Olayımızda evden kovulduğundan ve eve dönmemesi için baskıya maruz kaldığından bahisle tedbiren nafaka davası açan kadın mahkeme tarafından olaylarda ortak kusurlu kabul edilmesine ve iddialarını isbatlayamamasına, yalan beyanlarının sabit resmi belgelerle ispat olunmasına karşın kadını korumak adına tedbiren nafakaya hükmolunmuştur. Dava sürecinde ve öncesinde davalının barışmak için yaptığı girişimlere gerek vekil gerekse davalının ailesi tarafından engel olunmuş süreç içerisinde davalı koca eve dön ihtarında bulunarak boşanma davası açmıştır davayı açtıktan sonra dahi eşini evine dönmeye davet etmiş bir kocadan beklenen bütün iyi niyet ve özveriyi göstemiştir.
Davalı taraf ekonomik güçlüklerinden dolayı nafaka borcunun bir kısmını ödeyememiş bunun üzerine davacı vekili tarafından davalının birkaç parça taşınmazına,tamamına(fiilen kendisine ait olmayıp üçüncü kişiler ait olan ve resmiyette üzerine görünenlerde) haciz konmuş davalının nafaka ve vekalet borçlarını ödemek için ailesinin çekeceği kredi dosyası haciz üzre banka tarafından dondurulmuştur bunun üzerine davalının ailesi davacı vekiline hacizleri kaldırırsa icra dosyalarındaki borçları ödeyeceklerini taahüt etmişler fakat davacı vekili hacizleri kaldırmak için açık senet istemiş durum aile tarafından kabul edilmemiştir.

Davamızın esasına gelince gerek ödenmiş gerekse ödenecek olan tedbir nafakalarını kocanın geri isteyip isteyemeyeceğidir.
Tedbiren bağlanan nafaka adından da anlaşılabileceği üzre önlem olarak verilen bir nafakadır kişinin kusurlu olması bu nafakayı almasına engel değildir.





T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu













BOŞANMA
TEDBİR NAFAKASI
KUSUR


Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re'sen alır. Bu tedbirlerin alınması bakımından kusursuzluğun gerektiği yönünde bir düzenleme getirilmemiştir.
Taraflar arasındaki "boşanma, nafaka ve manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kozan 2. Asliye Hukuk Mahkemesince boşanma davasının kabulüne, nafaka ve manevi tazminat talebinin reddine dair verilen 25.06.2002 gün ve 2002/13-162 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 15.01.2003 gün ve 15451-273 sayılı ilamı ile,
(… 1. Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2. Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın davamı süresince, gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına (TMK. Md. 186/1) geçimine, (TMK md. 185/3) malların yönetimine (TMK. 223, 242, 244 262, 263, 264, 267, 215) ve çocukların bakım ve korunmasına (TMK md. 185/2) ilişkin geçici önlemleri kendiliğinden (re'sen) almak zorundadır. O halde dava tarihinden geçerli olmak üzere herhangi bir işi ve geliri olmayan kadın yararına Türk Medeni Kanunu'nun 185/3, 186/3 maddelerine uygun miktarda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır …) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
YARGITAY KARARI
Dava, evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuksal nedenine dayalı boşanma, karşı talep nafaka ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı koca vekili 03.01.2002 tarihli dava dilekçesinde, davalının davacıya hakaret ettiğini, ailesine ve evine karşı olan sorumluluklarını yerine getirmediğini, davacıyı başka bir erkekle aldattığını, evi terk ettiğini, bu davranışlarının geçimsizliğe neden olduğunu beyanla, tarafların boşanmalarını, müşterek çocukların velayetinin davacı babaya verilmesini istemiştir.
Davalı kadın vekili, davalının sadakate aykırı davranışlarda bulunmadığını, davacının davalıyı çocukları ile birlikte evden kovduğunu, geçimsizliğe neden olan olaylarda davacının kusurlu olduğunu beyanla, davanın reddini istemiş, karşı talep olarak, çocukların velayetinin davalı anneye bırakılmasını, çocuklar için tedbir nafakasına hükmedilmesini, boşanma halinde iştirak nafakasına dönüştürülmesini, davalı eş için tedbir nafakası verilmesini, boşanma halinde yoksulluk nafakası olarak devam etmesini ayrıca davalı eş lehine manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
Mahkemenin "davalının sadakate aykırı davrandığı, boşanmaya neden olanı olaylarda davalının kusurlu olduğu, davalının evi haklı nedenle terk etmediği gerekçesiyle tarafların boşanmalarına, müşterek çocukların velayetinin davacıya verilmesine, davalının kendisi için istediği tedbir nafakası ve manevi tazminat talebi ile çocuklar için istediği tedbir nafakası talebinin reddine" dair verdiği karar, davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda belirtilen nedenle bozulmuştur.
Mahkemece, "boşanmaya neden olan olaylarda davalı kadının kusurlu olduğunun Özel Dairece de kabul edildiği, davalının boşanma davasından önce haklı neden olmadan evi terk ettiği, tedbir nafakasının kocanın bakım borcundan kaynaklandığı, 743 sayılı Medeni Kanun'un 152. maddesine göre evin reisi olan kocanın evin seçimi, karı ve çocukların münasip veçhile iaşesinin karşılanması ile yükümlü olduğu ancak; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 185 ve 186. maddeleri ile eşlere birlikte bakım gözetim, iaşe temini yükümlülüğü getirildiği, bu yükümlülük karşısında davalının da davacı gibi çalışarak evin giderlerine katkıda bulunması gerektiği, davalının tedbir nafakası alamayacağı" gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Uyuşmazlık, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun yürürlüğünden sonra açılan davada, boşanmaya yol açan olaylarda kusurlu bulunan davalı kadın yararına tedbir nafakasına hükmedilip, hükmedilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Tedbir nafakası yürürlükten kaldırılan 743 sayılı Medeni Kanun'un 137. maddesinde düzenlenmiş, boşanma ve ayrılık davası açılınca hakimin davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, infakına, karı koca mallarının yönetimine ve çocukların bakımına dair geçici tedbirleri alacağı hükme bağlanmış, istek olmasa bile davanın devamı süresince gerekli tedbirlerin davaya bakarı hakim tarafından kendiliğinden (re'sen) alınması zorunlu kılınmış, kadının boşanmaya yol açan davranışlarının 137. maddede öngörülen bu kuralı değiştirmeyeceği Yargıtay uygulamasında istikrar kazanmıştır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 169. maddesinde de, 137. maddedeki bu hüküm sadeleştirilmek suretiyle aynen korunmuş, boşanma veya ayrılık davası açılınca hakimin davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önemleri re'sen alacağı hükme bağlanmış, kusursuzluğun gerektiği yönünde bir düzenleme getirilmemiştir.
O halde yukarıda açıklanan nedenlerle mahkemece, kadının boşanmaya yol açan davranışlarının madde de öngörülen kuralı değiştirmeyeceği de gözetilerek kadın yararına uygun tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken, yanlış gerekçelerle talebin reddi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA) , istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 28.01.2004 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
(Bildiğim kadarı ile MK2 Maddesi iyi niyetle kullanılmayan hakların hukuksal sonuç doğurmamasını ifade eder
X. Kanun önünde eşitlik
Madde 10 – Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
(Ek fıkra: 7/5/2004-5170/1 md.) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar. (*)
XI. Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü
Madde 11. – Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.
Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.
MADDE 41. – (Değişik: 3.10.2001-4709/17 md.) Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar.
MADDE 49. – Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir.
Tüm bu hususların, yasaların, yasa koyucunun amacının tesbiti yapılmadan verilen kararın ailenin ve ailelerin geleceğini ne şekilde etkileneceği gözetilmeden eksik inceleme ile değerlendirme yapılıp hüküm kurulması usule aykırıdır.

