+ Konuyu Yanıtla
1 den 8´e kadar toplam 8 ileti bulundu.

Konu: Melih Altınok -(Gerçek Solaçık)

Melih  Altınok -(Gerçek Solaçık) Hızlandırılmış Mobil Sayfa Sürümü (AMP)
  1. #1
    Kayıt Tarihi
    Mar 2010
    Nerede
    manisa
    İletiler
    378
    Dilekçeler Sözleşmeler
    1
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Melih Altınok -(Gerçek Solaçık)

    Bugün Paris’te fiili sürgünde yaşamını yitiren Ahmet Kaya’nın ölüm yıldönümü.

    Bir ödül töreninde “Kürtçe şarkı söyleyeceğim, klip de çekeceğim” diyen Kaya, hormonlu birkaç çapulcunun, Onuncu Yıl Marşı’nı okuyarak startını verdikleri linç kampanyası sonucunda ülkeyi terk etmek zorunda kalmış ve adeta kahrından ölmüştü.

    Güne her biri birbirinden güzel Ahmet Kaya şarkılarıyla başladım ben de.

    “Siz benim neler çektiğimi ner’den bileceksiniz...”

    Bir yandan da, Ahmet Hakan’ın CNN Türk’teki 10 Kasım özel programında “Atatürk öldü” deme gafleti gösterdiğimden beri her sabah yaptığım üzere, adeta sağanak gibi yağan hakaret ve tehdit mesajlarının çıktılarını aldım; savcılığa suç duyurusunda bulunmak için hazırladığım kalınca dosyaya özenle yerleştirdim.

    “Titrek bir mum alevinin havaya bıraktığı bir iz ve göz gözü görmez bir karanlık değildik biz” diye mırıldanırken, kendisini “minnetle” anmayanların” hâlâ hâlâ hedef gösterildiği cellâdımız Cumhuriyet’i düşündüm.

    Bu ceberut sistem seksen yıllık ömrü boyunca, mitolojide ölüleri Styx Irmağı’ndan ölüm yakasına geçiren kayıkçı Charon’a taş çıkartırcasına, ne çok mazlumu yalanla, dolanla, iftirayla öte tarafa göndermişti.

    Kaya’nın şarkıları eşliğinde, Dante gibi yürüdüm, her adımımda halkının hayaletleriyle karşılaştığım bu “vatandaş” cumhuriyetinin dehlizlerinde.

    “Emperyalizme karşı dövüşüyorsunuz” deyip, dostunun kavgasına omuz veren, Kurtuluş Savaşı’na katılan, sonra da bizzat çığlığına ses verdiği kardeşi tarafından kalleşçe Karadeniz’de boğdurtan Mustafa Suphi’ye rastladım. Yoldaşları vardı yanında da. Suphi dertliydi; belli ki o öldükten sonra, Cumhuriyet’in kabadayılarına “hediye” eden sevgili karısının dramını fısıldamıştı birileri kulağına. Birden başını dikti. Yıllar yıllar sonra partisinin adını alan bir acayip komünistlere “Ne çabuk unuttunuz bunları” diye sordu.

    “Suphi, Suphi bir acayip adam...”

    Bir adım daha atınca İskilipli Atıf Hoca’yı gördüm. “Yalan söylüyorsunuz” diye söyleniyordu, hakkında üç yıl hapis istendiği halde, yargılamaya bile gerek görmeden kendisini astıran İstiklal Mahkemesi Reisi Kel Ali’ye. Derken, ölümünden seksen küsur yıl sonra Q harfini kullandı diye 7,5 yıl hapsi istenen hemşehrisi İsmail Beşikçi’yi sordu. Kaybedilen mezarını ziyaret eder diye umuyordu belki, İskilipli Beşikçi Hoca.

    “Bir anka kuşu gibi anne, anka kuşu gibi, kendimi külümden yarattım...”

    Sonra sakallı Seyit Amca’ya rastladım. “Evladı-ı Kerbalayık, bigünahık” diye fısıldıyordu. O da gözlerinin önünde asılan oğlunun acısını kalbine gömüp, yöresinde “mıstakor” denen pır pır uçaklarının, ebabil kuşları gibi tepelerine ölüm yağdırdığı Dersimli hemşehrilerin derdine düşmüştü. “Evladım Kemal” dedi Seyit Rıza birden, herhalde şimdi Paris’te Kaya’nın mezarı başında olan Kılıçdaroğlu’ya sesleniyordu “Cesur ol, yalanları bana dert olsa da önlerinde diz çökmediğim zalimlere ortak olma!”

    “Artık susma, yorgun demokrat...”

    Derken şarkıları hızlandı iki gözümüz Ahmet Kaya’nın; hayaletlerin geçişi de...

    Varlık Vergisi denen rezil bir bahaneyle Aşkale’ye sürgün edilen, taş ocaklarında, yol inşaatlarında kölelik yaptırılan, soğuktan ölen, kalbi bu aşağılamaya yetmeyen o onurlu Yorgo Amcalar, Eleni Teyzeler koşuşturuyordu.

    Başını iki elinin arasına alıp Pera’daki evinin kapısında oturmuş bir amca, masaların, plakların, duvar saatlerinin üzerinde tepinen Anadolu’dan kamyonlarla getirilmiş yağmacılara ağlıyordu.

    Adnan Menderes’i gördüm, kendisine tokat atan askerin yanında, başına öne eğik. Mahkemede sevgilisinin iç çamaşırını sallayan o engizisyon savcısı da vardı.

    Deniz’i, Hüseyin’i, Yusuf’u itekliyordu bir bakan.

    Mahir Çayan ve arkadaşları, kendilerini katleden özel birliğin askerleriyle konuşuyorlardı.

    İbrahim Kaypakkaya, işkencede lime lime edilmiş bedeninin yaralarını dağlıyordu; yüzünde de yine o meşhur gülümseyişi.

    Maraş’ta kundaktaki yavrusu süngüye geçirilen bir Alevi anne ağıt yakıyordu.

    Terzi Fikri, kendisini belediye başkanlığına seçen Fatsalılara ava çıkmış katillerini gösteriyordu: “Fatsa’yı bırak katil Sülü’ye bak!”

    Yaşı büyütülüp idam edilen Erdal Eren o meşhur fotoğraf karesinden çıkmış, Kenan Evren’in suratına tükürüyordu.

    Kemal Pir geçti önümden, Diyarbakır tabutluğunda bedeni alev almış yoldaşlarına doğru koşuyordu.

    Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali, Yılmaz Güney, Ruhi Su, Musa Anter, Metin Göktepe, Uğur Kaymaz, Ceylan Önkol, Büşra Sarıkaya, Hrant Dink, Güler Zere, on yedi bin faili meçhul...

    Geçtiler de geçtiler, kimler yoktu ki araların da.

