Aşağıdaki hikaye Kellog Business School'da (Northwestern Üniversitesi) İş İdaresi Master Öğrencileri ile Zaman Yönetimi Dersinin Profesörü arasında geçmiştir.
Profesör sınıfa girip karşısında duran dünyanın en seçilmiş öğrencilerine kısa bir süre baktıktan sonra, "Bugün Zaman Yönetimi Konusunda deneyle karışık bir sınav yapacağız" dedi. Kürsüye yürüdü, kürsünün altından kocaman bir kavanoz çıkardı. Arkadan, kürsünün altından bir düzine yumruk büyüklüğünde taş aldı ve taşları büyük bir dikkatle kavanozun içine yerleştirmeye başladı. Kavanozun daha başka taş almayacağına emin olduktan sonra öğrencilerine döndü ve "Bu kavanoz doldu mu?" diye sordu. Öğrenciler hep bir ağızdan "Doldu" diye cevapladılar.
Öğrenciler "Öyle mi" dedi ve kürsünün altına eğilerek bir kova mıcır çıkarttı. Mıcırı kavanozun ağzından yavaş yavaş döktü. Sonra kavanozu sallayarak mıcırın taşların arasına yerleşmesini sağladı. Sonra öğrencilere dönerek bir kez daha "Bu Kavanoz Doldu mu?" diye sordu.
Bir Öğrenci "Dolmadı herhalde" diye cevap verdi.
"Doğru" dedi profesör ve gene kürsünün altına eğilerek bir kova kum aldı ve yavaş yavaş tüm kum taneleri taşlarla mıcırların arasına nüfuz edene kadar döktü. Yine öğrencilere döndü ve "bu kavanoz Doldu mu?" diye sordu.
Tüm sınıftakiler bir ağızdan "Hayır" diye bağırdılar. "Güzel" dedi profesör ve kürsünün altına eğilerek bir sürahi su aldı ve kavanoz ağzına kadar doluncaya dek suyu boşalttı. Sonra öğrencilerine dönerek "Bu deneyin amacı neydi?" diye sordu.
Uyanık bir öğrenci hemen "Zamanımız ne kadar görünürse görünsün daha ayırabileceğimiz zaman mutlaka vardır" diye atladı.
"Hayır" dedi profesör, "bu deneyin asıl anlatmak istediği Eğer büyük taşları yerleştirmezsen küçükler girdikten sonra büyükleri hiçbir zaman kavanozun içine koyamazsın gerçeğidir".
Öğrenciler şaşkınlık içinde bakarken profesör devam etti:
"Nedir hayatımızdaki büyük taşlar? Çocuklarınız, eşiniz, sevdikleriniz, arkadaşlarınız, eğitiminiz, hayalleriniz, sağlığınız, bir eser yaratmak, başkalarına faydalı olmak, onlara birşeyler öğretmek. Büyük Taşlarınız belki bunlardan birisi, belki birkaçı, belki hepsi. Bu akşam uykuya yatmadan önce iyice düşünün ve sizin büyük taşlarınız hangileridir iyi karar verin. Bilin ki büyük taşlarınızı ilk olarak yerleştirmezseniz hiçbir zaman bir daha koyamazsınız, o zaman da ne kendinize, ne de çalıştığınız kuruma, nede ülkenize faydalı olursunuz. Bu da iyi bir işadamı, gerçekten de iyi bir adam olmayacağınızı gösterir. Profesör, ders bittiği halde konuşmadan oturan öğrencileri sınıfta bırakarak çıktı.
Bankada bir hesap sahibi olduğunu düşün, hesabına her sabah 86.400$ para yatırılıyor, fakat bu paranın hepsini akşama kadar harcamak zorundasın, Ertesi güne transfer edilemez, parasını kullansanda kullanmasan da hesap her akşam sıfırlanıyor. Ne yaparsın? Tabiki hepsini harcamaya çalışırsın; hepimiz zaman adlı bu bankanın müşterileriyiz; her sabah 86.400 saniyeye sahip oluyoruz. Yarına transfer edilemez,her sabah hesabımız dolar, her akşam boşalır. Geri dönüş yok saniyelerini şu anı yaşayarak harca. En iyisi bunlarla iyi bir yatırm yap. Mutluluk sağlık ve başarı için zaman kaçıyor. Her gün için en iyisini yap.
BİR SENENİN
Değerini anlamak için
Sınıfta kalmış bir öğrenciye sor.
BİR AYIN
Değerini anlamak için
8 aylık bir bebek doğuran anneye sor.
