Firar Hakkında Yaşadıklarım
“ Adalet mülkün temelidir.” Sözünü Askeri mahkeme salonunda okuduktan sonra yaşadıklarımı ve düşündüklerimi sizlerle paylaşmaya karar verdim. Amacım sanal ortamda birşeyler yazıp, birilerini karalamaya çalışmak değil; aksine sorularıma hukuki boyutta cevap aramaktır. Her ne kadar sanal ortamda ve bir takma adla buradaysam da, son yargılanma tarihim ve bana bildirilen tahliye kararının dosya numarası KTBK.K.lığı As.Mah.nin 18 NİSAN 2007 gün ve SAYI: 2007 / 251 Es (As.Mah.)dir.
Askeri ceza hakkındaki forumlarda lomby nickiyle firar eden subay astsubaylar hakkında bir konu açmıştım ve elvançetinkaya nickini kullanan bir üyenizin bana yazdığı mesaj sonrasında, başta ilgili arkadaşa ve diğer ilgilenen arkadaşlara bu konuyu yeniden açıp, Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün Bursa Nutkunu da ekleyip sorularımı sormak istiyorum.
Atatürk’ ün Bursa Nutkunu bilmeyenler olabilir, hatırlamak için ilk olarak eklemek istiyorum:
Şubat 1933'te Bursa Ulucami'de toplanan 100 kadar irticacı camilerde Türkçe ezan okunmasına karşı bir ayaklanma girişiminde bulunurlar. Ayaklanma kısa sürede bastırılır. Atatürk Bursa'ya gider. Çekirge yolu üzerinde bulunan bir köşkte akşam yemeği yenildiği sırasında bir kişi Atatürk’e ayaklanmayla ilgili olarak şöyle diyecek olur: "Bursa gençliği olayı hemen bastıracaktı, fakat zabıta ve adliyeye olan güveninden ötürü..." Atatürk hemen konuşmakta olan kişinin sözünü keser ve aşağıdaki konuşmayı yapar:
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, "demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek"
Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir."
İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!
Mustafa Kemal Atatürk
Bursa, 5 Şubat 1933
Daha önce açtığım forum sayfasında durumumu açık yazmamla beraber kısaca anlatayım ve sonrası olanları ekleyeyim: TSK’ da 8 senelik bir piyade subayı olarak görev yapmaktaydım ve ayrılmak için 16 Nisan 2006 tarihinde izin tecavüzü suçunu işleyerek birliğime katılmadım. 10 ay 7 gün kaçak olarak yaşadım. Kaçak olarak yaşadığım süre içerisinde saklanmadım ve normal yaşantıma devam ettim. Beni arayan veya kanun önüne çıkartmak isteyen hiçbir güç ile karşılaşmadım. Teslim olmaya karar verdiğimde Atatürk Hava Limanı gümrüğünden nüfus cüzdanımı beyan ederek, 22 Şubat 2007’ de KKTC’ ye uçakla gidip, 23 Şubat 2007’ de Girne Merkez Komutanlığına teslim oldum. Aynı gün Askeri Mahkemeye çıkarılarak KTBK.K.lığı As.Mah.nin 23 ŞUBAT 2007 gün ve 2007 / 19 – 12 evrak ve karar sayılı tutuklama kararı ile tutuklandım. Tutuklandığım celsede KKTC’ ye giriş yaptığım evrakları ve daha önceden hazırladığım yazılı savunmamı mahkemeye sundum. 28 gün sonrasına duruşma tarihi verildi. Aynı gün Askeri Ceza ve Tutukevine gönderildim. 