+ Konuyu Yanıtla
2 / 4 Sayfa İlkİlk 1234 SonSon
11 den 20´e kadar toplam 37 ileti bulundu.

Konu: Darağacında Üç Fidan

Darağacında Üç Fidan Hızlandırılmış Mobil Sayfa Sürümü (AMP)
  1. #11
    Kayıt Tarihi
    Nov 2008
    Nerede
    İzmir
    İletiler
    600
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Darağacında Üç Fidan

    Erzurumlu bir ailenin çocuğu olarak 28 Şubat 1947 günü dünyaya gelmişti.

    Yıllar sonra babası Deniz’e aile seceresini şöyle açıklayacaktır:

    “Anne tarafından deden, Balkan Savaşı’na askeri lise öğrencisi olarak katılmış, Kurtuluş Savaşı’nda yaralanmış ve İstiklal Madalyası almış şerefli bir subaydır. Baba tarafından deden, şimdi seni Ermenilikle itham eden zibidilerin var olması için Sarıkamış Muharebesi’nde Moskof ordularına karşı savaşırken esir düşmüş ve üç yıl Sibirya ormanlarında işkence çekmiştir. Sen bilir misin, Gezmişoğulları Birinci Dünya Savaşı’nda onaltı şehit vermiş bir ailedir. Babanın üç dayısı Erzurum’un Ermenilerden geri alınmasında şehit edilmişti...”

    Ailesi koyu CHP’liydi. Bu ortamda yetişirken mahallede çocukların liderliğini üstlenir. Demokrat Partili ailelerin çocuklarıyla dövüşürler.

    İlkokulu bitirirken mezuniyet resmi çekilmektedir, önde çömelen Deniz 6 Ok işareti yapar fotoğraf makinesine...

    Ve hayatı hep bu Altı Ok yönünde ilerler.

    Deniz’in tek bir eylemi vardır: Her dönem Amerikan emperyalizmine karşı çıkmak. Ve elbette emperyalizmin ülke içindeki işbirlikçileriyle mücadele etmek.

    Yani Mustafa Kemal yolunun takipçisidir.

    İşgal olayından sonra önce okuldan atılır sonrasında hapse.

    Deniz için İstanbul Üniversitesi öğrencileri bir gösteri düzenlerler ve orada Deniz’in hapishaneden gönderdiği mektup okunur:

    “Kardeşlerim, sizinle sokaklarda, meydanlarda, fabrikalarda Amerikan emperyalizmine karşı omuz omuza dövüştük. Sizinle, üniversiteyi emperyalizmin kalesi yapmak isteyen uşaklar sürüsüne karşı mücadele ettik. Şimdi bu düşmanlarımız görünüşe bakıp kendilerini güçlü zannetmektedirler. Oysa asıl güçlü olan devrimcilerdir. Çünkü tarih çarkı devrimcilerden yana dönmektedir. Yaşasın tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye!”

    Oğlunun devrimci mücadelenin en ön safında olması babasını elbette etkiler. Babası konuşmalarını şöyle anlatır:

    “Oğlum, bozuk düzen deyip duruyorsun, şu okulunu bitir, yoksa sana kimse ekmek vermez. Diplomanı al, sonra ne istersen yap derdim ona. Bana yanıtı şu olurdu. Baba derdi, kendisini topluma kabul ettirecek insanlar için diplomaya gerek yok. Benim zaten üniversiteden alacağım birşey yok, onun bize vereceği bir şey yok, bugün öğrenci üniversiteyi çoktan aştı.”

    Deniz, fiilen okulda değildir ya gözaltında ya hapiste ya da kaçaktır artık.

    Ama her antiemperyalist gösteride ortaya çıkar.

    1967 yılı sonunda Kıbrıs’a destek gösterisinde Beyazıt’ta başlayan yürüyüşte vardır. Kortej Karaköy’den geçerken bir Amerikan motorunda asılı bayrağı görür ve hemen onu alır. Sonra Taksim meydanında bu Amerikan bayrağı yakılır.

    1968 20 Mayısında Adalet Partisi gençlik kolları İstanbul Üniversitesi’nde Atatürk anıtına çelek koyar. Deniz çelengi yakar, gerekçeleri şöyledir:

    “Atatürk ilkelerinden sapmış ve sömürgecilerin Türkiye’de temsilciliğini yapan bir iktidar partisinin çelengi Atatürk Anıtı önüne konulamaz.”

    1968 Temmuzunda Amerikan 6. Filosu Dolmabahçe’ye gelir ve orada Deniz ve arkadaşları tarafından Amerikan askerleri denize dökülür.

    Bu gösteriye karşı çıkan tek grup Perinçek grubudur. Hatta Gümüşsuyu’nda Devrimci Gençler’in önüne barikat kurarlar, Devrimci gençler Dolmabahçe’ye inemesin diye.

    Deniz kitleye şöyle seslenir:

    “Arkadaşlar biz buraya nutuk dinlemeye gelmedik. Dolmabahçe’ye inmeye geldik. Orada, kadınımıza kızımıza saldıranlara dersini vermeye geldik. Kimse bizi boş laflarla yolumuzdan alıkoyamaz. Hedefimiz Dolmabahçedir. Yürüyelim arkadaşlar.”

    Yine aynı günlerde “Barış için Amerikan emperyalizmine karşı savaş” gösterisi düzenlenir. Gösterinin ardından Turan Emeksiz anıtı önünde saygı duruşu ve İstiklal Marşı okunur.

    Vedat Demircioğlu öldürüldüğünde evde yığılır kalır. Üzgündür çok, ama kalkar ve okula gider. Beyazıt kapısında şu konuşmayı yapar:

    “Vedat, devrim için öldü. Ölenler ölür, ölenler güneşe gömülür. Ölenlerin yasını tutacak vaktimiz yok arkadaşlar. Bugün savaş günüdür.”

    Cağaloğlu savaş alanına döner. Adalet Partisi’nin polisleri Devrimci Gençlere saldırırken Devrimci Gençler bir taraftan dövüşmekte diğer taraftan “Ordu gençlik elele” sloganını atmaktadır.

    10 Kasım 1968’de ise Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Kemal Yürüyüşü düzenlenir. Deniz en başta Türk bayrağıyla yürümektedir. Yürüyüşçülerin açıklaması şöyledir:

    “1919’da başlayan Mustafa Kemal Devrimi kendisinden sonra gelen yöneticiler tarafından amacından saptırılmış, Cumhuriyet’in bütün kurumları yozlaşmıştır. Bugün Türkiyemiz dünyanın ilk antiemperyalist ve antikapitalist devrimi gerçekleştiren Mustafa Kemal’e rağmen yabancıların desteklediği karşı devrimcilerin etki alanına girmiştir. Biz Mustafa Kemal gençliği olarak, saptırılan devrimi rayına oturtmaya kararlıyız.”

    Amerikan elçisi Vietnam Kasabı Commer Türkiye’ye geldiğinde uçağını taşlayanların başında yine Deniz vardır havaalanında.

    Tutuklanır ve hakim sorar “Son sözünüz var mı?” diye.

    Deniz cevap verir: “Son sözümüz kahrolsun Amerika’dır.”

    3 yıl sonra idama giderken de son sözü aynı olacaktır:

    “Kahrolsun emperyalizm...”
    (TURK SOLU:COM sitesinden alıntıdır.)



