Ergenekon Notları

[Phantom of law]

İbrahim Şahin ve arakadaşlarının zaman aşımından dolayı kurtulmasına itirazı ile engel olan adamın evleri suçluluğu sabit olan kişiler ile birlikte aynı örgüte mensup olmak şüphesi ile aranıyor.
Ben yine çok gülüyorum....


8 yıl önce 8 yıl sonra Hürrriyet Haberi....

9 Ocak 2009
Hurriyet.com.tr
Ergenekon'un 9'uncu dalgasında yapılan operasyonda gözaltına alınan ya da evlerinde arama yapılan kişiler yan yana getirildiğinde ortaya çok ilginç bir tablo çıkıyor. Bu ilginç tablodaki iki isim ve ortaya çıkan ayrıntı hepsinden daha çarpıcı.

"Terör örgütü şüphelisi" olarak dün evi aranan Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, aynı operasyonda gözaltına alınan İbrahim Şahin'in Susurluk Davası'nda ceza almasında büyük rol oynamıştı.

Kanadoğlu 2002 yılında yerel mahkemenin hükmünü bozan Yargıtay kararına başsavcı olarak itiraz etmeseydi, belki de İbrahim Şahin'in de aralarında bulunduğu Susurluk sanıkları zamanaşımından yararlanıp ceza almayacaktı.
Kanadoğlu bu dönemde Başsavcı konumunun gereğini yerine getirmişti. Ancak yargı sürecini etkileyen itirazını dile getirdiği 5 sayfalık mektubunda tarihi ifadeler kullanmıştı. Bu ifadeler hem Türk Siyasi hem de Türk Hukuk tarihine damga vurmuştu.

İşte Kanadoğlu'nun yargıya temiz toplum çağrısı yaptığı mektubunun en çarpıcı bölümü:

"Susurluk davası, Türkiye'nin temiz toplum özleminin simgesidir. Türk halkı umut ve sabırla yargı organından, olayın aydınlatılmasını varsa, suçun tespitini ve suçluların bir an önce cezalandırılmasını beklemektedir"

SUSURLUK DAVASI'NIN KADERİNİ DEĞİŞTİREN OLAY NASIL GELİŞTİ?

4 yıldır süren Susurluk davası 12 Şubat 2001'de karara bağlandı. İstanbul 6 nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi, sanıklardan Özel Harekat Dairesi eski Başkanvekili İbrahim Şahin ve MİT eski görevlisi Korkut Eken'i cürüm işlemek amacıyla çete oluşturmak suçundan 6'şar yıl hapisle cezalandırdı. Aralarında Haluk Kırcı'nın da bulunduğu diğer sanıklar ise, 4'er yıl hapse mahkum edildi. Şahin ve Eken ayrıca, ömür boyu kamu hizmetinden men edildi.

Milletvekilleri Mehmet Ağar ve Sedat Bucak'a dokunulmazlıkları bulunduğu gerekçesiyle ceza verilemedi. Dokunulmazlıkları kaldırılmış olsaydı iki milletvekili hapis cezası alacaktı.

Mahkeme heyetinin gerekçeli kararında geçen "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ve yüce Türk milletinin iç ve dış güvenliğinin katillere, uyuşturucu kaçakçılarına, kumarhane işletmecilerine emanet edilmesi, bunlardan medet umulması affedilemez, kabul edilemez bir davranıştır" sözleri Türk hukuk tarihine altın harflarla geçti.

YARGITAY KARARI BOZDU

DGM'nin verdiği bu karara yapılan itirazı değerlendiren Yargıtay 8. Ceza Dairesi, hükmü, 'eksik soruşturma' gerekçesiyle bozdu.

Karara gerekçe olarak, bazı sanıkların 'Gizli celse' istemlerinin reddedilmesi ve Kumarhaneler Kralı Ömer Lütfi Topal 'ın öldürülmesiyle ilgili Beyoğlu 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde süren davanın yargılama sürecinin sorulup, dosyanın incelenmemesi gösterildi.

BAŞSAVCI KANADOĞLU BOZMA KARARINA İTİRAZ ETTİ

Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin verdiği bozma kararına Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu itiraz etti.