    Biliyorum bugün bayram, kutlu da olsun ama Cumhuriyetimizin hayaletleri çıktılar mezarlarından bir kere, şu türküyü söylüyorlar sabah sabah bize; ne yapalım:

    “Mezarlardan çıktılar, bayram benim neyime...”



    Hukuki NET Güncel Haber

    Melih  Altınok -(Gerçek Solaçık) konulu yargıtay kararı ara
    Melih  Altınok -(Gerçek Solaçık) konulu hukuk haber

  2. # Nedir?
    Tavsiye Soru Cevap
    Kayıt Tarihi
    Bugün
    Nerede
    Avukat Dünyası
    İletiler
    Ne kadar?
     
  3. #2
    Kayıt Tarihi
    Nov 2006
    Nerede
    izmir
    İletiler
    2.371
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Cevap: Melih Altınok -(Gerçek Solaçık)

    Alıntı baymartı rumuzlu üyeden alıntı İletiyi Göster
    Bugün Paris’te fiili sürgünde yaşamını yitiren Ahmet Kaya’nın ölüm yıldönümü.

    Bir ödül töreninde “Kürtçe şarkı söyleyeceğim, klip de çekeceğim” diyen Kaya, hormonlu birkaç çapulcunun, Onuncu Yıl Marşı’nı okuyarak startını verdikleri linç kampanyası sonucunda ülkeyi terk etmek zorunda kalmış ve adeta kahrından ölmüştü.

    “Mezarlardan çıktılar, bayram benim neyime...”


    SOLAÇIK 16.11.2010
    Melih Altınok
    İlahi Cumhuriyet

    Bugün Paris’te fiili sürgünde yaşamını yitiren Ahmet Kaya’nın ölüm yıldönümü.

    Bir ödül töreninde “Kürtçe şarkı söyleyeceğim, klip de çekeceğim” diyen Kaya, hormonlu birkaç çapulcunun, Onuncu Yıl Marşı’nı okuyarak startını verdikleri linç kampanyası sonucunda ülkeyi terk etmek zorunda kalmış ve adeta kahrından ölmüştü.

    KAYNAK http://www.taraf.com.tr/melih-altino...cumhuriyet.htm

  4. #3
    Kayıt Tarihi
    Mar 2010
    Nerede
    manisa
    İletiler
    378
    Dilekçeler Sözleşmeler
    1
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Cevap: Melih Altınok -(Gerçek Solaçık)

    Geçtiğimiz günlerde konuştuğum Sevgili hocamız Baskın Oran, CHP’de sola doğru bir dönüşümün ne derece de mümkün olduğunu ne de güzel özetledi:

    “CHP değişmez, değişirse CHP olmaz!”

    Budur.

    Biliyorum, “Bir şans da verilemez mi” diye soranlar var aramızda. Sanki CHP’nin sola, hadi ondan da geçtim evrensel anlamda sosyal demokrat bir partiye evrilmesinin önündeki en büyük engel kredi konusundaki hasisliğimizmiş, Cumhuriyet’in partisinin elini tutan varmış gibi.

    Şimdi de Baykal’ı, Sav’ı tasfiye edip yerine, canımız, çocuğumuz Ceylan Önkol’dan gazetedeki köşesinde “leş” diye bahsedebilen bir acayip akademisyeni ve KCK davasına Kürtleri “azınlık” bile saymayan Süheyl Batum’u ikame eden “yeni” CHP ile EDP, HAK-PAR, DSİP gibi bu ülkenin gerçek sol partilerini “tecrit” etmek için bir cephe oluşturmaya çalıştıklarını öğrendiğimiz kesimlerin ittifakına destek vermemizi istiyorlar.

    Ne adına?

    AKP’nin fütursuzluklarını bir nebze de olsa engelleyecek muhalefet ihtiyacını kapatması umuduyla...

    Kuşkusuz böyle bir ihtiyaç elzemdir. Ama bugün ülkenin ihtiyaç duyduğu muhalefet sol bir muhalefettir. AKP’nin Kürt açılımı, AB üyeliği, Kıbrıs ve azınlık haklarının genişletilmesi yolundaki ileri adımlarında yetmez ama evet diyecek özgürlükçü sol bir muhalefet...

    “Türkiye Bosna olmasın”, “Türban Çankaya’ya çıkmasın”, “AB üyeliği girişimleri askıya alınsın”, “Kapansın el kapıları, hatta çelik kapı yapılsın” türünden sloganlarla yan yana gelen partilerin, altı oku bu ceberut devlet aygıtının hâlâ temellerini oluşturduğu CHP ile kuracakları ittifak olsa olsa Milliyetçi cephe sol blokudur.

    Ve bu blokun siyasal iktidara karşı değil, bizzat ülkenin son dönemde içinde bulunduğu dönüşüm süreci karşında konumlanmak üzere yola çıktığı aşikârdır.

    Bu noktada, BDP’nin niçin böyle bir öneriyle ortaya çıktığı sorusu beliriyor elbette önümüzde.

    Sanırım yanıt da Abdullah Öcalan’ın son dönemdeki görüşme notlarında gizli. Daha önce çeşitli vesilelerle, “AKP askerle aramızı açıyor” diyen Öcalan, son olarak da silahlı mücadelenin miadını doldurduğunu dile getiren Osman Baydemir gibi isimleri paylayarak “Devlet, Kürt sorununun çözümü noktasında AKP’den daha ileri bir konumdadır” dedi.

    Yakın tarihte, PKK’nin bölgede laikliğin teminatı olduğu türünden CHP’vari söylemelerine aşina olduğumuz BDP’liler de, İmralı’nın ilerleyen günlerdeki muhtemel stratejisini açık eden bu pası alır almaz, ofsayda düşmek pahasına gol atma hevesine düştüler.

    Ama çok açık söylüyorum, bölgedeki ve nihayetinde ülkedeki AKP etkisini kırmak için, demokrasi mücadelesini tali ilan edip, “Tek rakibim Türk Hava Yolları” diyen BDP’liler yine şahsi oynadılar.

    Yenilen ama yıkılmayan Ergenekon’un, “10. Yıl Marşı’nı bırakalım 100. yıl marşına bakalım” diyen kimi aklıevvel neo Kemalistlerin teorisyenliğini üstlendiği cilalı Kemalizm devrine, çekirge rolünde ortak olamaya soyundular.

    “Cilala parlat, cilala parlat çekirge!”

    Ama ne yazık ki büyük kısmının sözcüsü oldukları Kürt halkı, Kürt demekten bile imtina eden, naif üst kimlik tanımına bile deliren bu partiyi ve onun yeni ırkçı söylemelerini çoktan farelerin kemirici eleştirisine terk etti.

