Bir süreden beri karargahında İsrail’in kuşatması altında hapis hayatı yaşayan Filistin Lideri Yaser Arafat hayatı pahasına haklı direnişini sürdürmeye kararlı. Ciddi sağlık sorunları olan Arafat kamuoyunun son derece duyarsız kalmasına rağmen, 4 oda ve 1 koridordan oluşan, suyun olmadığı ve elektrik kısıntısının sürekli olduğu karargahında gerçek bir lidere yakışacak tavırlar sergiliyor. Zor şartlarda bir yandan yanındakilerin ve halkının moralini sürekli yüksek tutmaya çalışırken bir yandan da kısıtlı imkanlarına rağmen halkının sesini tüm dünyaya duyurmaya çalışıyor. İsrail ısrarla Arafat’ın yanındaki 50 kişinin kendilerine teslim olmasını gündeme getiriyor. Bu kişilerin terör eylemlerine katıldıkları söylevini yineleyip duruyor, buradan yola çıkarak hukuksuz operasyonlarına devam ediyor. Barış ortamından gitgide uzaklaşan iki tarafın halkı ise tüm bunların sonuçlarına katlanan asıl kesim. Tüm suçlamaları reddeden Filistin tarafı ise radikal unsurları ve gerçekleştirdikleri eylemleri kınadıklarını ifade ediyorlar. İşler her iki toplum için de iyiye gitmiyor bu açıkça görülüyor. Birileri ısrarla barış ortamının önüne geçmeye çalışıyor. İşin içine yakın zamanda İsrail’de yapılacak seçimlerde girince Ariel Şaron’un meydan okumasının ne kaynaklı olduğu hakkında da fikir yürütmek zor olmasa gerek. Adeta kilitlenmiş gözüken barışa dünya ülkelerinin ve uluslararası hukukun gösterdiği yol ise adeta yok. Herkes bölgedeki soruna sözlü vaadlerle katkıda bulunmak dışında harekete geçip ciddi girişimlerde bulunmaktan şiddetle kaçınıyor. Hukuk ilkeleri her gün tüm dünyanın gözleri önünde çiğnenmeye devam ediyor. BM kararları İsrail tarafından yok sayılıyor. Şaron hükümeti kimsenin gözyaşına bakmadan, insanlık, adalet ve hukuka aldırış etmeksizin bildiği yöntemler üzerinden gitmeye devam ediyor. Meydan okumanın bir sonu ve karşılığı elbette olacaktır ancak kimbilir ne zaman?
Son günlerde dikkat çeken ise arkasında yatan amaç ne olursa olsun Alman lider Schröder’in Filistin sorunu dururken Irak'la uğraşmayı ahlaken doğru bulmadığı sözünün ne denli isabetli olduğudur. Ortadoğu’daki asıl kargaşanın yerini görmezlikten gelip dikkatleri başka konulara yöneltmek vicdansızlık değil de nedir?
Aşağıdaki bilanço 26/09/2002 tarihli Radikal'dan alıntı. Olayların vehametini daha net şekilde ortaya koymaktadır.

"2000 Eylül'ünde başlayan 2. İntifada'da bugüne dek 1897 Filistinlinin öldüğü, 41 bininin ise yaralandığı kaydedildi. Filistinli insan hakları eylemcisi Mustafa Barguti, ölen ve yaralananların sayısının, Filistin topraklarındaki nüfusun yüzde 1.3'ünü oluşturduğunu belirtti. Barguti, yaralılardan 500'ü çocuk olmak üzere 2500'ünün sakat kaldığını kaydetti. Barguti'ye göre, ölenlerin yüzde 85'i sivillerden oluşuyor. Ölüm vakalarının yüzde 60'ında gerçek mermi kullanıldı. İsrail ateşinin kurbanlarının yüzde 22' si 18 yaşından küçük."