Kanadoğlu'nun Genel Kurul'a gönderdiği 5 sayfalık itiraz mektubundaki, "Susurluk davası, Türkiye'nin temiz toplum özleminin simgesidir. Türk halkı umut ve sabırla yargı organından, olayın aydınlatılmasını varsa, suçun tespitini ve suçluların bir an cezalandırılmasını beklemektedir" ifadesi ise bir dönemi tanımlayan sözlerdi.

YARGITAY CEZA KURULU İTİRAZI HAKLI BULDU

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun 'eksik soruşturma' gerekçesiyle davanın bozulmasına yönelik itirazını oy çokluğuyla yerinde buldu.

Bu kararın ardından Yargıtay 8. Ceza Dairesi, İstanbul 6 No`lu DGM`ce verilen mahkumiyet kararlarına dair temyiz stemini 15 Ocak 2002'de esastan görüştü ve cezaların onaylanmasına oybirliğiyle karar verdi.

[Erkan85]

Arkadaşlar benim teröristim iyi ötekinin teröristi kötü diye birşey olmaz. Hukuk bu ergenekon işine beklenilmeyecek bir hızda devam ediyor, neredeyse hergün duruşmalar yapılıyor. Aramalar, dinlemeler, alıp götürmeler hep hukukçuların talimatlarıyla gerçekleştiriliyor. Ne darbe dönemi gibi bir iki asker gelip götürüyor ne de OHAL bölgesi gibi polis kıyafetli kişiler alıp götürüyor. Tek mesele uzanılan kişilerin kamuoyunda tanınan kişiler olması. Zaten onlar şu an yargılanıyor ve kimse onları terörist olarak ilan etmiyor. Bence yargı üzerine gitmemek lazım. Yok askeriye toplanıyor yok yarsav konuşuyor yok yargıtay toplanıyor. Madem başlamış ve çok hızlı ilerleyen bir dava bunlar neden toplanıyor, kimi korkutuyor. Hepimizin bu mahkemenin sonucuna çok ihtiyacımız var onun için bırakalım polis çalışsın savcılar araştırsın ve hakim karar versin derim.

[deniz02]

Ergenekon soruşturması kapsamında Ankara'da gözaltına alınan eski Özel Harekatçı İbrahim Şahin'in evinden çıkan krokiye göre Gölbaşı'nda arama kazısı yapan polis, cephaneliğe ulaştı.

Son olarak Atatürk Orman Çiftliği, Söğütözü, Mamak ve Balâ'da başlayan ve gün boyu süren arama kazıları yarına ertelendi. Hatay'ın Kumlu ilçesi Muharremli köyünde ise kazı sürüyor.

Eski Özel Harekatçı İbrahim Şahin'in İstanbul'daki evinde 8, Ankara'daki evinde de 1 adet Glock marka tabanca bulundu.

Bu arada, Gölbaşı'ndaki kazıda bulunan patlayıcıların sarıldığı gazeteler Temmuz 2004 tarihli çıktı.

ANKARA
Atatürk Orman Çiftliği:
Emniyet yetkilileri, Atatürk Orman Çiftliği'ndeki çalışmalarına saat 15.00'de 3 iş makinasıyla başladı.

Bölgedeki bir su deposu ile depo etrafındaki su kuyularında arama yapan ekipler, çalışmalarında dedektör ve eğitimli köpekleri kullandı. Kuyulara giren polis memurları, burada da dedektörle arama gerçekleştirdi.

Elektrikli testereyle arama yapılan alandaki ağaçları kesen ekipler, daha sonra bu alanı, iş makinalarıyla kazdı. Yaklaşık 3 saat süren kazının ardından, iş makinaları durduruldu. Emniyet ekipleri, bu alanda dedektörlerle tekrar arama yaptı.

Emniyet görevlilerinin aramalar sırasında ellerinde bulunan belgelere sık sık baktıkları ve bu alanı genişlettikleri görüldü. Arama ve kazı çalışmalarına yarın devam edilmek üzere ara verilirken bölge çevik kuvvet polislerince çembere alındı.

Saklıbahçe:
AK Parti Genel Merkezi'ne yaklaşık 300 metre mesafedeki Saklıbahçe olarak bilinen mesire ve piknik alanında da öğleden sonra arama çalışmaları başlatan polis, çalışmalarına ara verdi.

