+ Konuyu Yanıtla
1 den 8´e kadar toplam 8 ileti bulundu.

Konu: Artık Tapu İptallerine Son

Artık Tapu İptallerine Son Hızlandırılmış Mobil Sayfa Sürümü (AMP)
  1. #1
    Kayıt Tarihi
    Feb 2006
    Nerede
    zonguldak, merkez, Turkey.
    İletiler
    35
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Artık Tapu İptallerine Son

    KÖKTEPE - TÜRKİYE DAVASI (Başvuru no: 35785/03)


    II. İLGİLİ İÇ HUKUK VE UYGULAMASI

    A. Anayasal hükümler

    36. 1924 Anayasası’nın 74. maddesi aşağıdaki şekildedir;

    “Kamu faydasına gerekli olduğu usulüne göre anlaşılmadıkça ve özel kanunları gereğince değer pahası peşin verilmedikçe hiç kimsenin malı ve mülkü kamulaştırılamaz.

    Çiftçiyi toprak sahibi kılmak ve ormanları devletleştirmek için alınacak toprak ve ormanların kamulaştırma karşılığı ve bu karşılıkların ödenişi özel kanunlarla gösterilir.”

    37. 1982 Anayasasının ilgili hükümleri aşağıdaki şekildedir:

    “XII. Mülkiyet Hakkı
    MADDE 35- Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.
    (...)
    D. Kamulaştırma
    MADDE 46 - (Değişik madde: 03/10/2001 – 4709 S.K.) Devlet ve kamu tüzel kişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idari irtifaklar kurmaya yetkilidir.
    Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskan projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.
    Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir.
    İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır.
    E. Devletleştirme ve özelleştirme
    MADDE 47- (Değişik madde: 13/08/1999- 4446 S.K.) Kamu hizmeti niteliği taşıyan özel teşebbüsler, kamu yararının zorunlu kıldığı hallerde devletleştirilebilir.
    Devletleştirme gerçek karşılığı üzerinden yapılır. Gerçek karşılığın hesaplanma tarzı ve usulleri kanunla düzenlenir.
    Devletin, kamu iktisadi teşebbüslerinin ve diğer kamu tüzelkişilerinin mülkiyetinde bulunan işletme ve varlıkların özelleştirilmesine ilişkin esas ve usuller kanunla gösterilir.
    Devlet, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişileri tarafından yürütülen yatırım ve hizmetlerden hangilerinin özel hukuk sözleşmeleri ile gerçek veya tüzelkişilere yaptırılabileceği veya devredilebileceği kanunla belirlenir.
    (...)
    IV. Ormanlar ve orman köylüsü
    A.Ormanların Korunması ve Geliştirilmesi
    MADDE 169 - Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir.
    Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.
    Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasi propaganda yapılamaz; münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz. Ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına alınamaz.
    Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler ile 31/12/1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler, şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler dışında, orman sınırlarında daraltma yapılamaz.
    B. Medeni Kanun
    38. Türk Medeni Kanunu’nun ilgili hükümleri aşağıdaki şekildedir:
    MADDE 683 § 1 – “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.”
    MADDE 705 § 1- “Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması, tescille olur.”
    MADDE 1007 § 1- “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.”
    C. Ormanlar hakkında Kanunlar
    39. 1937 tarihine kadar, ormanlarla ilgili olarak hiçbir özel düzenleme yapılmamıştır. 3 Şubat 1937 ve 31 Ağustos 1956 tarihleri arasında ormanlık arazilerle ilgili beş temel kanun kabul edilmiştir, bu kanunlar 3116 (1937), 4785 (1945), 5653 (1950), 5658 (1950) ve 6831 (1956) sayılı kanunlardır.
    1. 8 Şubat 1937 tarihli ve 3116 sayılı Orman Kanunu
    40. Bu Kanun’da yer alan 1. maddede “orman” kavramının tanımı yapılmaktadır. Aynı Kanun’un 3.maddesi uyarınca, dört çeşit ormanlık alan mevcuttur: Devlet ormanları, hükmi şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ormanlar, vakıf ormanlar ve hususi ormanlar. Bu ormanlar, devlete ait olup vergi ödeyen kişilerce işletilebilen ormanlardır.
    2. 9 Temmuz 1945 tarihli ve 4785 sayılı Orman Kanunu 41. Orman Kanunu’nun 1. maddesi aşağıdaki şekildedir: “Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte var olan gerçek veya tüzel özel kişilere, vakıflara ve köy, belediye, özel idare kamu tüzel kişiliklerine ilişkin bütün ormanlar bu kanun gereğince devletleştirilmiştir. Bu ormanlar hiç bir işlem ve bildirime lüzum olmaksızın Devlete geçer.” 42. Bu Kanun’un 4. maddesi devletleştirme işlemine özellikle de şahısların emekleri ile dikilen çeşitli ağaçların bulunduğu ormanların devletleştirilmesi bir takım istisnalar getirmektedir. 43. Bu Kanun’un 7. maddesi devletleştirme işleminde tazminat ödenmesini öngörmektedir. 3. 24 Mart 1950 tarihli ve 5653 sayılı Orman Kanunu 44. 5653 sayılı Kanun, orman alanını yeniden tanımlamaktadır. Bu Kanun’un 1 § c maddesi uyarınca, makilerle kaplı arazinin korunması ya da bu Kanun ile belirlenen koşullar uyarınca ürün vermesi halinde makiler artık orman olarak nitelendirilmemektedir. 45. Yine aynı şekilde 1. madde uyarınca, 3 Nisan 1950 tarihinden itibaren, ormanvasfını yitirmiş alanlar artık orman olarak nitelendirilemeyecektir. 46. Bu Kanun üç çeşit ormanın varlığından söz etmektedir: Devlet ormanları, kamu tüzel kişilere ait ormanlar (köy ve belediyeler) ve hususi ormanlar. 4. 24 Mart 1950 tarihli ve 5658 sayılı Orman Kanun 47. 5658 sayılı Kanun’un 1. maddesi bazı koşullarda devletleştirilen ormanların iadesini öngörmektedir:“9 Temmuz 1945 tarihli Kanun ile devletleştirilen ormanlar arasında, devlet ormanları arasında bulunmayan tarla, bağ, bahçe, hususi ormanlara benzer alanlar, şehir, şehir meraları, ve köylere, gerçek ya da tüzel kişilere ait olan ve Orman Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca orman olarak nitelendirilmeyen alanlarla çevrili ormanlar malikleri ya da varislerinin isteği üzerine iade edilir.” 5. 31 Ağustos 1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu 48. Bu Kanun’un 1. maddesinde “orman” kavramı açıklanmakta ve istisnaları sayılmaktadır. 49. Kanun’un 2. maddesinin B fıkrasında (5 Haziran 1986 tarihinde 3302 sayılı Kanun ile değiştirildiği şekliyle):“31 Aralık 1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerlerden; tarla, bağ, bahçe, meyvelik, zeytinlik, fındıklık, fıstıklık (antep fıstığı, çam fıstığı) gibi çeşitli tarım alanları veya otlak, kışlak, yaylak gibi hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler ile şehir kasaba ve Köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerleşim alanları, Orman sınırları dışına çıkartılır.Orman sınırları dışına çıkartılan bu yerler Devlete ait ise Hazine adına hükmi şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ise bu müesseseler adına, hususi orman ise sahipleri adına orman sınırları dışına çıkartılır. Uygumla kesinleştikten sonra tapuda kesin tashih ve tescil işlemi yapılır.”



    50. 4. madde uyarınca malik ve İdare açısından üç çeşit orman bulunmaktadır; Devlet ormanları (7 ila 44. maddeler), kamu tüzel kişilere ait ormanlar (45 ila 49. maddeler) ve hususi ormanlar (50 ila 55. maddeler).

    51. Bu kanunun 7. maddesi uyarınca, Devlet ormanları ya da hususi ormanların niteliği Orman Kadastro Komisyonları tarafından belirlenir. Öte yandan Kanun’un 7 ila 12. maddeleri Kadastro Komisyonlarının çalışma esaslarını belirlemiştir.

    52. Devlet ormanları, Devlet’in koruması altındadır. Devlet ormanlarının orman vasfını bozmaya yönelik her türlü eylem yasaklanmış olup suç teşkil etmektedir (14 ila bilhassa 19. madde). 79 ila 90. maddeler kanuna aykırı eylemler karşısında uygulanacak usulü anlatmaktadır. 91 ila 114. maddelerde ceza hukuku hükümleri yer almaktadır. Bazı suçlar için öngörülen cezaların, suç teşkil eden eylemi gerçekleştiren kişi sözkonusu ormanın sahibi ise, düşürülmesi mümkündür (Bkz. örneğin, 91 § 6. madde).

    53. Hususi ormanlar, Devlet’in kontrolüne ve denetimine tabiidir. Maliklerinin ise sınırlı bir düzeyde işletme hakkı bulunmaktadır. Ayrıca, şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerlerdeki hususi orman alanlarında, orman sahipleri, arazinin yatay alanının yüzde altısını ( % 6) geçmemek üzere imar planlamasına uygun inşaat yapabilir.