BİR HAFTANIN
Değerini anlamak için
Haftalık dergi çıkaran bir çilekeşe sor.
BİR SAATİN
Değerini anlamak için
Kavuşmayı bekleyen sevgililere sor.
BİR DAKİKANIN
Değerini anlamak için
Trenini kaçıran yolcuya sor.
BİR SANİYENİN
Değerini anlamak için
Bir kazayı önleyemeyen sürücüye sor.
BİR SANİYENİN YÜZDE BİRİNİN
Değerini anlamak için
Olimpiyatlarda gümüş madalya kazanan koşucuya sor.
Her anını değerlendir, her dakikanı. Unutma zaman hiç kimse için durmaz. Geçmiş zaman tarihtir. Gelecek zaman sırlar, meçhullerle dolun. Sadece şu an sana verilen gerçek bir armağandır.
İyimser bir hesapla diyelim ki, seksen yıl yaşadınız. Her gün çalışmak, yemek ve uyumakla geçen saatler ayrı ayrı hesaplanırsa ortaya korkunç bir tablo çıkıyor.
Seksen yılınız ede ede 29200 gün edebiliyor. Günde yedi saat uyusanız, seksen yılda 204400, yani 23 yıl 4 ay uyumuş oluyorsunuz.
"Amma çok lan" diye düşüneceksiniz. Evet, bence de ve fakat uyumadan olmuyor. İnsan ömrünün büyük bir bölümü uykuda geçiyor.
Geri kalan 56 yıl 8 ayınızın, 1 yılı tuvalette, 7 yılı yolda, 2 yılı banyoda, 6 yılı yemek sofrasında, 23 yılı mesai başında, hiç sınıfta kalmazsaniz 3 yılı okullarda, 2 yılı evde ders çalışmakla, 6 yılı kuyrukta ya da orada burada - beklentilerle ve alışverişle geçip gidiyor, elde kaliyor 6 yıl 8 ayınız...
Erkekler askerlik ve sakal traşına 3 yıl ayırırken, kadınlar da bu 3 yılı makyaj yaparak ve kuaförde geçirip durumu dengeliyorlar. Kadın olun erkek olun, ömür boyu tırnak kesmek 1 ayımızı alıyor.
Her insanın zorunda olduğu para saymak konusu da ister istemez 4 ay gibi bir zaman dilimini çalıyor.
Gelelim size kalan 3 yıl 3 ayınıza...
Evliyseniz bunun 1 yılı karı koca kavgasıyla geçer. 40 yıllık bir evlilik ve günde ortalama yarım saat ağız dalaşı gibi iyimser bir hesapla tabii... Kimi evlilikler vardır ki, onların kavgaları bu geri kalan 3 yıl 3 aya da sığmaz. Biz burada mülayim bir evli çifti ana örnek olarak alıyoruz.
Bekarsanız, karı koca kavgasına ayıracağınız 1 yılınız telefonda telef olacak demektir. Yani ki evlenin ya da evlenmeyin, geri kalıyor 2 yıl 2 ayınız.
Gene iyimser bir tahminle yirmi yaşınızdan yetmiş yaşınıza kadar seks yaptığınızı ve bu işe günde soyunma giyinme dahil 20 dakika ayırdığınızı düşünelim. Siz ister her gün sadece 20 dakikalık işler tutarsınız, ya da bir gün pas geçer, devrisi gün bu işe 40 dakika ayırabilirsiniz, ister bütün hafta bilenir, hafta sonu 4 saat 40 dakikalık bir seks alemi düzenleyebilirsiniz.
Öyle ya da böyle ve duraklamalarla 1 yıl 5 ayınız da seksle geçiyor.Kalakalıyor sadece 10 ayınız.
Günde 15 dakika televizyon izleseniz, ki izliyorsunuz, saatlerce izleyen var, gitti işte 10 ayınız, hayat tamam oldu. Saatlerce televizyon izleyenler o vakti mutlaka ya seksten, ya işten ya da dersten çalıyorlar. Başka türlü olmaz, hesap ortada.
Ayrıca bu hesaba, uzun yolculuk yapmanız, hastalanıp yatmanız, erkeklerin sünnet, kadınların lohusalık dönemleri, kimi cenazelere katılmanız, karakolluk olmanız, mahkemeleriniz, noter işleriniz, banka ziyaretleriniz, dişçi, doktor tantanaları gibi kayıp zamanlar katılmadı.