    Hukuki NET Güncel Haber

    Darağacında Üç Fidan konulu yargıtay kararı ara
    Darağacında Üç Fidan konulu hukuk haber

  2. # Nedir?
    Tavsiye Soru Cevap
    Kayıt Tarihi
    Bugün
    Nerede
    Avukat Dünyası
    İletiler
    Ne kadar?
     
  3. #12
    Kayıt Tarihi
    Nov 2008
    Nerede
    İzmir
    İletiler
    600
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Darağacında Üç Fidan

    Atatürk ve Deniz

    Deniz idam edildiğinde 6 Mayıs 1972’ydi.

    O gün tüm Türkiye gözyaşı döktü evlerinde, üzüntülerini gizleyerek.

    O günden sonra analar babalar Deniz koydular çocuklarının adını.

    Ve sonra Deniz’in resmi asılmaya başlandı Atatürk resimlerinin yanına...

    Evet gerçek bu, bir halkın gerçeği...

    Türk halkı Atatürk’ten sonra evine ikinci bir devrimcinin resmini asmaya karar vermiştir ve bu da Deniz olmuştur.

    Kimileri TÜRKSOLU’na “Neden Atatürk’ün yanına Deniz’i koyuyorsunuz” diye soruyorlar, biz değil Türk halkı onları yan yana koydu.

    Nedeni de çok basit: Atatürk’ten sonra bu ülkede emperyalizme karşı çıkan ilk devrimci o oldu.

    Düşünün hele yukarıda sayılan eylemlerini Deniz’in, bir tane sağcı var mı Deniz’in yaptıklarının yüzde birini yapan?

    Atatürk’ün yanına o nedenle Deniz yakışıyor işte.

    Deniz’i koymasak Atatürk’ün yanına Atatürk oğulsuz kalır, Atatürk’ü koymasak Deniz’in yanına Deniz babasız kalır...

    Ve devrimciler devrimcilerle yan yana koyulur...

  4. #13
    Kayıt Tarihi
    Nov 2008
    Nerede
    İzmir
    İletiler
    600
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Darağacında Üç Fidan

    Deniz, Gemerek’te yakalandığında 16 Mart 1971’di.

    Haber gazetelere yıldırım baskı ile girdi, sabah tüm Türkiye yüreğinde bir sızıyla uyandı.

    O an Deniz’i düşündü tüm Türkiye, O’nu kurtarmayı...

    Hele mahkeme safhası başlayıp da bu işin sonunun idama gittiği belli olduğunda...

    “Olayıdım olayıdım oyy
    Okur yazar olayıdım oyy
    Deniz mahkemeye düşmüş
    Avukatı ben olaydım...”

    Şarkışla türküsünü Deniz için yakan yaşı yetmişe ermiş bir Türk anasıydı...

    Önce anaların aklına düşmüştü Deniz’i kurtarmak, çünkü o tüm anaların oğluydu, umuduydu...

    ...

    Devrimci dayanışmanın gösterilmesi gereken günlerdi.

    İlk yola koyulan Sinan oldu.

    Aslında Deniz, Yusuf ve Hüseyin, Sinan buluşmaya gidiyorlardı Şarkışla’da yakalandıklarında.

    Sinan, buluşmanın olmadığını gazetelerden öğrenecekti.

    Lideri artık hapisti, ama yapılması gereken bir görev vardı, Türkiye’yi kurtarmak ama Türkiye’yi kurtarmak için de Deniz’i kurtarmak...

    Gerilla hareketini başlatacakları Nurhak dağlarına yürüyüşüne devam etti yanındaki arkadaşlarıyla. Akçadağ’da bir muhtar Sinan’a onları Suriye’ye kaçırmayı önerdi.

    Sinan’ın cevabı netti:

    “Arkadaşlarımız ölümü ele kolu bağlı beklerken, biz elimiz kolumuz açık, kurtulmaya çalıştığımızı mı sanıyorsun!”

    Dağa çıktıklarında asker tarafından kuşatıldılar.

    Tarih 31 Mayıs 1971’di. Gün ağarırken askerler ateşe başladı.

    Sinan askerlere sesleniyordu:

    “Biz kardeşiz, halk çocuklarıyız bizler. Size kurşun sıkmayız. Ateş etmeyin...”

    Ama nafileydi ateş devam etti.

    Sinan’ın elinde çok iyi bir makineli tüfek vardı. Ve Sinan çok usta nişancıydı. İstese askerleri öldürebilirdi ama ya havaya ya yere ateş ediyordu Türk askerini, kardeşini vurmamak için.

    Bir süre sonra yaralandı.

    Yanıbaşında Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan düşmüştü Sinan’ın.

    Sonra geldiler ve yaralı Sinan’ı orada öldürdüler.

    İlk kurtarıcı kol böylece yokedilmişti.

    ...

    Sonra analar türkü yaktılar Sinan’lara:

    Dört bir yana haber salsam
    Öldü desem inanır mı
    Dağlar bana geri verin
    Kadirimi Sinanımı

    ...

    Sonra acı haber Deniz’e ulaştı.

    Sorgusunda şöyle diyecekti Deniz:

    “Biz Amerikalılara acımış, serbest bırakmıştık. Sinan da aramızdaydı, sonradan dağıldık. Sinan Cemgil Nurhak dağlarında yaralandı. Silah kullanamaz haldeyken kasti olarak öldürüldü. Biz Şarkışla’da teşhis edildik, ancak burada isteseydik bizi teşhis edenleri silah kullanamaz hale getirirdik, fakat bunu asla yapmadık.”

    Nitekim savunmasına kendi rızası dışında yapılan bazı eklemelere de mahkemede şiddetle karşı çıkmış ve şöyle bağırmıştı:

    “Ben silahımı halka, orduya karşı kullanmadım. Ancak vatan hainlerine karşı kullanmak maksadıyla taşıdım ve halka orduya karşı kullanırım şeklinde bir beyanda bulunmadım. Silahımızı vatan hainlerine çeviririz bunların kim olduğunu da başlangıçta arzettim.”

    ...

    30 Kasım 1971 sabahı ise yine gazeteler bomba bir haberle çıkıyordu: Mahir Çayan hapishaneden kaçtı.

    Sinan’ların öldürülmesinden sonra İstanbul’da Maltepe Askeri Cezaevi’nde planlar yapılmaya başlanmıştı. Bir tünel kazılacak, dışarı çıkılacak ve Deniz’ler kurtarılacaktı.

    Deniz’in arkadaşları, yani THKO’lular, Ankara’da Mamak’taydı. Maltepe’de İstanbul’da ise THKP-C’liler bulunuyordu.

    Ama gün kendi örgütünü savunma, kendi fraksiyonunun geleceğini düşünme günü değildi.

    Gün devrimciliğin sembolü Deniz’i kurtarma günüydü. Çünkü idamlar yaklaşıyordu.

    30 Kasım’da Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Ziya Yılmaz, Cihan Alptekin ve Ömer Ayna cezaevinden kaçan gruptaydı.

    Birkaç gün sonra Ziya ve Ulaş İstanbul’da bir evde çevrildiler.

    Ve öldürüldüler.

    Ulaş’ların öldürülme haberi hem Deniz’lere hem Mahir’lere ulaştı.