    54. 6831 sayılı Kanun, 1744 (1973), 2896 (1983), 3302 (1986), 3373 (1987), 3493 (1988), 4079 (1995), 114 (1995), 4570 (2000) 4999 (2003), 5177 (2004), 5192 (2004) ve 5728 (2008) sayılı Kanunlarla birkaç kez değiştirilmiştir.

    D. 21 Haziran 1987 tarihli ve 3402 sayılı Kanun

    55. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun “kadastro sonuçlarının ilanı” başlıklı 11. maddesi uyarınca, Kadastro müdürü, askı cetvellerini düzenler, bu cetvelleri ve pafta örneklerini, Kadastro Müdürlüğünde ve ayrıca muhtarın çalışma yerinde 30 gün süre ile ilan ettirir. İtirazı olanların, ilan süresi içinde kadastro mahkemesine başvurarak dava açabilmeleri mümkündür. Kadastro müdürü bu işlemleri, kadastro ekibinin çalışma alanındaki işini bitirdiği tarihten itibaren en geç üç ay içerisinde yapmak zorundadır. Bu Kanun gereğince yapılan ilanlar, ilgili gerçek kişilere, kamu ve özel hukuk tüzel kişilerine şahsen tebliğ edilmiş sayılır.

    56. Ayrıca 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun “kadastro tutanaklarının kesinleşmesi ve hak düşürücü süre” başlıklı 12. maddesinde, 30 günlük ilan süresi geçtikten sonra, dava açılmayan kadastro tutanaklarına ait sınırlandırma ve tespitlerin kesinleşeceği öngörülmektedir. Kadastro müdürü tarafından onaylanarak kesinleşen tutanaklar ile kadastro mahkemesinin kesinleşmiş kararları; kesinleşme tarihleri tescil olarak gösterilmek suretiyle en geç 3 ay içinde tapu kütüklerine kaydedilir.

    Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz.
    Kadastrosu tamamlanan çalışma alanı içerisinde kalan eski tapu kayıtları, işleme tabi kayıt niteliğini kaybederler. Bu kayıtlara dayanılarak kadastro ve tapu sicil müdürlüklerinde işlem yapılamaz.

    E. Ulusal İçtihat

    57. 23 Haziran 1964 tarihinde, Anayasa Mahkemesi, ilgili dönemde yürürlükte olan ve kamulaştırma tazminatını, mülkün gerçek değerinden yola çıkarak hesaplayan Anayasa’nın 38. maddesi ile çelişkili olduğu gerekçesiyle 4785 sayılı Orman Kanunu’nun 3 ve 4. maddelerini iptal etmiştir. 3. madde, devletleştirilen ormanın değerinin vergi beyanından yola çıkılarak tespit edilebileceğini ifade etmekteydi. 4. madde ise devletleştirilen bir ormanda mevcut yapıların alımına ilişkin kriterleri tanımlamaktaydı. İlgili maddelerin iptalinin bu alanda bir hukuk boşluğu doğurup doğurmayacağı hususunda ise Anayasa Mahkemesi’nin cevabı izleyen satırlarda yer almaktadır:

    “(…) sözkonusu hükümler iptal edildiğine, kamulaştırmaya ilişkin genel hükümler, ormanların kamulaştırılması işlemine de uygulanacaktır.”

    58. Yargıtay, 28 Mart 1995 tarihinde, 917 sayılı eski Medeni Kanun uyarınca tapu kayıtlarının düzgün olarak tutulması işinden Hazine’nin sorumlu olduğunu tespit etmiştir. Yargıtay kararında, Hazine’nin sorumluluğunu ortaya koyacak kriterleri saymıştır: bu kriterler, bir zararın var olması, bir memurun hukuka aykırı eyleminin var olması, zarar ile eylem arasında nedensellik bağının mevcut olmasıdır. Yargıtay aynı zamanda zararın kesin bir şekilde meydana gelmiş olması ve tazminat talebinin, zararın nihai olarak meydana geldiği tarihten en geç bir sene sonra ve her halükarda on seneklik genel bir süre zaman aşımı süresinde talep edilmesi gerektiğini vurgulamıştır.

    59. Yargıtay, 26 Nisan 1999 tarihli bir kararında, 917 sayılı eski Medeni Kanun uyarınca tapu kayıtlarının düzgün olarak tutulması işinden Hazine’nin sorumlu olduğunu yinelemiştir. Bununla birlikte ilgili, verecekli olan kişinin mülküne bir takım tedbirlerin konmasını sağlayamamış szira tapu sicil kayıtları usulüne uygun olarak tutulmamıştır.

    60. Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu, 7 Mayıs 2002 tarihinde, dava konusu arazinin ormanlık alan içerisinde yer alması nedeniyle tapu senedinin Kadastro Mahkemesi tarafından iptal edilmesi halinde, yetkinin adli hakimde olduğunu tespit etmiştir (daha sonra ise orman niteliğini kaybettiğinden bu arazi ormanlık alan kapsamının dışına çıkarılmıştır). Bu davada, hakimler ilgilinin tapu senedinin iptal edilmesine neden olan Kadastro Mahkemesinin kararına dayanarak tazminat talebini reddetmişlerdi. Hakimler, bu kararın hukuka uygun olduğuna kanaat getirmiştir.

    61.Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi, 7 Mayıs 2002 tarihli kararında başvuranın talebini reddeden esasa bakan Mahkemenin kararını bozmuş ve Kadastro Komisyonu’nda çalışan ve dava konusu arazinin ormanlık alan içerisinde yer almadığına yanlışlıkla karar veren kişilerin hatalı eylemleri nedeniyle Hükümet’in objektif sorumluluğunun mevcut olduğunu tespit etmiştir. Esasında, bu hatalı eylem nedeniyle tapu kayıtlarına güvenen ve üçüncü kişilere satışı yapılan arazinin orman niteliği ile ilgili olarak tapu sicil kayıtlarında herhangi bir ifade yer almamıştır. Dava konusu arazi, Kadastro Komisyonu’nun kararları neticesinde 1959 yılında üçüncü şahıslar adına tapuya tescil edilmiş ve bu kişiler için ilk defa kendi adlarına bir tapu belgesi düzenlenmiştir. Başvuran, arazinin orman vasfına sahip olduğuna dair hiçbir ibarenin yer almadığı tapu sicil kayıtlarında yer alan bilgilere güvenerek araziye 1994 yılında sahip olmuştur. 1977-1982 yılları arasında Kadastro Komisyonu yeni çalışmalar yürütmüş ve dava konusu arazinin orman vasfını yitirmiş olması sebebiyle artık orman vasfını taşımadığına karar vermiştir. Komisyon arazinin ormanlık alan dışına çıkarılmasına karar vermiştir. Bu ibare, 1995 yılında tapu sicil kayıtlarında da yer almıştır.

    62. Yargıtay Üçüncü Hukuk Dairesi, 30 Ekim 2006 tarihinde, Kadastro Komisyonu’nun çalışmaları neticesinde arazinin kaydının yapılması nedeniyle dile getirilen tazminat taleplerine bakma yetkisinin İdari Hakim’de olduğunun belirtildiği Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 12 Haziran 2006 tarihli kararını onamıştır. Arazi, 1953 yılında ilgili tarafından satın alınmıştır. Daha sonra ise Kadastro Komisyonu’nun çalışmaları neticesinde kendi adına tapuya tescil edilmiştir. İzleyen zamanda ise ilgilinin tapu belgesi, arazinin ormanlık alan içerisinde yer aldığı gerekçesiyle iptal edilmiştir. Mahkeme, izleyen nedenlerle talebi reddetmiştir:

    “Başvuran, iki eyleme dayanarak tazminat talebinde bulunmaktadır, bu eylemler tapu belgesinin düzenlenmesi ve daha sonra ise sınırlama nedeniyle belgenin iptal edilmesidir. Başvuran, kendisinin tapu belgesinin sahibi olmasına rağmen gerçekleştirilen çalışmalar neticesinde orman sınırlamasının neticesinin kendisine tebliğ edilmediğini ve bu noktada İdare’nin hatalı olduğunu belirtmektedir. İdari bir eylem neticesinde meydana gelen bir zararın tazmin edilmesi talebi yalnızca İdare Mahkemesi önünde dava açılarak dile getirilebilir.”

    30 Ocak 2008 tarihinde, yukarıda ifade edilen ve 5 Aralık 2007 tarihinde başvurusu yapılan davada davacının avukatı olan (ve aynı zamanda mevcut davada başvuranın avukatı olan) Sayın M. Öztok’un, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu daha önceki iki karar arasında çelişkinin mevcut olmadığını ve bu nedenle içtihadı birleştirme kararının alınmasının gerekli olmadığını belirtmiştir.