Çalışmalar sırasında Terörle Mücadele ekiplerinin yanı sıra kaçakçılık ve organize suçlarla mücadele şube müdürlüğü, olay yeri inceleme şube müdürlüğü ekipleri ile eğitimli patlayıcı madde dedektör köpeklerinin katıldığı aramada herhangi bir şeyin henüz bulunamadığı bildirildi. Polis memurlarının ellerindeki krokilerle söz konusu alanın değişik noktalarını kontrol ettiklerini, ellerindeki dedektörle arama yaptıkları ve köpeklerden yardım aldıkları görüldü.

Soğuk hava şartları altında gerçekleşen arama nedeniyle olayı görüntüleyen basın mensupları da ateş yakarak ısınmaya çalıştı. Arama çalışmalarına yarın sabah saatlerinde tekrar başlanacağı belirtilirken, bölgede nöbetçi bırakan polisler olay yerinden ayrıldı.

CNN TÜRK muhabiri Serhat Akça, AKP binası yakınındaki aramaya yaklaşık 30 polisin katıldığını bildirdi. Akça, kazı yapılan alanın AKP genel merkezine yakınlığını aktarırken, "Başbakan Erdoğan camdan baksa görür" dedi.

HATAY
Hatay'ın Kumlu ilçesi Muharremli köyünde bir vatandaşa ait arazide kazı yapılıyor. 4 ağacın altında yaklaşık 30 metrekarelik alanda yürütülen araştırmada 1 iş makinası, 1 kepçe bulunuyor. Yaklaşık 30-40 kişilik ekiple yürütülen operasyona ilçe Jandarma Komutanlığı'na bağlı ekipler, Kumlu Kaymakamlığı ve savcılık nezaret ediyor.

Hatay Cumhuriyet Başsavcısı Enis Yavuz Yıldırım, "Ergenekon" soruşturması kapsamında, Hatay'ın Kumlu ilçesine bağlı Muharremli köyünde kazı çalışmalarının devam ettiğini, şu an için bir şey çıkmadığını bildirdi. Yıldırım, "Kazı çalışması şu an İlçe Jandarma Komutanlığı ekiplerince sürdürülüyor. Ancak şu an için çıkan bir şey yok. Arazide dedektör ve dozerlerle arama yapılıyor" diye konuştu.

Hatay Vali Yardımcısı Ömer Bedrettin Sağgör, kazıların savcılık emriyle başlatıldığını açıkladı. Kazının, Ergenekon soruşturmasının Gölbaşı operasyonunun bir parçası olduğu belirtildi.

GÖLBAŞI'NDA CEPHANELİK
Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerinin, önceki gün Ankara'da gözaltına alınan eski Özel Harekat Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin'in evindeki aramalarda elde edilen kroki ışığında, dün saat 18.00'de Gölbaşı ilçesi girişindeki ormanlık arazide başlattığı arama çalışmalarının ardından bulunan mühimmatların envanterini çıkarma işlemi başladı.

Arama kazılarında, toprağın yaklaşık 20-25 santimetre altında bulunan iki poşet içerisindeki çok sayıda merminin tamamının 9 milimetre çapındaki tabancalara ait olduğu belirlendi.

Kazıda, 2 adet LAV silahı ile seri numaralarının bir bölümü tahrip edilmiş 10 adet el bombasının yanı sıra 10 adet eğitim amaçlı kullanılan ve renkli duman çıkaran sis bombası da bulundu.

Ayrıca aramalar sırasında bir kutu içerisinde bulunan patlayıcı maddenin ise aydınlatma mayını olduğu değerlendirildi. Mühimmatların, kriminal polis laboratuvarınca incelendikten sonra İstanbul'a gönderileceği kaydedildi. Bu arada, Gölbaşı'ndaki kazıda bulunan patlayıcıların sarıldığı gazeteler Temmuz 2004 tarihli çıktı.

Bu sabah cephaneliğe ulaşılmasıyla birlikte, ormanlık arazide polis tarafından yürütülen kazı çalışmaları tamamlandı, güvenlik şeridi kaldırıldı.

Güvenlik şeridi nedeniyle yol kenarından görüntü alan basın mensupları, çalışmaların tamamlanmasının ardından kazı alanına girerek, görüntü çekti. Çok sayıda polisin metal dedektör ve dedektör köpeklerin eşliğinde yaptıkları aramalarda, şüphelenilen noktalarda 2 saat önce iş makineleriyle kazı yapılmıştı.