23 Mart 2007’ de çıktığım duruşmada eski birliğimin mahkemenin istediği evrakları göndermediği ve dolayısıyla mahkeme dosyasının tamamlanmadığı açıklamasıyla 26 gün sonrasına ertelendi. 18 Nisan 2007’ de yapılan mahkeme sonucunda TSK’ dan çıkarılma cezası ile 1 yıl hapis ( iyi halden 10 ay, şartlı salıverilme kanunu uygulaması ile 200 gün hapis) cezası ile cezalandırıldım. Tutukluluğumun devamı veya tahliye istemim soruldu ve isteğim sonrasında tahliye edildim. Cezamın onaylanmasından sonra ikamet ettiğim ilçe Cumhuriyet Başsavcılığının tebliği ile cezamın kalanını çekeceğim söylendi. Türkiye’ ye döndüğüm gibi Cumhuriyet Başsavcılığına gidip İnfaz Bürosuna durumumu açıkladım ve cezamın infazının ne zaman olacağını sordum. İlgili bir memur bilgisayar kayıtlarına baktı ve durumun henüz kayıtlara geçmediğini söyledi. Durumum hakkında benim beyanımdan başka bir bilgileri olmadığını söyleyerek bir tarih veremediler ve bir telefon numarası verip, çok sık olmamakla beraber bu numarayı arayıp bilgi almamı söylediler. Tebliğin yapıldığı 10 gün içerisinde cezamın infazına başlanacağını eklediler. Her Pazartesi günü ve son iki haftadır Çarşamba günleri de dahil olmak üzere telefonla veya bizzat giderek durumumu soruyorum; aldığım cevap halen değişmedi.
Ayrıca mahkemenin sonuçlanması ile birlikte daha önce tanımadığım birbirinden farklı sınıf ve duhullü 4 subay cep telefonumdan farklı tarihlerde arayarak TSK’ dan ayrılma konusu hakkında detaylı bilgi almak istediler. Nedenini sorduğumda kendilerinin de ayrılma talepleri olduğunu, benim konu hakkında yeterli bilgiye sahip olduğumu birkaç devre arkadaşımdan öğrendiklerini belirterek yardımcı olabileceğimi düşündüklerini belirttiler. Açmış olduğum forum sayfasına yazılmış aynı durumdaki bir subayın mesajıyla karşılaştım. Firar konusunda benden sonra açılmış birçok forum sayfasına rastladım.
Sorularıma temel oluşturduğu için mahkemeye sunduğum yazılı savunmamı forumun alt bölümüne ekledim.
Mahkemeye sunduğum savunmama ek olarak belirttiğim belgeleri de fotokopi olarak verdim. Asılları bende ama hizmete ilişkin evraklar olduğundan yayınlayamıyorum.
Ayrıca askeri cezaevinde kaldığım süre içerisinde ceza infaz kanununda bulunmayan uygulamalarla karşılaştım; en önemlisi bana giydirilen kıyafetti. Askeri ceza ve tutukevi müdürlüğünün görevlendirdiği fotoğrafçıya fotoğraf çektirdim ama bu tek tip kıyafeti cezaevi içerisinde görüntülendiğinden dolayı yayınlayıp sizlere belgeleyemiyorum.
Şimdi sorularıma geçiyorum:
1. Subay / astsubayların zorunlu hizmetten dolayı istifa edemeyişi ve istifa yerine bir suç işleyerek kendini TSK’ dan attırması HUKUK DEVLETİ’ ne uygun mudur? Zaten ayrıldığında zorunlu hizmetin yapılmamasından dolayı personelden maddi bir tazminat istenirken ayrıca bir suç işlemesine sebep olunarak neden manevi bir tazminat ekleniliyor?