    63. Yargıtay Genel Kurulu, 19 Nisan 2006 tarihli bir kararla, Tapu Sicil Müdürlüğü’nde görevli memurların eylemleri nedeniyle Devlet’in objektif sorumluluğunun bulunduğunun belirtildiği esasa bakan Mahkeme’nin kararını onamıştır. 1976 yılında üçüncü bir kişi sahte bir mahkeme kararı kullanarak araziyi davacıya satmıştır, oysaki 1954 yılında dava konusu arazi, Kadastro Komisyonu tarafından mera olarak nitelendirilmiş ve bu nedenle kamusal alan içerisinde yer almıştır. Esasa bakan Mahkeme, talebi kısmen kabul etmiş ve davacının sözkonusu arazi üzerinde ektiği bitkiler ve inşa ettiği ev için bir tazminat ödenmesine karar vermiştir. Yargıtay, davacının üçüncü kişilere başvurabilmesinin, İdare’nin objektif sorumluluğunu ortadan kaldıramadığını kaydetmektedir. Herhangi bir hatanın işlenmemiş olması halinde bile, üç durumun bir araya gelmiş olması sebebiyle Devlet’in sorumluluğu bulunmaktadır: hatalı bir eylemin varlığı, bir zararın varlığı ve hatalı eylem ile oluşan zarar arasında bir nedensellik bağının mevcudiyeti. Ayrıca Yargıtay, sicil kayıtlarına güvenen kişinin iyi niyetini koruyan Medeni Kanun’un ilgili maddelerine atıfta bulunmuştur.

    64. Bursa İdare Mahkemesi, 26 Haziran 2006 tarihinde davacının arazisinin ormanlık alan olarak nitelendirilmesi nedeniyle tapu belgesinin iptal edilmesi sonrasında uğradığını iddia ettiği zararın tazmin edilmesi talebini reddetmiştir. Davacı, kendisini ratione materiae yetkisiz ilan eden adli hakime başvurduktan sonra İdare Mahkemesi’ne başvurmuştur. İdare Mahkemesi’ne göre, başvuru gecikmiş bir başvuru niteliği taşımaktaydı, zira talebin tapu belgesinin iptal edilmesine ilişkin kararın kesinleştiği tarihten itibaren altmış gün içinde yapılması gerekmekteydi.

    65.Hükümet tarafından dosyaya eklenen belge uyarınca, Sayın M. Öztok (mevcut davada başvuranın avukatı), Devlet’in objektif sorumluluğunun tespit edilebilmesi amacıyla müvekkillerinden birinin adına Bursa İdare Mahkemesi’ne başvurmuştur. Bu davada, müvekkilinin tapu senedi, arazisinin ormanlık alan içerisinde yer alması nedeniyle iptal edilmiştir. Sayın Öztok bu başvurusunda, ratione materiae bakımından kendisini yetkisiz ilan eden Çanakkale Asliye Mahkemesi tarafından başvurusunun reddedildiğini açıklamıştır. Çeşitli Mahkemeler arasında yetki sorunun mevcut olduğunu belirten Öztok, İdare Mahkemesi’nden, yeni bir yetkisizlik kararının benimsenmemesi için davanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne sevk edilmesini talep etmiştir. Öztok aynı zamanda, mülkiyet hakkı ve orman alanında düzenlenen hükümlerin birbirleri ile çelişkili olduğunu iddia ederek davanın Anayasa Mahkemesi’ne sevk edilmesini talep etmiştir.


    HUKUK AÇISINDAN

    66. Başvuran, kendisine herhangi bir tazminat ödenmeksizin arazisinin ormanlık alan olarak nitelendirilmesinin, 1 No’lu Ek Protokol’ün 1. maddesi uyarınca mülkiyet hakkına yönelik orantısız bir müdahale teşkil ettiğini belirtmektedir. Başvuran aynı zamanda AİHS’nin 6. maddesinin 1.fıkrasının da ihlal edildiğini ifade etmektedir.

    I. 1 NO’LU EK PROTOKOL’ÜN 1. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA

    A.Kabul edilebilirlik hakkında

    67. Hükümet öncelikle sözkonusu davanın, başvurunun yapıldığı tarihte halen ulusal mahkemeler önünde görülmekte olduğunu belirterek AİHM’den şikayeti kabul edilemez ilan etmesini talep etmektedir.

    68. AİHM, arazinin sınırlandırılmasına ilişkin iç hukukta görülen davanın, 2 Temmuz 2004 tarihinde Yargıtay kararıyla sona erdiğini tespit etmektedir. AİHM, iç hukuktaki başvuru yollarının son aşamasına, başvurunun yapılmasından sonra fakat kabul edilebilirlik kararını benimsemesinden önce başvurulmasını tolere edebileceğini hatırlatmaktadır (mutatis mutandis, Ringeisen-Avusturya, 16 Temmuz 1971 tarihli karar, A serisi no: 13, s. 38, § 91, ve E.K.-Türkiye (karar), no:28496/95, 28 Kasım 2000). Sonuç itibariyle AİHM itirazın bu kısmını reddetmektedir.

    69. Hükümet ayrıca başvuranın, 19 Kasım 1990 tarihli Kadastro Komisyonu’nun kararına karşı hiçbir başvuru yapmamış olması sebebiyle AİHM’den başvuruyu kabul edilemez ilan etmesini talep etmektedir.

    70. Başvuran Hükümet’in iddiasına itiraz etmektedir.

    71. AİHM, başvuranın esas itibariyle Kadastro Komisyonu’nun 19 Kasım 1990 tarihli kararına itiraz etme imkanının bulunmadığını, zira başvuranın o tarihte henüz arazinin sahibi olmadığını tespit etmektedir. Ayrıca dosyada yer alan hiçbir unsurun, dava konusu arazinin satın alındığı 1993 tarihinde, tapu kayıtlarında arazinin niteliğinin ormanlık alan olarak belirtildiğini ve başvuranın bundan haberdar olduğunu ortaya koymaya yetmediğini kaydetmektedir. Sonuç itibariyle AİHM, ulusal mahkemelerin süreye uyulmadığı gerekçesiyle başvuranın başvurusunu kabul edilemez ilan etmediklerini hatırlatmaktadır. Ulusal mahkemeler, dava esastan incelemiş ve başvuruyu reddetmişlerdir. Bu noktada, başvurunun bu kısmının da reddedilmesi uygun olacaktır.

    72. Hükümet ayrıca başvuranın İdare’ye başvurarak tazminat talep edebileceğini ve açık ya da zımni bir ret cevabının verilmesi halinde ise İdare’nin her türlü eylem ve kararlarına karşı adli başvuru yolunun mevcut olduğunun belirtildiği Anayasa’nın ilgili hükümlerinden ve ya İdari Usul Kanunu’nun ilgili hükümlerinden yola çıkarak, tapu senedinin iptal edilmesi sebebiyle uğradığı zararın tazmin edilebilmesi amacıyla bir dava açabileceğini belirtmektedir. Bununla ilgili olarak Hükümet, yukarıda ifade edilen ulusal içtihada atıfta bulunmaktadır. Hükümet aynı zamanda Sayın M. Öztok’un (mevcut davada başvuranın avukatı) bizzat kendisinin de, Devlet’in mevcut davada objektif sorumluluğunun bulunduğunu belirterek, 11 Aralık 2006 tarihinde Bursa İdare Mahkemesi’ne başvurduğunu ve davanın halen ilgili mahkeme önünde görülmekte olduğunu belirtmektedir (yukarıda yer alan 65. paragraf).

    73. Başvuran bu iddialara itiraz etmektedir. Başvuran, bir arazinin ormanlık alan olarak nitelendirilmesine ilişkin nihai bir hukuk kararına itiraz etmesini sağlayacak idari seviyede hiçbir iç hukuk yolunun bulunmadığını ifade etmektedir. Hükümet tarafından atıfta bulunulan içtihat ile ilgili olarak, istisnai bir iki durumun mevcut olduğunu, lakin prensip olarak bu türden bir talebin başarılı bir şekilde sonuçlanma ihtimalinin bulunmadığını belirtmektedir. Başvuran bu ifadesini destekleyebilmek amacıyla bu alandaki iç hukuk uygulamalarına ilişkin kararlara atıfta bulunmaktadır.

    74. İdare’nin her türlü eylem ve kararlarına karşı adli yola başvurulabileceğine dair ilke uyarınca tazminat talep etme imkanının mevcut olduğu hususunda ise AİHM Doğrusöz ve Aslan-Türkiye (no: 1262/02, §§, 30 Mayıs 2006 tarihli karar) kararında buna benzer bir itirazı reddettiğini hatırlatmaktadır. Zira bu başvuru, adli sicil kaydında tapu kaydının yasal olmayan bir şekilde iptal edilmesi ile ilgilidir. Oysa ki mevcut davada, Çanakkale Kadastro Mahkemesi, orman sınırları içerisinde bulunan arazilerin şahsa ait olamayacağının belirtildiği orman alanına ilişkin mevzuata dayanarak başvuranın talebini reddetmiştir (Bkz., mutatis mutandis, Mehmet Ali Miçooğulları-Türkiye, no: 75606/01, § 17, 10 Mayıs 2007 tarihli karar).