ODTÜ'den açıklama
ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Acar, ODTÜ arazisinde yapılan arama sonucu bulunan mühimmatla ilgili olarak, "Bu olayın ODTÜ ile bir ilişkisinin olmadığı son derece açık olarak ortadadır" dedi.

Prof Dr. Acar, rektör yardımcılarıyla birlikte Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz'ün eşi Prof. Dr. Güniz Gürüz'ü evinde ziyaret etti.

Ziyaretten önce gazetecilerin sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Acar, Gölbaşı'nda yapılan aramaların ODTÜ arazisinde olduğunun ifade edilmesi üzerine, bu bölgede keşif yaptıklarını ve kazının yapıldığı yerin ODTÜ arazisi içinde ve sınırdan yaklaşık beş metre içerde olduğunu söyledi.

Bu arazinin son üç yıldır Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin inşaat için kullandığı bir alan olduğunu ve bu nedenle kendilerinin buraya çit çekemediğini belirten Acar, "Bu olayın ODTÜ ile bir ilişkisinin olmadığı son derece açık olarak ortadadır" dedi.

ODTÜ'yü bu olaylarla bağlantılandırma gayretleri varsa bundan son derece rahatsız olacaklarını belirten Acar, "Arazi, yol genişletmesi için karayollarına devredilen bir arazidir. Büyükşehir Belediyesi orada üç senedir bazı inşaatlar yapıyor. Bir duvar çekilmesini istedik arazi sınırına. Duvar daha o noktaya kadar gelmedi. Duvar çekileceği için biz çitimizi koyamadık. Bu olayın üniversiteyle bir ilişkisinin olduğunu düşünen kimsenin bulunduğunu sanmıyorum" dedi.

Prof. Dr. Kemal Gürüz'ün gözaltına alınma şeklinin kendilerini rahatsız edip etmediğinin sorulması üzerine Acar, "Hukuk sürecine karışamayız ama insan onuruna, gururuna değer verecek şekilde yapılabileceğini düşünüyoruz" dedi.

CNNTürk/Türkiye

[monica]

1) İbrahim Şahin bugüne kadar tutuklanmış...
Hüküm giymiş ,6 yıl yemiş....
Susurluk'tan aranmış. Ergenekon'da adı geçmiş...
Böyle bir adam, nasıl olmaktadır da evinde bir cephaneliğin krokisiyle
uyumaktadır?...
Çeteler ve çeteciler böylemidirler?...
Reha Muhtar 10 /01/2009 Vatan G.Z.T

Garip!
Susurluk olaylarının karanlık isimlerinden İbrahim Şahin'in evinde bazı krokiler bulunmuş.
Bu krokilerden yola çıkan polis, dün Ankara'nın altını üstünü getirdi.
Tam 6 ayrı noktada kazı çaışması başlattı ve çok sayıda bomba ile askeri mühimat ele geçirdi.
İyi de bu olay size garip gelmiyor mu?
Düşünün bir kez; bu adam bir zamamanlar "Özel Harekat Dairesi"ni yönetmiş...
Yani gizliliği ve karanlık işleri bu ülkede en iyi bilenlerden biri!
Ayrıca istibaratçı.
Peki; nasıl oluyor da gözaltına alınmasının son derece olağan olduğu böyle bir dönemde, gizlediği "suikast silahları"nın krokilerini evinde bulunduruyor?
Neden daha güvenli bir yerde saklamıyor ya da yırtıp atmıyor?
Bu adam saf mı?
Yoksa işin altında yine bazı "CİNLİKLER" mi var?

Mustafa Mutlu 10/01/2009 Vatan G.Z.T

[sdt23]

12 Eylül öncesi Ergenekon simülasyonu
(Rasim Ozan Kütahyalı'nın yazısından ...)

(...)
Ergenekon sürecini “AKP’nin muhaliflerini temizlemesi” gibi görme eğiliminde olan çevreler, bu gelişmelerden sonra şöyle bir pozisyon aldılar... “İbrahim Şahin gibi Susurluk sanıklarına kadar işin uzaması olumludur, bu tip kirli işlere bulaştığı belli isimlerin tutuklanması hayırlıdır. Fakat saygınlığı belli kimi şahsiyetlerin bu kirli isimlerle anılması çok yanlıştır. Kemal Gürüz, Tuncer Kılınç, Yalçın Küçük gibi isimlerle İbrahim Şahin benzeri kirli adamların ne ilgisi olabilir?”...