    İnanmıyorsanız, Diyarbakır’da herhangi bir kahveye girin ve ahaliden, her biri, benim diyen siyaset bilimciye sosyolojinin önemini dakkasına hatırlatacak CHP analizlerini bir dinleyin hele. Yetmezse de, sırtını 21. yüzyıla yüzünü ise 1900’lere çeviren kimi eski yoldaşlarına “Allah selamet versin” deyip ‘geleceğe dönüş’te rol alan Türkiye’nin özgürlükçü solcularına kulak verin.

    Konu, Demirtaş’ın Kılıçdaroğlu’ya yaptığı bu “arkadaşlık” teklifinin hemen ardından katıldığım TV8’deki Haberaktif’te de gündeme geldi.

    Programda sözkonusu ittifakta adı geçen partilerden temsilciler vardı. Konuklar, böylesine bir yan yana gelişin amacını “AKP devletin ta kendisi olmaya başladı ve Kartaca mutlaka yıkılmalı” mantığıyla teorize edip bu pragmatist ittifakın mümkün olacağını dile getirdiler.

    Doğrudur. Orada da söyledim. Hedef bunca yıldır elitlerin devlet aygıtıyla (askerî güç) esir aldığı, yeni yeni muktedirleşen halkın ve onun temsilcilerinin yeniden zapturapt altına alınmasıysa, söylemleri ve edimleriyle bu sisteme lojistik destek verdiklerini fark edemeyen kimi sol çevreler, 80 yıldır bu rejimin ideolojik aygıtı olan CHP ile pekâlâ safları sıklaştırabilirler. Medyası falan da gazını esirgemez elbette.

    Ama pişirilmeye çalışılan bu popülist Et Balık Kurumu milli sol ittifakı, ülkede ne kazan kazan mantığına işlerlik kazandırıp bir demokrasi bayrak yarışını başlatabilir, ne de Kürt ve Türk halklarını bugün gelinen noktadan bir adım daha ileriye taşıyabilir.

    Zira hamur da belli kekin kalıbı da işte.

    Kürtlerin o güzel bir deyişi var. Kaz yumurtasından tavuk çıkmaz diyorlar ya. İşte o hesap.

    Pollyannacılık oynamakta ısrar eden anaç yoldaşlara Allah zihin açıklığı versin.

  5. #4
    Kayıt Tarihi
    Mar 2010
    Nerede
    manisa
    İletiler
    378
    Dilekçeler Sözleşmeler
    1
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Cevap: Melih Altınok -(Gerçek Solaçık)

    Sahi ya Kılıçdaroğlu’nun ehliyeti var mı
    Yolun sonu görünmüyorsa, ya uçurumun eşiğindesinizdir ya da dönemece gelmişsinizdir. Zamanında fark etmişseniz ve mesafe de varsa, aracın direksiyonunu kırmanız gerekir. Yoksa....

    Şoförün aracı feda etmeyi göze alıp kurtarabildikleriyle birlikte dışarıya atlayacak cesareti varsa ne âlâ.

    CHP otobüsünün bir seçim öncesi daha siyaset trafiğindeki konumu işte tam burasıdır.

    Siyaset biliminin genel argümanlarına ve yakın Türkiye tarihine hâkim olanlar için projeksiyon, Çetin Altan’ın bir yazısında dediği gibi, “tekerrür eden tarih değil insanların aptallığıdır” tesbitiyle özetlenecek kadar net.

    Amentü halinde güzergâhından milim sapmadan seçimin ardından şarampole yuvarlanacak ve pelteye çıkacak olan CHP’miz, üstünkörü bir kaporta boya tamiratının ardından yeni bir uçurumun eşiğine varacağı güne dek yine devam edecek yolculuğuna. Tıpkı bir David Lynch filmindeki gibi, kayıp otobanda gidecek de gidecek. Ne yazık ki ne şoföre ne de muavinlerine, iktidar durağına varıp şöyle ağız dolusu bir “geçmiş olsun” demek nasip olacak.

    Çünkü yeni muavinler de yine müşteri ilişkilerinden bihaberler arasından; yedek şoförlerse kaptana copilotluk yapıp seyahatin güvenliğine katkı sağlamak şöyle dursun, hâlâ otobüsün kaçınılmaz uçuşunda artistik puanları arttırmanın hevesindeler.

    Otobüsün, İzmir’den, Kadıköy’den, Çankaya’dan binen kalburüstü yolcularınıysa sormayın gitsin; cam kenarını kapmanın hırsıyla gözleri kör.

    O “yolları” bildiği için otobüsü bunca yıl gözü kapalı süren şoförünün mola yerinin tuvaletinde basılmasının ardından hazin sona giden otobüsün direksiyonuna oturtulan yeni şoför de aracın boş koltuklarını doldurma derdinde. “Sezgin Tanrıkulu diye bir muavin varmış” diye söyleniyor, “Diyarbakır’da da çevresi genişmiş, çok yolcu getirir bize.”

    Hoş, otobüsün Diyarbakır acentesi “istemüzük” diye kazan kaldırdı zaten ama şoförümüz, sevilen bir muavinle çalışsa da hiçbir yolcunun son durağı kaza olan bir otobüse binmek istemeyeceğini, o “huysuz” yolculara yoldaşlık etmeyeceğini aklına bile getirmiyor.

    Nereye gitsem, kiminle konuşsam bu mevzu gündeme geliyor.

    Ne yapsın biçareler AKP’nin bir dönem daha iktidara gelmesi halinde (ki bu rekor olur) mesela, kamu da “kendilerinden” olmayanlara yaşam hakkı tanımayan bir perspektifle yürüttükleri kadrolaşmaya, açılımlar konusundaki ağırkanlılıklarına, AB ile ilişkilerin gönülsüzleşmesine ve partinin kimi kurmaylarının MHP’yi mumla aratan çıkışlarına, burunlarından kıl aldırmaz tutumlarına kimin karşı duracağını düşünüyorlar.

    Medet ya muhalefet diyorlar.

    Bildiğiniz üzere ben bu tarz bir muhalefetin CHP’den geleceğine inanmıyorum. Zira ülkede gerçek bir sol muhalefeti arzulayan ve bu konuya kafa yoran bizlerin giriştiği arayış ve nihayetinde önerdiği formüller ne Kılıçdaroğlu’nun ne de ekibinin umurunda.

    Kaldı ki sözkonusu tartışmalarda garip bir şekilde memleketin seçmen profilinin sosyolojisi ve satıcının iş bilmezliği gözardı ediliyor.

    Moral bozmak pahasına da olsa bir an için gerçekçi olalım. Bu ülkede, MHP ve CHP gelenekleri arasında hareketlilik gösteren, siyaseten muhafazakâr olan ancak günlük yaşam patrikleri sözkonusu olduğunda elitist-modernist zihniyete sahip yüzde kırk civarında bir kesim var.

