Tanrının gölgesine saklanma, çık ortaya!
Yalan yağmurlarıyla büyüdüğün bulutlardan in!
Alaca karanlığından, vicdanıma gel hadi…!
Gel de! orda boğayım seni,

Hadi gel!
Gelde hesap ver!
Onca çaldığın yaşımı, gözlerime ser,
Serde; bakalım içine, neresinde bu kader?

Bir filizdim gelirken nil gecelerine,
Abandın dimağıma. Alabildiğine,
Gözlerim kör oldu, kulaklarım sağır,
Dilimde pelesenk bir zikir,
Dayanmadım, sonunda bükülüdüm, fidandım yeni;
Zamanda savruldum, korkulu, yalnız bir serseri.

Ölümün korkusuna astım hiçliğimi, neolur nolmaz?
Kokusunu duymuştum sanki cennetin, çiçekleri solmaz,
El sandığım yellere uzandım, düşünmeden,
Hiç! vuslatım olmadı benim, kendimlen,
Ve her şey tersine döndü birden!

Önekim, korkunun içinde büyütülmüş masallardan tek sözcük,
Görünmeyen bir fistandır, aklımın sınırlarında giyindiğim,
Nefsine tapan, topal yüreklerdir aslında, şaşkın akıllar,
Okyonus rüzgarlarında şişen bez parçaları yelken olur masallara…

Gerçek olur o masallardan çıkan devler, uykularımı böler,
Ben bölünürüm, sen bölünürsün, dünyamız bölünür,
Malabadi köprüsü çöker,
Diclenin, bir yanında ben, diğer yanında kader;
Kar tozu gibi dağılır secereler!

Anka kuşunun kanatlarında, sonsuza uzanan yolu bulurum sonunda,
Oysa; yüzleşemediğim günahlarımdan başka, neyim var ki torbamda?
‘’Ey gafil!.’’ Der; gaipten bi ses, kulaklarıma,
Tanrı'nın yüzü yoktur, bilmiyorsan eğer, bak rüzgara!
İmanın şekli var diyene, sakın sen inanma !

ayazoglum