    75. Başvurandan, Devlet’in objektif sorumluluğun bulunduğundan yola çıkarak bir tazminat elde etmek amacıyla yeni bir başvuru yapmasını bekleme hususu ile ilgili olarak, arazisinin ormanlık alan olarak nitelendirilmesi ve sınırlandırılmasının iptal edilmesi ile ilgili olarak yapmış olduğu ilk başvurunun reddedilmesinin ardından, yukarıda da zikredilen örneklerde olduğu gibi, AİHM, AİHS’nin 35 § 1. maddesinden doğan zorunluluğun, etkili, yeterli ve ulaşılabilir olan başvuru yollarının normal bir şekilde kullanılması ile sınırlandığını hatırlatmaktadır (Sofri ve diğerleri-İtalya (karar), no: 37235/97, AİHM 2003-VIII). Özellikle de AİHS yalnızca isnat edilen, uygun ve elverişli olan ihlallere ilişkin başvuru yollarının tüketilmesini önermektedir. Bu başvuru yolları, yeterli bir ölçüde, yalnızca teoride değil aynı zamanda uygulamada da mevcut olmalıdır, aksi durumda ise gerekli olan etkililik ve erişilebilirlik özellikleri mevcut olmayacaktır (Akdivar ve diğerleri-Türkiye, 16 Eylül 1996 tarihli karar, Derleme Kararlar ve Hükümler 1996-IV, s. 1210, § 66).

    76. Buna karşın AİHM öncelikle, Hükümet tarafından isnat edilen kararlarda, ulusal mahkemelerin mülk sahibinin zarara uğramasına neden olan tapu sicil kayıtlarının her ne kadar devlet memurunun bir hatasının sonucu olmasa da bir “yanlışlık” sonucunda yapıldığını kaydetmektedir. Zira bu durumda hiçbir şey başvuranın ya da 1953’ten beri arsaya sahip olan kişilerin, tapu senetlerinin bir yanlışlık neticesinde verildiğini ortaya koymamaktadır. Sözkonusu arazinin tarım alanı olarak 1953 yılında Hazine tarafından bir şahsa satıldığı ve başvuranın, tapu sicil kaydında arazinin orman alanı olduğuna ilişkin hiçbir ibarenin yer almaması üzerine sözkonusu araziye sahip olan beşinci kişi olduğu hususu taraflar arasında tartışma konusu teşkil etmemektedir. Ulusal Mahkemeler, başvuranın dava süresince elde edilen kanıtlardan yola çıkarak sınırlamaya ilişkin talebini, araziyi tarım alanı olarak nitelendiren devlet memurları tarafından yapılan hatalı bir eylem nedeniyle değil de bu alanda uygulanabilir yasal hükümleri dikkate alarak reddetmiştir.

    Daha sonra ise iki tarafça ileri sürülen içtihat ışığında, AİHM, bir şahsa ait bir arazinin ormanlık alan olarak nitelendirilmesine ilişkin iç hukuk uygulamaları dikkate alındığında, Hükümet’in bu türden bir başvurunun ne kadar başarılı, yeterli ve ulaşılabilir olduğu hususunu hiçbir şekilde ortaya koyamadığı kanaatindedir.

    Nihayetinde, AİHM, yüce mahkemeler önünde konu ile ilgili görülen davaların sonucu ile ilgili spekülasyon yapmaksızın, sözkonusu arazinin niteliğinin belirlenebilmesi amacıyla 1996 yılından 2004 yılına kadar zaten beklemiş olan başvurandan bir tazminat elde edebilmek amacıyla yeni bir başvuru yapmasının beklenmeyeceğine kanaat getirmektedir (Bkz., mutatis mutandis, Guillemin-Fransa, 21 Şubat 1997 tarihli karar, Derleme 1997-I, § 50).

    77. Sonuç itibariyle AİHM, bu şikayetin AİHS’nin 35 § 3. maddesi uyarınca açıkça dayanaktan yoksun olmadığını tespit etmektedir. AİHM ayrıca şikayetin başka hiçbir kabul edilemezlik unsuru teşkil etmediği kanaatindedir. Bu nedenle şikayetin kabul edilebilir ilan edilmesi uygundur.

    B. Esas Hakkında
    78. Başvuran, arazisinin ormanlık alan olarak nitelendirilmesi ve bununla ilgili olarak ulusal mahkemeler önünde yapmış olduğu başvurunun, herhangi bir tazminat ödenmeksizin reddedilmesine ilişkin karar alınmasının, 1 No’lu Ek Protokol’ün 1. maddesi uyarınca mülkiyet hakkına yönelik orantısız bir müdahale teşkil ettiğini ileri sürmektedir. 1 No’lu Ek Protokol’ün 1. maddesi aşağıdaki gibidir: “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
    Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez”
    1. Tarafların argümanları

    a) Başvuran

    79. Başvurana göre, ulusal mahkemeler, arazisi bir tarım alanı niteliğinde olmasına rağmen, ormanlık alan olarak nitelendirilmesi nedeniyle yaptığı iptal başvurusunu reddetmiştir. Arazinin bu niteliği, Hazine tarafından ilk satışının yapıldığı 1953 yılında var olduğu gibi, bizzat kendisinin araziyi satın aldığı 1993 yılında da devam etmiştir. Hukuken ve teknik olarak arazinin bu nedenle ormanlık alan olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Bununla birlikte, madem ki arazi ormanlık alan olarak nitelendirildi, Devlet’in kamulaştırma usulünü izleyerek kendisine tazminat ödemesi gerekmekteydi zira dava konusu sınırlama bir nev’i mülkiyetten yoksun bırakma niteliğindedir. Bu bakımdan başvuran, Hükümet’in dava konusu sınırlamanın, tıpkı 2 Mart 2006 tarihli ve 49908/99 başvuru numaralı Ansay-Türkiye davasında olduğu gibi mülkiyet hakkını kullanması hususunda yapılan basit bir müdahaleden ibaret olduğuna ilişkin iddialarını reddetmektedir. Bu türden bir sınırlama sonrasında kendi arazisini kullanmasının imkansız hale geldiğini ve kullanması halinde ise bunun cezai mahkumiyetle sonuçlanacağını hatırlatmaktadır. Başvurana göre, herhangi bir tazminat ödenmeksizin, dava konusu arazinin sınırlandırılması, de facto bir ihlal teşkil etmektedir ve mülkiyet hakkına yönelik orantısız bir müdahale niteliğindedir.

    b) Hükümet

    80. AİHM’nin bu konudaki içtihadına atıfta bulunan (Dagalaş ve diğerleri-Türkiye (karar), no: 51326/99, 29 Eylül 2005; Özden-Türkiye (karar), no: 11841/02, 3 Mayıs 2007; Gündüz-Türkiye (karar), no: 50253/07, 18 Ekim 2007 tarihli karar; ve Pekinel-Türkiye, no: 9939/02, 18 Mart 2008 tarihli karar), Hükümet, başvuranın 1 No’lu Ek Protokol’ün 1 maddesi uyarınca gerekli olan ve mevcut bir alacağının doğmasına sebep olabilecek ne “fiili bir mülk” ne de “yasal bir beklenti” sahibi olduğunu belirtmektedir. Zira başvuran 1993 tarihinde araziyi satın aldığında bu arazinin 1990 yılında ormanlık alan olarak ilan edildiğini biliyordu ya da bilmesi gerekmekteydi. Ayrıca Ansay-Türkiye davasına atıfta bulunan Hükümet, başvuranın mülkiyet hakkına yönelik olarak yapılan müdahalenin meşru bir amaç taşıdığını ve orantılı ölçüde gerçekleştiğini ifade emektedir.

    2. AİHM’nin takdiri

    81.AİHM, içtihadına göre, mülkiyet hakkını özü itibarıyla güvence altına alan 1 No’lu Ek protokol’ün 1. maddesinin birbirinden ayrı üç kural ihtiva ettiğini anımsatır (bkz., özellikle, James ve diğerleri – Birleşik Krallık, 21 Şubat 1986 tarihli karar, A serisi no:98, prg. 37). Genel nitelik arz eden birinci bendin ilk cümlesinde ifade edilen birinci kuralda mülkiyete saygı hakkından söz edilmekte olup aynı bendin ikinci cümlesinde yer alan ikinci kuralda mülkten yoksun bırakma işlemi bazı koşullara bağlanır; ikinci bentte yer alan üçüncü kuralda ise sözleşmeci devletlere mal ve mülklerin kullanımını kamu yararına uygun şekilde düzenleme yetkisi tanınır. Belli bir takım mülkiyet hakkı ihlali örneklerine ilişkin olan ikinci ve üçüncü kural birinci kuralda ifade edilen ilkenin ışığında yorumlanmalıdır (Bruncrona-Finlandiya, no: 41673/98, §§ 65-69, 16 Kasım 2004, ve Broniowski-Polonya [Büyük Daire], no: 31443/96, § 134, AİHM 2004-V).