Bu analizi Kemalistlerin ve ulusalcıların yanında Kemalizme mesafeli duran sol çevreler de yapabiliyor... Böyle bir soruya hakiki anlamda özgürlükçü bir solcu olan Avukat Ergin Cinmen’in güzel bir benzetmesini açımlayarak cevap vereyim...

Varsayalım Ağustos 1980’deyiz, rüya bu ya, o zaman da Zekeriya Öz gibi bir savcı çıkar, delilleri yargıçlara sunar, o yürekli yargıçlar da onaylar ve Bayrak operasyonu başlar... Bir taraftan Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı, Dursun Karataş, Garbis Altınoğlu gibi sağ ve sol silahlı militanlar gözaltına alınır, bir taraftan da Orhan Aldıkaçtı, İhsan Doğramacı gibi profesörler ve Ali Haydar Saltık, Tahsin Şahinkaya gibi dönemin paşaları... O dönemde de muhtemelen “Yahu bu kirli adamlarla, saygın paşalarımız ve profesörlerimizi nasıl birarada gösterirsiniz, böyle rezalet olur mu?” diye epey bir yazan çizen insan olurdu...

Dahası “Birbirine düşman iki kampın en ateşli isimleri nasıl aynı örgütte olabilir kardeşim? Biri faşist biri komünist bunların, öbür tarafta da Kemalist devlet aktörleri var. Üçü birden birarada olur mu? Bu nasıl saçmalık böyle?” gibi itirazlar da çok gelirdi... Tıpkı bugünün “Bu Ergenekon değil Her yere kon operasyonu” diye itiraz edenleri gibi...

Oysa şimdi hepimiz biliyoruz ki, Bayrak harekâtı adı altında tertiplenen 12 Eylül askerî darbesi tam da böyle bir ittifakla kotarılmıştı... Askerî darbe olmadan evvel Anayasa profesörü Orhan Aldıkaçtı olacakları biliyordu... Darbe anayasasının yazılması görevi darbeciler tarafından darbe olmadan ona tevdi edilmişti... İhsan Doğramacı darbe sonrasında yeniden düzenlenecek yüksek öğretim sisteminin başına geleceğini biliyordu... Darbe olmadan evvel, yeni askerî rejimin kışla tipi üniversite örgütlenmesi projesini oluşturmaya başlamıştı... Ali Haydar Saltık gibi kimi paşalar sol silahlı örgütlerle bağlantı halindeydi. Belli sol örgütlere silah sağlama ve yönlendirme işlerini de kimi subaylar yürütüyordu... Tahsin Şahinkaya gibi kimi paşalar ise sağ silahlı örgütlerle bağlantı halindeydi. TNT’lerin ve plastik patlayıcıların sağ militanlara teminini de yine belli subaylar yürütüyordu... Kimi katliamlar ve kritik isimlere yapılan suikastlar bu şekilde örgütleniyordu...

Abdullah Çatlı’ya bir yüzbaşı, askerî birlikten temin ettiği TNT kalıplarını veriyor, Çatlı organizasyonu yapıyor, 16 Mart öğrenci katliamı böyle oluyordu... Dönemin birçok katliamı böyle tertip ediliyordu... Benzer organizasyonlar ve resmî silahlarla bir Doğan Öz bir Gün Sazak bir Nihat Erim bir Kemal Türkler katlediliyordu... İşte bugün, hepimizin detaylı olarak bildiği tertiplerin kokusunu o zamandan alan bir savcı olsaydı, bu savcı öldürülmemeyi başarıp, delilleri tek tek toplasaydı, bu savcının arkasında ülkenin şeffaflaşmasını gerçekten isteyen bir kamuoyu olsaydı, siyasi irade bu savcının sonuna kadar arkasında dursaydı, ne olurdu? O zaman bir “Bayrak soruşturması” başlayabilseydi darbe olabilir miydi? Peki, şimdi sabah akşam 12 Eylül darbesine küfredenler, o zaman bu yürekli savcının yanında olur muydu? Yoksa “Yuh artık, böyle bir örgüt hayal ürünü, hadi Çatlı ve Kırcı gibi faşist katilleri anladık da kimi sol isimler ve ilerici paşalar nasıl tutuklanır?” mı derdi kimi sol aydınlar? Ya da tam tersi “Şu bozguncu, bölücü komünist katilleri anladık da, vatansever olduğu belli olan insanlar ve paşalarımız nasıl tutuklanır?” mı derdi kimi sağ aydınlar?