2. Savunmamda belirttiğim kanunsuzluklardan sadece bir tanesine (bir bölük komutanının askerlerini sivil tarlalarda para karşılığında çalıştırılması olayı) savcılık işlem yaparken neden diğerleri hakkında herhangi bir işlem yapılmıyor? Bu olayı henüz yargı safhasında olduğundan detaylandırmak istemiyorum; Ama tesadüftür ki, ben savunmamda bu olayı belirttiğimden sonra, mahkemenin tutuklanma kararı verdiği celsede bana atadığı avukat bu olayla ilgili gerçek tanıkmış ve maduriyeti varmış. Kendisi de benim savunmamdan sonra olay hakkında şikayet dilekçesi verdiğinden savcılık olaya el koydu şeklinde düşünüyorum. Diğer olaylar hakkında savcılığın suç duyurusu kabul edip doğrulukları hakkında araştırma veya bir işlem yapması gerekmiyor muydu? Suçun mahkemeye sevk edilmesi için mutlaka birilerinin suçu savcılara hatırlatması mı gerekiyor? Mahkemeye terbiyesizlik yapmamak için zor susturdum kendimi: “Savunmamda kanuna uymuyorlar diyorum, siz normal bakıyorsunuz” veya “Ben sizin verdiğiniz kararla aranmam lazımken, elimi kolumu sallayarak gümrükten geçip Kıbrıs’ a geliyor ve teslim oluyorum” veya “Bakın kıtada komutanlar işlerini yapmıyor en basit örneğiyle siz mahkeme dosyam için yazı istiyorsunuz onlar 17 günde Alaydan Kolorduya (30 km.’ ye) yazıyı göndermiyorlar” vb. daha çoğaltabileceğim örnekler....
3. Bir suç işlemişim ve aranmam lazımken; en basit örneği ile, elimi kolumu sallayarak KKTC’ ye gidiyorum. Hadi ben teslim olmak niyetiyle gittim, ama niyetim farklı olsaydı artık yurtdışındaydım. Kanuna karşı gelmiş biri, nasıl yurtdışına çıkabiliyor?
4. Yargılanma sürecim bitmiş durumda ve cezamın infazını beklerken 73 gündür adli kayıtlarda bir kısıt - kayıt bulunmamaktadır. İstenirse yurtdışına çıkıp adaletin işlemesine karşı davranış sergilenebilir ve ceza zaman aşımına sığınılabilir şeklinde bir düşüncem oluştu. Atatürk’ ün bizlere emanet ettiği bu cumhuriyeti koruma, kanunlarına uyma düşüncem olmasa çok basit bir şekilde yapardım. Ama kendimi hep O’ nun yolunda yürümeye şartlandırdığımdan, yapmayı düşünmüyorum. Fakat bu yapıtı korumak adına soruyorum “Bu HUKUK DEVLETİ’ nin yasalarına, kararlarına karşı gelmek bu kadar kolay mı olmalı?”
5. Askeri Ceza ve Tutukevinde bulunduğum süre içerisinde giydiğim tek tip kıyafet insan haklarına ve özellikle ceza infaz kanununa uygun mu? Sivil ceza ve tutukevlerinde bu tip bir uygulama ( tek tip kıyafet uygulaması ) mevcut olmadığını biliyorken, bu devletin ordusu yasalarına uymuyor mu?
6. Kanunlara uyulmadığını düşündüğümden ( düşünürken birçok delil de sunabildim) ayrılmayı seçtiğim TSK’ dan, benim gibi ayrılmak için hala bir sürü subay / astsubay suç işlemeyi bile göze alıyorsa ( benim bildiğim en azından 13 subay, 9 astsubay var ve forum sayfalarında rastladığım 16 – 17 subay / astsubay var ), devlet bu insanlara “Evet, suç işle, kanunsuzluk yap!” demeye devam mı edecek? Diğer subay astsubayların kararlarını almalarındaki düşünce yapılarını bilmememe rağmen sonuç olarak ayrılma kararı ve uygulamaya geçirilmesi suç işlemeye yönlendiriyor.