Hesaba katılmayan en önemli şey, kitap okumak, tiyatro, sinema, bale ve opera izlemek, bir yerlere tatile gidip yan gelip yatmak.
Bütün bunlara ayıracak dakikanız olmadığı somut ve aritmetik olarak gözlemleniyor. Üstelik herkes seksen yıl yaşamıyor. Kötümser bir hesapla sizin çişe gitmeye bile vaktiniz yok. (Ferhan Şensoy)
Peki ben de bu zaman kavramı ile ilgili fikirlerinizi anlamak isterim arkadaşlar.
Zaman nedir?Ben zamanın var olduğuna inanmıyorum.Bunu gerekçeleri ile açıklayacağım ama sizce zaman nedir.Var mıdır yok mudur.Göreceli bir varlığı mı vardır.Yoksa herkese karşı eşit midir?Zaman varsa, öncesi ve sonrası kavramları her zaman için geçerli midir?Zaman yoksa önce ve sonra nedir?
Kuluna yardım eden dinini üstün tutan Allah'a hamdolsun.Hamdolsun alemlerin Rabbine
İnsanlar bu gezegenin üzerinde gezmeye başladıklarında, zaman diye birşey yoktu tabi ki, yaşadıkça birşeylere isim bulan insan, yaşlanıp gidişine de bir isim ve neden buldu; "zaman".
Zamanın geçtiği tartışılır, aslında Latin bir şairin, "geçen zaman değil, biziz" dizelerini okuduktan sonra, geçenin gerçekten biz olduğumuzu, zamanının ise kolumuzda takılı saatin pili bitene kadar işlediğini anladım.
Zaman geçmese de aynı hızla geçen birşey var, "bu dünyadan ayrılana kadar yaşayacağımız ömür", önemli olan da o ömrü, insanlığa faydalı olarak geçirip, sizden sonrakilere bir eser bırakmak,ve "ne iyi insandı" diye hatırlanmak değil mi?
Zaman, felsefi bir konu ve sorundur. Olgusal bir gerçeklik değil, sadece zihni/akli bir inşa (yapı)'dır.
Olup bitenleri öncelik-sonralık sırasına koyan akıl, giderek bir zaman kavramı yaratmıştır. Doğa bilimcisinin standart ve evrensel saniye (gün/86400) birimine karşılık, farklı toplumlarda ve kesimlerde çok çeşitli zaman algıları ve tempoları görülüyor.
Sosyal zaman olgusunun daha etraflıca araştırılıp değerlendirilmesi, ekonomik kalkınmada önemli rol oynayan verimliliğin yükseltilmesine ve modernleşmeye yardımcı olabilir.
Zaman Sözcüğü - Zaman Kavramı
Zaman sözcüğünü, günlük hayatta kullandığımız saatlerden öğreniriz. Zaman kavramını ise fizikten kazandığımızı sanırız. Günün belli saatlerinde çalışır, dinlenir, eğleniriz. "Zaman" dediğimiz, bir sinema filmi gibi, çevremizde sürekli akıp giden ne olduğunu tam bilmediğimiz, sorgulamadığımız, sorsak da pek kavrayamadığımız bir şeydir. Yani nedir ? Bilmeyiz ama bildiğimizi sanırız. Eski Yunanlılar, zamanı arkadan esen bir rüzgar gibi algılar, önlerinde uzanan geçmişi tartışırlarmış. Çağdaş insan ise zamanı önden esen bir rüzgar ya da karşıdan gelen bir akım gibi algılıyor, sanırım. Geçmiş arkalarda kalmıştır, insan geleceğe doğru koşar. Geçmişi (tarihi) değil, geleceği konuşur. Bilim, fizik bilgisinin mks (metre, kilogram ve saniye) veya cgs (santimetre, gram ve saniye) gibi uzunluk, ağırlık (kuvvet) ve zaman ölçümü sistemlerine dayalı olduğunu söyler. Her iki sistemde de zaman değişkeni saniye ile ölçülür. Saniye dakikanın, dakika saatin 60'ta, saat ise günün 24'te biridir. Yani saniye, günün 86400'de biri; gün ise 86400 saniyedir. Peki ya gün ? Dünyamızın kendi ekseni çevresinde bir kez dönme süresi ! Mantık-söz oyununa dikkat ! Zamanı gün; günü süre (ile) tanımlıyorum. Hafta, ay, mevsim ve yıl gibi öteki zaman birimi katlarını saat ve saniye ile ifade etmemiz döngüyü (elipsi) kırmıyor, açıklamıyor; sadece gizliyor.
