Küreselleşmenin toplumların önüne koyduğu dev sorun, küreselleşen dünya ve yoksullaşan insanlar’dır. Aslında tüm ilgili dünya kurumlarının ve eğitim sektörünün uğraşması gereken tek sorun budur. Dünya Bankası Başkanı James Wolfhensohn 11 Mayıs [2002]’de İtalya’nın başkenti Roma’da yapılan Glocal Forum konferansında: “Dünya’daki yoksulluğa çözüm bulunmadan barışın sağlanamayacağını”savunurken aynı gerçeğin altını çizmiştir. Dünya Bankası raporları da küreselleşen sermayenin yoksulluğu arttırdığını ortaya koymaktadır.

2001 Dünya Kalkınma Raporu, dünyadaki ekonomik kalkınmanın yoksul insanlara iyi yaşama şartlarını oluşturmada yetersiz kaldığı belirtilerek yeni dünya düzeninin ülkeler arasındaki gelir uçurumunu nasıl daha da büyüttüğünü ve yoksulluğu nasıl artırdığını ortaya koymuştur. Rapora göre, Dünya’da 2.8 milyar insan günde iki dolardan daha az bir gelirle hayatını sürdürüyor. Son yüzyılda insanların durumu, geçmişe kıyasla iyileşmiş olmasına ve küresel zenginlik, küresel bağlantılar ve teknolojik imkanlar hiç bu kadar büyük olmamasına rağmen, bu yoksulluk sürmektedir.

Ülkelerin kendi içinde de yoksulluk oranları genellikle çok büyük farklılıklar göstermektedir. Latin Amerika’da, okullaşma oranı yerli gruplarda, yerli olmayan gruplara kıyasla çok daha düşüktür. Güney Asya’da, kadınların eğitim aldığı yıl sayısı, erkeklerinkinin ancak yarısı kadardır ve kızların ortaokullara kaydolma oranı, erkek çocuklarınkinin sadece üçte ikisi kadardır. Küresel değişmeler beraberinde gerek ülkesel, gerekse ülkeler arası bazda eğitimsel eşitsizlikleri arttırmaktadır. Bu açıdan küreselleşme, yoksullar ve eğitimsiz kesimler için daha büyük tehlikedir. Ülkelerin eğitimsel yoksunluk içindeki coğrafi bölgeleri, sosyal sınıfları, yaş ve nüfus grupları iyi belirlenmeli ve bu yoksunluktan kurtarılmalıdır. Aynı eşitsizlikler ülkeler arasında da vardır. Son dönemde yapılan araştırmalarda eğitim göstergelerindeki derinleşen eşitsizliklere dikkat çekilmektedir. Eğitimsel yoksunluk içinde bulunan kesim ve ülkelerin bu durumdan kurtulmalarının yolu da eğitimdeki yeni atılımların gerçekleştirilmeleridir. Ancak son yıllarda yoksul ülkelerin eğitim yatırımları daha da azalmıştır.

Dünya Bankası Raporu’ndaki yoksulluk hakkındaki ifadeler ve bu konudaki öneriler şu saptamaları yapmaya olanak vermektedir:

a) Küreselleşme yoksulluğu arttırmıştır.

b) Gelir uçurumları, ülkeler arasında olduğu kadar ülkeler içinde de söz konusudur.

c) Yoksulluk çok boyutlu bir kavramdır; sadece düşük gelir ve düşük tüketim olmakla kalmayıp, aynı zamanda eğitim eksikliği, kötü beslenme ve kötü sağlık anlamına da gelmektedir. Okumaz-yazmazlık, yetersiz okullaşma ve cinsiyet eşitsizliği yoksullukla ilgilidir.

Gerek DB raporları, gerekse alandaki diğer araştırmalar, eğitimsel yetersizliklerin yoksullukla açık ilişkisini ortaya koymaktadır. Yetersiz eğitim düzeyini yükseltmek için yapılan her türlü girişim yoksullukla yapılan mücadele anlamına gelmektedir. Özellikle cinsiyet, kır-kent ve bölgesel eğitim eşitsizlikleri beraberinde yoksullukları da getirmektedir. Eğitimsel eşitsizliklerin ve yetersiz eğitim görünümlerinin ortaya koyduğu durumun adı “eğitimsel yoksunluk”tur.