    Ve yine analar türkü yaktılar Ulaş’a:

    “Hele ulaşa ulaşa
    Ulaş benzedi güneşe
    Ulaş gardaş can veriyor
    Yüreğim düştü ateşe”

    ...

    Mahir’ler yola devam etti.

    İdamlar Parlamento’da onaylandıktan sonra az vakitleri kalmıştı. Ünye’de Amerikan Radar Üssü’nü bastılar. Burada görevli biri Kanadalı ikisi İngiliz üç askeri kaçırdılar. Kızıldere’ye geçtiler ve bir bildiri yayınladılar:

    “İdamı istenen üç devrimciyi serbest bırakın biz de bu üç yabancı askeri.”

    Ama hükümet pazarlığa yanaşmadı.

    Kızıldere, MİT, polis ve asker tarafından kuşatıldı.

    Ev sarıldı... Ve ateş başladı.

    Saatlerce direndi Mahir’ler, son kurşunlarına kadar.

    Herbiri evin başka bir yerinde, siperde öldürüldü...

    Sonra analar yine ağıtlar yaktı ölen çucuklarına:

    Oy dere Kızıldere
    Böyle Akışın nere
    Bizde hal mı bıraktın
    Sana can vere vere

    ...

    Mahir’lerin ölümü bir kabus gibi çökmüştü hapishaneye.

    Kızıldere sonrası ilk görüş günüydü, anası ve babası gelmişti Deniz’in.

    Deniz dalgın, üzgün ama dimdikti yine...

    Döndü annesine:

    “Ana ana, sanki sürek avına çıkmışlar, ne canlar düştü bak, ne yiğit canlar, duydun mu, gördün mü onları...”

    Sonra babasına döndü:

    “Ölenlerimize yakışan biçimde olmalıyız”

    ...

    Artık önlenemez idam yaklaşıyordu.

    Hüseyin İnan’ın babası hapishanede oğlunu ziyarete gelmişti.

    Hiç anlaşamamışlardı babasıyla; babası tüccardı.

    Lise yıllarına geldiğinde babası artık büyüdüğünü, dükkana sahip çıkması gerektiğini söylemişti, ama daha lise çağında Hüseyin yolunu belirlemişti:

    “Ben bu düzenin adamı olamam, beşe aldığınızı ona satıyorsunuz, bu bana uygun değil.”

    Babası hayat pahalılığından yakınmıştı o görüş gününde, oğluna getirdiği çamaşırları fahiş fiyata almak zorunda kalmıştı cezaevi yakınından.

    Hüseyin o zaman döndü babasına:

    “Şimdi anladın mı çucukluktan beri senin dükkânına neden gelmediğimi; bizim mücadelemiz bunlarla işte, sen de aynı işi yapıyorsun, fakir fukarayı sömürüyorsunuz.”

    Hep böyleydi bu çocuk ama...

    Hele üniversiteyi kazanıp Ankara’ya yerleştikten sonra anası babası görmez olmuştu oğullarını.

    Bir keresinde babası şöyle demişti:

    “Oğlum bayramlar kurbanlar geçiyor, anan, ablanlar seni özlüyor. Neden gelmiyorsun hiç eve?”

    Hüseyin şöyle cevap vermişti babasına:

    “Eve gelemem, çünkü kendimi adadığım bir dava var, ileride en ağır cezanın verileceğini biliyorum, gelmememin sebebi budur. Beni şimdiden unutmaya çalışın, kendinizi hazırlamış olursunuz.”

    ...

    İdama üç gün kala bütün akrabalara diye yazıyordu mektubunu Yusuf:

    “Ben, halkımın kurtuluşu, Türkiye’nin bağımsızlığı için savaştım. Sizler beni tanıyorsunuz. Bir yıldan beri bu bir avuç sömürücüler, vatan satıcıları, işbirlikçiler, ellerindeki bütün imkanlarla, bizi dışardan yardım gören, beyinleri yıkanmış, vatan haini, dışarıdan emir alan, bölücü anarşist diye tanıtmaya ve halkımızdan bizi kopartmaya çalıştılar. Bu bir avuç azınlığa göre vatanseverlik; vatan satmak, yabancılarla işbirliği yapmak, NATO’yu, Amerika’yı savunmak, 6. Filo’yu ağırlamak, milyonlarca köylünün geçimi olan haşhaş ekimini elinden almak, işçinin grev hakkını engellemek, Amerika’ya ve ve emperyalizme hizmet etmektir.

    Biz bunlara karşı çıktık. Bunun için biz vatan haini, onlar vatansever oldular.”

    Sonra babasına yazdı mektubunu:

    “Sevgili babacığım...

    “Elbette ki yıllarca emek verip yetiştirdiğin bir oğulun, bir günde öldürülmesi kolay göğüslenilecek bir olay değildir. Fakat siz benim ne için, kimlere karşı mücadele verdiğimi biliyorsunuz. Ben bu açıdan rahat ve vicdan huzuru içinde gidiyorum.”

    “Babacığım cezaevinde kalan arkadaşları ara sıra yoklarsan, hallerini hatırlarını sorarsan çok memnun olurum. Her biri oğlun sayılır.”

    ...

    Hüseyin mahkemede son sözünü şöyle söylemişti:

    “Elli yılın bütün hesabını yirmi gençten soruyorlar.

    “Tarih asıl suçluları affetmeyecektir.!

    “Mahkemenin sonucu ne olursa olsun dediklerimiz gerçekleşecektir!

    “...Ta ki vatanı Amerika’ya satanların ve gericilerin sonu gelene dek, bu kavga biz olmasak da devam edecektir!

    Yurtsever analar varoldukça devam edecektir!

    Kısaca: Anaların rahmine el atamayacaklarına göre, mutlaka devam edecek ve başarılacaktır.!”

    ...




    Ne diyordu Deniz mahkemede:

    Profesyonel devrimci olmak bir suç unsuru olarak ileri sürülmektedir. Bu da bir cehalet örneğidir. Profesyonel devrimci bugünün Türkiyesinde kendini hayatı boyunca Türkiye’nin bağımsızlığına adayan kimsedir. Birinci suçumuz iddia makamına göre hayatımızı boşu boşuna Türkiye’nin bağımsızlığına adamış olmamızdır.”

    O halde gencin görevi profesyonel devrimci olmaktı, tıpkı Mustafa Kemal gibi, tıpkı Deniz Gezmiş ve kuşağı gibi...

    Hatalar mı, elbet tekrarlanmayacak, ama devrimci geçmiş hatalar yüzünden asla karalanmayacak.

    Çünkü karşı çıkılan hatalar değil devrimci olma iradesidir, devrimci yaşama felsefesidir aslında.

    Deniz, bu tür sözde devrimcileri daha lisede tanımıştı. Hep evde toplanıp, kendi aralarında konuşuyor, çekirdek yiyor ama hiç bir şey yapmıyorlardı.

    “Çekirdek yiyerek devrimcilik yapılmaz” diyordu Deniz.

    Sonra Che’nin sözünü öğrendi; “Devrimcinin görevi devrim yapmaktır.”


    Deniz, hikayelerinin ne kadar hüzünlü olacağını elbette biliyordu. Bu hüzün, bir dirence dönüşmeliydi.

    Bugün Deniz’in hikayesini dinleyip, milyonlarca ağlayanına ne derdi acaba!