Mekanik ve dinamik (hız, ivme, düşme, hareket) formüllerinde kullandığımız t veya z değişkenini ölçmemiz de bu gerçeği değiştirmez. Ama Lord Kelvin gibi, madem ki ölçebiliyoruz, öyleyse "zamanı biliyoruz" diye düşünüyoruz. Bilmek için ölçmek gerekli de yeterlimi acaba ?
Bu yüzden Einstein'ın "Ayrı ayrı zaman, mekan yok, zaman-mekan (time-space) sürekliliği var" sözü, çoğumuzu şaşkına çevirir. Relativite kavramını anlamakta güçlük çekeriz.
Sürekli olarak, günlük dilimizin nerede ? ve ne zaman ? gibi sorulara yanıt olarak, zaman ve mekandan söz ettiğimiz halde; gerçek o ki, zamanın ne'liğini bilemiyoruz. Ciddi bir ansiklopediye ya da sözlüğe bakılırsa şöyle bir tanımla karşılaşılabilir:
"Olayların ard arda sıralanmasına bakarak zihnimizde yarattığımız ve olayların bundan sonra da içinde olup gideceklerini kabul ettiğimiz soyut kavram." (TDK Sözlüğü, 1974:884.)
Filozof Kant da, zamanı, aklın (zihnimizin) bir kategorisi olarak görmüştü -filozofça bir saptama. Günlük hayatta bunca sık kullandığımız bu kavramın somut bir (olgu) veya gerçeklikten çok, soyut bir kavram olduğunu kabul etmek, çoğumuza güç gelebilir. Ama yalın gerçek böyle. Zamanı, cansız, canlı ve canlı-üstü (İnorganik, organik ve süperorganik) varlık alanlarındaki değişmelerden algılıyoruz: Günün ağarıp suların kararması; havanın ısınıp soğuması; baharların açıp yaprakların dökülmesi; karnımızın acıkması, doğum günü kutlaması, takvim yapraklarının koparılması, saatlerdeki akrep ve yelkovanların yer (mekan) değiştirmesi vs. vs. gibi.
Özetle,
Zaman = f (Değişme)
f (Zaman) = Değişme
ilişkileri kurulabilir.
Sosyal bilimci Moore (1963:23) bu karşılıklı ilişkiyi şöyle dile getiriyor:
"Zaman yoksa değişme olmaz;
Değişme yoksa zaman kavranılamaz."
Yani zamanı, duyumsayıp algıladığımız değişmelerden çıkarıyoruz. Aslında, zaman, yaşadığımız, geçirdiğimiz değişmelere, dünyanın ve hayatın değişkenliğine taktığımız genel bir etiket, değişen hayatı içine koyduğumuz bir zarf; hayatın değişkenliğine verdiğimiz addır.
Sosyal Zamanlar
Canlı ve cansız doğa olaylarını inceleyen bilginlerin zaman birimi (saniye), evrensel olduğu halde, canlı ve canlı-üstü (kültürel) varlık alanındaki değişmeler yardımıyla algıladığımız sosyal zaman kavramları çok çeşitli ve görelidir. Sosyal zamanlar tarihi, kültürel veya hayali bir olayla başlar. Hristiyan takvimi, İsa'nın doğum tarihiyle, Müslümanlarınki Hicret'le başlatılmıştır. Japon takvimi ise her İmparator'un tahta çıkışı ile yeniden başlatılır. Fransız sosyoloğu Gurvitch (1958), "Sosyal ilişkileri ve zamanların (saate ve takvime bağlı olmadığı gibi), toplumdan topluma, hatta toplumsal zümreler arasında farklı olduğunu göstermişti. Toplum ve topluluklar, aynı takvimi ve saati kullansalar bile, farklı zaman kavramlarına sahiptir. Ülkenin bir kentinden ötekine, hatta aynı kentin bir semtinden ötekine gittiğimizde, zamanın (tik-tak'ın) yavaşladığını ya da hızlandığını hemen duyumsarız. "Ne çabuk akşam oldu ?" ya da "Zaman geçmek bilmiyor" diye yakınırız. Yabancı bir toplum veya kültürdeki günlük hayatın 'tempo'su kişiye değişik ve çarpıcı gelir. Temp (zaman) sözcüğünden türetilen Tempo, zamanın duyumsanan (algılanan) tik-takı'dır. Akış hızıdır. Bu hız, her toplumda farklı olduğu gibi zamanla değişir de.