7. Kanunlara uyulmadığını düşündüğümden; şan ve şerefi herkesçe bilinen bu mesleğe yakıştıramadığım uygulamalara daha fazla katılmamak için gururla giydiğim üniformayı çıkartarak TSK’ dan ayrılmayı seçtim. Ama yazılı kanunlara uyulmayan; zora geldiklerinde kanunları istediği gibi değiştirenlerin yasama organlarında bulundukları, yönetimde söz sahibi oldukları ve kanunları hiçe sayanların rahatça yaşadığı, ceplerini doldurdukları bir ülkede bulunduğumun da farkındayım. Hatta bu tip insanların diğer insanları da etkileyerek bir çığ gibi durmadan çoğaldıkları, çığ kitlesine katılmayanların altta kalıp ezildiği Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde bu devletin yazılı kanunları çerçevesinde dürüstçe ve rahatça yaşamanın bir yolu var mı?
8. Atatürk’ ün Bursa Nutku’nu düşünerek gösterdiği yolda yürümeye çalıştım. Bu yapıtı korumak adına kullanabileceği imkanları zorlayıp başarıya ulaşamayan çok fazla tanıdığım bildiğim isim var. Bunların içinde subay olup benim yaptığım şikayetleri idareye veya askeri yargıya yapanların birçoğunu da gerek ismen gerek şahsen tanırım. Tüm bu yaptıklarımla hukukun üstünlüğüne sığınarak, kendi imkanlarımla bize emanet edilen yapıtı korumaya çalıştığım düşüncesindeyim. Yolun bu noktasında (“Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.") ve Gençliğe Hitabedeki “Bir gün, İstiklal ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin!” sözlerinden güç alarak sizlere düşüncelerimi açtım. Eğer bu yaptıklarımla haksızsam hatalarımı düzeltmenin gene bana düşeceğini biliyorum. Bunlar benim doğrularım ve kendimi haklı görüyorum. Ama size göre haksızsam, gittiğim yol yanlışsa, birileri bunun doğrusunu bulsun istiyorum. ATATÜRK’ ün gösterdiği yolun doğrusu ne? BU YAPITI KORUMAK ADINA KULLANABİLECEĞİMİZ NEYİMİZ VAR?
9. Bu sorduğum sorular sonucunda mülkün temeli olan hukuk, şu halde diye düşünüyorum: "demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek". Bunu düzenleyecek yasama organının da hali belliyken ne yapabiliriz?
10. Korumak adına kullanabileceğimiz hiç bir şeyimiz yoksa, özellikle hukukçu arkadaşlara soruyorum; Başta M.Kemal ATATÜRK’ün ve dedelerimizin kurup bizlere emanet ettiği bu yapıt, kanunları gibi sadece yazılı halde mi; hatta ilkeleri, düsturları, ana temelleri artık bir mazi mi? Yoksa mahkeme salonunda yazdığı gibi hala ADALET MÜLKÜN TEMELİ mi?
Bütün bu yazdıklarımdan sonra Platon’ un Sofist’ inden bir paragrafı hatırlatmak istiyorum:
“ (259c) Bu zıtlıklara inanmayı reddedenler, konuyu araştırmalı ve bizim söylediklerimizin daha iyisini bulup söylemelidirler. Ama, kanıtları çeşitli yönlere çekip, keyfince eğip büktükten sonra, zor bir icatta bulunduğunu sanmak, çabaya değmez şeyler için çaba harcamak demektir. Şu an ileri sürdüğümüz kanıtlar, bunu doğruluyor. Gerçekten de, ne gösterişli bir icat, ne de zorlu bir keşif var.....”
Ben bir subay olarak ve kanuna karşı geldiklerimle de adalet önünde suçlu biri olarak bunları yaşadım. Yazdıklarımı okuyan sizlerden bir çoğu suçlu olarak yaşadıklarımı yaşamamış olabilir; ama, emin olduğum konu, her Türk erkeği, askerlik yaparken bunların çoğuna birebir şahit olduğudur. Şahit olmayanlar da askerken şahit olan eşinden, çocuğundan, dostundan duymuştur.
Öncelikle tüm yazdıklarımı okuyan ve sonrasında sorularıma cevap bulmamda yardımcı olabilecek arkadaşlara şimdiden teşekkür ediyorum.
