Kahrımı yalnızlığıma vurduğum o eylül günleri,
Bir çilem kuşağı sarardı bütün ufkumu,
Hiç abartmazdım yalnızlığımı ,
Saçlarımı omuzlarıma döker öyle yürürdüm sesizce,
Kimseler olmazdı sokaklarda ,
Akrepler kör gecelerimi sokardı tam karnından,
Ve ben benimle kalırdım.
Işıklar çoktan çökmüş olurdu dizlerimin dibine.
Bir alaca sarılıkta ortalık ben olurdum.
Yada ben ortalığın lisanıyla konuşurdum tanrıyla,
Kimbilir hangi yıldız dudaklarımdan bir öpüş lezzeti alırdı,
Bir tutam serinlik bir dil yarası gibi acıtırdı sol yanımı,
İçimdeki ben çıkardı kaldırımlara,
Koluma girer beraber çekirdek çıtlatırdık,
Sol yanımın ağrısını tutardı zavallı…

Bir göç yaşanırdı beynimin uçsuz bucaksız vadilerinde,
Gitme kal diyen bir şeyin ellerime sarıldığını sanırdım ,
Kaldırım kenarlarına birikmiş su birikintilerinde yansırdım belli belirsiz,
Hemen başımın yanında o yıldızın aksi belirirdi ne hikmetse,
Ellerime sarılan eylül yapraklarından başkası değildi halbuki,
Unut demiş ssin geceme çizilen o alaca resimin altına,
Umut demişim yanına, umutsuzca,
Sen gelmesende olur niye unutayım,
Tek hecelik bir ömür içinde unutmak niye,
İhanet bana göre değil!...


Unutmamışım çok şükür,
Aynı buruk lezzet damarlarıma güç katıyor hala,
Yıllar sonra,
Hala kırık kaldırım taşlarına değen ayaklarımın sesindeyim,
Hala iliklerime kadar eylüllerle ıslanabiliyorum,
Ufkuma çizdiğin resmin altında korunuyorum ,
Tamam ;
Sen olmadığından için gümüş geceler yaşamıyorum,
Ama genede sensizliğe hiiiiiç pişman olmadım bilki!
Bu alaca buruk eylülün farkına nasıl varacaktım?
Nasıl geçecektim ki gurbetin bu yanına?
Seninle bir dakika ,
Sensiz bir ömür ….

Ayazoglum