    Tek bir şey:

    “Çekirdek devrimcileri sizi, o timsah gözyaşlarınısı benim için dökmeyin!”

    Yıllardır Deniz için ağlaşıp, kendini rahatlatıp, Deniz için ağlamanın devrimci bir görev olduğunu sanan bu budalalara, ne öfkelenirdi...

    Hem Deniz’ler için ağla, hem de onların davası için rahatını bozma.

    Bu kavgaya ne bir oğul ver, ne bir eş.

    Varsa yoksa bahanelerin.

    Ne sinirlenirde bunlara Deniz...

    Ve bir şey daha derdi:

    “Bize sahip çıkamadınız bari bizden sonra geleceklere kıymayın.

    Bari onları yalnız bırakmayın...”

    Ve kendisine o türküyü yakan anaya dönerdi:

    “Olayıdım deme ana, ol.
    Okuryazar olmaya gerek yok, devrimci ol...”

  5. #14
    Kayıt Tarihi
    Nov 2008
    Nerede
    İzmir
    İletiler
    600
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Darağacında Üç Fidan

    12 yaşımı yeni bitirmiştim Deniz asıldığında. Çocuktum belki ama Deniz i anlıyordum. İlk okul mezunu anam anarşist demedi Denize ağladı. Boynunda bir teyp ile tek sayfalık kırmızı yazılı Deniz destanı satan bir satıcı amcayı gördüğümde üçkuruş harçlığım ile nasıl o küçük kağıdı satın aldığımı hatırlarım. O kağıt uzun yıllar özenle saklandı. Sonra nasıl kayboldu onu bile bilmiyorum ama Babamdan şüpheleniyorum. Özenmeyin böyle şeylere derdi.

    Bazıları bu yazdığımın ne olduğunu bile anlamakta zorluk çekecekler biliyorum. Ama ne dediğimi anlayanlar anlıyor zaten. Tek sayfalık gazete dışında tanımını yapamayacağım o kağıtların adını bilen varsa yazsın lütfen.
    TRT radyosu vardı sadece. Ondan dinlerdik Deniz kıstırıldı, DEniz yakalandı diye..

    Yine o eski radyomuzdan dinlemiştim Deniz asıldı diye. Ölümü henüz tanımamıştım. İlk kaybettiğim yakınım, ilk yaşadığım can dostuydu Deniz.
    Yatagımda o koca radyoyu dinleyerek ağlamıştım. Anam anlamıştı neden ağladığımı birlikte ağlamıştık ama babam nedense çok anlamsız bulmuştu.
    Ben Deniz le öğrendim solu. Ben Deniz le hissettim 68 kuşağını.

    Deniz kısacık satırlarla anlatılamaz. Kronolojide duygular yoktur. Alt alta bir takım kronolojik şeyler yazmakla Deniz karalanmaz. Kime göre neye göre yazıldığı bilinmeyen satırlar DEniz i benim gözümde yüceltir. Deniz yaşanır, Deniz hissedilir. Kanında damarın da yüreğinde yoksa zaten anlayamazsınız. BU yüzden kızımın adı Deniz dir.
    Konu Phantom of law tarafından (07-05-2009 Saat 21:42:47 ) de değiştirilmiştir.

  6. #15
    Kayıt Tarihi
    Apr 2008
    Nerede
    İSTANBUL
    İletiler
    1.823
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Darağacında Üç Fidan

    Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın aziz hatıraları karşışında 30 yıl sonra da aynı kararlılık ve saygı ile eğiliyorum..

  7. #16
    Kayıt Tarihi
    Nov 2008
    Nerede
    İzmir
    İletiler
    600
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Darağacında Üç Fidan

    Deniz, Gemerek’te yakalandığında 16 Mart 1971’di.

    Haber gazetelere yıldırım baskı ile girdi, sabah tüm Türkiye yüreğinde bir sızıyla uyandı.

    O an Deniz’i düşündü tüm Türkiye, O’nu kurtarmayı...

    Hele mahkeme safhası başlayıp da bu işin sonunun idama gittiği belli olduğunda...

    “Olayıdım olayıdım oyy
    Okur yazar olayıdım oyy
    Deniz mahkemeye düşmüş
    Avukatı ben olaydım...”

    Şarkışla türküsünü Deniz için yakan yaşı yetmişe ermiş bir Türk anasıydı...

    Önce anaların aklına düşmüştü Deniz’i kurtarmak, çünkü o tüm anaların oğluydu, umuduydu...

    ...

    Devrimci dayanışmanın gösterilmesi gereken günlerdi.

    İlk yola koyulan Sinan oldu.

    Aslında Deniz, Yusuf ve Hüseyin, Sinan buluşmaya gidiyorlardı Şarkışla’da yakalandıklarında.

    Sinan, buluşmanın olmadığını gazetelerden öğrenecekti.

    Lideri artık hapisti, ama yapılması gereken bir görev vardı, Türkiye’yi kurtarmak ama Türkiye’yi kurtarmak için de Deniz’i kurtarmak...

    Gerilla hareketini başlatacakları Nurhak dağlarına yürüyüşüne devam etti yanındaki arkadaşlarıyla. Akçadağ’da bir muhtar Sinan’a onları Suriye’ye kaçırmayı önerdi.

    Sinan’ın cevabı netti:

    Arkadaşlarımız ölümü ele kolu bağlı beklerken, biz elimiz kolumuz açık, kurtulmaya çalıştığımızı mı sanıyorsun!”

    Dağa çıktıklarında asker tarafından kuşatıldılar.

    Tarih 31 Mayıs 1971’di. Gün ağarırken askerler ateşe başladı.

    Sinan askerlere sesleniyordu:

    Biz kardeşiz, halk çocuklarıyız bizler. Size kurşun sıkmayız. Ateş etmeyin...”

    Ama nafileydi ateş devam etti.

    Sinan’ın elinde çok iyi bir makineli tüfek vardı. Ve Sinan çok usta nişancıydı. İstese askerleri öldürebilirdi ama ya havaya ya yere ateş ediyordu Türk askerini, kardeşini vurmamak için.

    Bir süre sonra yaralandı.

    Yanıbaşında Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan düşmüştü Sinan’ın.

    Sonra geldiler ve yaralı Sinan’ı orada öldürdüler.

    İlk kurtarıcı kol böylece yokedilmişti.

    ...

    Sonra analar türkü yaktılar Sinan’lara:

    Dört bir yana haber salsam
    Öldü desem inanır mı
    Dağlar bana geri verin
    Kadirimi Sinanımı

    ...

    Sonra acı haber Deniz’e ulaştı.

    Sorgusunda şöyle diyecekti Deniz:

    Biz Amerikalılara acımış, serbest bırakmıştık. Sinan da aramızdaydı, sonradan dağıldık. Sinan Cemgil Nurhak dağlarında yaralandı. Silah kullanamaz haldeyken kasti olarak öldürüldü. Biz Şarkışla’da teşhis edildik, ancak burada isteseydik bizi teşhis edenleri silah kullanamaz hale getirirdik, fakat bunu asla yapmadık.”