Askeri Mahkemeye verdiğim yazılı savunmam aslına sadık kalmaya çalışarak birlik ve garnizon adlarını size bildirmenin yıpratıcı olaylara sebep olabileceğini düşündüğüm için değiştirdiğim şekilde dosya ekleyemedim. Cevap olarak ekledim.
Askeri ceza hakkındaki forumlarda lomby nickiyle firar eden subay astsubaylar hakkında bir konu açmıştım ve elvançetinkaya nickini kullanan bir üyenizin bana yazdığı mesaj sonrasında, başta ilgili arkadaşa ve diğer ilgilenen arkadaşlara bu konuyu yeniden açıp, Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün Bursa Nutkunu da ekleyip sorularımı sormak istiyorum.
Atatürk’ ün Bursa Nutkunu bilmeyenler olabilir, hatırlamak için ilk olarak eklemek istiyorum:
Şubat 1933'te Bursa Ulucami'de toplanan 100 kadar irticacı camilerde Türkçe ezan okunmasına karşı bir ayaklanma girişiminde bulunurlar. Ayaklanma kısa sürede bastırılır. Atatürk Bursa'ya gider. Çekirge yolu üzerinde bulunan bir köşkte akşam yemeği yenildiği sırasında bir kişi Atatürk’e ayaklanmayla ilgili olarak şöyle diyecek olur: "Bursa gençliği olayı hemen bastıracaktı, fakat zabıta ve adliyeye olan güveninden ötürü..." Atatürk hemen konuşmakta olan kişinin sözünü keser ve aşağıdaki konuşmayı yapar:
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, "demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek"
Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir."
İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!
Mustafa Kemal Atatürk
Bursa, 5 Şubat 1933
Daha önce açtığım forum sayfasında durumumu açık yazmamla beraber kısaca anlatayım ve sonrası olanları ekleyeyim: TSK’ da 8 senelik bir piyade subayı olarak görev yapmaktaydım ve ayrılmak için 16 Nisan 2006 tarihinde izin tecavüzü suçunu işleyerek birliğime katılmadım. 10 ay 7 gün kaçak olarak yaşadım. Kaçak olarak yaşadığım süre içerisinde saklanmadım ve normal yaşantıma devam ettim. Beni arayan veya kanun önüne çıkartmak isteyen hiçbir güç ile karşılaşmadım. Teslim olmaya karar verdiğimde Atatürk Hava Limanı gümrüğünden nüfus cüzdanımı beyan ederek, 22 Şubat 2007’ de KKTC’ ye uçakla gidip, 23 Şubat 2007’ de Girne Merkez Komutanlığına teslim oldum. Aynı gün Askeri Mahkemeye çıkarılarak KTBK.K.lığı As.Mah.nin 23 ŞUBAT 2007 gün ve 2007 / 19 – 12 evrak ve karar sayılı tutuklama kararı ile tutuklandım. Tutuklandığım celsede KKTC’ ye giriş yaptığım evrakları ve daha önceden hazırladığım yazılı savunmamı mahkemeye sundum. 28 gün sonrasına duruşma tarihi verildi. Aynı gün Askeri Ceza ve Tutukevine gönderildim. 23 Mart 2007’ de çıktığım duruşmada eski birliğimin mahkemenin istediği evrakları göndermediği ve dolayısıyla mahkeme dosyasının tamamlanmadığı açıklamasıyla 26 gün sonrasına ertelendi. 18 Nisan 2007’ de yapılan mahkeme sonucunda TSK’ dan çıkarılma cezası ile 1 yıl hapis ( iyi halden 10 ay, şartlı salıverilme kanunu uygulaması ile 200 gün hapis) cezası ile cezalandırıldım. Tutukluluğumun devamı veya tahliye istemim soruldu ve isteğim sonrasında tahliye edildim. Cezamın onaylanmasından sonra ikamet ettiğim ilçe Cumhuriyet Başsavcılığının tebliği ile cezamın kalanını çekeceğim söylendi. Türkiye’ ye döndüğüm gibi Cumhuriyet Başsavcılığına gidip İnfaz Bürosuna durumumu açıkladım ve cezamın infazının ne zaman olacağını sordum. İlgili bir memur bilgisayar kayıtlarına baktı ve durumun henüz kayıtlara geçmediğini söyledi. Durumum hakkında benim beyanımdan başka bir bilgileri olmadığını söyleyerek bir tarih veremediler ve bir telefon numarası verip, çok sık olmamakla beraber bu numarayı arayıp bilgi almamı söylediler. Tebliğin yapıldığı 10 gün içerisinde cezamın infazına başlanacağını eklediler. Her Pazartesi günü ve son iki haftadır Çarşamba günleri de dahil olmak üzere telefonla veya bizzat giderek durumumu soruyorum; aldığım cevap halen değişmedi.