    82. 1 No’lu Ek Protokol’ün 1. maddesi bakımından bir mülkiyetin var olup olmadığı hususunda ise AİHM’nin Hükümet’in iddiasını benimsemesi mümkün değildir. AİHM, mevcut davanın Hükümet tarafından ileri sürülen davalardan farklı olduğunu kaydetmektedir, zira başvuranın dava konusu araziyi satın aldığı sırada, tapu kayıtlarında herhangi bir ibareye yer verilmemiş olması nedeniyle, arazinin ormanlık alan olarak nitelendirildiği hususundan haberdar olduğu hiçbir nesnel unsur ile ortaya konmamıştır. Her halükarda geçerli bir tapu senedine sahip olan kişinin, iç hukuk ve uygulamaları uyarınca, Kadastro Komisyonu’nun çalışmaları sonrasında getirilen sınırlandırmalara karşı kararın tebliğ edildiği tarihi takip eden on yıl içerisinde itiraz etme hakkına sahip olduğu hususuna itiraz edilmesi mümkün değildir. Başka bir ifadeyle, tapu senedine sahip bir kişinin, o alanda benimsenen nihai bir karar uyarınca sınırlandırmanın kesinleştiği ana kadar, sınırlandırmaya tabi olmamış bir mülke sahip olmayı umması pekala mümkündür. Bu nedenle başvuran, 1 No’lu Ek Protokol’ün 1. maddesi uyarınca “mülk” sahibidir (Bkz., diğerleri arasında, Kopecky-Slovakya [Büyük Daire], no: 44912/98, § 35, AİHM 2004-IX).

    83.Bir müdahalenin varlığı hususunda ise AİHM, , dava konusu arazinin ormanlık alan olarak nitelendirilmesi nedeniyle başvuranın mülkiyet hakkının ihlal edildiği hususunda her iki tarafın da hem fikir olduğunu tespit etmektedir. Bununla birlikte taraflar söz konusu müdahalenin sonuçları hususunda aynı görüşü paylaşmamaktadır.

    84. Bu durumda başvuran, sınırlandırmayı de facto olarak nitelendirirken Hükümet, dava konusu durumun, mülklerin kullanımına ilişkin düzenlemelerden kaynaklandığını belirtmektedir.

    85. AİHM başvuran tarafından dile getirilen sınırlandırmanın etkilerinin tamamının, 1 No’lu Ek Protokol’ün 1. maddesinin birinci bendinin birinci cümlesi bakımından incelenmeyi gerektiren söz konusu mülkün kullanılabilirliğinin ciddi bir şekilde azalmasından ileri geldiğini (yukarıda yer alan 90. paragraf) tespit etmektedir.

    86. AİHM öncelikle başvuranın söz konusu araziyi satın aldığı sırada iyi niyetli olmadığının hiçbir şekilde ortaya konmadığını tespit etmekte ve başvuranın geçerli bir tapu senedine sahip olduğunun altını çizmektedir.

    87. AİHM, AİHM daha sonra ise yetkili mahkemelerin, adli bir kararla dava konusu araziyi ormanlık alan olarak nitelendirdiğini tespit etmektedir. Başvuran tarafından arazinin niteliğine ilişkin itiraza rağmen ulusal mahkemeler arazinin orman alanında bulunduğu yönündeki bilirkişi raporlarına dayanarak anayasa hükümleri gereğince tapu senedini iptal etmiştir. Ulusal mahkemeler tarafından ileri sürülen gerekçeleri göz önünde bulunduran AİHM, başvurana uygulanan yoksun bırakma işlemine gerekçe olarak gösterilen tabiatın ve ormanların korunması amacının 1 No’lu Ek Protokol’ün 1. maddesinin birinci bendinin ikinci cümlesi anlamında kamu yararı kapsamına girdiğini düşünmektedir (bkz., mutatis mutandis, Lazaridi – Yunanistan, no: 31282/04, prg. 34, 13 Temmuz 2006). Bu çerçevede AİHM, her ne kadar çevrenin genel olarak korunmasına yönelik AİHS’de özel bir hüküm bulunmasa da (Kyrtatos – Yunanistan, no: 41666/98, prg. 52) günümüz toplumunun çevrenin korunması konusundaki duyarlılığının her geçen gün daha da arttığını anımsatır (Fredin – İsveç (no:1), 18 Şubat 1991 tarihli karar, prg. 48). AİHM, çevrenin korunmasına bağlı sorunlara müteaddit defalar değindiğini ve konunun önemine dikkat çektiğini kaydeder (Bkz. örneğin, Taşkın ve diğerleri-Türkiye, no: 46117/99, AİHM 2004-X; Moreno Gomez-İspanya, no: 4143/02, AİHM 2004-X; Fadeieva-Rusya, no: 55723/00, AİHM 2005-IV; Giacomelli-İtalya, no: 59909/00, AİHM 2006-…). Tabiatın ve ormanların korunması ve daha genel olarak da çevre bir değer teşkil etmektedir, bu değerin korunması ise kamuoyunda, dolayısıyla da kamu makamları nezdinde sürekli ve yoğun bir ilgi uyandırmaktadır. Çevrenin korunmasına ilişkin mülahazalar söz konusu olduğunda, bilhassa da devlet konuyla ilgili olarak bir yasal düzenlemeye gitmişse, ekonomik zorunluluklar ve hatta mülkiyet hakkı gibi bazı temel haklar öncelik arz etmemelidirler (Hamer-Belçika, no: 21861/03, § 79, AİHM 2007,-..., (kesitler)).


    88. Dava konusu sınırlamanın bu alandaki adil dengeye uygun olarak gerçekleştirip gerçekleştirilmediği hususunda karar vermeden önce, AİHM, Hükümet’in Ansay-Türkiye (no: 49908/99, 2 Mart 2006 tarihli karar) kararının mevcut davanın incelenmesinde örnek teşkil edebileceği görüşüne katılmamaktadır. Ansay davasında, AİHM, başvuranların mülklerinden istifade etme haklarının sınırlandırılmasına sebep olan gerçek nedenlerle ilgili olaylara ve hukuka ilişkin yeterli hususlara sahip değildi. Ve incelemesi gereken temel soru, ilgililerin inşa izninin iptal edilmiş olmasının, bu tedbirin amaçlanan meşru hedefle orantılı olup olmadığını ortaya koyabilecek bir zarara sebep olup olmadığı hususuydu. AİHM, haklı olarak, bu soruyu, 1 No’lu Ek Protokol’ün 1. maddesi uyarınca “mülklerin kullanımın düzenlenmesi” kavramı bakımından incelemiştir oysa ki mevcut davada söz konusu olan mülkiyetten yoksun bırakmanın temelini teşkil eden bir tedbirdir.

    89. Mevcut davada başvuran, iyi niyetle 1993 yılında hiç tartışmasız bir şekilde tarım arazisi olarak nitelendirilen (yukarıda yer alan 8 ve 9. paragraflar) ve Türk Hukukunda muteber sayılan tapu sicil kayıtlarında arazi ile ilgili sınırlayıcı hiçbir ibarenin yer almadığı bir araziyi satın almıştır (yukarıda yer alan 38. paragraf). Bu nedenle arazinin başvuran tarafından satın alınması işlemi, başvurana yöneltilebilecek hiçbir kuralsızlık barındırmamaktadır; hal böyle olmasaydı, Tapu ve Kadastro Müdürlüğü yasalara uygun olarak hazırlanmış olan tapu senedini başvuran adına düzenlemezdi (9. paragraf).

    90. Bu bakımdan, AİHM, arazinin satın alındığı dönemde, başvuranın arazinin niteliğinden haberdar olması gerektiğini belirten Hükümet’in iddiası üzerinde daha fazla durmayacaktır zira Hükümet’in bu iddiasını destekleyebilecek doğrulanabilir hiçbir unsur mevcut değildir (yukarıda yer alan 80. paragraf). Buna karşın, AİHM halihazırda, tarım arazisi satın alan başvuranın, kendi adına düzenlenen tapu senedine sahip olmasına rağmen, araziyi işleyemediğini, ekip biçemediğini veya başka hiçbir işlem yapamadığını tespit etmektedir. Kısacası başvuranın arazisinden yararlanma hakkı bulunmamaktadır.

    91. Bu nedenle AİHM, kararının mevcut dava olayları ile sınırlı olduğunu ve ormanlık alan sınıflandırmasının, dava olaylarını çevreleyen tüm koşullardan bağımsız olarak, 1 No’lu Ek Protokol’ün 1. maddesinin birinci cümlesi uyarınca mülkiyet hakkına yönelik bir müdahale niteliğinde olduğunu belirten bir ilke kararı olarak algılanmaması gerektiğini ifade ederek mevcut davada dava konusu arazinin ormanlık alan olarak nitelendirilmesinin, yukarıda ifade dilen koşullarda (9. paragraf) edinilmiş olan başvuranın mülkiyet hakkının içeriğini tamamen yok ettiğinin kabul edilmesi gerektiği kanaatindedir. Başvuranın, tedbirin uygulandığı 28 Eylül 2007 tarihine kadar araziyi satmasının mümkün olduğu hususunda dile getirilen iddia (33-34. paragraflar), bu tespiti hiçbir şekilde etkilememektedir zira bir yandan bu satış işlemi tamamen teoriktir ve öte yandan ise tapu senedinin iptal edilmesini ve arazinin Orman Müdürlüğü lehine devrinin yapılmasına ilişkin dava başlatılmış bulunmaktaydı.