Türkiye’de eğitimsel yoksunluk göstergeleri. Önceki satırlarda Afrika, Güney Amerika örnekleri verilen eğitimsel yoksunluk göstergelerinin benzerlerinin Türkiye’de de yoğun bir şekilde yaşandığı yadsınamaz. UNİCEF’in açıkladığı istatistiklere göre Türkiye’de okur yazarlık oranı erkeklerde %94’ iken bayanlarda %77 düzeyinde kalmaktadır (http://www.unicef.org/statis/ index.html) Yaş gruplarına göre okumaz-yazmazlık durumuna bakıldığında kendisini daha fazla göstermektedir. 2000 yılı Birleşmiş Milletler verilerine göre 15-24 yaşları arasındaki erkeklerde okumaz-yazmazlık oranı %3.4’iken bayanlarda %11.6 gibi yüksek bir oran sergilemektedir. Aynı durum 25 yaş ve üstü için de görülmektedir (http://unstats.un.org/unsd/demographic/ ww 2000/ table4a.htm). Birleşmiş Milletler verilerine göre 25 yaş ve üstündeki erkeklerin okur yazar olamama oranı %13.1’iken bayanlarda % 40.6 gibi yüksek bir düzeydedir. Yine Birleşmiş Milletler verilerine göre 15 yaş ve üstü okur-yazar olmama oranlarının gelecekte erkeklerde %6.6 bayanlarda %23.5 düzeyine inmesi beklenmektedir (http://unstats.un.org/unsd/demograp...cial/illiteracy).

Sonuç ve Öneriler

Küreselleşmenin eğitimsel yoksunluk ve özellikle yetişkin eğitimle ilişkilerinin incelendiği bu çalışmanın sonuçlarını ve bu sonuçlar paralelinde oluşturulan önerileri şu şekilde maddeleştirmek olasıdır:

1. Küreselleşme, bağımsız, güçlü, sorun çözen, girişimci, risk alabilen bireyler gerektirmektedir. Bu insanı yetiştirecek olan de eğitim sistemleridir. Eğitim sistemleri, böyle niteliklere sahip insanları yetiştirebilecek şekilde yapılanmalıdırlar. Bu yapılanma içinde öğrenmeyi öğrenme, takımla ve işbirliği içinde öğrenme gibi yöntemlerin özel bir önemi ve yeri vardır.

2. Küreselleşmenin gerektirdiği insan tipini yetiştirecek okulda öğretmenlerde de böyle insanları yetiştirme yeterliğine sahip öğretmenlere gereksinme vardır.

3. Küreselleşme, eğitimin özellikle ülkemizde giderek ilköğretimden ortaöğretim düzeyinde yaygınlaşmasına, öğretim süresinin uzamasına, yüksek öğretimin önem kazanmasına yol açmaktadır. Bu öğretim basamaklarının işlevsizleşme sorunları çözülmeli, bu kurumların işlevlerini arttırmaları için gerekli -esnek yapı başta olmak üzere- yapılanmalara girişilmelidir.

4. Eğitim kurumları, bir taraftan bireylerin gereksinmelerini karşılamaya, diğer taraftan kitlesel eğitim yoksunluklarını azaltmaya yönelik eğitim uygulamalarını acilen yoğunlaştırmalıdırlar. Öğrenmenin küreselleşmesi, bilginin daha kolay kullanımı ve dağılımını sağlar, mesajların bireyselleşmesine neden olur. Küresel dünyada ve okulda bireyler için bireysel öğrenme hızlarına önem kazanır.

5. Özellikle eğitimsel yoksunluk içinde bulunanların saptanması, tanımlanması ve içinde bulundukları yoksulluktan kurtulabilmeleri için çeşitli yeni ve özgün yetişkin eğitimi yöntem ve uygulamalarına gereksinim vardır. Bunun için öncelikle küresel eğitim olanaklarından yararlanamayan birey ve kesimler iyice belirlenmelidir. Eğitimsel yoksunluğu gidermek için risk grupları ve eğitim öncelikleri şu şekilde belirlenebilir:

a) Ekonomik olarak, öncelikle işsizler, sonra düşük gelir grubunda bulunanlar için eğitim hizmetlerini uygulamak ve desteklemek.

b) Bölgesel olarak, azgelişmiş yörelerde yaşayanlara yönelik eğitim hizmetlerini yoğunlaştırmak.