Ayrıca mahkemenin sonuçlanması ile birlikte daha önce tanımadığım birbirinden farklı sınıf ve duhullü 4 subay cep telefonumdan farklı tarihlerde arayarak TSK’ dan ayrılma konusu hakkında detaylı bilgi almak istediler. Nedenini sorduğumda kendilerinin de ayrılma talepleri olduğunu, benim konu hakkında yeterli bilgiye sahip olduğumu birkaç devre arkadaşımdan öğrendiklerini belirterek yardımcı olabileceğimi düşündüklerini belirttiler. Açmış olduğum forum sayfasına yazılmış aynı durumdaki bir subayın mesajıyla karşılaştım. Firar konusunda benden sonra açılmış birçok forum sayfasına rastladım.
Sorularıma temel oluşturduğu için mahkemeye sunduğum yazılı savunmamı forumun alt bölümüne ekledim.
Mahkemeye sunduğum savunmama ek olarak belirttiğim belgeleri de fotokopi olarak verdim. Asılları bende ama hizmete ilişkin evraklar olduğundan yayınlayamıyorum.
Ayrıca askeri cezaevinde kaldığım süre içerisinde ceza infaz kanununda bulunmayan uygulamalarla karşılaştım; en önemlisi bana giydirilen kıyafetti. Askeri ceza ve tutukevi müdürlüğünün görevlendirdiği fotoğrafçıya fotoğraf çektirdim ama bu tek tip kıyafeti cezaevi içerisinde görüntülendiğinden dolayı yayınlayıp sizlere belgeleyemiyorum.
Şimdi sorularıma geçiyorum:
1. Subay / astsubayların zorunlu hizmetten dolayı istifa edemeyişi ve istifa yerine bir suç işleyerek kendini TSK’ dan attırması HUKUK DEVLETİ’ ne uygun mudur? Zaten ayrıldığında zorunlu hizmetin yapılmamasından dolayı personelden maddi bir tazminat istenirken ayrıca bir suç işlemesine sebep olunarak neden manevi bir tazminat ekleniliyor?
2. Savunmamda belirttiğim kanunsuzluklardan sadece bir tanesine (bir bölük komutanının askerlerini sivil tarlalarda para karşılığında çalıştırılması olayı) savcılık işlem yaparken neden diğerleri hakkında herhangi bir işlem yapılmıyor? Bu olayı henüz yargı safhasında olduğundan detaylandırmak istemiyorum; Ama tesadüftür ki, ben savunmamda bu olayı belirttiğimden sonra, mahkemenin tutuklanma kararı verdiği celsede bana atadığı avukat bu olayla ilgili gerçek tanıkmış ve maduriyeti varmış. Kendisi de benim savunmamdan sonra olay hakkında şikayet dilekçesi verdiğinden savcılık olaya el koydu şeklinde düşünüyorum. Diğer olaylar hakkında savcılığın suç duyurusu kabul edip doğrulukları hakkında araştırma veya bir işlem yapması gerekmiyor muydu? Suçun mahkemeye sevk edilmesi için mutlaka birilerinin suçu savcılara hatırlatması mı gerekiyor? Mahkemeye terbiyesizlik yapmamak için zor susturdum kendimi: “Savunmamda kanuna uymuyorlar diyorum, siz normal bakıyorsunuz” veya “Ben sizin verdiğiniz kararla aranmam lazımken, elimi kolumu sallayarak gümrükten geçip Kıbrıs’ a geliyor ve teslim oluyorum” veya “Bakın kıtada komutanlar işlerini yapmıyor en basit örneğiyle siz mahkeme dosyam için yazı istiyorsunuz onlar 17 günde Alaydan Kolorduya (30 km.’ ye) yazıyı göndermiyorlar” vb. daha çoğaltabileceğim örnekler....