    Nitekim savunmasına kendi rızası dışında yapılan bazı eklemelere de mahkemede şiddetle karşı çıkmış ve şöyle bağırmıştı:

    Ben silahımı halka, orduya karşı kullanmadım. Ancak vatan hainlerine karşı kullanmak maksadıyla taşıdım ve halka orduya karşı kullanırım şeklinde bir beyanda bulunmadım. Silahımızı vatan hainlerine çeviririz bunların kim olduğunu da başlangıçta arzettim.”

    ...

    30 Kasım 1971 sabahı ise yine gazeteler bomba bir haberle çıkıyordu: Mahir Çayan hapishaneden kaçtı.

    Sinan’ların öldürülmesinden sonra İstanbul’da Maltepe Askeri Cezaevi’nde planlar yapılmaya başlanmıştı. Bir tünel kazılacak, dışarı çıkılacak ve Deniz’ler kurtarılacaktı.

    Deniz’in arkadaşları, yani THKO’lular, Ankara’da Mamak’taydı. Maltepe’de İstanbul’da ise THKP-C’liler bulunuyordu.

    Ama gün kendi örgütünü savunma, kendi fraksiyonunun geleceğini düşünme günü değildi.

    Gün devrimciliğin sembolü Deniz’i kurtarma günüydü. Çünkü idamlar yaklaşıyordu.

    30 Kasım’da Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Ziya Yılmaz, Cihan Alptekin ve Ömer Ayna cezaevinden kaçan gruptaydı.

    Birkaç gün sonra Ziya ve Ulaş İstanbul’da bir evde çevrildiler.

    Ve öldürüldüler.

    Ulaş’ların öldürülme haberi hem Deniz’lere hem Mahir’lere ulaştı.

    Ve yine analar türkü yaktılar Ulaş’a:

    “Hele ulaşa ulaşa
    Ulaş benzedi güneşe
    Ulaş gardaş can veriyor
    Yüreğim düştü ateşe”

    ...

    Mahir’ler yola devam etti.

    İdamlar Parlamento’da onaylandıktan sonra az vakitleri kalmıştı. Ünye’de Amerikan Radar Üssü’nü bastılar. Burada görevli biri Kanadalı ikisi İngiliz üç askeri kaçırdılar. Kızıldere’ye geçtiler ve bir bildiri yayınladılar:

    “İdamı istenen üç devrimciyi serbest bırakın biz de bu üç yabancı askeri.”

    Ama hükümet pazarlığa yanaşmadı.

    Kızıldere, MİT, polis ve asker tarafından kuşatıldı.

    Ev sarıldı... Ve ateş başladı.

    Saatlerce direndi Mahir’ler, son kurşunlarına kadar.

    Herbiri evin başka bir yerinde, siperde öldürüldü...

    Sonra analar yine ağıtlar yaktı ölen çucuklarına:

    Oy dere Kızıldere
    Böyle Akışın nere
    Bizde hal mı bıraktın
    Sana can vere vere

    ...

    Mahir’lerin ölümü bir kabus gibi çökmüştü hapishaneye.

    Kızıldere sonrası ilk görüş günüydü, anası ve babası gelmişti Deniz’in.

    Deniz dalgın, üzgün ama dimdikti yine...

    Döndü annesine:

    “Ana ana, sanki sürek avına çıkmışlar, ne canlar düştü bak, ne yiğit canlar, duydun mu, gördün mü onları...”

    Sonra babasına döndü:

    “Ölenlerimize yakışan biçimde olmalıyız”

    ...

    Artık önlenemez idam yaklaşıyordu.

    Hüseyin İnan’ın babası hapishanede oğlunu ziyarete gelmişti.

    Hiç anlaşamamışlardı babasıyla; babası tüccardı.

    Lise yıllarına geldiğinde babası artık büyüdüğünü, dükkana sahip çıkması gerektiğini söylemişti, ama daha lise çağında Hüseyin yolunu belirlemişti:

    Ben bu düzenin adamı olamam, beşe aldığınızı ona satıyorsunuz, bu bana uygun değil.”

    Babası hayat pahalılığından yakınmıştı o görüş gününde, oğluna getirdiği çamaşırları fahiş fiyata almak zorunda kalmıştı cezaevi yakınından.

    Hüseyin o zaman döndü babasına:

    Şimdi anladın mı çucukluktan beri senin dükkânına neden gelmediğimi; bizim mücadelemiz bunlarla işte, sen de aynı işi yapıyorsun, fakir fukarayı sömürüyorsunuz.”

    Hep böyleydi bu çocuk ama...

    Hele üniversiteyi kazanıp Ankara’ya yerleştikten sonra anası babası görmez olmuştu oğullarını.

    Bir keresinde babası şöyle demişti:

    “Oğlum bayramlar kurbanlar geçiyor, anan, ablanlar seni özlüyor. Neden gelmiyorsun hiç eve?”

    Hüseyin şöyle cevap vermişti babasına:

    Eve gelemem, çünkü kendimi adadığım bir dava var, ileride en ağır cezanın verileceğini biliyorum, gelmememin sebebi budur. Beni şimdiden unutmaya çalışın, kendinizi hazırlamış olursunuz.”

    ...

    İdama üç gün kala bütün akrabalara diye yazıyordu mektubunu Yusuf:

    Ben, halkımın kurtuluşu, Türkiye’nin bağımsızlığı için savaştım. Sizler beni tanıyorsunuz. Bir yıldan beri bu bir avuç sömürücüler, vatan satıcıları, işbirlikçiler, ellerindeki bütün imkanlarla, bizi dışardan yardım gören, beyinleri yıkanmış, vatan haini, dışarıdan emir alan, bölücü anarşist diye tanıtmaya ve halkımızdan bizi kopartmaya çalıştılar. Bu bir avuç azınlığa göre vatanseverlik; vatan satmak, yabancılarla işbirliği yapmak, NATO’yu, Amerika’yı savunmak, 6. Filo’yu ağırlamak, milyonlarca köylünün geçimi olan haşhaş ekimini elinden almak, işçinin grev hakkını engellemek, Amerika’ya ve ve emperyalizme hizmet etmektir.

    Biz bunlara karşı çıktık. Bunun için biz vatan haini, onlar vatansever oldular.

    Sonra babasına yazdı mektubunu:

    “Sevgili babacığım...

    “Elbette ki yıllarca emek verip yetiştirdiğin bir oğulun, bir günde öldürülmesi kolay göğüslenilecek bir olay değildir. Fakat siz benim ne için, kimlere karşı mücadele verdiğimi biliyorsunuz. Ben bu açıdan rahat ve vicdan huzuru içinde gidiyorum.”

    “Babacığım cezaevinde kalan arkadaşları ara sıra yoklarsan, hallerini hatırlarını sorarsan çok memnun olurum. Her biri oğlun sayılır.”

    ...

    Hüseyin mahkemede son sözünü şöyle söylemişti:

    “Elli yılın bütün hesabını yirmi gençten soruyorlar.

    “Tarih asıl suçluları affetmeyecektir.!

    “Mahkemenin sonucu ne olursa olsun dediklerimiz gerçekleşecektir!

    “...Ta ki vatanı Amerika’ya satanların ve gericilerin sonu gelene dek, bu kavga biz olmasak da devam edecektir!

    Yurtsever analar varoldukça devam edecektir!

    Kısaca: Anaların rahmine el atamayacaklarına göre, mutlaka devam edecek ve başarılacaktır.!”