c) Kır-kent olarak, köylere yönelik eğitim hizmetlerine yer vermek.

d) Cinsiyet olarak, bayanlara yönelik eğitimi arttırmak. Özellikle okuma-yazma eğitimlerini ısrarla sürdürmek.

e) Yaş grubu olarak, gençlerin özellikle iş hayatına hazırlanma ve bir iş becerisi kazanma gibi gereksinmelerini giderici eğitim vermek. Ancak yaşlı eğitimi de bireysel eğitim ilkesi gereği olarak ayrıca ele alınmalı ve örgütlenmelidir. Yaşlılar için özel eğitim, toplumsal ve psikolojik hizmetler sunan kurumlar oluşturmak ve sayılarını arttırmak gerekmektedir.

f) Çeşitli toplumsal ve kültürel boyutlar açısından (örn. sorunlu aile yapısı içinde bulunanlar) sürekli eşitsizlik ve yoksunluk içinde bulunan bireyler de öncelikli grup olarak ele alınmalıdır.

6. Bu öncelikli grupların ayrıntılı olarak ülke düzeyinde sayısal olarak belirlenmesinden sonra bu kesimlere yönelik eğitimsel girişimler sürdürülmelidir. Bu düzenleme, örgütlenme ve etkinliklerin çoğu yetişkin eğitimi alanında olacaktır. Özellikle yoksul insanların eğitimlerini iyileştirmek suretiyle yaşamlarını etkileyen kararları alma yeteneklerini artırmak ve cinsiyet, ırk, etnik köken ve sosyal statüye dayanan ayrımcılığı ortadan kaldırmak, önemli çözüm önerilerindendir. Bilgi piyasasının egemen olacağı küreselleşme, yoksullar ve eğitimsiz kesimler için de büyük tehlikeler taşımaktadır. Bu kesimler sistemin yaratacağı eğitimsel fırsatlardan yoksun kalabilir. Eğitimsel yoksunluk içindeki ülkeler, toplumsal kesimler, aileler ve bireyler, uluslararası ekonomik zenginlikteki artıştan ve bilgiye dayalı ekonominin sağlayacağı temel eğitim fırsat ve olanaklardan yararlanamazlar.

7. Küreselleşme beraberinde yetişkin eğitimine kalkınmayı sağlama gibi önemli bir görev getirmektedir. Çünkü yetişkin eğitimi, kalkınmayı gerçekleştirip zenginleşmeyi sağlamada ayrıca bir işleve sahiptir. Gelişmekte olan ülkelerin yetişkin eğitimi sistemleri felsefelerini kalkınmayı gerçekleştirmek ve gelişmiş ülkelerin zenginlik düzeyine ulaşmak üzerine kurmalıdırlar. Bu felsefe gelişmiş ülkelerde bireysel gelişmeyi sağlamak gibi daha bireysel hedeflerle ilgili iken gelişmekte olan ülkelerde daha kitlesel niteliktedir.

8. Yetişkin eğitimi bağlamında olmamakla birlikte, bu sorunu çözmede çok önemli bir diğer düzenleme de yüksek öğretime ilişkin olandır. Yüksek öğretim uygulamaları küreselleşme ile birlikte giderek öğretimsel mekan olarak derslıkten, okuldan uzaklaşarak işyerine, eve, bilgisayara ve internet ortamına doğru kaymaktadır. Öğrenciler zamandan ve mekandan bağımsız olarak öğrenme fırsatlarını seçmektedirler. Öğrenciler arkadaşlarıyla, öğretmenleriyle, dışarıdaki ilgili alan uzmanlarıyla ve değişik bilgi kaynaklarıyla kendi istediği zamanda –sadece programlanmış sınıf ve ders zamanlarında değil- internet olanaklarını kullanarak iletişim kurarlar.

Sonuç olarak okulların ve yetişkin eğitim sistemlerinin küreselleşmesi bireysel öğrenme hızlarına önem veren her yaşta, her bireye özel olarak hitap eden okullar haline dönüşmesi ve bunun için özel projelerin hazırlanarak uygulamaya konması ile daha kolay olacaktır. Böylelikle kendilerine önem verildiğini gören eğitimsel eşitsizlikler içinde yaşayan bireylerin özgüven kazanmaları kolaylaşacaktır.