    92. Geriye kalan husus, dava konusu tedbirin, gerekli olan adil dengeyi sağlayıp sağlayamadığı ve özellikle de, başvuranı orantısız bir yük taşımaya mahkum edip etmediğidir. Bu itibarla, yerel mevzuatla öngörülen tazmin edilme usüllerini değerlendirmek gerekmektedir. Bu konuda, AİHM bu hususta etkili bir iç hukuk yolunun mevcut olmadığını tespit etmektedir (74. paragraf). Dava koşulları, özellikle de sınırlamanın nihai oluşu, dava konusu durumu telafi edebilecek nitelikte etkili bir iç hukuk yolunun bulunmayışı, mülkiyet hakkından tam olarak istifade edilmesi karşısındaki engel ve tazminat ödenmemiş olması AİHM’ nin, başvuranın özel ve aşırı bir yük taşımaya mecbur kılındığı kanaatine varmasına neden olmaktadır. Bu durum, kamu yararının gereklilikleri ve öte yandan ise mülkiyet hakkına saygı ilkesinin korunması arasında hüküm sürmesi gereken adil dengeyi bozmaktadır (Bkz. mutatis mutandis, Terazzi S.r.l., adıgeçen karar, § 91). AİHM, başvurana hiçbir tazminat ödenmemesini haklı gösterecek hiçbir istisnai duruma atıfta bulunamadığını kaydetmektedir.

    93. Bu nedenle, 1 No’lu Ek Protokol’ün 1. maddesi ihlal edilmiştir.



    II. AİHS’NİN 6 § 1. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA

    94. Başvuran, hatalı delil unsurlarından hareketle karar veren ulusal mahkemelerin, bağımsız ve tarafsız mahkeme niteliğini taşımadığından dolayı şikayetçi olmaktadır. Başvuran bu itibarla, AİHS’nin 6. maddesine atıfta bulunmaktadır. AİHS’nin 6. maddesi aşağıda yer aldığı şekildedir:

    “Herkes, (…) kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir.”

    95. Hükümet, AİHM’den dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle bu şikayeti kabul edilemez ilan etmesini talep etmektedir.

    96. Başvuran, ulusal mahkemelerin dava konusu arazinin sınırlandırılması ile ilgili talebini reddetmek için hatalı delillere dayandıklarını belirtmektedir. Başvurana göre, ulusal mahkemelerin, kendisinin erişim imkanının mevcut olmadığını belirttiği eski belgeleri incelemesi gerekmekteydi.

    97. Şikayetin dile getiriliş şeklini dikkate alan AİHM, başvuranın esasen ulusal mahkemelerin kanıtları değerlendirme şeklinden dolayı şikayetçi olduğunu tespit etmektedir. Bu bakımdan, AİHM, başvurunun esası hakkında karar vermek için keyfi olarak hatalı delillere dayandıklarını gösterecek hiçbir unsur tespit etmemektedir. AİHM, Çanakkale Asliye Hukuk Mahkemesi’nin çeşitli bilirkişi raporları ve objektif bir şekilde elde edilen deliller ışığında kararını verdiğini gözlemlemektedir (yukarıda yer alan 22. paragraf). AİHM ayrıca, Yargıtay’ın başvuranın bu konudaki şikayetini incelendiğini ve esasa bakan mahkemenin, eski belgelere atıfta bulunmaya gerek duymaksızın dava konusu arazi üzerinde mevcut yükselti farkı gibi objektif unsurlar ve ilgili hükümlerden yola çıkarak kararını verdiğini kaydetmektedir (yukarıda yer alan 24. paragraf).

    98. Her halükarda, başvuranın ulusal mahkemeler tarafından benimsenen çözüme itiraz etse de AİHM, bir mahkemenin böyle bir kararı ya da başka bir karar almasına neden olan davaya ilişkin unsurları incelemenin kendi görevi olmadığını, aksi durumda ise kendisinin üçüncü ya da dördüncü derece mahkemesi niteliğine bürüneceğini hatırlatmaktadır (Kemmache-Fransa (no:3), 24 Kasım 1994 tarihli karar, A serisi, no: 296-C, § 44).

    99. Bu nedenle ulusal mahkemelerin hakkaniyetten yoksun olduklarına dair şikayetin açıkça dayanaktan yoksun bulunmakta ve AİHS’nin 35 §§ 3 ve 4. maddeleri uyarınca reddedilmesi gerekmektedir.

    III. AİHS’NİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASI HAKKINDA

    100. AİHS’nin 41. maddesi aşağıda yer aldığı şekildedir:

    “Mahkeme işbu Sözleşme ve protokollerinin ihlal edildiğine karar verirse ve ilgili Yüksek Sözleşmeci Tarafın iç hukuku bu ihlali ancak kısmen telafi edebiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, hakkaniyete uygun bir surette, zarar gören tarafın tatminine hükmeder.”


    106. Mevcut dava koşullarında Savunmacı Devlet ile başvuranlar arasında olası bir uzlaşma ihtimalini göz önünde bulunduran AİHM, 41. maddenin uygulanmasının bu aşamada saklı tutulmasının uygun olacağına kanaat getirmektedir.

    BU GEREKÇELERE DAYALI OLARAK AİHM,

    1-Oybirliğiyle, başvuranın mülkiyet hakkına yönelik bir ihlalin var olduğuna ilişkin şikayetin kabul edilebilir, kalan kısmın ise kabul edilemez olduğuna;
    2-İkiye karşı beş oyla 1 No’lu Ek Protokol’ün 1. maddesinin ihlal edildiğine;
    3-İkiye karşı beşoyla, AİHS’nin 41. maddesinin henüz uygulanabilir olmadığını ve bu nedenle,

    a) saklı tutulmasına;
    b) Hükümet ve başvuranların, mevcut kararın kesinleşmesinden itibaren altı ay içinde bu mesele hakkındaki görüşlerini yazıyla kendisine bildirmeye ve bilhassa aralarında varacakları her türlü uzlaşmadan kendisini haberdar etmeye davet edilmesine;
    c) Sonraki sürecin saklı tutulmasına ve gerektiğinde daire başkanının izlenecek süreci belirlemeye yetkili kılınmasına;

    Karar vermiştir.


    İşbu karar Fransızca olarak hazırlanmış ve AİHM İç Tüzüğünün 77 §§ 2. ve 3. maddesine uygun olarak 15 Temmuz 2008 tarihinde yazıyla bildirilmiştir.

    Sally Dollé Françoise Tulkens
    Katip Başkan


    Mevcut karar ekinde, AİHS’nin 45 § 2. maddesine ve İç Tüzüğün 74 § 2. maddesin uygun olarak, Sayın Cabral Barreto ve Türmen’in ayrık oy görüşü bulunmaktadır.



    Hukuki NET Güncel Haber

    Artık Tapu İptallerine Son konulu yargıtay kararı ara
    Artık Tapu İptallerine Son konulu hukuk haber
    Konu gurel67 tarafından (09-09-2008 Saat 09:45:15 ) de değiştirilmiştir.

  2. # Nedir?
    Tavsiye Soru Cevap
    Kayıt Tarihi
    Bugün
    Nerede
    Avukat Dünyası
    İletiler
    Ne kadar?
     
  3. #2
    Kayıt Tarihi
    Apr 2005
    Nerede
    İZMİR
    İletiler
    20.772
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Artık Tapu İptallerine Son

    Aynı yazıyı sabah 2 kere eklemişsiniz,3.ye neden ihtiyaç duydunuz?

  4. #3
    Kayıt Tarihi
    Jun 2004
    Nerede
    Bursa, Türkiye.
    İletiler
    2.735
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Artık Tapu İptallerine Son

    Sayın Gürel 67
    İnsan hakları Mahkemesi kararını yorumlayabildiğinize göre, metni de biliyorsunuz demektir. Eğer kararın çevirisini eklerseniz seviniriz. Aksi halde, spekülatif yorum olarak kalan bu iletinizi silmek zorunda kalacağız.

  5. #4
    Kayıt Tarihi
    Apr 2005
    Nerede
    İZMİR
    İletiler
    20.772
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Artık Tapu İptallerine Son

    Alıntı Erdoğan Kırcalı rumuzlu üyeden alıntı İletiyi Göster
    Aynı yazıyı sabah 2 kere eklemişsiniz,3.ye neden ihtiyaç duydunuz?
    Aynı konuda açtığınız 4.konu silinmiştir.
    Lütfen tekrar yaparak forum kirliliğine ve konu bütünlüğünün dağılmasına neden olmayın.

  6. #5
    Kayıt Tarihi
    Feb 2006
    Nerede
    zonguldak, merkez, Turkey.
    İletiler
    35
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Hukuk Devletinde Tapu Iptali

    http://video.turk.net/arama/izle/533...u---ZONGULDAK/

    Tapu kayıtları taşınmaz mallardaki mülkiyet hakkının belgesi ve göstergesidir. İnsan haklarına ve kazanılmış haklara saygı gösterilmesi hukuk devleti olmanın temel şartıdır..