    Ne diyordu Deniz mahkemede:

    Profesyonel devrimci olmak bir suç unsuru olarak ileri sürülmektedir. Bu da bir cehalet örneğidir. Profesyonel devrimci bugünün Türkiyesinde kendini hayatı boyunca Türkiye’nin bağımsızlığına adayan kimsedir. Birinci suçumuz iddia makamına göre hayatımızı boşu boşuna Türkiye’nin bağımsızlığına adamış olmamızdır.”

    O halde gencin görevi profesyonel devrimci olmaktı, tıpkı Mustafa Kemal gibi, tıpkı Deniz Gezmiş ve kuşağı gibi...

    Hatalar mı, elbet tekrarlanmayacak, ama devrimci geçmiş hatalar yüzünden asla karalanmayacak.

    Çünkü karşı çıkılan hatalar değil devrimci olma iradesidir, devrimci yaşama felsefesidir aslında.

    Deniz, bu tür sözde devrimcileri daha lisede tanımıştı. Hep evde toplanıp, kendi aralarında konuşuyor, çekirdek yiyor ama hiç bir şey yapmıyorlardı.

    “Çekirdek yiyerek devrimcilik yapılmaz” diyordu Deniz.

    Sonra Che’nin sözünü öğrendi; “Devrimcinin görevi devrim yapmaktır.”

    Mahir, son sözü söyledi: “Devrim için savaşmayana sosyalist denmez.”

    Deniz, hikayelerinin ne kadar hüzünlü olacağını elbette biliyordu. Bu hüzün, bir dirence dönüşmeliydi.

    Bugün Deniz’in hikayesini dinleyip, milyonlarca ağlayanına ne derdi acaba!

    Tek bir şey:

    Çekirdek devrimcileri sizi, o timsah gözyaşlarınısı benim için dökmeyin!”

    Yıllardır Deniz için ağlaşıp, kendini rahatlatıp, Deniz için ağlamanın devrimci bir görev olduğunu sanan bu budalalara, ne öfkelenirdi...

    Hem Deniz’ler için ağla, hem de onların davası için rahatını bozma.

    Bu kavgaya ne bir oğul ver, ne bir eş.

    Varsa yoksa bahanelerin.

    Ne sinirlenirde bunlara Deniz...

    Ve bir şey daha derdi:

    Bize sahip çıkamadınız bari bizden sonra geleceklere kıymayın.

    Bari onları yalnız bırakmayın.
    ..”

    Ve kendisine o türküyü yakan anaya dönerdi:

    Olayıdım deme ana, ol.
    Okuryazar olmaya gerek yok, devrimci ol...”

  8. #17
    Kayıt Tarihi
    Nov 2008
    Nerede
    İzmir
    İletiler
    600
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Darağacında Üç Fidan

    Aşk olsun aşk olsun aşk olsun sana çocuk aşk olsun
    Acıyorsam sana anam avradım olsun
    Elbette Türkiye'de en uzun koşuysa devrim
    O onun en güzel en güzel yüz metresini koştu
    İlk o fırladı lüverden en sekmez mermisiylen
    En hızlısıydı hepimizin en hızlısıydı hepimizin
    İlk o göğüsledi ipi
    Aşk olsun aşk olsun aşk olsun sana çocuk aşk olsun
    Acıyorsam sana anam avradım olsun
    Ama aşk olsun

    CAN YÜCEL

  9. #18
    Kayıt Tarihi
    Nov 2008
    Nerede
    İzmir
    İletiler
    600
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Darağacında Üç Fidan

    Sayın Av. Ragıp Atay
    yazınıza istinaden eklemek istedim.
    İsterdim ki bu garip zihniyet DENİZ in hatırasına saygılı olsun en azından sussun. Hiç olmazsa gölge etmesin. Ama nafile.

    Deniz Gezmiş Mahkeme savunmasından alıntı;

    Biz hiçbir zaman bütün çabamıza rağmen Türkiye'nin bağımsızlığını temin edemedik. Bugüne kadar da bu özlem içinde kaldık."
    "...Öteden beri arz etmiş olduğum gibi, bu ülkede Anayasa’yı en fazla savunanlar bizleriz. Anayasa’yı ihlal edenlerse ortadadır. Anayasa’nın uygulanmasını isteyen gene bizleriz. Anayasa’yı uygulamayan yavuz kimselerse hâlâ ortadadır. Ve yine o kişiler bizim kellemizi istemektedirler..."
    "...Yaptıklarımızın haklı olduğuna inanıyorum. Halen de bu inancı taşıyorum. Türkiye'nin bağımsızlığından başka bir şey istemedim ve bu sebeple Amerikan emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı mücadele verdik. Bundan dolayı ölümden korkmuyoruz. Onu ancak işbirlikçiler düşünsün ve ancak onlar kendi canının telaşına düşsün. Ve ben 24 yaşındayken kendimi Türkiye'nin bağımsızlığına armağan etmekten onur duyuyorum."[



    cihân ârâ cihân içindedir ârâyı bilmezler
    o mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler

    harâbât ehline dûzah azâbın sorma ey zâhid
    ki bunlar ibn-i vakt oldu gam-ı ferdâyı bilmezler

    şafak gûn kan içinde dâğını seyreyler âşıklar
    güneşte zerre görmezler felekte ayı bilmezler

    hamide kadlerine rişte-i eşki takup bunlar
    atarlar tir-i maksudu nedendir yayı bilmezler

    hayâlî fâkr şalına çekenler cism-i uryânı
    anınla fahrederler atlas ü dîbâyı bilmezler

  10. #19
    Kayıt Tarihi
    Apr 2005
    Nerede
    Adana, Seyhan, Turkey.
    İletiler
    2.930
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Darağacında Üç Fidan

    Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamı bu ülkenin hukuk facialarından biridir.

    Bizde hukuk devleti zaten kör topal gidiyor.

    Olağanüsütü dönemlerde ise hukuk devletinden söz etmek mümkün değil.

    27 Mayıs 1960 askeri darbesi ve Yüksek (!) Adalet Divanı'ndaki Yassıada yargılamaları bir yüz karasıdır.

    12 Mart askeri darbesi sonundaki Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamı bir yüz karasıdır.

    12 Eylül 1980 askeri darbesi ve yargılamaları bir yüz karasıdır.

    Darbe dönemlerindeki yargılamaların ve uygulamaların bir yüz karası olduğu çok açık iken ve Deniz Gezmiş ve arkadşalarının idamı bir darbe uygulaması iken, darbecileri savunmak yaman bir çelişki değil mi?

    Allah göstermesin, ama yeni bir darbe olsaydı kimler hangi sebeple asılacaktı acaba?

    Malum Ergenekon davası ile ilgili ortalığa saçılan bilgiler arasında (ne kadar doğru bilmiyorum) istiklal mahkemelerinin kurulmasının gerekliliğinden bahsedenler var. Bu darbeciler başarılı olsaydı ve bu tip bir mahkemeyi kursaydı geçmiş dönem darbecilerinden farklı mı olacaklardı?

    Hem Deniz Gezmiş'i savunmak ve hem de darbecileri savunmak.. Bu ne yaman çelişki?