    Ülkenin dünya konjonktürüne koşut gelişimiyle kısmi bir dönüşüm yaşayıp refleksleri zamanla “yumuşayacak” olsa da sözkonusu seçmen için bu örgütler bir ihtiyaç.

    E, solda durmayan, devrimcilikleyse alakası bile olmayan, piyasanın kurucusu olduğu halde bir türlü sürümden kazanamayan bu seyahat acentesi, mecbur olduğu hazır müşteri potansiyelini gözden çıkartabilir mi?

    Partini konuştuğum ne kadar yöneticisi varsa “zor” diyor. Kürtlerle kısmı bir seçim ittifakından ibaret pazarlama strateji karşısında bile kaygılılar.“Reel CHP” ile tanışmamızın an meselesi olduğuna dair ciddi duyumlar konuşuluyor Ankara kulislerinde.

    Günlerdir bu konu üzerinde duruyor olmamıza bakıp, CHP’de bir değişim iradesinin baş gösterdiğini düşünmeyin. Bu hareketliliğin yegâne anlamı, muhalefet ihtiyacının bir kısım sol demokrat seçmenin beklentilerinde yoğunlaşmasıdır.

    Hülasa, siyasi bir mücadele geleneğinden gelmeyen, iradesi dışında kaptan koltuğuna oturtulan, hatta ehliyetinin varlığından bile şüphe duyduğumuz bir şoförden uçurumun eşiğinde medet umulması güldürüyor beni.

    Yirmi birinci yüzyılda yüzünü dünyaya dönmüş bir ülkenin yönetimine talip olduğunu dillendiren sol bir partinin yenilik olarak, tarihinde yalnızca 70’lerde kısa bir süre iktidara gelebilmiş önderinin argümanlarını dillendirmesi karşısında da Lenin’in şu sözleri aklıma geliyor, kimse kusura bakmasın. Kautsky’i Kılıçdaroğlu ile değiştirdim:

    “Belli ki Kılıçdaroğlu, polisin kalabalık halinde halkın gülmesini yasakladığı bir ülkede siyaset yapıyor, yoksa alaya alınarak öldürülürdü.”

  6. #5
    Kayıt Tarihi
    Mar 2010
    Nerede
    manisa
    İletiler
    378
    Dilekçeler Sözleşmeler
    1
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Cevap: Melih Altınok -(Gerçek Solaçık)

    Kim bu cinnet rejimin uğruna olmadı ki feda...
    Devletin, 2000 yılındaki “Hayata Dönüş” operasyonuyla, sorumluluğu altındaki onlarca insanı katlettiği, sakat bıraktığı vahşetin fotoğraflarına bakıyorum. Adorno’nun “Auschwitz’den sonra şiir yazmak barbarlıktır” sözlerini nasıl bir ruh haliyle dillendirdiğini daha iyi anlıyor insan.

    Bu konuya salı günü girmeyi düşünüyordum ama araya, son günlerde “10. Yıl Marşı’nı bırak 100. yıl marşına bak” herzeleriyle yeniden pişirilmeye çalışılan neo-kemalizmin son modernizasyon projesi girdi.

    Aslı sözkonusu tartışmalar, ta kuruluşundan beri bize karşı örgütlenmiş devlet aygıtı karşısında aczimizin ağıtı olan bu yazıda okuyacağınız hikâyenin, spontane gelişen münferit bir vakanın ötesinde, sistemli bir katliam projesi olduğunun daha iyi anlaşılmasını da sağlıyor.

    Çünkü net bir biçime görüyoruz ki, o frankenştayn yaşıyor, savaşıyor! Hâlâ toplumsal mühendislik projelerinin peşinde, siyaseti de yeni imajı doğrultusunda birtakım suni ittifaklarla falan dizayn etme hevesinde.

    Evet, yakın tarihiniz tarifi imkânsız acılarla dolu olunca, normal şartlar altında 5-10 demokrasinin anca sindireceği bizdeki bu devlet eliyle ilenmiş katliamlar silsilesi, kolektif bilinçaltının çoraklaşmaya yüz tutmuş hafızasının kıvrımlarında önemsiz bir leke haline dönüşüyor.

    Oysa ki çok değil, şunun şurasında henüz on yıl önce yaşanmış bir dram sözünü ettiğimiz. Ne var ki ülkenin büyük çoğunluğunu oluşturan 20 yaşındaki gençlerimizin, Cumhuriyet tarihinin gördüğü en büyük zulmün son sekiz yılda yaşandığına dair martavallar eşliğinde dünün gerçeklerinden uzaklaştırıldığı bir ortamda, AKP öncesine denk gelen bu baskı ve zulüm yılları, arkeologların Anadolu’da “kayıp çağ” dedikleri 400 yıl muamelesi görüyor.

    Verilen mesaj ve arzulanan tepki hep aynı sloganda billurlaşıyor:

    “Sivil dikta geliyor, tehlikenin farkında mısınız?”

    O büyük zulmün sürdüğü günlerde bu duruma isyan eden vicdanımız Perihan Mağden gibi bir iki kalemi linç etmeye soyunan, “Sahte oruç kanlı iftar” manşetleri atan Doğan medya bugün kampuslardan öğrenci mağduriyetleri devşirmekle meşgul.

    AKP fobisinin “yoldaşlığa” terfi ettirdiği kalem erbabına inat, edebîlikten uzaklaşmak pahasına, hayaletleri değil gerçeği anlatmak boynumuzun borcudur.

    O halde önce, bu katliamdan “ölmeden” kurtulan ve bugün 44 yaşında olan Hacer Arıkan’a kulak verelim:

    “Aynı zamanda içeriye silahlarla ateş ediliyordu. O anda koğuşun camlarını kırarak içeriye atılan bombaların bazılarını dışarıya fırlattık. Bu defa camlardan ateş bombaları fırlatmaya başladılar, yataklar tutuştu. Ateşi söndürdük. Tam koğuştan çıkıp alt kattaki yemekhaneye yöneliyorduk ki, koğuş tavanında açılan deliklerden bir tanesinden hortum sarkıtıldı ve odaya bir sıvı yayıldı. O anda beynimden aşağı bir ısı hissetim, ancak alev almadığım için yandığımı anlamadım.”

    Sizin de içiniz yanmıyor mu Hacer’in eriyen yüzüyle birlikte? Devam ediyor tanığımız:

    “Kapıya giderken yumuşak bir şeye bastığımı hissettim. Daha sonra Gülser Tuzcu’nun cesedi olduğunu öğrendim. Şefinur ve Gülseren arkadaşlarımın halini gördüğümde şok geçirdim. Yüz derileri sarkmıştı; resmen damla damla eriyordu.”