İstanbul'lu Anadolu yakasındaki evinden çıkıp Levend'deki işine gelinceye kadar, Paris'li işadamı Lyon'a, Tokyo'lu Kyoto'ya varır. Tempo, trende hızlı, gelmeyen otobüs durağında yavaştır. New York'lunun yarım saatte yediği öğle yemeğini, Paris'li eskiden iki saatte yerdi. Şimdilerde bir saate indirmiş. Latin Dünyası sık sık fiesta, Akdenizli hergün siesta yapar, zamanı unutmaya, durdurmaya çalışır.
Ankara'lı memur uyurken, Şam'lı tüccar akşam yemeğine hazırlanır. İspanyol köylüsü sabah tarlaya giderken, Madrid'li genç henüz yatmamıştır. Pakistan'da akşam saat 5'de davet edildiğimiz bir eğlence programı, üç saat gecikmeyle, tam 8'de başladı -Belediye Başkanı'nın katılmasıyla. Zaman ölçümü ve deyimindeki 4-14, 6-16 gibi (alaturka ve alafranga) ikilemlerden dolayı, Doğu Asya ülkelerine uçak kaçıranların ya da limanlarda saatlerce bekleyenlerin sayısı az değildir.
Tokyo garında, perona tam dakikasında gelmeniz tavsiye edilir. 3-5 dakika erken gelen yolcunun aynı perondan kalkan yanlış trene binmesi işten bile değildir. Mısır'daki bazı resmi randevuların, "öğleden önce veya sonra" verildiğine tanık olmuştum. Yakın arkadaşlarımıza pazar ya da pazartesi günü diye "24 saatlik" randevular vermez miyiz ? Bazı Orta Doğu ülkelerinde zaman kavramı öyle esnektir ki, sözünü tutmayan kişi, mazeretini, sadece "İnşaallah" demiştim diye dile getirir. Genellikle bağışlanır da.
Gare du Nord'dan kalkacak trenimi kaçırmamak için peronda koşarken, beni durduran Polis: "Acele etmeyin Mösyö" dedi. "Tam tamına iki uzun dakikanız var." "Mozart Treni", sabahleyin 08:07'de kalkıp, 13:11'de varıyordu Münih'e. Zaman-iş (time/motion) ilişkilerimize ve yönetim ilkelerine mizahi açıdan bakan fakat son derece ciddi eleştiriler getiren Parkinson, şu kanunu önermiştir:
"Her iş, kendisi için ayrılan
zamanda yapılır ve biter."
Gerçekten de öyle değil midir? (Bu satırları 2 Kasım da yazıyorum. 3 Kasım'da okumak üzere.)
"Vakit nakittir" diyen atalarımız, zamanın değerini keşfetmişlerdi, kuşkusuz. Ancak, ne kadar iyi değerlendirdikleri hâlâ tartışmalıdır. PTT'miz bu gerçeği keşfetti ve kullanıyor. Şehirlerarası konuşmalarda, gidiş-dönüş yol ücretlerinin neredeyse yarısını alıyor bizden. Yani hizmeti değil, tasarruf ettirdiği zamanı satıyor. Japon demiryolları da, ekspreslerdeki gecikme rötar süresini nakit para olarak hemen geri döner. THY'na neden 5-6 kat fazla ücret ödediğimizi bir türlü anlayamıyorum. Çünkü uçuş süresi ortalama 6-7 saatlik otobüs yolculuğundan daha hızlı değil.
Sonuç : Öneriler
Basite indirgenmiş anlamda verimlilik, birim zamandaki üretim hızı olarak tanımlanabilirse; zamanın hangi birimle ölçüleceği önemli bir sorun olur: Takvim/saat zamanıyla mı, yoksa göreli, sosyal zaman birimleriyle mi ? Teknoloji ve yüksek teknoloji bizi saat ve takvim kullanmaya zorluyor; ancak, bir aylık işi bir gün veya saatte görürsek, geri kalan zamanda ne yapacağımızı söylemiyor. (Ünlü Çin fkrası.)
Takvim ve saat değiştirilse bile, sosyal zamanların tik-takı'nı takvime uydurmak, saate bağlamak kolay olmuyor. Yüz yüze ilişkilere alışmış bir toplumda, telebankacılık pek güven vermiyor. Telefonla çalışan hizmet sektöründen para almak kolay olmuyor. Telefonla verilen yazı-makale siparişlerinin bedelini kolay alamıyoruz. Çünkü sorumlu kişiyi bulamıyoruz.