  11. #20
    Kayıt Tarihi
    Jun 2004
    Nerede
    Bursa, Türkiye.
    İletiler
    2.735
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Darağacında Üç Fidan

    Deniz Gazmiş'in savunması. İsteyen katılır istemeyen katılmaz. Ama saygı duymak gerekir. Şimdi bazı arkadaşlara bazı şeyler kolay geliyor. Türkiye'de önemli demokratik kazanımlar olmuştur. İdam cezası kalkmıştır. Gözaltı süresi 90 günden 24 saate inmiştir. (yanlış yazmadım 90 "yazıyla doksan") gözaltındaki sanık artık yakınlarına haber verebiliyo ve avukatıyla görüşebiliyor. Tabi şimdi o sıkıntıyı bilmeyenlere kolay geliyor. Savunmayı ekliyorum.


    ÖLÜMSÜZ SAVUNMASI:
    "Ben, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Sinan Cemgil ve Alpaslan Doğan beraberdik. İddianameye karşı diyeceklerim mevcuttur.İddianame kelle istemek için hazırlanmıştır. yapılan tahliller yanlıştır, hatalıdır, değerlendirmeler keza isabetsizdir. yalnız, biz varlığımızı hiçbir karşılık beklemeden esasen türk halkına armağan etmiş bulunuyoruz. türk halkı ve devletin bağımsızlığına armağan etmiş bulunmaktayız. bu sebeple ölümden çekinmiyoruz. biz hiçbir zaman bütün çabamıza rağmen türkiye'nin bağımsızlığını temin edemedik.

    bugüne kadar da bu özlem içinde kaldık. İddianamede geçen ve bana atfedilen hükümleri kabul etmiyorum. ben silahımı halka, orduya karşı kullanmadım. ancak vatan hainlerine karşı kullanmak maksadıyla taşıdım ve 'halka ve orduya karşı kullanırım' şeklinde beyanda bulunmadım. öteden beri arzetmiş olduğum gibi bu ülkede anayasayı en fazla savunanlar bizleriz. anayasa'yı ihlal edenlerse
    ortadadır. anayasa'nın uygulanmasını isteyen gene bizleriz. anayasa'yı uygulamayan yavuz kimseler de hala ortadadır. yine o kişiler bizim kellemizi istemektedirler. İddia makamı bizim vermekte olduğumuz bağımsızlık savaşına karşıdır. türkiye cumhuriyeti'nin hukukuna karşı, reformlara karşıdır. onlar 36 milyonluk ülkenin bütün yükünü 20 gencin üzerine yıkmaya çalışmışlardır. bizi bağımsız bir ülkenin çocukları olmaktan mahrum eden hepiniz dahil sizlersiniz. ve sonunda idam isteğiyle buraya getirildik, türkiye'nin bağımsızlığından başka hiçbir şey istemedik ve hayatımızı bu yola koyduk. varlığımızı Türkiye halkına armağan ettik, bunun aksini iddia edenler vatan hainidir. biz stratejik olarak düşüncelerimizi hiçbir zaman saklamayız. hangi şartlarda olursak olalım bunu açıkça söyleriz. düşüncelerimizi mezara kadar götürürüz. nasıl burada namluların ve dipçiklerin gölgesi altında konuşuyorsak,düşüncelerimizi her zaman
    açıkça ifade ederiz. tarih evvelce bunu yapanları nasıl temize çıkarmışsa bizi de temize çıkaracaktır, buna da inanıyoruz.
    profesyonel devrimci, bugünün Türkiye'sinde kendini hayatı boyunca türkiye'nin bağımsızlığına adayan kimsedir.

    (İddianamede) 'fikir özgürlüğünü ve anayasayı paravan yapanlar, önceleri atatürkçü geçinirken onun fikir ve şahsiyetiyle küçük görmeye başladılar' şeklinde ve 'sadece mustafa kemal tarafını beyan ediyorlardı' şeklinde bir cümle mevcuttur, bunu kesin olarak reddediyorum, asla kabul etmiyorum. diğer yurtseverler de bunu kabul etmezler. bu kasten tahrif edilmek isteniyor. bu cümle artniyetle hazırlanmıştır. bu memlekette mustafa kemal'e gerçekten sahip çıkanlar varsa onlar da bizleriz.

    35 milyon metrekare vatan toprakları işgal altındayken, bizim milli bütünlüğü bozmakla
    suçlanmamız gülünçtür. Mustafa Kemal sağ olsaydı bugün çok şaşırırdı. hareketimiz tamamen anayasal bir harekettir. anayasamızın başlangıç ilkesinde belirtilen ulusun zulme karşı direnme hakkını kullandık. bu sebeple anayasal bir davranışta bulunduk.

    yaptıklarımızın haklı olduğuna inanıyorum. halen de bu inancı taşıyorum. Türkiye'nin
    bağımsızlığından başka bir şey istemedim ve bu sebeple amerikan emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı mücadele verdik. bundan dolayı ölümden korkmuyorum.
    onu ancak işbirlikçiler düşünsün ve ancak onlar kendi canının telaşına düşsün. ve ben 24 yaşındayken kendimi türkiye'nin bağımsızlığına armağan etmekten onur duyuyorum.
    kurtuluş savaşını da yerli yerine oturtmak gerekir. biz elli sene evvel kurtuluş savaşını vermiş bir ülkenin çocukları olarak kurtuluş savaşının gerçek tahlilini yapmaya her zaman muktediriz.

    biz yine çok iyi biliriz ki, Türkiye kurtuluş savaşını
    yapmak için samsun'a çıkanlara İstanbul örfi idaresince ve mahkemelerince idam cezası verilmiştir.

    ve yine bilmekteyiz ki, osmanlı imparatorluğu yüzlerce generalinden ancak birkaç tanesi kurtuluş savaşına iştirak etmiştir.
    ve yine bilmekteyiz ki, kurtuluş savaşı yapıldığı sırada İstanbul'da bulunanlar bunları
    yapanlara 'eşkıya' demiştir. türkiye'nin kurtuluş ve bağımsızlık savaşında ne şekilde bağımlı hale geldiğini de belirtmek gerekmektedir.

    ayrıca iddianamede Türkiye halkının bir takım etnik gruplardan teşekkül ettiği iddiaları ve bunu bizim yaptığımız, ortaya attığımız ithamları mevcut bulunmaktadır. birinci Türkiye büyük millet
    meclisi'nin kararında ve misakı milli sınırları içinde iki kardeş kavim yaşar. Türk ve Kürt kavimi yaşamaktadır. birinci büyük millet meclisi kararı böyledir. Türkiye'de iki kardeş kavimin ve ulusunun yaşadığını kabul etmektedir. bunu kabul etmek bölücülük değildir. bu iki kardeş unsur birinci kurtuluş savaşını müştereken başarmışlardır. güney cephesinde düşmanla omuz omuza savaşmışlardır. bu ikisine birden Türkiye Halkı diyoruz. ve bu iki kardeş unsur ikinci bağımsızlık savaşını da müştereken başaracaklardır.

    öğrenci hareketlerine gelince iddianamede öğrenci hareketlerinin başlangıç tarihi 1968 olarak belirtilmektedir. bu tarih yanlıştır. Türkiye'de öğrenci olayları 50-60 senedir eksik olmamıştır. sultan hamid'in tıbbiye talebelerini sarayburnu'ndan denize attığı tarihten itibaren öğrenci hareketleri türkiye'de devam edegelmiştir. 1908'i hazırlayan hareketler ileriye dönük hareketlerdir. vagonli'yi tahrip eden gençler ilerici gençlerdir. 2.dünya savaşı sırasında 'faşizme hayır' diyen gençler ilerici gençlerdir. ve 28 nisan 1960 tarihinden özgürlük savaşı veren gençler ilerici gençlerdir."


