabilmiş değilim. 1. Yurtdışına firar durumunda ne gibi işlemlerle karşılaşırız? 2....
    Yazan: 4carpediem Forum: Askeri Ceza Hukuku
    Yanıt: 7
    Son İleti: 10-04-2011, 21:30:49

Yetkileriniz

  • Yeni konu açma yetkiniz yok
  • Konuya cevap verme yetkiniz yok
  • Dosya ekleme yetkisi yok
  • İleti düzenleme yetkisi yok
  •  


2022 tarihli Hukuk Blog |  Arabulucu |  Hukuk Kitapları |  Alman Hukuku |  Özel Güvenlik AŞ. |  İş İlanları |  Ankahukuk |  Psikolog |  Site Ekleme |  Sihirli Kadın |  Sağlık |  Satılık Düşecek Domainler |  Bayefendi |  Afternic Alanadı satış (Domain alımı) | 

™ Marka tescili, Patent ve Fikri mülkiyet hakları nasıl korunuyor?
Hukuki.Net’in Telif Hakları ve 2014-2022 yılları arası Marka Tescil Koruması Levent Patent tarafından sağlanmaktadır.
♾️ Makine donanım yapı ve yazılım özellikleri nedir?
Hukuki.Net olarak dedicated hosting serveri bilfiil yoğun trafiği yönetebilen CubeCDN, vmware esx server, hyperv, virtual server (sanal sunucu), Sql express ve cloud hosting teknolojisi kullanmaktadır. Web yazılımı yönünden ise content management (içerik yönetimi) büyük kısmı itibari ile vb olup, wordress ve benzeri çeşitli kodlarla oluşturulan bölümleri de vardır.
Hangi Diller kullanılıyor?
Anadil: 🇹🇷 Türkçe. 🌐 Yabancı dil tercüme: Masaüstü sürümünde geçerli olmak üzere; İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Hintçe, Rusça ve Arapça. (Bu yabancı dil çeviri seçenekleri ileride artırılacak olup, bazı internet çeviri yazılımları ile otomatik olarak temin edilmektedir.
Sitenin Webmaster, Hostmaster, Güvenlik Uzmanı, PHP devoloper ve SEO uzmanı kimdir?
👨‍💻 Feyz Pazarbaşı & Istemihan Mehmet Pazarbasi[İstanbul] vd.
® Reklam Alanları ve reklam kodu yerleşimi nasıl yapılıyor?
Yayınlanan lansman ve reklamlar genel olarak Google Adsense gibi internet reklamcılığı konusunda en iyi, en güvenilir kaynaklar ve ajanslar tarafından otomatik olarak (Re'sen) yerleştirilmektedir. Bunların kaynağı Türkiye, Amerika, Ingiltere, Almanya ve çeşitli Avrupa Birliği kökenli kaynak kod ürünleridir. Bunlar içerik olarak günlük döviz ve borsa, forex para kazanma, exim kredileri, internet bankacılığı, banka ve kredi kartı tanıtımları gibi yatırım araçları ve internetten para kazanma teknikleri, hazır ofis kiralama, Sigorta, yabancı dil okulları gibi eğitim tanıtımları, satılık veya kiralık taşınmaz eşyalar ve araç kiralama, ikinci el taşınır mallar, ücretli veya ücretsiz eleman ilanları ile ilgili bilimum bedelli veya bedava reklamlar, rejim, diyet ve özel sağlık sigortası gibi insan sağlığı, tatil ve otel reklamları gibi öğeler içerebilir. Reklam yayıncıları: ads.txt dosyası.
‼️ İtirazi kayıt (çekince) hususları nelerdir?
Bahse konu reklamlar üzerinde hiçbir kontrolümüz bulunmamaktadır. Bu sebep ile özellikle avukat reklamları gibi Avukatlık kanunu vs. mesleki mevzuat tarafından kısıtlanmış, belirli kurallara tabi tutulmuş veya yasaklanmış tanıtımlardan yasal olarak sorumlu değiliz.
📧 İletişim ve reklam başvuru sayfası nerede, muhatap kimdir?
☏ Sitenin 2022 yılı yatırım danışmanı ile irtibat ve reklam pazarlaması için iletişim kurmanız rica olunur.
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution 4.0 International License.