Japonlar, Batı toplumlarında ortalama bir ay (30 gün) süren ticari sipariş ve teslim süresini 4-5 güne indirmişler. Ama bu işin tekniğini milli bir sır gibi son derece gizli tutuyorlarmış.
Her toplumun kendine özgü, göreli zamanları var. Modernleşme süreci, "zaman temposunun değiştirilmesi" şeklinde de tanımlanabilir. Ancak temponun (hızın) değişmesi ivme'dir. İvme büyüdükçe toplumlarda bunalım ve sıkıntı yaratır. Bir toplum ve toplulukta, zaman algılaması ile tik-takın değişmesi, sosyal değişmenin belirtisi olabilir. Fizikteki hareket bilimi ile teknolojideki time-motion etütlerine paralel olarak, toplumlardaki sosyal-kültürel zamanların incelenip araştırılması işleri için daha fazla kaynak, insan gücü ve zaman ayrılmasının yararlı, gerekli ve hatta zorunlu olduğunu düşünüyorum. Özetle, verimliliği artırabilmek için zaman -yani değişim- kavramının bilincine topluca ve toplumca varmak zorundayız.
Sayın Ragip Atay, Bozkurt Güvenc'in ifadeleriyle zamanın soyutluğunu çok güzel ifade etmiş.Kendisine teşekkür ediyorum.Zamanı ölçmek yada verimli kullanmak ise benim gibi tembel birisi için son derece anlamsız yattığım zaman o an çok verimli geçmiştir bana göre
Şaka bir yana, zamanın beynin algılama hızıyla birebir orantılı olduğu ve çevresel faktörlerinde algıyı büyük ölçüde etkilediğini biliyoruz.Kavram olarak bir zamandan bahsetmek ne kadar doğrudur.Einstein'ın örneği zamandan sonra mekanın yokluğunu da iddia edecektim.
Hepimiz bilgisayardan az çok anlıyoruz.Şimdi size bir sorum var.Beynin 5 duyu organının algılama yetisi nereden geliyor.Beyne giden elektrik akımlarından.Görüntüleri şekillendirdiğimiz noktaya biz kör nokta adını veriyoruz ve yaşadığımız süre boyunca ışık görmüyor.
Şu anda çevrenize bir bakın.Büyük bir ihtimalle bir işyerinde, büroda, evinizde vaya internet kafede bilgisayar başındasınızdır.Çevrenizde de gördüğünüz pekçok obje yer alıyor.Şimdi sizin beyninize giden görme sinirlerini ben yerinden çıkarsam diğerleri aynı kalmak şartı ile bir bilgisayara bağlasam ve bilgisayardan da şu anda görmüş olduğunuz herşeyi ama herşeyi sinirlerinize iletsem.Siz şu anda gördüğünüzü görür müsünüz.Elbette farkına bile varmazsınız.
Peki aynı işlemi klavyeye bastığınız zaman parmaklarınızda hissettiğiniz sertliğe, oturduğunuz koltuğa veya haafifçe gelen rüzgara uygulasam.
Ardından bunlarla yetinmeyip oda parfümünüzün kokusunu eklesem.Sanal olarak görünen kahveyi içtiğinizde aldığınız tadı size bilgisayar vasıtası ile hissettirsem.Ve tüm bunlar olurken beyniniz vücudundan ayrı boş bir kavonozun içinde olsa?Nerede olduğunuzu düşünürdünüz.Sonra sanal olarak görülen kolunuzdaki saati, bir saatte dönecek şekilde değilde bir dakikada dönecek şekilde ayarlasam ve 24 dakikada güneşi hareket ettirip bir gün yaşatsam.Gerçeğin farkına nasıl varırdınız.5 boyutlu sinemaları hatırlayın.
Size bir deneyden bahsetmek istiyorum.Bir kişiyi hipnozla uyutuyorlar ve bir odaya toplar koyup uyutmadan önce gösteriyorlar.Hipnoz edecekleri zaman ona diyorlar ki şimdi sen uyuyacaksın ve biz sana her dakikada bir tık sesi vereceğiz.60 dakika sonra da uyandıracağız.Sn bu arada o gördüğün odaya gidip topların sayısını bize söyleyeceksin.Kişiyi uyuytup her dakika yerine her saniye tık sesi verirler.Bir dakika sonra uyandırdıklarında şahıs o odaya gidip toplaı saymış ve sayını eksiksiz söylemiştir.Ve bir saat geçtiğini düşünmektedir.