3. Bir suç işlemişim ve aranmam lazımken; en basit örneği ile, elimi kolumu sallayarak KKTC’ ye gidiyorum. Hadi ben teslim olmak niyetiyle gittim, ama niyetim farklı olsaydı artık yurtdışındaydım. Kanuna karşı gelmiş biri, nasıl yurtdışına çıkabiliyor?
4. Yargılanma sürecim bitmiş durumda ve cezamın infazını beklerken 73 gündür adli kayıtlarda bir kısıt - kayıt bulunmamaktadır. İstenirse yurtdışına çıkıp adaletin işlemesine karşı davranış sergilenebilir ve ceza zaman aşımına sığınılabilir şeklinde bir düşüncem oluştu. Atatürk’ ün bizlere emanet ettiği bu cumhuriyeti koruma, kanunlarına uyma düşüncem olmasa çok basit bir şekilde yapardım. Ama kendimi hep O’ nun yolunda yürümeye şartlandırdığımdan, yapmayı düşünmüyorum. Fakat bu yapıtı korumak adına soruyorum “Bu HUKUK DEVLETİ’ nin yasalarına, kararlarına karşı gelmek bu kadar kolay mı olmalı?”
5. Askeri Ceza ve Tutukevinde bulunduğum süre içerisinde giydiğim tek tip kıyafet insan haklarına ve özellikle ceza infaz kanununa uygun mu? Sivil ceza ve tutukevlerinde bu tip bir uygulama ( tek tip kıyafet uygulaması ) mevcut olmadığını biliyorken, bu devletin ordusu yasalarına uymuyor mu?
6. Kanunlara uyulmadığını düşündüğümden ( düşünürken birçok delil de sunabildim) ayrılmayı seçtiğim TSK’ dan, benim gibi ayrılmak için hala bir sürü subay / astsubay suç işlemeyi bile göze alıyorsa ( benim bildiğim en azından 13 subay, 9 astsubay var ve forum sayfalarında rastladığım 16 – 17 subay / astsubay var ), devlet bu insanlara “Evet, suç işle, kanunsuzluk yap!” demeye devam mı edecek? Diğer subay astsubayların kararlarını almalarındaki düşünce yapılarını bilmememe rağmen sonuç olarak ayrılma kararı ve uygulamaya geçirilmesi suç işlemeye yönlendiriyor.
7. Kanunlara uyulmadığını düşündüğümden; şan ve şerefi herkesçe bilinen bu mesleğe yakıştıramadığım uygulamalara daha fazla katılmamak için gururla giydiğim üniformayı çıkartarak TSK’ dan ayrılmayı seçtim. Ama yazılı kanunlara uyulmayan; zora geldiklerinde kanunları istediği gibi değiştirenlerin yasama organlarında bulundukları, yönetimde söz sahibi oldukları ve kanunları hiçe sayanların rahatça yaşadığı, ceplerini doldurdukları bir ülkede bulunduğumun da farkındayım. Hatta bu tip insanların diğer insanları da etkileyerek bir çığ gibi durmadan çoğaldıkları, çığ kitlesine katılmayanların altta kalıp ezildiği Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde bu devletin yazılı kanunları çerçevesinde dürüstçe ve rahatça yaşamanın bir yolu var mı?
