Her gece,buğulu penceremin
gölgesinde ağlayan kadın;
kırık kalp atışların,
soluk ay ışığında titreyen yıldızları
boğarken hüzünlere,
elimi uzatsam
dokunacak sanki tenine parmaklarım...
Ve; bilirim/bilirsin nasıl da açtır öpülmeye
çingene pembesi dudakların.

Her gece,buğulu penceremin
önünde soyunan kadın;
teninin rengini alan gün ışığında
canlanır Nuh'un anıları göğüslerinde...
Ve; bilirim/bilirsin nasıl da hasrettir bir dokunuşa
incecik topukların.

Her gece,buğulu penceremden
odama akan kadın;
terim terinde buharlaşır,lambalar söner,
lavanta kokar mum ışıkları...
Ve; bilirim/bilirsin
kolum beline,elim boynuna dokunduğu an
gök gürler,şimşekler çakar utancımıza
ıslanır bedenlerimiz sabaha kadar.


Bazı anlar olur ki; düş sanırız,kabullenmek istemeyiz içimizde saklı duran gerçekleri...

Zaman gelir,onlarla yüzleşmek buruk bir utanç verir insana...Ve; işte o zamanlar anlarız,içimizde kopan fırtınaların asıl gerçekler olduğunu.