    Bildiğiniz üzere üzerinden on yıl geçtikten sonra Hayata Dönüş Katliamı’nın duruşması salı günü başladı. Katliam emrini veren komutanlar ve siyasiler değil, yalnızca zavallı 39 piyon yargılanıyor.

    Telefonla görüştüğüm, katliama maruz kalanların avukatlığı üstlenen Ömer Kavili “Bu, devletin sistemli bir imha operasyonuydu. Gölbaşı’dan özel bir birlik, Hava Kuvvetleri’ne ait uçaklarla operasyon noktalarına getirildi. Öldürülen tutuklu ve hükümlülerin bedenlerinden çıkan mermilerin hangi silahlara ait olduğu belli olmasın diye, cesetlerdeki yara izleri kesici aletlerle deforme edildi. Bu durum bizzat Adlî Tıp Kurumu tarafından da tesbit edildi” diyor.

    Elbette hukuk önünde hesabı sorulacak sorumlulardan, ben artık buna inanıyorum.

    Ama merak ediyorum, Hacer’in yukarıdaki resmi, gece başlarını yastığa koyduklarında gözlerinin önünde belirmiyor mu hiç?

  7. #6
    Kayıt Tarihi
    Mar 2010
    Nerede
    manisa
    İletiler
    378
    Dilekçeler Sözleşmeler
    1
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Cevap: Melih Altınok -(Gerçek Solaçık)

    Yeni CHP, yeni Radikal ve siyasi ağabeyler
    Kılıçdaroğlu’nu “Çok çalışacağız” manşetiyle karşılayan Radikal’in, “yeni” CHP’yi de “yeni Radikal” olarak selamlaması belki kronolojinin cilvesidir.

    Ama gazetenin ve bazı yazarlarının, CHP’den “umutsuz” olanlara karşı yürüttüğü ve kuşkusuz ideolojik alanda cereyan etmesi gereken bu tartışmada yalnızca moral değerlere yüklendiklerini gördükçe, huylanıyor insan.

    Gerçi, CHP güzellemesi yaparken kendileri tıpkı bir kedi gibi resmî ideolojiye sürtünürken yakalananların saldırganlıklarına alışığız. Ama şimdi de bu tartışmaya, müdahaleleri daha çok mafya jargonundaki “hakemlik” müessesesini akıllara getiren siyasi ağabeyler “hop dedik” edasıyla arzı endam ettiler.

    İma etmekten bîhal olanlardan değilim; çekoslavakyalılaştıramadıklarımızdanbiri falan demeyeceğim, elbette isim vereceğim.


    Bugüne değin pek çok söylemini sahiplendiğim ancak Radikal’deki macerasının CHP kulvarında bize hayal kırıkları yaşatan Sırrı Süreyya Önder bu tanıma çok uyuyor.

    Evet, Önder’in bir zamandır “Tek yol...” diye önerdiği, doğruluğunu da “liberallerin tepki vermesi nedeniyle” otomatiğe bağlayarak çıkarsadığı sol güç birliği ittifakında, BDP’ye önerdiği olmazsa olmaz parti CHP’dir.

    Hani şu şaibeli generaller görevden alındığında, “bu sivil darbedir” açıklaması yapan, darbe planlarında makam mevki önerilecek Süheyl Batum, Seyfi Oktay gibi isimlerin yanı sıra, Diyarbakır’daki barış kutlamalarında yiyeceğimiz pastayı vestiyerde unutan Sezgin Tanrıkulu’nun da katıldığı tek cumhuriyetin kadim fırkası ya, hah işte o CHP!

    Tamam, “Savaşma konuş” sloganından feragat edip “Yeni CHP’yi cilalayacak 500 bin radikal aranıyor” kampanyasına soyunduğunuz aşikâr.

    Tamam, CHP’nin Kürt ve Türk halklarının mağduriyetindeki sicilini unutup, “AKP’li muhafazakârların ülkeyi Putin-Medvedev döngüsüne mahkûm edeceğinden” ciddi ciddi kaygılanan Önder’in, “Büyükerşen’in cumhurbaşkanlığından onur duyacak insanları” üçe beşe bakmadan ittifaka çağırmaya elbette hakkı vardır.

    Ama bunu, “Dünyanın en ahmakça referandumu” dediğin halkoylamasına teveccüh eden Türkiyelilerin güvenilmezliğine falan bağlarsan, ben de yaşıma başıma bakmadan, senin üslubunla “Hop dedik Sırrı Ağabey” derim!”

    Derim çünkü bu saçma sapan işe karşı çıkan ez cümle cepheyi “genel bir başlık altında sağ olarak nitelendirmekte” hiçbir beis görmüyorsun. Devrimci üstatlara sordum, onlar da onay verdi devrimciliğin gereği budur iddiasındasın.

    “Ülke yarı başkanlık sistemine geçti farkında mısınız” derken çare olarak sunduğun MC ittifakının, ülkede başlayan dönüşüm sürecinin önünü kesecek gerçek bir karşı devrim reçetesi olduğunun da farkında değil misin Önder?

    Kaldı ki, bir DHKP-C sempatizanı mesela, parlamenter sistemde çözüm olabileceğini savlayan solcuya,“liberal” de der, “revizyonist” de. Gıkımız da çıkmaz; en fazla “Hayal görüyorsun be yoldaş” deriz. Ama kendi içerisinde tutarlıdır bu öneriyi yapan radikal. Çünkü ona göre parlamento da, düzen partileri de, seçim de sistemin devamını sağlayan hava delikleridir, göz boyamadır, çelişkiyi absorbe eden birer ideolojik aygıttır.

    Ama CHP ”sempatizanlarının” kalkıp devletin ideolojik aygıtlarından kendi gönlünde yatanı seçmeyenleri devrimcilik adına sağcılıkla, sola düşman olmakla suçlamasından daha komik bir durum olabilir mi?

    Tek sözüm Önder’e değil elbette, bir zihniyete...

    Eğer bu ülkede solun gelişmesi için bir şeyler yapmak istiyorsanız boş verin şimdi size yer açmaları için CHP’ye yolladığınız “kirvelerinize” ideolojik lojistik sağlamayı; vatandaşa Cumhuriyet’in partisinin Kürt coğrafyasında salınması için manipülasyon yapmayı. Kimse yemez bunu; bu ülkenin en bilinçli kesimini oluşturan Kürtler hiç yemez.

    “Organikliğinizi” azıcık sarsmayı, orta yolcu söylemlerle hiçbir şey demeden herkese mavi boncuk dağıtmayı, o ağzınızdan düşürmediğiniz “vicdanın” gereğini bir yapın hele. Mesela, Kürt halkının güvenini ve sevgisini, “cemaatini” gerektiğinde vantrologluk yapmadan cesurca eleştirerek kazanmış Sevgili Orhan Miroğlu’nu açıkça, fütursuzca tehdit eden PKK’ye bir “hop” deyin de görelim; amasız ama, kemiksiz.