8. Atatürk’ ün Bursa Nutku’nu düşünerek gösterdiği yolda yürümeye çalıştım. Bu yapıtı korumak adına kullanabileceği imkanları zorlayıp başarıya ulaşamayan çok fazla tanıdığım bildiğim isim var. Bunların içinde subay olup benim yaptığım şikayetleri idareye veya askeri yargıya yapanların birçoğunu da gerek ismen gerek şahsen tanırım. Tüm bu yaptıklarımla hukukun üstünlüğüne sığınarak, kendi imkanlarımla bize emanet edilen yapıtı korumaya çalıştığım düşüncesindeyim. Yolun bu noktasında (“Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.") ve Gençliğe Hitabedeki “Bir gün, İstiklal ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin!” sözlerinden güç alarak sizlere düşüncelerimi açtım. Eğer bu yaptıklarımla haksızsam hatalarımı düzeltmenin gene bana düşeceğini biliyorum. Bunlar benim doğrularım ve kendimi haklı görüyorum. Ama size göre haksızsam, gittiğim yol yanlışsa, birileri bunun doğrusunu bulsun istiyorum. ATATÜRK’ ün gösterdiği yolun doğrusu ne? BU YAPITI KORUMAK ADINA KULLANABİLECEĞİMİZ NEYİMİZ VAR?
9. Bu sorduğum sorular sonucunda mülkün temeli olan hukuk, şu halde diye düşünüyorum: "demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek". Bunu düzenleyecek yasama organının da hali belliyken ne yapabiliriz?
10. Korumak adına kullanabileceğimiz hiç bir şeyimiz yoksa, özellikle hukukçu arkadaşlara soruyorum; Başta M.Kemal ATATÜRK’ün ve dedelerimizin kurup bizlere emanet ettiği bu yapıt, kanunları gibi sadece yazılı halde mi; hatta ilkeleri, düsturları, ana temelleri artık bir mazi mi? Yoksa mahkeme salonunda yazdığı gibi hala ADALET MÜLKÜN TEMELİ mi?
Bütün bu yazdıklarımdan sonra Platon’ un Sofist’ inden bir paragrafı hatırlatmak istiyorum:
“ (259c) Bu zıtlıklara inanmayı reddedenler, konuyu araştırmalı ve bizim söylediklerimizin daha iyisini bulup söylemelidirler. Ama, kanıtları çeşitli yönlere çekip, keyfince eğip büktükten sonra, zor bir icatta bulunduğunu sanmak, çabaya değmez şeyler için çaba harcamak demektir. Şu an ileri sürdüğümüz kanıtlar, bunu doğruluyor. Gerçekten de, ne gösterişli bir icat, ne de zorlu bir keşif var.....”
Ben bir subay olarak ve kanuna karşı geldiklerimle de adalet önünde suçlu biri olarak bunları yaşadım. Yazdıklarımı okuyan sizlerden bir çoğu suçlu olarak yaşadıklarımı yaşamamış olabilir; ama, emin olduğum konu, her Türk erkeği, askerlik yaparken bunların çoğuna birebir şahit olduğudur. Şahit olmayanlar da askerken şahit olan eşinden, çocuğundan, dostundan duymuştur.
Öncelikle tüm yazdıklarımı okuyan ve sonrasında sorularıma cevap bulmamda yardımcı olabilecek arkadaşlara şimdiden teşekkür ediyorum.
Askeri Mahkemeye verdiğim yazılı savunmam aslına sadık kalmaya çalışarak birlik ve garnizon adlarını size bildirmenin yıpratıcı olaylara sebep olabileceğini düşündüğüm için değiştirdiğim şekilde dosya ekleyemedim. Cevap olarak ekledim.