Türkiye’nin içinde bulunduğu bu hassas dönemden, fırsat bu fırsat diyerek faydalanmak isteyen isteyene... Mesleğinde ilerlemek adına, “Şeytanla sözleşme yaptım” diyen bir vatandaşımızın aşağılayıcı sözleri üzerine, tüm gözler Güneydoğu’ya çevrildi.

Ne hikmetse, sanki AKP’nin tüm oyları bir tek Güneydoğu’dan çıkmış da, çoban çeşmesi de bir tek oradan akıyormuş gibi bir izlenim bıraktı herkeste…

Belki de hiç kimse o sözleri üzerine almamış olmak için “Aman da ne güzel dedi, aslında şöyle demek istemişti de vs.” diye, destek veren verene...

Aksi halde ya “ayak takımı”ndan sayılacaklar, ya da “elit takımı”ndan sayılmayacaklar.

İyi güzel de, neden sadece Güneydoğu’ya mal ediliyor ki bu?

Öyle ya, ne de olsa Güneydoğu-lu-lar deneme tahtası, ne anlarlar ki; eğitimsiz cahil, ayak takımı işte, kalpleri bile yok, onlar ne bilir incinmeyi… Sanatçısıyla, seyircisiyle, meşhur konu mankeniyle daha dahası ile “Vurun tahtaya” çürüsün iyice…

Sonra da geç karşısına “Tahta tahta var mı benden daha güzel?”

Bu durumda ne desin zavallı delik deşik tahta:

“Hayır yok, ( çekine çekine) ama yanılmıyorsam batı da demokrasi diye bir şey vardı”

Hmm sen misin bunu diyen…

Vurun Tahtaya Çürüsün!

“Çabuk bu tahtayı biraz daha çürütün, sakın ola ki; önünden sürüsünü, sırtından darbeyi eksik etmeyin, nereden öğrenmişse kölem bunları…”

Gerçekten de ülkemizin tüm çobanları Güneydoğu’ya toplanmış da ben mi bilemiyorum! AKP’nin, hangi bölgeden/ ilden daha çok oy aldığı ne çabuk unutuldu, hiç beklenmedik sürpriz oyların çoğu Ege/İzmir’den de çıkmadı mı?

“Hayır hayır orası Ege/İzmir!

Ege/İzmir’i hiç karıştırmayalım; oyların çoğu oradan çıkmış olsa da, o bir talihsizlikti, hem oradakilerin hepsi de eğitim görmüş elit/vatandaşlardır; her semtte birer ilk/orta/lise ve nihayetinde yıllardır üniversiteleri bile var…”

Güneydoğu öyle mi? Hayır…

Bakın gördünüz mü işte, o nedenle tüm gözler oraya çevrilmiştir!

Vurun Tahtaya Çürüsün!

Sonra efendim Sayın Sezer, “ Her ile bir üniversite“ yasasına onay verince de;

“Vay efendim onca üniversitenin olduğu şehirlerimizi daha da güzelleştirmek varken, ne gerek vardı şimdi buna, onca yurt yapıldı vs. bu, o şehirleri kalkındırmaya çalışmaktan başka bir şey değildir! Hem üniversite mezunu olunca ne olacak sanki, hele ki ‘Hukuk Fakültesi…’ bugün avukatlar şöfür bile olamıyorken…”

İyi, güzel…

Peki, bir öğrencinin her anlamda en çok ihtiyaç duyabileceği bir dönemde; aileden uzakta kalma durumunda yaşayabileceği olumsuz ruhsal çöküntüleri ve sakıncalarının topluma nasıl yansıyabileceğini de bir kenara atalım, ya oradaki vatandaş eğitim masraflarının ikiye katlanacağı kadar maddi olanaklara sahip değilse…

Kaldı ki, yüksek öğrenim; sırf meslek sahibi olabilmek için de değil, bu, her vatandaşın en azından söz konusu olan oyunu doğru kullanabilmek vb. gibi daha bir çok konuda çağımıza yakışır eğitim düzeyini yakalamış bir toplum olabilmek adına gerekli değil midir? O halde…

Sonra efendim, Güneydoğu’lu biri şehit olmuşsa eğer, o bizim şehidimizdir. Sağ dönmüşse vay haline… Her olasılık düşünülmelidir ancak öylesine yargısız infaz da neyin nesi peki?

Vurmayın artık çürümesin!

Ne kadar vurulduysa, o kadar sağlamlaştı; sadece paslanmış mıh izleridir geriye kalan. Şimdiye kadar çürümedi ise, bundan sonra da hiç çürümez, çürümeyecek de…

Ne iktidarda olan parti, ne başka bir parti, ne de bilinçli veya bilinçsiz olarak oylarımızı verdiğimiz herhangi bir parti için değmez, değmez çünkü hepsi geçicidir, biri gider biri gelir. Hiç değilse bundan sonrasında zerre kadar incitmeyelim; incitmeyelim ki, yaralar kabuk bağlasın; deşmeyelim ki kabuk bağlayan yaralar iyileşmeye yüz tutsun; iyileşmesi için de, paslanmış dilimizin çobanı olabilmek bile yeterlidir!

Et-tırnaktan ayrılır mı? Ayrılmaz... O halde!