Yolculuklarınızı hatırlayın.Hepiniz uzun yolculuklar yapmıştır.Aynı yol tek başınıza sıkıntılı olduğunuz zaman saatlerce gelir.Bir türlü zaman geçmek bilmez.Her saniye size saat gibi gelir.Ama aynı yol başka bir zaman özellikle sevdiğiniz birisi ile beraberseniz.Sanki göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir sürede bitmiştir.
Şimdi zaman nedir.Gerçekten varsa neden farklıdır.Herkesin zamanı neden aynı değildir.Neden birine göre 65 milyar yıla eşit olan altı gün bizim için 65 milyar yıldır.Bizim öncemiz var mıydı.Yoksa tüm insanlık aynı anda mı şekilleniyor?Zaman varsa herşeyin öncesi ve sonrası da vardır.Neden bazı şeylerde önce ve sonra kavramını kullanamıyoruz.Hep var ve var olacak?
Kuluna yardım eden dinini üstün tutan Allah'a hamdolsun.Hamdolsun alemlerin Rabbine
Arkadaşlar, çok kapsamlı bir tartışma açılmak üzere. Ancak, bu sorunu bizm forum kaldırmaz. Buna ne yerimiz, ne de bilgimiz yeter. Modern fizikçiler, zamanın, maddenin 4. boyutu olduğunu söylüyorlar. Özellikle İzafiyet teorisinin kabulünden sonra, bu söylem daha da arttı.Şu örnek, fizik kitaplarında yer alıyor.
"adamın biri, saat kulesinin altında duruyor. Tepeden ağır bir cisim adamın bulunduğu yere düşüyor ama adama bir şey olmuyor. Neden? Cevap: "adam dün ordaydı"
İlgilenen arkadaşlara, Stefan Hawkns'in "zamanın kısa tarihi" ni öneririrm. Akıcı bir dili var. Ayrıca Bilim Ve Teknik dergisi bu konuyla ilgili özel ek çıkarmıştı. Tübitak'tan edinilebilir.
Benim davam kaçak elektrik kullanmaktan... 1-EKİM-2003'te kaçak elektrik tutanağı tutulmuştu ben o zaman öğrenci olduğumdan tedaşa gidip bu cezayı bi...
Selamlar
Oturduğum sitede 2012 yılı aylık aidat bedeli olarak 252 TL (ısınma dahil) belirlendi. 2012 Mayıs ayında doğalgaz artışları bahane edilerek...
™ Hukuki NET 2002-2022 - Ulusal ve uluslararası Hukuk Sitesi ⚖️ olma özelliği ile gerek avukat, gerek diğer hukukçu arkadaş ve gerekse vatandaşlara ev sahipliği yapan, eğitim ve bilimsel alışveriş yapma amaçlı bir "Hukuk Rehberi" dir.
Davalar
Hukuki Net; sürekli yenilenen faydalı güncel içeriği ile zamanın hukuk dallarına göre kategorize edilmiş çeşitli mevzuat (Ceza kanunu, İş kanunu, Borçlar yasası gibi), emsal mahkeme kararları, yargıtay kararları, emsal danıştay ve anayasa mahkemesi kararları ile hukuksal makale, kanun, hukuki forum, hukuk sözlüğü, hukuk programları, meslektaş ilanları, avukatlar için kolay hesaplama araçları, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, benzer Yargıtay kararı ve Mahkemeler tarafından örnek davalar ile ilgili gerekçeli kararlar, * davası dilekçe örnekleri yasal haberler ve hukuk siteleri dizini 🕸 bulunan bir hukuk bilgi bankası sistemidir.
Avukatlar
Yararı nedir?
📝 Hukukçular için mesleki danışma (Üstad ve meslektaşlar arası paylaşım), dayanışma ve bakalorya fonksiyonu olan site; "Önleyici hukuk" veya "Dava hukuku" nedeni ile doğan veya yeni doğacak anlaşmazlıklar ile içtihat hukuku kaynağı olan Yargı ve Yargılamayı tartışmak, davalar ve ihtilaflar için yararlı çözüm yolları üretmek ve hukuksal konularda özellikle nerede, nasıl, neden soruları üzerinde soru cevap yorumlar, tartışma paylaşma yorumlama yöntemi ile sebep sonuç ilişkisi kurarak 💬, Mahkemelerin dava yükünü hafifletmeyi de amaçlayan suigeneris (kendine özgü) hukuk laboratuarı özellikleri bulunan bir hukuki kalkınma hedefli bilgi dağarcığıdır.