    Bizler Amerikan emperyalizmine karşı mücadeleyi ilk şart gördüğümüz, bu işin de mutlaka silâhla kazanılacağına inandığımız için silâha sarıldık ve mücadele ediyoruz. Tek amacımız budur, bunun için Nurhak Dağlarında mücadeleye başladık. Yoksa, sayın savcının dediği gibi Anayasa’yı ortadan kaldırmak için değil...
    Bu arada sırası gelmişken, iddia makamındaki kişiye birkaç sözümüz var:
    Sayın Savcı,

    1. Amerikan emperyalizmi gayrı millîdir.
    2. Ona ortaklık edenler ulusumuza ihanet etmişlerdir.
    3. Emperyalizme karşı mücadele suç değildir, silâhlı mücadele ise anayasa’yı ihlâl değildir.
    4. Gayri millî olan emperyalizm ve ortaklarının sömürüsü, anayasaya aykırıdır.

    *


    Buna göre iki şey var:
    1. Eğer belli bir hata sonucu, iddianame ve mütalaayı hazırladınızsa, dikkatli olunuz; idamını istediğiniz kişiler kasaplık koyun değildir ve siz savcısınız...
    2. Yok eğer yaptığınızın bilincinde iseniz: yolunuz açık olsun.

+ Konuyu Yanıtla
2 / 4 Sayfa İlkİlk 1234 SonSon

Bu sayfada bulunan kavramlar:

3 fidan deniz yusuf hüseyin fesbook

dar ağacında üç fidan kitabı ıdama günü youtube

Yusf aslan ölüm tarihi

üç Fidan ın son mektupları

darağacında üç fidan ölúm yıldönümü

6 mayis1972 gorselleri telif hakki olmayan

dar ağacında üç fidan müzesi

daragaci uc form

dar agacinda 3 fidan icin adaletli sox

Forum

Benzer Konular :

  1. Hukuk Portal: Darağacında Üç Fidan
    Hukuk portalına yeni bir kaynak eklendi. Konu: https://www.hukuki.net/content.php?1177-Darağacında-Üç-Fidan
    Yazan: Av.Ragıp Atay Forum: Hukuk Portal
    Yanıt: 0
    Son İleti: 06-05-2012, 15:38:06
  2. İdam cezası! 17 yaşında bir fidan geçmişi hatırla
    17 yaşında askeri cunta tarafından idam edilen ERDAL EREN'in anısına bi bölüm açtım.aslında bi örnek erdal...askeri cunta tarafından işkence...
    Yazan: ccaner Forum: Güncel - Siyaset - Tarih - Tartışma
    Yanıt: 12
    Son İleti: 12-09-2010, 16:14:18
  3. Dört fidan
    Ömrümde yaşamım sürecinde Yıllar sonra karşılaştım sizinle İhzarat şantiyesi denilen yerde Umutları yıkılmış sevdiğini kaybeden ben Sizin...
    Yazan: monica Forum: Üyelerimizin Şiirleri
    Yanıt: 0
    Son İleti: 20-02-2008, 22:43:35

Yetkileriniz

  • Yeni konu açma yetkiniz yok
  • Konuya cevap verme yetkiniz yok
  • Dosya ekleme yetkisi yok
  • İleti düzenleme yetkisi yok
  •  


2022 tarihli Hukuk Blog |  Arabulucu |  Hukuk Kitapları |  Alman Hukuku |  Özel Güvenlik AŞ. |  İş İlanları |  Ankahukuk |  Psikolog |  Site Ekleme |  Sihirli Kadın |  Sağlık |  Satılık Düşecek Domainler |  Bayefendi |  Afternic Alanadı satış (Domain alımı) | 

™ Marka tescili, Patent ve Fikri mülkiyet hakları nasıl korunuyor?
Hukuki.Net’in Telif Hakları ve 2014-2022 yılları arası Marka Tescil Koruması Levent Patent tarafından sağlanmaktadır.
♾️ Makine donanım yapı ve yazılım özellikleri nedir?
Hukuki.Net olarak dedicated hosting serveri bilfiil yoğun trafiği yönetebilen CubeCDN, vmware esx server, hyperv, virtual server (sanal sunucu), Sql express ve cloud hosting teknolojisi kullanmaktadır. Web yazılımı yönünden ise content management (içerik yönetimi) büyük kısmı itibari ile vb olup, wordress ve benzeri çeşitli kodlarla oluşturulan bölümleri de vardır.
Hangi Diller kullanılıyor?
Anadil: 🇹🇷 Türkçe. 🌐 Yabancı dil tercüme: Masaüstü sürümünde geçerli olmak üzere; İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Hintçe, Rusça ve Arapça. (Bu yabancı dil çeviri seçenekleri ileride artırılacak olup, bazı internet çeviri yazılımları ile otomatik olarak temin edilmektedir.
Sitenin Webmaster, Hostmaster, Güvenlik Uzmanı, PHP devoloper ve SEO uzmanı kimdir?
👨‍💻 Feyz Pazarbaşı & Istemihan Mehmet Pazarbasi[İstanbul] vd.
® Reklam Alanları ve reklam kodu yerleşimi nasıl yapılıyor?
Yayınlanan lansman ve reklamlar genel olarak Google Adsense gibi internet reklamcılığı konusunda en iyi, en güvenilir kaynaklar ve ajanslar tarafından otomatik olarak (Re'sen) yerleştirilmektedir. Bunların kaynağı Türkiye, Amerika, Ingiltere, Almanya ve çeşitli Avrupa Birliği kökenli kaynak kod ürünleridir. Bunlar içerik olarak günlük döviz ve borsa, forex para kazanma, exim kredileri, internet bankacılığı, banka ve kredi kartı tanıtımları gibi yatırım araçları ve internetten para kazanma teknikleri, hazır ofis kiralama, Sigorta, yabancı dil okulları gibi eğitim tanıtımları, satılık veya kiralık taşınmaz eşyalar ve araç kiralama, ikinci el taşınır mallar, ücretli veya ücretsiz eleman ilanları ile ilgili bilimum bedelli veya bedava reklamlar, rejim, diyet ve özel sağlık sigortası gibi insan sağlığı, tatil ve otel reklamları gibi öğeler içerebilir. Reklam yayıncıları: ads.txt dosyası.
‼️ İtirazi kayıt (çekince) hususları nelerdir?
Bahse konu reklamlar üzerinde hiçbir kontrolümüz bulunmamaktadır. Bu sebep ile özellikle avukat reklamları gibi Avukatlık kanunu vs. mesleki mevzuat tarafından kısıtlanmış, belirli kurallara tabi tutulmuş veya yasaklanmış tanıtımlardan yasal olarak sorumlu değiliz.
📧 İletişim ve reklam başvuru sayfası nerede, muhatap kimdir?
☏ Sitenin 2022 yılı yatırım danışmanı ile irtibat ve reklam pazarlaması için iletişim kurmanız rica olunur.
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution 4.0 International License.