Evet, muhtemelen o zaman böyle bir operasyonu yapan savcının yanında kimse durmazdı. Herkes kendi adamlarını, kendi paşalarını kollardı. O savcı da “kaybolur” ve yine 12 Eylül darbesi olurdu... Yıllar sonra ise yine ikiyüzlü ve ahlaksız şekilde darbe-karşıtı nutuklar atılırdı...

Şimdi söyleyin... Bu “saygın” isimlerle, “tu kaka” isimlerin –belki birbirilerinden haberdar bile olmadan- aynı organizasyon içinde olma ihtimalleri hiç mi yok? İhsan Doğramacı ve Abdullah Çatlı gibi mesela... Tamamen hayal mi bunlar sizce?

[deniz02]

Şahin ve Kılınç'ın sorguları tamamlandı

"Ergenekon" soruşturması kapsamında gözaltına alınan eski MGK Genel Sekreteri emekli Orgeneral T. Kılınç ve eski Özel Hareket Daire Başkan Vekili İbrahim Şahin'in de aralarında bulunduğu 14 kişinin İstanbul Adliyesi'ndeki savcılık sorgusu tamamlandı. Mahkemeye sevkedilen 4 askeri personel de tutuklandı.

Ergenekon soruşturması kapsamında işlemleri tamamlanan 6 kişi daha adliyeye sevkedilirken, Emniyette susma hakkını kullanan İbrahim Şahin savcılıkta ifade verdi.

Bugün ilk olarak İbrahim Şahin bir araçla, ardından da diğer zanlılar minibüsle İstanbul Adliyesi'ne getirildi.

İbrahim Şahin'in yeğeni Oğuz şahin ve Bedrettin Dalan'ın oğlu Barış Dalan da adliyedeydi.

Şahin'in evinde suikast listesi...

İbrahim Şahin'in evinde suikast silahlarıyla beraber bir de suikast listesinin bulunduğu iddia ediliyor. Sorgusu tamamlanan isim emekli Kurmay Albay İ. Ç.'ın sorgusu tamamlandı. Emekli Albay H. V. susma hakkını kullandı.

Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan emekli Kurmay Albay İlyas Çınar'ın da savcılık sorgusu tamamlandı.

Dün de muvazzaf subaylardan dördü tutuklanmış ikisi serbest bırakılmıştı.

CNN Türk

[deniz02]

Suikast planı dinlemeye takıldı

Ergenekon soruşturmasında Sivas’tan İstanbul’a gönderilen zanlılardan Ersin D’nin, kentteki Ermeni cemaati temsilcisine yönelik hazırladığı suikast, polisin yaptığı teknik takip ve aldığı koruma önlemi sayesinde son anda önlendi.

NTV

[Harun Gür]

Sn. sdt23,

Alıntı yaptığınız kaynakların hastasıyım.

ROK, Taraf'ta yazılar altında yorumcu iken Deniz Gezmiş'i de Ergenekon'a dahil edip köşe yazarı olmamış mıydı?:o :o :o

Yav Allah aşkına şunlar Deniz Gezmiş de Amerikancıydı deyip, Sam Amca'ya görevlerini layıkıyla yerine getirsinler artık.

Pentagon'da "bizim çocuklar başardı" denilen Paşalar üzerinden kelime oyunu ancak bu kadar olur... Benim yurdum insanım da vay be der, afferin...

[sdt23]

ROK, Taraf'ta yazılar altında yorumcu iken Deniz Gezmiş'i de Ergenekon'a dahil edip köşe yazarı olmamış mıydı?:o :o :o

ROK'un geçmişini bilmiyorum. Okuduğum ilk yazısı bu.
Ancak her yazıyı yazandan bağımsız olarak değerlendirmeyi tercih ederim.
Yazının içeriğinden çok yazanın kimliğine dayalı eleştiriniz var.

İçerikteki itirazlarınızı sunmanızı tercih ederim.

[Harun Gür]

İçerikteki itirazlarınızı sunmanızı tercih ederim.

Pentagon'da "bizim çocuklar başardı" denilen Paşalar üzerinden kelime oyunu ancak bu kadar olur... Benim yurdum insanım da vay be der, afferin...

Siz bunu içerik itirazı olarak kabul etmiyorsunuz anlaşılan...