    TÜRKİYE CUMHURRİYETİ DEVLETİNİN VERDİĞİ TAPUNUN HİÇ BİR BEDEL ÖDEMEDEN İPTAL EDİLMESİ VEYA KAMULAŞTIRILMADAN EL KONMASI
    HUKUK DEVLETİ ANLAYIŞI VE İNSAN HAKLARINA AYKIRI BİR DAVRANIŞTIR.BUDA ÜLKEMİZİN AVRUPA MAHKEMELERİNDEKİ SAYGINLIĞINI ZEDELİYECEKTİR…….
    Sormayacak mı İnsan Hakları Mahkemesi ,Türkiye Cumhuriyeti Devletine senin Anayasandaki 35.Madde neyi anlatmakta ,3402 sayılı kanunun 22/1. MADDESİ, 3402 Sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesi,
    766 sayılı Tapulama Kanunu'nun 46. maddesi,
    6831 orman kanunun 1. maddesinin ( j ) bendi,
    Medeni Kanunun 1007 inci maddesinin birinci fıkrasının ne demek istediği,
    Madde 705-706 maddeler, Türk Medeni Kanunu 633. maddesi, 5653 sayılı Kanun
    Resmi gazetede yayınlanan 25.02.2002 tarihli 24736 sayılı kararın dördüncü bölümün 10.maddesi
    Bu kadar kanun karşısında vatandaşa karşı yapılan ihlal ile hukuk devleti olduğunu nasıl savunacaktır.

    -T.C.Devletinin verdiği ve kadastro çalışmalarına kadar her türlü geçerliliği olan tapuların ve tapu kayıtlarının bir kadastro komisyonundaki orman mühendisinin iki dudağının arasındaki ifadelerle ortadan kalkması saçma ve hatta DÜŞÜNDÜRÜCÜ değil midir?
    -İlgili ve ilgisiz pek çok kurum ve kuruluşa yazılı ve sözlü müracaat edildiği halde Anayasa ile korunmasına rağmen hangi mantık "kişilerin Mal emniyetini" devletin güvencesi dışında bırakabilmektedir?
    -Devletin ormanını bir özel şirketin vakfına "Verdiysem ben verdim" diyerek bir Reisi cumhurun peşkeş çekmesinde bir sakınca görülmezken;vatandaşın tapulu arazisinde kendisinin bakıp büyüttüğü kestane,gürgen,meşe ve benzeri ağaçları korumasının cezası olarak elinden arazisi devletçe ve hiçbir bedel ödenmeden KOMÜNİST SİSTEMLERE ÖZGÜ BİR METOD İLE DEVLETLEŞTİRİLMESİ nasıl açıklanabilmektedir?
    -Anayasa ihlalleri için Bakan ve başbakanların idama götürüldüğü bir ülkede (elbette bunu savunmuyorum)en güzel anayasa ihlal örneklerinden biri olan bu tip mal güvenliği ihlalleri ve görevi kötüye kullanma durumları nasıl bazı kurumlarca bir hak ve yetki gibi görülmektedir?

    A.İ.H.M KÖKTEPE Mahkeme Kararı
    Madde 1 Fıkra 1
    Mahkeme, ilgili makamların tartışmalı arazinin kamu ormanı olduğu yönünde adli karara vardığını göz önünde bulundurmuştur. Müracaat sahibinin malının elinden alınmaya çalışılması kamu çıkarları adına doğal ve orman alanının korunması sebebiyledir. Mahkemenin görüşüne göre çevrenin korunmasıyla ilgili endişeler ki özellikle bu konu hakkında bir mevzuat mevcut ise, ekonomik zorunluluklardan ve hatta bir takım temel haklardan (mülkiyet hakkı gibi) sonra gelemez.
    Mahkeme, müracaat sahibinin tartışmasız olarak zamanında da tarım arazisi olarak tasnif edilmiş olan tartışmalı araziyi edinirken, herhangi bir itimatsızlıkta bulunduğuna dair kanıt olmadığını not etmiştir. Ayrıca Mahkeme şuna da işaret etmektedir ki, Köktepe ’nin elinde geçerli bir mal senedi mevcuttur.
    Ayrıca, Müracaat sahibi tarım arazisini satın aldığı ve mal senedi olduğu halde, toprağı işleme, biçme ve arazi üzerinde herhangi bir işlem yapabilmesi olanaksızdır. Bu sebeple araziyi kullanma olasılığı yoktur. Sonuç olarak arazinin kamu orman alanı olarak tasnif edilmesi müracaat sahibini mülkiyet hakkından doğan varlıklarından mahrum etmektedir.
    Mahkeme, özellikle, sınırlandırmanın sabit doğası, durumun çözümü için dâhili bir kanuni çözüm olmadığını, müracaat sahibinin mülkiyet hakkından tam olarak faydalanabilmesinin zayıflatıldığını ve zarar tazminin olmadığını belirtmiştir.
    Dolayısı ile Mahkeme, müracaat sahibinin genel çıkarların gereksinimleri ve mallarından barış içinde faydalanabilme hakkının korunması arasında adil dengeyi bozan bireysel ve ölçüsüz bir yüke tahammül etmekte olduğunu göz önünde bulundurmaktadır. Ayrıca Türk Hükümeti zarar tazmininin noksanlığını haklı çıkarabilmek için kabul edilebilir şartları delil olarak iktibas edememiştir.
    Bu sebepten dolayı, Madde 1, Protokol no.1 ihlali gerçekleşmiştir.
    Yargıç Cabral Baretto ve Türmen muhalif görüşlerini beyan etmişlerdir. Görüşler karara eklenmiştir.
    Mahkeme kararına şu internet sitesinden ulaşılabilir. (http://www.echr.coe.int)


    HADİ BAKALIM SAYIN AVUKTLARIMIZ SADECE BOŞANMA DAVALARINA YOĞUNLAŞMAYALIM VE ÜLKENİN KANAYAN YARASI OLAN TAPU İPTALLERİNE EL ATIN......

  7. #6
    Kayıt Tarihi
    Mar 2009
    İletiler
    6
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Hukuk Devletinde Tapu Iptali

    ÇEŞİTLİ KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK

    YAPILMASINA DAİR KANUN

    Kanun No. 5841

    Kabul Tarihi : 25/2/2009






    MADDE 1- 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 154 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

    “(1) Bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz mal veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya sınırlarını değiştiren veya bozan veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimseye, suçtan zarar görenin şikâyeti üzerine altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası verilir.”

    MADDE 2- 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.

    “Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.”

    MADDE 3- 3402 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

    “GEÇİCİ MADDE 10- Bu Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.”

    MADDE 4- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

    MADDE 5- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

    Bu kanunla devlet kurumları içinde tapu iptali için dava açma süresi 10 yılla sınırlandırılıyor, ancak 1-2 ay önce yargıtayda davası sonuçlanıp tapusu iptal edilen içinde bu yasadan faydalanmanın bir yolu varmıdır sizce, iyi çalışmalar

  8. #7
    Kayıt Tarihi
    Feb 2006
    Nerede
    zonguldak, merkez, Turkey.
    İletiler
    35
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Artık Tapu İptallerine Son

    Bizim tapumuzu tapuyu aldıktan 11 yıl sonra tapu iptal istemiyle dava açıldı ve 22 sene sürdü sonunda da hukuka olan güvenimiz tamamen sarsıldı.Nedeni ise 70 yaşındaki babamızın davayı takip etmesi ve çok güvendiği hukuk merciği tarafından dolandırılmış olması oldu.Çünkü 22 sene sonra yani 1998 de arazimizin bilir kişisi taraf teşkil eden ve davacı olan kurumda çalışan kadrolu bir mühendis tarafından hazırlanıp mahkemeye sunulmuş olmasıdır bizler bunu sonradan hafiye gibi çalışarak ve bizi uyandıran insanlar sayesinde öğrenmiş olduk.Ne kadar acıdır ki bizi yargılayan hukuk sistemide bu dolandırıcılığa alet olmuş ve taraflı karar vermiştir.Bunu ispatlamamıza rağmen resmi olarak yine bir takım dolaplar dönmüş ve yargılamanın iadesi davası kabul edilip kesinleştiği halde hiç bir hukuk kuralına uymayan red kararı çıkmıştır.Yargıtayın bile red edmiyeceği kararı yerel mahkeme kendi kendine bozmuş oldu.Allahtan hukuk devleti olan fransada yani a.i.h.m mahkemeleri varda mülkiyet hakkının ne anlama geldiğini Bizim saygıdeğer olan hakimlerimize anlatıyor.

    Özellikle A.İ.H.M mahkemesinde sonuçlanan ve karara bağlanan TURGUT ve DİĞERLERİ davası ile KÖKTEPE davası aynı günde görülmüş mağdur bırakılan insanlarımaza emsal oluşturmuştur.Şimde altta vereceğim link A.İ.H.M mahkemesinde kayıt altına alınmış 2 saat 15 dakikalık mahkeme kayıt görüntüleridir.İzlerseniz Türkiyenin Ne kadar aciz durma sokulduğunu ve bu anayasal ihlallere son verdirecek görüntüleri izlersiniz.İlk konuşmalar fransızcadır biraz ilerletirseniz eğer Türk Avukatlarının savunmalarını göreceksinizdir.....
    KÖKTEPE DAVASINI KAZANDIRAN AVUKAT ÇANAKKALE BAROSU AVUKATLARINDAN OLAN MUSTAFA ÖZTOK TUR...BAŞARILI SAVUNMASINDAN DOLAYI KENDİSİNİ KUTLARIM.....

    http://www.echr.coe.int/ECHR/EN/Head...080422-1/lang/
    Konu gurel67 tarafından (19-03-2009 Saat 20:48:31 ) de değiştirilmiştir.