    Vakti zamanında Dersimli Kürtleri, Alevileri gazlayarak öldüren partisinin mirasını açıkça reddetmeyen, Kürt bile demekten aciz Kılıçdaroğlu ile Kürdistan’da buluşturmayı arzuladığınız Ahmet Türk’e, “Ne diyorsun abi bir de hele, vicdanımız Orhan da tehdit edilir mi yahu” diye de sorun?

    Afili bıyığım yok, şivem de apartman çocuğu ayarında işte. Delikanlı jargonuna çok hâkim değilim yani, kabalık ettiysem affola.

    Ama ne yapayım, hakikaten vaat ettikleri gibi “çok çalışıyorlar!” Ayrıca kafamdaki solun alâmetifarikası tüm dünyada olduğu gibi ne erillik, ne de delikanlılık. Ne ağabeylik ne şeflik tanıyorum. Kızınca, “Allah taş eder çemkirilir mi onlara hiç” denenleri de eleştiriyorum.

    Allah cezamı versin işte!

  8. #7
    Kayıt Tarihi
    Mar 2010
    Nerede
    manisa
    İletiler
    378
    Dilekçeler Sözleşmeler
    1
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Cevap: Melih Altınok -(Gerçek Solaçık)

    Olağan şüpheliler
    Hafta sonu Antalya’da çok sayıda eski ve yeni diplomatın katıldığı Türk Atlantik Konseyi toplantısındaydım.

    Türk dış politikasına damgasını vurmuş, hepimizin tanıdığı onlarca yılın “ağır” hariciyecileri oradaydı.

    Tahmin edeceğiniz üzere, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana dış politikada sorunlarımızın müzminleştiği alanlarda, genel olarak iç politikaya yönelik milliyetçi söylemlerle resmî ideolojinin “katılığını” muhafaza etmeyi “diplomasi” belleyen zihniyetin kadim temsilcilerinin biraraya geldiği bu toplantıdan beyin fırtınası ürünü olan reçeteler falan çıkmadı.

    Sıkıcı ezberler bir kez daha tekrarlandı ve dağıldık işte.

    Ne bürokratların ne de diplomatların yabancısıyım. Daha önce de bu köşede, konuya dair görüşlerimi defalarca açıkladım.

    Hükümete, “AKP uyuma bürokratlarına uyma” diye seslendim; çözüm olaraksa “Bütün iktidar sivillere” diye sesim çıktığınca haykırdım.

    Ne var ki bu yazılar, bürokrasinin somut eylemlerini eleştiren, genel politik argümanlarla desteklenen öngörülerden oluşuyordu.

    Ama Kuzey Atlantik Paktı’nın güneyde yapılan ve Sözcü gazetesinin nadiren masalardan eksik olduğu bu toplantısında, dört gün boyunca bürokratların gündelik yaşamlarını gözlemleyerek, içlerindeki “güneyliyi” tanıma fırsatı buldum.

    Dünyayı kasıp kavuran WikiLeaks belgelerinde “güvenilmez adam” olarak anılan Ahmet Davutoğlu’nun nasıl bir atmosferde ezber bozmaya soyunduğunu anlamaya çalıştım.

    Ve açıkçası tek kelimeyle ürktüm.

    Merak ediyorum, Sayın Davutoğlu, son dönemde herkesin takdirini kazanan cesur dış politika perspektifini, öyle kolay kolay değişmesi mümkün olmayan bu statükocu yapıya rağmen nasıl oluyor da hâlâ yürütebiliyor. Vallahi helal olsun!

    Şaşkınlığımı ve eleştirilerimi aktardığım diplomasiyi yakından takip eden ve ulusalcı reflekslerinin baskın olduğu kimi meslektaşlarımın “Başka bakanlıklar bir yana Dışişleri’ndeki bu yapı mutlaka korunmalı” dedikleri, benimse toplu halde halktan uzak bir adada yaşadıklarını düşündüğüm bu ultra elit hariciyecilere rağmen onca açılım “kazaya” uğramadan iyi sürüyor.

    Tamam, bu yalnızca Türkiye’ye özgü bir durum değil. Dünyanın her yerinde bürokrasi sınıflara, sivil topluma ve dolayısıyla değişime düşmandır. Ama çok açık söylüyorum, AKP’nin bu bürokrasi içinde yatacak yeri yok.

    Elbette bürokratların AKP’li olması gibi bir zorunluluk da yok ama arkadaş hepsinin CHP’li ya da TSK âşığı olması mütemmim cüz müdür?

    Tabii ki ülkenin içinde bulunduğu dönüşüm sürecine entegre olmuş demokrat, reformcu bürokratların da hakkını teslim etmemiz gerekiyor. Bakanlık sözcülüğü ve ilgili birimlerde, olması gerektiği gibi “patronları” olan siyasal iktidarın reformist perspektifini benimseyen, ‘Kapıkule’den sonra’da bugünkü görevlerini layıkıyla sürdürebilecek çok değerli diplomatlarımız da var.

    Ama bu istisnalar tablonun vahametini değiştirmiyor.

    Bildiğiniz üzere, geçtiğimiz günlerde Taraf’ın manşetinde hükümetin, WikiLeaks belgelerinin yayımlanmasının ardından bürokrasiyi neşter atacağı şeklinde bir kulis haber yer aldı.

    Muhtemelen yeni WikiLeaks belgeleri arasında, AKP’den rahatsızlık duyan ve “tehlikenin farkında” olan ABD’li, İsrailli vs. neocon diplomatlarla yakın ilişkileri olan, mevkidaşlarına birtakım jurnaller veren diplomatlar da ifşa edilecektir. Hatta bu dalga, sözkonusu diplomatlarla ilişkileri, mesleğin kulis faaliyetlerini “çoktan” aşıp “işbirliğine” dönen kimi gazetecileri de kapsayacaktır.

    Bu olası fırtınanın ardından başkentte diplomasi alanında nasıl bir yaprak dökümü yaşanacak hep birlikte izleyip göreceğiz. Çok da bekleyeceğimizi sanmıyorum.


