Beklentiler, beklentilerimiz, hepimizin bir kişiden bir yerden bir durumdan kısacası yaşadığımız ömürden beklentilerimiz var ve bunlar hiç bitmeyen ve sonu gelmeyen beklentiler. Birini elde edince diğerini, onuda elde edince bir diğerini ve hep daha fazlasını...

Kişilerin çeşitli beklentilere sahip olması ve hayattan bir şeyler bekliyor olmaları elbetteki kişiyi hayata bağlamakta ve yaşaması için sebebleri olmasını sağlamakta. Ama beklentilerin fazlalığı insanın sürekli beynini meşgul eden ve gerçekleşmediğinde azap çektiren boyutlara ulaştığında kişi hayatını cehenneme dönüştürebilecek bir kontrol gücüne sahip. Burada kontrolden kastettiğimiz şey beklentilerin aklın ve mantığın sınırlarını zorlamasıdır. Bu kişiyi giderek saran ve toplum içinden soyutlanmasına ve sosyal bir varlık olma tanımlamalarından uzaklaşmasına neden olmaktadır. Kısacası bir takım psikolojik rahatsızlıklara yol açmaktadır (çoğu insanda).

Beklentilerimiz ve bizim aramızda sıkı sıkıya bir bağ vardır sanki ve bu bağ sürekli kendini yenilemektedir. Hayatımızda söz konusu olan beklentilerimizi kendi içindede sınıflandırırız sanki tümü bizim hayatımız değilmiş gibi buda psikolojik bir şey olsa gerek sürekli birilerini ve bir şeyleri sınıflandırma gereksinimi içindeyiz.

Beklentilerimiz arasında en karmaşık olanı kişilerden beklentilerimizdir. Zaten insan insana karşılıklı yaşanan bir durum olmasından ötürü bu durumun çokta anlaşılır olmasını bekleyemeyiz. Çünkü insan salt olarak zaten çok fazla karmaşık bir varlık hatta bu karmaşıklığı kendi bile çözümleyemeyecek kadar karmaşık.
Kişi ve onun çevresi yakın veya uzak buda eşittir başka insanlar demek. Anne, baba, kardeş, sevgili...gibi bunları çoğaltabiliriz elbetteki. Burada adı geçen kişi, anne yada baba..... farketmez herkes birbiri ile karşılıklı olarak bir etkileşim ve iletişim halinde ve buda karşılıklı beklentiler demek ve bu beklentilerin içinde en iyi analiz edilmesi gerekenidir. Tek başına ele alınan birey aynı zamanda toplumuda meydana getirendir bu nedenle kişilerin yaşamı için gerekli olan ve yakın çevresinden alması gereken sevgi beklentisini karşılıklı olarak sağlıklı bir biçimde sağlanmesı gerekmektedir. Ama bunuda özellikle giderek yozlaşan aile yaşantılarımız ve sevgi yoksunu bireylerin yatişmesi toplum dejenerasyonunun giderek artmasında son derece etkili olmaktadır.

Tabiki beklentilerin birde insani bir başka özellikle sürekli çakışmasıda beklentilerin bizi sürüklediği başka bir yöndür. Bu yön ise beklentilerdeki bencilliktir. Hep ister hep bekleriz, karşımızdaki insanın beklentilerini duygularını ve düşüncelerini özümseme yolunu hiç seçmeyiz, her zaman ilgilenilen olmak ama hiç ilgilenmemek kafa yormamak isteriz. Her insanın bence doğasında var bu bencillik kimimizde törpülenmiş kimimizde ise çeşitli nedenlerle olduğundan daha da fazla ortaya çıkmış.
Özellikle bizim toplumumuzda bunun hat safha da olduğunu düşünmekteyim bunun da bence tek bir açıklaması var oda toplum olarak bize verilen hak ve özgürlükleri özümsemeden ve onlar için yeterli çaba sarf etmeden hazır olarak elde etmemiz olsa gerek. Bu konu ile ilgili bir çok yasa avrupanın çeşitli ülkelerinden o toplumlar için hazırlanmış olup ülkemize getirilmiştir bu nedenlede toplumda yeterli düzeyde biliç oluşturmamıştır. Demokrasi demokrasi diye bağırıyoruz sokaklarda caddelerde peki bu demokrasiyi hayatımızda ne kadar uyguluyoruz? Nerde kaldı "başkalarının özgürlüğünün başladığı yerde seninki biter" ama olmaz biz toplum olarak başka bir yol seçtik saygısızlığı bencilliği sadece kendini düşünmeyi ve gerisini umursamamayı, altın kapılı evlerde abdülhamitin yatağında uyurken açların açlığını hissetmemeyi seçtik. Kısacası bencil bir toplum olduk.

Bencillik içinde yaşarken hep bekledik ve hep beklentilerimiz oldu olacakta elbetteki ama bu beklentileri kendimizi çıkmaza sokacak, başkalarını unutacak ve vurdunduymaz olacak boyutlara taşımayalım.
Beklentilerle ilgili olarak budist felsefesinin özüne bakarsak ne kadar az beklenti varsa o kadar fazla arınmışlık ve mutluluk vardır..