  9. #8
    Kayıt Tarihi
    Mar 2009
    İletiler
    6
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Hukuk Devletinde Tapu Iptali

    Alıntı terkan rumuzlu üyeden alıntı İletiyi Göster
    ÇEŞİTLİ KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK

    YAPILMASINA DAİR KANUN

    Kanun No. 5841

    Kabul Tarihi : 25/2/2009






    MADDE 1- 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 154 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

    “(1) Bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz mal veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya sınırlarını değiştiren veya bozan veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimseye, suçtan zarar görenin şikâyeti üzerine altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası verilir.”

    MADDE 2- 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.

    “Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.”

    MADDE 3- 3402 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

    “GEÇİCİ MADDE 10- Bu Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.”

    MADDE 4- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

    MADDE 5- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

    Bu kanunla devlet kurumları içinde tapu iptali için dava açma süresi 10 yılla sınırlandırılıyor, ancak 1-2 ay önce yargıtayda davası sonuçlanıp tapusu iptal edilen içinde bu yasadan faydalanmanın bir yolu varmıdır sizce, iyi çalışmalar
    sn gurel67 paylaştığınız bilgiler için teşekkürler,yukarıdaki konuyla ilgili başka görüşleri olan arkadaşlar varsa paylaşırlarsa çok sevinirim.teşekkürler.

+ Konuyu Yanıtla

Bu sayfada bulunan kavramlar:

miras kalan arsa yi tescillen mezse tapu kaydi bilgisayar kaydinda cikarmi

tescili yapilmayan tapu kayitlari bilgisayarda cikarmi

köktepe davası

orman arazisi tapu iptali

tarla vasfi tasiyan araziyi ormaniye istimlak edebilirmi

tapudan yanlislikla silme

tasarufun iptal karar ret berilmesi

tapu iptal davasi ekip bicme

orman arazisine illegal tapu almanin cezasi

content

tapu tahsis belgesi ile yapılan satışı bozan emsal davalar varmı

miras kalan arsayı tescillen mese tapu kaydi bilgisayar kaydinda cikarmi

imara yasasına aykırılık sebebiylede dava

1945 yililmuterek tapunun gecerlilivi

komünizm. findiklik midir

ormaniye 300 yıllık tarla tapumuzu iptal edebilir mi

lmüş insana tapu çıkarmı tapuda pra

3116 sayili kanuna gore orman olarak kamulastirilan yerler hakkinda tazminat talebi

toprak sahibi tapu iptali

Toprak sahibinin tapu iptal davasi

mirasta elde edilen tapular cikartildiktan sonra itiraz etme hakki varmidir

Forum

Benzer Konular :

  1. Tek tapu hisseli tapu olunca bankadan ipotekli olduğunu öğrendik
    Merhaba Annem 2004 yılında vefat etti.kendisinden bize 1 daire kalmıştı.Annemin başka eşinden olan kardeşim başka bir veraset ilanı ile evi üzerine...
    Yazan: veral06 Forum: Miras Hukuku
    Yanıt: 0
    Son İleti: 12-07-2017, 12:30:42
  2. Tapu olduğu halde tapu iptal davası hakkında
    2 bloklu bir siteden daire almak üzereyim. Ancak öğrendiğim kadarıyla 2 blogun sahibi olan aile kendi içinde mahkemelik. Problem şuymuş. İnşaatın...
    Yazan: orkan1977 Forum: Gayrimenkul Hukuku
    Yanıt: 0
    Son İleti: 10-10-2010, 20:04:49
  3. Tapu tahsis belgesi için ödenen para tapu alırken bir işe yarar mı?
    Tapu tahsis belgesi olan ve üzerinde konut bulunan arsamız için tapuya müracat ettiğimizde belediye yetkilileri çok yüksek bir meblağ istediler....
    Yazan: cewat Forum: Gayrimenkul Hukuku
    Yanıt: 0
    Son İleti: 01-10-2009, 14:48:29
  4. Geçerliliği Danıştayca Onanmış olan Tapu Tahsis Belgesinin Tapu Kütüğü Beyanlar Hanesine işlenmesi
    Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne ait Beykoz da bulunan 320m2 arsaya yaptigimiz gecekonduya 1984 yılında idari kurumca Tapu Tahsis Belgesi verildi. Kurum...
    Yazan: ömergünyol Forum: Gayrimenkul Hukuku
    Yanıt: 0
    Son İleti: 23-12-2008, 17:36:44
  5. Eski tapu yeniye çevrilmeden başka tapu çıkartılır mı? çıkar mı?
    eski belgeleri arşivde olan bir arsaya kadastro geçerken hangi işlemleri yapar? osmanlıca belgeleri olan bir arsaya 15 yıl sonra tapu...
    Yazan: depdelii Forum: Gayrimenkul Hukuku
    Yanıt: 2
    Son İleti: 02-09-2007, 18:48:54

Yetkileriniz

  • Yeni konu açma yetkiniz yok
  • Konuya cevap verme yetkiniz yok
  • Dosya ekleme yetkisi yok
  • İleti düzenleme yetkisi yok
  •  


2022 tarihli Hukuk Blog |  Arabulucu |  Hukuk Kitapları |  Alman Hukuku |  Özel Güvenlik AŞ. |  İş İlanları |  Ankahukuk |  Psikolog |  Site Ekleme |  Sihirli Kadın |  Sağlık |  Satılık Düşecek Domainler |  Bayefendi |  Afternic Alanadı satış (Domain alımı) | 

™ Marka tescili, Patent ve Fikri mülkiyet hakları nasıl korunuyor?
Hukuki.Net’in Telif Hakları ve 2014-2022 yılları arası Marka Tescil Koruması Levent Patent tarafından sağlanmaktadır.
♾️ Makine donanım yapı ve yazılım özellikleri nedir?
Hukuki.Net olarak dedicated hosting serveri bilfiil yoğun trafiği yönetebilen CubeCDN, vmware esx server, hyperv, virtual server (sanal sunucu), Sql express ve cloud hosting teknolojisi kullanmaktadır. Web yazılımı yönünden ise content management (içerik yönetimi) büyük kısmı itibari ile vb olup, wordress ve benzeri çeşitli kodlarla oluşturulan bölümleri de vardır.
Hangi Diller kullanılıyor?
Anadil: 🇹🇷 Türkçe. 🌐 Yabancı dil tercüme: Masaüstü sürümünde geçerli olmak üzere; İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Hintçe, Rusça ve Arapça. (Bu yabancı dil çeviri seçenekleri ileride artırılacak olup, bazı internet çeviri yazılımları ile otomatik olarak temin edilmektedir.
Sitenin Webmaster, Hostmaster, Güvenlik Uzmanı, PHP devoloper ve SEO uzmanı kimdir?
👨‍💻 Feyz Pazarbaşı & Istemihan Mehmet Pazarbasi[İstanbul] vd.
® Reklam Alanları ve reklam kodu yerleşimi nasıl yapılıyor?
Yayınlanan lansman ve reklamlar genel olarak Google Adsense gibi internet reklamcılığı konusunda en iyi, en güvenilir kaynaklar ve ajanslar tarafından otomatik olarak (Re'sen) yerleştirilmektedir. Bunların kaynağı Türkiye, Amerika, Ingiltere, Almanya ve çeşitli Avrupa Birliği kökenli kaynak kod ürünleridir. Bunlar içerik olarak günlük döviz ve borsa, forex para kazanma, exim kredileri, internet bankacılığı, banka ve kredi kartı tanıtımları gibi yatırım araçları ve internetten para kazanma teknikleri, hazır ofis kiralama, Sigorta, yabancı dil okulları gibi eğitim tanıtımları, satılık veya kiralık taşınmaz eşyalar ve araç kiralama, ikinci el taşınır mallar, ücretli veya ücretsiz eleman ilanları ile ilgili bilimum bedelli veya bedava reklamlar, rejim, diyet ve özel sağlık sigortası gibi insan sağlığı, tatil ve otel reklamları gibi öğeler içerebilir. Reklam yayıncıları: ads.txt dosyası.
‼️ İtirazi kayıt (çekince) hususları nelerdir?
Bahse konu reklamlar üzerinde hiçbir kontrolümüz bulunmamaktadır. Bu sebep ile özellikle avukat reklamları gibi Avukatlık kanunu vs. mesleki mevzuat tarafından kısıtlanmış, belirli kurallara tabi tutulmuş veya yasaklanmış tanıtımlardan yasal olarak sorumlu değiliz.
📧 İletişim ve reklam başvuru sayfası nerede, muhatap kimdir?
☏ Sitenin 2022 yılı yatırım danışmanı ile irtibat ve reklam pazarlaması için iletişim kurmanız rica olunur.
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution 4.0 International License.