    Cynara cardunculus

    Maraş Katliamı davasının bir numaralı sanığı Ökkeş Şendiller (Kenger) hakkında, yalnızca dönemin mahkeme kayıtlarına yer verdiğim yazımdan ötürü dört bin lira tazminat ödemeye mahkûm oldum. Yargı süreci devam ediyor, itiraz hakkımı kullanacağım. Ancak Bay Kenger heyecanlanmış olmalı ki, geçen günlerde kimden ne kadar kazandığının listesini çıkartıp tehditkâr bir üslupla bunu basına duyurdu. Benden başka BDP Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis ve Pir Sultan Abdal Derneği’nden de tazminat kazanmış Bay Kenger. Bu ülkede bir gazeteci kamu yayıncılığı ve evrensel ilkeler gereği sırf tarihi hatırlattığı için, üstelik de hakaret içermeyen bir yazısından ötürü parayla terbiye edilmeye çalışılacaksa, bu da tarihte hatırlatılır kuşkusuz. Ama bedeli ne olursa olsun mezarlarında eşek dikeni (cynara cardunculus-kenger) bile bitmeyecek Maraş Katliamı faillerinin peşlerini ömrün boyunca bırakmayacağım. Bu bireysel bir mesele de değil; her şeyden önce, 1978’de Maraş’ta sırf Alevi, solcu oldukları için, bizzat darbeciler tarafından sevk ve idare edilen faşistlerce katledilen ninelere, annelere ve süngüye geçirilen şuncacık bebelere karşı boynumun borcudur.

  9. #8
    Kayıt Tarihi
    Mar 2010
    Nerede
    manisa
    İletiler
    378
    Dilekçeler Sözleşmeler
    1
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Cevap: Melih Altınok -(Gerçek Solaçık)

    Başbakana solcu bir danışman lazım
    Kesinlikle lazım...

    Elbette Başbakan’ın kendi alanlarında uzman bir danışman kadrosu var. Eminim uzmanlıkları dâhilindeki işlerini de iyi yapıyorlar.

    Ama son dönemde hangi televizyon kanalını, gazeteyi açsak karşımıza çıkan öğrenci eylemleri ve polis şiddeti konusunda Başbakan’ı ve doğal olarak hükümeti, galat haliyle, “enforme” etmekte yetersiz kaldıkları aşikâr.

    Tamam, Başbakan’ı hepimiz tanıyoruz. Öyle çok da “danışan” bir isim olmadığının, duygusal hareket ettiğinin farkındayız. Ama ne olursa olsun, mesela bölgedeki konuşmalarında Ehmedê Xanî’ye atıfta bulunurken, mesela partisinin son kongresinde Alevileri unutmadığını gösterirken, mesela referandum sonrası “Devrimci Sosyalist İşçi Partisi”nin nezdinde özgürlükçü solcuların gönlünü alırken birilerine “sorduğu” aşikâr.

    Aslında Başbakan Erdoğan başlıktaki öneriyi, ta 2007 genel seçimlerinde, AKP’nin zaferini ilan ettiği günün akşamı yaptığı o meşhur “Bize oy vermeyenlerin de başbakanı olacağım” mealindeki konuşmasının gerekliliği olarak değerlendirmeliydi. Belki de, AKP fobiden yakasını sıyırıp gerçek muhalefete terfi eden sol ve demokrat kesimlerin partisine sunduğu şartlı desteği cesurca açık ettiği 2007’de, o onurlu “muhtıra günlerindeki isyan” sırasında yapmalıydı bunu.

    Yapmalıydı çünkü Başbakan son dönemdeki bazı çıkışlarıyla, sol, sosyal demokrat çevrelerde, kendisine ulusalcı faşistler kadar önyargılı olmayanlarda bile “nefret” uyandırmak için çabalıyor adeta.

    Başbakan kendisi aleyhinde pankart açtan, slogan atan öğrencileri polis hunharca cezalandırdığında, hadi “n’oluyor” falan demesinden de geçtik, hiçbir açıklama yapmasa, alışık olduğumuz ceberut hükümet liderleri gibi “Polisimiz de polisimiz” diye tutturmasa en azından, işler bu raddeye gelmezdi.

    Görün bakın, o çevreleri ve reflekslerini çok çok iyi tanıyan birisi olarak söylüyorum, Başbakan ve kurmayları demokrasi açısından kabul edilemez sert açıklamalarını sürdürdükçe bu eylemler silsilesi artarak sürecek.

    İşlerini yapıyor gençler; ses geldikçe de, aklıselim davranması gereken hükümet “büyükleri” kendilerini tahrik ettikçe ve itidalli teyzelerin, amcaların bile otobüste, pazarda, bakkalda bu görüntülere isyan ettiğini gözlemedikçe de işin dozunu arttıracaklar.

    Evet, bizzat medyanın bu olaylara aşırı yer vermesinden yakınan Başbakan’ın sayesinde, artık tek bir öğrenci yumurta atsa bile haberdir.

    Dediğim gibi Başbakan’ı tanıyoruz. Aslında pekâlâ olur ama çıkıp da ilk günkü tavrında biraz bile olsa yumuşama gösteremeyeceğini biliyoruz. Ama en azından seçim sürecinde daha da yoğunlaşacaklarını tahmin etmek için kâhin olmamızın gerekmediği benzeri olaylarda biraz daha “suskun” kalmalı.

    Şimdi, AKP öncesi dönemde, polis üniversitede, sokakta ensemizde boza pişirirken kapıları bize duvar olan, ancak son dönemdeki hassasiyetleri genel olarak sevindirici olmasına rağmen, konjonktürel düşündüğümüzde ikiyüzlülük kokan merkez medya ve onun vicdan simsarı münevverleri üzerine atlarlar, biliyorum.

    Peşinen söyleyeyim, başlıktaki öneriyi bayram değil seyran değil yapmıyorum elbette. E ben de “tek” mesleği gazetecilik olan bir yazarım. Dolaysıyla ne kimseyi yönlendirmeye, kimseye “gaz vermeye” muktedirim, ne de bürokrasinin ya da siyasetin, tıpkı benim de kendileriyle olmayacağı gibi, bir “anarşikle” işi olur.

    Evet, Başbakan’a kendini solda tarif eden ve o çevrelerin geleneğini, beklentilerini ve reflekslerini yakından tanıyan bir danışman önerildiği bilgisini, ismi bende saklı çok güvenilir bir kaynaktan edindim.

    Solcu danışman önerisi referandum sürecinde yoğun olarak gündeme gelmiş, son dönemlerde de çeşitli vesilelerle üzerinde konuşuluyormuş. Hatta kamuoyunun yakından tanıdığı özgürlükçü sol çevreden birkaç somut isim bile telaffuz ediliyormuş.

    Ben bu isimleri duyunca gerçekten çok heyecanlandım. Eğer Sayın Başbakan da bu önerileri dikkate alırsa, Alevi, Kürt, Roman açılımı derken toplumun tüm kesimleriyle bütünleşme perspektifini ortaya koyan, en azından buna meyleden, hükümet demokratikleşme yolunda önemli bir adım atmış olur.

    Kaldı ki bu adım, politik bir tercihin ötesinde eksikliği hissedilen elzem bir “açılım” da. Öyle ya, Başbakan’ın Kürtleri, İslami kesimleri... “takip” eden danışmanları var. Sol ya da Aleviler niçin bu yelpazenin dışında kalsın, öyle değil mi? Obama’nın danışman kadrosuna bir bakın hele.