Tedbir nafakası için dava açmak ayrılık hakkı verir mi?
Eşler arasında dava açılmış olması husumet nedenidir ve aralarında husumet olan eşlerden aynı çatı altında yaşamaları beklenemez; şeklinde düşünürsek evet tedbir nafakası ayrılık hakkı verir ancak ayrılık hakkı olan eş dilerse ayrılık dilerse boşanma açabilir şeklindeki bilinç altı kalıpla gidersek tedbiren her koşulda bağlanan bu nafakanın kusurlu eşi dahi haklı gösterebileceğini Ya da eşlerin bu durumu sömürü aracı olarak kullanabilmesini sağlayacağı yine eşlerden birirnin evlilik, (aile) kurumundaki iradesinin işlemez hale getirileceği, bir defa nafaka bağlanan eşin ebedi ortak hayatı tatil edebileceği tesbitinide yapamak gerekir o halde tedbir nafakası ayrılık hakkı vermez diye düşünüyorum zira eşler güçleri oranında evlilik, aile birliğine katkıda bulunur eşlerden birini maddi destek vermeye mahkum edipte diğerine emek katkısını kesme yetisi verilerek cinsel hayatı tatil etme hakkı tanınmasını düşünemiyorum.
TERKE DAYALI BOŞANMA
Evlilik birliğinin fiili, cinsel yaşam olmakla evlilik kelimesinin kökenindende anşlaşılacağı üzre bir evde bir hanede yaşamaktır,, bu durum tartışmasız evlilik kurumunun eşlere yüklediği görevdir, eşler birlikte yaşamalıdır, o halde bu görevin yerine getirilmemesi direkt olarak evlilik birliğine karşı çıkmaktır birliği yıkmaktır fiili boşanmadır Terke zorlayan eşte terketmiş sayılacağı gibi terkin boşanma unsuru adledilebilmesi için ortak hayatın fiilen bitmiş ayrılığın yasaya ve hukuka dayanmayan bir nedene dayanıp eşe karşı görevlerin yerine getirilmemesi sonucunu doğurmalıdır, ayrılık hali yasanın öngördüğü zaman limitini doldurmalıdır. Tedbiren nafaka talep eden eş ortak hayatı tatil edemez. Gerekçeli kararda ayrı yaşamaktan sözedilmesi nafakanın hak edildiğini açıklar ortak hayatı tatil etme hakkı vemez ortak hayatı tatil etmek isteyen eş ayrılık davası açmalıdır aksi tutum iyi niyetle bağdaşmayacağı gibi esasa bakıldığında her iki davadaki niyet sav ve savunma farklıdır.

Ohalde nafakanın hak edildiğini (ayrılığın varlığının tesbiti nafaka hükmedilmesi için yeterlidir o halde hukuk genel kurulu kararındada bu durum sabittir tüm bu anlatımlar dikkate alındığında tedbir nafakasında durum tesbiti dışında mahkemeye esasa inme esası araştırma hakkı verilmiyor gibi geldi bana. aksi taktirde hukuk kendi içinde çelişkiye düşerki bu da adalete duyulan güveni sarsar diye düşünüyorum) açıklayan ayrılık halindeki haklar eve dön ihtarı ile fiilen sona erer bu bağlamda nafaka hakkıda ihtar ile bilikte biter öyle ise davanın kabulü ile eve dön ihtarından sonra alınan nafakanın davacı eşe iadesi gerekir diye düşünüyorum.
DAVALARIN HER BİRİNİ GÖREV YÖNÜ İLEDE DEĞERLENDİRMEK GEREKİR