® Hukuki Net internette ve Türk hukukunda bir marka olmakla birlikte ticaret veya iş amaçlı bir site olmayıp, herhangi bir ticari kurum, kuruluş, bilgisayar programı firması, banka vb. kişi veya herhangi politik veyahut siyasi bir kuruluş tarafından desteklenmemekte, finans kaynağı reklam ve ekseriyetle site yönetimi olan Adalet sistemine adanmış bir servistir.
🆓 Hukuki.net halk için ücretsiz ve açık kaynak nitelikli bir hukuk sitesi olup, gayri resmi vatandaş bilgilendirme portalı işlevi görmektedir. Genel muhteviyat olarak kanun, yönetmelik, Emsal Anayasa mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay kararı gibi hukuki mevzuat içermekle birlikte avukat ve uzman kişilere özel yorumlar da içeren sitenin tüm hakları saklı olup, 🕲 telif hakkı içeren içeriği izinsiz yayınlanamaz, kopyalanamaz. (Herhangi bir hususu sitene alıntı kuralları çerçevesinde kopyalamak için sitene ekle için izin bağlantısı.)
™ Marka tescili, Patent ve Fikri mülkiyet hakları nasıl korunuyor?
Hukuki.Net’in Telif Hakları ve 2014-2022 yılları arası Marka Tescil Koruması Levent Patent tarafından sağlanmaktadır.
♾️ Makine donanım yapı ve yazılım özellikleri nedir?
Hukuki.Net olarak dedicated hosting serveri bilfiil yoğun trafiği yönetebilen CubeCDN, vmware esx server, hyperv, virtual server (sanal sunucu), Sql express ve cloud hosting teknolojisi kullanmaktadır. Web yazılımı yönünden ise content management (içerik yönetimi) büyük kısmı itibari ile vb olup, wordress ve benzeri çeşitli kodlarla oluşturulan bölümleri de vardır.
Hangi Diller kullanılıyor?
Anadil: 🇹🇷 Türkçe. 🌐 Yabancı dil tercüme: Masaüstü sürümünde geçerli olmak üzere; İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Hintçe, Rusça ve Arapça. (Bu yabancı dil çeviri seçenekleri ileride artırılacak olup, bazı internet çeviri yazılımları ile otomatik olarak temin edilmektedir.
Sitenin Webmaster, Hostmaster, Güvenlik Uzmanı, PHP devoloper ve SEO uzmanı kimdir?
👨💻 Feyz Pazarbaşı & Istemihan Mehmet Pazarbasi[İstanbul] vd.
® Reklam Alanları ve reklam kodu yerleşimi nasıl yapılıyor?
Yayınlanan lansman ve reklamlar genel olarak Google Adsense gibi internet reklamcılığı konusunda en iyi, en güvenilir kaynaklar ve ajanslar tarafından otomatik olarak (Re'sen) yerleştirilmektedir. Bunların kaynağı Türkiye, Amerika, Ingiltere, Almanya ve çeşitli Avrupa Birliği kökenli kaynak kod ürünleridir. Bunlar içerik olarak günlük döviz ve borsa, forex para kazanma, exim kredileri, internet bankacılığı, banka ve kredi kartı tanıtımları gibi yatırım araçları ve internetten para kazanma teknikleri, hazır ofis kiralama, Sigorta, yabancı dil okulları gibi eğitim tanıtımları, satılık veya kiralık taşınmaz eşyalar ve araç kiralama, ikinci el taşınır mallar, ücretli veya ücretsiz eleman ilanları ile ilgili bilimum bedelli veya bedava reklamlar, rejim, diyet ve özel sağlık sigortası gibi insan sağlığı, tatil ve otel reklamları gibi öğeler içerebilir. Reklam yayıncıları: ads.txt dosyası.
‼️ İtirazi kayıt (çekince) hususları nelerdir?
Bahse konu reklamlar üzerinde hiçbir kontrolümüz bulunmamaktadır. Bu sebep ile özellikle avukat reklamları gibi Avukatlık kanunu vs. mesleki mevzuat tarafından kısıtlanmış, belirli kurallara tabi tutulmuş veya yasaklanmış tanıtımlardan yasal olarak sorumlu değiliz.
📧 İletişim ve reklam başvuru sayfası nerede, muhatap kimdir?
☏ Sitenin 2022 yılı yatırım danışmanı ile irtibat ve reklam pazarlaması için iletişim kurmanız rica olunur.
özel okul ön kayit işlemi yapmiyor
29-04-2024, 13:12:51 in Tüketici Hakları