    AKP içinde süreci doğru okuyan ve solcu danışman önerisini partinin daha başarılı olması için yapan kesimlerin bu talebini ben AKP’nin siyasi bekası için değil, solun temsili için desteklediğimi açık açık söyleyeyim de, satır aralarından gezip “yandaş dedektörlüğü” yapan solcumsularda çarpıntıya neden olmayayım.

    Biz buna kazan kazan diyoruz.

+ Konuyu Yanıtla

Bu sayfada bulunan kavramlar:

melih altınok un sevgilisi

melih altınok un sevgilisi kim

melih altinok dsip limiMelih altınokun yeni projesi nedırmelih altınokun evi neredemelih altinokun sevgilisiendami cilvesi beni yakiyord dinlemelih altinok un
Forum

Benzer Konular :

  1. Acı ama gerçek
    iyi çalışmalar. alacağım hakkında dört ay önce çeşitli konularda bilgi almak için sayın Başbakanımıza yazı yazmıştım. Başbakanlık ise benim dilekçemi...
    Yazan: fatihaydın09 Forum: İcra ve İflas Hukuku
    Yanıt: 0
    Son İleti: 16-01-2014, 09:18:09
  2. Kemal Kılıçdaroğlu-Melih Gökçek
    CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve Ankara'da yirmi yılı aşkın bir süredir Belediye Başkanlığı görevi yapan Melih Gökçek'in bir televizyon...
    Yazan: Av.Selin Çam Forum: Güncel - Siyaset - Tarih - Tartışma
    Yanıt: 24
    Son İleti: 17-01-2009, 16:07:29
  3. Melih Gökçek ODTÜ'yü yıkacakmış!
    Yikmayi planliyorda muhakkak yerine baska bir sey dikmeyi planliyordur,sizce bu "sey" ne olabilir?
    Yazan: Av.Ulaş Değirmenci Forum: Güncel - Siyaset - Tarih - Tartışma
    Yanıt: 8
    Son İleti: 28-07-2008, 17:33:54
  4. Hayattaki 6 gerçek
    Hayattaki 6 gerçek: 1) Bir insanın diliyle tüm dişlerine dokunması imkansızdır. 2) İlk gerçeği okuduktan sonra bütün aptallar diliyle...
    Yazan: sonpişman Forum: Mizah - Eğlence
    Yanıt: 1
    Son İleti: 06-05-2008, 21:00:35
  5. Acı ama gerçek
    PASTA Firina geldigimde, ortalikta ekmek görünmüyordu. Eski bir dostum olan firinci: - Biraz bekleyeceksin hocam, dedi. Iki-üç dakikaya kadar...
    Yazan: commodore1tr Forum: Yaşam - Sohbet - Forum Oyunları
    Yanıt: 13
    Son İleti: 22-06-2004, 13:09:49

Yetkileriniz

  • Yeni konu açma yetkiniz yok
  • Konuya cevap verme yetkiniz yok
  • Dosya ekleme yetkisi yok
  • İleti düzenleme yetkisi yok
  •  


2022 tarihli Hukuk Blog |  Arabulucu |  Hukuk Kitapları |  Alman Hukuku |  Özel Güvenlik AŞ. |  İş İlanları |  Ankahukuk |  Psikolog |  Site Ekleme |  Sihirli Kadın |  Sağlık |  Satılık Düşecek Domainler |  Bayefendi |  Afternic Alanadı satış (Domain alımı) | 

™ Marka tescili, Patent ve Fikri mülkiyet hakları nasıl korunuyor?
Hukuki.Net’in Telif Hakları ve 2014-2022 yılları arası Marka Tescil Koruması Levent Patent tarafından sağlanmaktadır.
♾️ Makine donanım yapı ve yazılım özellikleri nedir?
Hukuki.Net olarak dedicated hosting serveri bilfiil yoğun trafiği yönetebilen CubeCDN, vmware esx server, hyperv, virtual server (sanal sunucu), Sql express ve cloud hosting teknolojisi kullanmaktadır. Web yazılımı yönünden ise content management (içerik yönetimi) büyük kısmı itibari ile vb olup, wordress ve benzeri çeşitli kodlarla oluşturulan bölümleri de vardır.
Hangi Diller kullanılıyor?
Anadil: 🇹🇷 Türkçe. 🌐 Yabancı dil tercüme: Masaüstü sürümünde geçerli olmak üzere; İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Hintçe, Rusça ve Arapça. (Bu yabancı dil çeviri seçenekleri ileride artırılacak olup, bazı internet çeviri yazılımları ile otomatik olarak temin edilmektedir.
Sitenin Webmaster, Hostmaster, Güvenlik Uzmanı, PHP devoloper ve SEO uzmanı kimdir?
👨‍💻 Feyz Pazarbaşı & Istemihan Mehmet Pazarbasi[İstanbul] vd.
® Reklam Alanları ve reklam kodu yerleşimi nasıl yapılıyor?
Yayınlanan lansman ve reklamlar genel olarak Google Adsense gibi internet reklamcılığı konusunda en iyi, en güvenilir kaynaklar ve ajanslar tarafından otomatik olarak (Re'sen) yerleştirilmektedir. Bunların kaynağı Türkiye, Amerika, Ingiltere, Almanya ve çeşitli Avrupa Birliği kökenli kaynak kod ürünleridir. Bunlar içerik olarak günlük döviz ve borsa, forex para kazanma, exim kredileri, internet bankacılığı, banka ve kredi kartı tanıtımları gibi yatırım araçları ve internetten para kazanma teknikleri, hazır ofis kiralama, Sigorta, yabancı dil okulları gibi eğitim tanıtımları, satılık veya kiralık taşınmaz eşyalar ve araç kiralama, ikinci el taşınır mallar, ücretli veya ücretsiz eleman ilanları ile ilgili bilimum bedelli veya bedava reklamlar, rejim, diyet ve özel sağlık sigortası gibi insan sağlığı, tatil ve otel reklamları gibi öğeler içerebilir. Reklam yayıncıları: ads.txt dosyası.
‼️ İtirazi kayıt (çekince) hususları nelerdir?
Bahse konu reklamlar üzerinde hiçbir kontrolümüz bulunmamaktadır. Bu sebep ile özellikle avukat reklamları gibi Avukatlık kanunu vs. mesleki mevzuat tarafından kısıtlanmış, belirli kurallara tabi tutulmuş veya yasaklanmış tanıtımlardan yasal olarak sorumlu değiliz.
📧 İletişim ve reklam başvuru sayfası nerede, muhatap kimdir?
☏ Sitenin 2022 yılı yatırım danışmanı ile irtibat ve reklam pazarlaması için iletişim kurmanız rica olunur.
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution 4.0 International License.